Kış kapıda... Her ne kadar kabul etmek istemesek de sokaklardan evlere dönüş vakti geldi. Tıpkı annesi tarafından sokaktan eve çağrılan çocuklar gibi, kış da bizi eve çağırıyor. Oysa “dışarlıklı” olmaya o kadar alışmıştık ki! Balkonda oturmalar, sokaklarda dolaşmalar, kapı önlerine yayılmalar...
Kendimi mi kandırıyorum yoksa yıllar geçtikçe insan farklı mı düşünüyor bilmiyorum ama artık kış da benim için bir başka lezzet. Yazın, sıcak akşamların kıymetini bildiğim kadar hatta belki de daha fazla evimin sıcağının da kıymetini biliyorum. Yazın kalabalık sofralarının neşeli muhabbeti kadar, kışın evde buluşan az ama öz dostlukların sohbetinin de tadını çıkarmayı öğrendim. Akşam demlenen çay, battaniye altında sevdiklerine sokularak izlenen film, kapalı kapıların mahremiyeti... Kış, mevsimlerin en mahremi...
Elbette, kışın zorluklarını ve kasvetini düşündükçe yukarda anlattığım romantik tablo uzak bir ihtimal gibi geliyor insana. Ama kışın sıkıcılığını dağıtmanın ve bu “eve mahkûm” mevsimi renkli günlerle geçirmenin bir yolu var: Hobiler. “Amaaaan ne hobisi” deyip geçmeyin! Hayatı bir oyun parkına çevirmenin en kolay yolu hobi sahibi olmak. Kişiyi geliştirmesi, dönüştürmesi bir yana, sahiden de çocukluğundan itibaren, aslında oyun ve aktivite ihtiyacı hiç bitmeyen insanoğlu için bir gereklilik “hobi”. Tablet, cep telefonu ve oyun konsollarıyla kendimizi oyaladığımız şu günlerde, vaktimizi harcamak değil üreterek değerlendirebileceğimiz bir hobi için kullanmanın keyfi, inanın paha biçilmez.
Hele kış ayları için vazgeçilmez.
İnsanın iç dünyasını boyalarla kağıda aktarması
Son zamanlarda, hobi sahibi arkadaşlarımın gittikçe arttığını gözlüyorum. Hobi, belki de sadece sanal aleme hapsolmayıp elle tutulur dünyada hayallerle birlikte var olabilmenin bir yolu. Bu konuda gördüğüm en faal kişi kesinlikle can arkadaşım Esra (Akkaya). Saatlerce “patch-work” ya da yerel adıyla “kırk yama yapar”. Düzenli kursuna gider. Grubu vardır, toplanır saatlerce dikerler. Kızımın ilk çeyizi Esra’dan bir yatak örtüsü oldu mesela. Bir kış boyunca, hayallerini, duygularını, sevinçlerini,umutlarını küçücük kumaşlarla birleştirdi ve yaza çıkarken duygularının mirası örtüyü Ada’ya verdi. Resim dersi alır, mum yapar, ahşap boyar, tığ örer... Herkes Esra’nın evine bayılır, çünkü eşyasında elinin emeği, kalbinin izi vardır. Bir ara ben de kırk yama denedim. Ama acemilikten çıkamadım. Mâlumunuz, benim hobim fotoğraf çekmek. Elbette fotoğrafçılık, “sokak” ister. Bu yüzden, bizim aile için yağmur-kar-soğuk fark etmiyor. Her mevsim sokaklardayız. Ama insan sıcacık evinde, kimi zaman televizyon karşısında uğraşacağı bir hobi de istiyor. Sonunda kendi izimi bırakamadığım ve sonucunu değiştiremediğim için “puzzle” bana pek cazip gelmemiştir ama yapanların sabrına hayranlık duyarım. Örgüde de pek başarılı olamadım. Kanaviçeye bayılırım ve arada yaparım ama çok dikkat istediği için yorgun iş saatlerinin arkasından kolay gelmiyor. Bu yıl, Esra’dan özenip biraz tığ işine girmeyi planlıyorum.
Aslında tüm bu hobiler en çok insanın kendini rehabilite etmesine yarıyor. İşte tam bu noktada yepyeni bir hobi devreye giriyor: Mandala.
