Sürekli olarak, ormanların yok olmasına sebep olacak yeni bir proje sürülüyor önümüze! Ve her gün bir yerlerde, “kentselleşme” adına doğa katlediliyor. Her seferinde aynı telâfi cümlesini duyuyoruz yöneticilerden: Şu kadar ağaç kesildi, ama buna karşı şu kadar fidan diktik! Mesele ağaçların sayısı değil beyler! Mesele doğanın bozulması! Örneğin; 3’ncü Köprü yapımı için katledilen alan, sadece kendine has bitki örtüsü olan, türünün tek örnekleri olan canlıların yaşadığı dev bir doğal hazine... Orman deyince sadece ağaçları düşünmeyin! Sadece bu bölgede yetişen bitkiler, soyu tükenme tehlikesi altında çiçek ve hayvan türleri... Kaldı ki, asırlık ağaçları kesip, karşılığında bir fidan dikmeyi eşit görmek de abesle iştigal! En az 50 yıl gerekli o fidanlara! Bu da bizim ağacımızı aldıklarında, yerine bizim göremeyeceğimiz bir tarihe taahhüt veriyorlar demektir! Kaldı ki, hem yaşam alanlarımızı betona çevirip, cânım ormanları yok edip sonra da yolunu bilmediğimiz yerleri yeşillendirmişlerse, kime ne fayda! O güzeller güzeli balıkçı köyü olan “Garipçe”yi, nerede kurabilirsiniz tekrar? Şehrin gürültüsünden kaçtığımız, balıkçı ağlarının fotoğrafını çektiğimiz, mis gibi temiz havasını içine çekip tap taze balıklarını yediğimiz Garipçe köyümüzü alıp, karşılığında köprü ayağı vermek hangi adalete sığar! 3’nücü Köprü, Kanal İstanbul projeleri derken, Belgrad Ormanları’nın iki katı büyüklüğünde orman yok ediliyor. Hem de ne için? Trafiğe asla çözüm olmayacak yeni bir köprü için. İkinci Köprü yapılırken tarumar edilen doğal bölge, İstanbul’un yeşil alanının yüzde 30’unu oluşturuyordu. Peki yerine konabildi mi bir daha’? İstanbul’un trafiğine çare oldu mu peki!? Hayır! Artık gayet iyi biliyoruz ki, toplu taşıma şartları iyileştirilmedikçe trafik derdine derman bulunamayacak. Üçüncü Köprü’nün yapılmasıyla, İkinci Köprü’den geriye kalan ormanların yarısı da yok olacak. Bir de köprü yapıldıktan sonra yanına yapılacak yerleşkeleri ve AVM’leri yapabilmek için yok edilecek yeşil alanı saymıyorum bile. Kaldı ki yeni yerleşim yerleri meydana geldikçe, İstanbul’un nüfusu da artacak. Hatırlayın, İkinci Köprü yapımında sonra İstanbul’un nüfusu 10 yıl içinde iki kat artmıştı. Üçüncü Köprü’den sonra 25 milyonluk bir İstanbul hiç de şaşırtıcı olmaz! Doğayı yok ederek, nüfusça çoğalmak, çoğaldıkça yapılaşmak, betonlaşmak... Bilim adamları sürekli uyarıyor, ama biz göz göre göre karanlığa sürükleniyoruz.
Buna hakkımız yok!
Buna kimsenin hakkı yok!
Sinop Fukuşima gibi olmasın
Sinop... İşte yeryüzü cenneti bir başka coğrafya. O da tehlike altında. Üstelik burdaki tehlike sadece yeşil alanların yok olmasıyla sınırlı da değil! 2017 yılı için Japonlar’la nükleer santral yapımı için anlaşılmıştı! Bilmem, 3 yıl önce Japonya‘daki Fukuşima faciasını hatırlatmama gerek var mı! Çernobil faciasının 10 katı radyasyon yaydı çevresine Fukuşima! Ve şimdi biz kendi söküğünü dikemeyen terziye, yeryüzünün en muhteşem yeşilini veriyoruz, öyle mi! Japonya halkı, kendi başbakanları bize nükleer santral sattığı için bizden özür dileyen gösteriler yapıyor. Biz kendi can güvenliğimiz için itiraz etmezsek olası faciaların bedelini kim ödeyecek! O Sinop ki ülkemizin nefes tazeleyebildiği sayılı alanlardan biri! Kuraklık başucumuzda bir karabasan gibi bekliyor, mevsimler terse dönmüş, doğal efetler tehdit ediyor, biz ise elimizde kalan son dalları da kesmeye çalışıyoruz. Unutmayın, oksijen alamadıktan, radyasyondan kanser olduktan sonra, nükleer santraldan gelecek enerjiyi ancak hastanede kullanırız!
Tekrar uyarıyorum, hem sahip olduğu eşsiz doğası hem de dünya mirası olarak ilân edilen içinde barındırdığı antik kent ile benzersiz bir belde olan Faselis de tehlike altında! Hem de ne için? Ne trafiğe çözüm olur ne de enerji üretir düşüncesiyle! Otel yapmak için! Sit alanı bölge, dev kapasiteli bir tesise dönüşmek üzere projelendirilmiş. Güneyin tartışmasız en kıymetli bölgesi, uluslararası anlaşmalar hiçe sayılarak imara açıldı. Tâkip edin, sesinizi duyurun, itiraz edin ve hala doğayı korumaya çalışan bir avuç insana destek olun. Unutmayın, bu artık sadece ağaç meselesi değil, bu doğanın toptan katledilmesi!
Haftanın tavsiyeleri:
Dizi: House of Cards. Beyaz Saray’da geçen bu politik entrika dizisini mutlaka izlemelisiniz. Siyasilerin, iktidar uğruna döndürdükleri dolaplar, yalanlar ve inkârlar... Gerisi hep aynı; hırs, para, güç ve tüm bunlar uğruna etrafını yakıp yıkan üçkağıtçı bir politikacının yükselme hikâyesi... Başrolünü Kevin Spacey’in üstlendiği, şu âna kadar 26 bölümü yayınlanan dizinin yeni bölümleri için maalesef 2015’i beklemek gerekiyor.
Lokanta: Bana devamlı Tarihi Yarımada’nın en iyi yemek adresi soruluyor. Cevabım net: SurPlus Yeme içme işletmeciliğinin duayeni Vedat Başaran’ın yeni mekânı. Eminönü, Zindan Han’daki bu lezzet durağı, geleneksel Osmanlı mutfağı ve et ağırlıklı. Başlangıçlarda yer alan gurme tatlar, muhteşem. Ama hepsinden öte, mekânın manzarası olağanüstü. İstanbul avucunuzun içinde. Unutulmaz bir yemek için tavsiye ediyorum.
Mesele sadece ağaç değil beyler!
Haberin Devamı