Günümüzde karaciğer yağlanmasının en önemli nedeni şişmanlık haline geldi.Artık çoğumuzun bildiği bir kavram var: Vücut Kitle İndeksi. Hatırlayalım; kilomuzun boyumuzun karesine bölünmesiyle ortaya çıkan orana verilen ad. Eğer 20-25 arasındaysa normal, 25-30 arasındaysak fazla kilolu, 30-40 arasındaysak şişman, 40’ın üzerindeysek aşırı şişman gruptayız. Vücut kitle indeksi 30’u aşan kişilerde karaciğer yağlanması da genelde tabloya eşlik ediyor. İşte bu yüzden eğer şişmansanız mutlaka karaciğer kontrolü gerekiyor.Niçin organlarımız hızla yağlanıyor?Karaciğer yağlanması denince eskiden hemen akla alkol gelirdi. Alkol riski çok artırıyor. Ama günümüzde karaciğer yağlanmasının en önemli nedeni şişmanlık haline geldi. Yani hiç alkol kullanmasanız da şişman veya aşırı şişmansanız karaciğeriniz yağlanmış olabilir.Karaciğer vücudun çamaşır makinesi; bütün toksinleri temizliyor, vücudumuzu arındırıyor. Karaciğer lobül dediğimiz odacıklardan oluşuyor. Bunları bir tür filtre gibi düşünebilirsiniz. İşte bu filtreler aşırı yağlanma nedeniyle tıkanıyor, sertleşiyor ve biz buna karaciğer yağlanması diyoruz. Evreleri ve siroza kadar yolu var. Genelde şişman kişilerde 1 ve 2’nci evre yağlanma görülüyor.Metabolik sendromda da risk varYağlanma metabolik sendromun bir parçası. Metabolik sendrom hem dünyada hem de Türkiye’de çok sık görülen bir durum haline geldi. Peki metabolik sendrom nedir? Metabolik sendrom bir hastalık demekti.- Karaciğer yağlanması- İnsülin direnci- Diyabet- Hipertansiyon- Ürik asit yüksekliği- Kan yağlarında artış- Koroner arter hastalığı- Polikistik Over SendromuUykunuzu kaçıran ağrılar üzerine kilo kaybı varsa kırmızı bayrak taşıyor.Kimler kontrol ettirmeli?Her şişman kişi! Eğer ‘Vücut Kitle İndeksi’niz 30’un üzerindeyse ihmal etmeden lütfen karaciğerinizi kontrol ettirin. Bu kontrol ultrasonografi ve karaciğer testleri başta olmak üzere kan testleriyle gerçekleşiyor.Ard arda içenlerde risk çok artıyor!İçkiyi art arda yuvarlayanlarda karaciğer daha çabuk yağlanıyor. İki saat içinde kadınlarda dört, erkeklerde beş-altı kadeh içenlerde karaciğer hasarı riski çok yükseliyor. Alkol değeri yüksek olan viski gibi içkilerde bu risk daha da artıyor. Bu tip alkol alanlarda alkolik hepatit, akut karaciğer yetmezliği gibi durumlar gelişebiliyor. Tedavi edilmezlerse ölümle sonuçlanabiliyor.Yağlanma özellikle karın içinde toplanmışsa, karaciğer yağlanması da o kadar fazladır. Sağlıklı beslenince geriye dönebiliyorKaraciğer muhteşem bir organ; kendini çok güzel yenileme potansiyeline sahip Sağlıklı bir beslenme şekline geçip alkolü de kesince yağlanma geriye dönebiliyor. Bu programı mutlaka egzersizle de destekleyin.Alkol kullanım dozu nedir?Alkol sağlığa zararlı. Ancak tamamen vazgeçmek istemiyorsanız limit koyun. Bu konuda son zamanlarda limit iyice alçaltıldı. Kadınlarda günde 10 gram (bir bardak şarap), erkeklerde 20 gram (iki bardak şarap) düzenli alınması tehlikeli. Bundan fazla tüketenler risk artıyor.Desteklerinin yararı var mı?Karaciğerini desteklemek isteyenler genelde enginar yemeye başlıyor veya enginar hapları, boğa dikeni kapsülleri gibi desteklere başvuruyorlar. Ancak bunlar hakkında yeterli bilimsel veri yok. Yağlanmayı mucizevi bir şeklide geri döndürecek bir şey de henüz yok! Diyete dikkat etmek, doymuş yağlardan, kırmızı etten, sakatattan, unlu besinler, şekerli gıdalar ve mısır şurubundan uzak durmak gerekiyor.Egsersiz ve diyet mucizeler yaratıyorYağlanmayı engellemek için tek çare sağlıklı bir diyet ve günde 30 dakika egzersiz. Karaciğeri 1 veya 2’nci evre yağlı pek çok kişinin 10-15 kilo verdiklerinde ciğerlerini tamamen temizlediklerine defalarca şahit oldum. Moralinizi bozmadan hemen kolları sıvayın; sağlıklı beslenip, hareket edin.Hızlı kilo vermek de zarar veriyorKısa sürede çok hızlı kilo vermeyin. Çünkü çok riskli. Hızla mobilize olan yağ asitleri karaciğerin yağ yükünü artırıp yağlanmaya neden olabiliyor, ciddi karaciğer yetmezliğine de yol açabiliyor.
