Şampiy10
Magazin
Gündem

Ekranın sempatik kötü erkekleri

Kötünün sempatiği olur mu demeyin! Türk dizileri yapar da olmaz mı? Bal gibi olur. Zaten doğru olan da kötünün de sempatik taraflarını göstermektir. Herkes içinde iyilik ve kötülük barındırır. Kötülük de, iyilik de bir seçimdir. Kişi seçtiğini yaşar. Onları izlerken kızıyoruz. Elbette dizi olduğu için onlar kötülüklerini gözümüze sokuyor ama bugün “yırtmak” için kötülüğü seçen her kişiye de ayna görevini üstleniyorlar. Peki, bu sezon ekranın sempatik kötüleri, yani oyunculuklarıyla kötülüğü sempatik kılanlar kimler?

Kötülüğü sevdirmeye yeminliler!

Tartışmasız bu sezon sempatik kötü listesinin başında Emir Kozcuoğlu oturuyor. Kaan Urgancıoğlu, Star TV’de ekrana gelen, Kara Sevda dizisinde öyle bir kötü karakter çıkardı ki, insan ona bir hafta kızsa, diğer hafta gönlümüzü almayı biliyor. Sadrettin Umman altta kalır mı? Kanal D’de ekrana gelen Poyraz Karayel’de yapmadığı kalmadı. Son haftalarda babasının karşısına geçti, Poyraz’ı vurdurtmaya kalktı, Ayşegül’ün kurşunlanmasına sebep oldu, Poyraz’ın eski karısıyla oldu. Yaz yaz bitmiyor Sadrettin’in kötülükleri. Ama Ali İl, ne yapıyor ne ediyor Sadrettin’e “Yazık ya” dememizi sağlıyor. Atv’de yayınlanan Yeter dizisinin Yekta Harmanlı’sı da bu kategoride altta kalacak isimlerden değil! Yurdaer Okur yeminli! Oynadığı her kötüyü bize sevdirmeyi başarıyor. Atv’de ekrana gelen Kehribar’ın Musa Bozoğlu karakterine ne demeli? Bir diğer kötü sevdiren isim Necip Memili. Her defasında sevgiyle nefret arasındaki küçücük ipte yürümeyi başarıyor.

Sevgisizlik ana sorunumuz

Show TV’de ekrana gelen Kış Güneşi’nin Kadim’i Hakan Boyav, oynamıyor karakteri adeta oya gibi işliyor. Zaten Boyav hangi dizide rol alsa kötü adam oynuyor. Ama her karakterini aklımıza kazımayı başarıyor. Fox TV’de ekrana gelen Karagül’ün Kendal’ını unuttum sanmayın. Uzun süredir ekranda olduğu için biraz gerilere düştü. Ancak Mesut Akusta, Kendal karakteriyle son yılların kötülükler kralı olmayı başardı. Star TV’de ekrana gelen Paramparça dizisinin Harun’u Barış Falay’ı listeye almamak olmaz. Benim için Kerpeten Ali hâlâ unutulmaz bir karakter olsa da, Falay Harun’la da sempatik kötüler listesine girdi. Peki, biz bu kötüleri neden sevdik? Çünkü hepsi sevgisizlikten kötü... Türk insanının ana sorunu! Etrafınıza bakın! Sevgi insanı nasıl “iyi”leştiriyorsa, sevgisizlik de içindeki iyilik tohumlarını öldürüyor.

Yazının devamı...

İstanbul Sokakları masal anlatmalı

Gold Film-Faruk Turgut’un yapımcılığını, Faruk Teber-Zülküf Yücel ve Zehra Yücel’in proje tasarımını, Faruk Teber’in yönetmenliğini, Yüksel Varol’un görüntü yönetmenliğini, İstanbul Scoring Team’in müziklerini üstlendiği İstanbul Sokakları, pazartesi akşamı Show TV’de ilk bölümüyle görücüye çıktı. Caner Cindoruk, Gizem Karaca, Rıza Kocaoğlu, Naz Elmas, Derya Alabora, Mine Şenhuy Teber, Mehmet Çevik, Sitare Akbaş, Güven Murat Akpınar, Berkay Ateş, Umay Anadolu Kaboğlu ve Kıvanç Doğu’nun rol aldığı diziyi izlerken geçmişte bir yolculuğa çıkmış gibi hissettim kendimi. Zira, proje tasarımı tamamen 1990’ları andırıyordu. Sanki, 20 yıl öncesinin dünyasına bugünden bakıyorduk.

