Şampiy10
Magazin
Gündem

Hangi krem hangi saatte işe yarıyor?

Vücudun biyolojik ritim sürelerini inceleyen bilim dalı kronobiyoloji, bakım ve makyaj uygulamalarının yeterince etkili olabilmesi için en doğru zamanlamayı belirliyor. Peki cildinizin biyolojik saatini biliyor musunuz? Prof. Dr. Dilek Demir Erol anlattı.

Sabah:

Güçlü bariyer: Günün erken saatinde cilt kendine güçlü bir bariyer oluşturuyor. Bu konudaki en büyük yardımcısı C vitamini.

Sıcak/soğuk duş: Sabah saat 04.00 itibariyle böbrek üstü bezleri, kortizol salgılanır. Saat 06.30’da bu boşaltım maksimum noktasına ulaşır. Bu saatlerde alınan sıcak-soğuk duşlar kortizolün daha iyi dağılmasına ve böylelikle cildin kan dolaşımının etkili bir şekilde gerçekleşmesine yardımcı olur.

Yataktan kalkınca: Gece boyunca kendinin yenileyen ve onaran cilt sabahın ilk saatlerinde kendini korumak için bariyer oluşturmaya başlar. Gece yapılan işlemler sonucu ciltte biriken kalıntıları arındırmak ve cildin nefes almasını sağlamak için cildin ph’ına ve tipine uygun bir temizleyici ile yıkamak gerekir.

Yüz: Cilt, güne bağışıklığını güçlendirerek başlar. Dolayısıyla hyalüronik asit nem destekleyici, C ve E vitamini içerikli bir gündüz bakımı kremi kullanılmalı.

Peeling uygulamaları: Cilt, gece boyunca uzun bir yenilenme sürecinden geçtiği için sabah hassaslaşabilir. Peeling uygulaması için ideal zamanlama.

Selülit kremleri: Sabah 07.00 itibariyle yağ metabolizması tam olarak çalışmaya başlar. Vücut losyonlarının destekleyici etkisinden yararlanmanın tam zamanı.

Öğleden önce:

Cilt esnekleşiyor: Vücudun aktif olduğu bu zaman diliminde cilt esnektir. Oral yolla desteğe başvurulmalı.

Masaj zamanı: 10.00-12.00 arası sinir uçları dokunmaya karşı oldukça hassastır. Bu yüzden masaj randevuları bu saatler arasında alınırsa dinlendirici bir etki hissedilir. Cilt bakımı yaptırmak için bu saatleri tercih edilmeli.

Hareketlenin: Bu süreçte sadece beyin değil aynı zamanda vücut da en yüksek performansta çalışır. Bu nedenle tüm sporlar mümkünse bu saatlerde yapılmalı.

Ölçülü makyaj uygulanmalı: Cilt öğle saatlerine kadar en esnek formunda ama yeterince oksijen alamadığı için solgun görünür. Mineral makyaj malzemeleri kullanılarak taze görünme sağlanabilir.

Öğle:

Yeniden krem sürün: Yağ ve ter bezlerinin çalışması sonucu alın-burun- çene bölgesinde parlamalar oluşur. Bunları yok etmek için makyajda kullanılan mineral pudra kullanılır. Eğer cildiniz kuruysa bu saatlerde kuruma ve gerilmeler olabilir. Bunun için de cilt bakımında kullanılan nemlendirici ve göz çevresi kremi ile cilt ve göz çevresi tekrar nemlendirilmeli.

Nemlendirici jel kullanın: Öğle yemeğinin ardından tansiyon ve hormon seviyesi düşüş gösterir. Cilt de buna özellikle göz çevresinde ince kırışıklıklarla tepki gösterir. Nem veren hyalüronik asit içeren jel ürünler göz çevresindeki kırışıklıklara uygulanmalı.

Öğleden sonra:

Kaş alma-epilasyon: Cildin öğleden sonra saatlerinde acıya duyarlılığı artar. Vücutta ağrı hissine yol açan yağ asidi prostaglandin üretimi öğleden sonraları yoğunlaşır. Bu yüzden 14.00-16.00 saatleri arasında tüm acı ya da ağrı verici kozmetik uygulamalardan uzak durmak gerekir. Kaş alma va epilasyon yaptırmayın.

Makyaj tazeleyin: Cilt pembe minik kırmızılıklar ve sivilceler belirgin hale gelecek kadar vücudun kan dolaşımı en üst seviyededir... Bu sorunun üstesinden gelmek için kompakt pudra ya da kapatıcı kullanılmalı. Ter bezleri en aktif seviyede çalışmaktadır. Toplantı ya da önemli buluşmalar öncesinde taze bir etki için deodorant kullanılmalı.

Parfüm satın almak için ideal zaman: 17.00 ve sonrası parfüm satın almak için ideal saatler, Bu saatlerde koku duyuları 6 farklı kokuyu ayıracak kadar hassaslaşırken öğleden önce ise bu sayı sadece 4 civarındadır.

Akşam:

Egzersiz için hazırlanın: Tansiyon ve kalp atış hızı artıyor, cildin kan dolaşımı en üst seviyeye çıkıyor. Vücudun kas sistemi akşamları daha iyi bir kan dolaşımına sahiptir. Bu da uzun soluklu egzersizlerde yaralanmalardan korur. Kardiyo sporu tercih edilmeli.

Duştan sonra vücut yoğun içerikli nemlendirici kremin etkilerini almaya en üst seviyede hazırdır.

Aromaterapi masajı: Saat 17.00’den itibaren cildin üst tabakasında hücre bölünmesi başlar. Yenilenme süreci sabah 05.00’e kadar sürer. Bu saatler arasında cildin alt katmanlarına kadar etki edecek bir yağ masajını uygulanmalıdır. Aromaterapi için en uygun zaman dilimidir.

Enzim içerikli kremler kullanın: Koenzim Q10 içeren etkili bakım ürünleri kullanmak, cildinizi ertesi güne hazırlayacaktır.

Gece:

Cilt hassaslaşıyor: Bağışıklık sistemi kusursuz çalışmaktadır. Ancak bu cildin hassaslaşmasına neden olur.

Meyve asitlerinden uzak durun: Gece cildin koruma kalkanı daha geçirgendir. Bu yüzden de sürdüğümüz kremlerin etkisi daha fazladır. Ancak meyve asidi gibi tahriş potansiyeli olan içerikler, bu saatlerde ciltte iritasyona neden olabilir. Bu saatlerde özellikle akne kremlerinden ve meyve asitlerinden uzak durulmalır.

El ve dudak bakımı: Yağ bezleri çalışmaya gece ara verdiğinden, kuruyan dudaklarınızın ve ellerinizin bakımını yoğun içerikli kremlerle yapılmalıdır. Ellere yağ bakımı yapmak için en uygun zaman dilimi.

Yazının devamı...

Kahvaltıda ne yemeli ne yememeli?

Kahvaltı şüphesiz en önemli öğün. Beslenme ve Diyet Uzmanı Yrd. Doç. Dr Sema Gübür bilinmesi gerekenleri anlattı.

