TV seyircisinin çok sevdiğini bildiğimiz, aile-dostluk-sevgi hikayeleri şu anda tüm yerli filmlerin ortak kümesi. Peki neden sıcak aile dizileri yok?
Kar kış baskısı, sömestrdeki öğrencilerin istilâsı derken, sinema salonları dolup taşıyor. 10 salonu olan AVM sinemalarında bile, önceden bilet almadan yer bulmak nerdeyse imkânsız. Üstelik bu salonların hemen hemen yarısı yerli filmlerin. Çok değil, 10-15 yıl önce, Avrupa'da sinemaya gittiğimde en özendiğim şey, seyircinin Hollywood'a tümden teslim olmadan kendi filmlerine sahip çıkıyor olmasıydı. Yerli filmlerin önünde, "Yüzüklerin Efendisi" kadar kuyruk olduğunu görüp, iç geçirirdim. Bugün, bizde de ibrenin biraz olsun kendi filmlerimizden yana çevrildiğini görmek bana büyük keyif veriyor. Öte yandan, hem televizyon hem de sinema açısından baktığımda, garip bir tablo dikkatimi çekiyor. Televizyon seyircisinin çok sevdiğini yıllardır bildiğimiz, aile- dostluk- sevgi hikâyeleri şu ânda vizyondaki tüm yerli filmlerin ortak kümesi. Peki ama, madem iç ısıtan hikâyeleri seven seyirci, üstüne para vererek, üstelik televizyon figürleri ile bezeli yapımlara akın ediyor, neden televizyonda komedi ve dramın birarada harmanlandığı sıcak aile dizlerine artık rastlanmıyor? Televizyon yapımcılarına sorsanız, artık mafya, entrika, Osmanlı ve holding hikayeleri tutuyor. Türk televizyonunun olmazsa olmazı olarak kendini yıllar önce ispat etmiş aile dizilerinin pabucu ise damda! Dizilerden kalma rüzgâr ise seyirciyi sinemaya topluyor.
Televizyon kanalları yakında yeniden aile dizilerine yönelecek
Özel kanallar kurulduğunda ve dizi filmler yapılmaya başlandığında, önce sektöre Yeşilçam yönetmen ve yapımcıları hakim olmuştu. Onlar da en sevilen Türk filmlerini kırpıp, yıldız diziler yapmışlardı. Efsane yönetmenlerden rahmetli Osman Seden, çektiği onlarca Türk filminin, seyirci tarafından en can alıcı hikayelerini birleştirmiş ve benim ilk kez "esas kız" oynadığım "Gökkuşağı" dizisi çıkmıştı ortaya. Özel kanallar döneminin de ilk dizilerindendi. Başta Ediz Hun olmak üzere Perihan Savaş'tan Çolpan İlhan'a Yeşilçam starları sayesinde, sinema seyircisini, televizyon ekranına toplamıştı bu dizi. Ve yine film sektörünün duayeni Türker İnanoğlu, yaptığı yüzlerce filmden harmanlayıp, bir o kadar raiting rekortmeni efsane dizi filmler yaptı televizyon kanallarına. "Böyle mi Olacaktı" dizisini çektiğimiz ilk sene, yayın saatleri trafik rahatlardı. Demem o ki, bu dizi furyasının ilk örneklerinde, biz eski filmleri kırpıp dizi yapmıştık, bugün ise diziler kırpılıp film yapılıyor. Peki ama bundan sonra? Televizyon kanalları, çok yakında bu duruma uyanıp, yeniden aile dizilerine dönecektir, buna eminim. Gişesi bile sağlam, ailece izlenecek, iç ısıtan insan hikayeleri, yeniden televizyondaki tahtına sağlam raytinglerle oturacak muhakkak buna kuşkum yok! İşte o zaman daha yeni yeni yerli filme ısınan sinema izleyicisi n'olacak? Şimdi, özlediği ve televizyonda bulamadığı bir eksikliği kapattığı için gidiyor bu filmlere. Peki ya sonra? İşte zaten, sinemamızın gişede tutarlılığı yıllardır yakalayamaması; bir dönem yükselişe geçerken sonra sinek avlaması; bir türlü kendi kimliğini bulamamasından değil mi? Elbette istisnalar var. Ama yerli filmlerin gişede kemikleşmiş bir seyirci kitlesine kavuşması için, televizyonun kanatlarının altından çıkması, özgün, yenilikçi bir tavra yönelmesi gerek. Kendini evdeki tv büyüğü gibi görmekten kurtarıp, gişede "garanticilik" yerine daha cesur olup, seyirciye farklı hikâyeler ve türler sunması gerek.
Sömestr'da çocuklarınıza 'Diren' filmini mutlaka izletin
Sinema ve sömestr demişken hemen ısrarla bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Anneler, size sesleniyorum! Lütfen kadın hakları mücadelesini konu alan "Diren" filmine, özellikle de kız çocuklarınızı götürün.