Önce haberi bir kez daha hatırlayalım. Van depreminde mağdur olanlara yardım etmek isteyen Batmanlı bir ailenin gelini Nurhan Sudemir, içi altın dolu yastığı bilmeden yardım aracına verir. Meğer o yastığın içine kayınvalidesi 2 bilezik, 1 set kolye ve altın künye zulalamıştır, ortalık karışır.
Aile şimdi, değeri 12 bin lirayı bulan altınların peşinde. Bulana 1000 TL ödül var.
Tabir yerindeyse tam yastık altı bir durum...
Bu haber, ne zamandır yazmayı düşündüğüm ama ertelediğim bir konuda beni yeniden tetikledi.
Son krizde herkes cari açık sorununun dışında ikinci en önemli sorun olarak Türkiye’deki tasarruf oranının düşüklüğünden dem vuruyor. Yüzde 13’ler seviyesindeki yurtiçi tasarruf oranının düşük olduğu, mutlaka artırılması gerektiği vurgulanıyor.
Batmanlı ailenin haberini temel alarak, bir iddia ortaya atacağım.
Bana göre Türkiye’deki tasarruf oranı yüzde 14’lerden çok ama çok yukarılarda, yüzde 30 hatta yüzde 40’lar seviyesinde bile olabilir.
Nedenini açacağım. Bakalım ekonomi hocalarımız bu konuda iddiamı destekleyecek ya da karşı çıkacak mı?
Öncelikle hanehalkı finansal varlıklarının nasıl hesaplandığına göz atmak gerekiyor. Hanehalkı varlıkları, bankalardaki TL mevduat, döviz tevdiat hesapları, dolaşımdaki para, bono ve tahviller, eurobond’lar, hisse senetleri, repo ve yatırım fonları ile kıymetli maden depolarından oluşuyor.
Tasarruf oranını bulmak için bu varlıklardan tüketicinin yükümlülükleri çıkarılıyor.
Nedir o yükümlülükler?
Bankalar ve tüketici şirketlerince kullandırılan krediler, kredi kartı bakiyeleri.. Bir de TOKİ’nin vadeli konut satışları karşılığı imzalanan senetler dikkate alınıyor.
Peki başta altın olmak üzere evlerde tutulan yastık altı kıymetler nerede?
Bir hesaba göre Türk insanının yastık altında en az 5 bin ton altını var. Tahminler 6 bin tona kadar çıkıyor.
Altının onsu yaklaşık 1700 dolar seviyesinde.
Bir ons altın 28.34 gram altın yapıyor.
En düşük tahmini yani 5 bin tonu bile baz alsak tam 300 milyar dolarlık bir altını var Türk insanının evinde.
Bu altın hesabına bir de yastık altı dövizi eklemek gerekiyor. Zira Türk insanında ‘dövizi bankaya yatırayım da faiz geliri elde edeyim’ alışkanlığı yok. Parayı cebinde, zulasında tutmak istiyor, o para onu belli ki ısıtıyor.
Muhtemelen bankalardaki döviz tevdiat hesaplarındaki miktar kadar bir miktar döviz de yine yastık altından çıkar...
Yastık altındaki altın ve dövizi topladığımızda ise Türkiye’deki tasarruf miktarı inanılmaz bir seviyeye çıkar.
Elimde Merkez Bankası’nın önceki gün yayınlanan son finansal istikrar raporu var. 25’inci sayfada hanehalkı finansal varlıklarının kompozisyonu verilmiş.
Eylül 2011 itibarıyla 280 milyar TL tasarruf mevduatı, 107 milyar TL’lik de döviz mevduatı olduğu belirtiliyor. Yazıyı fazla rakama boğmamak için diğer alt kalemleri yazmayıp tabloda göstermeyi tercih ettim.
Resmi verilerle toplamda 537.7 milyar TL’lik bir varlık var.
Mütevazi bir hesap yaptık ve en az 350 milyar dolarlık bir yastık altı rakamı çıkardık. Yani resmi verilerdeki tasarruftan çok daha fazlası. Türkiye’nin tasarruf oranı yüzde 13.4 görünüyor. 2007’de yapılan bir istatistik veride oran yüzde 15.5’miş Yani tasarruf oranımız resmi olarak azalmış.
Ancak iddia ediyorum bu oranı rahatlıkla yüzde 30 kabul edebiliriz. Hesabın muhafazakar bir tahminle yapıldığını da dikkate alırsak tasarruf oranının yüzde 40’lara vardığını ve dünyadaki en iyi oranlardan biri olduğunu da söyleyebiliriz.
Yani aslında Türk insanı ifade edildiği gibi hesabını kitabını bilmeyen, har vurup harman savuran bir toplum değil. Ayağını yorganına göre uzatmayan kazandığından daha fazlasını harcayan bir anlayışı yok.
Sadece tasarruf ediş biçimi farklı.
Ekonomik tahminler yaparken bunu gözardı ederseniz, yani kayıt dışı tasarrufu unutursanız Türkiye gerçeğini göremezsiniz...
O zaman bu kadar otomobili kim alıyor, bu kadar ev kime satılıyor diye merak eder durursunuz...
Bir yastıktan çıkan soru: Tasarruf oranı Türkiye’de gerçekten çok mu düşük?
Haberin Devamı