Eğitim ve sınav sistemimiz üzerine yıllardır yazıyorum. Bu arada kızım büyüdü ve artık o da bu sene liseye geçiş sınavı olan TEOG’a hazırlanıyor. Elbette ben de anne olarak bir yandan puanı görmeden paçaları sıvadım ve okullara bakmaya başladım. Ada’nın bütün hayali bir asrı devirmiş tarihi okulda okumak. “Duvarında sarmaşık olan okullarda okumak istiyorum anne” diyor. Ülkemizde, Osmanlı’da temelleri atılmış, Cumhuriyet ile yükselmeyi başarmış, dünyada kabul gören, az sayıda da olsa böyle okullarımız var. Elbette öyle “merhaba ben geldim” diyerek bu okullara girmek mümkün değil, çok yüksek puan almak gerekiyor. Ama çalışıp kazanabilen için gerçekten ayrıcalıklı bir eğitim hayatının da kapıları açılıyor. Sadece yüksek puan ile seçilmiş öğrencileri ya da ana dil gibi verdiği yabancı dil eğitimi ya da mezun olduktan sonra hep birbirlerini kollayan bir aidiyetten dolayı değil bu ayrıcalık. O kapıdan girildikten sonra tarih kokan geçmiş ve bunlara ev sahipliği yapan mekânın kendisinde soluk almak çok özel. Bu yüzden de bu okullar kendisini barındıran binalarıyla da ayrıcalıklı. Mekânların ruhu vardır. Söz konusu olan nerdeyse 150 yıla yakın geçmişi olan okullarsa, onları böyle özel ve arzu nesnesi kılan aynı zamanda barındıkları yapılardır. Her yıl hem tam puanla öğrenci alan Robert Kolej, Boğaz’a nazır, muhteşem kampüsü olmasa bütün öğrencilerin en çok hayalini kurduğu okul olur muydu mesela? Üstelik yıllık 60 bin liradan fazla okul ücreti olduğu halde! Tek etken eğitim kalitesi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Örnek mi; Fransızların ünlü ekol okulu Saint Joseph’in İstanbul ve İzmir okulları arasında nerdeyse 100 puan fark var. Neden peki? Eğitim aynı eğitim ama İstanbul kampüsünün korunmuş güzelliği ve konumu öğrencileri mıknatıs gibi kendine çekiyor, puanlarını da tavan yaptırıyor. Sadece yabancı özel okullardan örnek vermeyeyim; Galatasaray Lisesi, İstanbul’un merkezi Beyoğlu’nun göbeğinde tüm haşmetiyle gelip geçeni etkilediği için efsane değil mi? Çırağan Sarayı‘nın komşusu Kabataş Lisesi neden öğrencilerin gözdesi? Bu bir kelebek etkisi. “Şurda okumak lâzım” dedirtmiş tarihi okullar, yıllardır en çalışkan öğrencilerin tercihi olmuş ve böylece yüksek standart tutturmuş. Bu okullardan mezun olanlar da hep fark yaratmış. Kimi zaman, bu okulların kıymetli binalarından çıkarılacağı, özelleştirilip yerlerine otel vs yapılacağı gündeme geliyor. İnanın içim acıyor. Çünkü biliyorum ki bu okullar mekânlarının ruhuyla bütün oldukları için böyle özeller. O yüzden çok tâlep görüyor ve en iyi öğrencileri seçme şansına sahip oluyorlar. Binalarını sıradanlaştırmak demek bu okulları bitirmek demek. Yeni binayı saray gibi yapsanız da bu değişmez. Kök sarsıntısı bu mektepleri bitirir. Bir daha hiçbir öğrenci “duvarı sarmaşıklı okul” diye iç geçirmez.
YOK OLMAMALI
Galatasaray Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Kabataş Lisesi gibi en gözde konumdaki efsane liselerin binalarının özelleştirilip bu okulların yeni binalara taşınacağı söylentisi her çıktığında içim eziliyor. Bu yazıyı yazma sebebim de Ada için okulları araştırırken bir dönemin efsane tarihi okullarından birinin yok olmaya yüz tuttuğunu görmem oldu. Sahiden çok üzüldüm. Osmanlı döneminde İngiliz Hükümeti ile birlikte kurulmuş “English High School” ve sonrasında İngiliz Hükümeti’nin devletimize devretmesiyle Nişantaşı Anadolu Lisesi olarak eğitim vermiş bir başka efsaneden söz ediyorum.