Kanser tedavisinde erken tanı çok önemli. Vücudumuzdaki belirtiler sorunları da haber veriyor.Bilim insanlarının öngörüsü şu; önümüzdeki yıllarda her üçümüzden biri kanser olacak. 1970’li yıllardaki çocukluğumda kanser sözcüğü ölüm fermanı gibiydi. Artık günümüzde kronik, sürekli kontrol altında tutulması gereken, tedavisi olan bir hastalık halinde. Önümüzdeki yıllarda görülme sıklığının artmasıyla birlikte kanseri algılayışımız, bakışımız da mutlaka değişecek. Belirtileri atlamayınVücudunuzu en iyi siz bilirsiniz. Bir şeyler aksamaya başladığında, iyi gitmediğinde ilk farkedecek olan da sizsiniz. Farklılıkları önemseyin. Kendinizi aşırı dinleyerek hastalık hastası olmak da yanlış. Ancak gerçekten bir şeylerin doğru gitmediğini düşünüyorsanız doktora görünün. Randevuyu ertelemeyin.Çoğumuz vücudumuzda ele gelen bir yumru olunca durumu farkediyor, endişelenip hemen incelenmesi için doktora başvurabiliyoruz. Unutmayalım; vücudumuz sadece yumrularla değil başka belirtilerle de konuşuyor ve sorunlarını haber veriyor. Kanser tedavisinde erken tanı çok önemli. Tanı ne kadar erken konursa tedavi de o kadar başarılı ve yan etkisi az oluyor. Çoğu zaman belirtiler incelendiğinde bir zararlarının olmadığı görülüyor. Ancak her zaman bir doktorla bu belirtileri tartışmak göstermek en doğrusu. Şimdi gelin kırmızı bayraklı belirtiler neler bakalım :Neden zayıfladım?Bir beden küçülmek başlangıçta hoşunuza gidebilir. Ancak her zamanki gibi yiyor, aşırı enerji harcamıyorsanız neden bu kadar kilo kaybettiğiniz önemli. Birçok kanser türü kilo kaybına yol açıyor. Çünkü tümörler büyürken besleniyor, enerji harcıyorlar.Kiloda küçük dalgalanmalar normal. Aşırı stres sonrası kilo vermek de normal. Açıklanmayan kilo kaybını önemsemelisiniz. Kanser hastası olan çoğu kişi hastalığın bir evresinde kilo kaybına uğruyor. Mide, özefagus (yemek borusu), pankreas ve akciğer kanserlerinde kilo kaybı daha çok görülür. Eğer verdiğiniz kiloyu geriye koymakta zorlanıyorsanız mutlaka doktorunuza bildirin.Sürekli yorgunlukAğır bir öğle yemeğinden sonra çoğumuzun uykusu gelebiliyor. Ancak tuhaf bir biçimde kendinizi sürekli yorgun hissediyorsanız kırmızı bayrak!Halsizlik, dinlenmenize rağmen geçmeyen bir yorgunluk hali kanserin öncü belirtisi olabiliyor. Eğer sürekli halsiz hissediyorsanız, merdiven çıktığınızda nefes nefese kalıyorsanız, çarpıntınız varsa mutlaka doktora görünmelisiniz.Kanamalara dikkatEğer menopozdan bir yıl kadar sonra kanamanız varsa bu önemli bir durum. Kanamanın az veya çok olması önemli değil; rahim kanserine işaret edebiliyor. Genç kadınlarda adet dışı kanamalar, cinsel ilişki sonrasında kanamalar da dikkate alınmalı. Anüsten gelen kan her zaman önemli. Genellikle hemoroid nedeniyle oluyor. Ancak kolon kanserinin de önemli bir belirtisi, atlanmaması gerekiyor. Boyunda yumruMeme ve testislerde yumruya bakma alışkanlığımız oturdu gibi… Ama boynumuzu da unutmamamız gerekiyor. Çünkü bu bölgedeki yumrular kansere işaret edebiliyor. Çoğu kişi boyundaki yumruları soğuk algınlıgı vs. diye önemsemiyor. Baş veya boyun tümörlerine işaret edebiliyorlar. Kan kanseri ve lemfomalarda da boyunda yumrular oluşuyor. Viral enfeksiyonlarda boğazda yumru oluşuyor ancak bu yumrular genelde birkaç hafta içinde yokoluyor. Eğer bir yumru 6 haftadan fazla varsa ve geçmiyorsa mutlaka bir uzman tarafından görülmeli. Ağızda ülserlerAğız ülserleri genelde bir-iki haftada kendiliğinden iyileşebiliyor. Ancak 3 haftadan fazla süren , iyileşmeyen ülserler kırmızı bayraklı; altında yatan ciddi bir neden olabilir. Sürekli şişkinlikÇok yediğimizde hepimiz şişiyoruz. Ancak eğer her gün şişiyorsanız nedeni başka olabilir. 3 haftadanfazladır şişkinliğiniz varsa doktora görünmelisiniz. Kendinizi çok çabuk tok hissediyorsanız , iştahınız azaldıyda bunlar hep önemli işaretler. Tuvalet düzeniYediklerimize veya stres seviyemize göre bağırsak hareketlerimiz de değişiyor. Ama dışkı çok küçüldüyse, şekli değiştiyse bağırsak kanserine işaret edebilir. Anüsten kan gelmesi, karında şişme-gaz, halsizlik, bağırsakları tam boşaltamama hissi kırmızı bayraklı belirtiler. Ciltte kızarıklıklarYaşımız ilerledikçe ciltte değişik lekeler, benler belirmeye başlıyor. Bunların çoğu masum. Ancak masum olanlarla maliğn olanları ayırmak da zor; uzman incelemesi gerektiriyor.
