Divan, Erbil’in ilk 5 yıldızlı otelini açtı, sırada Budapeşte ve Bakü var

3 Mayıs 2012

Koç Grubu’nun otelcilik markası Divan, yurtdışındaki ilk otelini Kuzey Irak’ta Erbil’de açtı. 100 milyon dolara malolan 5 yıldızlı otelin açılışına katılan Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, “Bölgedeki büyüme potansiyeli bizi cezbetti” derken, Koç Holding Turizm, Gıda ve Perakende Grubu Başkanı Tamer Haşimoğlu, Divan’ı Macaristan ve Azerbaycan’a da taşımak için imzaların atıldığını söyledi. KOÇ Holding’in otelcilik markası Divan Grubu, yurtdışındaki ilk oteli Divan Erbil’i hizmete açtı. Yaklaşık 100 milyon milyon dolara malolan 5 yıldızlı otelin yatırımcısı Elegan Turizm, öncelikle Türk müşterileri hedeflediği için Erbil’e aynı zamanda dünyanın en büyük mutfaklarından birini kurmuş. Otelin açılışına katılan Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, “Bölgedeki büyüme potansiyeli bizi cezbetti. Otelimiz de çok güzel oldu” dedi.Açılışta konuşan Koç Holding Turizm, Gıda ve Perakende Grubu Başkanı Tamer Haşimoğlu ise Erbil’in tarih boyunca ulaşım yollarının kavşak noktası ve parlak bir ticaret merkezi olduğunu hatırlatarak, “Erbil, Türk yatırımcılar ve işletmeciler için çok önemli bir potansiyel barındırıyor. Divan Grubu olarak, son yıllarda yeniden yapılanan ekonomisi ile iş hayatının kalbinin attığı Kuzey Irak’taki iş oteli ihtiyacını tespit ederek geleneksel konukseverliğimizi komşu sınırlara taşımayı amaçladık” diye konuştu.‘Yeni oteller açacağız’Divan Erbil’in, yurtdışında açtıkları ilk otel olma özelliğini taşıdığına da dikkat çeken Tamer Haşimoğlu, halen 9’u Türkiye’de, 1’i Erbil’de olmak üzere toplam 10 Divan Oteli bulunduğunu söyledi. Macaristan ve Azerbaycan gibi ülkelere de Divan hizmetini taşımaya hazırlandıklarını anlatan Haşimoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Alt markamız olan butik iş oteli konseptli Divan Express otelleriyle de dünyanın önemli metropollerine ve Türkiye’nin iş potansiyeli olan gelişen şehirlerine açılmayı hedefliyoruz. Budapeşte ve Bakü’deki otellerimiz için imzalar atıldı. Budapeşte’de bu yıl hizmet vermeye başlayacağız. Türkiye’ye komşu ülkelerde, Doğu ve Batı Avrupa’da yeni oteller açmak için görüşmelerimizi sürdürüyoruz.”Türkiye’de de otel yatırımlarının devam ettiğini belirten Haşimoğlu, “Güneşli, Adana, Gaziantep ve Diyarbakır’da inşaatlar sürüyor. Divan Grubu olarak 2016 yılında 26 otele ulaşmayı hedefliyoruz” dedi.Uluslararası marka hedefiDivan Grubu CEO’su Marcos Bekhit ise Divan Erbil’in şehir merkezine 10 dakika, şehrin uluslararası havaalanına 15 dakika olan mesafesiyle çok avantajlı bir konumda bulunduğuna dikkat çekerek, şöyle konuştu:“Etrafı iş merkezleri ile çevrili, ünlü Saadi Konferans Merkezi’nin karşısında ve şehrin en önemli caddelerinden biri olan Gulan Caddesi’nde bulunan Divan Erbil, misafir kabul etmeye Şubat ayında başladı. Gördüğümüz yoğun ilgiden dolayı Erbil’de önemli bir konaklama ihtiyacını karşıladığımızı anlıyoruz. Bundan sonra lokal bir zincir otel olmaktan çok, 56 yıllık tecrübemizi daha farklı bir platforma taşıyarak otelcilik, rezidans işletmeciliği ve yiyecek içecek gibi hizmet verdiğimiz her alanda uluslararası bir marka olmayı hedefliyoruz. Yiyecek içecek sektörünü de çok önemsiyoruz. Bu branşta hem restoran, hem pastane, hem de gurme fırın konseptini geliştirerek hızla büyümeyi hedefliyoruz.”Divan Erbil’in yatırımcı şirketi Elegan Turizm Başkanı Sarp Turanlıgil, Erbil’e otel yapmaya karar verdiğinde pek çok işletmeci ile görüşmüş. Sonunda Divan Grubu ile anlaşmaya karar vermiş. 228 odasıyla 5 yıldızlı bir otel olan Divan Erbil, 1 ve 2 yatak odalı çatı apartman daireleri, rezidansları, süit ve deluxe odalarıyla business konseptli bir otel. Bölge, iş potansiyeli nedeniyle Türk girişimcilerin akınına uğramış durumda. Divan Erbil’in öncelikli hedefi de Türk müşteriler. Erbil’deki otelin açılışına Bölgesel Yönetimin Başbakanı Neçhirvan Barzani, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, Koç Holding Turizm, Gıda ve Perakende Grubu Başkanı Tamer Haşimoğlu, Divan Grubu CEO’su Marcos Bekhit, Elegan Turizm Yönetim Kurulu Başkanı Sarp Turanlıgil ile işadamları katıldı. Şehrin tek suşi restoranı Divan’da Divan Otelinin yatırımcısı Elegan Grup Yönetim Kurulu Başkanı Sarp Turanlıgil, Türk işadamlarının son 2 yıldır Erbil’e ilgisinin yoğunlaştığını belirterek “11 yıldır burdayım. Ahmet Özal site yapıyor, havalimanını da Türkler yaptı. Şu anda 15 bin kayıtlı, oturma izni olan Türk var. 957 kayıtlı şirket Erbil’de” dedi.“Benim şansım, buraya ilk gelmiş olmak” diyen Turanlıgil, Kempinsky ve diğer uluslararası otel zincirlerinin de bölgeye gelme kararı aldığını söyledi. Bugüne kadar İstanbul dahil 19 tane Hyatt Otel inşa ettiğini anlatan Turanlıgil, “Burj El Arap’tan sonra en yüksek notu almış. Dünyanın en büyük mutfaklarından birini buraya kurduk. 2 bin 200 metrekarelik mutfağımız var” dedi. Oteldeki suşi restoranı ise Erbil’in tek suşi restoranı. Erbil’de Türk olmaktan daha güzel ne var? Erbil insanının Türkiye’ye sempatisi olduğunu söyleyen Sarp Turanlıgil, “Çarşıda Türküm diye bağır, ‘Gel çay iç’ diye davet eden en az 10 kişi çıkar” dedi. Turanlıgil, Erbilliler’in Türkler’e bakışını bir anekdotla şöyle anlattı: “Amerikalılar uzun süre burayı yönetti. Bir Amerikalı grup buradan ayrılırken, nasılsa güvenlik önlemi almışlardır diye peşlerine takıldım. İlk çevirmede ABD’li grubu yere yatırıp 1.5 saat aradılar. ‘Eyvah’ dedim, ABD’lileri bu kadar aradılarsa bizi perişan edecekler. Türk pasaportunu görünce ‘Geç’ dediler. Erbil’de Türk olmaktan daha güzel ne var?” Beymen ve Setur, Erbil’den umutluDivan Erbil Oteli’nin girişinde açılan 2 büyük mağazadan biri Setur’un, diğeri Beymen’in. Boyner Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cem Boyner ile TÜSİAD Başkanı eşi Ümit Boyner de Erbil’deki açılışa katıldı. Boyner’i Erbil’deki otelin yatırımcısı Sarp Turanlıgil ile Mustafa Koç tanıştırmış. Boyner Grubu da mağaza açmaya karar vermiş. TÜSİAD’daki görevi nedeniyle şirket işlerini uzaktan takip ettiğini söyleyen Ümit Boyner, Erbil’deki mağazada edindiği izlenimleri şöyle aktardı:“Bu bölge gelişim açısından büyük potansiyel taşıyor. Bana sadece ExxonMobil’in 70 bin ekperinin Irak’ta olduğunu söylediler.“Setur ise havalimanındakileri aratmayacak büyüklükte bir dutyfree işletiyor. Kuzey Irak’ta herhangi bir vergi olmadığı için fiyatlar oldukça cazip. Sigara ve içkiyi Türkiye’nin yarı fiyatına almak mümkün. Türkiye’de 900 dolara satılan bir malt viski Erbil’de yaklaşık 600 dolar. Parfüm ve çikolata da yüzde 30-50 daha ucuz.

