Dilerim Afrin’deki evlatlarımızın ayağına taş değmeden bu günler geçer...
2018 bir geldi pir geldi... Dilerim, takvim ilerledikçe bize güzel günler getirir...
Afrin: Gece olunca, yüreğinize bir ağırlı çöküyor mu sizin de? Sınır ötesinde “ayağına taş değmesin” diye büyütlen evlatlar, uçurtma uçurmak için onları bekleyen çocuklar, eli yüreğinde bekleyen eşler... Dilerim kimsenin ayağına taş değmeden bu günler geçsin... Savaşsız bir gelecek için dua edelim...
Tiksindirici bir utanç tablosu
Hamile çocuklar: 115 hamile çocuk... Hem de tek bir hastanede... Üstelik 5 ay içinde... Ülke genelindeki durumun vehametini varın siz hesap edin! Sadece olayın ortaya çıktığı hastaneye bile yılda 450-500 çocuk hamilenin geldiğinin açıklandı. Mide bulantısının çok ötesinde tiksindirici bir utanç tablosu...
Vahameti katlayan; çocuk hamilelerin hastane tarafından emniyete, savcılığa bildirilmemiş olması. Ve ne yazık ki çocukların çoğunun akrabaları tarafından hamile bırakılmış olması...
Vahameti katmerleyen; Vali’nin çıkıp da “idari kararımızca 15 yaş üstü hamilelik normaldir, şikayete bağlı olarak ilgili makamlara bildirilir” açıklaması... Çocuk hamileliğin, valilik eliyle, yasalara aykırı olduğu halde normalleştirilmiş olması!
Vicdanı paramparça eden; 115 çocuğun 38’inin 15 yaşından da küçük olması... 39 Suriyeli mülteci çocuğun fuhuş tuzağına yakalanması ve İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi kamu personelince durumun rapor edilmemesi, ahlaksızca pisliğin hasır altı edilmesi...
Vicdana su serpen; Aslan yürekli bir kadın personel İclal’in, dayanamayarak, kendi ekmeğini tehlikeye atarak durumu savcılığa rapor etmesi.
Vicdanı isyan ettiren; Savcılığın soruşturma izni talebine karşı valiliğin “gerek yok” diye cevap vermesi... Vali’nin olaylar bildirildikten sonra Başhekim ve görevliler hakkında soruşturmaya izin vermemesi... Üstelik “15 yaşından büyük çocuklarda şiddet yoksa, polise bildirmeye gerek yok” şeklinde savunma yapması...
Koca bir alkışı hak eden; Aslan yürekli hastane personeli İclal ve aslan gibi bir gazetecilik örneği sergileyip bu korkunç gerçeği gözler önüne seren Dinçer Güner ikilisi...
Not: 15 yaş hamileliğini normalleştirmeye çalışan valilik bilsin ki yapılan son araştırmalara göre, günümüzde ergenlik yaşı 24’e uzatıldı. Hiç lafı evirip çevirmeyin! TCK 103’e göre 18 yaşını doldurana kadar herkes çocuktur. “Çocuk gelin” nasıl “olamaz” ise “çocuk anne” de suçtur!
Çok gülme çok ağlarsın...
Yasaklar: Zeki-Metin’li Devekuşu Kabare’nin çocukluğumuzdan kalan “Yasaklar” oyunu CD olarak satılıyor, alın izleyin, bir miras kabul edip çocuklarınıza da izlettirin. Barış Atay’ın “Sadece Diktatör” oyunu adeta vebalı gibi ülkenin dört bir yanında yasaklanmaya başladı. Sebep? Yok! Kim yasakladı, bir açıklama? O da yok! “Güvenlik vs” bir takıp yuvarlak laflar var... “Ben yaptım oldu” artık memleketin idari alışkanlığı oldu... Tıpkı 12 Eylül sonrasını hicveden 30 yıllık “Yasaklar” oyunundaki gibi
“yassaaaahhhh hemşerim” demek yeterli oldu! O gün güldüklerimiz bugün başımıza geldi. Neneler derdi ya hani “çok gülme çok ağlarsın”; öngörünün böylesi... ”Yasaklar” da yasaklanır mı dersiniz şimdi?
Hamasetle tarih kitabı yazılmaz
Beyazıt Akman: Amerika’da okumuş ve araştırmalar yapmış bir tarihçi. Ben de tarih sever bir okuyucu olarak, ”Kayıp Tarihin İzinde” çıkar çıkmaz, yeni bilgi ve fikirlere yelken açmak hevesiyle hemen alıp okudum. İçinde belki de faydalanabileceğim pek çok bilgiyle kitaptan ayrılacakken, biz Türkler olmasa, İslam olmasa taş devrinden çıkamazdı dünya tadındaki hamasetten, doğunun hayranı olduğum döneminden soğudum nerdeyse! Matbaanın bulunuşundan, Amerika’nın keşfine, yazarın zorlama fikirleriyle, hepsi bizim sayemizde! “Biz” derken, doğu coğrafyasındaki herkesi Türk ve Müslüman olarak kabul etme şartı da var tabii! Hiç anlamam, bir tarafı yükseltmek için başka medeniyetleri bunca kötüleme gayreti niye? Aynı anda iki farklı şeyi sevmek ya da takdir etmek neden bu kadar zor? İbn-i Sina da muhteşemdir Da Vinci de... Minyatürler de şahanedir, Rönesans eserleri de... Batıyı bunca yere batırmak için, önce 20 sene Amerika’da okuyup, çalışmış olan yazar kendi farkında mı bilmem ama tam bir batı zihniyeti ile yazmış kitabını. Bir şeyi, zıttı ile tarif etmek, mukayese ile kötüleyip- yüceltmek batılı zihniyetidir. Doğu’nun en sevdiğim düşünce biçimi, her şeyi kendi içinde değerlendirip tariflemesi, sıcak ve soğuğu bile birbirinin zıttı değil, ayrı kavramlar olarak görmesidir. Hamaset ve Batı’yı görece olarak küçültmek Fatih’in dehasını anlatmak, için gerekli en son şeydir.
Haberin Devamı