Şampiy10
Magazin
Gündem

Miras sorunu

Dedesi 9 yıl önce vefat eden Batı Trakya Müslüman Türklerinden Hakan Salih şunları yazıyor: “Dedemin kardeşi, ‘şeriat kanunları gereği’ deyip Gümülcine Müftüsü’nden ‘miras bıraktığı malların yarısı ağabeyi olarak benimdir’ yazılı bir belge alıp Yunan mahkemesine başvurdu.” Hakan Salih, mirasın kendi annesi varken dedesinin ağabeyine düşmesi hakkındaki Gümülcine Müftüsü’nün fetvasının doğru olup olmadığını soruyor. Cevabım şudur: Yazdığınıza göre dedeniz geride bir kız çocuğuyla bir erkek kardeş bırakmış. Malın yarısı kızına yani annenize, öteki yarısı da Kur’ân’a göre dedenizin ağabeyine düşer.

Nisa Suresinin 11’inci ayeti şöyle buyurur: “Allah size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe kadının payının iki katını tavsiye eder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer (çocuk) yalnız bir kadınsa (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, bıraktığı mirasta ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı altıda birdir. Bu hükümler, ölenin yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah’ın belirlediği haklardır. Şüphesiz Allah bilendir, hikmet sahibidir.”





Şehitlik makamı

Okurum Hakan Makasoğlu soruyor: “Bir insan askere gidene kadar günah işlemiş ve kötü bir yaşam tarzı sürmüş olabilir. Bu kişi askerde şehit olursa cennete gider mi?” Cevabım şudur: Askerde cephede Allah, vatan ve namus için öldürülen şehit olur. Bir kişinin şehit olabilmesi için Allah’a ve İslâm’a inanmış olması gerekir. İnançsız insan askerde ölmekle veya öldürülmekle şehit olmaz. Çünkü şehitlik dini bir makamdır. Dinen inanmayanın dinde mertebesi olamaz. Peygamberimize bir gazasında bir müşrik gelip Müslüman olmuş. Henüz hiçbir İslâmi görevi yapamadan savaşa katılmış ve öldürülmüş. Peygamberimiz bu zatın şehit olduğunu söylemiş. Ebu Hüreyre’nin rivayetine göre namaz kılmadan, oruç tutmadan şehitlik mertebesine eren iki kişi vardır. Benzeri bir olay da Hayber Savaşı’nda olmuş. Yahudi bir çoban Müslüman olur olmaz savaşa katılmış. Atılan bir okla öldürülmüş. Bu kimse de hiçbir İslâmi amel yapmadan şehitlik mertebesine ermiştir.

Yazının devamı...

Eylemli İslâm ne demektir?

Bir okurum, kaza namazıyla ilgili yazımda kullandığım “Eylemli İslâm” sözüne takılmış. Cevabım şöyledir: Sözün özünü, amacını anlamak gerekir. Peygamberimiz döneminde Müslüman olduğu halde namaz kılmayan, oruç tutmayan, yani dinin gereklerini yerine getirmeyen Müslüman yoktu. Onun için kaza namazı diye bir olay da söz konusu değildi. Yalnız hastalık, savaş ve yolculuk gibi geçerli mazeretler dolayısıyla bazı vakitleri kaçırmış olan kimseler, (buna Peygamberimiz de dahildir) önce kılmadıkları namazları sonra da içinde bulundukları vaktin namazını kılmışlardır.

Bunun böyle olduğunu 3 asır önce yaşamış olan ünlü İslâm âlimi Şevkani de açıklamaktadır. Ben hadisleri araştırdım. Kasti kılınmayan namazların kazasından söz edildiğini görmedim. Bir kişi 30-40 sene namaz kılmamış. Namaz kılmamanın kendisini azaba müstahak kılacağını bilse buna kesin inansa namazını bırakır mı? Ben namaz kılmayan dinsizdir, inançsızdır demedim. İman başka, İslâm başkadır. Kasten tutulmayan orucun ve özürsüz olarak kasten kılınmayan namazın kazası yoktur. Namazına başlayan kimse eskiler için tövbe edecek, bir daha namazını bırakmayacaktır. Bunun kapalı tarafı yoktur. Hadis kitapları ortada. Kaynaklarımız bunlar. Bile bile yıllarca kılınmayan namazın kazası olmaz. Özür dolayısıyla kılınmayan namazlar kaza edilir. Aslında bu kaza değil, cem yani birleştirmedir.







