Bir kere gideni hep çağırır Mevlana” der, Konyalılar. Ben bu söze kefilim. Yıllar öncesinde, arkadaştan öte kardeşim Aslı’yla birlikte gitmiştik Konya’ya ilk kez. İkimizin de yüreği sıkışıktı o günlerde. Bir sene boyunca Mevlana öğretilerini okumuş, sonunda Şeb-i Arus’da buluşmuştuk. Ve o gün bu gündür bir daha hiç vazgeçmedik yolumuzdan ve kardeşlikle her yıl buluştuk Konya’da, yüreğimizde günden güne büyüttüğümüz “Aşk” ile...
Vuslat günü uygulanan protokol huzur kaçırır
Şeb-i Arus günü aslında 17 Aralık’tır. Mevlana Celaleddin-i Rum-i’nin ölüm günü olan bu tarih, Pir’in vasiyet ettiği gibi “vuslat günü” olarak kabul edilir ve kutlanır. Bir haftaya yayılan kutlamalarda ise Konya’da olmak bir başkadır. 17’sinde ölüm vakti olan ikindi namazı sonrası türbede duası okunur. O gün içeri girebilmek için saatlerce süren bir bekleyiş sonrası, iğne atsan yere düşmez bu dakikaların hissi tarifsidir. Ama ne yazık ki devlet erkânı o gün Konya’ya akın ettiği için yollar ve Başbakan ziyaret etsin diye türbe kapatılır saatlerce. Tören öncesi gereksiz politik konuşmalar olur kimi yıllar ve hoşgörü için, huzur için gelenlerin keyfi kaçar. Bu yüzden önceki günleri tercih etmenizi tavsiye ederim.
Son yıllarda, büyük kentlerde de semâ törenleri yapılıyor. Hatta son iki yıldır, Ülker Arena’da da geniş bir katılımla törenler yapıldı. Her kentte, bu özel günü kutlamak güzel, ama hiç biri bu tarihlerde Konya’da olmanın yerine geçemez. Bir kez gidip, şehrin özellikle bu dönemdeki yüksek enerjisine tanık olursanız eminim siz de ben ve diğer sevdalıları gibi her yıl Konya’ya gitmekten geri duramazsınız. Salı gecesi son bulacak Mevlana Haftası’nı henüz kaçırmış sayılmazsınız... “Bu saatten sonra ayarlayamam” demeyin. Aniden verilen kararlar, hesapsız yapılan ziyaretler her zaman daha etkili oluyor emin olun. Ama bu yıl kısmet olmasa da dilerim önümüzdeki yıl Konya’da gönlü aşka düşenlerle buluşur ve ruhunuza detoks etkisi yapacak günler geçirirsiniz bu güzel kentte. Mevlana ile ilgili o kadar çok duygu var ki yüreğimde, ama okyanusta bir katre tuz saymadığımdan kendimi, haddimi aşmamak için dile getirmiyorum düşünce ve hislerimi. Hazreti Pir’in kendi sözlerine yer verip sizi Konya’da küçük bir tura çıkarıyorum şimdi. Hepimize “Aşk” olsun...
Gezelim görelim: Konya’da mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerler...
- Elbette önce Mevlana Türbesi: Mezar ve üzerine türbe yapılmasını istemediğinden ve “bırakın üzerime yağmurlar yağsın” dediği vasiyeti yerine getirilmediğinden dolayı içime bir hüzün dolsa da, mekânın enerjisi her gittiğimde beni yeniden büyülüyor. Başta İranlılar, bizler ve dünyanın her tarafından gelen ziyaretçiler kendi inançlarına göre ettikleri dualarla görünmeyen, ama hissedilen bir enerji dalgası oluşturuyorlar sanki. Amerkalılar, Japonlar en uzaktan gelen ziyaretçiler. Tam da Mevlana’ya yakışır bir biçimde farklı dinden insanlar ortak bir inançla buluşuyor bu çatı altında. Bir kere giren içeriden kolay çıkamıyor. Kenarda oturup saatlerce bu ortak ruhu deneyimlemek insanın ruhuna ayar yapıyor.
