Devir teknoloji devri.Siz like alayım diye fotoğraf paylaştıkça hırsızların gözleri parlıyor olabilir. Dikkat! Kim Kardashian bu tuzağa düştü.Geçen hafta gündem ABD'li reality show yıldızı Kim Kardashian'ın soyulmasıyla sarsıldı. Az buz değil. Paris'te tam 10 milyon dolarlık mücevheri çalındı kadıncağızın. Kimi yalan dedi, kimi ilgi çekmeye çalışıyor... Onu bilemeyiz. Ama bilinen bir şey var. O da Kardashian’ın soygundan birkaç saat önce yaptığı paylaşımlar.Snapchat'te "Korumam yanımda değil" dediSoygun sonrası en çok konuşulan, Kardashian'ın çok pişman olduğu... Hırsızlıktan kısa bir süre önce Snapchat'te otel odasında yalnız olduğunu kendi kendine söylemişti. O sırada koruması kardeşlerinin peşinden gece kulübüne gitmişti. Sadece bu da değil. Hırsızlar özellikle eşi Kanye West'in 4.5 milyon dolarlık nişan yüzüğünü çalmıştı. Bu konuda da Kardashian'ın suçu yok değil. O kadar çok fotoğrafını paylaşmıştı ki yüzüğün, resmen onu hedefe koymuştu. Soygundan sadece birkaç saat önce de yüzüğünün fotoğrafını koymuştu Instagram'a. Söylenenlere göre Kardashian da yaptıklarının farkındaymış. İddiaya göre bu nedenle de soygundan kendisini sorumlu tutuyormuş. Birçoğumuza zaten tuhaf geliyor olabilir bu tür paylaşımlar yapmak. Ama çok uzun yıllardır hayatını kameraların önünde yaşayan biri için çok normal aslında bu tür bir yaşam. Fakat o günden sonra sosyal medyadan yaptığı paylaşımlar konusunda çok daha dikkatli.Hırsızlar sosyal medyadan araştırıyorOnline dünyaya nerede olduğumuzu söylemek aslında büyük risk. Özellikle de tatile giderken... 18-34 yaş arasındaki her 5 ev sahibinden 2'si tatilde olduğunu ya da tatile çıkacağını sosyal medyadan duyuruyor. Ne kadar süre evimizden uzak olacağımızı bile söylüyoruz. Ama bilmediğimiz şey şu: İngiltere'de bir güvenlik firmasının araştırmasına göre yakalanan hırsızlar kurbanlarını sosyal medyadan araştırdığını itiraf ediyor. Üstelik bunu yapanların oranı az buz değil. Tam yüzde 78.Restoranda gözlerine kestiriyorlarHırsızların en çok kullandığı yöntem bir restoranda paylaşım yapan birini gözlerine kestirmek. Onu takip edip evini buluyorlar. Sosyal medya hesabından kısa bir araştırmanın ardından günlük rutinini keşfetmeleri zor değil. Ne zaman okula, ne zaman işe ya da ne zaman spora gidiyor hepsini belirliyorlar. Tatilde olduğunu fark ederlerse iş daha da kolaylaşıyor. Google Maps ile evi iyice inceleyip plan yapılıyor. Bir hırsızın evimize girmesi ortalama 60 saniye sürüyor. Eşyalarımızı silip süpürmesi ise 10 dakika...Sigorta şirketleri problem çıkarıyorSigorta şirketleri de bu duruma uyanmış. Soygundan sonra yapılan incelemeye sosyal medya hesapları da dahil edilmiş. Yani çok fazla paylaşım yapmak, hele hele de lüks ürünleri ve mücevherleri paylaşmak riski artırmak olarak yorumlanıyor. Bir nevi 'kullanıcı hatası' gibi göstermeye çalışıyorlar. Kim Kardashian'ın durumunda bile sigorta şirketinin ödeme yapmayı reddedeceği konuşuluyor. Dikkat etmekte fayda var.Peki ne yapmak gerek?Birçok kişi fotoğraflarını "Evim güzel evim" gibi konumlarla etiketleyip hırsızların ekmeğine bal sürüyor. Uzmanlar uzun vadeli tatil programlarınızı sosyal medya hesaplarına yazmamanız konusunda da uyarıyor. Tatil fotoğraflarınızı ille paylaşacaksanız tatilden dönmeyi bekleyin. Fotoğrafların herkese açık olmadığından emin olun. "Arkadaşın arkadaşı" ayarına bile güvenmiyor uzmanlar. Tatilde kendini tutamayacağını düşünenler için bir tavsiye. "Offline" takılıp rahatınıza bakın.