Kahvaltı günün en önemli öğünü ama çalışanlar için inkar edemezsiniz ki haşlanmış yumurta çoğu zaman bir hayal. Ve gelsin kruvasanlar hatta süpermarket raflarını dolduran yoğurtlar, müsliler ve kahvaltı barları... Hepsi de iyi bir kahvaltı alternatifi olarak görünebilir. Ancak tatlandırılmış yoğurtlar, şekerli kahvaltılık gevrekler ve kahvaltı barlarından uzak durulmalı. Peki kahvaltıda neler yemeli nelerden uzak durulmalı? Beslenme ve Diyet Uzmanı Yrd. Doç. Dr Sema Gübür masum görünen kahvaltılıklar hakkında bilinmesi gerekenleri ve en sağlıklı kahvaltılıkları anlatıyor.

Süt ve yoğurt

Yoğurt ve süt birçok kadının ihtiyaç duyduğu harika bir kalsiyum kaynağıdır. Böylelikle süt ve yoğurttaki orta zincirli yağ asitlerinden de faydalanmış oluruz. Ancak yoğurdun şekersiz ve tam yağlı çeşitlerini kullanın, şekerlendirilmiş olanlardan uzak durun. Yiyeceğiniz yoğurdun etiketini dikkatli okuyun. Süt ve yoğurtla beraber tüketilen tahıl gevrekleri ve müsli de şekersiz olmalı. İçerisine siz mevsiminde taze meyve ve fındık, ceviz, badem ilave ediniz.

Müsli

Yıllardır, müsli, mısır gevreği, pirinç ponponları veya kabarcıklar gibi tahıllar birçok kişinin kahvaltısının ana besinleri. Kahvaltı gevreklerinin sağlıklı olup olmadığını test etmek için sütün içinde ne kadar sürede eridiğine bakın. Mısır gevrekleri, çıtır kabarcıkların bazıları hızlıca çözünebilir ve geriye şekerli, sağlıksız bir süt bırakır. Sade gevrekleri, kuru meyvelerle tatlandırmak en sağlıklı seçenek olacaktır.

Hamur işleri

Birçok çalışanın kahvaltılığı poğaça, börek, çikolatalı hamur işleri oluyor. Ancak bunlar lezzetli olsalar da sağlık açısından sakıncalılar. Özel durumlar hariç hamur işlerinden uzak durun ve bunun yerine yumurta, çökelek avokado gibi yiyecekleri yiyin. Böylece öğle yemeğine kadar sizi tok tutacak sağlıklı besinlerle vücudunuzun ihtiyacı olan protein, vitamin ve mineralleri karşılamış olursunuz.

Tatlıyı kahvaltıda tüketin, zayıflayın

Canınız çok tatlı istiyorsa kahvaltıda tüketin. Evet yanlış duymadınız! Kahvaltıda süt ve karbonhidrat içeren bir tatlı tüketmek zayıflamaya yardımcı olabiliyor. Örneğin haftada 2-3 kez 1 su bardağı tarçınlı süt + 10 çiğ badem ve 2 dilim ananas ya da yumurta + peynirden oluşan kahvaltınıza ilave 2 tane hurma tüketmek zayıflamanıza yardımcı olabiliyor. Canınız Muz mu istedi 1 bardak tarçınlı süt, 1 küçük muz, 6-8 adet çiğ badem dengeli ve sağlıklı ve tatlılı kahvaltı….Tatlı ihtiyacınızı kahvaltıda meyve tüketerek böylelikle gün içindeki tatlı krizinide çözümleyerek sağlayabilirsiniz.

Popüler chia pudingler:

Evde mevsiminde istediğiniz meyve ile taze taze yapıp kahvaltı alternatifi oluşturabilirisiniz. Sütle beraber kalsiyum yönünden zengin üzerine doğradığınız taze mevsiminde portakal, elma, taze yaban mersini, kivi gibi meyvelerle vitamin kaynağı ve bol lifle sağlıklı bir alternatif ve üstelik 160-180 kaloridir.

Yumurtanız kayısı kıvamında olsun

Kayısı kıvamında yumurta tüketerek yaklaşık 50-60 kalori düşürebilirsiniz. Yumurta anne sütünden sonra en iyi protein kaynağıdır. Demir içeriği çok yüksektir. Yumurtanın demir mineralinden en iyi faydalanabilmemiz için kayısı kıvamında tercih etmelisiniz. Yanında bol limonlu yeşillikle C vitamini alıp demir emilimini artırmanız da mümkündür.

Sağlıklı kahvaltı önerileri

Vitamin deposu

2 adet yumurta ile yapılmış az yağlı bol sebzeli omlet (mantar, maydanoz, biber gibi) + 1-2 ince dilim tam buğday ekmeği yanında mevsimine göre maydanoz, söğüş domates + salatalık + biber tüketebilirsiniz. Bu kahvaltı 180 kaloridir. Protein, ihtiyacınızı karşıladığınız, dengeli bir öğünle güne başlayınız.

Klasikçiler

Beyaz peynir, lor, çökelek (çörekotu ilave ediniz), 1 adet yumurta, 5-6 adet zeytin ya da 2 tam ceviz, domates, salatalık, maydanoz, roka (limon, pulbiberi), 1-2 ince dilim tam buğday ekmeği 260-330 kaloridir.

Uyandığında canı bir şey istemeyeler

Hiçbir şey yemek istemediğinizde en azından 1 bardak süt + 2 tam ceviz içi tüketerek güne başlayabilirsiniz, üstelik alacağınız 165 kalori alırsınız.

Pazarcılar

Omlet yaparken kaşar peyniri yerine yağsız beyaz peynir kullanın. 256 kalori yerine 99 kalori alırsınız. Ayrıca kahvaltıda yağlı poğaça yerine light peynirli kepekli simit ya da yağsız kepekli tost tüketerek 120 kalori kısabilirsiniz.

Yenilik arayanlar

Değişik kahvaltı mönüleri oluşturun. Kahvaltınızı her mevsim avakado, kışın 1 adet havuç, kivi, nane salatası, zerdeçallı, çörekotlu maydanoz gibi seçeneklere yer vererek zenginleştirin. 50-100 kalori ile güne daha enerjik ve sağlıklı başlayın.

Çocuk kahvaltısı

1 adet yumurta ile yapılmış zeytin gözlü omlet, maydanoz ile süslenmiş peynir kafa, 1-2 dilim gülen yeşil ağız avakado, 1-2 dilim el sallayan tam buğday ekmekleri, ve 1 bardak lıkırdatmalık süt ... "Benim kahvaltımın adı protein, güç bende. Üstelik sağlıklı büyümeyi sağlarım ve sadece 310 kaloriyim!"

Yazının devamı...

Hangi pekmez neye iyi gelir?

Kış aylarının gözdesi, sağlık deposu, enerji kaynağı pekmez... Sofralarımızdan eksik olmayan bu lezzetli ve sağlıklı besinin faydalarını Prof. Dr. Dilek Demir Erol anlattı, doğru bilinen yanlışlar konusunda uyardı...