Beni ağlattı

Hikâyemiz; atanamayan resim öğretmeni, çocukluğundan beri kalp büyümesi sorunu yaşayan ve kalp nakli olmazsa ölecek olan Nazlı’nın son dileğini yaşamasını yani aşkı tatmasını konu ediniyor. Açıkçası Nazlı’nın dramı beni çok ağlattı. Çünkü ben de çocukluğumdan 24 yaşıma kadar kalp sorunuyla mücadele etmiş biriyim. O nedenle İffet’le sohbetinde “Benimki hayat mı? Koşamadım, bisiklete binemedim” derken kendi yaşadıklarımla yüzleştim. Çocukken arkadaşlarınız oynar ama siz o oyuna katılamazsınız. Çünkü kalbiniz buna izin vermez. Bunun ne demek olduğunu çok iyi bilirim. İşin o kısmı beni çok yaralasa da, hikâyeye dair söyleyecek bir kaçım sözüm var.

Efe dedi, ağa çıktı

Öncelikle sanırım bu dönem arabeske dönüş var. Konu oldukça klişe, melodramı köküne kadar kullanmışlar, kızın sorununu da sonuna kadar işlemişler. Ancak Fırat karakteri ilk bölüm için yetersiz kalmış. Fırat mafya mı, inşaatçı mı, kan davası mı var anlamadık. Her şeyden biraz almıştı. Efe göndermesi olmasına rağmen, Fırat’ın tavrı daha çok ağa gibiydi. Dizi, Yeşilçam trüklerinin kullanıldığı, Sindrella masalına da dönüşen, mafya ve romantik komedi türünün de harmanlandığı ortaya karışık bir hal almıştı. Ancak tüm bunlara rağmen, kendisini izletmeyi başardı. İlk saatime baktığımda; “Aaa 2 saat geçmiş” dedim. Bu da yönetmen başarısı. O nedenle Faruk Teber’in eline sağlık!

Karaca ekrana yakışıyor

Gelelim oyunculuklara; Caner Cindoruk, Fırat için Efe demeseydi dizide muhteşem oynamış diyecektim. Çünkü Fırat’ın çaresiz yalnızlığını ve ölüm korkusunu bize yaşattı. Ancak tüm tavrı bir mafya, aşiret ağası gibiydi. O nedenle bu karaktere bu oyun olmamış demek zorundayım. Gizem Karaca ekrana çok yakışan bir isim. Biraz daha asılsa oyunculuğa, daha çok ses getirecek. Bir de o röfleli, bukleli saçlarıyla fakir kızı oynamak, o halde poğaça satmaya çıkmak olmamış. Karakterin inandırıcılığını azaltmış. Ama tüm sempatikliğiyle eksiklerini kapatmayı başardığını itiraf etmeliyim. Rıza Kocaoğlu, Cemil karakterinin bize psikopat olduğunu gösterdi göstermesine ama o da eksik kaldı. Çünkü senaryo ilk bölümde bizi Fırat ve Cemil arasındaki düşmanlığa ikna edemedi. Her ne kadar Sibel’le bir düğüm atılsa da... Aynı durum Sibel içinde geçerli. Fırat’a aşık ama Cemil’le nişanlı. Bu da onu kötü yapmaya yetmiyor.

Sitare Akbaş’a alkış!

