İstanbul’da Sosyalist Enternasyonal Arap Dünyası Özel Komite Toplantısı’na ev sahipliği yapan CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dün sabah ekonomi kurmayları ile birlikte gazetecilerin karşısına çıkıp, AKP’nin gururla sunduğu ekonomi rakamlarını yerden yere vurdu.Şu an Türkiye’de olağanüstü ekonomik gelişmelere imza atan, konusuna hakim bir hükümet görüntüsü ortaya konmaya çalışıldığını öne süren Kılıçdaroğlu, ekonominin temel bazı verilerine bakınca durumun hiç de öyle olmadığının altını çizdi. Kılıçdaroğlu bazı örnekler vererek durumun gösterilmek istendiği gibi tozpembe olmadığını iddia etti.Sözlerine enflasyon gerçekleşmesi ile başlayan Kılıçdaroğlu, “Orta vadeli programda TÜFE için öngörü yüzde 5.3. TÜİK rakamı 10.45 çıktı. Bir ekonomide temel bir konuda bu kadar büyük bir sapma iyi bir tahmin, sonuç olarak düşünülemez” dedi.Kayıtdışı insanlık suçuCari açıktaki hedefin 42.2 milyar dolar ancak gerçekleşmenin 77 milyar dolar olduğunu da kaydeden Kılıçdaroğlu, “Bu rakamlara bakınca gerçekten ekonomi sağlıklı yönetiliyor mu? Yok böyle bir şey. Bu rakam ABD’den sonra en büyük cari açığa işaret ediyor” ifadesini kullandı. Kılıçdaroğlu büyümede rekorlar kırıldığından sözedildiğini ancak son 30 yılın ortalamalarına bakınca AKP iktidarı döneminde ortalamalarla paralel bir büyüme olduğunu belirtti. Ödemeler dengesinde net hata noksan rakamının 12.4 milyar dolar olduğunu da hatırlatan Kılıçdaroğlu şöyle devam etti: “Planlı olduğu iddia edilen bir ekonomide bu kadar para geliyor ve Hükümet kaynağını bilmiyor. Merkez Bankası bilmiyor, Hazine bilmiyor. Kabul edilemez. İktidara geldiklerinde kayıtdışılığı bitireceklerdi. 10 yıl oldu ekonominin yüzde 42’si kayıt dışı. Bu utanılacak rakamları azaltmak için hiçbirşey yapılmadı. Adam 10 yıl 20 yıl çalışıyor emekli olamıyor. Çocuğu eşi sosyal güvenlikten yararlanamıyor. Bu insanlık suçudur.”Kılıçdaroğlu en büyük eleştiriyi ise açıklanan işsizlik rakamlarına yönelik yaptı. TÜİK’e göre işsizliğin yüzde 9.8 olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Bize göre gerçek işsizlik yüzde 15’ler seviyesinde” dedi ve iddiasının altını şöyle doldurdu:TÜİK inandırıcı değil“TÜİK verilerine bakınca tarımda istihdamın yarım milyon kişi arttığı görülüyor. Tarımsal üründe rekolteler düşerken ekili tarım alanları 2 milyon hektar azalmışken tarımda istihdam edilenlerin sayısı nasıl artıyor bunu bana biri izah etsin. Bize göre TÜİK rakamlarla oynuyor. Sadece patatese bakmak bile TÜİK’i tekzip ediyor. Patates üretimi 6 milyon tondan 4.5 milyon tona düşmüş. Geçenlerde Niğde’deydim. Tüm patates üreticileri hacizlerle uğraşıyor. Derinkuyu AKP ilçe başkanı dahil herkese haciz gelmiş. Pamukta diğerlerinde hepsinde düşüş var. Rakamlar inandırıcı gelmiyor.”Bu arada söze Faik Öztrak girdi ve “Soru önergeleri ile defalarca bizi aydınlatmalarını istedik bu veri setlerini nasıl elde ettiklerini öğrenmeye çalıştık. Ancak şu ana kadar bizi tatmin eden bir yanıt alamadık” dedi.(VATAN’ın notu: TÜİK’e göre geçen yıl tarım sektöründe çalışanların sayısı 460 bin kişi arttı. İstihdam edilenler içinde tarım sektörünün payı da yüzde 0.3 oranında artış gösterdi.) Doktora tezi olacak ‘karşı oy’ yazısıTürk ekonomisine yönelik her ay 2 periyodik yayın hazırlayan CHP, 2012 bütçe kanunu muhalefet şerhini yani karşı oy yazısını da bir kitaba dönüştürdü. Kemal Kılıçdaroğlu hazırlanan karşı oy yazısı kitabının, çok detaylı bir doktora tezi titizliğinde hazırlandığına dikkat çekti ve kitabı hazırlayan TBMM Plan Bütçe Komisyonu üyelerine teşekkür etti. Kılıçdaroğlu kitabın sunuşunda ekonominin kötü rakamlarına dikkat çekip “AKP, döneminde iyi olan ne varsa kerametini kendinde görmekte ancak özetlediğimiz manzarayı ve olumsuz rekorları sahipsiz bırakmaktadır” dedi. CHP’nin karşı oy yazısının altında CHP İstanbul milletvekilleri Mevlüt Aslanoğlu, Aydın Ayaydın, Müslim Sarı, Ankara milletvekilleri Gökhan Günaydın, Bülent Kuşoğlu, İzmir milletvekilleri Rahmi Aşkın Türeli, Musa Çam, Eskişehir milletvekili Kazım Kurt veBalıkesir milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün imzası bulunuyor. Çocukların üzerinden 20 milyar $ vurgunCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu eğitimdeki 4+4+4 formülünün ardında da yine ekonomi olduğunu söyledi ve 2030’a kadar eğitimle ilgili hemen tüm alımların İhale Kanunu dışına çıkarıldığını hatırlattı. Kılıçdaroğlu “Orada çocuklar üzerinden 18-20 milyar dolarlık vurgun yapılacak. Bu para ihale kanunu dışında istediklerine dağıtılacak” dedi.Eğitimdeki istisnaların İhale Yasası’ndaki 23’üncü istisna olduğuna da işaret eden KemalKılıçdaroğlu yolsuzluklara açık kapı bırakıldığını, AB ilerleme raporunda bu tür uygulamaların eleştirildiğini hatırlattı. Merkez Bankası, Başçı ile bağımsızlığını kaybettiMerkez Bankası’nın son yıllarda bağımsızlığını kaybettiğini, iktidara bağımlı hale geldiğini ileri süren Kılıçdaroğlu, bunun ekonomi açısından çok ciddi bir sorun olduğunu söyledi.Döviz açığının 356 milyar dolara çıktığını anımsatan Kılıçdaroğlu, geçen yıl temmuz ayında 56 milyar dolar olan Merkez Bankası net döviz pozisyonundaki paranın, 22 Mart 2012’de 38 milyar 400 milyon dolara indiğini anlattı. Kılıçdaroğlu, rezervlerin eridiğini, bu fedakarlığa karşın dövizin TL karşısında 1.60’lardan 1.80’lere çıktığını ifade etti.“Merkez Bankası’nda bağımsızlığın ne zaman kaybedildiğini düşünüyorsunuz, Durmuş Yılmaz zamanı da dahil mi?” sorusuna ise Kılıçdaroğlu, “Hayır Sayın Durmuş Yılmaz dönemi hariç. O gerçek bir Merkez Bankalıydı. Yeni Başkan Erdem Başçı ile birlikte bağımsızlık kaybedildi” cevabını verdi. Kıdem Tazminatı Fonu’na karşı dururuz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, geçtiğimiz günlerde, esnek yani part time çalışma ve Kıdem Tazminatı Fonu gibi düzenlemeleri içeren yeni yasayı TBMM yaz tatiline girmeden gündeme almak istediklerini söylemişti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na bu yasa teklifine karşı tavırlarının ne olacağını sorduk, şu yanıtı verdi:“Ekonomik Sosyal Konsey kuruldu ancak 2009 yılından bu zamana kadar tek bir toplantı bile yapılmadı. Toplumsal uzlaşma sağlayacağız diyenler sendikaları işçiyi dinlemeden dayatmacı bir tavır sergiliyorlar. Bu yasa tasarısı önümüze gelince, işçi sendikaları karşı durmasa bile biz duracağız.”