Üzüm pekmezi: Üzümün fazla yetiştirildiği yerlerde, üzümü değerlendirmek amacıyla yapılmaya başlanmıştır. Ancak faydaları gözlemlendikten sonra üzüm pekmezi yaygın şekilde tüketilmeye başlanmıştır. Kalp ve damar hastalıkları başta olmak üzere vücut üzerinde önemli faydaları vardır. Böbreklerin temizlenmesini sağlar, karaciğer sağlığını korur ve kan yapıcı etkisi vardır. İştah açar, gebelik ve lohusalık dönemi için önerilir. Damar sertliğine karşı iyi gelir, yaşlanma etkilerini azaltır ve yapılan çalışmalara göre ömrü uzattığı bilinmektedir.

Dut pekmezi: Anemi hastalığında kullanılabilecek nadir ürünlerden biridir. Ham maddesi olan dut, tatlı bir meyve olsa da pekmezinin acımsı bir tadı vardır. Mide rahatsızlıkları, astım, bronşit, akciğerlerde gelişen lekeler üzerinde etkilidir. Bebekler ve çocuklar için gelişime katkıda bulunmak için önerilir. Özellikle bebeklerin ağzında sıkça karşılaşılan pamukçuk hastalığına karşı iyi gelir. Ağız ve diş sağlığını korur ve vücutta enerji üretimini arttırır. En önemli özelliklerinden biri bağışıklık sistemini kuvvetlendirmesi ve bu sayede vücudu hastalıklara karşı korumasıdır.

Keçiboynuzu pekmezi: Harnup pekmezi olarak da bilinen keçiboynuzu pekmezi, daha çok Akdeniz ve Ege bölgelerinde yetiştirilen keçiboynuzundan üretilir. Nefes darlığı için doğal bir ilaçtır. Anemide yararlanılan keçiboynuzu pekmezinin, kolesterolü düşürücü, tansiyonu dengeleyici etkileri vardır. Kanı zehirli maddelerden arındırır, kalp çarpıntısına karşı faydalıdır. Bağırsak hastalıkları, gastrit gibi problemlere iyi gelir. Bağırsak tembelliği ve kabızlık gibi rahatsızlıkları tedavi eder. Bağırsakları çalıştırarak kurt, tenya, solucan gibi parazitlerin atılımı için kullanılır. Cinsel fonksiyon bozukluklarının giderilmesi ve sperm sayısının artırılması tedavilerinde ek besin olarak kullanılır. Balgam söktürücü etkisi vardır. Kemik sağlığını korur, kalsiyum içeriği sayesinde kemik erimesine karşı faydalıdır. Sütte bulunan kalsiyumdan 3 kat fazla kalsiyum içerir. Diş dokusunun güçlenmesi için gerekli olan kalsiyumu içerir. Bedene güç ve enerji verir. A, D ve B vitaminleri, kalsiyum, fosfor, demir, magnezyum, bakır ve çinko bakımından zengin olduğundan; akciğer hastaları, gebe ve çocuk beslenmesi için, bolca tüketmesi tavsiye edilir.

Andız pekmezi: Andız ağacından meydana gelen kozalak özü ve ağacın meyveleri kullanılarak elde edilen bir pekmez çeşididir. Kan yapıcı, vücuda enerji verici özelliği bulunur. İdrar yolu, böbrekler ve mesanenin temizlenmesini sağlar. Sarılık hastalığına karşı faydalıdır. Özellikle geceleri altını ıslatan çocuklar için önerilir. Sedef ve egzama gibi cilt hastalıklarına karşı iyi gelir. Verem hastalığı için faydalı olduğu bilinmektedir. Ağız yarası, öksürük ve bronşit tedavisinde kullanılır. Adet döneminde yaşanan ağrıları azaltıcı etkisi vardır. Vajinal akıntıya karşı faydalıdır. Pankreasın düzenli çalışmasını sağlar. Romatizmal hastalıklara karşı kullanımı tavsiye edilmektedir. Mide bulantısına karşı iyi gelir.

Pekmez alırken dikkat edilmeli!

Pekmez alırken, yüksek ısılarda değil, düşük ısıda uzun sürede pişirilmiş olmasına mutlaka dikkat etmek gerekir. Gün ışığında tutulmamalı.

Pekmez ilk kullanımdan sonra buzdolabında muhafaza edilmelidir.

Bilinçsiz pekmez üretimi ve kanserojen maddeler tehlike yaratabilir

HMF olarak bilinen “Hidroksi Meti Furfural” kanserojen ve genleri bozan etkili bir kimyasaldır. Karbonhidrattan zengin gıdalar yüksek ısılarda esmerleşme reaksiyonu sonucu renk değiştirirler. Üründe bulunan amino asitlerle, basit şekerler olarak bilinen glükoz ve fruktoz ısı etkisiyle reaksiyona girerek koyu renkli bileşikler meydana getirirler. HMF düzeyi pekmezin çeşidine göre 75-100 mg/kg olarak belirlenmiştir. Bu sınırın aşılmaması gerekmektedir. HMF’nin yüksek olması pekmezin çeşidine göre değil, üretim tekniğine göre değişim göstermektedir.

Pekmez:

Yüzde 28-34 su

290 enerji

83,5 - 88 şeker

0,6 - 10 protein

0,04 Tiamin (B1 vitamini)

0,15 Riboflavin (B2 vitamini)

1,4 Niasin (B3 vitamini)

400-500 Kalsiyum

31 Fosfor

9,2 Demir

96 Sodyum

73,5 Magnezyum

69 Kükürt (üzüm pekmezinde)

0,43 Bakır içerir. Fosfor, demir, protein ve mineraller bakımından zengin içeriğe sahip olan pekmezin en bilindik özelliği kan yapımına destek olmasıdır. Vücut direncini arttırıcı ve hastalıklara koruyucu özelliği vardır. Mide rahatsızlıkları, öksürük, ağız içi yaraları gibi pek çok alanda kullanılabilir. İltihap sökücü, anne sütünü arttırıcı etkisi de vardır.

Besin değeri yüksek bir gıdadır

- Pekmezin yararlarından faydalanabilmek için uygun dozlarda tüketilmesi gerekir.

- Kalsiyum takviyesi için; günde iki çay kaşığı

- Demir takviyesi için; günde bir çorba kaşığı

- Uykuyu artırmaya yardımcı olmak için; gece 12’den sonra 1 çorba kaşığı

- Gri saç oluşumunu durdurmaya yardımcı olmak için; günde 1-2 çorba kaşığı alınması önerilir.

- Hamile veya adet gören kadınların demire daha çok ihtiyaçları vardır. Günde bir çay kaşığı pekmez yeterli olacaktır.

Hastalıkların tedavisinde yardımcıdır

Karaciğer hastalıkları: Sigara kullanan kişilerde karaciğer, damar ve akciğerlerde oluşan hasarı gidermek için pekmezden yardım alınabilir.

