Şampiy10
Magazin
Gündem

Eşler arasındaki huzursuzluk

SORU: Okurum H.Ş. özetle Rusya’da iş kurup bir Rus hanımla evlendiğini, fakat evliliklerinin sevgi üzerine dayalı olmadığını, bu yüzden sık sık hanımıyla kavga ettiklerini; iki çocuk sahibi olduklarını, birinin 13, ötekinin 4,5 yaşında olan çocukları, kendisinin İslâm ahlâkı üzerine yetiştirme arzusuna karşın hanımının, çocukları Rus ve Hıristiyan olarak yetiştirme çabası içinde bulunduğunu söylüyor. Gerek Türkiye’de, gerek Rusya’da mal edindikten sonra eşinin kendisine büyü yaptığını itiraf ettiğini ve nihayet kendisini evden kovduğunu belirtiyor. Bu kadınla birlikte yaşamaya devam edip etmeme konusunda düşüncemi soruyor.

CEVAP: Değerli okurum mektubunuz beni etkiledi. Gözlerinden öperim. Eşinizin Hıristiyan olmasının sakıncası yok. Ama İslâm dini açısından çocuklar babaya aittir. Çocukların dini babanın dini olmalıdır. Eğer eşiniz çocukları Hıristiyanlığa yönlendiriyor, namazlarına, dini öğrenmelerine engel oluyorsa bu durumda ondan ayrılmanız gerekir. Belli ki eşiniz katı bir Hıristiyan, hoşgörülü değil. Hele büyü de yaptırmışsa zaten küfre eş günah işlemiştir. Bir büyücü ile birlikte yaşamanız doğru değildir.

Ancak sevgili kardeşim tedbirli ve düşünceli hareket etmek gerek. Şimdi siz birden “Ben Türkiye’ye gideceğim” derseniz buna engel olur. Nasıl olsa ipler onun elinde. O kendi ülkesinde, kanunlar da ondan yanadır. Sen onunla arayı düzelt, dost ol, tartışmayı bırak. Sonra birlikte Türkiye’ye tatile geldikten sonra burada yaşamaya razı olursa birlikteliğiniz devam eder. Çocuklarının anasıdır.

Ama razı olmazsa çocuklarını Türkiye’de bıraktırmaya çalış, aksi takdirde çocuklar Rus ve Hıristiyan olacaklardır. Siz Alevî de olsanız, Sünnî de olsanız sonuçta Müslümansınız. Namazını kılan, orucunu tutan veya ibadette kusuru olsa da Kur’ân’ın tüm hükümlerine inanan herkes Müslüman’dır, mezhebin hiç önemi yoktur. Bizim ortak paydamız Kur’ân’dır, Peygamberimizin yaşam tarzıdır ki biz buna sünnet deriz. Ali’yi sevmek çok güzel bir şeydir. Ben de onu en az sizin kadar severim. Ama Ali dediğimiz zat, Peygamberimizin damadıdır, torunlarının babasıdır. İslam’ın dördüncü halifesidir. Müslümanların gözbebeğidir. Ali’yi sevmeyen Müslüman değildir. İmamı Şafii Hazretleri “Eğer Ali’yi sevmek Alevîlikse insanlar ve cinler tanık olsunlar ki ben Alevîyim” demiştir.

Yazının devamı...

Bir şeyhin vesâyetine girmek şart mı?

SORU: Ailemin bana dinimizi öğretmesi neticesi senelerce namaz kılıp Kur’ân-ı Kerim’i hatmettim. Ancak delikanlılık çağlarımızda içinde bulunduğum çevreden olsa gerek, dinî vecibelerimi yerine getirmedim. Şimdi yeniden toparlamaya çalışıyorum. Geçen gün sohbet ettiğim bir büyüğüm İslâm dinini iyi yaşamak için tarikat şeyhi şeklinde tabir edebileceğim kişilerin vesayeti altına girmek gerektiğini söyledi. Bense tarikatlar hakkında bir bilgiye sahip olmadığım gibi düz mantıkla baktığımda tarikatların dinimizde pek yeri olmadığı düşüncesindeyim.
Büyüğüm tarikatını ve şeyhlerinin seyyid olduğunu söyledi; bu konu doğru mudur? (Fatih Tirsi)

CEVAP: Ben ne onların şeyhlerini bilirim, ne de şeyhin seyyid olduğunu. Seyyidlik sağlam soyağacıyla (şecere) belli olur. Seyyidlik iddiasında bulunan çok şeyh var. İddia ile olmaz, sağlam soyağacı belgesi gerekir. Bilindiği üzere Osmanlı döneminde soyağacı belgesiyle gerçekten seyyid olanlara belli bir maaş ve mevki tanınmıştı. Hz. Peygamber’in soyu iki torunu olan Hasan’la Hüseyin’den devam etmiştir. Hasan soyundan olanlara şerîf (çoğulu: eşrâf) Hüseyin soyundan gelenlere seyyid (çoğulu sâdât) denilir. Şer`îflerin liderine Nakîbül-eşrâf unvanı verilmiştir.

