Başbakan Yardımcısı Babacan, nüfusun hızla yaşlandığını belirterek “Çocuğun nasıl teşvik edileceğine dair çalışmalar var. Ancak bu bireysel emeklilikteki gibi % 25 devlet desteği şeklinde olmaz” dedi.
Başbakan Yardımcısı, ekonominin koordinasyonundan sorumlu Bakan Ali Babacan ile Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde bir grup gazeteci arkadaşımla beraber buluştuk. Babacan önce 85 ayrı slayt’tan oluşan çok geniş bir sunum yaptı. Dünya ekonomisi ve Türkiye’nin alacağı pozisyona dair öngörülerini paylaştı. Ardından da bizim için en keyifli olan bölüme yani ‘Soru-cevap’ kısmına geçtik.
Cezalar ölçülü olacaktır
3 çocuk yapanların devlet eliyle teşvik edileceğine dair haberler yapıldı. Teşviğin yöntemi ile ilgili bir gelişme olup olmadığı soruldu:
- Bu konuyla ilgili bakanlıklar ve kurumlar çalışıyor. Çeşitli öneriler değerlendiriliyor. Nasıl olabileceğine dair çeşitli alternatifler üzerinde duruluyor. Ancak şu an kesinleşen bir durum yok. Ancak burada bireysel emeklilik sistemindeki gibi bir teşviğin beklenmemesi gerekir. Biliyorsunuz orada 100 lira yatırana devlet de 25 lira ile takviye yapıyor. Çocuğun teşviki BES gibi olmaz. Niyetlendiyseniz de ayrıca teşvik gelecek diye beklemeyin.
Ardından sorular biraz daha güncele kaydı. Rekabet Kurumu’nun 12 banka nezdinde yaptığı soruşturma gündeme geldi. Bu soruşturmanın sonucunda bankalara 3.5 milyar TL hatta 5 milyar TL gibi cezaların kesilebileceğine dair spekülasyonlar soruldu:
- Rekabet Kurumu mevzuatı bankacılık sektörü düşünülerek hazırlanmış bir mevzuat değil. Mesela bankacılıkta ciro nedir, ciro neye göre hesaplanır bu bile tartışmalı bir konu. Nihayetinde Rekabet Kurumu cezaları ciro üzerinden veriyor ancak rakamlar net değil. Bu yüzden Rekabet Kurumu’nun BDDK ile daha fazla bilgi paylaşımında bulunmasında fayda görüyoruz. Ben çıkacak kararın adil ve ölçülü olacağına inanıyorum. Zaten kısa bir süre kaldı. (Kararın 12 Mart’ta açıklanması bekleniyor) Bekleyip göreceğiz.
Serbest ticaret anlaşmasını biz yokmuşuz gibi yapamazlar
Ali Babacan, ABD Başkanı Barack Obama’nın AB ile önerdiği serbest ticaret anlaşmasına dikkat çekti ve bu anlaşmanın Türkiye açısından negatif sonuçları olabileceğine işaret etti:
İlişkilerimiz geriler
“Daha önce benzer anlaşmayı AB, Meksika ile yaptı. Kanada ile imzalanmak üzere. Kanada ile sırf bu yüzden Davos’ta oturdum konuştum. Çünkü bizi çok etkiliyor. Şimdi Amerika yapacak. Amerika Ticaret Bakanı ile de görüştüm. Kuzey Amerika ile AB, iki dev ekonomik blok tek pazar haline geliyor. Hem Hollanda, hem İtalya hem de Belçika başbakanları ile yaptığım görüşmelerde baktım çok arzulular ve hızlı gideceğiz diyorlar 12 ile 24 ay arasında tamamlayacağız diyorlar. Eğer bunu doğru yönetirsek AB ve ABD ile siyasi ilişkilerimize de çok katkıda bulunabilir ama öyle bir noktaya gelebilir ki ilişkiler hem AB hem ABD ile ilişkilerde siyasi ilişkilerde de mevcut durumdan da geriye düşebiliriz. Çok aktif çalışılması gereken bir konu. Kimse şunun farkında değil. Biz Gümrük Birliği’ndeyiz. Yarın öbür gün AB-ABD serbest ticaret anlaşması yaptığı zaman biz Amerikan mallarına bütün kapılarımıza açacağız hiçbir gümrük vergisi uygulayamayacağız. Ama bizim Amerika’ya olan ihracatımızda gümrük vergileri devam edecek. Eğer biz de Amerika ile bir serbest ticaret anlaşması yapmazsak. Bunu iç kamuoyuna anlatmak bir dert. Çok dikkatli yönetilmesi gereken bir durum. Şimdiden hazırlık yapmamız, kongre üzerinde çalışma yapmamız lazım.”
