Şampiy10
Magazin
Gündem

Arka Sokaklar’ın başarısı ders olsun!

Bir yanda daha ilk yılını tamamlamamış Kiralık Aşk, diğer tarafta son sezonu yayınlanan Karagül. İkisi de kaç diziyi yerinden edip devirdi. Ama son birkaç haftadır hiç kimsenin anlayamadığı bir değişim yaşanıyor reyting listesinde. Bu iki dizide “yoruldu” etiketini yerken, 10’uncu sezonu yayınlanan Arka Sokaklar zirveye oturdu. Üstelik Survivor’ı da geride bırakarak... Peki, bu değişim nasıl başladı? Hüsnü Çoban’ın vurulduğunu izlediğimiz tanıtımla başladı her şey... Sosyal medyada da bir hareketlilik oldu ve o hafta Arka Sokaklar zirveye oturdu. Hüsnü Çoban’la yıllardır kurulan bağı zaten önceki haftalarda yazmıştım. Vurulduğu bölümün zirveye oturması şaşırtıcı bir durum değildi. Ancak bu durum bir sonraki haftada devam etti. O da normaldi. Ancak üçüncü haftaya da birincilikle geldi. Kısacası Arka Sokaklar, Ömer’le Defne aşkını, Kendal’ı, Survivor’ı reyting yarışında devirirken, yorulmuş bir dizinin nasıl yeniden canlandırılacağını öğretiyor. Ne diyeyim, tüm sektöre ders olsun!

Konuşan Resimler sergisini gezin

Mahalle kültürünü kaybetmeden yaşayan bir yerde oturuyorum. Mahallemde kimse yerinde duramıyor. Üretmekle ilgili derdi var herkesin. Oyuncu, senarist, yönetmen, müzisyen, gazeteci, basın danışmanı, pazarlama uzmanı, aşçı, işletmeci, avukat fark etmiyor. Herkes kendi mesleğinin yanında ruhunu temizleyen başka bir şey yapmak için çaba harcıyor. Zaten bu mahallede oturmanın keyifli tarafı da bu. Herkes yetenekli. Ebru Ceylan, tanıştığımda pazarlama üzerine çalışan bir arkadaşımızdı. Ama eline bir kağıt ve kalem geçtiğinde de çizmeye başlıyordu. O an ruhu ne isterse... Oyuncu ve müzisyen arkadaşımız Selen Öztürk, tabir-i caizse bu yeteneği keşfetti ve birlikte bir projeye imza attılar. Proje-tasarımını Selen Öztürk’ün yaptığı Konuşan Resimler sergisi geçen yıl açıldı. Bu yıl aynı konsepti “Konuşan Resimler, Ebedi-Edebi” adıyla hayata geçirdiler. Bu defa şairler konuşuyor.

52 ünlü isim konuştu

5 Mayıs’ta Fulya Sanat Merkezi’nde sergisi açıldı. Deniz Çakır’dan Fikret Kuşkan’a, Serhat Teoman’dan Mert Fırat’a, Serkan Altunorak’tan Songün Öden’e, İsmail Demirci’den Kanbolat Görkem Arslan’a, Berkay Tulumbacı’dan Esen Ali Bilen’e, Emre Erkan’dan Sanem Çelik’e say say bitmeyen 52 resim ve 52 ses var sergide... Bir yandan resimlere bakarken şairlere ses veren o çok tanıdık ismleri dinlemek gerçekten nefis bir tecrübe... Selen Öztürk ve Ebru Ceylan şahane bir işe imza atmışlar. Sanatı da popülerlikle birleştirip zamanın ruhunu yakalamışlar. 10 gün boyunca Fulya Sanat Merkezi’nde Konuşan Resimler, Ebedi-Edebi sergisi... Mutlaka gezmenizi öneririm. Ümit Yaşar Oğuzcan’dan Yaşar Kemal’e, Mina Urgan’dan Turgut Uyar’a geçmişi bugünde yaşamanın tadını çıkarın.

Yazının devamı...