- Şems-i Tebriz’i türbesi: Her ne kadar ne zaman ve nasıl öldüğü bilinmese de Konya’ya gidip, sembolik de olsa Şems’in adına yapılmış bu türbeyi ziyaret etmeden olmaz.
- İnce Minareli Medrese (Müze): Benim çok sevdiğim yerlerden biri. Minare turkuvaz renkte ve beyaz hamurlu tuğlalara örülmüş. İçinde hepsi birbirinden güzel, Selçuklu ve Karamanoğlu dönemine ait taş ve mermer oyma kapı, kanat, pencere ve kabartma rölyefler var. Başkenti Konya olan Selçukluların “Çift başlı Kartal” sembollerinin en güzelleri bu müzede bulunuyor.
- Karatay Medresesi(Müze): Kapısı bir Selçuklu dönemi şaheseri. Üzerinde medresenin yapımı ile ilgili kitabeler yer alıyor. Kapının diğer yüzeyleylerine ise ayet ve hadisler nakşedilmiş. Kubbesi ise tarifsiz bir güzellikte. Kenarındaki üçgenlerde dört peygamberin ve dört halifenin isimlerine yer verilmiş. Duvarlardaki mozaiklerin çinileri çoğunlukla dökülmüş olsa da kalanlarda gördüğünüz lacivert, siyah ve turkuvaz çini renklerine hayran olacaksınız.
- Alaaddin Tepesi ve Camii: Alaaddin tepesi, Konya’nın en eski yerleşimidir. Burada yapılan yapılan kazılar, Konya’da yerleşimin Tarih öncesi (prehistorik) çağdan başladığını göstermiştir. Konya’ya hakim olan Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler’den sonra Roma Dönemi başlar ardından şehre damgasını vuran Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti olur. Adını aldığı tepenin üzerindeki Alaeddin Camii, 41 mermer Bizans sütundan oluşur. Muhteşem abanoz minberi, Selçuklu ahşap işçiliğinin en güzel örneklerinden biri kabul edilir. Mimari olarak klasik cami formundan oldukça farklı olan bu yapının avlusunda kümbetleri vardır. Sekiz Selçuklu Hükümdarı’nın türbeleri de buradadır. Alaeddin Keykubat zamanında tamamlanarak adını bu ünlü Selçuklu sultanından alan, kültürleri ve tarihi harmanlayan yapısıyla benzersiz olan bu yapı, benim Konya’da etkileyici bulduğum yerlerden biri.
- Aziziye Camii: İşte benzersiz bir yapı daha. Bu yıl restorasyon çalışmaları vardı. Dilerim, pencereleri kapısından büyük olan bu cami orjinali bozulmadan yenilenir. Osmanlı mimarisinin Barok üsluptaki nadir eserlerinden biridir. Ziyaret ettikten sonra, gördüğünüz en güzel camilerden biri olarak hatırlayacağınıza eminim.
Tarih, kültür, alış-veriş turu ve Konya Mutfağı tüyoları
- Çatalhöyük: Muhteşem. Dünya üzerinde bulunmuş en eski yerleşim. 9 bin yıl öncesine tanıklık yapmak tarifsiz bir heyecan.
- Sille: Kente çok yakın eski bir Rum köyü. Çok şirin olan bu küçük köy, son dönemde hızla restore ediliyor. Sabah gidip kendi evinde kahvaltı veren evlerden birinde çayınızı içmenizi tavsiye ederim.
Yeme içme:
Konya’ya gelip kilo almamak mümkün değil. Yakın çevresindeki çeşitli yemekleri alıp yeniden yorumlayarak kendine özgü ve çok lezzetli bir mutfak oluşturmuş Konyalılar.
Örneğin; Havran-Balıkesir’in meşhur Hoşmerim tatlısı, tuzsuz peynir ile yapılır. Konya bu tatlıyı kendine göre yorumlamış ve kaymakla yapmış. İsim yine aynı kalmış. Bu arada tadının muhteşem olduğunu söylemeliyim.