Dizide aklında kalan ilk oyunculuk diye sorsanız, bir dakika düşünmeden İffet yani Sitare Akbaş derim. Girdiği her sahnenin ritmini yükseltip, melodramın dibinden bizi yukarı çıkardı. Daha fazla onu izlemeliyiz. Derya Alabora, Mehmet Çevik, Mine Şenhuy Teber, Yıldız Kültür diyecek söz yok. Emeklerine sağlık! Gold Film dizilerinde bugüne kadar kötü adam olarak izlediğimiz Mehmet Çevik’i de iyi baba olarak izlemek beni mutlu etti. Sonuç; İstanbul Sokakları ilk bölümde Tüm Kişiler’de 2.66 reytingle 13’üncü, AB’de 2.78’le 9’uncu, ABC1’de 2.86’yla 11’inci oldu.

Masala dönüşmeli

Peki, bundan sonra ne olur? Melodram türündeki dizi; eğer kasıtlı olarak ışığından müziklerine kadar 90’ları hatırlatsın diye kurulduysa dönemin ruhunu yakalayamaz. Çünkü hız çağında, üstelik yaz gelirken geçmiş acısına yeteri kadar doyduk. Ancak iş bir masala dönüşürse, hasta kızın son dileğine yaklaşması hepimizi umutlandıracak ve diziye artı puan kazandıracaktır. Faruk Teber rejisi bu işe çok şey katmış. Zira, anında kanal değiştirmemize sebep olacak kadar acılı bu işin ritmini yükseltmiş ve masala dönüşebilir sinyali vermiş.

Yazının devamı...

Oyunbozan nasıl başladı?

Aka Yapım-Ali Gündoğdu, Asena Bülbüloğlu’nun yapımcılığını, Emre Kabakuşak’ın yönetmenliğini, Altuğ Küçük’ün senaristliğini, Alp Yenier’in müziklerini üstlendiği Oyunbozan, cumartesi akşamı Show TV’de ilk bölümüyle görücüye çıktı. Barış Kılıç, Serhat Tutumluer, Tuvana Türkay, Gülçin Santırcıoğlu, Serdar Orçin, Kenan Bal, Orçun İynemli, Ceren Erginson, İlayda Akdoğan, Ozan Dolunay, Serhan Ernak, Dilek Çelebi, Serhat Parıl, Gülse Göçer, Eşref Seyitoğlu, Sueda Çil, Ahmet Dizdaroğlu, Özge Özacar, Sevinç Sırma ve Server Mutlu’nun rol aldığı dizinin ilk bölüm konuk oyuncusu Aslı Tandoğan’dı. “En büyük acılar sessiz çekilir” sloganıyla başlayan dizinin ilk bölümünün adı “Piyon”du. Cesur bir hikâye anlatma iddiasıyla yola çıkılan dizide, iki piyon vardı. Biri; kötülükler kralı Mahir’in çalışanı ve eski sevgilisi Selin, diğeri Ece. Kardeşi Selin’in intikamını almak isteyen Emre, Ece’yi piyon yaptı. Üstelik kardeşinin hastalığını kullanarak...

Mahir Yekta’ya benziyor

Cumartesi akşamları ekranda daha eğlenceli işler izleyen bir toplumuz. Oyunbozan cumartesi için farklı bir iş olmuş. Bu algıyı değiştirmek adına umut verici. Ancak hikâyede ne ararsan var. Bir yanda medya patronu Mahir; ki ben tüm tavrını Yeter dizisindeki Yekta’ya benzettim, diğer tarafta son olarak Güllerin Savaşı’nda da cerrah olarak izlediğimiz ve yine bir cerrah olarak karşımıza çıkan Emre. Emre kahramanımız ama bir çocuğun sağlığını bile intikamına yem edebiliyor. Onun intikam motivasyonu Ezel’e benziyor. Ece’ye gelince; kız kardeşinin hayatını kurtarmak için bir oyunun piyonu oluyor. Ece’nin motivasyonu da Kaderimin Yazıldığı Gün’e benziyor. İş işe benzer, buna lafım yok. Ancak ilk bölümde ana olaya girilmesi hayli uzun sürdü.

İntikam için her şey mubah mı?