Vodafone’un 2005 yılında TMSF’den aldığı Telsim’in son izi de siliniyor. İngiliz Vodafone, Telsim’in KKTC operasyonunu satma kararı aldı. Potansiyel alıcılar içinde Avea öne çıkıyor.Bir Kuzey Kıbrıs seyahati dönüşü, Ercan Havaalanı yolu üzerinde Telsim ilanına gözümün takıldığını, “Telsim mi kaldı? Üşenmişler tabelayı kaldırmamışlar” diye düşündüğümü yazmıştım.Ancak araştırınca Telsim’in halen yaşadığını ve ne yazık ki Telsim’i satın alan Vodafone’un Kuzey Kıbrıs’ta Vodafone adını kullanmak istemediği gerçeği ile karşılaştığımı da üzülerek yazmıştım.Bir İngiliz sermayesi olan Vodafone, herhalde Rum tarafından gelecek tepkilerden çekindiğinden (Zira adanın Rum tarafında kendi adını kullanıyor) Telsim’i yaşatıp kendi adını KKTC’deki şirkete vermemeyi uygun gör-müştü.Bu durumu eleştirmiş ve Vodafone Türkiye’nin başındaki isim olan Serpil Timuray’ın genel merkez nezdinde kulis yaparak bu hatayı düzeltmesi gerektiğini vurgulamıştım.Vodafone, Kıbrıs operasyonunda adını kullanmamayı, eskimiş, itibarı Uzanlar’dan dolayı son derece düşük Telsim markasıyla kalmayı tercih etti, ancak zaman içinde bu operasyondan umduğu performansı da alamadı.GSM sektöründe kulislerde konuşulanlara göre Vodafone KKTC’den çıkma kararı aldı. Bu karar sonrası potansiyel müşterilerle de görüşülmeye başlandı. İstekliler arasında Avea’nın adı öne çıkıyor. Duyduğuma göre iki grup arasında görüşmeler neticelenmek üzere. Büyük bir ihtimalle Kuzey Kıbrıs’ta artık Telsim olmayacak, yerini Avea alacak.Bu satış kararında operasyonel kârlılık etkisinin yanı sıra, genel merkezin Vodafone adını kullanma konusunda ikna edilememesinin verdiği rahatsızlık var mı bilmiyorum.Bu konuda Vodafone tarafından bilgi almak mümkün değil. Ancak satış sayesinde Vodafone Türkiye, Kıbrıs’ta karşılaştığı eleştirilerden de kurtulmuş olacak.Vodafone, Kuzey Kıbrıs’ta adını kullanmaktan kaçınan ilk ve tek şirket değil. Ne yazık ki bazı uluslararası kuruluşlar KKTC’de faaliyet gösterip para kazandığı halde adanın kuzey tarafında kendi isimlerini ortaya koymaktan çekiniyor. Bu şirketler arasında ABD’li McDonald’s ile Burger King de var. Buna karşılık HSBC gibi kuruluşlar ise isimleri ile adanın kuzeyinde varolmaktan rahatsızlık duymuyorlar...İki operatör varHatırlıyorum, Telsim adaya ilk gittiğinde KKTC’nin en büyük özel sektör yatırımını gerçekleştirmişti. Ağustos 1995’te kuruluş tamamlanmış ve Rumeli Telekom’un kurduğu şirket Ekim 1995’te de abonelik sözleşmesi yapmaya başlamıştı. Telsim’i Vodafone alınca 2006 yılında KKTC’deki şirket de Vodafone kontrolüne geçti. Türkiye’de operasyonun adı değiştirildi ancak KKTC’de Telsim adı kullanılmaya devam etti.Kuzey Kıbrıs’ta Vodafone’un KKTC Telsim’inin dışında bir de Turkcell Kuzey Kıbrıs şirketi var. Anlaşılan o ki bundan böyle adada Turkcell’in rakibi Vodafone değil, Avea olacak.