Kardelen doğanın bize sunduğu en güzel, zarif bitkilerden biri. Bu zarif çiçekli bitkinin çağımızın hastalığı haline gelen Alzheimer’a çare olabileceği aklınıza gelir miydi? Kardelenin soğanı galantamin adlı bir bitkisel bileşik içeriyor ve bu bileşik dünyada 70’den fazla ülkede Alzheimer hastalığının tedavisi için onaylandı.İlk kez Homer bahsetmişAntik Yunan’da kardelenin belleği güçlendirici etkileri not edilmiş. Ancak -tartışılsa da- tarihsel olarak ilk kayıt ünlü şair Homer’in Odyssey adlı eserinde yer alıyor. Homer eserinde kökleri siyah, çiçeği süt gibi beyaz olan, tanrıların ‘moly’ diye adlandırdıkları bir bitkiden bahsediyor. Esrindeki kahraman bu bitkiyi zihnini arıtmada kullanıyor.Bulgar bir eczacı keşfetmişBinlerce yıldır bu bitki geleneksek tıpta kullanılmasına rağmen Alzheimer için ilaç olarak öne çıkması ancak son zamanlarda gerçekleşti. 1950’lerin başlarında Bulgar bir eczacı köylülerin baş ağrılarını gidermek için bitkinin yaprak ve soğanını ezerek alınlarına sürdüğünü görüyor. İşte böylece kardelenin ilaç olma yolu açılıyor. Bulgaristan’da 1958’de ilaç olarak kullanılması onaylanmış. Doğu Avrupa’da çocukları poliomiyelit olan köylülerin bu çocuklara kardelen soğanlarından yaptıkları bir çayı içirdikleri ve tedavi ettikleri de kaydedilmiş. Ayrıca halk tıbbında ezilmiş soğanları donmaya karşı da kullanıyorlarmış. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin onayı ise yıllar sonra 2001’de gelmiş. Şu anda ABD’de Alzheimer hastalığı ve erken bunama tedavisi için yaygın olarak kullanılıyor.Dikkat!Soğanları evde kendi başınıza kullanmaya kalkmayın. Çünkü zehirliler ve yan etkileri var. Kusma, karın ağrısı, ishal, gibi...KardelenLatince adı Galanthus nivalis. Bu isim Yunanca’da süt anlamına gelen gala, ve çiçek anlamına gelen anthos sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuş. İsim bitkinin süt beyazı çiçeklerinden ilham almış.Anavatanı Türkiye, İran ve Kafkas dağlarıAvrupa’ya misyonerlerce götürülmüş. Genellikle nemli ormanlık alanlarda, nehir ve dere kıyılarında yetişiyor.Soğanlı bir bitki.5-6 cm uzunlu-ğunda yaprakları var.Bembeyaz çiçekli.Çiçekleri bal kokulu ve kışın geç döneminde açıyorlar. Baharın müjdecisi.10 cm. uzuyor ve genişliyor.Aşırı ticari toplama nedeniyle bitki azaldığı için Avrupa’da doğadan kardelen toplamak yasak.Galantamin ne işe yarıyor?Bitkinin yaprakları ve soğanlarında bulunan kimyasal galantamin işlevini şöyle gerçekleştiriyor:Asetilkolin beynin fonksiyonlarını yerine getirmesi için çok önemli bir kimyasal; sinir hücreleri arasındaki iletiyi sağlıyor. İşte galantamin beyinde bu kimyasalın yıkımını önlüyor, beyindeki miktarını artırıyor ve böylece belleği güçlendiriyor. Alzheimer’da asetilkolin seviyeleri azalıyor. Galantamin bu azalmayı durduruyor veya azalma hızının düşürüyor. Böylece belleği koruyor.Kardelendeki galantaminin karaciğer üzerinde toksik etkisi de yok gibi… 1989’da Avusturya’da bunaması olan hastalar üzerinde yapılan deneydeki sonuç da ilginç: Üç yıl boyunca galantamin verilen hastaların galantamin yerine başka ilaçlar verilen hastalara göre belleklerinin çok daha iyi durumda olduğu gözlenmiş.Alzheimer’a adını veren profesörAlzheimer’a adını veren ünlü bir Alman Profesör: Alios Alzheimer. 1864-1915 yılları arasında yaşamış bir nöropatalog. İlerleyen bir hastalık sonrası 51 yaşında ölen bir hastasıyla ilgili incelenmesinden sonra bu hastalığı tanımlanmış. Alzheimer nedir?Yaşlılarda görülen bunamanın üçte ikisinin Alzheimer hastalığı nedeniyle geliştiği düşünülüyor. Alzheimer nörodejeneratif bir bozukluk; yani sinir sisteminin ilerleyen bir bozukluğu. Beynin ana alanlarını etkiliyor. Genellikle kısa süre önecesindeki olaları hatırlayamama şeklinde başlıyor. Ancak sadece bellek etkilenmiyor. Hastalık algılama, analiz, sentezde ve duygusal alanda bozukluklara yol açıyor. Yaklaşık 7-10 yıl içerisinde ölümle sonuçlanıyor.