Açıkçası dizide iki durum beni çok rahatsız etti. İlki, doktor Emre’nin ilk sahnesinde hiç tanımadığı bir adamın çocuğuna söz verdi diye onu yaşatmak için verdiği mücadeleden sonra ani değişimiydi. Tamam, intikam duygusu için Ece’yle bir araya gelmesi gerekiyor ama keşke Emre bu kadar duyarlı bir adamken küçücük bir çocuğun hayatını intikamına yem etmesiydi. Ece ve Emre’nin karşılaşması başka türlü olabilirdi. Emre Ece’nin kardeşinin hayatını kurtardıktan sonra, Ece borcunu ödemek için bu yola girebilirdi. Diğer rahatsız eden şey; Ece’nin teyzesinin evindeki tavrıydı. Eniştesi söylemediğini bırakmazken hiç tepki vermemesi karakteri güçsüz kılmıştı.

Kaşlarına bakmaktan duramadım

Oyunculuklara gelince; Serhat Tutumluer iyi oyuncudur ama Mahir fazlasıyla Yeter dizisindeki Yekta’yı andırıyordu. Barış Kılıç ve Orçun İynemli arasındaki ilişki keyifliydi. Gülçin Santırcıoğlu, çok zayıflamış ve müthiş görünüyordu. Tuvana Türkay ne yazık ki, bu hikâyenin Ece’si olamamıştı. Oyunculuğundan değil, görüntüsünden... Gecekonduda yaşayan ve eniştesinin eline bakan bir kızın kaşlarından kıyafetlerine, tavrına kadar ne yazık ki, fakir bir kız olduğuna beni ikna edemedi. Özellikle kaşlarına yeni yaptırdığı kontör o kadar dikkat çekiyordu ki, kaşlarına bakmaktan oyunculuğuna bakamadım.

23’üncü oldu

Oyunbozan, ilk bölümde Tüm Kişiler’de 1.41 reytingle 23’üncü, AB’de 1.49’la 19’uncu, ABC1’de 1.44’le 23’üncü oldu. Hikâye başta da söylediğim gibi cesur, ikinci bölümden sonra daha da açılacaktır. Mahir, Emre ve Ece’nin aşk üçgeni büyük savaşa neden olacak? Arada şantaj dosyaları açığa çıkacak. Bir yandan da Mahir’in eşi Mine intikam derdine düşecek. Ama biz bu kadar intikama hazır mıyız, onu da ikinci bölümden sonra göreceğiz.

Yazının devamı...

Kendimizle dalga geçmeyi bilmek

Dünyada ekrana gelen talk-show’ları izlediğimizde hem çok eğleniyoruz, hem de dünya starlarının düştüğü hali izlemek bizi şaşırtmıyor. Çünkü şov dünyasının içinde üretim yapan aktörler, şarkıcılar katıldıkları programın bir şov olduğunun farkındalar. O nedenle ortaya birbirinden eğlenceli işler çıkıyor. Tom Hanks’tan Jim Carrey’e, Natalie Portman’dan Tom Cruise’a pek çok isim katıldıkları talk-show’larda kendileriyle dalga geçmeyi biliyor. Tekrar ediyorum, kendinle dalga geçmek önemli bir erdemdir. Bunu yapmak sizi rezil etmez, tam tersi yüceltir izleyicinin gözünde. Fakat pusulayı Türkiye’ye çevirdiğimizde durum farklı işliyor. Bir sanatçı katılacağı programa onlarca koşulla çıkıyor. Oysa kendisini bıraksa, eğlenceye katılsa eminim ortaya tadından yenmeyecek işler çıkar.

