Dün, yani 28 Haziran, yaşayan bir efsanenin, Türkan Şoray'ın doğum günüydü. Sadece doğum gününü bile hatırlamam bana o kadar çok şey düşündürttü ki! Kimler geldi kimler geçti bu topraklardan! Krallardan padişahlara, nice iktidarlar gördü Dünya! Hayatlarının bir bölümünde, “Dünya'nın sahibi” olmuş insanlardan kaçı kaldı gönüllerde? Dünün, en güçlü ve halkı elinde tutan pek çok ismi, bugün nefretle anılmıyor mu?
İktidar sahibiyken, koltuklarında hiç kalkmayacakmış gibi oturanlardan, önlerinde eğilenleri sevgi timsali sananlardan kaçı var kalplerin hafızasında! Sıralarında nice hükümdarları konuk etmiş, bugün ise krallarını kimsenin hatırlamadığı, ama kendi dimdik ayakta duran antik tiyatroları görünce, tüm dünyayı ele geçiren iktidar hırsı, nasıl da boş bir heves olarak görünür göze... Kalan, büyüyen, çoğalan, üretilebilir ve insanları bağlayan tek şey sevgidir oysa! Bu yüzdendir ki, iktidarlarından sonra, sadece halklarına sevgi vermeyi başarmış liderlerin posterlerini görürüz duvarlarda! Parayla, korkuyla, şiddetle güç sahibi olunabilir bir süre ama mutlak kuvvet, sevgi ile insanların kalbinde yer ederek mümkün olabilir. Tarih, bunun binlerce örneğini taşır da insanoğlu yine de sevgiden geçen değil, hakimiyetle elde edilecek gücün peşinde nâfile dolanır!
Türkan Şoray'ın doğum gününü hatırladığımda, bu sene 52. sanat yılı olduğunu da hatırladım beraberinde. Nice Başbakanlar, Cumhurbaşkanları, ihtilâl ve iktidâr sahiplerinin tanıklığında geçmiş 52 yıl... Bir dönüp bakın ülkece geride bıraktığımız yarım asıra! Bugün, halkımızın ortak paydada saygı duyduğu, duygu hafızasında ortak sevgide buluştuğu, bizi biz yapan bir parçamızda mutlak yer tutan, sayılmayan bir oyla her zaman gönüllerin iktidarında kalan kaç kişi sayabilirsiniz?
Sanatın ve sanatçının; gelip geçen tüm siyasi kişilerin, yöneticilerin ve para sahiplerinin kazanamayacağı, "sevgi iktidarının" en mükemmel örneklerindendir Türkan Şoray, kuşkusuz. Doğum gününü yürekten kutlar ve kalbimin gizli köşesinde, kendinin bile bilmediği düşler diyarını bana ve benim gibi milyonlarca seyircisine hediye ettiği için teşekkür ederim.
Bu sayfayı yazdığımdan Türkan Hanım’ın haberi yok! Affına sığınarak, sizinle bazı özel fotoğraf ve anılarını paylaşıyorum. Yazım için, yardım istemek üzere, Türkan Şoray'ın büyük bir hayranını aradım. “Hayran” demek sanırım oldukça hafif kalır! Çocukken, ailesine ısrar edip, setine giderek Türkan Hanım’la tanışan ve o gün bu gündür, Sultan'ın peşini bırakmayan, dostluğunu kazanarak şu anda büyük bir firmanın yöneticilerinden olduğu hâlde, Türkan Şoray ile ilgili tez yazan akademisyenlerden belki de daha fazla bilgi, anı ve belgeye sahip olan Demir Aytaç'tan, Sultan'ın bir kaç fotoğrafını istediğimde bana beraberinde bir de yazı yolladı. Bu paylaşımı için kendisine teşekkür ederim. Böyle entelektüel ve araştırmacı bir hayran da Türkan Hanım’ın büyüklüğüyle açıklanabilir ancak. Yılların birikimiyle ve hayranlığıyla yazılmış bu yazı, Türkan Şoray'ı o kadar güzel anlatıyordu ki sizinle de paylaşmak istedim. Hayranının kaleminden, "Sultan":
“Hakkında kitaplar yazılan, araştırmalar yapılan, akademik platformlarda tartışılan, Türkiye’de bugün beş kuşağa aynı anda hitap edebilen, tanınabilirlik anketlerinde bütün kategorileri altüst edip, adı siyasi liderlerin önünde çıkan, her dönem kendisini yenileyerek zirvede kalmayı başaran, Euroimages Başkanı Adinolfi’nin “dünya çapında bir oyuncu” olarak nitelendirdiği Türkan Şoray efsanesinin arkasındaki gerçek: Şoray’ın vizyonu, stratejisi ve uygulamada göstermiş olduğu olağanüstü irade ve disiplindir.
