Aliağa’da müthiş bir kavga, kavganın bir tarafında Petkim, diğer tarafında Buhar Energy adlı şirket var. Buhar Energy, 2009 yılında 145 bin dolar ödeyerek MTA’dan 1600 hektarın üzerinde bir alanda jeotermal kaynak arama, çıkarıp enerjiye dönüştürme lisansı almıştı.
Lisans toprağın altını kapsıyor. Ancak toprağın üstünde ise Türkiye’nin büyük sanayi kuruluşlarının tesisleri, etki alanları ve kurmayı planladıkları ilave tesis projeleri var. Onlar da yerin üstü ile ilgili lisanslar almış durumdalar.
Dün kavganın haklısına haksızına girmeden “O bölgede, rafineri de termik santral de rüzgar türbini de yapılabilir. Yanına kimseyi rahatsız etmeden jeotermal kaynağı değerlendirecek yatırım da yapılabilir. O su heba olmasın, Türkiye’nin servetidir. Taraflar uzlaşsın ya da devlet hakem olsun” omurgasına oturtulmuş bir yazı kaleme aldım.
Petkim CEO’su Kenan Yavuz ile çok eskiye dayanan muhabbetimiz, dostluğumuz var. Sabah aradı ve kendi açılarından bakıldığında olayın nasıl göründüğüne dair bir resim çizdi, sorularımı yanıtladı...
- 16 hektarlık koskoca bir araziden sözediyoruz. Taraflar uzlaşmak yerine neden mahkemeye gitme ve tüm projeleri sürümcemede bırakma yolunu seçmiş durumda?
Orada sadece Petkim’in değil, Petrol Ofisi’nin de Egegaz’ın da Tüpraş’ın da tesisleri tapuları var. Ancak Buhar Energy bize takmış vaziyette. Bizim EPDK’dan aldığımız rafineri lisansını iptal ettirmenin peşinde. Amaçları bizi kalbimizden vurmak, lisans iptali davası ile bizi köşeye sıkıştırmak.
- ‘Bizi araziye sokmuyorlar, oysa tek niyetimiz su kaynağını ekonomiye kazandırmak’ diyorlar...
Yasa diyor ki eğer yerin altı ile ilgili bir hak varsa, o hakkın sahibi yer üstü ile ilgili hak sahibine gider ve uzlaşmaya çalışır. Uzlaşılamazsa devlete gidilir. Devlet yer üstünde yaratılmak istenen değer ile yer altında yaratılacak değeri yan yana koyar ölçer biçer. Eğer yer altı yer üstünden daha değerliyse kamulaştırma yapar yerin altı ile ilgili hak sahibini korur. Samimi olsalar bu yolu denerlerdi. Onlar dava açıp bizi sıkıştırma yöntemini tercih ettiler. Bizim rafineri yapacağımız alan sadece bin 300 dönümü kapsıyor. Diğer şirketlere gidip sorun çıkarmıyorlar da neden sadece bizimle uğraşıyorlar? Üstelik rafineri kurmayı planladığımız nokta yer altından su çıkan kaynağın 5 kilometre uzağında olmasına rağmen. Su kaynağı yarımadanın en ucunda. Ben bu durumda ister istemez kötü niyet, başka bir hesabın peşinde koşma kurnazlığı arıyorum.
- 120-150 derecelik suyun heba olması, Türk ekonomisi adına baktığımızda yazık değil mi?
MTA ruhsatına bakacak olursanız o suyun derecesi 62’dir. Orada 100 derecenin üzerinde bir su yok. Biz aptal mıyız bunca yıldır böyle bir suyu göremeyeceğiz...
- ‘Biz küçük şirketiz hakkımızı savunamıyoruz. Onların arkasında ise Azerbaycan devleti var’ görüşündeler...
Bu iddiaya sadece gülerim. Lisans alırken de halen de bürokratik açıdan o kadar çileler çektik ki ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Rafinerinin temelini Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev ile birlikte Sayın Recep Tayyip Erdoğan birlikte attı. Yani iki ülkenin himayesi vardı. Buna rağmen başımıza gelen bürokratik engelleri duysanız, inanamazsınız.
- Petkim halka açık bir şirket, bu kavga yatırımcı nezdinde itibar kaybına sebep olmuyor mu?
Hem de nasıl oluyor.Kafa karıştırıyorlar. Rafineri lisansımızın iptal edildiğini, yürütmenin durdurulması kararı verildiğini söylemekten bile çekinmediler. Mahkeme sürecini dahi çarpıtabiliyorlar. Bakın Ercan Bey, yapmayı düşündüğümüz rafineri 5 milyar doların üzerinde bir büyüklüğe sahip. Şu an dünyada yürüyen sayılı projelerden birisi. Bunun finansmanı için çalışmalar sürerken karşımıza böyle bir sorun çıkması istemediğimiz bir durum. Ancak sıkıntı oluyor diye de bizi kalbimizden vurmalarına izin vermeyiz. Hakkımızı sonuna kadar savunuruz.
Bizi kalbimizden vurmak istiyorlar
Haberin Devamı