Şarkıcılar eğlenceye daha fazla katılıyor

Beyaz Show’da son yıllarda bunun örneklerini görmeye başladık. Çünkü Beyaz Show ekibi izleyiciyi eğlendirmek görevini icra etmek için ciddi anlamda çalışıyor. Hazırlanan skeçlerin çoğu, bizi güldürmeyi başarıyor. Özellikle sanat dünyasından bazı isimlerde bu işe kafa yormaya başladı. Ancak yine de yeteri kadar kendinden vazgeçme haline geçemedik. Dikkat ediyorum, şarkıcılar daha fazla kendisiyle dalga geçebiliyor. Candan Erçetin’i unutmak mümkün değil! Oyuncuların da artık şov dünyasında daha fazla eğlenceyi hedeflemesi ve imajdan vazgeçmesi gerekiyor. Cuma akşamı Bengü ve Beyaz arasındaki “Evlenmek istiyorum” skeci çok eğlenceliydi. Umarım, Beyaz Show ekibi bu inadından hiç vazgeçmez ve çok daha fazla eğleniriz.

Teşekkür ederim

Ekran hepimize bazı roller yükler. Ama ben çok şeffaf olduğuna inanırım. Bir insanın aslında tüm doğasını gösterebildiğine de eminim. Beyazıt Öztürk, 20 yıldır evimize konuk olan bir isim. Daha önce birkaç kez selamlaşmak dışında muhabbetimiz olmadı. Ancak ekrandan verdiği enerjiyle onu yıllardır tanıyor gibiyim. Belki de, o nedenle cuma akşamı konuk olduğum Beyaz Show’da hiç yabancılık hissetmedim. 20 yıllık bir arkadaşımın salonunda sohbet ediyormuş gibi hissettim. Beyaz Show’a bir kitapla gitmek ayrı bir mutluluktu benim için. Sayfa 6 Yayınları’ndan çıkan ilk romanım Boşan da Gel’e inanılmaz destek verdiler. Programda hazırlanan “Dizi Doktoru Oya Doğan’a ne sormak istersiniz?” vtr’si de oldukça keyifliydi. Hem Beyaz Show ekibine, hem de Beyazıt Öztürk’e çok teşekkür ederim.

Yazının devamı...

Dizilerin tuzu oyuncular

Her dizinin ana lokomotifi başrol oyuncularıdır tartışmasız ama öyle yan karakterler var ki, sanki onlar olmazsa o dizilerin tadı tuzu olmaz. Tuzsuz bir yemeği de sanırım kimse yemek istemez. Son dönemlerde Hayat Şarkısı dizisinin Mahir’i Olgun Toker, ben de o tuz tadını yaratıyor işte. Onu ilk Benim Adım Gültepe’de izlemiştim. O zamandan beri de özel bir yetenek olduğunu yazıyorum. Tatlı Küçük Yalancılar’da da dikkat çekti ama Hayat Şarkısı Mahir’de hem Alman aksanı, hem de o Euro-Türk durumunu öyle güzel süslüyor ki, onun sahnelerini keyifle izliyorum. Kiralık Aşk’ın Koray Sargın’ı Onur Büyüktopçu ve Neriman’ı Nergis Kumbasar için de aynı durum geçerli. Onlar dizinin tat veren baharatları. Düşünün, Neriman olmasaydı ortada bir Kiralık Aşk olmazdı zaten. Peki ya, Koriş olmasaydı, ben bunu düşünmek bile istemem. Çünkü bize Koriş yakışır!

Kötülükler kraliçesi oldu

Poyraz Karayel dizisinde Sefer yani Kanbolat Görkem Arslan, Zülfikar’ımız Celil Nalçakan, Taş Kafa Cem Cücenoğlu, entrika kraliçesi Songül Ece Özdikici, Sema yani Emel Çölgeçen olmasa aynı tadı alır mıydık? Kesinlikle hayır. Sefer ve Zülfikar’la “dedem” demeyi, dostluğu yeniden hatırladık, Sema ve Sefer’le aşkın portakal halini gördük, Taş Kafa’nın dev cüssesine sığdırdığı minik kalbine şahit olduk, Songül’le entrikanın şahını öğrendik. Tartışmasız Yaprak Dökümü’nün Ferhunde’sinden sonra Türk televizyon tarihinin en entrikacı karakterlerinden biri Songül. Ece Özdikici bu dizide ciddi anlamda kötülükler kraliçesi olmayı başardı.