İmza bizi bağlıyor
Babacan, şöyle devam etti: “AB ile 18 yıllık bir gümrük birliği anlaşmamız var. Onlar el sıkışacak biz etkileneceğiz. Ancak bu anlaşmanın bir parçası olmayacağız. Bu çok tehlikeli. AB sıkı dursa biz yapıyoruz ama Türkiye’de bizim gümrük birliği ülkemiz onunla da bitirin diye yönlendirme yapsa çok daha kolay çözülecek. AB biz yokmuşuz gibi davranıyor. Atıyor imzayı, attığı imza bizi bağlıyor karşı tarafı bağlamıyor. Güney Kore’ydi Meksika’ydı bunlar sorun değil ancak Amerika başka bir şeye benzemez. Çok büyük bir pazar. Yönetimle sorun yok. Ancak Kongre’ye geldiğinde rüzgarın Türkiye’den yana esmesini sağlamamız ya da öyle bir dönem yakalamamız gerek.”
ABD’nin belirsizlik lüksü olamaz
Ali Babacan’ın sunumunda ortaya koyduğu slaytlar dünyada ülkelerin borç sorununu çözmede başarısız olduğunu hatta kamu borç stoku milli gelir oranının İkinci Dünya Savaşı dönemine eriştiğini ortaya koydu. Babacan, şunları anlattı:
“Yunanistan yüzdürülüyor. Ülkeler kurtarılıyor. Köklü çareler bulunmuyor. Bunun nerede duracağı nasıl çözüleceği belirsiz. ABD’de mali uçurum ne olacak belirsiz. En büyük ekonominin öngörülemezlik lüksü yok olmamalı. Bu durumu Moskova’daki G20’de gündeme taşıdım.”
Ticari kredilerde yüzda 12’lik faiz yüksek
Ali Babacan, Merkez Bankası’nın politika faizini düşürmeye başladığı dönemde tüketici kredilerinde de düşüşler olduğunu, ancak ticari kredilerdeki gerilemenin daha düşük kaldığını söyledi. Babacan’ın faizle ilgili yorumu şöyle oldu:
“Ticari kredi faizleri yüzde 12 seviyesinde. 4 haftalık hareketli ortalama ticari kredi faizi yüzde 11.68. Konut kredisinde faiz yüzde 10 seviyesinde. Ticari kredilerde bana göre faizler daha düşebilir. Bu yüzde 12 bugün hâlâ yüksek bu faiz. Bunu biraz da piyasa belirliyor. Merkez Bankası, BDDK bir şey yapıyor piyasanın tepki verme süresi değişebiliyor. Ama bana göre bugün itibariyle ortalama yüzde 12 yüksek. Ticari kredilerde teminatsız ticari kredi azdır. Ya bir gayrimenkul vardır bir şey vardır. Konuta yüzde 10 ile kredi verirken ticaride yüzde 12. Biraz dengeleme için vakit var gibi görünüyor.”
Köprü ve otoyolda kafalarda şüpheler kalsın istemedik
Ali Babacan’a 5.7 milyar dolar ile en yüksek teklifi Koç-Ülker ortaklığının verdiği ancak iptal edilen köprü otoyol özelleştirmesi de soruldu. Babacan, Karayolları Genel Müdürlüğü ile Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın yaptığı getiri projeksiyonlarında önemli farklar bulunduğunu belirtti ve şöyle devam etti:
“Küçük bir getiri farkı bile süre 25 yıl gibi uzun bir süre olduğu için güncellemesinde önemli farklar yaratabiliyor. Daha yüksek olmalıydı diyen hesaplar da çıktı.
Biz bu konuda kimsenin kafasında bir soru işareti oluşsun istemedik. Ayrıca bu tip büyük ihalelerde katılımcı sayısı da düşük oluyor.
Herkesin gücü yetmiyor. Dolayısıyla tam rekabet oluştu mu o konuda da tereddütler oluyor. Şimdi belki de model değişecek. Halka açılma olacak. “