- Konak: Eskiden Konya Mutfağı ve bir ara Köşk olarak adlandırıldı. Açık ara Konya’nın en iyi lokantası. Gidince “Berna usulü azar azar” diyin hemen anlarlar. Sonra beğendiğinizden tekrar söyleyin. Bamya çorbası ömre bedel. Sakın itiraz etmeyin ve iki kaşık deneyin. Küçücük kuru bamyadan yapılan bu ekşi çorbanın evde yediğiniz bamya lezzetiyle uzaktan yakından ilgisi yok. Tirit, ekmek salması ve tandır... Yaprak sarmayı ihmal etmeyin. Çömlek yoğurtları da çok özel. Bu arada bir hatırlatma daha yapayım; herkesin ilk duyduğunda burun kıvırdığı, Osmanlı’nın baştacı demir hindi şerbetini içmeden sofradan kalkmayın. Hiç öyle iç bayıcı tatlılıkta filan değil. 40 çeşit tamamen doğal baharattan hazırlanan bu şerbet ve bamya çorbasının hazmettirici özelliği sayesinde yemekten sonra hiç rahatsızlık hissetmeyeceksiniz.
- Etli Ekmekçiler: Bakın eğer çok meşhur olmuş bazı turistik mekanları tercih ederseniz hayal kırıklığı yaşayacaksınız. Konya’ya gittiğinizde Mevlana’nın hocası Konevi’yi ziyaret ederseniz, aynı bölgede ama Mahmuriye tarafında bulunan Etli Ekmekçi Mehmet’in yerine gidin. Ayağınızın altındaki mangalla ısınırken, çeşit çeşit etli ekmeğin çıtır çıtır lezzetine varın.
Konya’nın en büyük Mevlana Caddesi üzerindeki, “Bolu” da etli ekmeğin hakkını veren bir başka mekan.
- Tandır: “Dedeler”... Kesinlikle rakipsiz. Tabak yok, çatal yok. Küçücük bir esnaf lokantası. Akşamüstü kapanır. Vakitli gidip yer kapmaya çalışın. Ortaya bir kağıt serip, üzerine kilo ile etleri atıyorlar, siz de parmaklarınızda beraber afiyetle yiyorsunuz.
Alış-veriş:
Konya’da o da çok. Antikacılar, keçeciler, çömlekçiler, seramikçiler, tesbihçiler... El emeği her şey bu kentte. Şeb-i Arus töreni öncesi ve sonrası, kültür merkezindeki sergi alanında her zevke yönelik ürünleri bulup alabilirsiniz. En ünlü yerlerin burada standları oluyor. Ama bazılarının muhakkak dükkanlarına da gidin.
- Baki Kuyumculuk: Konya’nın simgesi gibi adeta. Ailesi, samimiyeti ve güzel insanlıklarıyla benim için Konya’nın ev sahibi burası. “Ne yiyelim”, “nereye gidelim” diye onlara sorun. Benim yıllardır herkes tarafından sorulan semazen figürlü kolyelerim hep buradan, hepsi el işi. 17 Aralık günü kapı önünde dağıttıkları helva şahane. Benden selam söyleyin, bir kahvelerini için. Buradaki güzel insanları tanımadan, Konya’dan dönmeyin.
- Tesbihçi Nuri Usta: Benim gibi tesbih merakınız varsa mutlaka dükkanına gidin. Mevlana caddesi üzerindeki bir pasajın içinde. Sorun tarif ederler. Ya da kültür merkezindeki standında Nuri Usta’yı bulun, size o tarif etsin. Keyfi yerindeyse size gramafonundan Hamiyet Yüceses şarkıları bile dinletir belki.
- Mevlana Vakfı: Türbenin hemen yanında. Eğer şansınız varsa torunu Esin Çelebi hanımefendiyle de burada tanışabilirsiniz. Vakıftan mutlaka beyaz gül yağı alın.