Geçen hafta içinde CVS Makina’nın ortaklarından Murat Karatekin aradı ve görüşmek istediğini söyledi. Belli ki dertliydi. Ehh biz gazeteciler de biraz dert babası olduğumuz için randevulaştık, bir öğle vakti Akmerkez Home Store’da buluştuk. Karatekin’i dinledikçe hakikaten derdinin büyük olduğunu, aslında onun derdinin tüm Türkiye’nin derdi olduğunu düşündüm. Hele hele Murat Karatekin’in anlattıklarının üzerine bir de hafta sonu Bakan Zafer Çağlayan’ın Cenevre’de sarfettiği sözleri okuyunca güleyim mi ağlayayım mı karar veremedim.
Önce Çağlayan’ın sözlerini hatırlatmakta fayda var. Cenevre’de ünlü saat markası Patek Philippe’in tamamen el yapımı saatlerinin üretildiği fabrikasını gezen Bakan Çgalayan hayıflanmış. Cari açıkla mücadelede Türkiye’nin bir saat markasına ihtiyacı olduğunu belirtmiş ve “Kafayı fena halde Türkiye’nin bir saat markası olması gerektiğine takmış durumdayım” demiş. Yaa Allah aşkına kafayı takacak başka konu kalmadı mı sayın Bakanım... Cari açıkla mücadele için mucizeyi çok uzaklarda hele hele hiç bilmediğimiz saat üretimi alanında sıfırdan yatırımda aramaktansa elimizdeki cevherleri niye geliştirmiyoruz?
Bakın size CVS Makina’yı biraz anlatayım da ne demek istediğimi daha iyi anlayın... CVS Makina, en basit anlatımı ile fabrika yapan bir fabrika. Anahtar teslimi çelikhane ve haddahaneler yapıyor. İlk tesisini Ürdün’e yapmış. Başbakan Erdoğan’ın da çok beğendiği, açılışını yaptığında pek bi keyif aldığı Tosyalı Holding’in Osmaniye tesislerini de CVS yaptı. Cengiz Saygın, Vedat Çalık ve Murat Karatekin’in ortak olduğu yüzde 100 Türk sermayeli bir şirket. 270 AR-GE mühendisi çalışıyor, ancak AR-GE teşviklerinden yararlanmaya çalışmayacak kadar da mütevaziler. Bu arada Tosyalı Holding’in patronu Fuat Tosyalı’yı da bir Türk şirketine güvendiği, fabrikanın yapım işini İtalyan ya da başka bir ülkenin firmasına vermediği için tebrik ediyorum. İtalya ve Almanya başta olmak üzere uluslararası dev rakiplerinin arasından sıyrılıp dünyanın dört bir tarafına fabrika kuruyor. Sadece fabrika kurmuyor fabrikanın ihtiyacı olan tüm sistem ve ekipmanları da yine tamamen yerli üretimle karşılıyor. Arcelor Mittal, Gerdau gibi devlere dahi proje satabilen teknolojiye sahip.
Örneğin son olarak Kazakistan’da Arcelor Mittal için yıllık kapasitesi 1 milyon ton olan sürekli döküm tesisinin tüm makinalarını tasarladı, imal etti ve devreye aldı. Tesisin açılışını Nursultan Nazarbayev ile Lakshmi Mittal birlikte yaptı. Murat Karatekin’e, “Nasıl devlerin arasında ayakta kalabiliyorsunuz. Türkiye’den fabrika satın almak zihinlerin kolay kabul edebileceği bir durum değil” dediğimde şöyle yanıtlıyor: “Doğru, ‘Türkler fabrika yapamaz sadece vidasını sıkar’ gibi bir algı olduğu kesin. Ancak bizde müthiş bir know how var. Ar-Ge mühendislerimiz öyle güzel işler yaptı ki, bizim fabrika ve ekipmanlarımızı alanlar, demir çelik üretiminde ton başına 15-20 dolar avantaj sağlayacağını gördü. Bir fabrikayı Çinli bir firma yaptığında şu an ton başına 380-390 kilowatsaat olan elektrik maliyetini daha aşağı çekemiyor. İtalyan-Alman rakipler 360’lardalar. Biz daha aşağıya çektik. Hatta yeni sistemimizle 300 kilowatsaat elektrik tüketimine ulaştık. Sonuçta bu bir fizibilite çalışması. Yatırımı yapan bu hesabı kitabı yapıyor, bize geliyor. Ama tabii ki öyle kolay olmuyor bu işler. Dünyanın her yerinde fuarlara katılıyoruz, kendimizi anlatmaya çalışıyoruz...”