Halit Ergenç’i özledik

Her yerde söylerim, bence aktör kelimesinin altını dolduran isimlerden biridir Halit Ergenç. Muhteşem Yüzyıl’dan beri ekrana ara verdi. İyi de yaptı. 4 sezon Kanuni Sultan Süleyman’ı oynadıktan sonra ne oynayacağı büyük merak konusuydu. Şimdi yeni projesine imza attı. O3 Yapım’ın kod adı Vatan Haini olan dizisinde bir kahramanı canlandıracak. Onu kudretli bir padişah olarak izledikten sonra ters köşe bir role alışmak zaman alırdı. O nedenle kahraman olması mantıklı! Proje Necati Şahin’e, senaryo Nuran Evren Şit’e ait. Okuyanlardan duyduğum kadarıyla son yılların en iyi senaryosundan biriymiş Vatan Haini. Bu heyecan verici. Ancak zamanın ruhuna uygun olacak mı, ondan çok emin değilim. O nedenle projenin tasarım aşaması her şeyi gösterecek. Kendi adıma Halit Ergenç’in ekranda olmasını özledim. O nedenle Vatan Haini’ni merakla bekliyorum.

Yazının devamı...

Aradığınız projeye şu anda ulaşılamıyor

Dizi sektörü adına son üç yılın moda tabiri; “Proje yok.” Kanal yöneticilerinden yapımcılara, yönetmenlerden yurt dışı satış temsilcilerine kadar kimi görsem ana konumuz eskisi gibi güzel projelerin olmadığı oluyor. Aynı dertten seyirci de mustarip! Eski tatta diziler çıkmadığından, birkaç bölüm sonra ana konusundan sapan diziler izlemekten sıkıldıklarından bahsediyorlar. Peki, ne oldu da proje çıkmıyor? İşim ve sosyal çevrem gereği bu sektörde üretim yapan, yaratıcı ekiplerle hep iyi iletişimde oldum. Hatta senaristlerin çoğunun projesinin doğum aşamasına şahit oldum. Son bir yılda sadece ben en az 10 tane gerçekten iyi fikir, iyi proje dinledim. Bu projelerin sahiplerinin kimisi bildiğimiz, bazısı da tanınmayan kişilerdi. Özellikle gençlerden oldukça yaratıcı fikirler çıktığını biliyorum. Ancak çoğunun hayata geçmediğini de gördüm. Çünkü dizi sektöründe kocaman bir etiket sorunu var.

Önünüzdeki kocaman engel

Eğer son dizinizle yüksek reyting almış bir senaristseniz sorun yok. “Reytingli senarist” olarak adınız çıkıyor. Bir anda tüm sektör peşinizden koşmaya başlıyor. Üç yıl önce projenizi birisine okutmakta zorlanırken, neredeyse önünüze açık çekler konuluyor. Bu durum karşısında nefes alıp iyi analiz yapmazsanız haklı olarak egonuz yükseliyor ve bir sonraki projenizde düşüşe geçebiliyorsunuz. Çünkü amatör heyecanınızı kaybediyorsunuz. Fakat sektöre yeni giren bir isimseniz, daha önce birkaç iş yazdıysanız ama o projeler star mertebesine ulaşmadıysa vay halinize... Hele ilk projenizi yazıyorsanız geçmiş olsun! Çünkü sektöre rüştünüzü ispat etmeniz için önünüzde kocaman bir engel var. Çevremde gencinden tecrübelisine çok insan var. Yaşananları özetlersem; fikir anlatılıyor. Üç cümlede herkes beğeniyor. Siz daha masadan kalkmadan “Acaba şurasını şöyle mi yapsak, burası şöyle mi değişse” cümleleri başlıyor. Sonuçta her kafadan çıkan sesle az önce beğenilen projeniz bambaşka bir iş haline geliyor.

Mesele okuma meselesi!