Reyting haberi gösteriyor

Siyasi olarak yoğun günler yaşıyoruz. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 22 Mayıs’ta gerçekleştirilecek olağanüstü kurulda aday olmayacağını açıklaması, doların yükselişi, her gün artan şehit haberleri Türkiye gündeminde bomba etkisi yarattı. Bu durumdan ekranda nasibini aldı. Belirsizlik ortamı izleyicinin iki farklı eğilimini ortaya çıkarıyor. Dışarıda gerilmiş izleyici ekran karşısında oturup eğlenmek istiyor. Bunun kanıtını Survivor’ın aldığı reytinglerden takip edebilirsiniz. Seyircinin bir diğer refleksi de haber izlemek. Ülkede ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Bugünlerde Türk izleyicisinin tepkisi bu. Reytingler gösteriyor ki, en çok Fatih Portakal’a güveniyorlar. Zira, perşembe günü hem AB’de, hem de ABC1’de hem maçı, hem de dizileri geride bıraktı. Yani reyting bize diyor ki, izleyici ülkede ne olup bittiğini merak ediyor!

Poyraz Karayel başladığı noktadan uzaklaştı!

Hiç çekinmeden söylüyorum; Poyraz Karayel ekranda en sevdiğim işlerden biri. Ancak son haftalarda geldiği nokta beni de mutsuz ediyor. Sanki dizi kendisini tekrar ediyor. Uzun vadeli işlerde böyle tekrarlar olabilir. Ancak yıllarca izlediğimiz melodramlara benzeme çabası canımı sıkıyor. Neşet’in Ayşegül’e aşkı, Sadrettin’le Begüm aşkı, Taş Kafa ve Ümran Hanım aşkı, Zülfikar’ın Meltem’in elinde bir kılıbığa dönüşmesi, Bahri Baba ve Despina’nın evlendi evleneli doğru düzgün birlikte bir sahnesinin olmaması, Sefer’in yokluğu, Ayşegül ve Poyraz’ın arapsaçına dönüşen ilişkisi, Sinan’ın aşksız halleri ve dizide sürekli bir koşuşturma hali. Sizce de dizi başladığı noktadan çok uzaklaşmadı mı?

Kamera arkası eğlendiriyor

Son haftalarda diziyi eleştirebilirim ama kamera arkasını da sıkı takip ediyorum. Limon Yapım internet alanında dikkat çeken bir işe imza atıyor. Limon Digital’le her hafta dizinin kamera arkasını Youtube kanalından yayınlıyor. Yıllarca dizilerin kamera arkasını yazdım, hatta televizyon programı yaptım. Şunu biliyorum ki, bir diziyi seven kitle arkasında neler olduğunu da bilmek istiyor. Kim kiminle anlaşıyor, o sahne nasıl çekiliyor, yönetmen kim, oyuncular ne yer, ne içer gibi pek çok soruya cevap verdiğiniz zaman dizinin takipçileri sizi de başının üstünde taşıyor. Ben daha önce Dizi Doktoru programımda Poyraz Karayel setine girmiş ve çok eğlenceli bir programa imza atmıştım. Şimdi Limon Digital ekibinin hazırladıkları kamera arkalarını izliyorum keyifle... Emeklerine sağlık! Ekibin birbirine bağlılığını, kamera arkasında neler döndüğünü izlediğimiz videolar ortaya çıkıyor.

Yazının devamı...

Kalbim Yangın Yeri risk almış

Avşar Film-Şükrü Avşar’ın yapımcılığını, Eylem Koza’nın yönetmenliğini, Berfu Ergenekon, Elif Asılkefeli, Banu Tekcam’ın senaristliğini üstlendiği “Kalbim Yangın Yeri”, cumartesi akşamı ilk bölümüyle görücüye çıktı. Hande Soral, Kaan Yıldırım, Ece Çeşmioğlu, Oğuz Peçe, Gülenay Kalkan, Servet Pandur, Yosi Mizrahi, Turgay Kantürk, Gonca Cilasun, Demet İyigün’ün rol aldığı dizi, Tüm Kişiler’de 1.69 reytingle 19’uncu, AB’de 1.03’le 40’ıncı, ABC1’de 1.22’yle 31’inci oldu. Sonuç hiç parlak değil. Çünkü ilk bölümde hikaye izleyiciyi içine çekemedi.