Çok cazip bir teklif geldi geçen hafta. Bu dünyayı fazlasıyla ‘batırdıktan’ sonra Kızıl Gezegen’e gidiyoruz...SpaceX CEO’su Elon Musk hepimizi şaşırttı geçen hafta. Mars’a koloni kurma hayali olduğunu anlattı. Bir nevi yepyeni bir hayata başlama şansı... “Toplaşıp gidelim, orada yaşayalım” dedi. O konuştukça salon coştu. Salon coştukça o daha da büyüttü hedeflerini. Mars’a kendi kendine yetebilecek bir milyon nüfusu hedeflediğini söyledi. Üstelik bu ona göre 40-100 yıl arasında gerçek olabilecek bir hayaldi. Daha önce açıkladığı 500 bin olarak açıkladığı gidiş biletinin fiyatını da 200 bin doların altına indirileceğini söyledi. Fiyatın düşeceğini, ABD’de alınabilecek bir ev fiyatına Mars’a gidişin mümkün olacağını açıkladı.Deli dolu mucitten bu beklenirdiTeklif çok iddialı ama Musk da zaten değişik bir adam. Her ne kadar projenin arkasında olsa da “Kendim ailemi bırakıp da ölüm riski alıp Mars’a gitmem” diyecek kadar açık sözlü. Güney Afrika doğumlu çok ünlü bir mucit ve girişimci. 45 yaşında dünyanın en zengin 83’üncü kişisi. Elektrikli araç üreten Tesla Motors ve internetten ödeme imkânı tanıyan PayPal’in de kurucu ortaklarından. Ortaya böyle çılgın bir fikir atması da o yüzden şaşırtmadı. Ama tabii iş burada bitmiyor.Korkmayın Mars’ta işsizlik olmayacakSil baştan başlayacağız her şeye. Madenden, enerji kaynaklarına, evlerden yollara her şey yeni yapılacak. Bu nedenle çok fazla istihdam ihtiyacı olacak. Önemli olan karnımızı doyurabilmek. Mars toprağının buna uygun olduğu geçen aylarda ortaya çıkmıştı. Hollandalı bilim insanları Mars simülasyonu yarattıkları ortamda domatesten kinoaya 10 ürünü yetiştirmeyi başardı. Musk’un orİjinal planı ise çok daha basit. Mars’ta, sıkıştırılmış atmosfere sahip kapalı alanlarda tarım yapmayı hedefliyor.Uzay aracı iki yılda bir gidebilecekEn erken gidiş 2024’te. 100’er kişilik gruplar halinde dev uzay araçları kullanılacak. Yolculuk ilk başladığında 80 gün sürecek. Teknoloji geliştikçe süre 30 güne kadar inecek. 1 milyon nüfusa ulaşmak en az 40 yıl sürer diyorlar. Çünkü Dünya’dan Mars’a o uzay aracını yollamak için iki gezegenin belli bir konuma gelmesi gerekiyor. O da 26 ayda yani yaklaşık iki yılda bir kez oluyor.Dünyadan çekip gitmek için birkaç neden- Geçen hafta itibariyle atmosferdeki karbondioksit seviyesi, tehlikeli olarak kabul edilen kritik eşiği “geri dönüşü olmayacak” şekilde geçti.- Her 3 kadından biri hayatının bir döneminde şiddete maruz kalıyor.- Dünya nüfusunun yüzde 92’si kirli hava soluyor.- Türkiye’de evinden uzak bir haftalık tatili karşılayamayacak olanların oranı yüzde 71.4.- BM’ye göre 2050 yılında herkesi besleyecek yeterli tarım ürünü kalmayabilir.- Her 2 saniyede bir kişi çocuk yaşta evlendiriliyor.