Devamını Oku

Bulgaristan’da Turkcell’in en büyük rakibi acaba kim?

17 Nisan 2012

Dün SPK’nın Turkcell’e gönderdiği yazıyı paylaşmış, yazıda Ukrayna pazarında Rus Alfa ve İskandinav TeliaSonera’nın Turkcell menfaatleri ile örtüşmeyen bir irade içinde olduklarına kanaat getirildiğini vurgulamıştım.SPK’ya göre ortak hareket eden her iki şirketin Ukrayna pazarına yönelik Turkcell kararlarında ‘İlişkili taraf’ sıfatı ile irade ortaya koyması sakıncalıydı. Zira Ukrayna pazarının bir numaralı şirketi Alfa’ya ait.Bu yüzden SPK, Turkcell yönetim kurulunda Ukrayna pazarına yönelik alınacak kararlarda Alfa ve TeliaSonera temsilcilerinin oy kullanmasının sakıncalı olduğunu belirtiyor ve bağımsız üye kararlarına uyulmasını tavsiye ediyor.SPK yazısı, benim ‘Turkcell’i global oyuncu olmaktan çıkarıp, Türkiye sınırlarına hapsetmek istiyorlar’ iddiamı desteklemesi açısından önemliydi.Gelelim işin bir başka boyutuna. Acaba ‘Her yerde Turkcell’in menfaatlerini koruruz. Kimse bizden korkmasın, şüpheyle bakmasın’ diyen yabancıları sadece mevcut işlerde mi tuhaflıklar yapıyor yoksa Turkcell’in global anlamda büyüme stratejilerine de el altından taş koyuyorlar mı?Konuyu yakından takip edenler bilir, şu an Bulgaristan’da bir telekom şirketinin satış ihale süreci devam ediyor. Bulgarian Telecommunications Company AD’nin (Vivacom) yüzde 93.99 oranında hissesinin satışı için teklifler atıldı.Turkcell de bu hisselerin satın alınması için teklif verenlerden biri.Rakiplerine bir bakalım.Londra merkezli özel girişim sermayesi Pamplona Capital Management, Sofyalı AD Kurumsal ve Ticari Bankası ile birlikte Rusya’nın ikinci büyük devlet bankası olan VTB Bank’ın yatırım bankacılığı birimi olan VTB Capital, Vivacom’u 2005-2007 yılları arasında yöneten İzlandalı Thor Bjorgolfsson da Vivacom’a teklif verdiler. Yani, Turkcell’e bu yarışta rakip oldular.Burada bir isim dikkatimi çekiyor. Pamplona Capital Management’in içine bakıyorum. Bir İngiliz fonu gibi görünüyor ancak Alfa Grup’un patronu Mikhail Fridman’a ait olduğuna dair burnuma kokular geliyor.Zira Pamplona’nın başında Alexander Knaster adında bir Rus vatandaşı var. Knaster, Rusya’nın en iyi profesyonel yöneticilerinden biri. Hatta 2000 yılında yılın CEO’su seçilmiş ve bir dönem Alfa Bank’ın da CEO’luğunu yapmış.Bugün ise Alfa Finans’ın halen yönetim kurulu üyesi görünüyor. Yani Fridman ile birlikte çalışıyor.Pamplona, Vivacom’un alımı için yürütülen yarışta Turkcell’in en büyük rakibi. Organik bir bağ yok ancak CEO Knaster’in pozisyonu, geçmiş CV’si şüphe uyandırıyor.Zaten Londra finans çevrelerinde de Pamplona Capital’in Fridman’a ait bir fon olduğu konuşuluyor, öyle biliniyor. Bu fona ilk tohumu atan, yani başlangıç sermayesini koyan kişi Mikail Fridman.Vivacom, Bulgaristan’ın en büyük telekom şirketi. 1992 yılında kurulan şirketin 2.6 milyon sabit abonesi ve 10 bin çalışanı bulunuyor. Borç yükü bulunan şirketi Hong Kong’lu fon PineBridge Investments kontrol ediyor.Sabit telefonda yüzde 80, mobil telefonda yüzde 20 pazar payına sahip. Sağlıklı bir gelir yapısı var. İyi bir fiyata alınırsa Turkcell’in uluslararası işlerine pozitif katkı sağlayacak iyi bir operasyon gibi görünüyor. Tabii Pamplona izin verirse.Ayrıca Pamplona’nın rekabeti kızıştırması, Turkcell’in Vivacom’a hakettiğinden daha fazla bir bedel ödemesine de sebep olabilir.Bekleyip göreceğiz.