Konusunda yüksek öğrenim görmemiş Türkan Şoray, çok ince bir siyaset ve strateji ile sürdürülebilir bir efsane olmuş ve toplumda çok az kişiye nasip olabilecek ağırlıklı bir konuma kalıcı olarak yerleşmiştir. Bu başarıda hiç şüphesiz, Türkan Hanım’ın, stratejinin uygulanmasında her an gösterdiği güçlü irade, sanat gücü, üstün yeteneği, oyunculuk kabiliyeti, iş disiplini, özel yaşamındaki titizliği, değişime ayak uydurabilmesi, toplumun değerlerine ters düşmemesi için gösterdiği özveri ve güzelliği mutlaka çok büyük bir etkendir. Bütün bunların sonucunda hedefe ulaşılmış ve ortaya “partiler üstü statüsü” ile, hem halkın, hem de aydının onayladığı bir tablo çıkmıştır. Türk halkı yıllarca Türkan Hanım ile ağlamış, onunla gülmüş ve mutluluğu kendisinde bulmuştur.
Gerçeküstü bir yanı var güzelliğinin...
Perihan Mağden, Türkan Şoray için: “Ömrümde gördüğüm en zarif, en ince, en kibar, en başkalarını kırmaktan korkan insandır... Gerçek üstü bir yanı var güzelliğinin... Bu kadarı da olmaz dedirten bir yanı...” diyor ve ilave ediyor: “En az altı, yedi kez izlemiş olduğumuz bir Türkan Şoray filmini birkez daha kalbimizin ona karşı duyduğumuz sevgiden çatlayarak izliyoruz... Onun büyüsü bu. Başka hangi artist yılan gözlü kem sözlü kimilerinin ‘deli saçması’ diye niteleyebileceği filmleriyle, insanı ekranın karşısına böylesine kayıtsız şartsız bir sevgi seliyle mıhlar? Yalnız O!”
Değerli sosyologumuz Nilüfer Göle ise şöyle tanımlıyor: Onun kalbi, sinema için atan bir genç kız kalbine benziyor... Hiç kimseyi incitmeden imajına sadık kalma çabası çok yüksek... Türkan Şoray’ın bu topraklara has bir güzelliği var. Bundan da daha önemlisi çok alaturka. Hatta alaturkacılığın küçümsendiği dönemlerde, Zeki Müren gibi, o da alaturkayı baştacı etmeyi bildi ve başardı. Hakikaten anlamlı, manalı, hüzünlü, kırılgan ama susan sultan, hanımefendi...”
Atilla Dorsay ise, Türkan Şoray için yazdığı ‘Sümbül Sokağın Tutsak Kadını’ adlı kitabının sonunda, Şoray’a ait tüm duygularını tek bir cümle ile özetlemektedir: “Evet, ben Türkan Şoray’ı erdemli bir kadın olduğu için seviyorum.”
Değerli edebiyatçımız Selim İleri ise şöyle demiştir: "Türkan Şoray'ın varlığı, Türk Sineması için, kimilerinin sandıkları ve düşündükleri gibi yalnızca çok güzel yüzlü bir insan olarak dondurulamaz..."