12 yıllık peri masalı sona erdi. Ünlü oyuncular Angelina Jolie ve Brad Pitt boşanma kararı aldı. Hafta boyunca çok konuşuldu, çok tartışıldı. Nedeni her ne olursa olsun, bakın bu ayrılık bize neler öğretti...Dünyanın en güzel kadını da olsan aldatılabilirsinMarion Cotillard “Sevgilimden hamileyim” deyip iddiaları reddediyor. Ancak magazin basınına göre Angelina Jolie ve Brad Pitt'in boşanmasının nedeni aslında o. İddiaya göre film setinde Pitt, Jolie'yi onunla aldattı. Magazincilerin sağı solu belli olmaz evet ama bilinen bir şey varsa o da ateş olmayan yerden duman çıkmayacağıdır. Eğer iddia doğruysa son yılların en beğenilen ve en çok arzulanan kadınlarından biri daha aldatılanlar kervanına katılmış oldu. Üstelik maalesef o tek de değil. Aslında bizim nesil en büyük şoku Adriana Lima'yla yaşamıştı. Milyonlarca erkeğin rüyalarını süsleyen bu 'melek' 2014'te eşi tarafından aldatıldı ve ardından da boşandı. Yine yıllarca 'en çekici kadınlar' listesini süsleyen Eva Longoria, Nicole Kidman, Demi Moore ve Elizabeth Hurley de aldatılan isimlerden birkaçı.Tarih yine gösterdi: Bir kez aldatan hep aldatırJennifer Aniston'ı film setinde Angelina Jolie ile aldatmıştı Brad Pitt. Tabii eğer doğruysa aynısı bu kez Jolie'nin başına geldi. Bu olay da tek değil. Mesela bir Jude Law-Sienna Miller örneği var hafızalarımızda. Law da eşini aldatarak Miller ile birlikte olmaya başlamıştı. Çift tam da nişanlanmış ve evlilik hazırlığı yaparken, Law yine uslu duramadı. Bu kez çocuklarının dadısıyla aldattı Miller'ı.Hayatta hiçbir şeyin garantisi yokOnlar 12 yıldır mükemmel ve örnek çift olarak gösteriliyordu. Sosyal sorumluluk projelerinden, beraber çektikleri filmlere, katıldıkları davetlere attıkları her adım olay yaratıyordu. Hatta evlenirken bile bir farkındalık yarattılar. "ABD'de önce eşcinsel evlilikler yasallaşsın biz sonra resmi nikah kıyacağız," dediler. Sonsuza kadar mutlu mesut yaşayacaklarını sanıyorduk, yanılmışız. Onların ilişkisi bile bittiyse, herhalde her şey bitebilir.Şiddet, şan ve şöhret dinlemiyor...Boşanma davası haberi ortaya çıktıktan sonra ilk konuşulanlardan biri de çiftin çocuklar nedeniyle büyük bir tartışma yaşadığıydı. Birkaç gün sonra Pitt'in özel uçaklarındayken, uçuşun ertelenmesine sinirlendiği ve çocuklarından birine sözlü ve fiziksel saldırıda bulunduğu iddia edildi. Hatta olayla ilgili Los Angeles Polis Departmanı ve FBI'ın soruşturma yürüttüğü belirlendi. Hal böyle olunca olayın rengi değişti bir anda. Alkol ve uyuşturucu etkisi altındayken daha önce de benzer olayların yaşandığını iddia edenler bile oldu. Ne kadar göz önünde insanlar olsalar da ünlülerin aile hayatları da bazen böyle üzücü olaylara sahne olabiliyor. Çocuklarına şiddet uyguladığı iddia edilen birçok ünlü isim var. Onların başında ünlü şarkıcı John Travolta geliyor. Depresyonda olduğu dönemde Britney Spears'ın ve eşiyle tartıştığı sırada Nicolas Cage'in de çocuklarını dövdüğü iddia ediliyor.Başarılı kadın figürü erkekleri zorluyor mu?Angelina Jolie ilişkileri sırasında her geçen gün geliştirdi kendini. Hollywood'da yerini sağlamlaştırmakla kalmadı hayır işleriyle de ön plana çıktı. Kazandığının 3'te birini zaten mutlaka bağışlıyordu. Çıtayı daha da yükseğe taşıdı. BM'nin "İyi Niyet Elçisi" oldu. Suriyeli mültecilerin kaldığı kamplara, Afrika'da onlarca farklı noktaya gitti. Sosyal medya işte bu konuyu da çok konuştu. Brad Pitt'in bunca yıl yerinde saydığı, Jolie'nin bu kadar ön plana çıkmasını kaldıramadığı iddia edildi. Benzetmek gibi olmasın ama yıllar önce Uma Thurman tam da kariyerinin zirvesindeyken eşi Ethan Hawke tarafından aldatılmıştı. Üstelik Hawke boşanma sonrası yaptığı açıklamada Thurman'ın başarılı kariyerinin ona kendisini ezik hissettirdiğini söyleyip suçu Thurman'a atmıştı.
