Şampiy10
Magazin
Gündem

İki Yalancı’nın tek takıntısı zenginlik

Tükenmez Film-Gani Müjde’nin hem yapımcılığını, hem proje tasarım ve senaryosunu, Kıraç’ın müziklerini, Eda Teksöz Kipritoğlu’nun yönetmenliğini üstlendiği İki Yalancı, pazartesi akşamı Kanal D’de başladı. Keremcem, Yağmur Tanrısevsin, Serhan Arslan, Hazal Şenel, Koray Erkök, Rahmi Dilligil, İnci Şen, Erol Aydın, Tuna Arman, Şebnem Gürsoy, Aykut İspir, İlsu Olcahan Kubak, Çınar Kaan Şimşek’in rol aldığı dizi; Tüm Kişiler’de 3.66 reytingle birinci, AB’de 3.16’yla ikinci, ABC1’de 3.71’le birinci oldu. Bir toplumun fikri neyse zikri dizilerine de yansıyor. Son yıllarda neredeyse tüm kadınlardan ve erkeklerden aynı şeyi duyuyoruz. Zengin eş bulmak! Bu zaten ekrandaki programlara da yansıyor. Özellikle evlilik programlarında öyle şeyler duyuyoruz ki, aşkın iki araba 3 daireye bedel olduğunu kabullenmiş durumdayız. İki Yalancı işte tam böyle bir sohbetle başladı. İstanbul görüntüsünün üstüne düşen zengin koca muhabbetiyle... Duygu (Yağmur Tanrısevsin) ve Burcu (Hazal Şenel) mahalleden iki arkadaştır. Burcu Bodrum’da bir otelde kuru temizlemecilik yapmaktadır. Mahalleden arkadaşları, görgüsüz Aslı’nın düğünü için İstanbul’a gelmiştir. Duygu bir AVM’de mağazada çalışmaktadır. Babası eve para getiremediği için onları terk edip gitmiştir. O da evine bakmaktadır. Burcu’nun en büyük hayali arkadaşı Duygu’yu zengin bir kocaya yamamaktır. Evet, ilk bölümde tam anlamıyla yaptığı buydu. İşten atılan Duygu soluğu arkadaşı Burcu’nun yanında Bodrum’da alır. Ve plan işlemeye başlar. Zengin koca avı!!!

Oyunlar fazlaydı

Serkan (Keremcem) ve Cenk (Koray Erkök) bir oto tamircide çalışmaktadır. Serkan çocukluk aşkının onu değil parayı seçtiğini öğrenince bunalıma girer ve Cenk’in patronlarına posta koymasıyla soluğu Bodrum’da Naci’nin (Serhan Arslan) yanında alırlar. Tek amaçları kendilerini zengin gösterip zengin kız bulmaktır. Amaç aynı herkes ait olmadığı bir dünyanın içinde yalan söyleyerek birbirinin zenginliğinden yararlanmak istemektedir. Olaylar gelişir, bir barda Duygu ve Serkan tanışır. Bir sürü yalanla finale kadar bir arada kalırlar. Öyle saçma yalanlar söylerler ki, iş artık içinden çıkılmaz hale gelir. Kızların yalanı ortaya çıkacak mı soruyla ilk bölüm sonu oldu. Dizinin beni en çok rahatsız eden tarafı bu zenginlik vurgusunun neredeyse her diyalogda geçmesiydi. Anladık, herkes zenginliğin peşinde ama her saniye gözümüze sokulması bir süre sonra fazla geldi. Hikaye zaten Yeşilçam dokusunda ve yaz aylarında izleyebileceğimiz bir şekilde ilerliyor. Mahalle, ailelerin olaya dahil olma şekli, gençler, hayaller ve yalanlar iç içe geçip bir romantik komedi olarak aksa çok daha keyifli bir hal alacak. Ancak özellikle Koray Erkök ve Serhan Arslan oyunlarıyla fazlasıyla komediye kaçıyor. Daha doğrusu o evde yaşayan, o barlara ve plajlara gidip o cümleleri kuran ve öyle davranan kişilerin kimse yüzüne bakmaz. Zaten sahnede fazla kaçıyor. Yalancı oldukları o kadar belli ki, bunu anlamayan Duygu ve Burcu da salak durumuna düşüyor.