Devamını Oku

Turkcell’e ‘yabancı’ iki ortağa ‘Ukrayna’da yanlış yaptın’ yazısı

16 Nisan 2012

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Turkcell’in yabancı ortakları Rus Alfa ve İskandinav TeliaSonera’nın, Turkcell’in global operasyonlarında menfaatlerini korumadığına, aksine baltaladığına hükmetti. SPK, Ukrayna’da olup bitenleri buna örnek gösterdi ve çok ağır bir yazı kaleme alıp Turkcell ortaklarına iletti. Yazıda TeliaSonera ve Rus Alfa hatalı irade göstermekle, adeta Turkcell’e yabancılaşmakla suçlandı. SPK, Ukrayna’da bir daha Turkcell’in menfaatlerine zarar gelmemesi için izlenecek yöntemi de gösterdi. Ukrayna pazarını ilgilendiren stratejik kararlar için Rus Alfa ve TeliaSonera temsilcileri, ilişkili taraf oldukları gerekçesiyle oy kullanamayacak. Bağımsız üye sayısı SPK Tebliğ hükümlerine uydurulacak ve Ukrayna toplantılarında onların dediği olacak.... Turkcell 9 farklı ülkede faaliyet gösteriyor ve bu anlamda Türkiye’nin en global şirketi hüviyetinde. Turkcell Ukrayna’da üçüncü GSM operatörü olarak ayakta kalma mücadelesi verirken geçtiğimiz Şubat ayı başında ilginç bir gelişme olmuştu.Ukrayna’da Turkcell’in kontrolündeki GSM şirketi Astelit’in 150 ve 173 milyon dolarlık iki ayrı kredi borcunu vadesinde ödeyemediği ve temerrüde düştüğü duyurulmuştu. Ukrayna’da tam da 3G ihalesi öncesi Turkcell’e prestij kaybettirecek, kredibilitesini yerle bir edecek bu gelişmenin ardında Rus Alfa ve TeliaSonera’nın manevrası vardı. Turkcell’in ortağı bu iki şirketin temsilcileri, kasasında parası olduğu halde bu parayı Turkcell’e ödetmemişti. Bu manevranın ne anlama geldiğini 3 Şubat tarihli yazımda özetlemiştim. Kısaltarak aktarıyorum:Turkcell’de herkesin malumu bir kavga var. Yabancı ortaklar İskandinav TeliaSonera ve Rus Alfa, Karamehmet’e karşı güçlerini birleştirdi, kontrolü istiyor. Türk kamuoyuna verdikleri her mesajda, “Turkcell’in Türk yapısını ve menfaatlerini korumaya kararlıyız” dediler. Ancak fiilen yaptıkları, sözlerini tekzip ediyor. Ukrayna’da önemli bir gücü olan Turkcell’i zor durumda bırakan dünkü manevraları bile sözlerinde samimi olmadıklarını gösteriyor.Dün (2 Şubat 2012) Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) Turkcell’den önemli bir açıklama geldi. Açıklamada, “Şirketimizin (Turkcell) % 55 ve System Capital Management ’ın ise % 45 oranında iştiraki olan Euroasia Telecommunications Holdings BV’nin (Euroasia) %100 iştiraki olan Astelit’in, 150 milyon ABD Doları ve 173 milyon ABD Doları tutarında iki ayrı kredi borcu bulunmaktadır. Turkcell Yönetim Kurulu krediler için Astelit’e feragatnameler vererek ödeme vadelerini 1 Şubat 2012 tarihine kadar uzatmıştır. Ancak Turkcell Yönetim Kurulu, 1 Şubat 2012 tarihli toplantısında feragatnameleri uzatmayarak borç ödemelerinin yeniden ertelenmesini onaylamamıştır. Sonuç olarak Astelit toplam 323 milyon ABD Doları tutarındaki kredi borçlarını vade tarihinde ödeyememiş olup, kredi sözleşmelerinden doğan yükümlülüklerini yerine getirememiştir” denildi.Koskoca Turkcell, 150 ve 173 milyon dolardan oluşan iki dilim krediyi ödeyemiyor. Aslında, “Bu para Turkcell’e ödettirilmiyor” demek daha doğru. Astelit, Ukrayna’da faaliyet gösteren bir GSM operatörü. KAP’a gönderilen açıklamadan da anlaşılacağı üzere yüzde 55’i Turkcell’e, yüzde 45’i de Ukrayna’nın en popüler işadamlarından Ahmedov’a ait bir şirket. ‘Life:)’ markası ile GSM pazarında boy gösteriyor ve 9 milyon abonesi ile yüzde 14 pazar payına sahip. Pazarın iki oyuncusu daha var. Sahipleri çok tanıdık. 25 milyon abone ve yüzde 50 pazar payı ile Ukrayna’nın bir numaralı GSM operatörü Kyivstar’ın ağırlık hissedarı Rus Altimo. Yani Turkcell’in ortağı Alfa.İkinci büyük şirket ise 19 milyon abone ve yüzde 36 pazar payı ile MTS. Onun da en büyük hissedarı Telenor.Üçüncü büyük GSM operatörü de Turkcell.Turkcell’de ise hem Rus Alfa hem de İskandinav TeliaSonera var.Turkcell’de yönetimi kontrol edemeyen ortak durumundalar. Ukrayna pazarının lideri ise Alfa’nın kontrolünde.Dolayısıyla onlar için Astelit yani Life:) üvey evlat.Kyivstar, Ukrayna’da varolma savaşı veren Turkcell’i zor duruma düşürmek için, Turkcell’in Ukrayna pazarındaki tüm kredibilitesini sıfırlamak pahasına 323 milyon doların ödenmeyeceği açıklamasını yapabiliyor.Borcu ödetmeyenler kimler?TeliaSonera ve Alfa.Borcunu ödeyemeyen şirket kim?Astelit. Yani TeliaSonera ve Alfa’nın Ukrayna’daki en büyük rakipleri.Astelit’in kredibilitesini sıfırlaması kime yarayacak?Alfa’nın Ukrayna’daki şirketine...Fotoğraf çok net. Sakın bir daha TeliaSonera’nın yetkilileri çıkıp da, “Turkcell’in Türk kimliğini korumasından yanayız. Menfaatlerine yönelik bir haksız uygulamamız olamaz. Kimsenin tedirgin olmasına gerek yok” açıklaması yapmasınlar.Sadece Ukrayna pazarında olup bitene bakınca bile, Rus Alfa ve TeliaSonera’nın kendi menfaatlerini herşeyin üstünde tutacağı, Turkcell’de kontrolü bir ele geçirirlerse şirketin Türk kimliğini ortadan kaldırmakta bir saniye bile tereddüt etmeyecekleri net biçimde görülebiliyor...SPK beni haklı çıkardıSakın beni yabancı düşmanı sanmayın. Ancak bir Türk şirketinin menfaatlerini baltalayanlara yabancılaşabilirim. Ben bu yazıyı 3 Şubat’ta yazmışım. Ukrayna’da olup bitenler belli ki SPK’nın da dikkatini çekmiş. Bu konu ile ilgili hassasiyetimi bildikleri için tespitleri sonrası kaleme aldıkları yazıyı benimle paylaştılar.SPK, yaptığı incelemede Ukrayna pazarına yönelik Turkcell yönetim kurulunda alınan kararların ve ortaya konan iradenin, Turkcell iştiraki Astelit’in varolma savaşına uygun düşmediğine hükmediyor. Ve ortaya çıkan bu yazı ile noktayı koyuyor. (Yazının tam metnini ayrı bir kutuda aktarıyorum) Yazı aslında çok net. Kibar bir dille “Ukrayna’da Turkcell’in menfaatlerini korumadın, çünkü ilişkili tarafsın” diyor. “Ukrayna ile ilgili kararlarda artık el kaldıramazsın” diye ekliyor. “Bir an önce bağımsız üye sayısı konusunda SPK Tebliğ hükümlerine uyum göster ve sonrasında da bağımsız üyelerin alacağı karara uy” talimatı veriyor.Neresinden bakarsanız