Ne korkunç bir salı günü geçirdik. Adana Aladağ'da kız çocukları yanarak öldü, Kıbrıs'ta lise öğrencileri okul servisinde trafik kazasına kurban gitti, Brezilyalı futbolcuları maça götüren uçak düştü. Trajediler silsilesi aynı günü buldu. Ertesi gün ise Türkiye'nin en sevilen oyuncularından Erdal Tosun arkadaşımız, İstanbul'un göbeğinde vahim bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Gidenlere "vah" dendi, Ateş düştüğü yerleri yaktı, hayat devam etti. Hayır! Aslında tam olarak böyle olmadı! Yani, Türkiye'de evet, her gün terör ve şehit haberleriyle sarsıla sarsıla yaşadığımızdan, her faciada yaşanan yayın yasaklarıyla susturulmaya alıştığımızdan, evet ağlaşa ağlaşa ama başımız önde "büyüklerimizin", "insan hatasını yokeden bir makine bulunmadı ki" açıklamalarına itaatle, "fıtratımızda var" diyerek, kaldığımız yerden devam ettik belki ve haftanın birbirini takip eden benzer günlerini, benzer acıları yutarak geçirdik. Ama her yer aynı değil belli ki... Yavru Vatan Kıbrıs'ta durum farklıydı mesela, halk sokaklara döküldü, hayat durdu. Kim bilir belki "yavru " büyümüştür ve "ana"sı gibi sessiz sedasız kalıp, kaderine boyun eğen bir itaatkar olmak istemiyordur. Bu satırları, size Kıbrıs'tan yazıyorum. Burada, trafik kazasında ölen iki kız öğrencinin ölümü ardından yaşananları, halkın tepkisini olduğu gibi, yorumsuz paylaşıyorum.
Hatalar kabul edilemez
Salı sabahı, Lefkoşa'dan Girne'ye gelen öğrenci servis aracı, bir tırın altında kaldı. Aslında, sabah saatlerinde, tırların dağ yolundan geçmeleri yasak. İşte, Kıbrıs halkının infiali de tam bu noktada başlıyor. Zaten yapısı gereği tehlikeli yolda yeterli kontrol bulunsaydı, "o tır ordan geçemezdi" diyorlar. Halkı sokaklara döken bir başka sebep ise, Kıbrıs'ın Türkiye'ye uyarak, "yaz saati" uygulamasında kalması... Sabah karanlığında öğrenciler okula gitmek zorunda kaldığından yollarda kaza riskinin arttığını ve bu faciadan yaz saatini kullanmayı seçen hükümetin sorumlu olduğunu söylüyorlar. "Söylüyorlar" derken, bizim gibi arkadaş meclislerinde dert yanmaktan bahsetmiyorum. Önce, halkın yaptığı baskı neticesinde Cumhurbaşkanı derhal tüm etkinlikleri iptal etti. Erdal Özyağcılar ile birlikte sahneye çıkmak üzere hazırlanırken ve bin kişilik seyirci izlemeye hazır iken bizim de oyunumuz iptal edildi. İlk anki şaşkınlığımızı görenler "siz belki alışmışsınız ama bizde böyle şeyler çok sık olmaz ve can alan hatalar kabul edilemez" dediler.
Halk hesap soruyor
Ertesi sabah, Kıbrıs'ta ülke çapında grev vardı. Dükkanlar kepenk kapamıştı. Halk, özellikle gençler Lefkoşa'daki Başbakanlık binası önünde toplanarak hükümeti istifaya çağırdı. Hatta işi ileriye götürerek yumurta, pet şişe ve "Karanlıkta okula gidilmez", "Kara gün uyan Kıbrıs" diye sloganlar attılar. Şimdi Kıbrıs'ta, hükümetten istifalar bekleniyor. Yaz saatinden vazgeçilmesi ya da okulların sabah 09'da başlatılması talep ediliyor. Emin olun, bu yazı size ulaştığında bunlardan bazıları hayata geçmiş olacaktır.
Aynı gün, 11 kız çocuğu ve 1 öğretmen, "yangın çıkarsa camdan atlarlar, genç onlar" diyenlerin usulsüz denetimi yüzünden, 14 yaş altına yasak olmasına rağmen açılan yurtlarda, kapısı olmayan ya da kilitli olan, uygun malzemeden yapılmamış çıkış kapıları önünde, göz göre göre yanarak can verdi. Kıbrıs'ta halk Hükümet'ten hesap sorarken, Türkiye yayın yasağı ile sessiz kalmıştı. Kıbrıs'ta Cumhurbaşkanı halkın acısına saygıyla etkinlikleri iptal ederken, Başbakanımız "insan hatasıdır olur" açıklamalarıyla yaramıza tuz basmaktaydı.
Şimdi düşünelim bakalım, Yavru Vatan, artık büyümüş, dik duran ve hakkını savunan fazlaca gözü kara birey mi olmuş, yoksa vatanın anası, tecavüzcüsüyle evlendirimeye layık görüldüğünden, sokaklarda taciz edildiğinden, baskı ve zulümden sinmiş de sesini çıkaramaz mı olmuş? Yorum sizin.