Kanseri önler: Çalışma sonuçlarına göre pekmez, beslenme programına eklenip düzenli kullanılırsa ve kanser başlangıç aşamasındaysa önleyici etki yaratır. İçeriğindeki yüksek kalsiyum, kolon kanserini engelleyici özelliğe sahip.

Antioksidan: Mükemmel bir antioksidan kaynağı olan pekmez, DNA’ları serbest radikallere karşı korur.

Enerji sağlar: Karbonhidrat ve yağlar bakımından zengin içeriğe sahiptir, demir, bakımından da mükemmel bir kaynaktır. İçeriğindeki demir ayrıca kanda oksijenin sağlıklı şekilde taşınmasını sağlar.

Kemik sağlığını korur: Kalsiyum, potasyum, manganez, magnezyum bakımından zengin içeriğe sahip olan pekmez, kemiklerin sağlıklı ve güçlü olmasını sağlar. Düzenli pekmez tüketimi kemik hastalıklarına karşı koruyucu etki sağlar.

Kalp sağlığı: Kalp krizi oluşma riskini azaltan pekmez, kan pıhtılaşması tedavisinde de kullanılabilir.

Demir deposu: Günlük bir yemek kaşığı kadar tüketilen pekmez, günlük demir ihtiyacının yüzde 20’sini karşılamak için yeterli olur. Demir eksikliği nedeniyle vücutta pek çok problem oluşabilir. Saç dökülmesi, yorgunluk, sinir, kansızlık gibi farklı sağlık problemlerine yol açan demir eksikliği pekmez tüketilerek tedavi edilebilir.

Cilt sağlığını korur: Pekmez, egzama, sedef ve akne gibi cilt problemlerine karşı iyi gelir. Ciltte oluşan kırışıklıkları giderici etkisinin yanı sıra ciltteki hücrelerin yaşlanmasını geciktirir.

Sindirim sistemi: Midede gelişen ağrıların hafiflemesine yardımcı olurken kabızlık, mide ülseri ve ishal gibi sindirim problemlerine karşı da iyi gelir.

Kilo vermeye yardımcı: Kilo vermek isteyen kişiler için mükemmel bir besin kaynağı. Vücudun ihtiyaç duyduğu vitamin, mineralleri karşılamak ve enerji sağlamak için kullanılabilir.

B6 vitamini: B6 vitamini bakımından zengin içeriğe sahip. Sinir sistemi, hücre oluşumu, enerji üretimi için faydalı.

Selenyum: İçeriğinde bol miktarda selenyum barındırır. Romatoid artrit gibi iltihap hastalıklarına karşı faydalı. Vücutta selenyum eksikliği kanser, kalp hastalıkları, iltihaplı romatizma gibi daha pek çok hastalığın oluşma riskini arttırır.

Alerji hastalıkları: Özellikle andız pekmezi alerji ve alerjik gelişen hastalıkların tedavisinde kullanılabilir.

Soğuk algınlığı: Pekmez soğuk algınlığı ve soğuk algınlığına bağlı gelişen öksürük gibi solunum yolu hastalıklarında alternatif tedavi olarak kullanılabilir. Öksürük için pekmez içildiğinde öksürüğün şiddetini azaltır.

Saç sağlığı: Düzenli pekmez tüketimi saçların sağlıklı ve güçlü bir görünüm kazanmasını sağlar. Saç dökülmelerini engelleyen etkisi vardır.

Zeka fonksiyonları: Özellikle dut pekmezinin zeka fonksiyonlarını artırıcı özelliği vardır.

Pamukçuk: Yine dut pekmezi, özellikle küçük bebeklerde gelişen pamukçuk hastalığına karşı faydalıdır.

Yazının devamı...

Parkinson’dan kurtulmak hayal değil

Parkinson, hastaların yaşam kalitesini önemli ölçüde düşüren bir hastalık. Ancak günümüzde tedavi seçenekleri artık daha çok. Şişli Florence Nightingale Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü‘nden Doç. Dr. Sabri Aydın, DBS yöntemiyle çok iyi sonuçlar alındığını belirtiyor.

“Parkinson ve hareket bozuklukları hastalarının tedavisinde ‘Derin beyin stimülasyonu’ (DBS) sisteminin kullanılması, bu hastaların tedavisinde dönüm noktası oldu. Hastaların tedavi seçenekleri artık daha çok. Eskiden ilaç ile tedavi edilebilen kısım, bir süre sonra tedaviye dirençli olmaya başlarken, diğer kısım ise ‘Bu kadar oluyormuş‘ denip hayatlarını düşük standartlarda sürdürmek zorunda kalıyordu. Hastalığa bağlı oluşan istenmeyen sonuçlar çok daha fazlaydı“ diyen Şişli Florence Nightingale Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü‘nden Doç. Dr. Sabri Aydın beyin pili olarak da bilinen derin beyin stimülasyonu yöntemini konuştuk.

Derin beyin stimülasyonu hastalara ne gibi faydalar sağlıyor?

20 sene önce kullanılmaya başlanan DBS sistemi ile hastalar artık daha güvenli ve konforlu. Pilin kullanımı sonrası parkinson hastaları yaklaşık yüzde 70 fayda görüyor. Bu hastaların birçoğu daha az ilaç kullanıyor ve ilaca bağlı yan etkiler daha az görülüyor. Uzun dönemde hastalığın kötüleşmesinin geciktiği ve hastalığa bağlı istenmeyen etkilerin daha az görüldüğü biliniyor. Hastalar daha rahat mobilize olabildikleri ve kendi yaşamlarını daha rahat devam ettirebildikleri için sosyal olarak hem kendileri, hem de aileleri daha rahatlar. Bu hastalar yıllardır toplum dışında yaşamışlar. İyi seçilmiş ve ameliyat edilmiş hastalar yaklaşık yüzde 70 oranında fayda görüyor. Tek başına ihtiyaçlarını karşılayamayan ve etraflarında her zaman yardımcı birine ihtiyaç duyan hastalar yaklaşık 9 ay sonra fiziksel olarak daha yeterli hale geliyor. Daha rahat mobilize edilen ve de ortak yaşama daha fazla katılan hastalar daha mutlu.

Tedavi sonrası iyileşme oranları nasıl?

Dirençli, hızlı ilerleyen, ilaç tedavisi ile yan etkiler ortaya çıkaran Parkinson hastalarında DBS operasyonu çok etkili bir yöntemdir. Doğru seçilmiş hasta grubunda hastalığın ana bulguları olan titremeyi yüzde 80, donmayı yüzde 70 ve yürüme bozukluğunu da yüzde 60 oranında kontrol altına alabiliyoruz. Hastalık ilerleyici olmasına rağmen, son bilimsel çalışmalar ile DBS ile tedavi edilmiş hastalarda hastalığın daha yavaş ilerlediği ortaya konmuştur.

Genç hastalar da tedavi ediliyor!

Çocukluk dönemi DBS tedavisi konusunda dünyadaki en tecrübeli ekiplerden biriyiz. Literatürde şimdiye kadar bildirilen en genç Parkinson hastasının ameliyatı ve dünyadaki en küçük yaştaki hastaya DBS uygulaması hastanemizde yapılmıştır.