bakın çok ağır bir yazı. Bakalım her fırsatta “Amacımız Turkcell menfaatlerini korumak.” mesajı veren Rus Alfa ve TeliaSonera, SPK’nın tespitlerine ne cevap verecek? İŞTE SPK’NIN UKRAYNA YAZISI... ‘İlişkili tarafsın, Astelit’e finansal desteği sonlandıracak kararda irade ortaya koyamazsın’ Tebliğ tarihi: 28 Mart 201213-15.03.2012 tarihlerinde Şirketiniz nezdinde yapılan inceleme ile tespit edilen hususların değerlendirilmesi sırasında; yönetim kurulunuzun 01.02.2012 tarihli toplantısında, Şirketinizin bağlı ortaklığı konumundaki LLC Astelit’e (Astelit) olan finansal desteğin sonlandırılmasına yönelik bir iradenin ortaya konulduğu anlaşılmıştır.Ana ortaklarınız olan Alfa Grubu ve birlikte hareket ettiği TeliaSonera’nın, Şirketinizin bağlı ortaklığı konumunda bulunan Astelit’in faaliyet gösterdiği Ukrayna’da pazar payı bakımından birinci telekom operatörüyle ilişkili olmaları sebebiyle, şirketinizin Astelit’e olan finansal desteğinin sonlandırılmasına yönelik işlem ve/veya iradenin, Kurulumuzun Seri: IV, NO: 56 sayılı “Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesine ve Uygulanmasına İlişkin Tebliğ” (Tebliğ) ile uyulması zorunlu olan Kurumsal Yönetim ilkelerinin 4.4.7. maddesi uyarınca “ilişkili taraf işlemi” olarak ele alınması gerekmektedir.Kurumsal yönetim ilkelerinin anılan maddesi hükmü gereğince, yönetim kurulunuzun 01.02.2012 tarihli toplantısında, Astelit’e olan finansal desteğin sonlandırılmasına yönelik işlemin ve/veya ortaya konulan iradenin mevzuat uyarınca geçerli olabilmesi için;a) i) Esas sözleşmenizin Tebliğ’e uygun hale getirilmesi veii) Yönetim kurulunuzun Tebliğ’in öngördüğü bağımsız üye sayısı şartını sağlayacak şekilde yeniden yapılandırılması, genel kurulda yeterli sayıda bağımsız yönetim kurulu üyesinin seçilmesi ve yönetim kurulunda bağımsız yönetim kurulu üyelerinin çoğunluğunun onayının alınması veyab) İlişkili taraf olarak nitelendirilen ortakların oylarını kullanamayacağı bir genel kurul kararı alınması suretiyle gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Kasada 6 milyar TL var ama yatırımcı temettü alamıyor Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) Turkcell’de yatırımcı haklarını koruma ile ilgili bu tespiti yapması ve tavır alması çok ama çok önemli. Önemi benim haklı çıkmam ya da çıkmamamla alakalı da değil.Yatırımcı haklarının korunması adına SPK’nın devrede olduğunu görmek umut veriyor.Küçük yatırımcılar da eminim bu işe sevinmişlerdir.Şimdi SPK’dan benzer bir hassasiyeti ödenmeyen temettü konusunda da göstermesini beklemeliyiz.Turkcell Türkiye’nin en kolay nakit yaratan şirketi. 2011 yılı sonu itibarıyla bilançosuna bakınca kasasında 6 milyar liranın üzerinde nakiti olduğu görülüyor. Tüm borçlar düşülse bile yine kasada kalan para 3 milyar TL’nin üzerinde.Turkcell bir yatırım şirketi değil ki kasasında bu kadar para tutsun.Üstelik yatırımcıların bu şirketin temettüsünden faydalanması lazım. Alfa ve TeliaSonera yine akıllarınca Karamehmet’i cezalandırmak adına, yönetimde istediklerini alamadıkları için temettü ödemesine yeşil ışık yakmamışlardı. Şirket hâlâ 2010 kârından ödemesi gereken 1.3 milyar TL’yi hissedarlarına ödeyemedi. (Turkcell 2010 yılında 1 milyar 764 milyon TL kâr elde etti. Bunun yüzde 75’i yatırımcılara temettü olarak ödenecekti. Ancak iki ortak genel kurulda bu maddeye şerh koydular. Şirket 2011’de de 1 milyar 177 milyon TL kâr elde etti. Muhtemelen bu kârın dağıtımına da izin vermeyecekler)Bu tip hareketler Türkiye’nin sermaye piyasasına zarar veriyor. Hatırlayın, en prestijli yatırım fonlarından biri olan Lazard, ödenmeyen temettü ile ilgili olarak yönetimdeki gruplara bir şikayet mektubu yazmıştı.Bu tip gelişmeler Lazard gibi fonların ne yazık ki Türk sermaye piyasasına olan bakışını zedeliyor. Bağımsız üyeler için harekete geçildi mi? SPK yazısında da net şekilde ortaya konduğu gibi Turkcell’in bir an önce bağımsız üye sayısını, SPK Tebliği’nin hükmettiği orana getirmesi gerekiyor. Bu konuda Haziran ayı sonuna kadar vakit var. 7 kişilik yönetimde en az 3 bağımsız üye olması gerekiyor. (Şu an yönetim kurulu 2 Alfa, 2 TeliaSonera, 2 Karamehmet grubu temsilcisi ve 1 de bağımsız üyeden oluşuyor)Ya da yönetim kurulundaki sandalye sayısını artıracak ve 11 yapacaklar. O takdirde de bağımsız üye sayısının üçte bir kuralına göre 4 olması gerekecek. Neredeyse Nisan ayı bitiyor. Bu konuda henüz taraflardan ses seda çıkmıyor.Oysa bu bağımsız üyelerin son dakikada bildirilmesi de yine tebliğ uyarınca artık mümkün değil. SPK bağımsız üye adaylarını en geç 3 hafta öncesinden inceleyecek. Ukrayna Turkcell için neden önemli?Turkcell bugüne kadar Ukrayna pazarına 1 milyar $’ın üzerinde para yatırdı. Yani o pazarda varlığını yitirmesi, 1 milyar doların üzerinde bir yatırımın ve daha önemlisi uluslararası prestijin yok olması anlamına gelecek. Turkcell, Türkiye’nin sayılı global şirketlerinden. Anlı şanlı bankalarımızın bile bırakın uluslararası anlamda bölgesel anlamda doğru dürüst yatırımı yokken, Turkcell Azerbaycan, Kazakistan, Moldova’nın da aralarında bulunduğu 9 ayrı ülkede faaliyet gösteriyor. Bilançosunda toplam gelirin yüzde 14’ü yurtdışı iştiraklerden geliyor. Bulgaristan gibi İran gibi yeni pazarlarda oyuncu olmak için girişimde bulundu. (Bulgaristan ihalesinde yaşanan tuhaflığı da yarına saklıyorum. Onu da yazacağım)Kasasında nakiti var. Yeni fırsatlara bakıyor. Ancak Ukrayna’da çuvallarsa Türkiye sınırlarının dışına çıkması zorlaşabilir.Kamuoyuna açıklanan Ukrayna’daki şirketin finansallarına bakıyorum, Astelit doğru yolda. Baltalamaya, temerrüde düşürmeye çalışmak intihar adeta. Gelirleri 2010’da 339 milyon dolar iken, 2011’de 369 milyon dolara çıkmış. Faiz amortisman ve vergi öncesi marjı 6.5 puan artmış yüzde 25.5 olmuş. Ancak bu tür baltalama hareketleri bundan sonra Ukrayna’daki şirketinin moralini bozabilir. Hele bir de 3G ihalesinde pürüz çıkarsa, Ukrayna pazarı Turkcell için bitebilir.Bunun da tek sebebi, SPK’nın belirttiği gibi Turkcell’in yabancı ortakları olur.