ING Bank Genel Müdürü Pınar Abay, tezgah altına başvurmadan özellikle küçük birikimi olanlara normalin üzerinde faiz vermeye devam edeceklerini ve Türk halkına tasarruf etmeyi öğretmek istediklerini söyledi. Abay, “Bizim müşterimiz olana zorla ürün satmak istemiyoruz. Harcama yaparlarken bile finansal destek vermeye çalışacağız” dedi. Önceki akşam Sakıp Sabancı Müzesi’nde hem ING bank’ın da sponsorları arasında olduğu Rembrandt Sergisi’ni gezdik hem de Ekim ayında ING Bank’ın başına geçen Pınar Abay ile değerlendirme toplantısı yaptık. Pınar Abay, 1977 doğumlu, Türk bankacılık sektöründe genel müdürlük koltuğuna oturmuş en genç üstelik kadın yönetici olarak dikkat çekti. Abay, bundan sonra yapmak istediklerini bankanın 3 ana hedefini anlattı.Türkiye’nin geleceğine katma değer sağlayacak alanlarda finansal destek sağlamak, kısa vadede güçlü rakip, uzun vadede rakipsiz olmak ve Türkiye’nin en çok çalışılmak istenen kurumu olmak. Abay, bankanın haddini bilerek ilerleyeceğini ve pazar payını artırmaya çalışacağını belirtirken öncelikli amaçlarının tasarrufu teşvik etmek olduğunu, ihracatçıyı da desteklemeye çalışacaklarını söyledi.Pınar Abay, Türkiye’nin tasarruf oranının, birçok ülkenin gerisinde olduğuna değinerek, tasarruf konusunda ”en bilinir banka” olmanın ve bu konuda bilinçlendirmenin, birincil öncelikleri olduğunu kaydetti. Bu alanda yaptıkları ilk yatırımın Turuncu Hesap olduğunu dile getiren Abay, şu bilgileri verdi:”Biz buna 2011 yılında çok ciddi bir yatırım yaptık. Bu yatırımın sonucunu da şu anda almaya başladık. 2011 yılında mevduat müşteri sayımızı, Turuncu Hesap’la beraber 2.5 katı kadar artırdık. Sektörde mevduat yüzde 11 büyürken, bizim bireysel TL mevduatımız yüzde 36 büyüdü. Bireysel mevduattaki pazar payımız da 1 yıl içerisinde yüzde 2.2’den yüzde 2.9’a çıktı. Bu stratejimizdeki kilit nokta, büyük mevduat sahiplerinin yanı sıra küçük mevduat sahiplerini, 50 bin TL’nin altındaki mevduat sahiplerini bankamıza çekebilmekti. Müşteri başına ortalama bakiyemiz şu anda 14 bin lira seviyesinde. Bugün sektörde 1 milyon TL ve üstünde mevduat oranı yüzde 45, bizde bu oran yüzde 6. Neden? Çünkü bizim odaklandığımız strateji, 250 bin TL ve altı mevduattır. Bizde bu oran yüzde 80, sektörde yüzde 40. Herhalde sektördeki en tabana yaygın mevduata sahip banka biziz diye tahmin ediyoruz.”Turuncu Hesap ürününe yatırım yapmaya devam edeceklerini vurgulayan Abay, ”Çünkü hem müşterilerimize burada daha çok kazandırabiliyoruz, hem de banka olarak küçük mevduat tabanını kendimize müşteri olarak edinmiş oluyoruz” dedi.ING’nin bütün dünyadaki değişik tasarruf ürünlerini incelediklerini, bu yıl içerisinde planladıkları 2 değişik tasarruf ürünü bulunduğunu belirten Abay, bunlardan birinin daha uzun vadeli ancak ara faiz ödemeli bir tasarruf ürünü, diğerinin de birikimi olmayıp da birikimi olmasını hayal edenlerin nasıl birikim yapabileceğini öğreten bir hesap olduğunu, her iki ürünün de küçük mevduat sahiplerini tasarrufa teşvik eden ürün niteliği taşıdığını söyledi.Zararı göze almıştık2011 finansal sonuçları ile ilgili bilgi de veren Abay, Turuncu Hesap ile tasarruf sahiplerine piyasanın üzerinde faiz verdiklerini ilk etapta zarar ettiklerini ancak bunun öngörülmüş planlı bir zarar olduğunu söyledi. Başlangıçta bir çeyrekte gelen 31 milyon TL’lik zararın daha sonra kara dönüştüğüne işaret eden Abay, 2011’in 125 milyon TL net kâr ile kapandığını ifade etti.Abay, 2012’de ise bu kârı 3 katına çıkarma hedefleri olduğunu, Ocak-Şubat performansının çok olumlu olduğunu kaydetti. Abay, Turuncu Hesap ilk çıktığında bazı şube çalışanlarının “Bizim genel müdürlük hesap bilmiyor galiba. Bu faizi verirsek zarar ederiz. Satmasam mı acaba?” dediğine de dikkat çekerek “Organik büyüme için gerekli birşeyi planlayarak yaptık. Tabana en yaygın tasarruf bankası olarak öne çıkmak istiyoruz. Bunun meyvelerini de daha sonra almaya başladık” dedi. Abay, şu an 400 bin olan Turuncu Hesap müşteri sayısını 800 bine çıkarmayı istediklerini de söyledi. ‘Turuncu Hesap’ adını 24 saatte değiştiririz ING Bank, Hollandalı ve haliyle kurum rengi de turuncu. Faaliyet gösterdiği her ülkede “Orange Savings Account” yani Turuncu Hesap uygulaması var. Ancak Türkiye’deki uygulama Denizbank’ın aynı isimli hesabı ile örtüşünce iki kurum Turuncu adını paylaşamadı ve mahkemelik oldu. Pınar Abay, mahkeme sürecinin devam ettiğini hatırlattıktan sonra “Önemli olan ürünün adı değil, kendisi ve özellikleri. Alternatif hazırlığımızı yaptık. Aleyhimize bir durum oluşursa 24 saat içinde hesabın adını değiştiririz. Bir kaç isim üzerinde çalıştık” dedi. İhracatçıya global bankayı anlatıyoruz İhracat odaklı ve ihracatla beraber Türkiye’deki bütün KOBİ’leri destekleyen bir banka olma hedeflerine işaret eden Abay, 2010-2011 döneminde ticari alanda toplam kredilerin yüzde 33, KOBİ’de toplam kredilerin yüzde 42 büyüdüğünü söyledi. Abay, yaklaşık 20 bin ihracatçı firmayı kendilerine hedef belirlediklerini, şubelere ihracatçı firma ziyaret etme, müşteri olarak kazandırma hedefi verdiklerini belirterek, Türkiye’de birçok firmanın yurtdışı ile iş yaparken bankacılık faaliyetlerine ihtiyaç duyduğunu ve ING’nin birçok ülkede faaliyet gösteren bir banka olmasının firmalara avantaj sağladığını anlattı. Abay, 40’ın üzerinde ülkede ING Bank’ın varolduğunu ve bunun yurtdışı ile iş yapan ihracatçılar için büyük bir avantaj yarattığını, tek hesap üzerinden tüm işlemlerini yapabileceklerini vurguladı.