Aşkı-ı Memnu yalısı vardı

Dizi, Leyla’nın arkadaşına hayatının aşkı ve kardeşini anlattığı bir telefon konuşmasıyla başladı. Ardından da eski aşkı Volkan onu yolda sıkıştırdı ve sözde efsane aşk yaşamış olan ikili ayrıldı. Bu arada Leyla’nın evinde hummalı bir düğün hazırlığı vardı. Kardeşi Sevda nerdeyse bütün bölümü üzerindeki gelinlikle geçirdi. Kısa bir süre sonra ortaya çıktı ki, Leyla’nın aşkı Volkan meğer kardeşiyle evleniyormuş. Leyla, Aşk-ı Memnu yalısında yaşıyor. O yalının havasından mı, suyundan mı bilinmez hep birbirine yan gözle bakan bir enişte, yeğen oluyor. Sevda hasta, babası ve üvey annesi kızı iflas eden şirketleri için kurtuluş olarak görüyor. Bir yandan da Mehmet var ki, o da Leyla’ya aşık. İşin en merak uyandıran hikayesi Volkan’ın babası Şahin’in Leyla’nın halası Belkıs’a takıntısıydı.

İlk bölümü düğünle geçti

Ancak hikayenin ana çatısı olan Volkan ve Leyla aşkına ne yazık ki inanamadık. Kendimce bir hikaye yazdım. Leyla’nın Volkan’dan bir oğlu var. O nedenle kaçmış Kanada’ya. Ama işte bunu izlemek isterdim. Çünkü bize bir melodram vaat ediyor dizi. Melodram duyguların sağılmasını gerektirir. Bulmaca çözdürmeyi değil! Çünkü bu tür bulmacayla çelişiyor. Madem o kadar hikaye izleyeceğiz biz, neden birinci bölümde hiçbir şey anlatmayan ve bir türlü bitmeyen bir düğün izledik. Ne Belkıs’ın, ne Şahin’in, ne Volkan’la Leyla’nın, ne Sevda’nın hastalığının, ne kızların babasının ablasına nefretinin, ne yardımcı kadının Belkıs’a takıntısını izledik. Sonuç, oradan oraya koşturan ve gözünün yaşı dinmeyen bir Leyla vardı.

Kimya yoktu

Gelelim oyunculuklara; Hande Soral Leyla olmuştu. Servet Pandur yine inanılmazdı. Ece Çeşmioğlu o saçları acil değiştirmeli. Oyunculuğu iyiydi. Kaan Yıldırım psikopat bir aşık olmuştu. Oğuz Peçe bu role küçük kalmıştı. 23 yaşında gösteriyordu. İşin özü oyuncuklarda sorun yok ama kimyada sorun vardı. İlk bölümde ben ne Kaan Yıldırım-Hande Soral’ı, ne de Oğuz Peçe-Hande Soral’ı birbirine yakıştırdım. Umarım ilerleyen bölümlerde hikaye açılır. Ancak reyting aslanın midesindeyken, ilk bölümü sadece bir düğünle anlatmak büyük riskmiş. Ne diyelim, umarım bundan sonra reytingini yükseltir. Ama işi zor Kalbim Yangın Yeri’nin...

Yazının devamı...

Kumandam dile geldi

Bugüne kadar hem kendi beğenilerimi, hem de seyirci isteklerini yazdım bu köşede. Ama bugün kumandam dile geldi. Geçen akşam kanalları değiştirirken dondu ve konuşmaya başladı. “Bir de dizi doktoru olacaksın? Hadi beni tedavi et de, görelim.” Etrafıma baktım, deliriyor muyum diye de korktum. Ama hayır, kumandam bana “Beni tedavi et” diyordu. “Neyin var?” diye sordum. Bir dokun, bin ah işit, derler ya dökülmeye başladı. O nedenle bugün ben değil, kumandamın isyanını okuyacaksınız: “Sabahın köründe uyuyorsun, önünde binlerce kanal seçeneği varken sen kafayı takmışsın Türk dizilerine. Bütün gece acıların içinde gezdiriyorsun beni. Allah’tan bazen canın sıkılıyor da, gülmek istiyorsun?” Bana kalsa zaten ben hep gülmek istiyorum. “İşte o iş senin istediğin gibi olmuyor. Aynı kanallara basmaktan üstümdeki sayıları silindi. Ama senin umurunda bile değil! İzlediklerimden kalbim tekliyor. Bu sektör sadece sizi değil, beni de bitirdi.”

