Vatan sevgisi imandandır!
Vatan görünüşte sade bir toprak parçasıdır. Ama alelade, sıradan bir toprak parçası değildir. Bir milletin üzerinde yaşadığı, hakimiyet kurduğu, barındığı, gerekirse uğrunda canını feda edeceği toprak parçasıdır...
VATAN...
Doğup büyüdüğümüz ve üzerinde yaşadığımız toprak parçası. Vatan görünüşte sade bir toprak parçasıdır. Fakat alelade, sıradan bir toprak parçası değildir. Bir milletin hakim olarak üzerinde yaşadığı, hakimiyet kurduğu, barındığı, gerekirse uğrunda canını feda edeceği toprak parçasıdır. Yurt da aynı anlamdadır.
Vatansever, vatanperver
Milletler, dünyada huzur, saadet ve güven içerisinde yaşayabilmeleri için mutlaka bir vatana muhtaç oldukları gibi, inançlarını rahatça yaşayabilmeleri, çocuklarını istedikleri şekilde eğitebilmeleri için de bir vatana muhtaçtırlar. Milletleri ayakta tutan ve vatandaşları arasındaki birlik ve beraberliği sağlayan ahlâkî değerlerden biri hiç şüphesiz vatan sevgisidir. Vatanını seven kimseye vatansever, vatanperver denir. Vatan sevgisi övünülecek bir şeydir. Atalarımız vatanımızı korumak için tarih boyunca her türlü fedakarlığa katlanmışlardır.
Anadolu: Güneşin
doğduğu yer...
“Anadolu”; “güneşin doğduğu yer” anlamına geliyor. Tarihimiz Anadolu’da doğan güneşlerle dolu. Hz. İbrahim gibi bir mana güneşi bu topraklarda yaşadı. Mevlanalar, Yunuslar, Hacı Bayramlar, Hacı Bektaşlar, Fatihler, Mustafa Kemaller yine birer mana güneşi gibi bu topraklarda doğdular. Hz. Muhammed hadisi şeriflerinde “vatan sevgisi imandandır” buyurmaktadır. Atamız, “sözkonusu vatansa gerisi teferruattır” anlayışıyla milletimizle birlikte peygamberimizin bu sözünü hayata geçirdiler.
Peygamberimizin sözünde; vatan sevgisiyle iman, birlikte zikredilmiştir; yani vatanımızı sevmek imanımızla beslenmektedir. Vatan sevgisi sorumluluk içermektedir. Vatan içinde hangi görevi yapıyorsak en güzel şekilde yapmaktır. Kur’an-ı Kerim de bu güzel işler “salih ameller” olarak isimlendirilmektedir.
Ayetlerde “salih ameller” kavramı “iman etmek”le birlikte yer almaktadır.
Zamana andolsun ki insanoğlu kayıp içindedir. Ancak iman edip salih ameller işleyenler birbirlerine gerçeği ve sabretmeyi önerenler kaybetmezler, her iki dünyayı kazanırlar.(Asr suresi)
M.Akif’e kulak verelim!
İyi işler yapmamız önemlidir ama bu iyilikleri yaparken Yaradanımızla sağlıklı bir bağ içerisinde üretemiyorsak bu eylemler yetersiz kalır. Çünkü ilahi bir kaynaktan beslenmemiş olur. Hizmet ettiği alanı kuşatamaz, gerçekten iyileştiremez, kalkındıramaz, besleyemez. Dolayısıyla inancın gücüyle yapılan eylemler insanlığın mutluluğuna ve barışa gerçek anlamda katkıda bulunurlar.
Birbirimizi yargılamadan, anlayışla, farklılıklarımızdan güç alarak, birbirimizi tamamlayarak yaşadığımız vatanımızda barış içinde hep varolmak dileğiyle şairimiz Mehmet Akif’e kulak verelim:
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı,
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı,
Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Zekatınızı verin!
Ramazan, paylaşma, iyilik ayıdır. İslamın 5 şartından biri olan zekat, İslam dinine göre zenginlik ölçüsü kabul edilen (nisap) miktarda yani 80.18 gram altın, 5 deve, 30 sığır ve 40 koyunu olanların Allah rızası için mallarının 40’ta birini fakir, düşkün ve yolda kalmış olanlarla, verme ibadettir...