MURPA ÇAY’da CİRO 60 BİN TL’den 3 MİLYON TL’YE ÇIKTI200’e yakın çay markası var ancak 6’sı öne çıkıyor... Geçen yılın Nisan ayındaki cirosu sadece 60 bin TL olan adı sanı duyulmayan Murpa Çay, aradan geçen 9 ayın sonunda şimdi 2.7 ile 3.1 milyon TL arasında ciro yapan bir noktaya geldi. Bu inanılmaz ciro artışının arkasında ise hiperaktif bir yönetici var. Yaşar Girit, “2013 ilk çeyrekte yüzde 2 pazar payına ulaşmış olacağız” diyor.Çay ben dahil pek çok kişinin artık favori içeceği. Özellikle kolalı içeceklerle ilgili son dönemde artan ‘Sağlıksız ve formülünde kansorejen katkı maddeleri var’ söylentileri, çayın ve kahvenin popüleritesini daha da artırdı. Kahve tüketimi her köşe başına açılan zincir mağazalarla çift haneli büyürken, çay tüketiminde de yine çift haneli büyüme var. Kaçak çay bir kenara konursa, resmi rakamlara göre Türkiye’de 240 bin ton civarında bir çay tüketimi var. Bunun parasal büyüklüğü ise 2.3 milyar TL seviyelerinde.Bu pazarda bildik markaların dışında son 1 yıl hatta 1 yıl bile değil 9 aydır enteresan bir marka daha boy göstermeye başladı. Adı Murpa Çay.Murpa Çay, 2011 yılı Nisan’ında aylık cirosu 60-70 bin TL’yi zar zor bulan, hiçbir rakibini korkutmayan mütevazi bir marka iken, şimdi aylık cirosu 2.7 milyon TL ile 3 milyon TL arasında değişen bir seviyeye geldi.Pazarlama derslerinde okutulmaya değer bir çıkış. Bu çıkışın ardında ise tanıyınca anladım ki hiperaktif bir yöneticinin başarısı var. Adı Yaşar Girit.Neden derslik bir başarı biraz rakamlarla açalım. Pazarda 20 yıldır varolan bir çay markası var. Pazardan onca yılda aldığı pay sadece binde 7.25 milyon dolar yatırım yapılan, arkasında çok güçlü yerli bir grubun olduğu çay markasının 3 yılda alabildiği pazar payı ise binde 8’i geçmiyor. Uluslararası bir içecek grubunun satın aldığı çay ürünleri markasının pazar payı da yüzde 3’e ancak yaklaşıyor. Murpa Çay, üstelik henüz poşet ve demlik çayı yokken pazarda yüzde 1.2’nin üzerinde bir pazar payını şimdiden yakaladı.Bu arada pazarın 3 büyüğü ile ilgili bilgi de verelim. Çay-Kur yüzde 51’e yaklaşan pazar payı ile sektörün büyük abisi. Lipton yüzde 14-15, Doğuş ise yüzde 12-13 pazar payı ile diğer ağabeyler.Yaşar Girit iddialı.-2012 sonu, 2013 ilk çeyrek gibi yüzde 2’lik pazar payını görme niyetimiz var. 2015 yılına geldiğimizde ise yüzde 7’lik bir ciro pazar payını hedefliyoruz. Özel sektörde en büyük ikinci yerli firma olmak gibi bir hedefimiz var.-Peki bu 9 ayda gelen başarı nasıl oldu? Yaşar Girit bu hikayeyi de şöyle özetliyor:- Doğuş Çay’da edindiğim bir tecrübe vardı. Murpa Çay’ın sahibi Hakkı Atay’a bir sunum yaptım. Çok iddialı hedeflerimiz vardı. Patronlar dinlediler ‘Söylediklerinin tamamını değil, üçte birini yapsan bile muhteşem birşey olur’ dediler. Bize inandılar ve desteklediler. Geçmişte çalıştığım ekipten arkadaşlar da bana güvendi ve bu hikayeye inandı. Poşetlerin dizaynını bile geceleri uyumadan bizzat ben çizdim. Türkiye’de yeni marka çıkartmak büyük sorun, o markayı büyük markat zincirlerde rafa sokmak ayrı bir sorun. Ancak yine ekibimin yoğun çalışması ile Mayıs ayında Migros, Metro, Real, Dia, Kiler gibi 7 büyük markette yerimizi aldık. 50’ye yakın ilde distribütörlük ağımızı kurduk.-Gazetecilik mesleğinde her söylenene inanmamak ikinci kez ‘check etmek’ ilkedir. Yanımızda Yaşar beyi bana tanıştıran Dünya İşleri Ajansı’nın sahibi Çiğdem Özcan var. Biraz şaka yollu ‘Aylık ciro 60 bin liradan 3 milyon liraya çıktı derken atmıyor değil mi?’ diye soruyorum.-Yaşar Girit araya giriyor.Yüzde 2’lik ciro pazar payına ulaşana kadar A.C Nielsen’e ölçümleme yaptırmak için başvurmak istemedik. Yüzde 2’yi yakaladığımızda yani 2013 başında pazar payımız bağımsız bir kuruluş tarafından ölçümlendiğinde atıp atmadığımızı anlarsınız...-Yüzde 2’ye ulaşmak için bundan sonraki planlarınız ne diye soracağım ama önce yine merak ediyorum. Bu pazar payı başarısını elde etmek için çok mu agresif fiyat politikası izlediniz?- Doğuş Çay’ın fiyatı 100 ise bizimki de 95 seviyesinde. Çay-Kur ile hemen hemen aynı. Yani piyasada ben de varım demek için anormal bir fiyat kırma sözkonusu değil. Zaten çayda, bir takım hile hurdaya girmiyorsanız, kaçak çay kullanmıyorsanız fiyatınızı çok da düşürmenin imkanı yoktur.-Peki bundan sonra neler olacak Murpa Çay’da- Gebze’de 4 bin 500 metrekarelik yeni bir binaya taşınıyoruz. Avrupa’dan makine siparişimizi verdik. Ambalaj kalitesi çok yüksek makineler geliyor. Poşet ve demlik çay kategorisine gireceğiz ve 50 milyon TL yıllık ciroya ulaşacağız. Rize’de çay fabrikası da kuracağız. Bu arada en iyi sürgünlerden hazırlayacağımız çok özel bir çay markası daha yaratacağız. Bunun kilo fiyatı normal bir çaya göre 3 kat pahalı olacak ama aroması enfes bir çay olacak...‘En büyük hayalim marka fabrikası’-Murpa Çay hayatımızda 1 yıl önce yoktu, şimdi var. Yaşar Girit bu markanın performansından aldığı cesaretle bir başka hayalin peşinde olduğunu belirtiyor. ‘Türkiye’de neden bir marka çıkmıyor?’ diye soran Girit bunu kafaya takmış. ‘Çok katlı bir bina düşünün’ diyor ve başlıyor hayalini anlatmaya:- Bir katta pazarlamacılar, bir katta reklamcılar diğer katta senaristler ve PR’cılar. Marka yaratmak için kim gerekiyorsa bir çatının altında toplanmışlar. Şu anki vaziyette hepsi ayrı ayrılar ve hepsi ayrı telden çalıyor. Unu ele alalım. Türkiye‘de bir sürü un fabrikası var ancak doğru dürüst bir un markası yok. Marka olmayı denemiş ancak fasonculuktan öteye gidememiş yatırımcılar var. Ya onlar bizi ya biz onları bulacağız. Kim ‘beni marka yapar mısın’ derse, hayalini kurduğumuz marka fabrikası en alt kattan en üst kata çalışmaya başlayacak. Tüm ekip aynı samimiyette, o üreticinin elinden tutup onu marka yapmaya çalışacağız. 5 yılda böyle en az 5 marka çıkarmak istiyoruz. Bu olaya tutku ile bakıyorum ve marka olmayı hayal edenleri de benimle temasa geçmeye davet ediyorum.‘Kilosu 5 liraya çay satılır mı?’-Yaş çayın kilosu 1.1 TL. Yaşar Girit pazarda 4-5 TL kilogram fiyatı ile çay satıldığına işaret ediyor ve ‘Bunda bir gariplik var, Maliye başta olmak üzere kamu otoritesi bu işi sorgulamalı’ diyor. Yaşar Girit’in hesabı hakikaten bu fiyatta bir hesap hatası olduğunu ortaya koyuyor:- 1 kilogram kuru çay elde etmek için 6 kilogram yaş çaya ihtiyacınız var. Yani 6.6 TL yapar. Bunun fabrikasyon süreci ve poşetlenmesini de hesaba katınca 1 kilogram çayı 8 liradan daha ucuza maletmeniz mümkün değil hatta imkansızdır. Normal olarak çay marketlerde 11-12 TL’den, promosyon dönemlerinde 9-9.9 TL seviyelerinden satılır. Kilosu 4-5 TL olan çayda ya hile hurda vardır, içine farklı maddeler konmuş, boyar madde eklenmiştir, ya da kaçak çay kullanılmıştır. Nedeni ne olursa olsun mutlaka araştırılmalıdır.
Halden anlayan banka Vakıfbank, 2011’de neler olabileceğini iyi okudu, sektör yüzde 10 küçülürken net kârını yüzde 6 artırdı. Genel Müdür Süleyman Kalkan, 30 Mart’ta İstanbul’da yapılacak ilk genel kurula parlak bir bilanço ile hazırlanmanın keyfini yaşıyor.İsim vermek doğru olmaz, o yüzden rumuz koyarak yazıyorum. İMKB’de işlem gören ve Vakıfbank klasmanındaki bankaların 2011 ortalama net kârı bir önceki yıla göre yüzde 10.26 geriledi. Vakıfbank’ın kendini kıyasladığı bankalardan sadece B bankası net kârını yüzde 1.73 oranında artırabilirken, onu izleyen C bankasında yüzde 1.83’lük kâr gerilemesi yaşandı. Klasmanda son sırada yer bulan bankanın kâr erimesi ise yüzde 16.17’yi buldu.Halden anlayan banka sloganı ile güçlü bir tanıtım kampanyasına girişen Vakıfbank ise bu tabloda yüzde 6.02’lik net kâr artışı sağlayabilen banka olarak sektörde öne çıktı.Vakıfbank Genel Müdürü Süleyman Kalkan ile hafta ortasında buluşup, neredeyse tüm bankalarda kâr erimesi yaşanırken artışın nasıl başarılabildiğini, bunun nedenlerini konuştuk. Rakamlar etkileyici. Sadece kâr rakamı değil. KOBİ kredilerinde yüzde 90’lık artış performansı muhteşem. Bireysel kredilerde sektör büyüme ortalaması yüzde 29.7 iken, Vakıfbank yüzde 42’ye yakın büyüme gerçekleştirmiş. Toplam mevduat yine sektör ortalamasının 13 puan üzerinde yüzde 27.7’lik artışla büyümüş. Özkaynaklardaki artış da yine sektör ortalamasının 1 puandan fazla üstünde.Süleyman Kalkan heyecanlıydı. Bankayı Ankara’dan İstanbul’a taşıma süreci 2011 Nisan ayında, departman departman başlamıştı. Önce bunu hatırlattı ve “30 Mart’ta İstanbul’daki ilk genel kurulumuzu yapacağız. Bunun anlamı büyük. Bunu daha anlamlı kılan ise genel kurula elimiz boş gitmiyoruz. Sektörden ayrışıp kârımızı artırmanın gururu ile genel kurulumuzu toplayacağız” dedi.Puslu havada oyunu iyi kurdu2011 enteresan bir yıldı. Yılın son çeyreğine kadar ekonomiyi soğutma önlemleri etkili olmuş, bankalara ekonomi yönetimi aba altından sopa gösterip ‘Frene basın’ mesajı vermişti. Demeçlerin yetmediği yerde paranın maliyetini artırıcı önlemler alınmıştı. Bankaların kafasını da zaten bu oynaklık karıştırdı. Bu puslu havada bilançodaki rakamların nasıl pozitif yönde ayrıştığını Kalkan şöyle aktardı:“Proaktif bilanço yöntemi ile seneyi önceden okumaya çalıştık. Olabilecekleri öngördük. Bu öngörülere paralel kaynaklarımızı hangi alanlara daha çok plase etmemiz gerektiğini iyi sezdik. Kurumsal tarafta değil, KOBİ’ler tarafında büyüyelim dedik. Yaptığımız faiz hareket analizleri, Merkez Bankası’nın takınacağı tavır tahminleri, Türkiye ve dünyanın seyri gibi unsurları biraraya getirdik ve oyunu doğru kurduk. İhtiyaç kredisi maliyetleri artınca KOBİ’leri daha çok destekledik. Sonuçta KOBİ kredilerinde bankalar için kâr marjı kurumsal tarafa göre 3-4 puan daha yüksek. Hem riski de yayıyorsunuz.”Kalkan, yakın gelecekte bankanın alacağı aksiyonlarla ilgili olarak da şu noktaların altını çizdi:- Bir eurobond ihraç calışmamız var. Uygun fiyata bakıyoruz. 500 milyon dolar ile 1 milyar dolar arasında bir ihraç yapabiliriz.- İstanbul’a taşınmak en büyük hayalimizdi. Bir diğer hayalimiz ise teknolojik altyapıyı yenilemek. Çok iyi bir ekip kurduk. Kendi çocuklarımızın yazdığı programla öyle tahmin ediyorum 2013’te en iyi teknolojik altyapılardan birine sahip banka olacağız.