Bir de fikir yazılı hale getirildiğinde eğer projeyi tasarlayıp genel hikayeyi, karakterleri, bölüm öykülerini uzun uzadıya yazdıysanız, ki yapmanız gereken aslında bu, yine geçmiş olsun! 20 sayfadan uzun proje dosyasını sonuna kadar okuyacak çok az kişi bulabilirsiniz. Sizden senaryo “Hemen çok hızlı, okumak istiyorum” cümleleriyle isteniyor. Umutlanıp senaryoyu yazıyorsunuz. Sonuç; gece gündüz uyumadan yazdığınız projenizin okunması için uzun uzadıya beklemeniz gerekiyor. Çünkü herkes çok meşgul! Tıpkı sizin gibi daha bir sürü proje yaratıcısına aynı sipariş verildi. İşte o bekleyiş, en büyük sınavınız! Birkaç gün önce “Çok heyecanlıyım, okumak istiyorum” diyenlerin projenizi okuması günler, aylar sürebiliyor. O hızlı kelimesi okunma meselesine gelince; uzuyor da uzuyor. Mesele okuma meselesi dizi sektörü! O nedenle aradığınız projeye şu anda ulaşılamıyor. Kendimde yazan biri olduğum için sektörde proje yaratanlara, hatta ilk projesini kuranlara küçük bir önerim var. Siz ne yapın edin, projenizin derdini bir sayfada anlatın. Uzun ve detaylı çalışmanızı okutmak emin olun hayata geçmesinden daha zor olacak!

Yazının devamı...

Önüm arkam sağım solum AŞK

Son 2 yıldır yaz ekranı adı aşk olan dizilere emanet. Bu modayı geçen yıl şubat ayında Aşk Yeniden başlattı. Türkiye’de yapılmış en iyi romantik komedi türündeki dizilerinden biriydi. Ardından Kiralık Aşk, İnadına Aşk, Acil Aşk Aranıyor, Acı Aşk takip etti.

Bu yaz başlayacak dizilerin adı da değişmiyor. Yine aşk, yine aşk... Aşk Yalanı Sever, Hayatımın Aşkı, Aşk Laftan Anlamaz ve adını bilmediğim onlarca aşk dizisi. Peki, adı aşk olan işler neden prim yapıyor? Çünkü aşk bitti. Herkes aşka aç, adında aşk olan işler seyirciye eğlenceli bir iş gelecek duygusu veriyor.

O nedenle önüm, arkam, sağım, solum aşk oldu. Ama bu yaz ekranında dram yapan kazanacak. Ekranda birbirinin aynı romantik komediler olacak. Dram ve komediyi harmanlayan, aileyi işin içine katan işlerde fark yaratacak. Sadece gençler üzerine kurulan işler ancak yaz sonuna kadar idare eder.

Bu sezon dizilerden çıkan yeni yetenekler

Bazı işler uzun ömürlü olmuyor. Ama o dizilerden yeni yetenekler çıkıyor. Bu sezon ekrana yepyeni oyuncular kazandıran işlerin başında Tatlı Küçük Yalancılar vardır. Melisa Şenolsun, Burak Deniz, Büşra Develi, Dilan Çiçek Deniz, Olgun Toker, Alperen Duymaz. Baksanıza bu isimlerin hepsi şu anda en iyi projelerde yer alıyor.

Melisa Şenolsun Kiralık Aşk’ta, Burak Deniz Gecenin Kraliçesi’nde, Dilan Çiçek Deniz Bodrum Lisesi’nde, Olgun Toker Hayat Şarkısı’nda, Alperen Duymaz Acı Aşk’ta rol aldı. Şimdi Bodrum Lisesi’nde rol alıyor. Büşra Develi ekrana ara verdi ama o da burada. Bugün adlı tiyatro oyununda rol alıyor. Gençlik dizisi deyip geçmemek lazım, zira yeni yetenekler hep o dizilerden çıkıyor.

Yazının devamı...

Mesele; saygı meselesi Kaynarca!