Murat Karatekin’in somut derdi ise şu aralar ihalesi yapılan Etiyopya’daki bir demir çelik tesisi ile ilgili... 400 milyon dolarlık bir yatırım söz konusu. CVS’nin ününü, başarısını duymuşlar ve davet etmişler. Ancak bir şartları var. Fabrikanın inşaasında finansmanının büyük bölümünün karşılanmasını ve devlet güvencesi verilmesini istiyorlar. İşte olay orada tıkanıyor. CVS’ye gereken devlet güvencesi verilirse, Etiyopya’daki işi kapmaları an meselesi. Karatekin, bu noktada firmasına olan güvenini ve neden destek istediğini de şu sözlerle aktarıyor: “Bugün Almanya, cari açık değil fazla veriyorsa, inanın CVS gibi 100 firmanın üzerinde yükselerek veriyor. Almanya’nın kestiği 2 faturanın biri yatırım malzemesi faturasıdır. Ankara’nın cari açıkğı kapamakla ilgili bir hevesi var ama yönlendirmeye de ihtiyacı var. Kafalar biraz karışık. Biz dişimizle tırnağımızla birşeyler yaptık ancak bazı noktalarda tıkanıyoruz. Özellikle yurtdışı yatırımlarda Ankara’nın desteğini arkamızda hissetmemiz lazım.
Eximbank mekanizması bu tip büyük yatırımlar için ne yazık ki yeterli değil. Eximbank yurtdışı proje için kredi veriyor ancak 4 ay sonra geri istiyor. Oysa bu yatırımlar 3-5 yıllık yatırımlar. Miktarları da Etiyopya’daki yatırımın yakınından geçmiyor. Oysa Alman bir firma gerekli finansman desteğini de arkasına alarak ihaleye gidiyor.”
Murat Karatekin, rüyalarına Ankara’nın da neden ortak olması gerektiğini şu sözlerle aktardı: “Biz diyelim ki Etiyopya’ya 400 milyon dolarlık fabrika kursak, bunun en fazla yüzde 5-10’u için ithalat yaparız. Diğer tüm ekipmanlar malzeme, işçilik Türkiye’den sağlanır. Sonra bir fabrikayı yapmakla iş bitmiyor. Bu fabrikanın parçaları zamanla eskiyor, yenisini yine sizden alıyorlar. Teknik ekipman desteği veriyorsunuz. Sistem Türk olunca Türk yönetici ihraç ediyorsunuz. Herşeyden önemlisi Türkler fabrikayı almaz fabrikayı yapar imajını beyinlere yerleştiriyorsunuz...”
Türkiye’nin ilk sanayileşme hamlelerinde hep yabancılar vardı. Seydişehir Alüminyum’u Ruslar kurdu. Ama artık o günler geride kaldı. Şimdi Türkler bir fabrikayı projelendirip tüm ekipmanlarını sağlayarak üretiyorlar. Dedim ya sayın Bakanım saat yapmaya gerek yok. Elimizdeki saatlerin alarmını kuralım ve uyanalım.
Yanıbaşımızdaki gladyatörleri destekleyelim...
Mucizeyi uzaklarda aramayın Sayın Çağlayan önce burnumuzun ucunu görelim...
Haberin Devamı