Başkasının parasıyla hacca gidilebilir

Okurum Ayhan Ayaydın, “Kayınvalidemi hacca göndermek istiyorum. Fakat o, damat parasıyla hacca gitmenin kabul olmayacağını söylüyor. Bu doğru mu?” diye soruyor. Cevabım şudur: Kimin olursa olsun, hacca gidecek kimseye bağışlanan para artık o kimsenin kendi parasıdır. Damadın parası değil. Kayınvalidenizin kuşkusu yersiz ve tutarsızdır. Önemli olan hacca gidecek kadar parasının olmasıdır. Bu para kendi kazancı da olabilir, kendisine bağış da olabilir, fark etmez. Yol parasını bulan kimse, sağlığı da müsaitse hacca gitmekle yükümlüdür.

Yazının devamı...

Kutsi hadis ve ay ışığı

SORU: Size sorulan bir soruya verdiğiniz yanıtın bir yerinde “Güneş var, ay var ama ışıkları yok. Onlara güneş ve ay denir mi?” demişsiniz. Güneşin ışığı var ama ayın ışığı yok. Bir başka yanıtınızda ise “Ben gizli bir hazineydim, bilinmek istedim. Bilinmek için yaratıkları var ettim” şeklinde bir hadisten bahsetmişsiniz. Bu sözü Peygamberimizin söylemesi olanaksızdır. Çünkü Peygamberimiz yaratık var edemez. Bu iki konudaki tereddütlerimi giderir misiniz? (Tarık Biber)

CEVAP: Ayın kendi ışığı olmadığını ilkokulu bitiren herkes bilir. Işığını güneşten de alsa biz onu ışıklı düşünürüz. Ay ışığı deriz. Ben o sözü, Allah’ın, evreni niçin yarattığına misal olarak verdim. Yoksa ayın ışığının var olup olmadığını anlatmak için değil. İkinci sorunuza gelince, hadisler iki türlüdür. Bir kısmı Peygamberimizin sözleridir. Bunların söz kalıpları da anlamları da Peygamberimize aittir. Bir kısmı da Peygamberimiz, Allah’ın kendisine ilhamını, kendi sözleriyle ifade etmesidir. Yani bunların anlamı Allah’ın ilhamıdır ama Peygamberimiz, içine doğan bu manaları kendi sözleriyle ifade etmiştir. Bu tür hadislere kudsi hadis denir. Yazımda anlattığım hadis, bu kudsi hadislerdendir.







Kur’ân-ı Kerîm tefsiri

SORU: Kur’ân tefsirinizi hangi yayınevcinden nasıl temin edebilirim? (Elife Kazancı)

CEVAP: 1995’teki altı ciltlik tefsiri özetleyerek üç cilt halinde bastırdım. Bu tefsirin orijinali 11 cilttir. 1 cilt de fihristi var. Ayrıca 30 ciltlik “Kur’ân Ansiklopedisi” adlı eserim her konuda ayrıntıyla Kur’ân görüşünü açıklar. Ben kitap satışıyla ilgilenmiyorum. Eserlerimi “Yeniufuklar Neşriyat, Nuhkuyusu Cad. No: 267 Bağlarbaşı/Üsküdar/İstanbul” adresinden isteyebilirsiniz. Telefon: 0216 492 66 13 Faks: 0216 92 66 12







“Mele-i alâ nedir?”

SORU: Kur’ân-ı Kerîm’de Saffat Suresi 8,9 ve10’uncu ayetlerde “mele-i alâ”dan (Yüce Meclis/Yüce Konsey) bahsediliyor. Yüce Meclis ne anlama geliyor? “Mele-i alâ” dan kasıt melekler midir? (Osman Başoğlu)

CEVAP: Mele-i alâ, Allah’ın huzurunda bulunan melekler topluluğunun kurultayıdır. Bunların başında dört büyük melek vardır. Özetle mele-i alâ, Yüce Ruhaniler Meclisi’dir.

Yazının devamı...

Allah’ın rızasını kazandıran eylemler

SORU: “Allah rızası” denince ne anlamalıyız? Yaptığımız ibadetleri kendimiz için yapıyorsak Allah rızası nasıl gözetilmeli? Bir eylemi Allah emrettiği için yapmak Allah rızasını gözetmek olur mu? (Gazi Göçmen)

