Türkiye’de çalışmayan gençlerin ekonomiye maliyeti 25 milyar dolar...
Her gün bir ekonomik - sosyolojik - siyasi rapor düşüyor önümüze. Türkiye’nin üyesi olduğu Ekonomik Kalkınma Teşkilatı tarafından hazırlanan, çalışmaları 1-2 yıl süren, dünya genelinde kabul gören istatikler bunlar. İşin aslı, listelerin sonunda, en kötü gidişatta olan ülkelerin başındayız. Tabii bu raporlar, ülkeler eksik ve yanlışlarını görüp, ekonomilerini düzeltsinler diye hazırlanıyor. Biz sadece, gayet farkında olduğumuz kötü gidişatımızı metrik olarak görüp, bildiğimiz şeylerin sayılarla ifadesine bakıp hiç tınmadan, tepetaklak yolumuza devam ediyoruz. Mesela, son 10 yılda, “Basın özgürlüğü“ kategorisinde 56 sıra birden düştüğümüzü hatta listeden çıkıp, “Basın özgürlüğü olmayan ülkeler” listesine geçtiğimizi görüyoruz. Görüyoruz da n’oluyor? “Yav neden böyle, biraz durumu düzeltelim” diyen çıkıyor mu? Yooo, bir sonraki listede, kendi rekorumuzu kırmak üzere hapishaneleri büyütüyoruz. PISA testinde her yıl eğitimde dibe doğru listeye sondaj yapıyoruz ama yanlışlara başka yanlışlar katıp, gençleri telef olmaktan öteye geçiremiyoruz. “Gençler” demişken, Türkiye çalışmayan ve eğitimine devam etmeyen gençler oranında da ilk sırada. Hani, “ne var yani bunları ölçmenin anlamı ne” derseniz, cevap gayet “duygusal”, çünkü bu listelerdeki sonuçların hepsi doğrudan ekonomi ile ilgili. En basit örnekle, yüzde 30 okumayan ve eğitim almayan yani hiç bir şekilde ülkenin kalkınmasına ya da ekonomisine katkıda bulunmayan gençlerin ülkemize maliyeti 25 milyar dolar. Yani, ülkeye katkı sağlamadıkları gibi üstüne ülkenin cebinden tükettikleri rakam bu. En mutsuz gençler de, geleceğe en güvensiz gençler de bizim ülkede. Bu demek oluyor ki gelecek nesil tehlikede. Yeni nesil kendi ayakları üzerinde duramıyorsa, Türkiye’nin geleceği de tehlikede demektir. Artık ekonomik kalkınmaya giden her yolda listelerde dibi bulmuş durumdayız. Başka Türkiye yok! Kafayı kumdan çıkarmalı, “biz şöyle iyiyiz böyle güçlüyüz” masallarıyla uykuya yatmayı bırakıp, araştırmacıların ışığında bu raporları yorumlayıp, çıkış yolları aramalı.
OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı) üye ülkeleri arasında, birkaç örnekle dünyadaki yerimiz:
- En düşük “sosyal bağ“ ülkemizde. Aile bağlarımız, komşuluk, yardımlaşma çok kuvvetli filan zannederiz ya, maalesef durum o değil. Yaşlıların en yalnız ve çevreye güvensiz hissettiği ülkeyiz.
- Sadece yaşlılar değil kişilerarası güven düzeyinde sondan ikinci ülkeyiz.
- Lise eğitimini tamamlamamış gençler arasında da sondan ikinci ülkeyiz.
- Türkiye’de altı kişiden biri gerçek anlamda yoksul.
- 15-29 yaş arası hem çalışmayan, hem eğitimine devam etmeyen, boş gezen gençlerin oranı yüzde 30 genç kadınlarda bu oran yüzde 46.
- Basın özgürlüğünde en sondayız. Dünya üzerindeki tutuklu gazetecilerin yarısı Türkiye’de hapiste.
- OECD’den bu hafta gelen rapora göre, uzun çalışma saatlerinde birinciyiz. Türkiye işsizlikte en önde koşarken aynı zamanda çalışan kesimin en çok yıprandığı ülke. Çalışanların nerdeyse dörtte biri haftada 60 saatten fazla çalışıyor.
- Fen, matematik ve okuduğunu anlama gibi temel eğitim alanlarında yapılan dünya ölçeğindeki sınavlarda Türkiye gene en sonlarda. Daha garibi hem mutsuz hem başarısız olmayı başarmak galiba.