Siyasileştikçe kirlenen her gelenek gibi, Nevruz da anlam kaymasına uğruyor günden güne. Bu özel gün ne yazık ki terörün simgesi haline dönüşmeye başladı.
3 bin yıllık gelenek, Nevruz. Birleşmiş Milletler Manevi Kültür Mirası Listesi içinde yer alan ve yine BM tarafından “Dünya Nevruz Bayramı” olarak ilan edilmiş kâdim şenlik... Gelin görün ki, bırakın eğlenceyi nerdeyse kâbusa dönüşmekte her geçen yıl. Siyasileştikçe kirlenen her gelenek gibi, Nevruz da ne yazık ki anlam kaymasına uğruyor günden güne. 3 bin yıldır farklı kültürlerin, farklı hikayelerle bezeyip, aynı coşkuyla kutladıkları bu özel gün, ne yazık ki kavga ve kutuplaşmanın hatta terörün simgesi haline dönüşmeye başladı. Geçmişten gelen güzelliklerin üstüne asfalt döküp, birbirinden muhteşem tarihi yapıları hızla betonlaştırdığımız gibi, gelenek mirasını da katledip, gelecek nesillerin kalplerini betonlaştırıyor olmaktan korkuyorum. Oysa “Bahar Bayramı” olarak 3 bin yıldır kutlanan, bugün ekinoks dediğimiz gece ve gündüzün eşitlendiği zaman; canlıların saklandığı yerden çıktığı, kabukların kırıldığı, çiçeklerin açtığı, doğanın yeniden canlanıp, doğurganlaşıp, ağaçların meyve verdiği döneme geçiş, yılın en kıymetli, en kutlamaya değer, bayram edilecek günü olmalı elbette. Bakmayın siz bugün Nevruz’u korkulu rüya olarak bize yaşatanlara... 3 bin yıllık bilgi elbet yüreklerde yeniden yerini alacak. Yeter ki umut hep bizimle olsun. Tıpkı doğa gibi, umut da her bahar yeniden içimizde doğsun. Tüm kirletme çabalarına inat, ben bugün Nevruz’dan, kutlandığı kültürlerden, çok değil yakın tarihimizdeki Osmanlı’daki Nevruz kutlama geleneklerinden bahsetmek istiyorum ve şöyle diliyorum: Bütün dünya barışa inansa, Nevruz yeniden bayram olarak kutlansa.
Osmanlı’da Nevruz Bayram’ı geleneği
Yiyenlere afiyet getirsin diye, sofralara süt, simit, sumak, sirke, sarımsak, sucuk gibi yani “s” harfi olan “sin” ile başlayan 7 çeşit yiyecek konulurmuş. Zamanla Nevruz macunu ortaya çıkmış. Bu macunu pişirip,sarayda dağıtmak ise âdet haline dönüşmüş. Eğer siz de bu geleneği sürdürmek istersiniz diye, hemen birkaç tane “s” harfi ile başlayan yiyecek sıralayayım; sa’lep, soğan, semek (balık), sefercil (ayva) soframıza en kolay koyabileceklerimiz. Macunun üzerine gül ve limon şerbeti içmek ise yine âdettenmiş. Kimyondan portakal kabuğuna, tarçın çiçeğinden vanilyaya, 40 çeşit malzemeden yapılırmış bu macun. Kalp rahatsızlıklarından, aklı sağlığına kadar her derde deva olduğuna inanılırmış. Tanıdık geldi değil mi! Elbette, bugün bu gelenek Nevruz’dan bağını koparmış olsa da Manisa’da “Mesir Macunu” şenlikleri ile devam ediyor.
Nevruz Bayramı ve kutlayan farklı kültürlere göre isimleri ve efsaneleri: Farsça-Noruz, Azerice-Novruz, Kırgızca-Nooruz, Özbekçe-Navro’z, Tatarca-Navrez, Türkmence-Nowruz, Kürtçe-Newroz, Türkçe-Nevruz...
Anadolu ve Orta Asya Türk halklarına göre Nevruz, Göktürkler’in Ergenekon efsanesinden gelir. Buyurun işte, “Ergenekon” deyince, tıpkı bugün Nevruz gibi yine adı kirletilmekte olan, dezenformasyon sonucu anlam kaymasıyla gelecek nesillerin çarçur edilen mirasına ait bir başka isim çıktı karşımıza. Çocuklarımıza, bunların aslını anlatıp,kadim bilgileri aktarmak gerçekten bir görev artık.
Kürt mitolojisine göre ise, acımasız hükümdara isyan eden bir halk kahramanı olan Demirci Kawa efsanesine dayanıyor. Her iki efsanenin de özünde iyiler-kötüler, insanlar ve zulüm edenler anlatılır ve özünde “halkların özgürlük” mücadelesi vardır. Halklar özgürleşince,tutsak olan bahar da özgürleşir ve gelir. Hayat bayram olur, kutlanır. Pek çok kültürün ortak noktası olan bu bayram, insanlığın ortak kültürüdür ve kimsenin tekelinde olmaya müsait değildir. İran’da 7 yiyecek iken, Afganlar’da 7 meyve ile sofraya gelen, Kürtler’de 3 gün iken, Bahailer’de 19 gün süren bayram, örnek verdiğim ufak tefek kutlama farklılıkları olsa da aynı temelde birleşir. Halkların özgür, mutlu ve barış içinde, doğanın yeniden canlanışını, toprak üstünde hareketin başlayışını kutsamaktır, Nevruz’un güzelliği.
Nevruz’umuz kutlu olsun.