Kaldı ki bir insanın seyyid olması, ahlâkı Peygamber ahlâkına uygunsa artı bir değer sayılır ama Peygamber’in yolunda olmayanlara seyyidlik bir anlam ifade etmez. Nitekim Peygamber oğlu olması, Hz. Nuh’un kâfir oğlunu helâkten kurtarmadığı gibi; peygamber karısı olmaları, Nuh’un ve Lût’un karılarını da helâkten kurtarmamıştır. Önemli olan kişinin kendisidir, soyu değil.

Tasavvuf var ama şimdi tasavvuf insanları avlama, otorite kurma aracı haline getirildi. Bilgisizlerin eliyle dine birçok hurafe bulaştı. Bunu böyle bilmek gerek. Müslüman olmak istiyorsan namazını kıl, bir ilmihal kitabı al, ona göre yaşa. Sana yeter.


Uhud Şehitleri kaç tane?

SORU: Hocam bir konuyu çok merak ediyorum, ben araştırdım fakat bulamadım. Uhud ve Bedir savaşında toplam 6 şehit verildiği söyleniyor. Bu bilgi ne kadar doğru? Bu konuda bir kaynak var mı? Şimdiden teşekkür ederim. (Ozan)
CEVAP: Evet, Bedir Savaşı’nda altı şehit verildi ama Uhud’da Müslümanlar yetmiş şehit verdiler. Nasıl oluyor da bunu bulamıyorsun? Hz. Peygamber’in siretini (hayat hikâyesini) yazan bütün kitaplarda bu bilgiler var. Hz. Muhammed Mustafa adlı bir kitap var. Onu oku, öğrenirsin.


Yazının devamı...

Zülf-i yare dokunmuşum

SORU: Geçenlerde çıkan bir yazınızda günlük politikaya girmiştiniz. O günkü Meclis çalışmalarını ve olayları izleyen biri olarak “Keşke bu yazıyı yazmasaydınız” dedim. Ayrıca okuduğum kadarıyla GATA’ya eşarplı hanımların rahatlıkla girdiği ancak sıkmabaş konusunda kısıtlama olduğu söyleniyor. Zaten birçok İslâm âlimi de bugün bir kısım hanımların kendi sınıflarını belirten bu giyim tarzını benimsemiyor. Emekli öğretmen ve dindar bir insan olarak ben de o kanaatteyim. (M. Yavuz Ceylan)

CEVAP: İnsanlar istedikleri gibi giyinirler. Başlarına taktıkları örtüyü istediği biçime sokabilirler. Hiç kimsenin baş örtüsü biçimi dayatmaya hakkı yoktur. Müdahale edildikçe meraklısı daha da artacaktır. Ben, birkaç yıl önce yakınım olan bir hanımı İstanbul’da Anadolu Kavağı’nda asker olan yeğenini görmeye götürdüm. Onu nizamiyenin kapısına bıraktım. Ezan okunuyordu. İkindi namazına gittim. Hanımefendi askeri birliğe alınmamış. Namazdan döndüm. Zavallı kadın, yarım saat kışın soğuğunda orada bekliyor. İçeriye baş örtüsünden dolayı almamışlar. Ne sıkmabaş, ne de bir klik mensubu. Bir Anadolu kadını. Normal baş örtüsü takmıştı. Vatan hizmetindeki yeğenini görmeye geliyor. Günlerden pazar. Nizamiyenin kapısından içeri sokmuyorlar. Bunun savunulacak yanı var mı? Bunun siyasetle ilgisi var mı? Bu inatlaşma nereye kadar sürecek? Herkes kendi tuttuğu yanı haklı buluyor. Burada ünlü şair Ebul Ala Muarri‘nin sözünü anımsadım: “ÖAh keşke bilseydim acaba hangisi doğru?” Keşke bilseydik bu oy avcılarının hangisi doğru? Ben bu kadar tecrübeme rağmen doğruyu pek az gördüm. Herkes kendine göre liderlik sevdasında, oy peşinde. Bu iş artık bir inatlaşmaya, ideolojiye dönüştürülmüş.