- Proje kredilerinde iyiydik, bunu devam ettireceğiz. Yüzde 40’ı enerji sektöründen oluşan 8.9 milyar TL’lik bir proje kredisi portföyümüz var. Bu Türkiye’nin en büyüklerinden biri. Burada imkanları sürekli değerlendireceğiz.- Murabaha kredisi imkanlarına da bakıyoruz. Yine bu ay vadesi bitecek bir sendikasyon kredimiz var. Onu yenileyeceğiz.2012 sonunda 750 şubeye ulaşırızSüleyman Kalkan, halden anlayan banka Vakıfbank’ın 2009 sonunda 545 şubesi bulunduğunu üstelik bunun 100 kadarının da bağlı şube olduğuna dikkat çekti. Ne demek bağlı şube? Örneğin bir kamu kuruluşu var ve o kuruluşun bulunduğu binada sadece 3-4 kişiden oluşan ve sadece o kuruma hizmet veren küçük bir şube var. O şubelere bağlı şube deniyor. Yani sokaktan geçen adam, o kurumda çalışmıyorsa Vakıfbank’ı hissedemiyor. Süleyman Kalkan, şu an ise 684 şubeye ulaştıklarına dikkat çekti ve yıl sonunda 60’ın üzerinde yeni şube ekleyerek sayıyı 750’ye çıkaracaklarını belirtti.Ataşehir’e gidene kadar İstanbul’u hazmederizSüleyman Kalkan, taşınmanın sorunsuz tamamlandığını, personele halen 1.200 TL kira yardımı yapmaya devam ettiklerini söyledi. İstanbul’u bugüne kadar ihmal ettiklerini kaydeden Kalkan, İstanbul Aksiyon Komitesi kurduklarını, buradaki faaliyetleri nasıl daha fazla güçlendirebileceklerine bakacaklarını belirtti. Kalkan, İstanbul’a gelerek aslında Anadolu ile daha da yakınlaştıklarına dikkat çekerek, şöyle devam etti: “İstanbul, Anadolu ile daha entegre. Anadolu’nun tüm bölgelerine ulaşmak daha kolay. Uçuş sıklıkları çok fazla ve Ankara’ya göre avantajlı. Şunu belirtmeliyim ki İstanbul, Vakıfbank’ı daha fazla hissedecek.” İstanbul’a taşınmanın bir zihniyet farklılığı da getirdiğini belirten Kalkan, “Şimdi İstanbul’u yaşıyoruz. Ancak öyle bir anda değişmek mümkün değil. 4-5 yıllık bir geçiş süresine ihtiyacımız var. Tahmin ediyorum, Ataşehir Finans Merkezi’ne taşınana kadar tamamen İstanbullu oluruz” dedi.
İşsizlikle boğuşan bir ülkede, bir şirketin genel müdürü yönetim kurulundan 600 milyon liralık yatırım bütçesi çıkarıyor, ancak yerel yönetimlerin engelleri yüzünden bunun 100 milyon lirasını harcayamıyor. Oysa bu 100 milyon lira harcansa şimdi 600 kişinin işi olacaktı.Türkiye yabancı yatırım çekmek için akla karayı seçiyor. “Oraya gitme buraya gel” diye gözünün içine bakılan büyük uluslararası kuruluşlara, bedelsiz arsadan tutun da vergi muafiyetlerine kadar pek çok avantaj sağlanmaya çalışılıyor. Amaç Türkiye‘de üretim olsun, istihdam artsın.Buna diyecek lafımız yok.Bu arada kendi ülkesine yatırım yapmak isteyenler de var. Bunlardan birisi Superonline.Superonline’ın Genel Müdürü Murat Erkan “Benim bir Hyundai yatırımı kadar değerim yok mu?” diye soruyor.Kendisini dinleyince hak vermemek elde değil.2011 yılında 500 milyon TL yatırım planladıklarına, yerel belediyelerin kendilerine çıkardığı şişirilmiş fatura yüzünden bu yatırımın 100 milyon lirasını kullanamadıklarına dikkat çekiyor.Oysa o 100 milyon lira harcansa 600 kişinin iş sahibi olacağının altını çiziyor.“Bir seferlik mi 600 kişiden bahsediyorsunuz?” diye soruyorum:- Hayır. Bizde yatırım hiç bitmez. Bunu yıllarca çalışacak 600 kişilik bir fabrika gibi düşünebilirsiniz.Peki yerel yönetimlerin çıkardığı engel ne?Dünyanın sadece sayılı ülkelerinde şu an internetin hızı 1000 Mb’ye ulaşıyor. Superonline bu hızda internet servisi vermek için şu ana kadar 30 bin kilometre uzunluğunda fiber optik kablo döşemiş. Daha da döşeyecek. Ancak kazması lazım. Kazı yapmak için ise belediyelerden izin alınıyordu. Belediyeler de bu işi ne yazık ki bir hizmet olarak görmedikleri için, olaya ticari baktıkları için kazı iznini verirken istedikleri ücreti şişirdiler de şişirdiler. Superonline ağ döşeme işine ilk 2008’de başlamış. Genel Müdür Murat Erkan artan maliyeti şu örnekle açıklıyor:2008’de 1 metre kazı için 1 birim lira isteniyorsa şu an 11 birim lira isteniyor. Hangi ürünün fiyatı 3 yılda bu kadar arttı ki?Bu paragözlük Ulaştırma Bakanlığı’nın da dikkatini çekmiş vaziyette. Yeni bir kanunla fiber optik kablo döşeme izninin yetkisi belediyelerden alındı Bakanlığa verildi. İnşallah bundan sonra fiber ağ yatırımlarının önü açılır da Superonline gibi şirketler yatırım tutarının tamamını harcarlar. Herşeyden önemlisi Türkiye’de fiber optik ağ yatırımı çığ gibi büyür.*****1000 Mb hızla HD bluray filmi indirmek 3 dakikaBundan 15 yıl önceki internetin hızını hatırlayın. 28.8 kilobitten, 56 kilobite çıktığında ne kadar sevinmiştik. Sonra 256 kilobitlik internet hızı uzay hızı diye pazarlandı, biz de hakikaten öyle hissettik. Şimdi o ilk hızdan tam 20 bin kat daha hızlı 1000 Mbps’lik internet imkanı var. Erkan, “Fibere yaptığımız yatırımlarla ve evlere kadar sunduğumuz saniyede 1000 Mb hızında internetle Türkiye’yi dünyada bu hizmeti sunan ilk 5 ülke arasına soktuk. Japonya’dan sonra fiber hızda 10 milyonun üzerinde nüfusa hizmet veren Türkiye’den başka bir ülke yok. Londra’da bile 1000 mb’lik internetin reklamları daha yeni başladı” diyor. 