Bu tür duygusal çıkışlara alışığız özür dilemesi gereken durum yok

Haberin Devamı

1 Mayıs’ta Türkiye’nin görünümünü pozitiften durağana çeken Standard & Poor’s’un beyin takımı İstanbul’da eleştirileri yanıtladı. Global operasyonlardan ve Analizlerden sorumlu Başkan Paul Coughlin “Bu tür duygusal çıkışlara alışığız. İşimizin bir parçası. Ancak günün sonunda, eminim Başbakanınız da bakanlarınız da bizim altını çizdiğimiz sorunların farkındalar” dedi.

Bütün dünya kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlardan rahatsız (Kendileri yaptıkları değerlendirmenin not olarak ifade edilmesini sevmiyorlar. Bu not değil bir görüştür sadece diyorlar.)

Son olarak tüm Türkiye 2011 büyüme ve bütçe sonuçlarına güvenerek not artışı beklerken S&P’den sürpriz aşağı yönlü hareket geldi. Görümüm pozitiften durağana çekildi. Bu 12 ay içinde Türkiye’nin notunun artmayacağı anlamına geldiği için başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere ekonomi ile ilgili bakanlar, iş dünyasının STK’ları büyük tepki gösterdi.

S&P yanlı olmakla, faiz lobisinin ekmeğine yağ sürmekle suçlandı. Hatta Başbakan Erdoğan, S&P ile anlaşmanın yenilenmeyebileceğini vurguladı. ‘Bana bu durumu izah edemezsiniz. Bu ideolojik bir yaklaşım, bunu bana yutturamazsınız” diye çıkıştı. Bu arada S&P’nin Türkiye’den özür dilediğine dair spekülasyonlar da yapıldı.

Kredi derecelendirmesi ve kredi riski araştırması konusunda IMF’nin yaptığı bir araştırmaya göre dünyanın en çok itibar edilen kuruluşu çıkan Standard & Poor’s’un beyin takımı İstanbul’da özel bir basın toplantısı ile eleştirilere yanıt verme ihtiyacı duydu. Toplantıya, Standard & Poor’s Global Operasyonlar ve Analizlerden Sorumlu Başkanı Paul A. Coughlin, Türkiye Bölge Müdürü Zeynep Holmes ve Türkiye Baş Analisti Eileen Zhang katıldı ve sorularımızı yanıtladı.

Coughlin, ‘Türkiye yanlıştan dönülmesini ve bir özür bekliyor. Özür dileyecek misiniz’ şeklindeki soruya çok net yanıt verdi:

Türk Başbakan’ının duygusal sözleri çok olağandışı değil. Bu tür reaksiyonları hatırlayın ABD’nin notunu değiştirdiğimizde de aldık. İrlanda, İspanya gibi ülkelerde de benzer reaksiyonlar oldu. Tam anlayamadığımız suçlamalarla karşı karşıya kaldık. Türk Başbakanı bizim görüşümüzü Türk ekonomisine karşı bir saldırı olarak almış olabilir. Ancak duygusallığı bir kenara bırakırsak günün sonunda kendisi de bakanları da bizim altını çizdiğimiz sorunların farkındalar. Ancak bu tür çıkışlar bizim işimizin parçası, Kamuoyu önünde eleştiri almayı kabullenmiyor olabilirler. Bu reaksiyonu sadece ülkeler değil, bankalar ve şirketler de veriyor. Ancak bizim işimiz duygusallığı bir kenara bırakmak ve işimize odaklanmak. Özür dilenmesi gereken bir hata olduğunu düşünmüyoruz”

Kriterleri yeniliyoruz

“Acaba not belirleme kriterlerinizde mi bir hata var? şeklindeki soruya da şöyle yanıt verdi:

Şimdi şöyle bir eleştiri geliyor. CDS’lere, fon akışına bakınca piyasanın derecelendirme kuruluşlarının görüşlerini dikkate almadığını bunun da verilen notun yanlışlığını ortaya koyduğunu söylüyorlar. Unutulmasın ki bizim ortaya koyduğumuz bir görüştür. Piyasa oyuncularının farklı görüşleri olabilir. Mesela 2004’e gidelim. Yunanistan ve İtalya’nın notunu indirmiştik. Oysa o tarihlerde Yunanistan’ın fonlama maliyeti neredeyse Almanya kadardı.

Piyasa o görüşteydi. Biz kendi görüşümüzü ortaya koyduk. Geçmişe baktığımızda sicilimiz temiz. CDS’ler de bir ölçü olamaz. CDS fiyatı belirlenirken spekülatif ataklar olabiliyor. Mesela Portekiz’in CDS’leri 6 kademe birden düştü biz duruşumuzu değiştirmedik. Bunlar elbette birer kriter ancak sadece bu kriterlere bakıp bakın notunuz yanlış demek doğru değil. Başka kriterlere de bakmak lazım. Hiçbir ülke istisna değil.

127 ülkede faaliyet gösteriyoruz ve her ülkeyi aynı kriterlerle derecelendiriyoruz. Raporun tamamı okunduğunda olumlu tespitler daha fazla. Ancak bizim söylediğimiz önümüzdeki 12 ay içinde not artırımının sözkonusu olamayacağı şeklinde.