Reçete dinlenmek

Tamam, anlat gerçek sorunun ne? “Doktorcum, bazen beni düşündüğünü biliyorum. O nedenle bazı işleri izlerken sen de kahır çekiyorsun, görüyorum. Ama bazen seni anlamak zor. Öyle diziler, programlar izletiyorsun ki bana vicdansız demek istiyorum sana...” Madem bu kadar dertlisin, anlat bakalım bu sektörün sorunu ne? (Zaten birine fikrini sorma, hemen ahkam kesmeye başlar. Bu ülkede herkes uzman! O nedenle kumandam da ahkâm kesmeye bayılıyor. Kime çektiyse...) “İstisnalar olmasına rağmen, izlediğimiz işlerin geneline baktığımda içeriğe çok odaklanılmadığını söyleyebilirim. Yapımcılar, kanallar, yönetmenler, senaristler ortaya koydukları işlerin kendisine yoğunlaşacaklarına hem reklama, hem de yurt dışı satışına takılıyorlar. Hal böyle olunca, ortaya Türkiye’den uzak işler çıkıyor. O nedenle söyle tüm tanıdıklarına; bıraksınlar çocuklarının reklamını yapmayı, o çocuğu eğitip geliştirsinler. O kendi reklamını yapar.” Vay be, kumandam ne kadar haklı! Öyleyse sana reçetemi yazdım kumandam. Bir gün ekrandan uzak kalıyorum. Sen de kafanı dinlersin. Yarın yazım yok.

Yazının devamı...

İlişki Durumu: Karışık’ın kazancı Seren Şirince ve Berk Oktay oldu

MF Yapım-Faruk Bayhan’ın yapımcılığını, Merve Girgin’in süpervizörlüğünü, Bülent İşbilen’in yönetmenliğini, Banu Kiremitçi Bozkurt’un senaryo uyarlamasını ve Aria’nın müziklerini üstlendiği İlişki Durumu: Karışık, çarşamba akşamı ekrana gelen 40’ıncı bölümüyle Show TV’de ekrana veda etti. Üstelik kendi gününde bile değildi. Zira, İlişki Durumu: Karışık, 38 hafta boyunca cumartesi akşamları ekrana geldi. Berk Oktay, Seren Şirince, Eda Ece, Pamir Pekin, Nurseli İdiz, Gülden Avşaroğlu, Cenan Çamyurdu, Aybike Esin Tumluer, Sezai Altekin’in rol aldığı dizi, kendi gününde olmamasına ve reytingin en zor yakalandığı çarşamba akşamında veda etmesine rağmen Tüm Kişiler’de 4.25 reytingle 6’ncı, AB’de 3.02’yle 8’inci, ABC1’de 3.26’yla 8’inci oldu.

Final bölümü özensizdi

Üstelik Show TV’de ekrana gelen Kış Güneşi, İstanbul Sokakları, Oyunbozan dizileri bile bu reytingi alamıyor. Gelelim final bölümüne... İyi reyting aldı almasına ama özensiz bir final bölümü izledik. Ayşegül ve Can sonunda kavuşacakken, Sıtkı ve Gülendam mevzusunun uzamasına hiç gerek yokmuş. Aynı şekilde İsmail ve Nebahat, Mediha ve Naci evliliği de fazla uzadı. Finalde bile Ayşegül ve Can’ın fedakarlığını ve herkesin rol çalmasını izledik. 39 bölümde aynı şeyi izlememiş miydik? Finalde size bir masal anlatacağız dediler ama masal gibi olmadı.