Devamını Oku

Faizi sevmeyen ama altınla arası iyi olana ‘altın günü’

15 Nisan 2012

Altının munzam karşılık kabul edilmesi bankaların uyuyan deve yönelik girişimlerini hızlandırdı. Yastık altında 5 bin ton altın var ancak bunun sadece 140 tonu bankacılık sistemine girdi. Bank Asya altın kabul günleri düzenleyip yastık altını ekonomiye kazandırmaya çalışıyor.Türkler’in doğruluğu asla check edilemeyecek bir hesaba göre yaklaşık 300 milyar dolar karşılığı 5 bin ton civarında altın stoğu var. Bu altın atıl bir vaziyette boş boş duruyor. Ekonomik aktiviteye katılmıyor, hatta tutana zarar ettiriyor. Zararın iki boyutu var. Birincisi sadece altının uluslararası piyasalarda ons fiyatının artmasına ya da doların TL karşısında artışına paralel bir kazanç söz konusu. Kazandıracağı garanti değil. Zarar da ettirebilir. İkincisi ise alım ile satım arasında yüzde 7-8’e yakın farkın söz konusu olması. Yani aldığınız altın öncelikle yüzde 7-8 prim yapacak ki satarken başa baş noktasına gelebilesiniz.Yastık altı birikimlerin ekonomiye kazandırılmasına yönelik düzenleme kapsamında altının Merkez Bankası tarafından munzam karşılık olarak kabul edilmesi, bankaların altın hesaplarına hareketlilik getirdi. Bankalarda altın hesapları son 1 yılda yüzde 350 artış gösterdi. Ancak bu performansa rağmen stok ancak 30 tondan 140 tona gelebildi.Bankalar çeşitli aktivitelerle bu miktarı artırmanın yollarını arıyor. Bank Asya da altına yönelik hesapları artırmak isteyen finans kuruluşlarının başında geliyor.Bank Asya Genel Müdürü Abdullah Çelik, faizden uzak duran ancak altınla arası iyi olan bir kesime hitap ettiklerini, bu yüzden altına dayalı açılan hesaplarda en hareketli finans kuruluşu olmaya çalıştıklarını, bu konuya özel önem verdiklerini söyledi. Çelik, düzenledikleri altın kabul günleri ile altın hesaplarına ilginin hızla arttığını belirterek, açılan hesap karşılığı altın varlığının bu yılın sonunda iki tona ulaşmasını beklediklerini söyledi. Çelik, bir süre sonra altın hesaplarına da kâr payı ödemeyi düşündüklerini dile getirdi.Çelik, “Bize getirilen altınların, İstanbul Altın Borsası ile birlikte 24 ayar karşılığını buluyor ve bu karşılık üzerinden hesap açıyoruz. Alım ve satım işlemlerini ise yüzde 1’in altında komisyonla yapıyoruz. Dolayısıyla bize altınını getiren, kuyumcuların yaptığı gibi alırken ya da satarken yüksek komisyonlarla alıp satmayacaklar. Altın hesabı olanlar, 24 ayar karşılığı altın fiyatı üzerinden çok düşük komisyonlarla birikim yapabilecek ya da ihtiyacı olan para miktarı kadar altını bozdurup bu ihtiyaçlarını giderebilecek. Hazırlık yapıyoruz; bir süre sonra altın hesaplarına da kâr payı dağıtmayı planlıyoruz. Şu ana kadar yastık altından gelen altın bir ton civarında; bunun karşılığı da yaklaşık 1 milyar lira. Bir yılda bir milyar daha olur diye düşünüyoruz. Altın hesaplarını menkul kıymetleştirebiliyor ve bunun karşılığı olarak da bankanın ihtiyacı olan diğer fonlamaları yapabiliyoruz” dedi.Abdullah Çelik’e İlahiyat Profesörü Hayrettin Karaman’ın gelire endeksli senetlerin faizli enstrüman kapsamına girdiğine dair açıklamasını hatırlattım. Bu açıklama sonrası bir daha gelire endeksli senet almamışlar. Ancak ellerinde bir miktar senet itfa tarihini bekliyor. Çelik, “Bu yüzden Hazine’nin sukuk ihracı ile ilgili düzenlemesini dört gözle bekliyoruz. Diğer bankalar menkul kıymet işi yapabilirken, biz yapamıyoruz” dedi.Aynı sermaye ile daha çok iş yaptıkBDDK, sermaye yeterlilik rasyosu verilerini çok yakından takip ediyor. Bank Asya Genel Müdürü Abdullah Çelik, son 1 yılda ipotekli kredilerin miktarını 2.5 milyar TL’den 5.5 milyar TL’ye çıkardıklarına dikkat çekti ve bu sayede aynı sermaye ile iki kat daha fazla iş yapma imkanı elde ettiklerini söyledi. Çelik, “Toplamda 14 milyar liralık bir kredi hacmimiz var. Bunun içinde ipotekli kredilerin miktarını 5.5 milyar TL’ye çıkarınca sermaye yeterlilik rasyomuz aynı kaldığı halde daha fazla iş yapma imkanı bulduk. Bu da kârlılığımızı pozitif etkileyecek. Eminim bu politika değişikliğinden sermayedarlar da mutludur. Çünkü ilave sermaye gerekmeden mevcut sermayenin getirisini artırmış olduk” diye konuştu.Altının hepsini satma, ihtiyacın kadarını satAltına dayalı kıymetli maden depo hesapları, yatırım aracı olarak altını tercih edenlere önemli avantajlar sunuyor. Öncelikle bu hesaba yatırılacak altının parasal değeri belirlenirken yüzde 1’in altında komisyon alınıyor. Fiziki altın bulundurma riski ortadan kalkıyor ve kötü gün dostu olarak altın tutan vatandaşlar, başı sıkıştığında sadece ihtiyacı kadar altın hesabını bozduruyor. BDDK verilerine göre, 2011 sonunda bankalarda tutulan kıymetli maden depo hesaplarının toplam tutarı 2010 Kasım sonuna göre yüzde 588 artışla 14 milyar 220 milyon liraya ulaştı. Bankaların altın depo hesabı büyüklüğü 1 yılda 30 tondan yaklaşık 140 tona yükseldi.