1000 megabit hızla normalde bir günde internetten indirilebilecek HD Bluray bir filmi indirmek 3 dakika alıyor. (2 Mbps ile 30 saat sürüyor) Ayrıca her biri 45 dakikalık 20 müzik albümünü 1 saniyede, 700 MB’lik VCD kalitesinde bir filmi 5 saniyede indirmek mümkün.*****İnternete erişim %10 artınca milli gelir de %1 artıyorİnternet artık hayatımızda çok önemli yer tutuyor. Bir araştırma yapılmış. İnsanlara ‘Hangi hizmetin kalkmasına itiraz edersiniz? diye sormuşlar. İnternetin kesilmesine tahammülsüzlük elektriğin kesilmesine olan tahammülsüzlükten daha fazla çıkmış. Murat Erkan geniş bant hızının çok önemli olduğuna, geniş bant internette penetrasyonun yüzde 10 artmasının bir ülkenin milli gelirine yüzde 1 katkı yaptığına dikkat çekiyor. M.I.T’de tüm derslerin internette canlı yayınlandığına, geniş bant sayesinde bu derslerin takip edilebildiğine, bilgiye erişimde internetin büyük katkısı olduğunu vurguluyor.*****750 bin hanenin kapısında 1000 Mb hız hazır bekliyorYaklaşık 3 yılda 1.2 milyar TL’nin üzerinde yatırım yapan Turkcell Superonline, 2009’da 30 bin olan hane erişimini, 3 yılda 33 kat artırarak 1 milyon hanenin üzerine çıkardı. Şu ana kadar da 266 binin üzerinde aboneye ulaştı. Yani aslında kapısında 1000 Mbps hız olan ancak henüz abone olmayan 750 bin hane var. Belki de farkında değiller. Superonline’ın 2012 hedefi ulaşılan hane sayısını yüzde 30 daha büyüterek fiber interneti 1 milyon 300 bin haneye ulaştırmak. Son yayınlanan Akamai raporuna göre Türkiye’nin ortalama hızı saniyede 2.7 Mbps iken Turkcell Superonline’ın kendi şebeke raporunda fiberde saniyede 17 Mbps hız ortalamasıyla bunun yaklaşık 6 katı hıza sahip. Netindex verilerine göre de internet kullanıcılarının ortalama hızı AB ülkelerinde 13.43 Mbps, G8 ülkelerinde 11.79 Mbps.”
F.Bahçe tahvilde istediğini elde etti. Kulübe güvenip tahvil alanlar da bankadan bile alamayacakları bir faiz geliri elde edecekler.F.BAHÇE malum yaz aylarından bu yana kaotik bir süreçten geçiyor. Kulübün başkanı cezaevinde. Dışarıdaki yöneticiler tüm enerjilerini şike davasına harcayınca, kulübün gelir getirici fonksiyonları arızaya uğradı. Evet seyircisi F.Bahçe’ye sahip çıktı, Fenerium’da satış patlaması yaşandı ancak F.Bahçe’nin özellikle Şampiyonlar Ligi’ne katılamaması tüm finansal hedeflerin şaşmasına, gelir gider dengesinin bozulmasına neden oldu.Kredi almaktan daha hesaplı-KULÜBÜN kısa vadeli borçlarını döndürmesi için fon bulması gerekiyordu. Kulüp yöneticileri bu kaotik ortamda bile çok akılcı ve cesaret isteyen bir kararla, kredi kullanmak yerine tahvil ihraç etme yoluna gittiler. Hangi bankanın kapısını çalsalar kredi bulabilirlerdi. Ancak F.Bahçe yöneticileri tercihini “Banka kazanacağına, taraftarımız kazansın” prensibinden hareketle kullandı. Banka yerine taraftar kazansın mantığını biraz daha açacağım.-ŞU an F.Bahçe bir bankanın kapısını çalsa ve 100 milyon TL kredi istese, kendisinden talep edilecek faiz kabaca yüzde 13-14’ler seviyesinde olacaktı. Muhtemelen masraflarla birlikte yüzde 15 yıllık faiz isteyen banka da çıkacaktı.-F.Bahçe 100 milyon lirayı kredi olarak kullanıp bankaya faiz ödemek yerine şöyle dedi: “Nasıl olsa taraftarım bana sahip çıkar, 100 milyonluk tahvili peynir ekmek alır gibi alır. Ben de ona Hazine faizinin üzerinde bir getiri vadederek teşekkür ederim. Böylelikle kulüp taraftarına, taraftar da kulübüne olan aşkını ortaya koyar.”Tahvil bankadan çok kazandıracakF.BAHÇE’NİN tahvil ihracı karşılıklı bir aşkın neticesidir. Tahvil ihracına 101.2 milyon liralık talep geldi. Yani ihraçtan fazla. Yatırımcı kulübe aşkını ispat etti. F.Bahçe istediğini almış, kısa vadeli borçlarını döndürmek, finansal bir düzenleme yaparak vade yapısını uzatmak adına önemli bir silah kazanmıştır. Buna karşılık F.Bahçe’ye güvenip tahvil alanlar da bankada mevduata yatırım yapsalar alamayacakları bir faiz geliri elde edecekler.F.BAHÇE tahvilinde yıllık ek getiri oranı % 3.5 olarak kesinleşti. Bu şu demek: Hazine faizine bakılacak, onun üzerine ekstra 3.5 puan daha konacak. Oysa banka mevduat faiz oranı ile Hazine faizi arasındaki makas daha az. Bankalarda geçerli olan mevduat oranlarına bakınca Hazine faizinin 2-2.5 puan üzerinde bir mevduat faiz oranı dikkati çekiyor.YANİ F.Bahçe taraftarının mevduat yapmaktansa tahvil almasında parasal anlamda kazancı var.KARŞILIKLI bir aşk. F.Bahçe bankaya kazandırmıyor, taraftarına kazandırıyor. Cebinde para olan F.Bahçe taraftarı da, şike davasının getirdiği tüm riskleri bir kenara itip, kulübün marka gücüne inanıyor ve tahviline yatırım yapmakta bir sakınca görmüyor.G.Saraylılar da almış olabilir-TABİİ hep F.Bahçe taraftarı üzerinden gidiyoruz ama... Şu az önce yaptığım hesabı yapabilen bir Beşiktaşlı ya da G.Saraylı da pekala F.Bahçe tahvili almış olabilir. Çünkü paranın dini imanı olmadığı gibi kulüp rengi de olmaz. Para su gibidir yolunu bulur.-BU arada tahvil ihracında ortaya çıkan ekstra getiri oranının yüzde 3.5 olması, F.Bahçe markasının ne kadar güçlü olduğunu da ortaya koyan bir oran. Zira Türkiye’nin çok büyük holdingleri bile şu an tahvil ihraç ettiğinde yatırımcıyı tavlamak için ekstra yüzde 4’lük getiriyi gözden çıkarıyor.