Çarşamba günü Bebek’teydim. Milliyet Gazetesi magazin muhabiri, meslektaşım Seçkin Şenvardar’la karşılaştık. Biraz sohbet ettik, havalar güzelleştiği için Bebek’te olan ünlü isimlerin fotoğraflarını çekiyordu. Birkaç saat sonra ise Seçkin’in haber yaparken ayağının ezildiğini öğrendim. Şimdi bu olaya iki taraftan bakmak lazım. Çünkü ortada bir şiddet var. Olay, Bebek’te gerçekleşiyor. Gazetelerde yer alan habere göre; oyuncu Oktay Kaynarca, Bebek’te bir arkadaşıyla trafikteyken Seçkin Şenvardar tarafından fotoğraflanıyor. Ancak Kaynarca, arabayı üzerine sürüyor ve Seçkin’in ayağı eziliyor. Kaynarca yoluna devam ediyor. Peki, Oktay Kaynarca ne diyor? Açıklamasında; kasıtlı bir şey olmadığını ve Seçkin’in ayağının ezildiğini görmediğini söylüyor.

Geçmiş olsun Seçkin!

Oktay Kaynarca, biz gazetecilerin sevdiği ve saygı duyduğu iyi bir oyuncudur. Ancak insan düşünmeden edemiyor. Bebek’te trafikteyken ve magazin tarafından fotoğraflanırken yanlışlıkla bile olsa, birinin ayağının üzerinden arabayla geçtiğini nasıl fark etmiyor? Hadi o an anlamadı diyelim, 50 metre gitse bile Seçkin’in yere düştüğünü nasıl görmüyor? Neden arabadan inip yardım etmiyor? Durum buradan bakınca, çok insani. Sadece işini yapan bir insanın ayağını ezmek, üstelik inip yardım etmemek ne yazık ki, hiçbir insanı haklı kılmıyor. Üstelik Oktay Kaynarca şöhretli bir isim. O nedenle onun bu konuda daha hassas ve topluma örnek bir tavır sergilemesi gerekiyor. Zira, bugün Türkiye’nin en yüksek reyting alan dizilerinden biri olan Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinde rol alıyor. Yani Kaynarca’yı kendisine rol model olarak alan kişi sayısı azımsanmayacak kadar fazla. Mesele; saygı meselesi. Bir oyuncu işini yaparken, yani sahnede, sinemada, dizide biz ona nasıl saygı gösteriyorsak, bir magazin gazetecisi işini yaparken ona da saygı göstermek gerekir. Ve şiddetin asla özrü olmaz. Geçmiş olsun Seçkin Şenvardar!

Taylan, Hayat Şarkısı’nın omurgası

Hayat Şarkısı dizisinin ilk bölümünü sevememiştim. Hülya’yı bu kadar kötüyken neden sevelim diye de düşünmeden edemedim. Ancak ikinci bölümden sonra dizi depara kalktı. Hülya’yı anlamaya, sevmeye başladık. Bu sezon en sevdiğim diziler arasında da yerini aldı. Cevher Ailesi’nin ev halleri gerçekten tadından yenmiyor. Ahmet Mümtaz Taylan bu dizinin tartışmasız omurgasını oluşturuyor. Çünkü olayları da o başlatıyor, ortalığı da o karıştırıyor, sonuca da o bağlıyor. Bade’yi canlandıran Deniz Altan’da dizinin dikkat çeken karakterlerinden... Önümüzdeki bölümden itibaren Hülya’nın entrikaları açığa çıkacak gibi görünüyor. Dizi daha da keyifli bir hale gelecek. Mahinur Ergun’un kalemine, Cem Karcı’nın rejisine, tüm oyuncuların duygusuna sağlık! Bu arada ilk bölümü neden sevmediğime gelince; son derece tatlı bir çocuk oyuncu olmasına rağmen Hülya’nın çocukluğunun antipatik olduğunu ve ilk bölümde gereğinden fazla yer verildiğini, hikâyeye de girilemediğini düşünüyorum. Hülya karakterinin motivasyonu ilk bölümde en azından bana geçemedi.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.