İngiltere’de şu sıralar yoğun bir kampanya başladı: “Çayımızdan plastiği çıkarın!”Çay üretici firmalar poşetlerinde yüzde 25 civarında plastik olduğunu kabul ettiler. Tahmin edeceğiniz gibi plastik çayda değil, çayı poşetledikleri torbalarda.Nasıl ortaya çıktı?Aslında birkaç yıldır çeşitli yayınlarda çay poşetlerinin erimediği, doğada yok olmadığı, plastik içerdiği yazılıp çiziliyordu. Ancak kimse bu konunun üzerine kamuoyunun dikkatini çekecek kadar çok eğilmemiş, aşırı deşmemişti. Taa ki bahçeciler yüksek sesle yakınmaya başlayınca kadar...İngiltere’de bahçecilik en sevilen uğraş. Herkes bahçesine inanılmaz özen gösteriyor. İngilizler bahçelerini güzelleştirmek için masraftan kaçınmıyorlar. İşte durumu ortaya çıkartan da bu bahçe merakı. Bir süredir bahçelerde bir türlü erimeyen çay poşetlerinden söz eder oldular. ‘Çay poşetleri bahçede ne arıyor?’ diye sorabilirsiniz. Çoğu kişi kendi organik gübresini ev atıkları ve yaprak-otları karıştırarak yapıyor. Çay ve kahve atıklarınızı da kullanabiliyorsunuz. İşte kullanılan çay poşetlerinin erimediği dilden dile dolaşmaya, gazetelere, haberlere yansımaya başladı. Ve sonunda çay üreten firmalar buna neyin neden olduğunu açıklamak zorunda kaldılar: Birçok çay poşeti plastik içeriyor!İngilizler de bizim gibi çayı çok seviyorBiz Türkler dünyada çay tüketiminde birinci ülkeyiz. Ancak İngilizler de çaya bayılıyor. En çok çay tüketen ülkeler sıralamasında 4’üncü sıradalar. Yılda 57 milyar poşet çay tüketiyorlar. Bu hesaba göre bir yılda doğaya katılan plastik oranı 2 bin 400 tonmuş!Şimdi halk çay üreticilerine ultimatom verdi: “Çayımızdan plastiği hemen çıkartın.” Üreticiler çaylarının genel gıda düzenlemelerine uyduğunu, kanuna aykırı bir durum olmadığını belirtiyorlar. Ülkenin en ünlü çayının üreticisi çay poşetlerinin az miktarda plastik içerdiğini ancak yeni yöntemler arayışında olduklarını açıkladılar. Genelde çay pazarında yüzde 25 oranında polipropilen kullanılıyor. Şimdi firmaların hedefi bitkisel, doğada tamamen çözünebilen poşetler üretebilmek.Açıklamalara göre İngiliz çay endüstrisi plastik içermeyen bir yöntem üzerinde bir süredir çalışıyor, ancak böyle bir yöntemin çok pahalıya mal olacağı hesaplanmış. Hesaplamalara göre şu andakinin 8 katı daha fazla ödemek zorunda kalınacak!Niçin plastik kullanıyorlar?Yanıt basit: Poşet sıcak suya girince dağılmıyor, parçalanmıyor. Düşünün ki sadece kağıt soktunuz kaynar suya; parçalanıp tüm çayı açığa çıkartacaktır.Polipropilen nedir?Polipropilen plastik bir madde; özel bir ısı derecesinde işlenebilir hale geliyor, soğuyunca katılaşıyor. 2013’de tüm dünyada 55 milyon ton polipropilen kullanılmış. Dünyanın ikinci en çok kullanılan sentetik plastiği. 1951’de iki kimyager tarafından üretilmiş. Bir Amerikan organizasyonu olan Çevre Çalışma Grubu (EWG) polipropileni sağlığa zarar açısından düşük ve orta şiddette olarak değerlendiriyor. Kar amacı gütmeyen bir organizasyon. Amaçlarının halk sağlığını ve çevreyi korumak olduğunu belirtiyorlar.