Devamını Oku

Sabancı ile yeniden doğan Ayışığı Manastırı, Kuzey Ege’nin reklamını yapacak

14 Nisan 2012

Suzan Sabancı Dinçer ve Haluk Dinçer çifti harabeye dönen Ayvalık Cunda’daki Ayışığı Manastırı’nı 4 yıllık titiz bir restorasyon çalışması ile yeniden günışığına çıkardı. Ayışığı Manastırı, tıpkı Emirgan’daki Atlı Köşk’te uygulanan vizyon ve misyonla yabancı ünlü konukları ağırlayacak. Hem Ayvalık hem de Kuzey Ege’de turizmin gelişimine hizmet edecek. Ayvalık Cunda, Türkiye’nin kalburüstü zenginlerini kendine ilk görüşte aşık etmesi ile tanınıyor. Sabancı, Koç, Boyner gibi aileleri Cunda ile tanıştıran isim ise Halis Komili. Hangi arkadaşını evinde ağırladıysa Ayvalık Cundalı yaptı. Güler Sabancı, Cem Boyner, Rahmi Koç, Muhtar Kent Cunda’ya ilk vurulanlar arasındaydı. Ümit-Cem Boyner çifti bundan 5 yıl önce Suzan ve Haluk Dinçer çiftini Cunda’da ağırladığında da aynı şey oldu. Dinçer Çifti bölgeye tutuldu ve ‘Bizim de burada bir evimiz olmalı’ dedi. Ümit Boyner’in aklına 30 yılı aşkın süredir metruk bir halde bulunan Ayışığı Manastırı geldi. Ada’da uzun yürüyüşler esnasında önünden geçtikleri manastırın her geçen yıl daha da yıkılıp dökülmesine üzülüyorlardı ve “Burayı almalısınız. Sizin gücünüzle burası eski parlak günlerine döner ve Cunda’ya da büyük katma değer sağlar” dediler.Mübadele sırasında dedesine verilen manastır ve 170 dönümden fazla arazinin üçüncü kuşak sahibi Fazıl Katrinli de manastırın giderek yok olan görüntüsü karşısında üzgündü. Satış gerçekleşti. 4 yılı aşan süre sonunda Mimar Ersen Gürsel’in titiz çalışması ve Koray İnşaat’ın inşaat yapılması hayli zor arazideki performansı ile Ayışığı Manastırı 1923’teki son haline 90 yıl sonra yeniden kavuştu.Cuma günü Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer ile Sabancı Holding Perakende Grubu Başkanı Haluk Dinçer çifti başta Ayvalıklı komşuları ile manastırın yeniden kullanıma açılmasını bir davetle kutladı. Davet öncesi Agıos Dimitrios Salina yani Ayışığı Manastırı ve Cunda adasını anlatan kitabın tanıtımı da yine Cunda’da meşhur Taş Kahve’de yapıldı. Haluk Dinçer kitabın tanıtımında Ayışığı Manastırı ile ilgili planlarından ipuçları verdi:“Emirgan’daki Atlı Köşk pek çok ünlü devlet adamını, dünyanın sayılı işadamlarını zenginlerini ağırladı. Bu vizyonu Cunda’ya taşımak istiyoruz. Burayı başta Cunda olmak üzere bölgenin ve Türkiye’nin uluslararası tanıtımının bir parçası haline getirmek istiyoruz. Özel misafirler ağırlayacağız. Müzik ve zeytin festivallerinde kullanıma açacağız. Rehber eşliğinde gezilmesini sağlayacağız. Burası önemli bir turizm simgesi olacak. Bu doğa harikası bölgenin Ayvalık Adaları doğal tabiat parkının daha fazla tanınması, bölge insanının turizm sayesinde daha çok zenginleşmesi misyonunun bir parçası olmaktan büyük mutluluk duyacağız.”Suzan Sabancı Dinçer de çok mutluydu. Doğa harikası bir bölgede ortak düş ve stratejik vizyon eksikliği olduğuna dikkat çeken Sabancı Dinçer, “Profesyonel turizm için farklı stratejiler lazım. Oysa burada herşey spontane gelişmiş. Burası Türkiye’nin oksijeni en bol milli parkı. Hepimiz bilinçli bir şekilde sahip çıkmalıyız” dedi.“Ayışığı Manstırı’nı ev olarak kullanacak mısınız?” diye sorduk. Şöyle yanıt verdi:”Evet... Nitekim birkaç gündür Manastır’dayız. Ancak, burayı rahmetli amcam Sakıp Sabancı’nın Emirgan’daki Atlı Köşk’ü gibi planladık. Ben Chatham House Danışma Konseyi’nin üyesiyim. Neden bu grubun toplantıları ya da Akbank Danışma Kurulu toplantısı yılda bir kez burada yapılmasın? Aynı geleneği burada sürdüreceğiz. İçinde yaşanmayınca Manastırı ayakta tutmak pek kolay olmaz. Nitekim Manastırı satın aldığımız önceki sahipleri Katrinli Ailesi buradan taşındıktan sonra Manastır harabeye dönüşmüştü.”Araziyi satan ve davetliler arasında bulunan Fazıl Katrinli bir dönem Uzanlar’ın da Manastıra talip olduklarını anımsatarak söze girdi:“Ayışığı Manastırı aslına uygun restore edilmiş. Dinçer Ailesi’ne çok teşekkür ediyoruz. Burası mübadele döneminde dedemlere verilmiş. Babamdan sonra buraları fazla koruyamaz olduk. SİT alanı ilan edildikten sonra dokunamaz hale geldi. Koruma amaçlı olarak çevreye çit bile çekemedik. Zamanla buradan taşınmak zorunda kaldık. Biz taşınınca iyice sahipsiz hale geldi ve günden güne eriyip daha da metruklaştı. Citi’nin sattığı hisselerle ilgilenebiliriz Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer ile bir araya gelmişken bankayı sormadan edemedik.Citigroup, Akbank hisselerini satacağını açıkladı. Size sürpriz oldu mu, hisselerle ilgilenecek misiniz?- Pek sürpriz sayılmaz. Çünkü, Basel 3 kurallarına uymak için adımlar atması gerekiyordu. Ancak, tümüyle satıp çıkma düşünceleri yok. Yüzde 20 olan hisselerini yüzde 10’un altına çekecekler. Satış işlemini ne zaman, hangi fiyattan yapacaklarını bilmiyoruz. Anlaşmaya göre önce bize teklif edecekler. Alıp almayacağımız o günkü koşullara bağlı. Bugüne kadar ortaklığımız çok iyi gitti. ‘Bize kuşkuyla yaklaşan çevrecilerle aynı saftayız’ Suzan Sabancı Dinçer, Cunda Adası’nın kuzey ucunda bulunan Ayışığı Manastırı’nın 170 dönümlük araziyle birlikte kendilerine geçerken doğaya son derece saygılı davrandıklarının altını özellikle çizdi. Çünkü Ayvalık’ta küçük bir grup, sözkonusu restorasyona, endemik bitki örtüsünü tahrip ettiği gerekçesiyle karşı çıkıyordu. Suzan Sabancı Dinçer, devam etti:- Birileri bizi kuşkuyla karşıladı ancak genel olarak Ayvalıklılar bize çok sıcak davrandı. Aslında onlarla aynı saflardayız. Cunda’ya çevreyi tahrip etmeye değil, canlandırmaya geldik. Manastırın çevresinde 2 bin 700 zeytin ağacı vardı. Çoğu artık neredeyse kuruma aşamasına gelmişti. Enerjimizin bir bölümünü ağaçları canlandırmaya harcadık. Hepsi ürün verebilecek noktaya geldi.Sabancı Dinçer’e, “O ağaçlardan elde edeceğiniz zeytinden yağ üretmeyi düşünüyor musunuz?” diye sorduk. Şöyle yanıt verdi:- Ticari amaçla böyle bir işe girişmeyiz. Ancak zeytinyağı yaptırıp Ayışığı Manastırı’nın hediyesi olarak buraya gelen misafirlerimize dağıtabiliriz. Koç: Harabeye dönmüştü Sabancı’yı kutluyorum Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç da bu heyecanlı günlerinde Suzan Sabancı Dinçer ve Haluk Dinçer’i yalnız bırakmayanlardandı. 30 yılı aşkın bir süredir Ayvalık’a yolunun sıklıkla düştüğünü hatta burada iki göz bir evi olduğunu söyleyen Rahmi Koç, “Gelince o iki göz evde kalırım. 30 yıl boyunca Ayışığı Manastırı’nın harabeye dönüşünü bizzat gördüm. Bir ara ben de burayı almayı düşündüm, sonra vazgeçtim. Suzan Sabancı Dinçer-Haluk Dinçer çiftini kutluyorum. Manastırı hayata döndürmüş oldular” dedi. Rahmi Koç, Ali Koç’un da buradaki kiliselerden birini alarak onarmaya başladığını bölgenin tarihi ve kültürel varlıklarını ayağa kaldıranları kutlamak ve teşvik etmenin önemli olduğunu söyledi.Rahmi Koç da Ayvalık tutkunlarından. Ayvalık Marinası’na Koç Grubu çok büyük katkı yaptı. İstanbul’dan çıkıp güneye giden yatlar ya da yukarı çıkan yatlar için en önemli mola yerlerinden biri Ayvalık. Ayrıca Ayvalık, adaları ve koyları ile de Kuzey Ege’de yatçılara müthiş bir doğal güzellik sunuyor. Güler Sabancı: Çok güzel iş çıkardınız, gözlerim doldu Taş Kahve’deki kitap tanıtımından sonra 40 dakikalık tekne yolculuğu ile Ayışığı Manastırı’na ulaştık. Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı da bizimle teknedeydi. Karayoluyla manastıra giden Suzan Sabancı Dinçer’e sarıldı:- Tekne burnu döndü ve tüm muhteşemliği ile Ayışığı Manastırı karşıma çıktı. İzlerken gözlerim doldu. Çok güzel iş çıkardınız.Güler Sabancı da Ayvalık Cunda’ya gönül verenlerden. Üstelik aşkı, Suzan Sabancı Dinçer ve Haluk Dinçer çiftine göre daha eskiye dayanıyor:- Alev-Halis Komili sayesinde Ayvalıklı oldum. Pateriça Köyü’ndeki taş evi yaptırmak için 6 yıl uğraştım. Zamanla köyümdeki alanımı genişlettim. Burada Sabancı Üniversitesi’ne bağlı Akademik Köy oluşturmak istiyorum. Yıllar önce Nilüfer Göle ile birlikte Como Gölü kıyısında Bellagio’ya gitmiş ve schooler’ları izlemiştim. Kendilerinden her ne sanatla uğraşıyorlarsa, ‘Bellagio’da hayat buldu‘ ifadesinin konmasını istiyorlardı. Biz de her yıl Sabancı Üniversitesi’nden 15-20 kişi getirerek yaratıcı yönlerinin ortaya çıkmasını sağlayabiliriz.