Fatih Özgüven, “Türkan Şoray, insana bazen bu ülkede adı konamayan bütün (dişi/erkek) duyguların, acıların emanetçisi gibi gelir. Bu yüzden Türkan Şoray’ın hepimizin üzerinde hakkı vardır. Türkan Şoray sonsuz kırılgandır, hem de sonsuz dayanıklı bir maddeden yapılmış gibidir. Türkan Şoray’dan vazgeçmeye karar verirseniz, o bunu hisseder, bir kere daha biçim değiştirir” diyor.
“Hayat bana, insanların illaki sevdikleri işi yapması gerektiğini öğretti; o zaman başarılı olunuyor"
O, Türkan Şoray ki, 1975 yılı Kurban Bayramı’nın birinci gecesi, TRT’nin siyah-beyaz "tek" kanalının özel söyleşi programında, sinema ve sanat ile ilgili konuları adeta hızla yanıtlamış ve bir devlet büyüğü ve diplomasinin temsilcisi gibi konuyu bayram öncesi yaşanan Erzincan depremine getirerek, olaydan duyduğu büyük acı ve üzüntüyü seyircisi ile çok içten paylaşmış “bundan böyle vatanıma milletime acısız, üzüntüsüz hepimizin yüzünün gülebileceği bayramlar diliyorum” diyerek toplumun nabzını tam anlamıyla yakalamıştır.
Cumhuriyetin 50’inci yılı dolayısı ile devlete bağışlanmak üzere kendi adına yaptırdığı okulun açılış konuşmasını yaptığı gün, henüz 27 yaşındadır. Benim de bulunduğum açılış töreninde, her zamankinden çok heyecanlanmış, günlerce hazırlanan konuşmasının tamamını unutmuş ve içinden geldiğince, ‘Ben hayatta en çok öğretmen olmak isterdim. Şimdi burada, öğretmenlerimize sesleniyorum. Sizlerden güleryüzlü öğrenciler yetiştirmenizi istiyorum’ demiştir. Geçtiğimiz günlerde Türkan Hanım’la yapılan bir söyleşideki şu cümlesine de dikkat çekmek isterim: ‘Öbür hususa çok dikkat ederim: Eğer sinemamızın başarısı söz konusu ise hep ‘Türk sineması’ demişimdir. Yok, kötü ve eleştirilecek bir husus tartışılıyorsa ‘yerli sinemamızın’ imkanları derim. Gençlerin bu detaylara dikkat etmesi lazım. Başarı ufak ayrıntılardadır.” Bircan Usallı Silan, ‘Dört Yapraklı Yonca’ adlı yapıtında, Türkan hanım için: “O, Türk sinemasına tam kırk yıl vermiş ve bu kırk yıl boyunca da hep zirvede kalmayı başarmış bir insan, hayatta en büyük eksikliğinin yüksek öğrenim görmemek olduğunu her vesile ile dile getirmektedir” diyor. Şoray’a bu konuyu niye bu kadar çok ön plana çıkardığını sorduğunda ise, hepimize ders niteliğindeki şu yanıtı alıyor:
‘Dürüst olmak hem kendime hem de herkese karşı, kendime olan güvenimi ve saygımı artırıyor... Bir ikinci neden ise okumanın ne kadar önemli olduğunun altını çizmek istemem. Her şeye sahip olsanız da eğer okuyamadıysanız, hep yüreğinizin bir yanında eksik sevinç oluyor. Bu bilinsin istiyorum.’ Aynı kitapta yer alan, Türkan Hanım’ın, ‘Hayat sana neler öğretti?’ sorusuna yanıtının da altının çizilmesi gerekir: ‘İnsanların illaki sevdikleri işi yapmaları gerektiğini, eğer böyle olursa başarılı ve mutlu olacaklarını öğrendim...’
52’nci sanat yılında Türkan Şoray'a saygı ve yıllarca bizi mutlu ettiği için hepimiz adına teşekkürlerimi sunuyorum...” Demir Aytaç.
İyi ki doğdun Türkan Şoray....
İyi ki doğdun Türkan Şoray!
Haberin Devamı