Hintlilerin en çok yedikleri ve neredeyse her derde deva bir meyve, ‘Amla’dan söz edeceğim size bu hafta...Hindistan’dan yeni döndüm. Amacım Hintlilerin Ayurveda‘sını incelemek, öğrendiklerimi sizinle paylaşmaktı. Hintlilerin Ayurveda adını verdikleri geleneksel tıp yöntemleri tamamen doğal ürünlerle hem fiziksel, hem ruhsal tedaviyi amaçlıyor. Ayurvedik ürünleriyle Hindistan’da şu anda lider firma olan Dabur 1884’de ayurvedik bir doktor olan Dr. Burman tarafından kurulmuş. Dr. Burman 1919’da araştırma ve geliştirme laboratuvarlarını da kurmuş. Bilime çok önem verdikleri için Dabur’u seçtim; firmanın Sağlık Araştırma ve Geliştirme Bölümü Başkanı Dr.J.L.N. Sastry ile görüştüm.Dr. Sastry, Ayurveda tüm dünyada yükselişte. Sizce nedeni ne?Modern tıp acil durumları hızlı ve etkili bir şekilde tedavi edebiliyor. Ancak günümüzde tüm dünyada yaşam stilinden kaynaklanan hastalıklar öne çıkmış durumda. Ayurveda bu tür hastalıkların tedavisi ve yönetimi için etkili çözümler getiriyor.Peki ayurvedik tedavinin yan etkisi var mı?Diğer tedavi şekilleriyle karşılaştırıldığında çok az. Ciddi hiçbir yan etkisi yok.Ayurvedik bitkileri kendiniz mi yetiştiriyorsunuz?Nadir bitkilerin hepsini biz yetiştiriyoruz. Böylece hem yok olmalarını engelliyoruz, hem de kalitelerini koruyabiliyoruz. Sizi en çok heyecanlandıran araştırmanız ne ?(Gülüyor) Son 5 yılda 12 patent aldık!Tamam, ilginçlerinden bahsedelim.En ilginci bizim amla dediğimiz meyve.(Bektaşi üzümü) C vitamini açısından meyvelerin şahı. Ancak kuruttuğumuz zaman tüm kurutulan meyvelerde olduğu gibi C vitamini kayboluyor. Öyle bir yöntem bulduk ki kuruttuğumuz zaman C vitamini kaybolmuyor.C vitamini tableti yerine kurutulmuş amla mı taşıyacağız?Kesinlikle hayır! Miktar önemli. Örneğin; kahvaltıda meyve yediniz mi?Evet! Karpuz, ananas ve papaya…Tamam, biraz C vitamini almışsınız. Ancak ne kadar aldığınızı bilmiyoruz. Ama ben size bizim kurutulmuş amalayı verdiğim zaman kesin miktarı bileceksiniz.Amla saçı uzatıyor beyazlamayı önlüyorDoktor, önemli bir konu daha var. Hindistan’da tek kısa saçlı kadın benim sanıyorum (Kahkahayla gülüyor) Kadınların hepsi çok uzun saçlı, saçları gür, parlak. Bu nasıl oluyor?Rasayan ayurvedanın bir dalı. Yaşlanma belirtileriyle uğraşıyor.Bu yaşlanmayla ilgli her şeyi kapsıyor; Saç, cilt, kemik erimesi Kadın ve erkekler için pek çok formulasyon var. Ayurvedik bitkileri kullanarak saç için yağ yapıyoruz.Bizim kadınlarımız bu ayurvedik yağları kullanırlar. Bizim ürettiğimiz yağın içinde yine amla var. Araştırmalarımızda saç uzamasının arttığını gördük. Amlanın hem cilt hem saç üzerinde uyarıcı etkisi var. Ayrıca saçın rengini de koruyor, saç beyazlamıyor. Yani Ayurveda tam bir paket sunuyor; hem saçlı derinin sağlıklı kalmasını sağlıyor, hem de saçınız çabuk beyazlamıyor.Her derde deva AmlaAdı Bektaşi üzümüTadı bizim ekşi eriğe benziyor, ama dişlemesi çok daha zor ve ekşi.Lif oranı çok yüksek.Hntliler tuzlu suda bekletip üzerine kırmızı biber dökerek yiyor. Turşusunu da yapıyorlar.Ayurvedik bitkisel karışımların hemen hepsi amla içeriyor.Ayurveda karışımlarında bitkinin her tarafınfan yararlanılıyor; yaprağı, dalı, kabuğu, kökü, kabuğu, çekirdeği .Şampuan ve saç yağları bol amla içeriyor.Antioksidan bileşiklerden çok zengin.100 gramında 445 mg C vitamini var. Batı listelerinde C vitaminin şahı dediğimiz kırmızı taze biberin 100 gramında 80.4 miligram C vitamini var.
