Küba seyahatimden notlar paylaşmaya geçen hafta başlamıştım. Gezi değil, ömürlük bir deneyimdi benim için Küba. Önce Küba’yı anlatmak için ülkenin düzenini anlatan, “Küba’da neler yok” isimli bir yazıyla başladım bu olağan üstü güzellikteki ülkeyi tanıtmaya. Ve ardından tabii ki Havana ve çevresini konu alan bir yazı geldi. Bugün Küba yolculuğumuz biraz uzaklara... UNESCO’nun koruması altındaki küçücük kent ve kasabalara, Che’nin tarih yazdığı sokaklara ve bembeyaz kumsallara... Kısaca, Küba’nın cennet köşelerine götürüyorum sizi bu yazımda... Tabii ki eşim Tolga Eşiz’in fotoğraflarıyla...
Fotoğraflar: Tolga EŞİZ
Cienfuegos:
Eğer meraklıysanız, Havana’dan buraya gelirken yol üzerinde Boca de Guama bölgesindeki Devlet timsah çiftliğine uğrayın. Ben timsah eti denedim ama biraz ağır geldiği için tadı çok sevmedim. Cienfuegos nefis bir tarihi ilçe. Sevimli bir meydan, beni kıskançlıktan çatlatacak güzellikte Thomas Terry Tiyatrosu, Devale Sarayı. Yeri gelmişken söyleyeyim; Devrim sonrası Fidel Castro’nun en önem verdiği şeylerin başında tiyatro geliyor. Sanatçılar ve sporcular bu ülkede ayrıcalıklı. 2008’e kadar olan yasak dönemde bile yurt dışına çıkmaları serbest ve devlet tarafından özel araba tahsis ediliyor, Küba’nın en güzel evleri tiyatroculara veriliyor. Ayrıca, oyun yapmaları için ödenek veriliyor. Bunun karşılığında yılda üç proje gerçekleştirmeleri isteniyor. Yani, devlet zorla tiyatro yaptırıyor. İnsan bazan gerçekten hayret ediyor!
Santa Clara:
Camandante Che Guevera’ya saygı duruşu yapmadan Küba seyahati düşünülemez. Hatırladıkça hala tüylerim ürperiyor. Che, Santa Clara’yı Batista’nın birliklerine karşı halkla birlikte savaşarak kazanır. Santa Clara’nın ele geçirilişinden 12 saat sonra, benim de bu seyehatte konaklamak için kullandığım ve aynı tarihte Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a de ev sahipliği yapan National Hotel’deki, 1958’i 59’a bağlayan yılbaşı gecesi, diktatör Batista yeni yıl partisini terkederek kaçar ve Küba Devrimi kazanılır. Bu yüzden Santa Clara, Küba Devrimi’nin ve Che’nin sembolüdür. Komutan Che’nin, Fidel’e yazdığı mektubun sonuna düştüğü notu yüreğinde taşımalı faşizme direnen herkes: “Hasta la Victoria Siempre!” yani “Zafere kadar daima!..”
Varedero:
Hani “kış günü Küba’ya kadar geldik, Karayip denizinin benbeyaz kumsallarından bir denize girmeden dönmeyiz” diyorsanız yani deniz meraklısıysanız gidin yoksa Küba’dan çok Belek benzeri bir beşyıldızlı oteller bölgesi. Yap-işlet-devret mantığıyla çoğunluğu İspanyol otel zincirlerine verilmiş bir bölge. Küba’ya dair hiçbir iz yok. Ama deniz şahane. Maldive’e gitmiş kadar oluyorsunuz. Hele, katamaranlarla Cayo Blanco adasına giderseniz, Cennet’te olduğunuza yemin edebilirsiniz. Eğer denizi boşver, biz Küba’yı yaşamak istiyoruz diyorsanız boşuna o kadar yol gelmeyin. Ama, biz sevgili Ayşe Kaynarcalı’nın organize ettiği yoğun ve dolu dolu Küba günlerinden sonra, açıkçası bembeyaz kumlarda dinlenerek dönmekten memnun kaldık. Hele bir de o sırada İstanbul’da kar yağdığını düşündükçe keyfimizi ikiye katladı.
Küba’ya gidip paylaştığım tüm yerleri, rehber Kıvanç Demirel ile gezmek isteyenler için: www.sacred7travel.com