Şarj edilebilir piller 9 sene dayanabiliyor

İyileşme süreci ne kadar sürüyor?

Hasta, ameliyatın ertesi günü ayağa kalkar ve kullandığı ilaçları aynı sat ve dozda kullanmaya devam eder. İkinci günün sonunda evine gider ve üçüncü gün vücut banyosu yapabilir.

Pil 1 hafta sonrasında açılır ve aralıklı kontroller ile yaklaşık 3 haftada istenilen ayar sağlanır. Hastaların yaklaşık 1/3 ü ilk senelerini ilaçsız geçirirler, ama genel kural olarak pil açılışından hemen sonra kullanılan ilaç dozları yarı yarıya azaltılır.

Hastaya takılan pillerin ömrü ne kadar?

Hastalara 2 tür pil önerilir. İlki uzun zamandır kullanılan ve ayar sonrası bir şey yapılması gerekmeyen şarj edilemeyen pildir. Kullanılan elektrik miktarına ve hastalığa göre 3 ile 5 yıl arasında değiştirilmesi gerekir.

Diğeri ise boyutu daha küçük olan, kullanıma göre 3 gün ile 15 gün arasında doldurulması gereken şarj edilebilir pillerdir. Bu ameliyatın sonrasında hastalar yeni çıkan şarj edilebilir pillerle yaklaşık 9 sene sorunsuz idare olur.

Sonrasında yapılacak kısa ve günübirlik bir ameliyatla pil değişimi yapılır.

DBS kimlere uygulanıyor?

Ameliyat öncesinde hastalar hareket bozuklukları nöroloğu tarafından değerlendirilir. Hastanın seçimi ve tedavisinin devamı- ilaç ve pil ayarları nöroloğa aittir. Tüm hastalar ayrıntılı olarak sistemik ve psikolojik değerlendirmeden geçirilir. Uygun hastalar cerrah tarafından ameliyat edilir.

Ameliyat süreci nasıl gelişiyor?

Hasta 1 gün öncesinde hastaneye yatar, anestezi tarafından değerlendirilir, gerekirse konsültasyonlar istenir. Aynı akşam özel bir teknik ile beyin MR’ı çekilir. Ertesi sabah hastaya özel bir başlık takılır ve bu başlık ile tomografi çekilip ameliyata indirilir. MR ve BT üst üste bindirilip hedef belirlemesi yapılır. Artık hedefin 3 boyutlu koordinatları belirlenmiştir. Hastanın muayenesi yapılarak ameliyat uygulanır. Hücreler mikroelektrod yöntemi ile taranarak en uygun hücre grubu saptanır. Pilin bir kopyası olan anlık elektrik uyarı ile de olumlu ve olumsuz etkiler gözlemlenip en doğru yere, içerisinden süper iletken teller geçen kalıcı silikon elektrodlar yerleştirilir. Beynin her iki tarafına da aynı işlem uygulanır. Takılan başlık çıkarılıp hasta uyutulur. Cilt altında kalacak ara bağlantı parçası ile beyne takılan elektrodlar, köprücük kemiği altına yerleştirilen pile bağlanır. Ameliyatın yaklaşık süresi 2,5-3 saattir.

Yaşama kaldığı yerden devam!

Titreme hastalığı olanların bir kısmı giderek kötüleşir ve ellerini/kollarını rahat kullanamaz, bardakla su içemez, çatal-bıçak ile yemek yiyemez. Ameliyata uygun hastalarda başarı oranı yüzde 90’dır. El titremelerinin tamamı geçer ve yaşamlarına kaldıkları yerden devam ederler.

DBS yönteminin uygulandığı diğer hastalıklar:

-Özellikle ileri yaşlarda sık görülen esansiyel tremorun ve bazı hastalıklar sonrasında oluşan tremorun da tedavisi başarı ile yapılmaktadır. Tremor tedavisi cerrahi olan bir hastalıktır. Hastaya şikayetlerine göre tek veya iki taraflı olarak ameliyat uygulanır. Özellikle esansiyel tremor pil ameliyatı sonrası tama yakın kontrol altına alınabilir.

-Distoni diye adlandırılan, doğuştan olabileceği gibi sonradan da ortaya çıkabilen istemsiz kasılma hastalığında da oldukça iyi bir tedavi yöntemidir. Hastaların şikayetlerinin yaklaşık 9 ay sonunda yüzde 60 oranında azaltılması hedeflenir. Ameliyatları kontrollü anestezi ile yapılır

-Çocukluk ve erken ergenlik çağında görülen Tourette sendromu olarak adlandırılan ve tiklerle seyreden psikolojik sorunların ve küfrün eşlik ettiği hastalık grubunda da ilk uygulama yapan merkezlerden biriyiz.

-DBS’nin yeni uygulama alanlarından biri olan major depresyonun DBS ile tedavisi de Türkiye de ilk defa hastanemizde uygulanmıştır.

Yazının devamı...

Teknoloji flört şiddetini artırıyor

Her 5 öğrenciden biri flört şiddeti görüyor. Hakaret ve baskıyı sevgi göstergesi sanıyorlar. Bu şiddeti sadece erkekler değil kızlar da uyguluyor.

Şiddet günümüzün en ciddi sorunu. Sadece fiziksel değil, psikolojik olarak uygulandığında da büyük yaralar açıyor. Kim olursa olsun herkes için baş edilmesi zor bir durum. Özellikle gençler açısından "şiddet" bazen yanlış algılanabiliyor. Öyle ki her 5 öğrenciden biri flört şiddeti görüyor. Ancak; kontrol, baskı, hakaret, fiziksel şiddet flörtün kuralları, ilişkinin olmazsa olmazı, hatta sevgi göstergesi olarak kabul görüyor. Sesini yükselterek konuşmayı ve kıskanmayı gençler şiddet olarak tanımlamıyor.

Genelde erkekler tarafından uygulandığı bilinse de kızlar da flört şiddeti uygulayabilir. Psikolojik ve sözel başlayan şiddet, evlilikte ise fiziksel şiddete dönüşüyor. Flört şiddetinin uygulanma sıklığı ve alanının teknoloji ile daha kolay bir hal aldığını belirten Medical Park Gaziosmanpaşa Hastanesi Uzman Klinik Psikoloğu İpek Özaktaç şunları anlatıyor.

Partnere değersiz hissettirmek

Flört şiddeti, ergenlerin ve genç yetişkinlerin romantik ilişkilerinde görülen sosyal bir problem. Çoğunlukla 16-24 yaş arasındaki lise ve üniversite çağı gençlerinde görülüyor. Duygusal ilişki içerisindeki evli olmayan çiftlerin karşılıklı şiddet veya tehdit içeren davranışları olarak da tanımlanıyor. Yalnızca bir partnerin diğerine uygulaması gibi, her iki partnerin de birbirine flört şiddeti uyguladığı görülebilir. Flört şiddetinin altında fiziksel, cinsel, psikolojik, sosyal ve teknolojik boyutları var. Kontrol etmek, güç göstermek, baskılamak, ilişkiye hükmetmek ve değersiz hissettirmek en belirgin örnekleri.