Oya Küçümen dinlemek

İlişki Durumu: Karışık dizisi küçük, basit ama etkili bir diziydi. 40 hafta boyunca yanlış yollara da savruldu ama ekip dizisine sahip çıktı. Bu dizinin en büyük kazancı tartışmasız Seren Şirince oldu. Bize televizyon standartlarının aksine iyi oyunculuğun fit bir bedenden daha önemli olduğunu kanıtladı. İkinci büyük kazanç ise Berk Oktay’dır. Çünkü risk aldı. Komedi oyunculuğunu denedi ve dizide de sadece poz kesmedi. Rolden role, şekilden şekle girdi. Ekranda oyunculuk yapmanın sadece poz kesmek olmadığını da gösterdi. Benim için bu dizinin en büyük kazançlarından biri de; Oya Küçümen dinlemekti. Çünkü onun sesi bana çocukluğumu, masumiyeti hatırlatıyor. Umarım daha fazla dizide Oya Küçümen’i dinlerim.

Formül basitlik de!

Güzel bir yaz dizisiydi İlişki Durumu: Karışık. Ekibin emeğiyle vaktinden daha fazla uzadı ve hikâyesini tamamladı. Bu devirde 40 bölüm herkesin harcı değil! O nedenle tüm ekibin emeğine sağlık! Yeniden samimi ve basit hikâyelerde buluşma dileğiyle.... Çünkü formül basitlik de...

Yazının devamı...

Sevda Kuşun Kanadında başlyor

Türk siyasi hayatını bir aşk üçgeni fonunda anlatan ve tartışmasız en başarılı dizilerimizden biriydi Hatırla Sevgili. Bir daha da ekrana o türde başarılı bir dizi gelmedi. Uzun süredir bir projenin hazırlıklarını dinliyorum: Sevda Kuşun Kanadında. İlk kez TRT Genel Müdür Yardımcısı İbrahim Eren’den dinlemiştim diziyi. Bana Hatırla Sevgili’yi anımsatmıştı. Ama bu kez o dönem ve yaşananlar sağ cephesinden anlatılacak. Sevda Kuşun Kanadında sonunda başlıyor. Yarın ilk bölümüyle TRT 1 ekranında olacak. 68 kuşağına yeniden yolculuk yapacağız. Genel Yönetmenliğini Mesut Uçakan’ın, yapımcılığını Ahmet Nesim Şahin’in yaptığı Sonart Medya prodüksiyonu Sevda Kuşun Kanadında’da; Murat Ünalmış, Deniz Baysal, Ufuk Bayraktar, Müge Boz, İlker Kızmaz ve Yavuz Bingöl başrolleri paylaşıyor.

Tarafsız olabilecek mi?

Dizinin tanıtım bülteninde; “Hataları, sevapları, tutkuları ve umutlarıyla bir döneme damga vuran gençliğin, kutuplaşmalarla körleşmesine, karşıtlıklarla birbirini anlamak olanağı dahi bulamadığı o karmaşık ve bunalımlı zaman kesiti irdeleniyor. Bahsedilen süreçte inançlarının getirdiği barış mesajı ışığında sağduyulu duruşlarından taviz vermeyen bir avuç gencin hikayesi de işleniyor. İzleyenlere, bir dönemin gençlik hareketlerini etkileyen koşulları daha soğukkanlı ve hakkaniyet temelinde bir değerlendirme imkanı da sunuluyor” yazılmış. Bülten iddialı. Bakalım, Sevda Kuşun Kanadında, 48 yıl sonra o döneme ne kadar tarafsız yaklaşabilecek?

Aşka ulaşmak için her yol mubahtır

Siz birini seviyorsanız söylemekten çekinmeyin. Ama ilan-ı aşkınıza rağmen karşı taraf size sevmiyorsa çekin gidin! Tabii ki bunu ben söylüyorum. Konu bir diziyse isteseniz de gidemezsiniz. Yoksa ortaya o dizi çıkmaz. Hayat Şarkısı dizisinin Hülya’sı aslında anlatmaya çalıştığım. 8 yaşında aşık olduğu Kerim’le evlenmek için yapmadığı kötülük, almadığı risk kalmadı. İşin tuhaf yanı, ilk bölümde ne kadar antipatik bir Hülya izlediysek, sonrasında ona hak verdiğimiz bir kadına dönüştü. Kerim’i dize getirmek için yapmadığı kalmadı. Sonunda da Kerim ona aşık oldu. Böylece Hayat Şarkısı bize alt metninde; aşka ulaşmak için her yol mubahtır demiş oldu.