Devamını Oku

New York kurtlar sofrası uçaktan başka bir şehirde inersek ABD fethedilebilir

10 Nisan 2012

ABD demek dünya ekonomisinin yüzde 26’sı demek ancak Türkiye o pazara sadece 4.6 milyar dolarlık ihracat yapabiliyor. Bugüne kadar çok çeşitli denemeler yapıldı fakat dikiş tutturulamadı. Özellikle Afrika açılımı ile dikkati çeken TUSKON gözünü ABD pazarına dikti. Ancak farklı taktiklerle.Son verilere göre Türkiye’nin ABD’den ithalatı 16.4 milyar dolar, ihracatı ise sadece 4.6 milyar dolar. Türlü çabalarla ihracat miktarı son 1 yılda 3.7 milyar dolardan 4.6 milyar dolara çıkarılabildi. Ancak ithalat daha hızlı yol aldı ve 12.3 milyar dolardan 16.4 milyar dolara tırmandı. Siyasi ve askeri işbirliği ne yazık ki ticarette karşılığını bulamadı. Toplam ticaret hacmi topu topu 21 milyar dolar seviyesinde ve makas ABD lehine açılıyor.Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşabilmesi yani 500 milyar dolarlık ihracat rakamını tutturabilmesi için ABD pazarındaki etkinliğini artırmasından başka çaresi yok. Zira ABD pazarı, toplam dünya ticaretinin yüzde 26’sı anlamına geliyor. Ölçek olarak bu pazarda yer almayanın ilk 10 ekonomik oyuncudan biri haline dönüşmesi neredeyse imkansız.Geçen hafta Türk İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) Heyeti ABD’deydi. Yılda sadece 4-5 kez konuşan ABD Ticaret Bakanı John Bryson’u bir öğle yemeğinde ağırladılar. Bryson, Türkiye’ye özel önem verdiklerini söyledi ‘Şimdi Türkiye zamanı’ dedi. Ancak siyasilerin pozitif de olsa bakışı ticareti bir yere kadar taşıyabiliyor. Sonrası TUSKON gibi STK’ların işi. TUSKON da ABD’nin ünlü think tank kuruluşu CAP ile işbirliği yaparak ticareti daha ileriye taşımanın yollarını aramaya başladı.TUSKON Başkanı Rızanur Meral bu temasları değerlendirirken ABD’de nasıl iş yapılabileceğine dair önemli tespitler yaptı:- ABD kesinlikle New York ve Chicago’dan ibaret değil. Orası kurtlar sofrası. Oraya burnunuzu sokunca parçalanmadan çıkmanız mümkün değil.- Oysa ABD’de pek çok eyalet var ve her biri koca bir devlet gibi. O eyaletlerde iş yapmak çok daha kolay. ABD taşrasındaki alıcılar küresel ticaret anlamında çok profesyonel değiller. Onlar da ithalatçı ancak ithalatı bizzat kendileri yapmak yerine ana distribütörlerden alıyorlar.- Biz oraya onların ayağına gidersek aradaki distribütörü kaldırırsak çok daha iyi bir kâr marjını onlara teklif edebiliriz.- Pazarı daha iyi anlamalıyız. En iyiyi ve en ucuzu yapamıyorsak, orjinal değişik ürünleri pazara sunmalıyız. Örneğin bir ceket satacağız, en iyi ve en ucuz değilse, mesela Osmanlı motifleri ile süsleyip otantik bir hale getirebiliriz. Bu tür şeyler bu pazarda ilgi görüyor.- ABD’de 50 bin Türk öğrencisi var. Bu öğrencileri pazarlama ve pazar araştırmasında kullanabiliriz.23 eyalete 23 heyetRuzanur Meral, TUSKON olarak şu an en yoğunlaştıkları ülkenin ABD olduğunu, 23 eyalete 23 heyet planladıklarını söyledi. Manisa’dan bir heyetin Kansas’a gittiğini söyleyen Meral, “Kansas Valisi’nin şu sözleri anlamlı. Heyetimize teşekkür etti ve ‘ABD’ye gelenler, genelde bizim üzerimizden uçarlar ve California’ya giderler. Siz ilk kez üzerimizden uçup gitmediniz, uçaktan buraya atladınız’ dedi. İşte bence sihirli anahtar cümle bu. Devlet gibi olan pek çok eyalet var ve oradaki KOBİ ölçeğindeki alıcıların ayağına gitmeliyiz. ABD pazarında varolma mücadelesi uzun vadeli bir koşu. Burada güçlü bir ayağımız olmalı. Burayı hissetmeden algılamadan burada başarılı olunmaz” diye konuştu.***Yeni pazarlar, emniyet subapı Geçtiğimiz günlerde ithalat/ihracat verileri açıklanmıştı. En ilgi çekici kısmı ihracatta AB’nin payının yüzde 53’lerden neredeyse yüzde 40’lara çekilmesiydi. Bu değişen dengede TUSKON’un payını ne kadar görüyorsunuz diye bir soru sordum Rızanur Meral’e:“Bizim için ilk hedef Afrika’ydı. Türkiye ihracatında Afrika’nın payı yüzde 4’lerden 11’lere çıktı. Komşu ülkelere, Kuzey Afrika’ya yapılan ihracatın payı yüzde 9’dan 30’lara yükseldi. Bunda elbette TUSKON üyelerinin çok büyük payı var. Çünkü bu pazarlarda bizim dışımızda sistematik çalışan başka bir STK yok. Afrika açılımını yaptık. Artık Afrika’nın tüm ülkelerini tanıyoruz. Osmanbey’e bir gidin. Bavul turizmi için gelenlerin neredeyse tamamı Rusya ve civar ülkelerdendi. Şimdi Afrikalılarla yarı yarıya bir durum var. Güney Amerika açılımı yaptık. Nikaragua’ya, Honduras’a dahi gittik. Mesela ben buradan dönüşte Haiti’ye uğrayacağım. Artık üyelerimiz bu ülkelerin adını biliyor, ilişkileri var. Yeni pazarlar, kriz dönemlerinde emniyet sübapı görevi görüyor. Mesela Arap Baharı ile bu ülkelere olan ihracatımızda 1.5 milyar dolar azalış oldu. Ancak Güney Amerika’ya olan ihracatımız 1 milyar dolar arttı. Yeni pazarlarla krizleri dengeliyoruz. Bunu bizim söylememiz ayıp olabilir ancak evet biz de duyuyoruz. Türkiye’nin ihracatında bir pazar dengelenmesi varsa bunda TUSKON’a büyük pay biçiliyor.”Meral, tüm üyelerine pazar çeşitlemesi yaparak olası krizlere karşı denge kurmalarını önerdiklerini de belirterek, “Mesela Gaziantep’te bir üyemiz Irak’la çalışıyordu. Irak’la işler çok iyiydi ve kimse başka bir pazar aramaya gerek görmüyordu. Ancak biz ısrarla üyelerimize başka pazarlara da bakmalarını tavsiye ediyoruz. Irak’ta işler bozuldu, Antepli üyemiz ‘Ben Angola sayesinde ticaretimi dengeledim’ dedi. Bunlar çok önemli. İşler iyiyken de üyelerimize pazar çeşitlemesi yapmalarını tavsiye ediyoruz” diye konuştu.

Devamını Oku

Rakiplerine ‘helal’ baskısı yaptı, sağlık memuruna maaşının 10 katını kazandırdı

6 Nisan 2012

60 yıllık kozmetikçi Hunca, Hunca Life markası ile doğrudan satış pazarında Avon, Oriflame, Amway gibi uluslararası markalara rakip oldu. Helal sertifikası olan Hunca’da hedef ilk üçe girmek. 4 ay önce satışlara başlanırken ayda 1.000 TL maaşı olan bir sağlık memuru geçen ay 10 bin liralık kazancı ile en çok kazanan satış temsilcisi oldu.Türkiye’de doğrudan satış hızlı büyüyor. Bir önceki yılın cirosu 470 milyon dolar iken 2011’de toplam ciro 535 milyon dolara çıktı. Bu pazarda uluslararası devler cirit atıyor. Avon, Amway, Oriflame piyasanın ağır abileri. Yerli firmalar pazardan ancak 15 milyon dolar pay alabiliyor. Kalan kısmı bu devler paylaşıyor.Türkiye’nin 60 yıllık kozmetik markası Hunca da, Hunca Life markası ile 4 ay önce bu pazara adım attı. Hunca Yönetim Kurulu Başkanı Tuncer Hunca, doğrudan satış için Jagler, She, Caldion gibi markaları ile öne çıkan Hunca’dan tamamen bağımsız Hunca Life markasını geliştirdiklerini ve farklı 450 ürün tasarladıklarını söyledi.50’ye yakın ülkeye Hunca markası ile ihracat yaptıklarını kalitelerine güvendiklerini belirten Tuncer Hunca, “Özellikle kozmetikte ve parfümde helal sertifikalı ürünlerimizle büyük sükse yaptık. Kalitemize ekibimize güveniyoruz. Bu pazarda uluslararası firmaların tekelini kırmaya kararlıyız. 10 yıl içinde ilk 3 arasına girmek gibi bir hedef koyduk kendimize” şeklinde konuştu.Avon’un 12.5, Amway’in 8.5 milyar dolarlık küresel cirolara ulaşan devler olduğuna dikkat çeken Tuncer Hunca, 4 ayda Hunca Life markasının 5 milyon TL ciro yaptığını, 2013 yılı hedeflerinin 25 milyon TL olduğunu ifade etti. Kısa sürede 10 bin satış temsilcisine ulaştıklarını ifade eden Tuncer Hunca, “Dişçisinden işçisine, hademesinden işsizine kadar geniş bir yelpazede temsilcilerimiz oldu. Geçen ay bir sağlık memuru arkadaşımız 10 bin TL’ye yakın kazancı ile ayın birincisi olmayı başardı“ diye konuştu.Kâr marjı % 30Yeni oluşturulan Hunca Life’ın Genel Müdürü Gökhan Elçin ise markaya güvenin çok yüksek olduğunu belirtti ve rakip firmada 600 bin liralık ciro yapan bir tanıdığının bu ciroyu bırakarak Hunca Life grubuna katılmayı tercih ettiğine dikkat çekti. Satış temsilcilerine ilk satışta yüzde 30 kâr marjı verdiklerini belirten Elçin, “Tanıtım, iletişim, raf bedeli gibi giderler olmayınca, bu payı temsilcilerimize prim olarak verebiliyoruz. İlk etapta yüzde 30 olan kâr marjı primlerle ekip kârı ile birlikte çok daha yukarı çıkabiliyor” dedi.Jagler çok maço Küba’da iyi satıyor Çin’de 1.500 mağazaya giriyorTuncer Hunca, Hunca Balsam ile ilk bilinirliğini gerçekleştiren markanın yurtdışındaki algısının da yüksek olduğunu söyledi. 50 ülkeye ihracat yaptıklarını kaydeden Tuncer Hunca, henüz 4 aylık Hunca Life markasına da 5 ülkeden talep olduğunu söyledi. Jagler’in Anadolu’da fan’ları olduğunu kaydeden Hunca, aynı markanın Küba ve Meksika’da da çok tutulduğunu belirtti. Tuncer Hunca, koku seçiminin bölgeden bölgeye değiştiğine de işaret ederek şöyle devam etti: “Rusya’da fresh kokular tercih ediliyor. Makyaj yapmadan çıkmıyorlar. Sert kokular özellikle Latin Amerika’da bizim gibi maçoluğu seven ülkelerde tutuluyor. Mesela Jagler ürünümüz Peru, Meksika Küba gibi ülkelerde çok iyi pazar paylarına sahip. Ancak en başarılı ürünümüz She. Genç kızlara hitap eden bu ürünümüzle yurtdışında yüzde 8 pay aldığımız ülkeler var. Markalarımıza ilgi büyük. Rusya ve İran’da görüştüğümüz yatırımcılar var. Çin’de ise 1.500 Watsons mağazasına kendi markamızla girmeye hazırlanıyoruz.”