Yılbaşından beri diyete “Ha bugün başladım, ha yarın başlayacağım” diyenlerdenseniz yalnız değilsiniz! Bu öneriler tam size göre. 1- Biraz ara verinDiyetinizi büyük bir özveriyle uyguluyordunuz. Ancak bir süredir kilo veremiyorsunuz. Ne zaman tartıya çıksanız hep aynı kilodasınız. Buna ‘diyet platosu‘ adı veriliyor. Sık rastlanan bir sorun. Tasmanya Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre iki haftalık aralar diyete ivme kazandırabiliyor.2- Kilo vermenin mantığını çözünÇoğu kişi diyetin ilk haftalarında hızlı kilo kaybediyor. Bunun nedeni su kaybı! Vücut fazla suyu attıktan sonra ise kilo verme hızı yavaşlıyor. Kalıcı kilo kaybında ideali haftada yarım kilo ila 1 kilo arası vermek.3- Haftada bir kez fotoğrafınızı çekinİspanya’da yapılan bir araştırmaya göre fotoğraflarla diyeti izlemek çok etkili bir yöntem. Alicante Üniversitesi’nde yapılan araştırmada diyet yapanlar her hafta tüm vücutlarının boy fotosunu çektiler. Sonuçta yüzde 80’inden fazlası önemli oranda kilo kaybetti. Araştırmacılar foto ile takibin çok etkili olduğu görüşünde. Çünkü diyet yapan kişi, değişimini net bir şekilde görebiliyor.4- Yeni kilonuza adapte olunKilo verdikçe vücunuzun daha az kaloriye ihtiyacı oluyor. Bu yüzden başladığınız zamankinden daha az kalori almanız gerekiyor. Bazal metabolizma hızınıza göre yeni kalori ihtiyacınız hesaplanabilir. Bunu profesyonel yardım alarak en doğru şekilde yapabilirsiniz. Genelde 500 kalori civarında azaltmak gerekebiliyor.5- Belki fazla yemeniz gerekiyor Yiyecek aşırı kısılıp, kalori alımı azaltılınca kas kaybına uğrayan vücudu toparlamak, kası yeniden inşa etmek için daha iyi yemek gerekebiliyor. Yağsız etler, tam tahılllar,sebze, kuruyemiş tüketiminizi artırmayı deneyin.6-Uykunuza dikkat ederek az yiyinİyi uyumak çok önemli; çünkü metabolizmayı kontrol eden hormonlar üzerinde uykunun etkisi var. Sadece birkaç uykusuz gece bile stres hormone kortizol seviyesini artırıp daha fazla yemenize yol açabiliyor. Uyku düzeninize dikkat edin. 7-Porsiyonlarınızı ölçmeye başlayınGünümüzde yemek porsiyonları çok büyük. Bu büyük prosiyonlar çoğumuzun normali haline geldi. Obezitenin en büyük nedenlerinden biri; hiç fark etmeden normalin birbuçuk-iki katı kalori alıyoruz. Yararlı yiyecekleri bile fazla yediğimizde kilo alıyoruz. Porsiyon miktarlarını gözden geçirin. El ölçüsü en kolay yöntem.8- Kahvaltıda yumurta yiyinYumurta sizi tok tutar ve öğlene kadar atıştırmanızın, gereksiz kalori almanızın önüne geçer. Güçlü protein yapısıyla da hastalanmanızı önler.9-Tuzu azaltın kolay zayıflayınTuz su tutuyor. Belki de aşırı tuzlu yediğiniz için bir türlü ibre oynamıyor. Ne kadar tuzlu yerseniz, o kadar çok şişersiniz.10- Daha fazla protein tüketinProtein lözin denen bir amina asiti içeriyor. Birçok araştırmada bu amino asidin yağı yakmada önemli olduğu bulundu. Eğer diyetiniz proteinden fakirse belki tekrar yer vererek ivme kazanabilirsiniz.11- Egzersiz öncesi badem yiyin Badem amino asit L-arginin’den zengin. Bu amino asit egzersiz sırasında kalori yakımını hızlandırıyor. Bu araştırma Uluslararası Spor Beslenmesi Topluluğu tarafından yayımlandı.12- Alkoldeki kaloriyi unutmayın Diyet yapanların çoğu alkoldeki kaloriyi es geçiyor. Bir kadeh şarabın 130-150 kalori arasında olduğunu unutmayın. Bir bardak bira ise 215 kalori ekliyor.13- Hedef kilonuzu gözden geçirin Belki de ‘mutlu kilo’nuza ulaştınız, bu yüzden kilo veremiyorsunuz. Mutlu kilo vücudunuzun rahat olduğu, zorlanmadan koruyabildiğiniz, genetiğinize uygun kilo. Bunun altına inmeye çalıştığınızda vücudunuz size savaş açacaktır. ‘Peki mutlu kilomuza ulaştığımızı nasıl anlayacağız? ‘ diye soruyorsunuz şimdi. Bunu doktorunuz veya diyetisyeniniz ile görüşün; size en uygun kiloyu belirleyecekler.El ölçüsü yöntemi ile porsiyon hesaplama1 yumruk Makarna - patates - pilavPalmiye (avucunuzu açın) Et - tavuk - balıkBaşparmakBol yağlı yiyecekler (peynir gibi)2-3 avuçMeyve-sebze