1858 yılında kurulan British School, bugünkü okul binası, 12 Nisan 1911 tarihinde Sultan 5’nci Mehmed’in (Reşad) fermanı ile inşa edilmiş ve 1979 yılından sonra Nişantaşı Anadolu Lisesi olsa da iki farklı isim ile aynı geleneği sürdürmüş. Akademik başarısı yüksek ve ileri derecede İngilizce eğitim veren bir okul olmuş hep. Ama şu ânda kendine ait bir binası bile olmayan ve böyle giderse adı tarihe gömülmeye mâhkum ne yazık ki! İlk darbeyi, 2004 yılında çoğu Anadolu Lisesi gibi İngilizce hazırlık sınıfının kaldırılmasıyla yaşamış. Bugün okulların puan durumuna baktığınızda Anadolu Liseleri içinde sadece hazırlık sınıfı olan okulların puanının çok yüksek olduğunu görebilirsiniz. Globalleşen dünyada öğrencilerin talebi bu yönde. Ama asıl büyük öğrenci kaybını, binasından çıktığı şu son 3 yıl içinde yaşamış ve yaşamaya devam ediyor Nişantaşı Anadolu...
OKUL RUHU GERİ DÖNMELİ
Mezunlar Derneği’nden öğrendiğime göre; Nişantaşı‘nın göbeğindeki 113 yıllık okul binası 2014 yılında restorasyona girmiş. Önceleri herkes çok mutlu olmuş. Ancak devlet kapısında en büyük ihaleleri almayı başaran inşaat şirketi okulu tamamlayamamış. 2014-2015 eğitim-öğretim yılında eğitimine Nilüfer Hatun İlköğretim Okulu’nun bodrum katında oldukça zor koşullarda devam etmiş öğrenciler. Ancak yaşanan son gelişmelerle birlikte çalışmaların en az bir yıl daha uzayacağı bununla birlikte yeni eğitim-öğretim yılında eğitime mevcut binadan oldukça uzak bir bölgede yer alan Süleyman Şah İmam Hatip Kız Lisesi’nde devam edileceği bilgisi verilmiş. Eh İmam Hatip Kız Lisesi’ni, karma okuldan ayırmak için de çelik konstrüksiyonla ikiye bölünmüş okul ve bir kısmı Nişantaşı Anadolu’ya tahsis edilmiş. Sonunda ne olmuş biliyor musunuz? 485 gibi oldukça yüksek puanla öğrenci alan okul 430’lara bile indiğinde kontenjanı dolduramaz olmuş. 20 öğrenci mezun verecek kadar küçülmüş. Valilikten, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü‘ne, Mezunlar Derneği’nden okul yönetimine, Belediye Başkanı‘na kadar herkes bu durum için seferber. Herkes Nişantaşı Anadolu Lisesi’nin, öğrencilerinin adıyla gurur duyduğu günlerine geri dönmesini istiyor. Ve şimdi yazımın en başında anlattığıma dönecek olursak bu da ancak okulun ruhunun yani eski binasının iadesiyle mümkün görünüyor.
Aksi hâlde, Nişantaşı gibi en havalı semtin imar olarak çok kıymetli noktasında bulunan 113 yıllık okul binasının, bir ânda otel olarak karşımıza çıkmasından korkuyorum. 130 yıllık Osmanlı‘dan kalma erkek çocuklar için kurulan British School ve sonraki adıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin efsane okulu Nişantaşı Anadolu’nun Kız İmam Hatip Lisesi’ne hapsolmasına göz yumulmasını kabul edemiyorum.
Milli Eğitim Bakanlığı‘na sesleniyor ve bu okulu kurtarmak için uğraşan tüm birimlere kulak vermelerini istiyorum.
Eğitim seviyemizin, dünya genelinde günden güne gerilediği şu günlerde yüz akımız ve kendini fırtınalara karşı korumayı başarmış bir elin parmakları kadar olan tarihi okullarımıza ve onları vâr eden yapılarına sahip çıkmayı borç biliyorum.