Fotoğrafçılığın ne büyük bir aşk olduğunu, saatlerce bir poz çekebilmek için çabalayanlar gayet iyi bilir. Bu sevda bir kere ruhunuza bulaşmaya görsün, artık baktığınız her yerde gözünüzle bile fotoğraf çekmeye başlarsınız. Dünya, bir “kare”den ibaret olur bir süre sonra. Tatil demek fotoğraf çekmek, eğlence demek fotoğraf çekmek, seyahat demek fotoğraf
çekmektir artık. Yaşı yoktur fotoğrafçılığın. Küçücük bir niyetiniz varsa, fiyatı bütçeniz, boyutları taşımanıza uygun bir makine alın ve bir kursa yazılın. Sonra mı?
Hayat, poz vermek için sizi bekliyor... Daha ne olsun!
Bugün sayfamda, sizi fotoğrafın tarihine küçük bir yolculuğa çıkarmak niyetindeyim. Gazeteden fotoğrafçı arkadaşım Barış Acarlı ile birlikte hazırladık sayfayı. Tarihi benden fotoğraflar Barış’tan... İlginizi çekerse, Barış’ın twitter hesabı @fotograftarihi’ni takip etmenizi öneririm.
Yüksek sınıf bir eğlence
Ve yolculuğumuz başlıyor... Aristo’nun, mağara deliğinden gelen ışığın görüntüyü karşı duvara ters yansıttığını keşfetmesine kadar uzanır fotoğrafın tarihi. Leonardo da Vinci ise resimde perspektif için karanlık oda fikrini ortaya atar. 1500’lerde nerdeyse bir oda büyüklüğündeki “Camera Obscura” bulunur. Taşınabilir boyutlara inmesi ise 17-18’inci yüzyıla denk gelir. 1816 yılında ise emekli subay Niepce, oğluyla birlikte denediği pek çok kimyasal sonucu fotoğraf sayılabilecek ilk görüntüyü kaydeder. Bulanık da olsa evin avlusu ve güvercin yuvasını çekmeyi başarmıştır. Elbette, pek çok bilim adamı fotoğrafla ilgili eş zamanlı olarak buluşlar yapar ve aslında bilim adamları tarafından kolektif şekilde “fotoğraf” icat edilir. Bu süreçte Daguerre kendi buluşlarıyla birlikte Niepce’ye ortak olur ve Fransız bilim akademisine “fotoğraf”ı geliştirilmiş haliyle
resmen sunar.
19 Ağustos 1839 yılında “fotoğraf” bir buluş olarak, Fransız Bilim Akademisi tarafından dünyaya duyurulur. Daguerre, “fotoğraf”ı yüksek sınıf için bir eğlence olarak tanıtır.
Bu arada, fotoğrafın resim sanatını öldüreceğini söyleyenler, aslında yeni bir sanatın doğduğunun farkında değillerdir. Tıpkı; videonun sinemayı, internetin gazeteyi öldüreceğini söyleyen yenilik karşıtları gibi, o dönemde de fotoğrafın karşısında yerini alanlar çok olur.
Ve fotoğrafçılık Osmanlı’da...
Daguerre’nin çıraklarından Mösyö Kompa, İstanbul’a gelir ve ilk İstanbul fotoğraflarını çekmeye başlar. Bir yandan da ücret karşılığı, meraklılarına ders verir. Hatta bu haber, 1842 tarihli “Cerid-i Havadis” gazetesinde verilir. 1856’da Kırım Savaşı sırasında, kimyacı Rabach İstanbul’da ilk fotoğrafhaneyi açar. Yanına da Kevork ve Vichen kardeşleri çırak olarak alır. Bir süre sonra, Abdülhamit tarafından “Ressam-ı Hazret-i Şehriye” ünvanı ile şereflendirilirler. Abdullah Kardeşler adını alırlar. Bu dönemde saraylılarda fotoğraf merakı başlar.
Abdullah Kardeşler’in çırağı Âşil Efendi, bir anlamda ilk magazin fotoğrafçısı sayılır. Zübeyde Hanımın ünlü fotoğrafı, Âşil Efendi’ye aittir. Türkiye’nin en ünlü fotoğraf Üstadı Ara Güler’den söz etmeden geçemem. 1961 yılında, İngiltere’de yayınlanan “Photography Annual“ tarafından, dünyanın en iyi 7 fotoğrafçısından biri olarak ilan edilen Ara Güler, Churchill’den, Picasso ve Salvodar Dali’ye kadar pek çok önemli ismi fotoğraflamıştır. Fotoğraflarıyla, İstanbul’un tarihini yazar. İstanbul’un artık yok olmuş izleri, Ara Güler’in fotoğraflarında saklanmıştır.
Eski Yunanca’dan türetilen ve “Işıkla Yazmak” anlamına gelen “fotoğraf” hayata dair anlamlar üretmeye ve yine “olmazsa olmaz”ı ışık ile yaşama iz bırakmaya devam ediyor. Dijital makinelerin hayatımıza girmesiyle yaygınlaşan fotoğrafçılık günümüzün en sevilen hobilerinden. Belki biz amatörler, fotoğraflarımızla yaşama iz bırakamayız ama emin olun fotoğrafçılık sevdası yaşamımıza iz bırakacaktır.
Vietnam Savaşı’ndaki Türk kadın muhabir
İlk Türk kadın savaş foto muhabiri Semiha Es 1950 yılında Kore Savaşında görev aldı. Eşi Feridun Es ile Kore’de savaşı görüntüledi. Bu kareyi ise Vietnam Savaşı sırasında çekti.
Fotoğraf tarihine yolculuk
Haberin Devamı