CEVAP: Biz din konusunda Kur’ân ve Peygamber sözleriyle sınırlıyız. Kur’ân’a göre Allah, kullarının kendi buyruklarına göre davranmalarından hoşlanır. Tersine hareket edenlere kızar ve cezalandırır. Zümer Suresi’nde, “Allah, kullarının küfürde kalmasından razı olmaz” buyurulur. Allah yarattığı dünyada insanların, kendi iradesi uyarınca düzenli, dürüst, saygılı, hoşgörülü, kardeşlik içinde yaşamalarını emretmiş, bunun için gerekli hukuki ve ahlaki kuralları peygamberleri aracılığıyla bildirdiği gibi sağduyuyla da bunu kullarına ilham etmiştir. İnsanların, Allah’ın istediği düzen içinde yaşamaları Allah’ı memnun eder. Ama O’nun kurduğu düzenin bozulmasından hoşlanmaz. İnsanların, Allah’ın kurmak istediği düzen uyarınca barış içinde yaşamaları, adaletin sağlanmasına yardımcı olmaları Allah’a yardım sayılmaktadır. Onun için Kur’ân,“Siz Allah’a yardım ederseniz, Allah da size yardım eder” buyurmaktadır. Elbette Allah’ın, hiç kimsenin yardımına ihtiyacı yoktur ama toplumların, Allah’ın iradesine göre adalet ve barış içinde yaşamaları Allah’ın iradesidir. Bu iradeye uyacak olanlar da insanlardır.

Demek ki Allah’ın iradesinin gerçekleşmesine yardımcı olmak, o doğrultuda hareket etmek, Allah’a yardım sayılmaktadır. Yüce Allah, kendisini seven ve iradesine göre yaşayanları yani kendisine yardımcı olanları sever. Allah namaz kılandan, oruç tutandan, dinin buyruklarını yerine getirenden memnun olur. Çünkü onun amacı kulların manen olgunlaşmalarıdır. Bu ibadetleri içtenlikle yapanlar manen olgunlaşırlar. Ama yapmayan, tersine Allah’a isyan eden kimseler alçalırlar, manen kirlenirler. Yüce Allah, kullarının manen kirlenmesinden hoşlanmaz. Küfür, insanı manen kirleten bir düşünce olayıdır. Biz böyle inanıyoruz. Allah rızası demek, Allah’ın sevip hoşlanması demektir. Allah kulunun yetimlere, yoksullara, muhtaçlara yardım etmesinden hoşlanır. Bunlara yapılan iyilikler Allah’ı memnun eder, razı eder. İşte bu tür davranışlara Allah’ın rızasını kazandıran eylemler denilir.

Yazının devamı...

“Erkeğin küpe takması dinen sakıncalı mı?”

SORU: Genç erkeklerin küpe takması bence hiç hoş bir hareket değil. Bu, dinimizce sakıncalı mıdır? Peygamberimiz de küpe taktı mı? (Arif Güneş/Amerika)

CEVAP: Peygamberimizin küpe taktığını bilmiyorum. Ancak Kehf Suresi’nde ve başka surelerde cennetliklerin altın bilezikler, küpeler takacakları, ipek giysiler giyecekleri özendirici biçimde anlatılır. Peygamberimizin döneminde krallar süs eşyası olarak küpe takarlardı. Bir de kölelerin belli olması için kulaklarına küpe takıldığı bilgisi de vardır. Kur’ân bunu yasaklamadığına göre küpe takmak haram veya mekruh değildir. Ama İslâm geleneğinde erkeklerin küpe taktığı nadirdir. Yavuz Sultan Selim’in de küpe taktığı, çizilen resimlerinden anlaşılır. Ama bu konuda emin değilim. Kur’ân’ın yasaklamadığı kıyafet, giyim kuşam ve süs eşyası mubahtır. Bunları kullanmakta bir sakınca yoktur.


Dualarımız ölünün bedenine değil ruhunadır

SORU: 1- Sizden Rufailik hakkında bilgi kaynağı istemiştim. Siz de bana “İslâm Hukuku” adlı eserinizden faydalanabileceğimi yazmıştınız. Acaba bu eseri nasıl temin edebilirim? 2- Eşimi kanserden kaybettim. Oğlum babasını kabrine koyarken kefeninin kirlenmiş olduğunu fark etmiş. Acaba yeniden yıkamak gerekiyor muydu? (Y. A.)

CEVAP: 1- Benim “İslâm Hukuku” adıyla bir eserim yok. Ama size Rifailik hakkında “İslâm Tasavvufu” adlı kitabımı tavsiye etmiş olabilirim. Bunu ve öteki kitaplarımı “Yeni Ufuklar Neşriyat No: 267 Bağlarbaşı/Üsküdar /İstanbul” adresinden temin edebilirsiniz. Telefon: 0216 492 66 13

2) Eşinizin defni sırasında kefenine necaset bulaşmış olması yeniden yıkanmasını gerektirmez. Bu hiç önemli değil. Yıkamak, onu temizlemekten çok son ayrılışında çevresinde bulunanlara daha güzel bir görünüm vermesini sağlamak içindir. Defnedildikten sonra cenaze hiçbir suretle açılmaz. Ceset ölüm halinden itibaren çürümeye başlar. Ruh ise zaten kabirde değildir, kendi özel âlemine gitmiştir. Dualarımız ölünün bedenine değil, ruhunadır.