Altın Petek’e Hepileri yakışmış

Pazartesi TRT 1’in yeni formatı Altın Petek’i izledim. Orijinal bir format olarak tanıtılan yarışma Kim Milyoner Olmak İster’e fazlasıyla benziyordu. Sunucusu da Engin Hepileri’ydi. Yarışmanın adından hiç hoşlanmadım. Altın Petek bana bir yarışmadan çok arı belgeseli çağrışımında bulundu. Yarışmanın tasarımı ise “Kim Milyoner Olmak İster”in neredeyse aynısıydı. Ancak sunucu Engin Hepileri fark yaratmıştı. Hem ekrana, hem yarışmaya çok yakışmış. İki yıl üzerinde çalışılmış, Türk formatı vurgusu yapılmasa takılmazdım. Sonuçta ekranda bilgi yarışmalarına da ihtiyacımız var. Altın Petek ekranın bu boşluğunu da doldurmaya aday bir program olmuş. Soruları da, sunucusu oldukça iyiydi.

Yazının devamı...

İstanbul Sokakları hata yaptı

İlk bölümünde bize bir masal anlatırsa kazanacağını yazmıştım İstanbul Sokakları’nın... Ancak ikinci bölüm gösterdi ki, bize masal anlatmanın yanından bile geçmeyen, imkânsız aşk temasını işlemek için kurulan hikâyeyle kanal değiştirmemize neden olan bir iş olmuş İstanbul Sokakları. Nazlı’nın kalp nakli olmak zorunda kalması ve yakında ölme ihtimali olması Fırat’la ilişkisi için yetirince imkânsızdı. Üzerine bir de babasının Fırat’ın annesini öldürüp kalbini kızına nakil ettirmesi aşkı daha imkânsız kılmadı. Projeyi izlenmesi imkânsız bir hale getirdi. Beni seyirci olarak ciddi anlamda rahatsız etti. Neden mi? Çünkü bu ülkede iki kutsal kavram vardır. Bir anne, diğeri evlat. Bir hikâye anlatacağız diye; bir evladın yaşaması için bir anneyi öldürmek o diziyi bir masala değil, vahşete dönüştürmüş. Bu reytinglere de yansımış. Dizi ilk bölüm reytinglerine göre ortalama 0.50 reyting kan kaybetmiş. Bu da sıralamada İstanbul Sokakları’nı aşağıya çekmiş.

Pelin için izliyorum

Romantik komedileri çok sevdiğimi artık herkes biliyor. Tatlı İntikam’da cumartesi akşamları izlediğim diziler arasında yerini aldı bile. Ama beni ekrana bağlayan ne hikâye, ne de reji. Pelin’i takip etmek için Tatlı İntikam’ı izliyorum. Leyla Lydia Tuğutlu’yu televizyona düştüğünden beri tanırım. Bugüne kadar ki, en iyi performansını sergiliyor Tatlı İntikam’da. Onun durum komik hallerine bayılıyorum. Çok iyi bir romantik komedi yüzü oldu. Umarım bunu avantaja çevirir.

Kıskançlık krizi devam etmeliydi

Kiralık Aşk başladığından beri Ömer’de Defne’yi kıskansın diye defalarca yazdım. Cuma akşamı ekrana gelen bölümde de, buna şahit olduk. Ama kısa sürdü. 15 dakikada çözülen bir mesele oldu. Senarist Meriç Acemi’den özel isteğimdir. Fikret Galo bir karakter olarak durup, Defne ve Ömer arasında bir çatışma unsuru oluyorsa, başka bir karakteri de Ömer’e tehdit olarak en azından bir bölümün sonuna kadar izlemek isterim. Kıskançlık krizi romantik komedilerde candır.

Emeklerine sağlık!