Devamını Oku

Yıkın Sayın Başbakan ama kırmadan dökmeden

3 Nisan 2012

Türkiye deprem gerçeği ile yaşamak zorunda. Türk aklı kötüyü çok çabuk unutmaya meyillidir. ‘Aman boşver’ci zihniyetin ardında da bu unutkanlık var zaten. Arada bir deprem bizi dürtmese, faylar üzerinde yaşadığımızı bile unutabiliriz. Başbakan Erdoğan, önceki gün önemli bir çıkış yaptı. Çürük binalar için, ‘Yıkacağız, zorluk çıkarmayın’ dedi.Zorluk çıkarmayalım da Sayın Başbakan, lütfen siz de bir zahmet kırmadan dökmeden, suistimallere fırsat vermeden yıkın.Başbakan’ın bu sözleri haber olarak cep telefonuma düştüğü dakikalarda ben de tam GYODER Başkanı Işık Gökkaya ve Başkan Yardımcısı Özlem Gökçe ile buluşmuştum. 10-11 Mayıs’ta yapılacak Gayrimenkul Zirvesi’ni ve zirvede değinilecek konuların kentsel dönüşüme nasıl katkı yapabileceğini konuşuyorduk.Kentsel dönüşümde kafalar çok karışık. Konuştuklarımızdan yola çıkarak kafaların neden karışık olduğunu, neden ‘Kırmadan dökmeden’ uyarısı yapmak zorunda hissettiğimi madde madde vurgulamak isterim.1. Vatandaşların bir bölümü kentsel dönüşümü bir rant fırsatı olarak görüyor. Bu algıyı değiştirmek lazım. Vatandaşa “Bak senin çürük, depremde un ufak olacak evini yeni ve sağlamıyla değiştirmeye talibiz. Bunu asla bir rant fırsatı olarak değerlendirme. Sevdiklerinle hayata tutunmak için ayağına gelen bir fırsat olarak gör, zorluk çıkarma” mesajı verilmeli.2. Bir grup vatandaşta ise kentsel dönüşüm, mülkiyet hakkının gaspı olarak görülüyor. O insanlara da zorluk çıkarmaması için konunun iyi anlatılması, uygulamada bu düşünceyi pekiştirecek yanlışlardan kaçınılması gerekiyor.3. Ülke bazında, il bazında ve ilçe bazında kentsel dönüşüm planlaması yapılması şart. Bu hazırlık olmadan plansız bir dönüşüm sıkıntılara neden olacaktır ki nitekim ilk uygulamalarda bile bu sıkıntı ortaya çıktı. Örneğin Tarlabaşı’nda yüzde 2’lik kısmın kentsel dönüşümü ile ilgili çalışma var ancak kalanının ne olacağına dair bir çalışma yok. Fikirtepe’de de durum aynı. Önce 4.5 emsal verildi, sonra fikir değiştirildi. Müteahhitler vatandaşla anlaştı emsal değişti, yatay anlayışa geçildi. Maç başladıktan sonra kural değişikliği, tarafları zor durumda bırakıyor, bir adım sonraki dönüşümü de riske atıyor.Kentsel dönüşüme talip olacak ulusal ve uluslararası yüklenici firmalar, projenin değişmeyeceğinden emin olmalılar. Düşünsenize Zeytinburnu’nda 16-9 adında bir proje başlıyor. Yükseliyor bir de ne görülsün. Tarihi Yarımada’nın silüeti bozulmuş. Hadi o bölgedeki bütün projeler sil baştan. Yükseklik sınırları değişiyor, temeli atılmış, satılmış yükselen projelerde şekil şemal değişiyor, gelir gider dengesi de bozuluyor. Bu planlamalar önceden yapmalı. Silüetin bozulduğu, 16-9 adlı bina yükseldikten sonra farkedilmemeli. İmar ve ruhsat hakları muktesap hak olarak korunmalı.4. Kentsel dönüşümde mutlaka ama mutlaka yöresel mimari özelliklere de dikkat edilmeli. Her bölgede birbirinin kopyası inşaatlar yapılmamalı.Türkiye’de yenilenmesi gereken konut stoğu 7 milyondan fazla olarak tahmin ediliyor. Bu stoğun yenilenmesinin finansal boyutu ise 400 milyar doları aşıyor.İşin finansal boyutu önemliGYODER Başkanı Işık Gökkaya, konunun finansal kısmına dikkat çekiyor: Sadece İstanbul’da dönüşümün maliyeti 100 milyar dolardan fazla. Bunu finanse etmek için finansal enstrümanlar bir an önce çıkarılmalı. Örneğin İller Bankası bir altyapı GYO’suna dönüştürülebilir. İddia ediyorum, bir altyapı GYO’su çok rahatlıkla 3. Köprü’nün finansmanını sağlayabilirdi. Mevcut GYO’ların yapısı güçlendirilmeli. Yenilerin yolu açılmalı. ABD finans sisteminde GYO’ların büyüklüğü 350 milyar dolar, Türkiye‘de 10 milyar dolar. SPK’nın GYO’lar konusunda desteğine ihtiyaç var. Hasılat paylaşımı ve kat karşılığı projeler de GYO kapsamında değerlendirilmeli. İkincil piyasa çok önemli. 2008’de ABD’de yaşanan mortgage krizine atıfta bulunarak bu piyasaların oluşmasına izin vermemek kentsel dönüşümün yolunu finansal açıdan tıkar.Bu arada İkinci Başkan Özlem Gökçe söze giriyor. Çok önemli bir başka konuya dikkat çekiyor: “Kentsel dönüşüme başlıyoruz ancak enerji kimlik belgesi zorunluluğu ile ilgili yasayı erteliyoruz. Pek çok binanın inşaatına başlanacak ancak bu zorunluluk olmadan başlamak çok sakıncalı. Oysa ısı yalıtımı cari açık veren Türkiye için çok önemli. Binalar yenilenirken, bilhassa enerji verimliliği ile ilgili kuralların uygulanması lazım. Yeşil teknoloji kullanan inşaatlara da teşvik verilmesi lazım. Yeşil teknolojinin metrekare maliyetlerine bir ilave katkısı var. Bunu en aza indirmek ve teşvik etmek için bazı istisnalar oluşturulabilir. Tüm bunlar kentsel dönüşümle paralel gitmeli, sonradan uygulamaya konmamalı.”

Devamını Oku