Yazının devamı...

Allah, kulunun eylemini niyetine göre değerlendirir

SORU: Yirmi senedir Kur’ân okuyorum. Çevremdeki bazı kişiler, “Tecvitsiz okuyorsun. Onun için okudukların kabul olmaz” diyor. Bu sözlere çok üzüldüm.

75 yaşındayım. Beni aydınlatırsanız çok sevinirim. Eğer tecvitli okumayı öğrenmezsem ben bir hiç miyim? O kadar yıl boşuna mı okudum? (K. Tuba)

CEVAP: Okuduğunuzun kabul olmadığını kim söyledi? Öyle sözlere bakmayın. Duyarak ve inanarak okuyorsanız kabul edilmiştir. Allah kulunun eylemini niyetine göre değerlendirir. Siz eğer Kur’ân’ı Allah’ın kelamı olarak ve sevap kazanmak için okuyorsanız Allah sizi niyetinizi ve eylemini boşa çıkarmaz. Kur’ân okurken kasıtsız olarak hata da yapsanız yine doğru okumuş gibi sevap alırsınız. Peygamberimizin buyurduğu üzere: “Kur’ân’ı kolayca okuyan bir sevap alır. Ama Kur’ân’ı rahat okuyamayan, okurken zorlanan kişi iki sevap alır. Biri Kur’ân okumasından, ikincisi de okuma zorluğuna katlanmasından ötürüdür.” Din böyle kolay ve güzelken bilmem ki insanlar bunu zorlaştırmaktan niçin zevk alıyorlar? Kul ile Allah arasında olacak şeylere kulların aklı ermez. Allah’ı düşünün, iyi niyetle okumanıza devam edin. Allah kabul eder.


Meallerdeki parantezler

SORU: Hud: 2, Zariyat: 51, Şura: 10 ve En’am: 104 “Ben sizin üzerinize bekçi değilim” ayetleri, Peygamberimizin mi yoksa Cebrail’in mi sözleridir? Sizin mealiniz dışındaki mealler parantez içinde “De ki” kullanmış. Bu ayetlerde “De ki” kullanılmasa da öyle kastedilmiştir diyebilir miyiz? (M. Murat Ocak)

CEVAP: Kur’ân, Hz. Cebrail’in vahiyle verdiği sözlerdir. Bazen vahiy sürecinde Hz. Peygamber melek düzeyine yükselir. Vahiy meleğiyle bir olur. Yahut vahiy meleği insan düzeyine inip Hz. Muhammed’le birlik oluşturur. İkisi öyle yakındır ki ikilik birliğe dönüşmüştür. Buna tasavvufta “cem hali” denilir. Söz yine Cebrail’in ise de Peygamber de Cebrail ile birleştiğinden bu ayetlerde söz Peygamber’in ağzından söylenmiş gibidir. Öyle gereksiz “De ki” eklemeleri Kur’ân’ın üslubunu bozar.

Yazının devamı...

İnsanın manen korunduğunu kanıtlayan iki olay

Metin Altınok anlatıyor: “Uzun yol otobüs şoförü olan rahmetli eniştem, başından geçen şu olayı anlatmıştı. Gece yolculuğu yaparken aniden frene basmış, zor durmuş. Yolcular uyanmış. Muavine ‘Oğlum git şu ineği yoldan çek. Az daha çarpacaktım’ demiş. Muavin otobüsten inmiş. Yolda inek falan yokmuş. Yola devam etmişler. Meğerse eniştem otobüsü kullanırken uyumuş. Rüyasında o ineği yolun üzerinde görmüş ve frene basmış. O sırada da uyanmış.”

Güner Telli anlatıyor: “Nedenini bilmediğim kazalar geçirdim. En ilginç olanı ise şuydu: Evim o zamanlar sobalıydı. Ben her zaman sobayı temizleyip yatardım. O gece temizlemedim. Soba sönmüş olduğundan bir şey olmaz diye düşündüm. Gece uykumun arasında çok nazik ve sevecen bir ses, ‘Kalk, evde duman var’ diyordu. Ama ben oralı olmuyorumdum. Tekrar tekrar söylüyordu. En sonunda kalktım. Göz gözü görmüyordu. Her taraf duman içindeydi. Hemen büyük oğlumu güvenli bir yere götürdüm. Bütün camları açıp dumanı çıkarttım. Uzun süre sonra ev temizlendi. Yattım. Bunu sadece sizinle paylaşmak istedim. Çocukluğumdan beri böyle ilginç olayları çok yaşadım. ‘Neden ben?’ diye de düşündüğüm çok olmuştur.”