Sosyal medya işlerinden hiç anlamayan biriyim. İlk kitabım Boşan da Gel’in sosyal medyasını yürütmesi için B1 Digital’in sahipleri Bahadır Çakar ve Gökhan Mercanoğlu’yla tanıştığımızda onlara da sorduğum sorularla ne kadar cahil olduğumu anladılar. Ama hiç yılmadılar. Hikaye anlatımı, yaratıcı fikir oluşturmak, pazarlama yaklaşımı, ölçümleme, markaya bağlılığı artırıcı ve markanın satışlarını arttırabilecek kampanya fikirleri oluşturma ve teknoloji üzerine bana workshop bile yaptılar. Bahadır Çakar, Gökhan Mercanoğlu ve Fulya İnandıklı gerçekten çılgınlar. Onlarla çalışmak ayrıcalıkmış. Hayatımda ilk defa benim için benden fazla çalışan ve daha fazla kafa yoran bir ekiple bir araya gelmiş oldum. Onlar bir yandan şirketler, diğer taraftan filmler, konserler, yazarlar, çizerler, ünlülerin dijitalde kendilerini nasıl pazarlayacağını geliştirirken, Boşan da Gel için de şahane bir sosyal medya yönetimi geliştirdiler. Emeklerine sağlık!

Yazının devamı...

Hüsnü Çoban’la büyüdük

Sene 2002. Çocuklar Duymasın dizisinde Selami olarak karşımıza çıktı Özgür Ozan. Gönül’ün Selaaaaami diye bağırması dilimize pelesenk oldu. Taşfırın erkeği karşısında kibar, aşık, romantik bir adam olduğu için hep light erkek olmakla suçlandı. 3 sezon evimize konuk oldu. Tarih 2006’yı gösterdiğinde Arka Sokaklar’da Hüsnü Çoban karakterine hayat vermeye başladı. Tam 10 senedir aynı karakteri canlandırıyor. 13 senedir de evimizden biri gibi Özgür Ozan. Düşünsenize, bir nesil Özgür Ozan’la büyüdü. Arka Sokaklar bir süredir kan kaybetmeye başlamıştı. Ancak “Hüsnü Çoban ölüyor mu?” sorusu bile yetti. Günler öncesinden tartışmalar başladı. Cuma akşamı yayınlanan bölümde de vuruldu. Sonuç? Cuma akşamı Survivor, Karagül, Kiralık Aşk, Kehribar varken, 10 yıllık dizi Arka Sokaklar Tüm Kişiler’de 7.13 reytingle zirveye oturdu. Bu hafta ekrana gelecek bölümde de ölüm ölmeyeceği netlik kazanmadı. Tanıtım oldukça acıklı. O nedenle bu hafta da reytingi yüksek gelecektir. Çünkü Hüsnü Çoban geçmişimiz... Onu hastanede ziyaret edip vefa göstereceğiz.

Babaların Babası tavsiye edilir

Cuma günü vizyona giren Babaların Babası filmini izledim. İtiraf ediyorum, beklentim oldukça düşüktü. Sulu zırtlak bir komedi filmi izleyeceğimi zannediyordum. Selin Altınel’in yapımcılığını, Raşit Çelikezer’in yönetmenliğini, Nuri Şengül ve Şenol Zencir’in senaristliğini üstlendiği filmde; Menderes Samancılar, Ali Sürmeli, Ayhan Taş, Burak Satıbol, İsmail Demirci, Burcu Binici, Abidin Yerebakan, Barış Başar, Ömer Gecü, Erdal Cindoruk, Emre Kentmenoğlu ve Ayşen Sezerel rol alıyor. Film, bir mafya hesaplaşmasını ve tek hayali baş baletliğe yükselmek olan Berk’in kendisini mafya dünyasının içinde bulmasını anlatıyor. Senaryo akıcı, komik... Oyunculukları ise ciddi anlamda çok beğendim. İsmail Demirci’yi Kurtlar Vadisi ve Reaksiyon gibi sıkı erkek işlerinden sonra, mafya dünyasının içinde balet olarak izlemek çok keyifliydi. Burcu Binici’nin ilk filmi ve beyazperdeye çok yakışmış. Burak Satıbol’a diyecek söz bulamıyorum. Tek kelimeyle filmi sırtlanmış ve komedi dozunu yüzde yüz artırmış. Bayıldım. Menderes Samancılar, Ali Sürmeli, Barış Başar ve Ayhan Taş gönlünü koymuş. Yaz dönemi sinemaya gitme oranı azalır. Ancak gülmeyi özlediyseniz Babaların Babası’nı tavsiye ederim. Üstelik filmin çok sağlam siyasi göndermeleri de var.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.