Unutmayın seven kıskanmaz

Giyilecek kıyafetlere, gidilecek yerlere ya da kimlerle buluşulacağına partneri yerine karar vermek de flört şiddeti. Şiddet uygulanan taraf genelde bu durumu "Beni seviyor, beni kıskanıyor, bana sahip çıkıyor" diyerek sevgi göstergesi kabul eder. Fakat kıskançlığı içinde bulunduran bu tür davranışlar flört şiddeti yaşandığına dair en net örneklerdir. Ayrıca, "Yalnızca bir kere yaşadık, her şey düzelecek" inanışı da gençlerin ilişki problemlerinde gözlemlenen yanlışlardan...

Kısıtlayıcı davranışlar psikolojik şiddettir

Flört şiddetinin uygulanma sıklığı ve alanı teknoloji daha kolay bir hal aldı. Bu sayede partnerler bir arada değilken bile birbirlerine baskıcı ve kontrol edici tutumlar sergiliyor. Partnerini sürekli telefonla aramak, kısa mesajlarını ve sosyal medya sayfasında kimlerle iletişim kurduğunu kontrol etme davranışları en sık görülen eylemlerden. Aynı zamanda, sosyal medya hesaplarının şifresini isteme, video ya da fotoğraf göndermek için zorlama, en son saat kaçta çevrimiçi olduğunu kontrol etme teknolojik flört şiddeti yaşandığına işarettir.

Baskıcı ve kısıtlayıcı davranışlar psikolojik, sözel şiddettir. En önemlisi ise evlilik yaşamında fiziksel şiddete dönme ihtimali oldukça yüksektir.

BU DAVRANIŞLARA DİKKAT!

-İzniniz olmadan maillerinizi ya da sosyal medya hesaplarınızı (Facebook, Twitter, İnstagram, Whatsapp) kontrol ediyorsa

-Sizi küçümseyecek davranışlarda sıklıkla bulunuyorsa

-Aşırı derecede kıskanç davranıyorsa

-Sizi olduğunuzdan farklı bir kişiye dönüştürmeye çalışıyorsa

-Her an tartışmaya açık bir tutumdaysa

-Sizi ailenizden ya da arkadaşlarınızdan uzaklaştırıyor ve görüşmelerinizi kısıtlıyorsa

-Size haksız suçlamalarda bulunuyorsa

-Ruh hali çok çabuk değişiyorsa (Gülüyorken bir anda sinirlenmek gibi)

-Fiziksel olarak canınızı yakan davranışlarda bulunuyorsa

-Sizi kimseyle paylaşmak istemiyorsa

-Ne yapacağınıza o karar veriyorsa

Yazının devamı...

Gürültülü ortam motivasyonu düşürüyor

Gürültü, istisnasız herkesi etkileyen bir sorun. Zaten, gürültü tanım itibarıyla da uyumsuz, düzensiz bir biçimde çıkan, rahatsız edici her türlü sesi içeriyor ve olumsuzluk belirtiyor. Böyle bir olumsuzluğun, insan ruhsallığı üzerinde olumsuz etkileri oluyor. Gürültü gündelik performansımızı iş motivasyonumuzu etkiliyor.

Çaresizlik duygusu yaratıyor

Gürültünün çocukların konuşma, okuma yazma becerilerinde ve dikkatlerini toplamada ciddi olumsuz etkileri olduğunu gösteren çok sayıda araştırma var. Gelişim Psikolojisi Uzmanı Ayşegül Cebenoyan, bu konudaki araştırmalara dikkat çekiyor: “Araştırmalarda, çocuklarda öfke kontrolünü ve motivasyonu olumsuz etkilediği gösterilmiş.

Örneğin, gürültülü bölgelerde ders veren öğretmenler, bu öğrencileri motive etmekte zorlandıklarını, çocukların hayal kırıklıklarıyla başa çıkma becerilerinin diğer çocuklardan daha düşük olduğunu belirtmişler. Gürültülü ortamlarda uzun süre bulunmanın çocuklarda öğrenilmiş çaresizlik duygusu gelişmesine yol açtığını gösteren araştırmalar da var.”

Kalp krizi ve tansiyona neden olabiliyor!

Gürültünün, psikolojik rahatsızlıkların yanı sıra vücudun hormon düzeylerini etkilemek suretiyle çarpıntı, yüksek tansiyon gibi kalp ve tansiyon hastalıklarına

sebep olduğu biliniyor. Aralıklı ve ani gürültü, kişide ani adrenalin deşarjı yaratarak dikkat azalması, uyku düzeninde bozulmalara neden olabiliyor.

TV sesi çocuklarda öğrenme sorununa yol açıyor

Peki çocukları gürültü kirliliğinden nasıl koruyacağız? Bu sorunun cevabını Cebenoyan şöyle veriyor: “Öncelikle kendimiz gürültü kirliliği oluşturmamaya çaba harcamalıyız. Örneğin, televizyon yalnızca bir program izleniyorsa açık olmalı, izlediğimiz program sona erdiğinde televizyonu kapatmalıyız. Özellikle küçük çocuklar televizyon izlemeseler bile, bulundukları ortamdaki televizyon sesinden olumsuz etkilenirler. Araştırmalara göre uzun süre televizyon sesine maruz kalan çocuklarda öğrenme sorunlarına rastlanabiliyor. Küçük çocuklara yüksek sesler çıkaran oyuncaklar almamalı, var olanların pillerini çıkarmalıyız. Evde kullandığımız elektrik süpürgesi, çamaşır makinesi gibi eşyalarımızı seçerken sessiz çalışan modelleri tercih etmeliyiz.”

Çocuklu ailelerin gürültüsü dışarıya çıkmıyor

Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği (İZODER) de gürültünün olumsuz etkilerine dikkat çekti. 16 Kasım’da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın desteğiyle “Ses Yalıtımı Zirvesi” düzenlendi. İZODER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ertuğrul Şen, “Artık sadece işyerlerinde değil, evlerde de ses yalıtımı önemli. Ses yalıtımı çocuklu ailelerin gürültü seviyesini ciddi şekilde azaltmaya yardımcı oluyor”?diyor.

Konuşmalar 1.5 metreden duyulmalı!

Kabul edilebilir gürültü düzeyi kişinin sessiz bir ortamda 1,5 metreden günlük konuşmaları anlamakta güçlük çekmeye başladığı sınırdır. Bu sınır 500, 1000 ve 2000 Hertz (Hz) frekanslarda ortalama 25 Desibel (dB) değerine karşılık geliyor.

Yazının devamı...

Gıdalar ne kadar süre dayanabilir?

Amerikalı ve Avrupalı gıda uzmanları, “son kullanma tarihi”nin çok da geçerli bir bilgi olmadığını öne sürdü. Çünkü olay sadece son kullanım tarihinde bitmiyor, gıdaları nasıl saklayacağınız da önemli...