Aşk artırılmalı

İki Yalancı, reytinglerde gün birincisi olarak iyi bir başlangıç yaptı. Günümüzde Twitter, insatagram, Google varken hepimiz telefonlarımıza düşüp her tanıştığımız kişinin kim olduğunu sosyal medyadan kontrol ederken, bir kez bile telefonlarına birbirlerinin adlarını yazıp bakmamalarına olaylar silsilesinden inandık, daha doğrusu takılmadık. Ama bu yalanı biraz daha saklamak için daha gerçek sebeplere ve oyunlara ihtiyaç var. Dizi ikinci bölümden sonra türünü oturtur, bir seçim yapar ve aşkı artırırsa yükselişe geçebilir. Herkesin emeğine sağlık!

Yazının devamı...

Çember diziye dönüştürülmeli

Televizyonda polisiyeye hasretiz” dediğim bir dönemde imdadıma Abdullah Oğuz yetişti. ANS’nin Star TV için hazırladığı 6 bölümlük polisiye TV filmleri serisinin ilki geçtiğimiz pazartesi ekrana geldi. Polisiye açlığımı da bir nebze azalttı. Çember Oyunu Bozuyorum’da suçlu profili uzmanı Barış Başkomiser’in (Barış Bağcı) eski bir davaya benzerliği nedeniyle bir cinayet davasına dahil oluşu ve yanına bilişim uzmanı, heyecanlı komiser yardımcısı Volkan’ı (Anıl Altan) almasıyla hikaye başlıyor. Eşzamanlı olarak deneyimli, komik ve olayları kendi bakış açısıyla çözen komiser Adem (Serhat Kılıç) bir intihar vakasıyla ilgilenmektedir. Yalan söyleyen insanları duygu durumundan ve hareketlerinden anlayan, ancak bulunduğu birimde çok fazla şans verilmemiş yeni komiser yardımcısı Ayşe (Pelin Akil Altan) ise trafik polisliğinden kayıp bir kadın vakasına alınır. Bu dört isim kendi davalarıyla ilgilenirken aynı anda bir evde bulurlar kendilerini... Çünkü hepsi aslında aynı davanın başka kollarına bakmaktadır. Dördünün birbirinden farklı yeteneği vardır. Ancak ekipten ilk elenen Ayşe olur. Fakat yılmaz ve dava için çok önemli bilgiler bulmaya devam eder. Kendisini de Barış Başkomiser’e onaylatır.

Ekibi zor saatler bekliyor

Çember serisinin ilk TV filminin finalinde; İstanbul Emniyet Müdürlüğü Barış’tan Türkiye’nin dört bir yanındaki gizemli, farklı ve çözülememiş dosyaları aydınlatmak amacıyla özel bir ekip kurmasını istedi. Yani bu dört kişi yeni bir birimde çalışacaklar. Biz de 5 hafta boyunca daha iyi polisiye hikayeler izleyeceğiz. Çember serisinin bu akşam Star TV’de ekrana gelecek olan Şehrin Günahları adlı filminde; Belgrad ormanında göğsünden okla vurulmuş bir ceset bulunur. Olay yerine gelen Barış Başkomiser ve ekibi iki ay öncede aynı şekilde öldürülmüş başka birinin bulunması yüzünden bunun bir seri katilin işi olduğunu düşünür. Her ikisi cesedin elleri ve gözleri bağlanmış, kulak zarları patlatılmıştır. İki cesedinde ağzından Kuran-ı Kerim’in Beled süresine ait sureler çıkar. Ekip araştırmaya başladıkça iş başka boyutlara ulaşır. Ormanda bulunan üçüncü cesetle beraber Barış Başkomiser ve ekibini zor saatler beklemektedir. Bu bölümde Menderes Samancılar rol alıyor. Türkiye’de ilk kez dört başrol oyuncusunun aynı olduğu, mini diziye benzer TV filmleri çekiliyor. Bence bu filmler diziye dönüştürülmeli ve biz polisiye dizi olarak izlemeliyiz. Bu kadar az tanıtımla bile izlenme oranlarının düşük olduğu bir dönemde iyi reyting aldı. Dizi tanıtım stratejisiyle yükseleceği aşikar!

Yazının devamı...

Ateşböceği’ne bütünlük lazım!