Otelde içki satmak günah mı?

SORU:
Sayın Hocam, ben otel çalıştırsam içki satılacağı için günah mıdır? Oteli kiraya versem kira günah mıdır? Bilgilendirirseniz çok sevinirim. (Taha Bayram)

CEVAP: Avrupa’da otel çalıştırırsan ve müşterilerin de Hıristiyan ise onlara içki satmanın günah olmadığı kanaatindeyim. Ama Müslüman’a içki satmak veya bizzat içkiyi içmek günahtır. Sen bile bile otelini içki satıcılarına kiraya vermemelisin. Ama adam kiraladığı otelde istediğini yapar. Ona da engel olamazsın. Bunları bana sorma yerine kendi vicdanına sorsan daha iyi olur.

Yazının devamı...

Savaş mı barış mı? -2

Dünden devam

Geçtiğimiz günlerde yine kurdukları mayın pususuyla bir minibüs dolusu masum insanı bebekler ve hamileler de dahil olmak üzere katlettiler. Kim kaybediyor, kim kazanıyor? Bütün millet, Kürt’ü de Türk’ü de kaybediyor. Kazanan, Türkiye’nin ilerlemesini, gelişmesini istemeyen yüzde dost özde düşman uluslar. Yüz milyarlarca dolar terör yüzünden havaya uçtu, kavgaya harcandı. Bu paralarla nice fabrikalar kurulur, iş arayan nice insana iş-aş kapısı açılırdı. Eğer bu terör belası olmasaydı şimdi Türkiye gelişmiş Batı ülkelerinin düzeyine çoktan ulaşmıştı. Ekmek parası için vatandaşımız Avrupa’ya gitmenin yolunu aramayacaktı. Belki Avrupalı buraya gelmeye çalışacaktı. Ama olmuyor, bir türlü bu beladan kurtulamıyoruz.

Bu terörü kendi halinde doğulu Müslüman kardeşler mi istiyor? Hayır, onlar ekmek parasını temin etmenin peşinde. Ayda 800 lira kazanabilmek için Adıyaman’dan Rize’ye gelip çay toplayan gencin derdi bölücülük, değil, kendisini ve ailesini geçindirmek. Günde 30 lira kazanma uğrunda iğreti iskeleden düşüp canını veren gencin amacı sırtına bir gömlek alabilmektir, bölücülük değil. Bu kavmiyetçilik bir asırdan fazla bir zamandan beri bizi yiyip tüketiyor. İşte Mehmet Akif “Fikr-i kavmiyeti şeytan mı soktu aranıza” dizesiyle bu beladan yakınıyor.

30 yıldan beri sürüyor

Terör örgütü, bölücülüğe karşı duran, milli birlik düşüncesini aşılamaya çalışan değerli imamı, bölücü davalarına engel gördükleri için şehit etti. Aklımızı başımıza alalım, Türk’ü, Kürt’ü 72 milyon hep kardeşiz. İslâm’da ırkçılık yoktur. Barışa, huzura ihtiyacımız var.

Bu terör meselesi aslında yeni bir şey değil. 1970’lerde üniversite öğrencilerinden bir grubun “Türk’ün malı” diyerek üniversitenin sıralarını parçaladıklarını, kapılarını kırdıklarını biliyorum. Çünkü ben o zaman Ankara Üniversitesi’nde hocaydım. PKK belası 1984’de resmen melanetine başlamadı mı? O halde bu mesele yeni çıkmadı. 30 yıldan beri savaş halinde Türk milleti. Ama sorunun kökü 1-2 asır öncesine kadar uzanır. Ve maalesef gerek korku, gerek kanma, kandırma sonucu bu düşünce halk arasında git gide taban bulmaya başladı. O halde yeni olmayan ve gittikçe nasırlaşan bu soruna bir çözüm bulmak gerekir. Yoksa çok yakında büyük badireler olur. Allah bu milleti bölünmekten, parçalanmaktan korusun.

Yazının devamı...

Savaş mı, barış mı? -1

SORU: Bir yazınızda Nisa Suresi 128’inci ayete atıfta bulunarak, “Barış daima daha iyidir” demiştiniz.