Gıdalarda raf ömrü olarak da bilinen “son kullanma tarihi” tüketiciler açısından ayrı bir önem taşır. Belirtilen tarihler arasında ürün tazeliğini korur. Tarih geçtikten sonra ise bozulmaya /bayatlamaya yüz tutar. Yani en azından birçok tüketici bu şekilde bilir. Fakat Amerikalı ve Avrupalı gıda uzmanları bunun çok da geçerli bir bilgi olmadığını öne sürerek yiyeceklerin son kullanma tarihlerinin çok da önemli olmadığına değindi. Bunda son kullanma tarihi geçen gıdaların çöpe atılarak ekonomiye ve aile bütçesine verdiği zarar da etkili oldu. Çünkü dünyada günde 1.3 milyon ton gıda ürünü çöpe gidiyor. ABD’de çöpe atılan gıdaların bir yıllık tutarı 165 milyar dolar. Bu nedenle ABD ve ardında da Danimarkada’da tarihi geçmiş ya da herhangi bir marketten atılacağı bir biçimde zarar görmüş gıdaları satan marketler açıldı. Kar amacı gütmeyen yerel organizasyonlar tarafından açılan bu marketlerde fiyatlar diğer marketlerden yüzde 50 daha ucuz.

Nasıl saklandığı önemli

ABD’de gıda ürünlerini ve ilaçları denetleyen kuruluş olan FDA’in yanı sıra, Ulusal Kaynak Koruma Konseyi şöyle diyor, “Gıda ürünlerinin üstünde yer alan raf ömrü ibareleri sadece o gıdanın ne zamana kadar en yüksek kalitesini koruduğunu gösterir.” Bu, belirtilen tarih sonrasında gıdanın zehirli bir hâl alacağı anlamına gelmiyor “Bu tarihe kadar tüketiniz” ibareleri de aynı anlamı taşıyor. Sadece bebek mamaları bunun dışında tutuluyor. Tabii FDA, böyle ürünleri yediğiniz zaman zehirlenmeyeceğinizin garantisini vermiyor. Çünkü olay sadece son kullanım tarihinde bitmiyor, gıdaların nasıl saklandığı da önemli. Örneğin, ambalajı açtıktan sonra uygun şartlarda saklamadıysanız, son kullanma tarihi geçmemiş besinlerden de zehirlenebilirsiniz.

Saklama koşulları gıdaların ömrünü belirliyor

ABD’li uzmanlar, son kullanma tarihleri geçmiş ürünlerin kullanımıyla ilgili şu bilgileri veriyor: Bu ürünlerin ömrü ancak doğru saklanmış olmaları koşuluyla uzayabilir. Aksi takdirde gıda kaynaklı bakteriler üreyebilir ve hastalık yapıcı bakteriler de varsa, paket üzerindeki tarihten önce veya sonra gıda kaynaklı hastalıklara sebep olabilir.

Sütü dondurarak ömrünü üç ay uzatabilirsiniz

Çiğ kümes hayvanları

Kümes hayvanları satın alındıktan sonra bir günden iki güne kadar buzdolabında saklanabilir. Eğer pişirilmiş ve paketi açılmamışsa, 3-4 gün kadar dayanacaktır. Tavuğu buzlukta dokuz ay saklayabilirsiniz. Pişirdikten sonra da buzdolabında 3-4 gün dayanabiliyor.

İşlenmemiş dana ve kuzu eti

Ürün satın alımdan sonra üç günden beş güne kadar iyi durumda kalacaktır. Sığır eti buzlukta altı aydan 12 aya kadar en iyi kalitede durabiliyor.

Yumurta

Yumurtalar oldukça tartışmalı. Üzerinde satış tarihi varsa, satın aldıktan sonra üç haftadan beş haftaya kadar saklayabilirsiniz. Bir yıla kadar donmuş halde tutabilirsiniz.

Kuruyemiş

Paketlenmiş kuruyemişler kilerde 12 aya kadar durabiliyor.

Çikolata

Genel bir kural olarak, çikolatayı dolaba koymak raf ömrünü en az yüzde 25, dondurmak ise yüzde 50 veya daha fazla uzatabilir. Kutulu çikolatayı uzun ömürlü plastik dondurma torbasına koyun, sıkıca bağlayın ve bir yıla kadar dolapta saklayın veya en iyi kalitede 18 aya kadar dondurun. Donmuş çikolataları buzdolabında çözdürün.

Süt

Eğer dolaba konursa süt paket üzerindeki satış tarihinden sonra bir hafta kadar içilebilir. Sütü dondurarak ömrünü yaklaşık üç aya kadar uzatabilirsiniz. Ekşi koku, kirli beyaz veya hafif sarımsı renk ve kalın veya kümelenmiş bir yapı sütün dökme zamanının geldiğini gösteriyor.

Marul

Marul dolapta yaklaşık bir hafta dayanır. En iyi tazelik için, yemeden önce marulu yıkamalısınız. Sebzeler rengi solmadıkça ya da yumuşamadıkça yenilebilirler.

Yoğurt

Satış tarihinden itibaren yedi ila 10 güne kadar saklayabilirsiniz. Eğer yoğurdu dondurursanız, bir aydan iki aya kadar dayanır. Yoğurt en iyi tadı açıldıktan sonra beş ile yedi gün arasında verir. Yoğurdun bozulduğunu anlamak için sağduyunuzu kullanın. Yüksek akıcılıkta sulu kıvam, kümelenmiş bir yapı ve ekşi bir koku varsa yemeyin.

Taze, çiğ somon

Somon satın alma tarihinden itibaren bir günden iki güne kadar dayanır. Yine de eğer onu dondurursanız en iyi tatta ek olarak iki aydan üç aya kadar saklayabilirsiniz.

Ketçap

Kilerde bırakılmış, açılmamış ketçap yaklaşık bir sene dayanır. Bir kez açıldığı zaman kilerde yaklaşık bir ay ve dolapta altı ay dayanır.

Kurabiye ve kekler

Ambalajı açılmamış kurabiyeler aylarca saklanabilir.

Makarna

Makarna tarzı yiyecekler kilerde 3 yıla kadar dayanabiliyor.

Şarap

Genelde soğuk kırmızı şarap sevilmese de, açılmış kırmızı şarabı dolapta saklamak tazeliğini sürdürmesine yardımcı olur. (Açtıktan sonra ek olarak üç günden dört güne kadar dayanır).

Açılmış kırmızı şarabı dondurucuda saklayın ve dört aydan altı aya kadar kalsın! Açılmış beyaz şarap da o uzun dayanır. Açılmamış kırmızı ve beyaz şarap üç yıl ve daha uzun süre dayanır. İyi şaraplar 100 yıla kadar dayanabilir.

Konserveler

Konserve yiyecekler soğuk bir yerde saklandıklarında, 5 yıl sonra hala yenilebilir durumda kalır.

Bal

İyi haber: Kilerde duran bal sonsuza kadar dayanacaktır.

SKT ve TETT farklı şeyler!