Sözlükte artma, çoğalma, temizlik, bereket, iyi hal ve övgü anlamlarına gelen zekat; dinen zenginlik ölçüsü kabul edilen miktarda (nisap) mala sahip olan kimselerin Allah rızası için muayyen kişilere vermesi gereken belli miktar malı ifade eder. Zekatın sarf yerleri Kur’an’da ayrıntılı şekilde açıklanmış (Tevbe, 9/60), nisabı da hadislerde belirtilmiştir (Buhârî, “Zekat”, 32, 36, 38, 43). Buna göre temel ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişi diğer şartlar da yerine gelmişse bu mallarının zekatını vermesi gerekir. Nisap altında 20 miskal (80. 18 gr), devede 5, sığırda 30, davarda 40’tır.
Zekatın farz olması için şartlar; malların üreyici olması, sahip olunduğu andan itibaren üzerinden bir yıl geçmesi, borcundan ve asli ihtiyaçlardan fazla olmasıdır.
Bireysel ve toplumsal hayatımızda çok önemli yeri ve olumlu etkileri olan zekat, malî ibadetlerden biridir. İslam’ın beş temel esasından biri olan zekat, Müslümanlara Hicretin ikinci yılında Medine’de farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin...” (Bakara, 2/43, 110; Hac, 22/78; Nur, 24/56; Mücadele, 58/13; Müzzemmil, 73/20); “Onların mallarından, kendilerini temizleyeceğin, arıtıp yücelteceğin bir sadaka al ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah işitendir, bilendir.” (Tevbe,9/103) buyrulmaktadır.
Zekât kimlere farzdır?
Bir kimsenin zekat vermekle mükellef olması için Müslüman, hür, akıllı, buluğ çağına erişmiş olması; borcundan ve asli ihtiyaçlarından fazla hakikaten ya da hükmen artıcı, yani kazanç sağlayıcı nitelikte nisap miktarı mala sahip olması gerekir.
Nisap miktarı ne kadardır?
Nisap; zekat, sadaka-i fıtır ve kurban gibi ibadetler için konulan bir zenginlik ölçüsüdür. Nisap, asgari zenginlik ölçüsü şeklinde de tanımlanabilir. Borcundan ve asli ihtiyaçlarından fazla olarak bu kadar mala sahip olan kişi dinen zengin sayılır. Böyle bir kişi, zekat veya sadaka alamayacağı gibi sadaka-i fıtır vermek ve kurban kesmekle de yükümlü olur. Fazla olan bu malın nami olması ve üstünden bir yıl geçmesi halinde zekatının verilmesi gerekir.
40 koyun veya 80.18 gram altın
Zenginliğin asgari sınırı olan ‘nisap’ Hz. Peygamber tarafından belirlenmiştir. Bu asgari sınırlar, o dönem İslam toplumunun ortalama hayat standardını ve zenginlik ölçüsünü gösterir. Hadislerde belirlenen nisap miktarları şöyledir; 80,18 gr. altın veya bunun tutarında para veya ticaret malı; 40 koyun veya keçi, 30 sığır, 5 deve. Nisap miktarının belirlenmesinde kullanılan bu malların, o dönemin en yaygın zenginlik aracı olduğu açıktır. Nisabın bu mallar üzerinden belirlenmesi, sosyal ve ekonomik şartların fazla değişmediği ileriki dönemlerde de aynen korunmuştur.
Zekat kimlere verilir?
Zekatın kimlere verilebileceği Kur’an-ı Kerim’de belirlenmiştir (Tevbe Suresi, 60). Bunlar; fakirler, düşkünler, esaretten kurtulacaklar, borçlu düşenler, Allah yolunda cihada koyulanlar, yolda kalmış olanlar, zekat toplamakla görevlendirilen memurlar ve müellefe-i kulub adı verilen, kalpleri İslam’a ısındırılmak istenen yeni Müslüman olmuş kimselerdir.
Hayır kurumlarına zekat verilir mi?
Aldıkları zekatları bir fonda toplayıp bunu yalnızca Tevbe Suresi’nin 60. ayetinde belirtilen yerlere sarf ettikleri bilinen ve kendilerine her bakımdan güvenilen kimseler eliyle yönetilen dernek, kurum ve yardımlaşma fonlarına zekat verilmesinde dinen sakınca yoktur. Toplumun kaynaklarının toplumun ihtiyaçları ile buluşmasını sağlamak ve dini vecibelerini yerine getirmek isteyen vatandaşlarımızın bağışlarını ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak üzere zekat bağışı alınmaktadır. Zekat bağışları Ramazan’da yoğun olmakla birlikte yıl boyunca devam eden bir faaliyettir.