Sizinde bilgidiğin gibi ülkemizde 25 yıldır süren bir savaş var. Kardeş kardeşi öldürüyor. Birisi “Vatanımı savunuyorum, şehit oluyorum” diyor diğeri “1000 yıldır inkâr ediliyorum, yok sayılıyorum. Dilim, kültürüm, tarihim yasak diyerek hak arıyorum. Hak arama uğrunda şehit oluyorum” diyor. Kur’ân-ı Kerim, “İki Müslüman topluluk savaşırsa arasına hakem olarak girin ve haklıyla haksızı tespit edin. Haksız olanı uyarın ve haklıya hakkını verin.

Vermezse, haklının yanında haksıza karşı savaşın’’ diyor.

Bu savaşın bitmesi, barışın tesis edilmesi için siz din adamlarına hiç mi görev düşmüyor? Görev düşüyorsa neden yapmıyorsunuz? Bildiğim kadarıyla Allah’ın huzurunda ilk sorguya çekilecekler âlim insanlarmış. Dini açıdan doğruları insanlara anlatma göreviniz değil mi? Siyasilerin çözüm üretmediği veya üretemediği bu sorunun İslâmi çözümü sizce nedir?

(Metin Karakaya)

Bütün insanlar kardeştir

CEVAP:
Biz elimizden geleni yapıyoruz. Hep barışa, kardeşliğe çağırıyoruz. Zaten dinin amacı kardeşliktir, barıştır, birliktir. Adalete kardeşliğe, dağılmamaya, birlik olmaya çağrıdır. Peygamberimiz, tüm inananları bir tek vücudun organları gibi görmektedir: “Müminlerin birbirlerine karşı durumları, bir cesedin organlarının durumu gibidir. Bir organ hasta olunca diğer organlar da onun acısını duyar, rahatsız olurlar.” İşte müminler de öyle. Bir müminin derdi öteki müminleri de rahatsız etmeli yani insanlar acılarını paylaşmalı, başkasının acısından rahatsız olmalıdırlar. Kur’ân, ırkları ve soyları ne olursa olsun, tüm inananların kardeş olduklarını vurgular: “Muhakkak müminler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki size rahmet edilsin” (Hucurat: 10).

Ve buyurur: “Topluca Allah’ın ipine yapışın, ayrılmayın.

Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz, (Allah) kalplerinizi uzlaştırdı.

O’nun nimetiyle kardeşler haline geldiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarında bulunuyordunuz, (Allah) sizi ondan kurtardı. Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki, yola gelesiniz” (Al-i İmran: 103). Sözde ateş kes ilan edenler, büyük şehirlerde sokakları kana bulamak için kilolarca patlayıcı maddeleri şuraya buraya sevk ediyorlar. Bu nasıl iştir? Kardeş kardeşi öldürmek için ellerinden gelen her türlü hainliği yapmaktan çekinmiyorlar.

DEVAM EDECEK...

Yazının devamı...

Bir eşcinselin çaresizliği

SORU: Ben aktif bir eşcinselim. Kızlara karşı ilgi duymuyorum. Kadınsı hareketlerim yok. Değişmek için çok uğraşıyorum. Psikiyatriklere gidiyorum. Bazıları servet istiyor, bazıları “değişemezsin” diyor. Hayatımdan eşcinsellikle ilgili her şeyi çıkarttım. Namaz kılmaya, dua okumaya çalışıyorum. Ancak asla düzelemeyeceğimi düşünüp çok korkuyorum. İnanın yaşamak istemiyorum. Delirmek üzereyim. Bu Allah’ın bir imtihanı ama dayanacak gücüm kalmadı. Ne olur yardımcı olun (Y.S.)

CEVAP: Senin durumunda olan çok sayıda genç var. Sen düşünceni Allah sevgisine yönlendirirsen değişirsin. Allah’ı sev, kendini O’na ver. Bir erkek olduğunu kendine telkin et. Namazını kıl, Kur’ân oku. İnşallah normal düşünceye dönersin. Her şey geçicidir. Hayat baştan başa bir sınavdır. Allah herkesi olgunlaştırmak için bir türlü sınar. Seni de böyle sınıyor. Önemli olan insanın erkek veya kadın olması değil, insan olmasıdır. Ebedi olan ruhtur. Fizik, şehvet bedene özgüdür. Beden bir gün toprağa düşüp çürüyecek, ruh ise ebedi var olacaktır. Onu Allah sevgisiyle doldurursan fiziksel şehvet duyguları durulur, ruhun huzura kavuşur. Artık ne kadını düşünürsün, ne erkeği. Sadece ruhunu doyuracak sevgiyi düşünürsün ve o sevgiyle pişip olgunlaşırsın. Senin için çıkar yol budur. Sana değişemezsin diyenlere aldanma. Nice haydutlar değişmiş, tövbe edip evliya olmuştur. Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibi olur. Allah içini kendi sevgisiyle doldursun.