İtalya 22 Eylül'lü "Doğurganlık Günü" ilan edince kadınlar da haliyle ayağa kalktı...Devletler yediğimizden içtiğimize her şeye karışıyor zaten alıştık. Yeni moda bir de kaç çocuk yapacağımıza müdahale etmeye başladılar. Bu kez açıklama İtalya'dan geldi. Üstelik de afilli bir kampanyayla. Tabii ortalık karıştı.Çin resmen yasaklayan ilk ülke olduHer ülkenin derdi başka. Kimi nüfus artırma, kimi kontrol peşinde. İlk Çin'le başlamıştı ailelerin kararlarına bu denli karışabilirim düşüncesi. Hem de baya baya devlet yasağıyla. Tek çocuk politikasıyla 1980 sonrası 400 milyon doğum engellendi. Tabii büyük acılar yaşandı. Tek çocuğu kız olmasın isteyenler anne karnında ya da doğar doğmaz öldürdü bebeklerini mesela. Ama ters tepti. Baktılar nüfus çok düştü, bu yıl başında 2. çocuğa yeniden onay çıktı. Ataerkil devlet yine bir yasayla resmi olarak izin verdi ailelere.Son 145 yılın en düşük oranı!İtalya yönetimi 22 Eylül'ü "Doğurganlık Günü" ilan etti. Ülke çapında sokaklar posterlerle donatıldı. Birçok yerde konuşmalar, paneller düzenlenecek.Bu kampanyanın arkasındaki isim Sağlık Bakanı Beatrice Lorenzin. Bir kadın olarak bu fikri savunması nedeniyle çok sert eleştirilere maruz kalıyor. Kampanya için hazırlanan 12 tanıtım afişi var. Mesela onlardan birinde bir kadın elinde kum saati tutuyor. Slogan net: Güzelliğin yaşı yoktur, ama doğurmanın var. Bir diğerindeyse kararmış bir muz fotoğrafı var. "Erkeklerin doğurganlığı düşündüğünüzden çok daha hassas olabilir" yazıyor. Dünya ortalaması kadın başına 2.45 doğumken, İtalya'da bu rakam geçen sene son 145 yılın en düşüğüne inerek 1.35 oldu...Putin dört çocuk istiyor...Diğer ülkelerde ise devlet büyüklerinin 'tavsiyeleri' oldu bize çocuk doğurmamızla ilgili. En meşhuru biziz tabii. "En az 3 çocuk" diye sık sık duyuyoruz. Yine en az 3 çocuk isteyen bir başka lider daha var: Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin. O da her ortamda bu talebini dillendiriyor. Hatta 3 de yetmedi zamanla 4'e çıkarttı bu isteğini. Dünyanın diğer ucunda, Latin ve Orta Amerika'daysa durum farklı. Onlar da millet doğum yapmasın derdinde. Nedeni başlarına musallat olan zika virüsü. Malum en büyük zararı anne karnındaki bebeklere. O yüzden de El Salvador kadınlara uyarıda bulundu geçen aylarda. "Lütfen hamile kalma planlarınızı en az 2 yıl erteleyin" diye.Bu şartlarda çocuk dünyaya getirmek istemiyorlarKampanyanın en çok tepki çeken yanı sorun nedeniyle kadınlara böyle bir yük yüklenmesi. Üstelik birçok kişiye göre doğumun bu denli azalmasının asıl nedeni ekonomi. Yüzde 11.4 ile İtalya, Avrupa'da işsizliğin en yüksek olduğu ülkelerin başında geliyor. İnsanlar özellikle de eğitimli kesim, bu şartlarda çocuk dünyaya getirmek istemiyorlar. Twitter'da açılan etiketlerde hükümete çok sert tepkiler var. "Sırça köşklerinde oturan devlet büyüklerimiz yine asıl sorunlara odaklanmak yerine, uzaktan bizim bedenlerimizle ilgili karar vermeye çalışıyor" diyorlar. Anlayacağınız kampanyaya 4 gün kala İtalya'da durum karışık. Bakalım Perşembe günü neler yaşanacak...
