Levent Üzümcü yalnız değildir!

Beynim uğulduyor... Tiyatrom adına mı, arkadaşım adına mı yoksa ülkem adına mı üzülüp endişelenmeliyim, şaşırmış durumdayım. Evet, Levent Üzümcü'nün Şehir Tiyatroları'ndan ihraç edilmesinden söz ediyorum. Üstelik bu yıl Tiyatro'nun kıymetli ödülleriyle "en iyi erkek oyuncu" seçilmişken ve daha iki gün önce Harbiye Açıkhava Sahnesi'nde yeni oyunu "Bir Yaz Gecesi Rüyâsı" ile binlerce seyirci ile buluşmuşken... Oyunculuğun deminde, tiyatro yaşamının en üretken dönemindeyken...

Levent Üzümcü yalnız değildir

Levent Üzümcü'nün, Şehir Tiyatroları'ndan ihraç kararnamesi Belediye Başkanı Kadir Topbaş tarafından imzalanalı nerdeyse 10 gün olmuş aslında. Ama, Üzümcü'nün, Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda önceden planlanan oyun programı sebebi ile olsa gerek tebligat bu hafta geldi. Yani, Levent Üzümcü, Shakespeare'in en sevilen eserlerinden "Bir Yaz Gecesi Rüyası"nın, Avrupa'nın önemli yönetmenlerinden Aleksandar Popovski tarafından çağdaş bir rejiyle sahneye konan ve büyük beğeni toplayan yorumuyla alkışları toplarken, meğer çoktan kurumundan ihraç edilmiş. Sebepler mi? 2013 yılında Sosyalist Enternasyonal'de yaptığı konuşma, Gezi eylemleri sırasında takındığı tavır, Twitter hesabından paylaştığı fikirleri ve basına verdiği demeçler. Kısaca, fikirleri ve bunları açıkça ifade etmesi, Şehir Tiyatroları ve dolayısı ile de memuriyetten ihraç edilmesinin başlıca sebepleri.

Haberin Devamı

Haberi duyduğum ândan itibaren hem öfke hem de endişe yüzünden beynime giren ağrı eşliğinde sarıldım telefona. Levent, her zamanki sakin ve sıcacık sesi ile telefonu açınca bir an olsun haberin yanlış olabileceğine dair bir umut doldu içime. Öyle ya; ne Gezi eylemlerinde kimseye bir fiskesi, ne toplum sağlığını ya da doğal yaşamı tehlikeye atacak bir suçu, ne de başkasının malını, parasını, haklarını gasp etmişliği vardı. Yani Anayasa'nın suç saydığı hiçbir şey yapmamıştı. Bu fikirlerle dolu aklım ve umutla hattın ucunda bekleyen yüreğim, Levent'in sükûnetle "sabır arkadaşım" demesiyle zincirleme kaza yaptı. Demek ki gerçekten böyle şeyler oluyordu. Sadece gazetelerde okuduğumuz ve aslını astarını bilmediğimiz için hep mesafeli baktığımız "düşünce suçu" diye bir gerçek vardı. Belli ki; yazılı olmasa da günümüzde geçerli olan ve söylenmeden yürürlükte olan suçlar sahiden yanı başımızdaydı. Cesaret suçtu besbelli ve bu durumda en kötü şekilde cezalandırılması gereken de fikirlerini cesurca söylemekti. Gelinen noktaya bakarsak, "Bülbülün çektiği dili belâsı" devrinde, her yanlışı dillendirmek gibi bir büyük "yanlış" ve bu yanlışın da büyük bir bedeli vardı.

Haberin Devamı

1402'likler...

Aslında bu pek yeni bir durum değildi. Şehir Tiyatroları'nda "1402"lik dediğimiz büyüklerimiz de ihtilâl döneminde gördükleri yanlışlara itiraz ettikleri için kurumdan atılmış ama sonra mahkeme kararı ile geri dönmüşler ve hatta hayatları boyunca bunu övünçle dile getirmişlerdir. 12 Eylül Darbesi'nden sonra 1983 yılında, 1971 yılında çıkarılan 1402 sayılı yasanın ikinci maddesi Sıkıyönetim Komutanlığı'nca değiştirilerek, başta üniversitelerdeki akademik personelden, devlet memuruna kadar kamuda çalışan birçok kişinin görevine son verilmiştir. Genelkurmay'ın yaptığı açıklamaya göre, o dönem 20 bin kişi, düşünceleri sakıncalı bulunduğu için işini kaybetmiştir. Elbette, kurum tiyatrolarının sanatçıları da ziyadesiyle bu yasadan nâsibini almıştır. Ama gelin görün ki, ilerleyen yıllarda bu durum bir kovulma olmaktan çıkmış ve "1402"lik olmak demek; cesurca fikrini savunabilmiş, ihtilaller görmüş geçirmiş, yine de ayakta kalabilmiş büyük sanatçılar olarak hafızamıza kazınmıştır. İşin ilginci, askeri veraset döneminden kalma bu yasanın düzenlenmesi için ilk karşı tasarıyı da 2003 yılında AK Parti hükümeti hazırlamıştır. Oysa bugün yaşananlara baktığımızda, ne yazık ki 1402'nin adı belki değişse de her zaman iktidarlarca sevilen bir uygulama olduğu, bir zamanlar itiraz edenlerce kanıtlanmıştır.

Haberin Devamı

Peki ya bundan sonra?

Levent ile yaptığımız konuşmada, her zaman herkes için olduğu gibi kendi haklarını koruma konusunda da kararlı olduğunu net olarak seziyorum. Hukuki prosedürü sonuna kadar izleyeceğini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar yolu olduğunu ve sabırla hakkını alacağına inandığını söylüyor. Öte yandan Şehir Tiyatroları yönetimi ve sanatçı derneği İŞTİSAN ise Levent Üzümcü'nün yanında olduklarını, bu durumu kınadıklarını ama görevde kalıp bu haksızlıkla mücadele etmeyi tercih ettiklerini açıkladı. Genel Sanat Yönetmeni, 1402'liklerin dönemini en iyi bilen oyuncu abilerimizden Erhan Yazıcı, eminim sözünün arkasında duracak ve kurumun üzerine bir kez daha 1402 benzeri bir gölgenin düşmemesi için tüm ekibiyle birlikte her türlü mücadeleyi yapacaktır. Ama, yönetimin bu düşüncesine, siyasi kanattan nasıl bir tepki gelir, bu fikirleri beğenilmediğinde şimdiki Şehir Tiyatroları yönetiminin akıbeti nicedir, onu da yaşayıp görmek gerekir. Ama şu çok belli ki, bu öyle çabucak kapatılabilir bir konu değildir. Ve yine herkes emin olabilir ki ne tiyatromuz ne de #LeventÜzümcüYalnızDeğildir!

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR