Şampiy10
Magazin
Gündem

Hayat Şarkısı nasıl başladı?

Yapımını Most Production-Gül Oğuz’un, yönetmenliğini Cem Karcı’nın, senaryo uyarlamasını Mahinur Ergun’un, müziklerini Mithat Can Özer, Uğur Akyürek, Çağlar Haznedaroğlu, Ufuk Türk’ün üstlendiği Hayat Şarkısı, salı akşamı ilk bölümüyle Kanal D’de ekranında başladı. Burcu Biricik, Birkan Sokullu, Ahmet Mümtaz Taylan, Tayanç Ayaydın, Ecem Özkaya Üstündağ’ın başrollerini oynadığı dizi, Tüm Kişiler’de 4.51 reytingle 7’nci, AB’de 4.10’la 8’inci, ABC1’de 4.49’la 7’nci oldu. Umarım daha fazla yükselecektir.

Ezik jöne alışık değiliz

Dizide çok ama çok beğendiğim oyuncular var. Ahmet Mümtaz Taylan, oynamamış Bayram olmuş. Üstelik işine öyle bir sarılmış ki, ne zaman bir sarkma hissetsek duruma onun nasıl müdahale ettiğini gördük. Birinci bölümde konuk oyuncu olan Ahmet Saraçoğlu’yla sahnelerinde döktürmüşler. Burcu Biricik’in o melek yüzünde nasıl bir şeytana dönüşeceğini merak ediyordum. Hülya’yı öyle bir giymiş ki, “Vay be” dedirtti. Helal olsun Burcu. Aydan Taş, bir diziye giriyorsa mutlaka oraya mizah getiriyor. Kapkaranlık hikâyenin ortasında yine beni güldürmeyi başardı. Birkan Sokullu, ne yazık ki ilk bölümde dikkat çekmedi. Çünkü Kerim zaten Hülya ve babası Bayram karşısında daha ezik bir karakter. Onun ezikliğini hissettik. Jönlerin ezik olmasına alışık olmadığımız için yadırgadık. Ama Kerim karakterinin hakkını vermişti.

Cem Karcıya alkışlar

Tartışmasız dizinin en beğendiğimiz oyuncusu Sibel Melek Arat. Hülya’nın çocukluğunu oynayan Sibel, doğuştan yetenekli. Kerim’in çocukluğunu canlandıran Taha Yusuf Tan’ı da unutmamak lazım. Bu iki küçük yetenek bu karanlık hikâyede içimizi aydınlattılar. Gelelim rejiye... Yönetmen Cem Karcı’yı ellerim acıyana kadar alkışlamak istedim. Her sahneyi oya gibi işlemiş, duyguları sağmış, oyuncu yönetimine kafa patlatmış, estetiği yükseltmek için fazla, çok fazla emek harcamış. Bir Kore dizisinden uyarlanan dizinin senaryosunu Mahinur Ergun kaleme almış. Kalemine bayıldığım bir isim Ergun. Dizinin diyaloglarına da diyecek bir şey yok. Ancak hem senaryo, hem de reji her şey çok güzel olsun diye uğraşırken bir şeyi kaçırmışlar.

Yazım ve çekim muhteşem

Her sahne kendi içinde hem yazım, hem de çekim olarak muhteşem. Ancak bütüne baktığımızda her sahneye döşenen müzikle akmayan, ritmi zayıf bir işe dönüşmüş dizi. Tek tek ele aldığımızda en az 30 sahneyi üniversitelerde ders olarak okutun derim ama bütüne yayıldığında ritmi zayıflatmış. Hülya da dizinin en büyük problemi olarak ortada saatli bir bomba gibi duruyor. Çünkü onu haklı bulacağımız bir nedeni yok. İlk 10 dakikada tutunduğu motivasyon çok doğruydu. Onu düğünde terk eden Kerim’den intikam almak istemesi çok doğru bir motivasyondu. Fakat 12 sene öncesine döndüğümüzde fakirliğin onu kötü bir insan yaptığını gördük. 7 ay öncesine döndüğümüzde de ablasını bir kalemde harcayan, babasını attığı bir iftirayla öldürdüğü için hiç vicdan azabı çekmeyen bir kadını izledik. Anti-kahramana karşı değilim, hatta bayılırım izlemeye. Ancak tutunduğu zaafların da inandırıcı olduğunu izlemek isterim. Üstelik bu bir Türk dizisiyse kötülüğe gerçek bir sebep ararız. Çünkü hiçbirimiz içimizdeki kötüyü kabullenmek istemeyiz.

İşin şarkısı olmalıydı!

Son olarak adı Hayat Şarkısı olan bir dizinin bir şarkısı olmalıydı. Burcu Biricik’in söylediği şarkıdan bahsetmiyorum. Bu diziye özel, hepimizin diline pelesenk olacak ve hikâyeye fazlasıyla destek atan bir şarkı. Bunu birinci bölümde göremedik. Madem şarkısı yok, öyle bir ritmi olmalıydı ki dizi bittiğinde bir şarkı dinlemişiz hissi bırakmalıydı. Çok beğendiğimiz şarkılar vardır ya, “Bir kez daha çal” deriz. Benim diziden beklentim buydu. Çünkü tanıtımları bu tadı veriyordu. Gelelim işin reçetesine... Hayat Şarkısı, senaryosu, rejisi ve oyunculuklarıyla ekranda fark yaratan işlerden biri. Bu hafta bol tekrarla dikkat çekecektir. İkinci bölümden itibaren Hülya ve Kerim’in savaşına dönüşür, Melek işe dahil olursa, iyilik ve kötülüğün kapışmasını izlersek tadından yenmeyecektir. Herkesin emeğine sağlık!

Yazının devamı...

Karne hediyesi Arduç ve Sarıtaş’tı

Eskiden öğrenci olmak başkaydı. Bütün sene çalışıp iyi karne getirmeye çalışırdık. Çünkü “Takdir” getirirsek ailemizden hediye alıyorduk. Bu, ders çalışmak için bizi müthiş motive eden bir şeydi. Okulda “Biliyor musun Takdir alırsam babam bana bisiklet alacak” diye hava atan onlarca insan görebilirdiniz. En fazla başkası gelip “Bana da bilgisayar alacak” derdi. Hadi, özel okulda okuyorsanız tatilde yurt dışına gitmenin havası atılırdı. Ama her şey gibi karne hediyeleri de değişti. Geçtiğimiz iki hafta boyunca ben akrabalarımdan okurlarıma yüzlerce kişiden aynı talebi aldım: “Senden bir karne hediyesi istiyorum Oya Abla. Beni Barış Arduç’la tanıştırır mısın? Beni Tolga Sarıtaş’la tanıştırır mısın?” Onlar ulaşamazsa aileleri konuya dahil oldu. Çünkü söz konusu karne hediyesiydi.

Bu değişimi anlamaya çalışırken, gazetede gördüğüm bir başka haber beni şaşkınlığa uğrattı. Kiralık Aşk dizisinin setine 12-19 yaş grubu ve aileleri baskın yapmış. Mahşer yerine dönen sette çekim yapamayınca bazı sahneleri başka gün çekmek üzere iptal etmek zorunda kalmışlar. Cumartesi günü ben de ekibi ziyarete gittim. Passionis’in olduğu binanın önü mahşer yeri gibiydi. Okulların açılmasına birkaç gün kala aileler çocuklarıyla o soğukta kapıda bekliyordu. Ordu’dan, Tokat’tan, Adana’dan geldiğini söyleyenler vardı. Beni tanıyanlar “Ne olur bizi de içeri al” diye baskı yaptılar. İşin ilginç yanı, talebin çocuklardan değil annelerinden gelmesiydi. Bu yıl öğrencilere aileleri Tolga Sarıtaş’la ve Barış Arduç’la selfie hediye etti.

Umarım bu hediye en kısa zamanda değişir. Aksi takdirde tatilde ekibin çekim yapması imkansızlaşır. Hem bir selfie bisikletin yerini tutar mı?

OSCAR FİLMLERİNİ KAÇIRMAYIN!

Yılın en sevdiğim zamanı Oscar Ödül Töreni öncesidir. Çünkü arkadaşlarla yarışan filmler izlenir, tartışılır ve Oscar töreni öncesi liste yapılır. O gece evde yakın arkadaşlarla iddialar ortaya koyulur ve tören izlenir. Bu yıl Oscar heyecanımıza Digiturk de katıldı. Üstelik çok güzel bir kanal kurdular. 1 nolu kanalda yayına çıkan Moviemax Oscars kanalında bugüne kadar Oscar almış ya da aday olmuş 163 filmi yayınlıyorlar. Daha önce izlemediyseniz American Sniper, Big Hero 6, Whiplash, Foxcatcher, Selma, Birdman: Or (The Unexpected Virtue of Ignorance), Guardians of the Galaxy, How To Train Your Dragon 2, Interstellar, Citizenfour, Boyhood, Grand Budapest Hotel, Into the Woods, Leviathan, Mr. Turner, Salt of the Earth, Still Alice, Tangerines ve Will, bu yılki Oscar adayları arasında yer alan Cinderella, Shaun of the Sheep ve The 100-Year-Old Man Who Climbed Out the Window and Disappeared izleyebileceğiniz filmlerden birkaçı...

İşin en güzel yanı; filmi o saatte kaçırırsanız, ‘Dilediğin Zaman ve Dilediğin Yerde’ uygulamaları içindeki özel kategoriler üzerinden de 1 Şubat - 15 Mart tarihleri arasında izleyebiliyoruz.

Gelelim Oscar töreninin detaylarına... Moviemax Oscars kanalında ekrana gelecek ödül töreni 29 Şubat’ın ilk saatlerinde sahiplerini bulacak. Sunuculuğunu Yekta Kopan ve Ceyda Düvenci’nin yapacağı özel stüdyo programında; sinema eleştirmenleri Mehmet Açar ve Melis Behlil Oscar Ödül Töreni’ni ve ödül alan yapımları yorumlarken, moda editörü ve stil danışmanı Ceylan Atınç ile modacı Tuvana Büyükçınar ise Kırmızı Halı’ya ilişkin değerlendirmelerde bulunacak. Gecede pek çok sürpriz ünlü isim de konuk olacak. Benim duyumlarım arasında Hazal Kaya ve Serkan Keskin var. Onlar da Oscar filmlerini yorumlayacaklar.

Şimdi Oscar’da yarışmış, yarışan filmleri izleyip heyecanla töreni bekleme vakti ve tartışmasız yılın en çok film izlediğimiz zamanı...

Yazının devamı...

“X-Files’ın bir sonu olmayacak”

Hani bugün bolca vampirli, gizemli dünyaların anlatıldığı, uzaylıların olduğu diziler izliyoruz ya, işte 1993 yılında sadece bir iş izliyorduk, X-Files. Chris Carter’ın yaratıcısı olduğu, Gillian Anderson ve David Duchovny’in başrollerini paylaştığı dizide; Fox Mulder ve Dana Scully isimli iki FBI ajanının maceraları anlatılıyordu. 2002’de yani 9 sezon sonunda veda ettiğinde X-Files bir efsane olarak da adını tarihe yazdırdı. Ancak tam 14 yıl sonra X-Files geri döndü. Sadece 6 bölüm ekrana gelecek dizinin ilk üç bölümü yayınlandı. Bu sabah dünyayla aynı anda 06.00’da, akşam 20.45’te Fox Crime’da 4’üncü bölümü ekrana gelecek. Dizinin yaratıcısı Chris Carter’la ekim ayında Cannes’da gerçekleştirdikleri dünya prömiyerinden sonra bir araya gelme şansına eriştim. Yüzlerce kişiyle diziyi izleyen Carter heyecanlı ve endişeliydi. Diziyi izlemek yerine insanların tepkilerine baktığını da itiraf etti. Kısa bir sohbetin ardından aklımda kalanlar bunlar! Sanırım Carter bir konuda haklı! Efsaneler kendi nesli yaşadığı sürece efsane kalmaya devam ederler.

- Televizyonda bilim-kurgu denilince akla gelen ilk iş X-Files. O nedenle size gizemli dünyaların anlatıcı babası diyebilir miyim?

(Gülüyor) Bu çok iddialı bir şey olur. Doğru olur mu ondan da emin değilim. Ama X-Files uzun bir sıranın sonundaydı. Biz TV sektörüne “sıradaki şey” olarak geldik. Sanırım izleyerek büyüdüğüm şeyleri kendi yorumumla anlatabilme fırsatıydı benim için.

- Fazla alçak gönüllü bir cevap olmadı mı?

Bence dürüst bir cevap oldu, Kabul et. (Gülüyor) Biz sadece bazı kapılar açtık. Arkamızdan da yenileri geldi.

- Öyle olsun! Gelelim 14 yıl sonra aynı diziyle ekrana dönmeye… Nasıl bir histi? Tuhaf, eğlenceli, kolay…

Muhteşem bir histi ama doğaldı. Hatta geri dönmek için en mükemmel zamandı. Benim için her şey tanıdıktı. Şehir, ofis, oyuncular… O nedenle geri dönmek bana çok doğal geldi.

- Madem bu kadar doğal, neden sadece 6 bölüm çektiniz?

David, NBC için bir dizi çekiyordu. Gillian ise The Fall için Britanya’ya dönmek zorundaydı. Sonra da Hindistan’da film çekecekti. 8 bölüm yapmak isterdim ama kimsenin zamanı yoktu.

- Sizin için doğaldı ama David ve Gillian yıllar sonra aynı diziye dönünce zorlandılar mı?

İkisi de artık çok tecrübeli aktörler. Onlarca bölüm X-Files çektikten sonra karakterlerine çok alışıklardı. Hiç zorlanmadılar.

SİNEMA FİLMİ YAPABİLİRİZ

- Scully ve Mulder’la öyle bir bağınız var ki, insan düşünmeden edemiyor. Acaba sizin hangi tarafınız daha ağır basıyor?

Mulder’ın açıklanamayan şeylere inanmasına ihtiyacım var. Ama Scully’den farklı olarak; ben septiğim. Yani görmediğim şeylere inanmam. Akla ve mantığa güvenirim. Ancak tabii ki bazı günler Mulder gibi, bazen de Scully gibi uyanıyorum. Sadece Scully gibi giyinmiyorum. (Gülüyor)

- Sizin gibi bir septik nasıl böyle bir dizi yapar?

Dışarıda başka şeyler olduğuna inanmak ihtiyacı bu! İnancımın ve bilimin sınanmasını istiyorum. Sanırım bunu hepimiz istiyoruz. Galiba başka bir dünya olduğunu düşünmeye ihtiyacımız var. O yüzden X-Files insanların özlemlerine cevap veriyor diye düşünüyorum.

- Açıkçası X-Files’ın yeni jenerasyonu nasıl yakalayacağını merak ediyorum. Çünkü jeneriğinden karakterlerine 90’ları hatırlatıyor! Yani bugün için demode ama fanları için özlemi ifade ediyor bu geri dönüş.

Ben senin gibi düşünmüyorum. Biz bu hikâyeyi nesilsel korkuların, umutların, paranoyaların anlatıldığı bir dönemde yeniden gündeme getiyoruz. Çağdaş izleyiciyi de hedefiyoruz. Umarım onlar da bu hikâyeyi izlerler. Zaten bu işe başlarken onlara da ulaşmak için bir şans olarak gördüm. Şöyle bir yöntem geliştirdim. Fanları sıkmadan yeni nesil için daha önce ne yaptığımızı anlattığımız bir açılım sunduk. Sen ne diyorsun, başaramadık mı?

- Ben bir X-Files izleyicisi olduğum için beni yakaladı ama sanırım yeni nesli yakalamanız zor! Peki, bu işin bir finali var mı?

Hayır.

- Neden bitmesini hiç istemediğiniz için mi?

Tabii ki bitecek. Ama sinema filmi yapmak gibi bir seçenek her zaman var. O nedenle X-Files’ın bir sonu var mı bilmiyorum. Gerçek her zaman orada bir yerde olacak.

- Bundan sonraki projeniz ne olacak?

Bilmiyorum. Şimdilik sörf yapmayı iple çekiyorum.

Yazının devamı...

Güllerin Savaşı’nda kazanan Gülfem oldu

8 Temmuz 2014’te ilk bölümüyle ekrana geldiğinde “Yeni Adını Feriha Koydum Güllerin Savaşı olacak” başlığıyla yazmıştım eleştirimi. Aradan iki yıl geçti. Güllerin Savaşı, 68 bölüm boyunca bir köşk üzerinden bize Gülru’nun Gülfem Sipahi olma savaşını anlattı. Bu öyle bir savaş ki her şey mubah! Aslında dizi başladığında buraya gideceğini hiçbirimiz bilemezdik. 68’inci bölümünde gördük ki, biz bir yer değiştirme hikâyesini izlemişiz. Güllerin Savaşı, bize bunun için ödenen bedelleri gösterdi. 68 hafta boyunca onlarca saçma bölüm izledik. Dizi süreleri nedeniyle uzatılan, sarkan konular da oldu. Ancak öyle yüksek bir final yaptı ki, geçmişi silip akıllarda kaldı.

İyilik ve kötülük savaştı

Güllerin Savaşı’nın en önemli özelliğinden biri ise iyilik ve kötülüğün sürekli yer değiştirmesiydi. İnsanların içindeki iyiyi ve kötüyü seçerse nasıl olacaklarını resmetti bize Güllerin Savaşı. Sadece iki karakter asla kötülüğü seçemedi. Cihan ve Mesude. İkisi de dizinin iyilik sembolüydü. Ancak dizinin kahramanları Gülru, Gülfem ve Ömer iyilik ve kötülük cehenneminden geçtiler. Gelelim final bölümüne; Gülru öylesine korkutucuydu ki, Gülfem ölecek ve hayatta başka bir amacı kalmayacağı için sonunda akıl hastanesine yatırılacak zannettim. Ama öyle olmadı. Gülfem ona hayatının amacını verdi. Gülfem Sipahi’nin nasıl bir hayat yaşadığını yani yalnızlığını... Çünkü Gülfem Sipahi olmak, etrafındaki tüm sevdiklerinin seni terk etmesi ve yapayalnız kalmak demekti.

Sönmez’e ‘Chucky’ dedim

Güllerin Savaşı’nın öncelikle senaristi Melis Civelek ve Sırma Yanık’ı tebrik etmek lazım! Adını Feriha Koydum’dan sonra yine uzun soluklu bir diziye imza attılar. Üstelik kadın kahramanları masumiyetten şeytanlığa geçirme riskini aldılar. Tartışmasız Canan Ergüder ve Damla Sönmez muhteşemdiler. Ergüder’i zaten defalarca yazdım. Gülfem Sipahi olmak ona çok yakıştı. Ancak Damla Sönmez o masum suratından nasıl bir şeytan çıkarabileceğini gösterdi bize. Üstelik de aynı projede... Sönmez’in bugüne kadar oynadığı ve oyunculuğunu gösterebileceği en iyi işiydi Güllerin Savaşı. Final bölümünde o kadar iyi oynamış ki, kendimi ona “Chucky” derken buldum. O kadar hikâyenin içine girmişim. Güllerin Savaşı’nda kazanan Gülru gibi görünse de; aslında iyiliği seçen Gülfem oldu. Herkesin emeğine sağlık!

BAYÜLGEN’DEN KRİZ YÖNETİMİ

CUMARTESİ akşamı ekrana gelen Dada’da bir televizyonculuk dersi yaşandı. Birkaç hafta önce Beyaz Show’da Ayşe Öğretmen olayı olmuştu. Bunun üzerine Beyazıt Öztürk, açıklama yapmak zorunda kalmıştı. Eminim, Okan Bayülgen Beyaz Show’da yaşanan bu olayın kendi başına da gelebileceğini tahmin etmiş ve önlemini almıştı. Hazırlıksız yakalanmadı. Program esansında bir genç kız sahneye atlayıp soyundu. Ancak Okan Bayülgen kızın önüne geçti ve resim seçici konukları göstermeye başladı. Bir yandan rejiye yayını kesmemelerini, bu sorunu halledebileceğini söyledi. Kızın giyinmesinden sonra da, eylemi engellemesinin sebebi olarak; hem kanalını hem de onu koruması olduğuna ikna etti. Sonunda da, kız özür diledi ve gitti. Müthiş bir kriz yönetimine imza attı Okan Bayülgen. Ne yayını kesti, ne eylemciyi incitti. Konuklarından fazla konuştuğu için eleştirilen Okan Bayülgen, bu kez eylemciden çok konuşarak büyük bir krizi engelledi.

Yazının devamı...

Ocak’ın kazananı atv oldu

2016’nın ilk ayını geride bıraktık. Yeni başlayan diziler, eski dizilerin akıbeti derken kazananlar ve kaybedenler de ortaya çıktı. 2016’nın ilk ayında kazanan kanal tartışmasız atv oldu. Prime Time’da pazartesi Kırgın Çiçekler’le, salı Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’la iki güne ambargo koydu. Ocak ayının kaybeden kanalı ise Star TV’ydi. Büyük umutlarla başlayan Gecenin Kraliçesi reytinglerde beklentiyi karşılamadı. Beren Saat’in kurtarıcısı olduğu Muhteşem Sultan Kösem’de reyting kaybetmeye devam etti. Ocak ayına reytingiyle damga vuran TRT 1’in dizisi Diriliş’ti. Yaklaşık 15 reytinge ulaşan dizi 2016’nın çıtasını bir hayli yükseltti.

Kördüğüm yükselişe geçer

Kurtlar Vadisi Pusu Kanal D’yi yarışa sokarken, Fox TV’nin yeni dizisi Kördüğüm gitgide yükselen grafiğiyle şubat ayında rakiplerini zorlayacağının sinyalini verdi. Star TV’nin Kiralık Aşk’ı ve Fox TV’nin Karagül ocak ayında kardeş payı yaparak gün birinciliğini paylaştı. Ocak ayında Fox Haber ve Show Haber dizileri zorlarken, TV8 O Ses Türkiye’yle ve Show TV İlişki Durumu Karışık’la hafta sonu reytinglerinin şampiyonları oldu.

Şubat ayında Survivor konuşulur

Peki, şubat ayında ne olur? Pazartesi Kırgın Çiçekler, salı Eşkıya Dünyaya Hükümdar, çarşamba Diriliş yerini korur. Perşembe Kurtlar Vadisi ve Kördüğüm arasındaki savaşla geçecektir. Cuma Karagül ve Kiralık Aşk yarışı devam eder. Ama Arka Sokaklar sıkı bir rakip olarak ortaya çıktı. Cumartesi ve Pazar ise 7 Şubat’tan itibaren Survivor adını yazdıracaktır.

Koca Kafalar neden bitti?

8 yıldır yayındaydı Koca Kafalar Baba Haber Bülteni. Grafiti2000 prodüksiyon tarafından hazırlanan, Varol Yaşaroğlu’nun yapımcılığını üstlendiği Koca Kafalar geçtiğimiz cuma ekrana veda etti. Açıkçası benim için büyük şok oldu. Çünkü Kanal D Ana Haber programı öncesi 5 dakikalık bir mizah programı izlemek iyi geliyordu. Mizaha aç kaldık bu ülkede. Gündemi mizahi dille ele alan Koca Kafalar’da bu açlığı birazcık olsa tatmin ediyordu. Ama nedenini anlamadığım bir şekilde paldır küldür yayından kaldırıldı. Peki ama neden? Umarım Koca Kafalar başka bir kanalda yoluna devam eder.

Kış Güneşi merak uyandırdı

Yapımını Endemol Shine’ın, yönetmenliğini Murat Onbul’un, başrollerini Şükrü Özyıldız, Aslı Enver, Mahir Günşiray, Şenay Gürler ve Hakan Boyav’ın paylaştığı Kış Güneşi’nin ikinci tanıtımı da yayınlandı. Show TV’de bu ay başlayacak olan dizinin ilk tanıtımı ne yalan söyleyeyim hiç ilgimi çekmemişti. Ama ikinci tanıtım merak uyandırdı. Hatırla Gönül’den sonra hafıza kaybı hikâyeleri tutmaz diye düşünüyordum. Ancak Kış Güneşi’nde benliğini sorgulayan bir adamı ve geçmişini kurcalayan bir kadının aşkını merakla bekleyeceğim.

Yazının devamı...

Göç Zamanı annelikten kazanacak

Yapımcılığını Limon Film-Hayri Aslan, senaristliğini Oya Yüce, yönetmenliğini Veli Çelik’in üstlendiği Göç Zamanı, cumartesi akşamı Star TV’de başladı. Vahide Perçin, Talat Bulut, Tilbe Saran, Engin Benli, Cansu Tosun, Arzu Gamze Kılınç, Burak Tamdoğan, Ali Erkazan, Elif Ceren Balıkçı, Gürkan Günal, Nurana Bağzade, Tolga Akman’ın rol aldığı dizi; Tüm Kişiler’de 6.10 reytingle 3’üncü, AB’de 3.94’le 4’üncü, ABC1’de 4.98’le 4’üncü oldu. Dizi uzun süredir cumartesi akşamları reyting yarışında yer almayan Star TV’yi tekrar yarışa soktu.

Her gün bir mucize

Göç Zamanı bize Mardin’de çocuk yaşta evlendirilen, kuma olan, erkek çocuğu elinden alınan ve üç kızının hayatı için halı dokuyan Cennet’in kızını okutmak için hayata kafa tutmasını anlatıyor. “Her gün bir mucize ile gelir” adlı bölümün mucizesi Cennet’in kızı Zümrüt’ün İstanbul’da hukuk fakültesi kazanmasıydı. Babasının zengin bir ağaya kuma olarak vereceği kızını okutmak Mardin’den kaçan Cennet’in kararlılığı herkese örnek olmalıydı. Zira, kızlarının kaderini değiştirmek için ölümü de göze aldı, açlığı da... Bir yandan da Yılmaz’ın Cennet’ine kavuşma hayallerine tanıklık ettik. Karısı Sevgi’nin sevgisizliğini dibine kadar hissettiğimiz bölümde; çocuklarının kaderini değiştirmek isterken onların dağılışına tanıklık edecek bir annenin dramını ve hayatında ilk defa aşkla tanışmasını izleyeceğimizi anladık.