Gıda Mühendisi Alperen Ekinci, ülkemizde uygulanan son kullanma tarihi ya da tavsiye edilen tüketim tarihinin ne anlama geldiğini şöyle anlatıyor: “Satın aldığımız gıda maddelerinin üzerinde son kullanma tarihi ibaresini gördüğümüzde kesinlikle belirtilen tarihten sonra ürün tüketilmemeli. Bahsettiğimiz tüketilebilir ürünler üzerinde tavsiye edilen tüketim tarihi ibaresi bulunan gıda maddeleridir. Bu sebeple, gıda ısrafını önlemek için alınan önlemlerden sadece bir tanesi olan, etiketlerimizin üzerinde bulunan “Son kullanma tarihi” (SKT) ibaresi yerine bazı ürünler için “Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi” (TETT) ibaresinin kullanılmasına karar verilmiştir. “TETT” geçmiş bir gıda maddesini tüketmek güvenilir mi? sorusunu ise Ekinci şöyle yanıtlıyor:

“Birçok insan gıdaların tazeliğini son kullanma tarihlerine bakmak yerine, taze olup olmadığını görerek veya koklayarak test edilebiliyor. Örneğin; tavsiye edilen tüketim tarihi üzerinden bir ay geçen mısır cipslerinin hala yenebileceğini, ancak tadının bayat olabileceği İngiliz Gıda Bilimcilerinin çalışmalarıyla sabitlenmiştir. Zeytinyağıyla tavada ısıtılırsa mısır cipsinin tekrar çıtır çıtır olabileceği tavsiyesinde bulunan gıda bilimciler, hava almayan kaplarda saklamanın da cipslerin ömrünü uzatacağını belirtmiş. Gıda bilimcileri, yoğurdun altı haftaya kadar dayanabildiğini, üzerinden küfü almanın yeterli olduğunu ileri sürmüştür ve ben de aynı görüşü savunmaktayım. Evlerimizde ekşimeye başlamış yoğurtlarımızı çöpe atmak israfı artırmaktan başka bir şey değildir.”

Yazının devamı...

Kahvaltılık gevreklerle rengarenk beslenin

Kış mevsiminin geldiği, havaların soğuduğu bu dönemde beslenmenin önemi biraz daha artıyor. Özellikle bağışıklık sisteminin güçlenmesi için güne kuvvetli bir kahvaltı ile başlamaya özen göstermek gerekiyor. Sabah telaşıyla klasik kahvaltıların yerini gevrekler alıyor. Tam tahılların süt ve meyvelerle tüketimi güne zinde başlamak için iyi bir tercih. Nestle Türkiye Beslenme, Sağlık ve İyi Yaşam Müdürü Diyetisyen Ceren Batmaz Sarı, tahıl gevreklerinin beslenmedeki yerini şöyle anlatıyor: “Tam tahıllı kahvaltılık gevrekler düşük yağ, yüksek lif, vitamin ve minerallerden zengin içeriği ile dengeli bir kahvaltı oluşturmanızda size destek olur. Aynı zamanda süt ve yoğurt tüketiminizi artırarak, kalsiyum ve protein alımınızı da destekler. Tükettiğiniz kahvaltılık gevreklerin tam tahıllı olduğundan emin olmak için etiketin üzerinde “tam tahıl” logosunun olduğunu kontrol edin.” Ceren Batmaz Sarı sağlıklı tarifler de veriyor.

İnce krep (1 porsiyonu 65 kalori)

Malzemeler

- 1 avuç dolusu çikolatalı tam buğday ve pirinç gevreği

- 1 muz + süslemek için yarım muz ÂYarım çay kaşığı kabartma tozu Â160 ml süt (inek veya badem sütü)  80 g un  Bir tutam tuz  1 avuç dolusu eritilmiş yabanmersini  Akçaağaç pekmezi veya agav şurubu

Hazırlanışı

1 muzu ve sütü bir blenderda karıştırın.

Bu karışımı bir kasede un, kabartma tozu ve tuzla karıştırın. Birkaç dakika dinlendirin. Bir patates ezici ile bir avuç dolusu çikolatalı gevreği ezin. Bunu çok fazla karıştırmadan karışıma ekleyin. Yapışmaz bir tavaya, küçük bir kepçeyle krep karışımından dökün ve üzerine çikolatalı gevrek serpin. 3 dakika sonra kahverengileştiği anda, diğer tarafını çevirmek için krebi ters çevirin. Tüm krep karışımını pişirin. Krepleri bir tabağa üst üste dizin ve yuvarlak muz parçaları, yabanmersini ve akçaağaç pekmezi veya agav şurubu ile servis edin.

Mini Omletler (1 porsiyonu 93 kalori)

Malzemeler

- 30 g tam sade tam buğday ve pirinç gevreği  4 yumurta

- 1 kabak  Birkaç dal frenk soğanı  40 g iri taze bezelye

- 30 g beyaz peynir

- 1 taze soğan  Tuz ve karabiber

Hazırlanışı

Fırını 150°C’de önceden ısıtın. Yumurtaları bir tutam tuz, karabiber ve az miktarda zeytinyağı ile bir kabın içerisinde çırpın. Bezelye, kahvaltılık gevrek, ince doğranmış taze soğan ve ufalanmış beyaz peyniri ilave edin. Kestiğiniz kabaklardan 3-4 tanesini basamaklar halinde üst üste dizin. Silikon küçük kek kalıplarının kenarlarını bunlarla kaplayın. Yumurtalar pişene dek yaklaşık 30 dakika pişirin. 5 dakika soğumaya bırakın. İnce bir bıçak yardımıyla omletleri kalıptan çıkarın. Üzerlerini ufalanmış beyaz peynir ve ince doğranmış frenk soğanı ile kaplayın.

Muzlu Gevrek

Malzemeler

- 7 kaşık tam tahıllı ballı bademli gevrek

- 1 küçük boy (55 g) muz

- 1 su bardağı (125 ml) yarım yağlı süt ÂTarçın

Hazırlanışı

1 porsiyon tam tahıllı ballı, bademli kahvaltılık gevreğin yanına 1 adet muzu dilimleyin. Üstüne istediğiniz miktarda tarçın serpin. Zevkinize göre ister süt, ister yoğurt ile tüketin.

Kalp hastalığı riski azalıyor

Her gün en az 48 g tam tahıl tüketen kişiler,

- Sağlıklı bir vücut ağırlığına sahip olma eğilimindedir,

- Yüzde 20-30 oranında koroner kalp hastalığı riski azalabilir.

- Yüzde 20-30 tip 2 diyabet gelişiminde azalma görülebilir.

Günde 3 porsiyon!

Uluslarası sağlık kuruluşları yeterli ve dengeli beslenme için günde 3 porsiyon tam tahıl ürün tüketilmesini öneriyor.

- 1 porsiyon bulguru ana yemeklerde

- 1 porsiyon bugdayı salatalarda

- 1 porsiyon tam tahıllı kahvalık gevreği sabah ilk öününde tüketmek günde 3 porsiyon tam tahıl önerisini karşılamaya yardımcı olacaktır.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.