50 yaşı geçenlerin mutlaka kolonoskopi yaptırması gerekiyor.50 yaşa geldiyseniz kolonoskopi ile bağırsaklarınızın incelenmesi hayat kurtarıyor. Örneğin; kolonoskopi sırasında var olan poliplerin (bağırsak içine doğru uzantılar) alınması kanser riskini önemli oranda azaltıyor. Kalın bağırsak sağlığının en büyük şartı ise liften zengin beslenme. Bugün yeterince lif almadığımız zaman oluşan bir bağırsak sorununa değinelim; divertikül. Divertikül ne?Divertikül bağırsak duvarından dışarıya doğru uzanan, ince bir boynu olan parça. Bağırsağın herhangi bir yerinde oluşabiliyor. Genelde kalın bağırsakta görülüyor. Bağırsağın rektum bölgesini seviyor. Divertikül neden ve kimlerde görülüyor?Yaşla birlikte görülme sıklığı da artıyor. Genellikle 50 yaş ve sonrasında daha çok rastlanıyor. Genelde 80 yaşına gelen her 10 kişiden 7’sinde divertikül var. En büyük neden yeterince lifli beslenmemek. Belirtiler nedir?Divertikülü olan her 4 kişiden 3’ünde hiçbir belirti görülmüyor. Buna divertikülozis diyoruz; Çoğu kişi kendilerinde divertikül olduğundan bile habersiz. Rutin kolonoskopi sırasında görülebiliyor. Nasıl bir hastalık?Divertikül aralıklı olarak alt karın bölgesinde ağrıya, şişkinliğe bazen enfeksiyona da neden olabiliyor. Ağrı kramplar şeklinde gelir. Tuvalete çıktıktan sonra rahatlar. Bazı kişiler ishal, bazıları kabız olur, bazıları ise dışkıyla birlikte mukus çıkartır (sümüğümsü bir sıvı). İrritabl bağırsak hastalığına çok benzediği için karıştırılabilir. Yaşlı iseniz dikkatÖzellikle yaşlılarda divertikül hastalığı belirtileri kalın bağırsak kanserinin öncü belirtilerini andırıyor. Doktorunuzla mutlaka tüm belirtileri paylaşın. Dışkınızda kan varsa mutlaka doktora bildirinDivertikül bazen kanıyor ve anüsten (dışkının çıktığı kısım) kan gelebiliyor. Genellikle ağrısız bir kanama bu. Ancak kalın bağırsak kanserinde de kanama olduğu için mutlaka doktorunuza bildirmeniz gerekiyor. Nasıl tedavi ediliyor?Divertikülleriniz var ama sorununuz yoksa tedavi yapılmıyor. Liften zengin beslenme öneriliyor. Kabızlıktan korunma, kanserden korunma, kan şekeri dengesi, uzun yaşam; bunların hepsi için yararlı. Liften zengin beslenirseniz yeni divertikül oluşumunu da engellersiniz.Günde 18 gram lif almamız gerekli Günde 18 gram lif sağlıklı oran. Ancak birçok konferansta kalın bağırsak kanseri riskinden korunmak için bu oranı 25-20 gramlara çıkarmak gerektiği vurgulandı. Lifi birden artırırsanız gaz yakınmanız olabilir. Lifi nasıl artıralım? - Yavaş yavaş artırın. Bağırsağınızın yeni yeme biçiminize alışmasını sağlayın. - Beyaz ekmek yerine tam ekmek yemeye başlayarak ilk adımı atın. - Her gün yeni bir değişiklik yapın; bugün fasulye mi eklediniz, yarın muhallebi yerine meyve yiyin. - Günde 5 kuralına uyarsanız (5 porsiyon meyve - sebze) yeterli lif alacaksınız. Bir porsiyon meyve avucunuza sığan bir meyve büyüklüğü. - Elma, armut, kuru incir, çilek, brokoli, karnabahar, portakal, mandalina hep güzel lif kaynakları… Ama bunların içinde armut başı çekiyor! Ya lif destekleri?Eğer lifli beslenme sorunları çözmüyorsa lif destekleri alabilirsiniz. Doktorunuza danışarak en doğru desteği belirleyin ve düzenli olarak kullanın. Günde 8-10 bardak su içinEğer liften zengin beslenmeye geçtiyseniz ve destek de alıyorsanız mutlaka aldığınız sıvı miktarını da artırmanız gerekiyor. Günde en az 8-10 bardak su içmelisiniz. Genelde suyu tercih edin.