Güzel planlar izledik

Ancak dizinin reji dili oldukça yorucuydu. Tek tek planları ele aldığımızda şahane resimler izlediğimizi itiraf etmeliyim. Ancak güzel planlar arka arkaya geldiğinde ortaya güzel sahne çıkmıyormuş. Teknik dilde nasıl ifade edildiğini bilmiyorum ama estetik kaygısı yüksek, güzel resimli çok sahne izledim. Ancak daha basit ama duygusu ortaya çıkmış sahne izlemeyi yeğlerdim. Estetik kaygı sahnelerin duygusunun önüne geçmiş. Özellikle geçiş planları, şehir detayları farklı bir tarzla anlatılmak istenmiş ama bu da çok yorucu olmuş. Benim izlerken gözümü fazlasıyla yordu.

Cennet ve Yılmaz kavuşsun istedik

Türkiye’de ilk bölümlerin başrolü tartışmasız müzik oluyor. Tabii ki, Göç Zamanı da bu tuzağa düşmüş. Müziğin başrolde olduğu bir bölüm izledik. Reji oyuncu motivasyonuna iyi çalışmış. Çünkü daha ilk bölümden Cennet ve Yılmaz bir an önce kavuşsun istedik. Zaten onun dışında bir aşkı ilk bölümde görmedik. Dizinin oyuncu seçimi oldukça başarılı. Tecrübeli isimlerin yanında; Cansu Tosun, Elif Ceren Balıkçı gibi genç yetenekler var. Herkes taşın altına elini koymuş ve ortaya iyi oyunculuklar çıkmış. Ama Elif Ceren Balıkçı’ya dikkat! Merhamet’te fark edilmişti. Burada da geleceğe adını yazdıracağının altını çizdi.

İki hayat umudu

Göç Zamanı’nın hedef kitlesi için bulunmaz bir avantajı var. Annemin tabiriyle gençlerin kavuşmaya çalışmasını izlemekten sıkılan 45 yaş üstü izleyici grubuna; ikinci hayatın olduğu umudunu veriyor. O nedenle iyi bir başlangıç yaptı. Bundan sonra da yükselmeye devam edecektir. Çünkü her anne çocukları için mücadele eder.

Yazının devamı...

Çocuk oyuncu Kördüğüm’e kazandırdı

İyi bir çocuk oyuncu sinemada gişe, televizyonda reyting getirir” cümlesi bir kez daha doğrulandı. Kördüğüm dizisinde Kaan karakterine hayat veren Aybars Kartal, tüm sempatikliğiyle 152 dakikalık diziyi izlenir kılmayı başarıyor. Çünkü biz Kaan’ın hikâyesini izliyoruz. Dağılmış bir aileyi yeniden toparlayacak kişi Kaan. Yaşı küçük ama dizideki ağırlığı çok büyük. Son bölümde uyur gezer olduğunu gördük. Bundan sonra çocuk doktoru Naz’la yani Belçim Bilgin’le daha fazla mesaisi olacak. Hal böyle olunca, Ali Nejat ve Naz’ın arasında aşk başlayacak. Yani Kördüğüm ilk dört bölüm bize ne anlatmak istediğini gösterdi. Dört bölüm sonunda dizinin derdini anladık. Dizi bundan sonra başlıyor. Bu oldukça riskli bir anlatım biçimi olmasına rağmen, çocuk oyuncunun senaryodaki ağırlığı ve iyi oyuncu seçimi, perşembe akşamı güçlü bir kadın draması rakibinin olmaması Kördüğüm’ü öne çıkardı. Bundan sonra Naz’ın ailesinin dağılması, Ali Nejat ve Kaan’ın baba oğul olmak için verdiği mücadele, Feyza’nın acılarını Kaan’la silmeye çalışması iyi işlenirse reytingini yükseltecektir.

İnadına Aşk final yapıyor

Sanırım bu karara ne ben, ne de izleyici şaşırdı. Dizi perşembeden çarşambaya alındığında zaten bu kararı beklediğimi yazmıştım. Çünkü eski devir sona erdi. İzleyicinin her akşam için izlediği bir dizi var. Üstelik artık dizi tekrarı, internetten izleme, kaydetme gibi avantajları var. Eskiden sevilen dizi başka bir güne alındığında izleyici o diziyi bırakmıyor ve o günde de sadık olmaya devam ediyordu. Artık öyle bir durumun yaşanması mümkün olmuyor. O nedenle bir dizinin günü değiştiğinde finalinin yakın olduğunu hepimiz tahmin edebiliyoruz. İnadına Aşk, perşembeden çarşambaya alındığında zaten bitirileceği belliydi. Çünkü Diriliş ve Kara Sevda gibi güçlü yapımlar karşısında tutunması zordu. Belki cumartesiye alınsa biraz daha yaşayabilirdi. Sonuç; İnadına Aşk çarşamba akşamı ekrana gelecek olan 32’nci bölümüyle ekrana veda edecek. Bizim de aklımızda plaza kalası Yalın’la, Laz kızı Defne’nin inatçı aşkı kalacak.