Son ayların en yeni trendi mutlu olmak için ‘hygge’ yapmak. En mutlu ülkeler listesinde birinciliği kaptırmayan Danimarkalılar mutluluğun formülünü keşfetmiş...Yıllardır yapılan araştırmalarda Danimarkalılar hep en mutlu halk çıkar. Birleşmiş Milletler’in Dünyanın En Mutlu Ülkeleri listesinde 2012, 2013 ve 2016’da ilk sıradaydı Danimarka. Gerekçe olarak “Refah seviyesi” der geçeriz, pek de düşünmeden... Aslında yılın belli zamanları doğru düzgün güneş bile almayan, 17 saat karanlıkta kalan bir ülkeden bahsediyoruz. Hatta gelirlerinin yüzde 56’sına yakın vergi ödüyorlar. Tüm bu koşullarda depresyona girmektense mutlu olabilmek büyük başarı. Meğer Danimarkalıların yıllardır kullandıkları özel bir yöntemleri varmış.Bu konuda yıl sonuna kadar 9 kitap çıkacak...Adı Hygge. Hü(y)ge diye telaffuz ediliyor. Tam Türkçe karşılığı yok. Rahatlık, huzur ve daha da fazlası diye tarif ediliyor. Aslında bir an. Bir deneyim. Dan kültürünün en önemli özelliği diye anlatılıyor yabancılara. Dış dünyaya karşı gardımızı indirdiğimiz nadir anlar...İlk kez 5 yıl önce Danimarkalı akademisyen Dr. Jeppe Trolle Linnet tarafından tez çalışmasında kullanılmış bu kelime. Sonra bir anda popülerleşmiş. Öyle ki, yıl sonuna kadar bu konuda 9 kitap daha raflardaki yerini alacak. Peki, ne demek hygge ve hygge anı yaşamak? Gelin ayrıntılarıyla anlatayım.Olay bilinçli olarak bir anın tadını çıkartmaktaİşin sırrı “Anın değerini bilmek” diyor uzmanlar. Hepimiz mutlaka o “bir anı” yaşamışızdır hayatımızda. En önemli özelliği gösterişten uzak olması. Tarif etmesi zor. Örnekle anlatıyor bilenler. Kimi şömine başında içilen sıcak bir fincan kahveyi örnek gösteriyor. Kimi güzel bir manzaraya kaldırılan kadehi. Kumsalda el ele yürüyüş, battaniye altında okunan bir kitap, arkadaşlarla güzel bir sofra etrafında toplanmak ya da belki sadece yorganın altında daha fazla zaman geçirmek size hygge hissini yaşatabilir. Tek farkı bunun tesadüf değil, bilinçli olarak, o hissi yaşamak için yapılması.Hygge yaşamak isteyenlere başlangıç kılavuzuBu anlar ne kadar çoğalırsa, mutluluk da o denli artıyor işte... Peki, bu hissi daha sık yaşamak için ne yapmamız gerekiyor? Danimarkalılar genelde en fazla 3-4 kişiyle paylaşmayı seçiyor hygge anlarını. Atmosfer önemli. Mumlar en başta geliyor. Gerekli olan samimi ortamı hazırlamak için birebirler. Anı yaşamak için telefonları kapatmak da önemli. Kahve, çikolata, kurabiye ya da şekerlemeler, rahat pijamalar ve çoraplar da moda girmenizi sağlayabilir. Bir fikir daha... Alacağınız masa oyunları ile aileniz ya da arkadaşlarınızla keyifli vakit geçirip bağ kurmanıza ve hygge anı yaşamanıza yardımcı olacaktır.