Tabii “Mandala” yeni değil, tam tersine insanlık tarihi kadar eski. Sanatlara yön veren, tüm kültür ve dinlerin kullandığı bir kavram. Yeni oluşu, son zamanlarda bir hobi, rehabilitasyon hatta tedavi amacıyla hayatımıza girmiş olması. Reklam çekimleri sırasında çalışma arkadaşım Burçin sayesinde keşfettim ben de. İşin özünde resim olduğu için önce mesafeli yaklaştım. Çünkü; benim kadar resim kabiliyeti olmayan insan azdır. Boyalarla uğraşmak bana her zaman cazip gelmiştir ama bu konudaki yeteneksizliğimi bir alın yazısı kabul edip resme hiç bulaşmadım. Üstelik resim dersi almak da ayrı bir mesai. Bu yüzden belki de en meşakkatli uğraş. Aslında itiraf etmeliyim ki bir ara kendimi tatmin etmek için, şu taslağı çizili olan ve numaralara göre yönlendirmeyle boyanan hazır tablolardan bile yaptım. Mandala ile beni tanıştıran Burçin, beni hemen düzeltti. Bunun için kursa filan gidilmediği gibi bir yetenek de gerekmiyormuş. İnsanın iç dünyasını, boyalarla kağıda aktarması ve ruhâni bir boyuta geçmesi amacıyla yapılıyormuş. Burçin bana Helga Fiala’nın , Meta yayınlarından çıkan “Mandala” kitabını hediye ettikten sonra kendi yaptıklarını gösterdi. Kabaca; içi rengârenk ve özgürce boyanmış bir daire diyebileceğim, “Mandala”nın aslında çok derin ve mistik bir felsefe taşıdığını bu kitaptan öğrendim. Merak edenlerin bu kitabı almasını öneririm çünkü bu yazıya sığdıramayacağım kadar derin bir felsefe. Ama son yıllarda HIV’den akciğer hastalıklarına kadar pek çok alanda tedavi amaçlı kullanıldığını belirtmeliyim. Ayrıca bütün çocuklarda olmakla birlikte özellikle hiperaktif ya da yaramaz çocuklarda olumlu etkileri Mandala’yı hepimiz için daha önemli kılıyor.
Mandala’yı psikoloji ve felsefeyle birleştiren isim C.G. Jung
Aslında gözümüzün aşina olduğu bir desenler zinciri “Mandala”. İnsanoğlunun mağara duvarlarına çizdiği ilk resimlerin temel deseni Mandala mesela. “Küre şekilli yeryüzünü ve kendi iç yüzünü aynı şeklin üzerinde görünür kılma çabası “ olarak tarif ediliyor kısaca bu resimler. Dikkat ederseniz, günlük hayatımızda ne kadar çok rastladığınıza şaşıracaksınız.
Mandala’yı psikoloji ve felsefeyle birleştiren en önemli isim C.G.Jung. “Yin ve Yang”ın bir Mandala olduğu çok açık değil mi!
Kısaca hem yetişkinler hem çocuklar için bir meditasyon biçimi olarak boyama yapmak olarak düşünebileceğimiz Mandala, sonuçta duvarınızı süsleyebileceğiniz bir sanat eserine dönüşüyor.
Yeni başlayanlar için Mandala!
Malzemeler: Her türlü boya ve kağıt... Akrilik boya ile uygulama oldukça zevkli. Sakin bir ortam yaratıp, istenirse hafif bir müzik açabilirsiniz. Hatta özel Mandala müzikleri bile var.
Konuşmamak gerek... Kağıdın ortasına bir nokta koyarak başlamalısınız. Bu merkezi noktanın adı “Bindu”. Sonra bu noktayı kuşatan bir daire çizmelisiniz. Ortadaki noktayı benlik, daireyi de evren olarak düşünmelisiniz. Daire aynı zamanda, düzenli olanla düzensizi ayıran olarak kullanılıyor.
Resmetme anında oluşturduğunuz Mandala, ruhunuzun aynası olacak. Hatta ortaya çıkan resimler yorumlandığında iç dünyanıza ait ipuçları ortaya çıkıyor. Bunun için Mandala ile ilgili kitaplardan faydalanabilirsiniz. Ruhunuzu yansıtan bir resim yaptığınız için başladığınız Mandala’yı ertesi güne bırakmamalısınız. Yani bir seferde, ortaya çıkacak bir desenden söz ediliyor. Büyük ve yaygın bir Mandala ile başlamak gerek. Hele yorgunken küçük ve karmaşık örnekler oluşturmamak gerek. Noktadan başlayarak dışa doğru ya da daireden başlayarak noktaya doğru şekillendirme yapabilirsiniz. Ama karmakarışık boyamamalısınız. Dıştan içe şekillendirme, dışsal olan ve yıkıcı olanı geride bırakmak ve varlığın özüne ulaşmak anlamına geldiği için, rahatlatıcı ve sakinleştirici bir etkiye sahip. İçinizden geldiği renk ve çizgileri kullanmalısınız. Sözle ifade edemediğinizi resimlerle dışa vurabileceğiniz Mandala, yetenek ve resim bilgisi gerektirmeyen bir desen oluşturma sanatı. Tüm evren daha henüz yeterince keşfedilmemiş dev bir Mandala ve evreni hissetmek için yapmamız gereken sadece anlattığım bir kaç basit kurala uyarak içimizden geldiği gibi boyaları kullanmak. Ben denemeye niyetliyim, ya siz?
Hem rehabilitasyon hem de hobi...Mandala
Haberin Devamı