46 ilaç gibi gelecek!

Ekranın unutulmaz dizilerinin arasındadır Behzat Ç. Şimdi aynı ekip; yani yönetmen Serdar Akar, senarist Ercan Mehmet Erdem, başrol oyuncusu Erdal Beşikçioğlu yeni bir fenomen dizi için kolları sıvadı. Pana Film’in yapımını üstlendiği dizinin adı 46. Dizinin ilk iki bölümü çekilmiş bile. 60 dakikalık dizi şubat ayında başlıyor. Pazar akşamları PT2’de yani 22.00’den sonra ekrana gelecek. Behzat Ç.’nin hiçbir bölümünü kaçırmamış, Serdar-Ercan-Erdal üçlüsünün uyumunu çok iyi bilen bir izleyici olarak 46’yı beğeneceğim umuduyla bekliyorum. Üstelik 160 dakikalık dramalardan sonra 60 dakikalık 46 dizisi hepimize ilaç gibi gelecek

Yazının devamı...

Gecenin Kraliçesi değil Hükümdarı belli oldu

Türkiye’de dizi sektörünün intihar ettiğinin en büyük kanıtıdır Gecenin Kraliçesi. Çünkü işe başlarken sonunda gelinecek noktayı bilmeden yola çıkmışlar. Elimizde iyi oyuncular, yönetmenler, prodüksiyon var deyip sete çıkılmış. Bunu nereden mi anlıyorum? Daha üç bölüm yayınlanan bir dizinin iki defa senaristinin değişmesinden... Haftaya başka kalemlerin yazdığı diziyi izleyeceğiz. Hal böyle olunca ana çatışmadan kopup yan hikâyelerin anlatıldığı bir iş izliyoruz. Daha doğrusu Kartal ve Selin aynı evde kalırken, ortada Osman kimin çocuğu gibi bir soru varken, gerilimi Aziz ve Esra’nın durumu her an anlama ihtimaline kurmak gerekirken koskoca üçüncü bölümün ana ekseni Selin’in babası “Osman öldü mü?” üzerine kuruluyorsa zaten iş yenilgiyi kabul etmiştir; geçmiş olsun!

Ana sorun kimyasızlık

Ancak Gecenin Kraliçesi’nde çok beğendiğim şeyler de var. Mesela Kartal ve Esra sahneleri çok sağlam yazılıyor ve hem Murat Yıldırım, hem de Funda Eryiğit inanılmaz sağıyor sahneyi oynarken. Kartal’ın eve dönüp Esra’yı intihardan kurtardığı sahne ve Esra “Bensiz yapamadığını söyle” dediğinde gözleri kıpkırmızı, içi de kan ağlayarak ona teslim olması nefis sahneydi. İkisi de muhteşem oynamışlar. Duygularına sağlık! Ancak Gecenin Kraliçesi’nin en büyük sorunu kimyasızlık. Murat Yıldırım ve Funda Eryiğit arasındaki kimya ne yazık ki, Yıldırım ve Uzerli arasında yok. Bir Aşk ve Ceza sendromuyla daha karşı karşıyayız. Meryem Uzerli, Murat Yıldırım’dan 6 yaş küçük olmasına rağmen daha büyük görünüyor. Tabii bunda yanlış saç, makyaj ve kostüm etkisi de var. Dizinin en sempatik oyuncusu Selin’in oğlu Osman. Küçücük olmasına rağmen inanılmaz bir duygusu var.

5.76’lık reyting farkı

Ancak bu iş böyle gitmez! Dizi bu hafta yine kan kaybetti. Ama sektöre de büyük bir ders verdi. Demek ki, bir proje seçerken başı sonu belli, 13 bölüm hikâyesi kurulmuş, çatışmaların önermeye hizmet ettiği bir işle yola çıkılmazsa olmuyor.

Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz Tüm Kişiler’de 10.40, Gecenin Kraliçesi 4.64 reyting aldı. Yani kısaca 5.76’lık reyting farkı hepimize Gecenin Kraliçesi değil hükümdarının kim olduğunu gösterdi. Reytingin hükümdarı Hızır Çakırbeyli oldu.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.