Son 50 yıla baktığımızda kadınlar olarak en az ev işi yaptığımız yıldayız. Ancak araştırmalara göre yakın zamanda erkekler bize evde pek de yardımcı olacakmışa benzemiyor.Yeni neslin kadınları olarak öncekilere oranla çok şanslıyız. Hayatımızı kolaylaştıracak onlarca ürün, kendimize ayıracak daha çok vaktimiz var. Ama yıllar da geçse omuzlarımızdaki ev işi yükü değişmiyor. Hâlâ birçok evde temizlikten de yemekten de kadınlar sorumlu. Evet, belki geçmişe göre biz ev işine daha az, erkekler daha fazla zaman harcıyor. Ama yeterli değil. Belki de yanlış zamanda doğmuşuz… Çünkü uzmanlara göre kadın ve erkeklerin ev işlerine eşit vakit ayıracağı en yakın tarih 2050.Her geçen yıl daha az ev işi...İngiltere’nin önde gelen üniversitelerinden Oxford’da yapılmış araştırma. Hem de tam 50 yıl boyunca 19 farklı ülkeden toplanan verilerle... Araştırmanın başında bir Türk araştırma görevlisi, Evrim Altıntaş ve Oriel Sullivan var. 20-59 yaş arasındaki evli çiftlerin temizlik, çamaşır ve yemek yapmaya harcadıkları süre kıyaslanmış. Araştırmanın sonuçlarına göre, 1961’de bir kadın ev işlerine ortalama 3 saat 39 dakika harcıyormuş. 1987 yılında bu süre 2 saat 48 dakikaya, 2005’te ise 2 saat 2 dakikaya inmiş. Yani anlayacağınız hem gelişen teknoloji hem de kadınların da çalışmaya başlaması ev için harcadığımız zamanı azaltmış. Kadınların temizlik süresi azaldıkça, aksine erkeklerin harcadığı zaman artmış. Ama tabii aynı hızda olduğunu söylemek zor...Kadın erkek eşitliği kağıt üzerinde1980’li yıllardan bu yana feminizm yükselişte. Güya kadın ve erkekler her geçen gün daha da eşit hale geliyor. Ama işte maalesef kâğıt üstünde. Hangi erkeğe sorsam evde eşine yardım ettiğini ya da evlendiğinde üşenmeden edeceğini söylüyor. Ama araştırmaya göre ev işlerinin yükü hâlâ kadınların sırtında. Eğitim ya da çalışma saatleri arttıkça kadınların ev işi yapma zamanı da bir o kadar azalıyor. Ama ne olursa olsun ortalamaya vurduğunda karne çok parlak değil. Kadınlar erkeklere göre günde en az 74 dakika daha fazla ev işi yapıyor. Yine de hiç yoktan iyidir. Çünkü 1961’de aradaki fark 3 saat 15 dakikaymış. 1987’de fark 2 saat 5 dakikaya, 2000’de ise 1 saat 25 dakikaya inmiş. Yani aslında her geçen gün eşitlenmek adına iyiye giden bir durum var.Araştırmacılara göre biz 70-80 yıllık bir sürecin tam da ortasındayız. Bu hızla giderse 2050’de evde iş yükü eşit olan bir toplum olabiliriz.İskandinav ülkeleri yine önde...Tabii ülkeden ülkeye de durum değişiyor. Şu anda bile durumun neredeyse eşit olduğu ülkeler var. Önce kötü örnekle başlayalım. Gelenek görenekleriyle ve de büyük aile yapısıyla bilinen İtalya’nın kadınları araştırmanın en çok çalışanları. Bunun bir nedeni de İtalyan erkeklerinin en az ev işi yapan olması... En son rakam 2008’den. İtalyan kadınlar günde 3 saat ev işi yaparken, erkeklerin ortalama süresi 38 dakikada kalmış. İspanya, Polonya ve eski Sovyet ülkelerinde de kadınlar ve erkekler arasındaki uçurum büyük. Eşitlik ve refah denince ilk akla gelen İskandinav ülkeleri bu araştırmada da farkı açıyor. Norveç, Finlandiya ve Danimarka’da kadın ve erkekler arasındaki süre farkı günde yaklaşık bir saat.
