Bilim adamları 20 yıl içinde aşk haplarının hayatımıza gireceğini ve bu ilaçları eczaneden ağrı kesici gibi alabileceğimizi söylüyor.
İnanılmaz ama evet! Oxford Üniversitesi, insanların, ilaçla aşık olmasını mümkün kılmanın peşinde. Oxford nörobilimcisi Anders Sandberg, yakın bir gelecekte aşk haplarının hayatımıza gireceğini, 20 yıl içinde de eczaneden ağrı kesici alır gibi bu aşk ilaçlarından alabileceğimizi söylüyor. Sakın bahsettiğim şey cinsel uyarı haplarıyla karıştırılmasın, bildiğiniz aşık olmaktan söz ediyorum. Yapılan araştırmalara göre, aşık olurken oksitosin ve vazopressin yani halk arası deyişimizle ‘aşk hormonu’ salgılıyormuşuz. Aşık bir çiftin aşk hormonlarındaki denge ve karşılıklı olarak oksitosin hormonundaki artış da romantik bağı yani birlikteliği sağlıyormuş. Tabii insanın aklına hemen şu soru geliyor, ‘neden bilim insanları, bizi ilaçla aşık etmeye çalışıyor?’ Tabii ki her konuyu eşelemeyi, doğal akışından çıkarıp kendi eline almayı seven araştırmacıların buna da cevabı hazır; efendim, çiftler çok uyumlu oldukları halde bir süre sonra aşk bitti diyerek yollarını ayırıyor ve uzun evlilikler, kurulu düzenler bu sebeple dağılıyormuş, işte bilim insanlarının amacı, uzun süreli ilişkilerde azalan aşk hormonunu yerine koyarak, çiftlerin birbirine aşık kalmasını sağlamakmış. Kulağa bir çeşit büyü tarifi gibi geliyor değil mi, işte bu yüzden bence adına ilaç, hap vs değil, aşk iksiri demek daha yaraşır. Diyelim ki böyle bir iksir eczanelerde satılır oldu, peki yan etkileri neler olur acaba? Hemen hatırlatayım, Shakespeare’in 400 yıl önce yazdığı “Bir yaz gecesi rüyası” oyunu aşk iksirinin yarattığı yanlışlıklar komedyasıdır. Peki ya aşkını tazelemek isteyen çiftler, Shakespeare’in oyunu misali, birbirine değil de gidip kapı komşuya meylederse ne olacak? Açıkçası, bitmiş bir aşkı yapay yolla canlandırmak fikri ilk duyuşta cazip görünse de ne kadar sağlıklı olur? İyi düşünmek gerek. Hani mutluluk hapı adı altında, serotonin, endorfin gibi mutluluk hormonu içeren ilaçları alıp, kimyasıyla oynanmış zihni sersemlediğinden sürekli yapay bir gülümsemeyle dolaşan günümüz insanlarının mutluluğuna benzemesin sonra yeni ilaçlı aşıklarda... Domatesin hormonlusu ne kadar sağlıklı ve lezzetli ise hormonlu aşk da o kadar olur işte!
‘Yaşam biçimini değiştirin’ sloganı bir psikolojik baskı hasarı...
Yaşam biçimini tümden değiştirmek gerekli mi? Son yıllarda uzmanların nefesi ensemizde yaşıyoruz. Yaşam biçimimizi değiştirip,faydalı kurallarla şekillendirmemiz konusunda sürekli bir baskı var. Ülkemizde politikacılar bunu yaptığında adına ‘faşizm’ diyoruz ama doktorlar, diyetisyenler yaşam biçimimize karıştığında el pençe divan duruyoruz. Her gün, televizyondan, gazetelerden, internette bize karışan, onu yeme bunu içme, şu saate kalk, şu saatten sonra yeme diyen onlarca ses, her lokmamızda Woody Allen filmlerindeki anne figürü gibi bizi gözetleyen Canan Karataylarımız psikolojimizde baskı oluşturmuyor mu peki? Bu da bir çeşit faşizm, insanların yaşam biçimini yargılama değil mi? ‘Ama onlar iyiliğimiz için’ dediğinizi duyar gibiyim. Vallahi, politikacılar da tüm yasakları iyiliğimiz için getirdiğini iddia ediyor ona bakarsanız.
Üstelik tıp da bugün cici dediğini yarın karalayan, bugün makbul saydığını sonra yasaklayan, zemini oldukça kaygan bir bilgi alanı. Velhasıl demem o ki, kantarın topuzu biraz kaçtı. Önlemli uyarılar ve tavsiyeler anlaşılır ama faşizme varan, ‘yaşam biçiminizi değiştirin’ sloganının psikolojik baskı hasarı, yediklerimizden zararlı olmaya başladı. Cambridge Üniversitesi nörobiyoloji eş başkanı Dr. Michael Hasting’e göre, vücudumuzun ritmini 12 gen belirlermiş.
DNA’mızda yaşam hızımızı belirleyen kodlar varmış. Bu yüzden erken kalkan zayıflar, daha zeki-çevik olur filan gibi bir sabit öneri yanlışmış. Kişiden kişiye değişirmiş, çünkü yeni araştırmalarla, insanın çok daha komplike bir sistem olduğu fark edilmiş. Her hücremizin zamanlaması bile ayrıymış. Beynimiz de bu hücrelerle senkron çalışıyormuş. Kendini zorlamak çoğunlukla bu düzeni bozduğundan, kendimizi kötü hissettiğimiz noktada vücuda daha zararlı oluyormuş.
Sevgili sağlık uzmanları sözüm size, yıllardır pek çok öneriniz var ama günden güne daha kilolu, daha mutsuz, daha sağlıksız oluyoruz, bir rahat bırakın da iç sesimizi dinleyelim biraz da...