Zekat ne zaman verilir?
Zekat vermenin belli bir zamanı yoktur. Müslümana farz olduğu andan itibaren verilmesi gerekir. Bunun için belli bir dönemi veya Ramazan ayını beklemeye gerek yoktur. Ancak, zekat vermekle yükümlü olanların, yükümlü oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekatlarını vermeleri uygun olur.
GÖNÜL GÖZÜYLE BAKAN DÜŞÜNÜRÜMÜZ HACI BAYRAM VELİ
Ankara’da Kara Medrese’de öğretmenlik yapan Hacı Bayram Veli, Kayseri’de Somuncu Baba’nın yanında olgunlaştı... Padişah Sultan Murad’a İstanbul’un fethinin oğlu Mehmet’e ve hocası Akşemsettin’e nasip olacağını müjdeledi...
Hacı Bayram Veli küçük yaşta eğitimine başladı. Ankara’da ve Bursa’da bulunan âlimlerin derslerine katılarak, din ilimlerinde ve o zamânın fen ilimlerinde yetişti. Ankara’da Melîke Hâtun’un yaptırdığı Kara Medrese’de öğretmenlik yaparak öğrenci yetiştirmeye başladı. Kısa zamanda, halk arasında sevilip sayılan biri oldu.
Somuncu Baba davet etti...
Bir gün dersten çıktığında yanına birisi geldi ve; “Ben Kayseri’den senin için geliyorum. Sana bir haberim ve dâvetim var” dedi. Hacı Bayram Veli, bu sözlerin sonunda kendisi için önemli bir haberin olduğunu anlamıştı. “Hoş geldin, safâlar getirdin. İnşallah hayırlı haberlerle gelmişsindir. Anlat!” diyerek merakla sordu.
“Beni yol gösteren ve beni aydınlatan öğretmenim Somuncu Baba gönderdi ve; “Git ona selâmımı ve dâvetimi söyle. Al getir. O bize gerek...” dedi. Ben de bu görev ile huzûrunuza gelmiş bulunuyorum.”
Kısa sürede olgunlaştı...
Hacı Bayram Veli bu sözleri dinler dinlemez; “Baş üstüne, bu dâvete uymam gerekir. Hemen gidelim” diyerek Kayseri’ye gitti.
İslam’ın özünü anlattı
Hacı Bayram Veli, Somuncu Baba ile başbaşa sohbetlere başlayarak, kısa zamanda olgunlaştı. Hocasının katkıları ile zamânının en büyük alimlerinden oldu. Ankara’ya döndü. Ankara’da İslam Dininin özünü insanlara anlatmaya, onlara doğru yolu göstermeye, yetiştirmeye başladı. Her gün pek çok kimse huzûruna gelir, hasta kalplerine şifâ bularak giderlerdi. Öğrencileri gün geçtikçe çoğalmaya, başladılar. Kısa zamanda ismi her tarafta duyuldu.
Hacı Bayram Velî, hem öğrencilerini yetiştiriyor, hem de insanlara güzel öğütler veriyordu Hacı Bayram’ın etrafında pek çok kimsenin toplandığını gören bâzı kişiler, Pâdişâh İkinci Murâd’a; Ankara’da Hacı Bayram’dan bahsettiler. “O kişiyi buraya getirin” dedi.
İstanbul’un fethini müjdeledi
Saraya geldiklerinde sohbet esnasında Murat Han İstanbul’u almayı istediğini söyledi. Sultanın sözü bittikten bir süre sonra şöyle konuştu: “Sultânım! Bu şehrin alınışını görmek ne size, ne de bize nasîp olacak. İstanbul’u almak, şu beşikte yatan Muhammed’e (Fâtih Sultan Mehmed Han) ve onun hocası, bizim Akşemseddîn’e nasîp olsa gerektir” müjdesini verdi. Sonra geleceğin Fâtih’ini kucağına aldı. Sultan Murâd Han, bu müjdeye çok sevindi.
Hacı Bayram Velî, Edirne’de bulunduğu müddet içinde, câmilerde vâaz verip, halka nasîhatlerde bulundu. Pâdişâh da onun Edirne’de kalmasını istiyordu. Fakat Hacı Bayram Velî, Ankara’ya talebelerinin başına dönüp, onları yetiştirmeye devâm etmek istediğini bildirdi. Ankara’yı manevi boyutuyla başkent olmaya hazırladı. Meclisimiz Hacı bayram Veli camisinde kılınan Cuma namazının ardından açıldı.