Hepimiz peşinden koşup duruyoruz ya, mutluluk da mutluluk diye... Ne yapsak memnun olmuyoruz. Meğer olay o arayıştaymış. Mutluluk sahip olmak değil, peşinden koşmakmış.İyi bir hayatın göstergesi nedir? LinkedIn profillerimize baksan çoğumuz mükemmele yakın pozisyonlarda, çok asortik işler yapıyoruz. Herkesin birbirinden havalı ünvanları var. Sosyal medya hesaplarımıza bakılsa hepimiz en güzel yerlerde, en güzel hayatlar yaşıyoruz. Ama tatmin oluyor muyuz? Pek de öyle görünmüyor... Kariyer basamaklarını tırmansak da hep bir şeyler arıyoruz mutlu olmak için. Son model telefonum olsun ile başlayan hayaller, arabam olsun, evim olsun, bir evim daha olsun, yatım, katım diye devam ediyor. Sorun bizde mi? Meğer değilmiş...Sosyal medya hesaplarımıza bakılsa hepimiz en güzel yerlerde, en güzel hayatlar yaşıyoruz.Sahip olmak değil aramak önemliNörobilimcilere göre tatmin olmak için o arayışta olmak lazımmış zaten. Tatmin olmamızı o sağlıyormuş. Nedenini hemen anlatayım. Ünlü nörobilimci Jaak Panksepp’e göre insan beyninde 7 temel içgüdü var: Kızgınlık, korku, panik-yas, annelik hissi, zevk, oyun ve arayış. Uzmanlara göre bu içgüdülerden en önemlisi arayış. Felsefe gibi biraz... Cevabı bulmaktan ziyade o cevaba giden uzun yoldur ya insanı tatmin eden... İşte aslında en doğal duygu içimizdeki bu arayış diyorlar. Sadece bizde değil tüm hayvanlarda var bu his. Tüm gün etrafı koklayıp keşfetmeye çalışmaları bu yüzden. Ödül ve zevk hormonu olarak adlandırılan dopamin salgılanmasını sağlıyor. Öyle ki, yapılan deneylerde farelere elektrik verilse bile etraftaki bu arayıştan, keşfetme çabasından vazgeçmiyorlar. Yani aslında olay değil, ona ulaşma çabası bu hormonları salgılatıp bizi mutlu ediyor.Piyango bile mutluluğa yetmiyorÖrneğin bu hafta piyangoda büyük ikramiyenin size çıktığını düşünün. Olur ya, şans işte... Hayal etmesi bile çok güzel değil mi? Ama yapılan araştırmalara göre piyango kazanmak anlık mutluluk sağlayabiliyor. Ama iş uzun vadeye gelince durum farklı... Böyle büyük bir ödül bile uzun vadede insanların ne kadar mutlu olduklarını değiştirmiyor. Bizi ayakta tutup da tatmin eden ise bunun hayali. Bir nevi bu yolda, sürekli bilet alıp, hayal kurup, çabalayıp, harcadığımız zaman ve emek. İşte bu yüzden de ne elde edersek edelim tamamen mutlu olamıyoruz bir türlü. Hemen bir sonraki aşamaya; yani bir sonraki arayışa geçiyoruz. Çünkü farkında olmasak da biz zaten böyle tatmin oluyoruz. “Hayat varılacak yer değil, yolculuktur” demiş ya Emerson. Mutluluk da o yoldaki yolculuk işte. Belki de mutlu olabilmek için önce bunun farkında olmak gerek...