Görünüm neden değişti?

Türkiye Baş Analisti Eileen Zhang, Türkiye’nin görünümünü neden pozitiften durağana çevirdiklerini çok net ifadelerle ortaya koydu:

- Türkiye’nin dinamik büyümesi fark yaratıyor ancak yabancı yatırıma bağımlılık duyarlılık oluşturuyor.

- Türkiye’yi bir hanehalkı gibi düşünürsek, 100 liralık kazanç var ama 140 liralık harcama yapıyor. 40 doları dış kaynaklardan sağlıyor ve bu da şu an için büyük risk. Risk sadece açıktan kaynaklanmıyor, nasıl finanse edileceği önemli.

- 2009’da doğrudan sermaye açığın üçte birini karşılıyordu. Şimdi o imkan daraldı. Euro bölgesinde kredi çöküşü var. 12 ayda çevrilmesi gereken dış borç risk oluşturuyor.

- İnatçı enflasyon ve daha endişe verici olan hızlı büyüyen bir cari açık var.

- İç talep yavaşlıyor. Bizim görüşümüze göre Tüarkiye bu yıl yüzde 2-2.5 civarında büyüyebilecek. Vergi gelirleri düşecek.

- Ayrıca Avrupa’dan Türkiye’ye gelecek para konusunda endişeliyiz. Avrupalı donörler Türkiye’ye para aktarmaya devam edecek mi belirsiz.

- Yüzde 60 ihtimalle AB’de büyüme olmayacak. Önümüzdeki 12 ayda global likidite azalacak ve bizim görünüm değişikliğimiz de aslında bunu içeriyor.

- Dış ticaret açığı da risk. Tamam Türkiye otomobil yapıyor ama küçük motor hacimli otomobiller bunlar. Yollarınızda ise ağırlıklı olarak büyük motorlu ithal edilen araçlar var. Enerjide de dışa bağımlı bir Türkiye var karşımızda. Yüksek motorlu araçlarda verginin artırılması gibi önlemler sorunun farkındalığını gösteriyor.

- Ancak herşeye rağmen 2020’de 84 milyona çıkacak nüfusun ve bunun yüzde 58’inin 30 yaş altında genç nüfus olacağının farkındayız. Bu da uzun vadede ekonomik gücü beraberinde getirecek. Yani Türkiye’nin uzun vadeli görünümü çok pozitif.Gelir arttıkça büyüme ortalamanın üzerinde oldukça not yükselecektir.

Kredi şirketi kurarsınız da acaba piyasa itibar eder mi?

S&P yetkililerine Türkiye’nin kontratı yenilememe niyeti ve hatta kendi kredi derecelendirme kuruluşu kurma hazırlığı da hatırlatıldı. Yanıt şöyle oldu:

Türkiye tepki olarak kendi bir kredi derecelendirme kuruluşu ortaya çıkarabilir. Pek çok ülkede de yerel bu tür kuruluşlar var. Ancak bu kuruluşa yatırımcı değer verecek mi orası şüphelidir. Eğer amaç gerçekleri göstermemekse daha başlangıçta bu tür kredi kuruluşları büyük zorluk çekecek demektir. Yumuşak, toleranslı davrandığı görülürse zaten piyasa o kuruluşa itibar etmez. Eğer S&P gibi davranacaksa da o zaman niye bu kuruluşa gerek var. Orjinali yani biz varız zaten.

TC de her müaşterimiz gibi istediği zaman kontratı bitirebilir. Bu onların en doğal hakkı. Standard and Poor’s’dan hizmet alanlar bize bayıldıkları için bu hizmeti almazlar. Uluslararası piyasalara erişimde kolaylıklar sağladığı için alırlar. Türkiye ile ilgili görüş vermemiz yine günün sonunda Türkiye’nin yararınadır. O yüzden olayın özüne kilitlenmekte fayda var.

Milli gelir önemli kriter

Üçlü ile yaptığımız görüşmede ortaya çıkan ilginç bir tespit var. Portekiz ve İtalya gibi ülkeler neden Türkiye’den daha yüksek bir nota sahip. Zira not belirlemede ilk kriter milli gelirmiş. Türkiye’de milli gelir 10 bin dolar civarında. Bu seviyesi ile Türkiye 5-15 bin dolar milli gelire sahip ülkeler kategorisinde yer alıyor. İtalya ve Portekiz’i bizden ayıran en önemli kriter bu. Onlarda milli gelir çok daha yüksek ve S&P öncelikle bu gelire bakıyor. Yani bir anlamda onlar Süper Lig’de biz Bank Asya Lig’indeyiz.

Merkez’in çelişkili hedefleri

S&P’nin Türkiye değerlendirmesinde Merkez Bankası ile ilgili tespiti dikkat çekici: Merkez Bankası birbiriyle çelişkili hedefler arasında kaldı. Bir taraftan enflasyonu azaltıp yüzde 5’e tekrar ulaştırmaya çalışıyor. Bunun için faiz oranlarını yükseltebilir. Ancak bu kez faizlerde artış üretim büyümesini aniden yavaşlatır ve TL’nin hızla değer kazanmasına neden olur ki bu da cari açığı büyük olan bir ülke için istenmeyen bir durumdur.

DİĞER YENİ YAZILAR