İnternet fetvacıları

SORU: Başlarını kapatanlar saçlarını ve yüzlerini göstermemek için örtündüklerini söylüyor. Eğer gösterirlerse cehennemde yanacaklarından eminler. Örtmemek günah mı? (Zeki Özen)

CEVAP: Kadının yüzü, elleri hatta İmam-ı Azam’a göre dirseklere kadar kolları ve ayakları avret değildir. Bunları örtme zorunluluğu yoktur. Ama bedeninin diğer kısımları, nikâh düşen erkeklere karşı örtülür. Bütün temel İslâm hukuku kitapları böyle yazar. Ama kimi internet fetvacıları dini zorlaştırma, koyulaştırma çabası içindedirler. Demek ki böylece rant veya itibar sağlıyorlar. Eğer kimse bu kulaktan dolma sözlere iltifat etmezse böyle sözler internetlere konulmaz.

‘Beş vakit kılıyorum’

SAYIN hocam 4-5 yıl önceye kadar sadece cuma namazı kılıyordum. Sizin yazılarınız beni 5 vakit namaz kılmaya yönlendirdi. Geçen yıl karlı bir gündü. Sizden öğrendiğim şekilde camide ayakkabı üzerine mesh ettim. Namazımı kıldım. Sizin sayenizde namaz kılıyorum Allah size sağlıklı uzun ömür versin. (İsmail Etem)

CEVAP: Teşekkür ederim İsmail Bey. Allah kıldığınız namazları kabul buyursun.

DÜZELTME: Dünkü yazımda Nefi yerine Baki yazılmıştır. Doğrusu şair Nefi olacaktır. Düzeltir özür dilerim.

Yazının devamı...

Acaba kim nasipsiz? (4)

* DÜNDEN DEVAM

Son zamanlarda din iyice geleneğe boğulmaya başladı. Ortaya yeni yeni bidatlar çıkıyor. Bakıyorsun cenaze başında büyük bir din görevlisi, büyük bir il müftüsü sırmalı kaftanıyla cenaze imamlığına geçerken yanında da yine sırmalı bir imam veya müftü duruyor. Hep özenti, birilerinin şatafatlı törenlerine benzeme arzusu. İslâm gösterişi sevmez. Bu insanların Maun Suresi‘ni sindire sindire okumalarını tavsiye ederim. Bende olmayan sıfatlarla bana taşlayanlara, divan edebiyatımızın ünlü şairleri Şeyhülislam Yahya Efendi ile Baki arasında geçen bir sataşmayı anımsatmak istiyorum:

Şimdi bir hayli sühanveran içre

Baku manendi var mı bir şair

Sözleri seb-i Muallaka’dır

İmruul-Kays kendisi kafir.

(Anlamı: Şimdi söz ustaları arasında Baki’nin eşi var mı? Sözleri yedi askıdır, kafir kendisi de sanki İmruulkays’tır. Burada kafir sıfatı İmruulkays’a da gidebilir Baki’ye de.)

Yahya Efendi burada gayet zarif biçimde Baki’yi cahiliye döneminin en büyük şairi İmruulkays’a benzetirken bir yandan da onu kafirlikle nitelendirmektedir. Bu söz, medih (övgü) içinde zem (yergi) taşıyan iğneli, ustaca bir söylemdir. Baki’nin yanıtı da onun kadar ustaca bir taşlamadır:

Bize kafir demiş müfti efendi

Tu talım ben ana diyem müselman

Varıldıkta yarın ruz-i cezaya

Ekimizde çıkar ız anda yalan.

(Anlamı: Bize müftü efendi -şeyhülisam- kafir demiş. Haydi ben de ona Müslüman diyeyim. Ama kıyamet gününe varıldığı zaman ikimiz de yalancı çıkacağız. Yani kafir olan ben değilim odur, Müslüman olan da o değil, benim.)