Resmen adımız çıkmış. Yemeğiydi, hediyesiydi, gezmesiydi derken, hep "Kadınlar çok para harcatır" derler. Hatta "İlişki pahalıya patlar" diyenler bile var. Kurtardık! Meğer tamamen hurafeymiş... İngiltere'de yapılan yeni araştırmaya göre ilişkide olmak aksine insana tasarruf ettiriyormuş.Sevgilisi olan ayda bin 900 lira az harcıyorİlişki içinde olan ve bekar olan insanların birçok farklı 'huyu' ya da alışkanlığı oluyor haliyle. Bunları araştırmışlar işte. 18-30 yaş arasındaki 2 binden fazla İngiliz ile yapılmış araştırma. Buna göre bekarlar bir yılda sevgilisi olanlardan 7 bin 580 dolar yani yaklaşık 22 bin 800 lira fazla harcıyor. Bu ayda bin 900 lira demek! Üstelik farklı yaratan şeyler belli. Bekarlar bir nevi Sex and the City dizisindeki klişeleri yaşıyor. Paranın çoğu 3 kaleme gidiyor: Yemek, içki ve kıyafet.Sevgilisi olan evde yemek yapıyorEn büyük fark yemek kaleminde. Sevgiliyle daha çok dışarıda yemek yiyeceğinizi düşünmeyin. Uzun ilişkilerde tersi oluyor. Çiftler dışarıda yemek yemek ya da eve dışarıdan sipariş vermektense daha çok beraber yemek yapıp yiyor. Bu da büyük bir masraf kalemini düşürüyor. Dışarıda yenen yemeklerde de çiftler çoğu zaman hesabı bölüşüyor. Bekarlarsa farklı farklı arkadaş gruplarıyla hemen her günü dışarıda geçiriyor. Evde olduklarında ise yemek yapmakla uğraşmaktansa dışarıdan hazır bir şeyler söylüyor.Bekarlar 3 kat fazla içiyorYine çok para harcanan şeylerden biri de sarhoş olma çabası… Bekarlar ilişkisi olanlardan 3 kat daha fazla içmeye çıkıyor. Bekar biri haftada içkiye ortalama 59 dolar yani 178 lira ödüyor. Tabii bekar erkekler için karşı cinse ısmarlanan içkiler de bunun içinde... İlişkisi olanlarda ise rakam çok farklı... Sevgilisi olan biri haftada dışarı çıkıp da içkiye sadece 22 dolar yani 66 lira veriyor. Fark büyük. Ama sonuç ortada. Aslında bir nevi bekarların harcadığı para, çiftlerin uzun vadede ne kadar eve tıkılıp da 'sıkıcı' hale geldikleriyle doğru orantılı.Çekici görünmek önemli olmuyorBir diğer farksa kıyafet alışverişi... İster daha iyi görünmek deyin, ister kafa boşaltıp kendini iyi hissetmek... Nedenini bilemem. Ama bekarlar sevgilisi olanlara kıyasla kendilerine daha çok kıyafet alıyor. Bu da tabii giderler hanesini şişiriyor. Araştırmaya katılan her 4 kişiden 1'ine göre insanın bir ilişkisi varsa çekici görünme konusunda üzerinde daha az baskı var. Bu nedenle de kendilerine daha az zaman ve emek harcıyorlar. Bekarlar ise son moda kıyafetler giyip her an daha çekici görünmek için çaba sarf ediyor.Bekarlığın bedeli 1 milyon lira!Tabii bunlar günlük masraflar. Sadece bununla da kalmıyor. Bunun vergisi, evi, kirası hatta belki kredi masrafları var. uSwitch adlı internet sitesine göre ömür boyu bekar kalan biri evlenenlere kıyasla 320 bin dolar yani 961 bin lira kaybediyor. Bir ev parası neredeyse… Yani eğer ilişkinizde sorun yaşıyorsanız, olaya bir de maddi yönden bakın derim. Belki de ayrılmadan önce biraz para biriktirmekte fayda vardır.