Besmele, sureleri ayırmak için kullanılır

KIRGIZİSTAN’DAN Orhan Dayan, “Tövbe Suresi’nin başında neden besmele yok?” diye soruyor. Cevabım şudur: Kur’ân, Hz. Osman zamanında derlenip yeniden yazılırken Enfal Suresi ile Tövbe Suresi’nin aynı sure olduğu kuşkusu uyandı. Çünkü iki sure arasında konu benzerliği vardır. Belki iki sure birbirinin devamı olabilir diye araya besmele konmamıştır. Birinci yorum budur. İkinci yoruma ise şöyledir: Tövbe Suresi, Mekke putperestlerine ültimatomla başlar. Bunlara 4 ay süre verilir. Bu 4 ay içinde ya Müslüman olmaları veya öldürülecekleri uyarısında bulunulur. Öldürme, Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatlarıyla uzlaşmadığı için putperestlerin, yakalandıkları yerde öldürülmesi emriyle başlayan Tövbe Suresi’ne besmele konması uygun görülmemiştir. Besmele, sureleri birbirinden ayırmak için kullanılır. Müstakil bir ayettir. Ama surelerin ayetlerinden değildir. Sadece Fatiha’nın ayetidir.

Yazının devamı...

İbrahim ile Lut hakkında Tevrat ve Kur’ân’ın üslubu (2)

* DÜNDEN DEVAM

Kur’ân İbrahim’in, bir çocuğunu Beyti Muharrem’e yani Kabe’nin bulunduğu çorak yere getirdiğini ve onunla beraber Kabe’yi yaptıklarını, ondan gelecek nesle bereketle dua ettiğini anlatır. Demek ki İbrahim’in getirdiği çocuk bebek değil, bina yapan babasına yardım edecek çağda bir gençtir. 2- Tevrat’ta Lut’un sarhoş olunca kızlarıyla yattığı belirtilir. Ama Kur’ân’da peygamberler hakkında kuşku uyandıracak şeylere yer verilmez. Onlardan da günah sayılacak şeylerin çıkabileceğine işaret eder (Sad Suresi, Davud kıssasına bakınız) fakat açıkça fuhuş gibi bir günah, onlara nispet edilmez. Tevrat tarih kitabı gibi olayları anlatır ama Kur’ân’ın üslubu öğüttür. Öğüt üslubunda örnek insanlara günahların bulaştırılması, öğüdün etkisini siler. Fakat Tevrat açısından düşünülürse olayın açıklaması şöyledir: “Lut’un kavmi tamamen yok edilmiştir. Hiçbir erkek kalmamıştır. Sadece tek erkek Lut ve iki kızı vardır. Şimdi bu milletin yeniden üreyip varlığını sürdürebilmesi nasıl mümkün olacak? İşte kızları bunu düşünerek babalarını sarhoş edip ondan döl almışlardır. Amaç günah işlemek değil, kavimlerinin neslini devam ettirmektir. Başka çaresi de yoktur. Yoksa o kavim tamamen ortadan kalkar.”

Yine Tevrat’a göre: “Adem ile Havva’dan başka insanın olmadığı ilk zamanlarda, Havva’nın her batında doğurduğu ikizlerden erkek olanı bir önceki kızı, bir öncekinden erkek olanı da bir sonraki kızı almıştır. Bu bir bacı kardeş evliliğidir ama üremek için zorunlu bir durumdur. Eğer Adem ve Havva’dan başka insan yoksa bacı kardeş evlenmesinden başka üreme imkânı yoktur. İşte böyle zorunlu durumlarda yasaklar mubah olur.” Tevrat’ın anlatımı böyledir ama Kur’ân, Adem ve soyu hakkında büyük kuşku uyandıracak bu tür söylemlere yer vermemiştir. İşte Kur’ân’ın mucizesi de buradadır. Ancak bana göre yer yüzünde sadece bir insanın yaratılmış olması gerekmez. İnsanın yaratılma şartları oluşunca birçok yerde kadınlı erkekli insanlar yaratılmış olabilir. Böyle bir yorum da Kur’ân’a aykırı düşmez. Çünkü Kur’ân ayrıntıdan söz etmez. Adem’le eşinden söz eder ama ondan başka insan bulunmadığını söylemez.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.