Abdest namaz içindir

OKURUM Umut Yıldız diyor ki: “Nazan adında bir akrabam size yazmamı istedi ve cevabınızı köşenizden takip edeceğini söyledi. Akrabam olan kişi, ‘Yasin okurken her seferinde abdest almak şart mı?’ diye soruyor. Kendisi oldukça yaşlı. Her abdest alışında çok üşüdüğünü belirtti. Köşenizde bu konuyu cevaplar mısınız?”

CEVAP: Ne Yasin okurken, ne de Kur’ân’ın herhangi bir yerini okurken abdest almak gerekmez. Kur’ân böyle bir şart getirmemiştir. Abdest sadece namaz kılmak için gereklidir. Nazan Hanım elleri temiz olarak Mushafı alıp Yasin’i okur. Kendini zora sokmasına gerek yoktur.

Teyemmüm hakkında

OKURUM Emrah Gedik, “Teyemmüm için mutlaka temiz toprak mı gerekiyor?” diye soruyor. Cevabım şurdur: Teyemmüm, temiz toprak veya toprak türünden bir şey üzerine yapılabilir. Duvara, taşlara, açıktaki halıya, koltuğa da el sürülerek teyemmüm edilebilir.

Yazının devamı...

Acaba kim nasipsiz? (3)

DÜNDEN DEVAM

Diyanet fetvacısı, hakkımda şu hükmü veriyor: “Bizim görüşümüz böyle olup, televizyonlarda boy gösteren ‘Namazın kazası yoktur, kan çıkmakla abdest bozulmaz ve şevval ayında 6 gün oruç tutmak bidattır’ diyen nasipsizleri lütfen dikkate almayınız.”

CEVAP: Bu sözün asıl muhatabı sanıyorum bu fakirdir. Çünkü zaten ötekiler bu görüşleri bizim yazılarımızdan almışlardır. Din İşleri Yüksek Kurulu adına fetva veren bu kişi, acaba hakaret kokan bu sözünü kime dayanarak söylüyor? Resmi bir makamı temsil eden kişinin hakaret etme hakkı var mı? Hem de kime hakaret ediyor? Yıllarca İslâm dünyasının tanınmış üniversitelerinde ders vermiş, İslâm’ı öğretmiş, hatta Diyanet İşleri Başkanlığı’nda bazı üst düzey yöneticilerinin de hocası olan bir insana nasipsiz diyebiliyor?

Yapılacak tek şey tövbe etmek

Niçin nasipsiz mişim? Peygamber zamanında yıllarca kılınmamış namazların kazasının olmadığını, onun için yapılacak tek şeyin tövbe etmek olduğunu söylemişim. İşte bunun için nasipsizmişim. Bana nasipsiz diyen insan sağlam hadislerden çıkarsın bakalım, Peygamber zamanında hangi sahabi, bile bile namaz kılmadı da sonra onu kaza etti? Onun döneminde kasten namaz kılmamak diye bir şey söz konusu olmamıştır. Ancak sefer, hastalık veya savaş durumu gibi bir özürle kılınmayan bir, iki veya en çok üç günlük namaz aynen kılınmıştır. Kaza değil, eda olarak kılınmıştır. Fıkıh kurallarını İslâm ve Peygamber sözü olarak göstermek İslâm’ı çarpıtmaktır.

Şevkani: Geçerli bir delil yok

Peygamber’in kaza edilmesini emrettiği namazlar, unutmak, uyku gibi bir özür dolayısıyla kılınamayan namazlardır. Bunların kazası (yani kılınması) lazım gelir. Fakat özürsüz olarak bile bile namaz kılmayan kimsenin bu namazlarını kaza etmesinin gerekip gerekmeyeceği konusunda görüş ayrılığı varsa da ha-dislerin metninden sadece bir özür dolayısıyla kılınamayan namazların kazasının gerekeceği, özürsüz olarak kılınmayan namazların, kazasının lazım gelmediği, son derece büyük günah olan namazı terk etmekten dolayı Allah’a tövbeyle af ve mağfiret dilemek gerektiği anlaşılır. Şevkani de Neylul-Evtar’ında, “Uzun araştırmasına rağmen kasten kılınmayan namazların kazasının gerektiği hakkında geçerli bir delil bulamadığını” belirtmektedir (Neylul-Evtar: 2/25). Bu fetvacıya göre acaba Şevkani de nasipsiz mi? Eğer Şevkani nasipsiz ise onun gibi nasipsiz olmayı, kuru fetvacıların nasipli-liğine yeğlerim.

DEVAM EDECEK...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.