Biz onu Işgın olarak biliyoruz. Avrupalılar Rubarp ismiyle tanıyor ve çok seviyor. Rubarp bizdeki adıyla ışgın bir sebze. Işgın da ne diye sorabilirsiniz. Haklısınız, ülkemizde pek bilinen, tüketilen bir sebze değil. Oysa tarihçesine baktığım zaman İzmir’den Avrupa’ya yollandığını, ‘Türk rubarbı’ olarak adlandırıldığını öğrendim. Acaba bu sebze bizim üzerimizden yollanmasına rağmen niçin bizde rağbet görmemiş de Avrupalılar bu kadar seviyor, ilginç. Işgın bir sebze, ama Avrupa’da genellikle kendi başına veya diğer meyvelerle karıştırılarak tatlı olarak yeniyor. Bizdeki adına baktığım zaman ışgın, ravent olarak geçiyor. Bu yazıda hem ışgın, hem de Avrupa’da yaygın olan rubarp adıyla anacağım.Işgın (Rubarp)Çinliler binlerce yıldır köklerini ilaç olarak kullanıyor. Çin halk tıbbbında kökleri laksatif olarak kullanılıyor.İpek yolu aracılığıyla Çin’den diğer ülkelere yayılmış. Çin’den batıya ihraç edilen ilk ilaç-bitkilerden biri.Avrupa’ya İzmir ve Halep limanlarında taşınmış ve ‘Türk rubarbı‘ olarak adlandırılmış.1770’lerde İngiltere’ye gelmiş. 1860’larda hemen her evin bahçesinde yetişmiş l Avrupa’da şekerle pişirip, puding veya dondurmayla servis ediyorlar.Ortaçağ Arap ve Avrupa reçetelerinde de rubarp var.100 gramı 21 kalori.100 gramında 1.8 gram lif var; aşırı lifli bir bitki değil. Elmanın 100 gramında yaklaşık 3 gram lif var. İçinde öne çıkan vitaminler C ve K. C vitamini hastalıklara karşı dirençli hale getiriyor.Yaprağını sakın yemeyinIşgının kök ve gövdesinde laksatif etkili kimyasallar var. Yaprakları ise zehirli bir madde, oksalit asit içeriyor. Rubarpın tatlı yapılan gövdesinde de oksalit asit var, ancak bir zarara yol açmayacak kadar az miktarda.Işgını pişirerek yemek faydalıRubarp polifenol- antioksidan bileşiklerden zengin. Kırmızı rengini anthosiyanin adı verilen bir polifenol. Sheffield Hallam Üniversitesi ve İskoç Zirai Araştırma Enstitüsü’nün birlikte yaptığı araştırmada değişik pişirme yöntemleri sonucu içindeki kimyasaların nasıl etkilendiğine bakılmış.20 dakika boyunca pişirince ışgının içindeki anti-kanserojenik kimyasalların (polifenolller) dramatik biçimde arttığı saptanmış. Polifenoller kanser hücrelerinin büyümesini engelliyor ve öldürüyor.Pişirilmiş ışgının polifenol içeriğinin çiğ olana göre çok daha yüksek olduğunu bulunmuş. Yavaş veya fırında pişirilen ışgında bu oranın en yüksek olduğunu kaydetmişler.Kıtır hamurlu rubarp 120 gr un60 gr tozşeker60 gr tereyağı500 gr rubarp (6 çubuk)100 gr toz şeker1 çay kaşığı vanilya ekstresiRubarbı 2 cm lik çubuklar halinde kesin.100 gram şekerle hafif ateşte yavaş yavaş pişirin. Altını kapamadan hemen önce vanilya ektresini de ekleyin. İyice yumuşamalı. Bunu servis yapacağınız porselen bir kaba alın. Soğusun.Un, oda sıcaklığında tereyağı ve şekeri çukur bir kapta karıştırın ve iyice yoğurarak birbirine yedirin.Pişirme kağıdı serdiğiniz tepsiye yayın. Yer yer topaklar şeklinde kalsın.Önceden ısıtılmış 170 derece fırında 15 dakika pişirin. Soğusun.Soğumuş kıtırlarınızı yine soğumuş rubarbın üzerine yayın.