Kulaktan kulağa hep söylenir dururdu da inanmazdık: “Türkiye’de petrol kuyusu açtılar. Petrol çıktı, gözlerimizle gördük ama Türkiye zengin olmasın diye üzerine beton döküp gittiler.” Meğer doğruymuş. Hakikaten petrol çıkan kuyular beton dökülüp kapatılmış.Türkiye’nin doğu sınırında neredeyse 0 noktasında bile petrol çıkıyor. Irak, Suriye petrol zengini. Azerbaycan keza öyle. Hem petrolü var, hem gazı. Romanya’da bile petrol var. Son olarak Güney Kıbrıs Akdeniz’de inanılmaz zengin gaz yatakları buldu.Peki Türkiye’nin neredeyse 4 tarafı petrol ve gazla çevriliyken Türkiye’de petrol ve gaz bulunamaması tuhaf değil mi?Önce TPAO, ardından uluslararası şirketler sismik raporlar doğrultusunda Türkiye’nin pek çok yerinde kuyular açtı.Karadeniz’de de petrol arandı. İlk etapda bazen çok sevindirici ön haberler de geldi. Ancak, hatırı sayılır bir rezerv petrole ne yazık ki şu ana kadar rastlanmadı. Yine de Türk insanı, Türkiye’de petrol olduğuna inanıyor. Hatta bu petrolün maksatlı olarak çıkarılmadığını düşünüyor. Bir de kulaktan kulağa yayılan şöyle bir efsane var. Kuyu açtılar. Petrol de çıktı ama nedense petrol çıkan kuyuyu üzerini beton döküp kapattılar...Bakın Kastamonu’da hâlâ konuşulan ve inanılan hikaye şu:1958 yılında Amerikalılar Küre dağlarında 11 kuyu açtı. Kuyulardan petrol de çıktı. Halk kuyulardan petrol çıktığını bizzat gördü. Hatta köylülere, “Hadi zengin oldunuz petrol denizinin üzerinde oturuyormuşsunuz” da dendi. Ama nedense sonra bir anda kuyuların üzerini betonla kapatıp mühürleyip gittiler...Meclis’te bu konuyla ilgili soru önergesi bile verildi.Peki bunu niye yapsınlar.Bir kuyu açmanın en az 40-50 milyon dolardan başlayan, 200-300 milyon dolarlara kadar çıkan maliyeti varken petrol çıkan bir kuyunun kapatılması akla yatkın mı?Gerçek şu ki; açılan kuyular evet ekonomik değilse betonla kapatılıyor. Ancak bu kapatma işlemi Petrol Kanunu gereği yapılıyor. Çünkü arama yapan şirket, ister özel ister kamu şirketi olsun, açtığı kuyuda eğer üretim yapacak seviyede petrol bulamadıysa, aynen aldığı gibi bırakmak, kuyuyu kapatmak ve o bölgeden öyle ayrılmak zorunda.Petrol aramanın ve kuyu açmanın bir parçası da açılan kuyuyu kapatma süreci. İstatistikler gösteriyor ki petrol zengini kabul edilen bölgelerde bile, (Örneğin Kuzey Irak’ta) açılan her 10 kuyudan sadece 2’si ekonomik anlamda üretime değer bir rezerve sahip oluyor. Diğer 8 kuyu açıldığı gibi kapatılıyor.Kapatmanın Petrol Kanunu çerçevesinde belli kuralları var ve bu kapatma işlemi 1 milyon doların üzerinde bir maliyet de çıkarıyor. İsterseniz denizde kuyu açın, onu da kapatmak zorundasınız.Evet, efsane doğru. Türkiye’de bugüne kadar petrol çıkan pek çok kuyu üzeri betonla kaplanarak terkedildi. Sebebi içinde üretime geçilmeye değer büyüklükte petrol olmaması... Ancak açılan kuyudan petrol çıktığını görenler duyanlar da efsaneyi kulaktan kulağa yaydı. Hele hele kuyular betonla kaplanınca efsanenin boyutları da büyüdü.Peki Türkiye’de petrol neden çıkmıyor?Aslında Türkiye’nin de petrolü var. Ancak Türkiye’nin yerüstü gibi maalesef yeraltı da çok girintili çıkıntılı bir yapıya sahip. Türkiye deprem kuşağında olduğu için sürekli yer altında kırılmalar oluyor ve küçük küçük çukurlar oluşuyor. Petrol, o küçük çukurların içinde birikmiş vaziyette. Yani geniş alana yayılmış bir yatak bulmak zor. Öyle olunca, açtığınız kuyuya harcadığınız para ile kuyudan çıkan petrolün getirisi bir ekonomik denklemde buluşmuyor.Yetkililer şu örneği veriyor:“Düşünün Ortadoğu’da petrol sanki büyük bir damacana misali geniş bir alanda bulunuyor. Bir pipet soksanız bile tüm damacanadaki suyu çekebiliyorsunuz. Ancak Türkiye’de öyle büyük damacana alanlar yok. Çay bardağı genişliğinde alanlar var ve bunların her birine de pipet sokmak (Yani kuyu açmak) ekonomik olmuyor. Ne zaman ki dünyada petrolün varili 1000 doları bulur, Türkiye’de o zaman o küçük küçük çukurlardaki petrolü çıkarmak da ekonomik hale gelebilir...”Sismiğin ‘Pir’i geliyorAkdeniz’de uluslararası sularda Güney Kıbrıs yönetimi gaz ve petrol araması yapınca Türkiye de misilleme olarak emektar Piri Reis gemisini aynı sulara göndermişti. Türkiye’nin deniz tabanında sismik araştırma yapabilen tek gemisi olan 34 yaşındaki Piri Reis’in azgın sularla boğuşurken sarfettiği çaba ise herkesi üzmüştü.Hatta geminin kaptanı “Denizle boğuşmaktan araştırma yapmaya fırsat bulamadık” demişti. Piri Reis gemisi bugüne kadar çok iyi işler başardı. Ancak öyle görünüyor ki emekliye ayrılma zamanı geldi. Öğrendiğime göre Enerji Bakanlığı, Piri Reis’in son macerasından sonra en modern teknolojilerle donatılmış bir sismik gemi siparişi vermiş. 100 milyon dolara yakın bir maliyeti olan yeni geminin bir kaç ay içinde Türkiye’de olması bekleniyormuş.