Mia Yapım-Banu Akdeniz’in yapımcılığını, Ebru Hacıoğlu’nun senaryosunu, Volkan Akmehmet, İnanç Şanver’in müziklerini, Barış Yöş’ün yönetmenliğini üstlendiği Ateşböceği, ikinci bölümüyle Star TV’de ekrana geldi. Seçkin Özdemir, Nilay Deniz, Seda Güven, Durul Bazan, Belma Canciğer, Şebnem Dilligil, Gözde Çığacı, Çağrı Çıtanak, Berkay Tulumbacı, Alicia Kapudağ, Umur Yiğit Vanlı, Lal Tayra Bahar, Çiğdem Aygün, Aslı Samat ve Derya Alabora’nın rol aldığı dizi; perşembe akşamları tüm kategorilerde ikinciliğe oturdu. Taksi şoförlüğü yapan Aslı ve boşanma avukatı olan Barış’ın yollarının bir trafik kazası sebebiyle kesişmesini ve ilk görüşte aşkı konu edinen dizi, henüz türünü oturtamadığı için arada kalmış görünüyor. Çünkü Aslı ve Barış aşkı romantik komedi türüne kayarken, işin içine aileler girdiğinde mahalle komedisine dönüşüyor. Sanki birbirinden ayrı iki dizi izliyoruz. İkinci bölüm sona ermesine rağmen mahalle ve zengin aile arasında organik bir bağ kurulamadı. Aslı mahallede neredeyse hiç vakit geçirmiyor. O nedenle bizi oraya bağlayan bir düğüm henüz oluşmadı.

Herkes komedi oynuyor

Sanırım dizinin bu arada kalmışlık duygusu; yine Star TV’de ekrana gelen ve fenomene dönüşen Kiralık Aşk dizinin başarısı nedeniyle oldu. Çünkü benzer bir durum Dolunay dizisi için de geçerli! Anlaşılan; kanal o başarıya yeniden ulaşmak için aynı formülü yeni dizilerinde de kullanmaya çalışıyor. Yani her dizisini Kiralık Aşk’a benzetmeye çalışılıyor. Hikaye başka bir şeye benzemek için yapı bozumuna uğradığında da ortaya bir arada kalmışlık çıkıyor. Madem benzetilecek öyleyse Aslı’ya acil bir mahalle hayatı eklenmeli. Ayrıca dizide çok fazla komedi karakteri var. Herkes kafasına göre oynuyor. Zaten Barış’ın kuzeni Hakan kafası çalışmayan adam rolüyle komediye talipken, annesi Handan durumu köpürtüyor. Cahide’nin tek görevi ikisine ne kadar akılsız olduklarını hatırlatmak! Ofiste İlayda buzlar kraliçesi olmaya talipken, yanındaki fazla karikatür asistanı Sıdıka’yla sürekli grotesk biçime kayıyor. Aynı durum ofisteki sekreter Şirin için de geçerli! Fiziksel görüntüsüyle zaten komedi oyunculuğunu çağrıştırıyor. Bir de halaylar, bebeksi konuşmalar eklenince ortaya oldukça karikatür bir ofis çıkıyor.

Karaktere ihanetti

Gelelim mahalleye; Neşe, Barbo ve Arzu da komediye talip oyunculuklar sergiliyor. Aslı ise ne yapacağını şaşırmış durumda! Taksi şoförlüğünden gelen erkeksi bir kızın aşkla beraber değişimini ve kadınlığı hatırlayışını izleyeceğimizi zannetmiştik. Ancak Aslı da komedi yapacağım diye ipin ucunu kaçırdı. Arabanın çekilme sahnesinde izlediğimiz Aslı, ilk bölümden beri çizdiği karakter motivasyonuna resmen ihanetti. İlk bölümde ona yardım eden Barış’la kavga eden Aslı’nın ikinci bölümde araba çekilirken camlardan sarkıp özür dileyerek şekilden şekile girmesi olmadı. Oysa orada “İndirsene beni” diyerek çekiciyle kavga etmeliydi. Dizide hikayeden rol çalmadan oynayanlar; Barış, Teo, Metin ve Çiçek karakterleri... Olması gerektiği kadar yalın ama hikayeyi öne çıkaracak şekilde oynuyorlar. Tüm eleştirilerime rağmen diziyi oturup sıkılmadan izleyebiliyorum. Gerçekten çok eğlendiğim bir sürü sahne var. Zaman akıp gidiyor. Ancak Yeşilçam dokulu hikayesi ve müziğiyle bugüne taşınan bu işin çok daha iyi olabilecek bir mayası var. Bunu da söylemek zorundayım. Mahalle, aile, ofis, Aslı ve Barış arasındaki kopukluk giderilir, bir bütünlük sağlanırsa daha uzun soluklu bir iş çıkabileceğini düşünüyorum. Tüm ekibin emeğine sağlık!

Yazının devamı...

Dolunay’da kimya yaratılmalı

No Dokuz Productions- Yağmur Ünal’ın yapımcılığını, Çağrı Bayrak’ın yönetmenliğini, Ayşen Günsu Teker, Fikret Bekler, Elif Özsüt’ün senaryosunu, Cem Tuncer, Ercüment Orkut, Efecan Tuncer’in müziklerini üstlendiği Dolunay, salı akşamı Star TV’de başladı. Özge Gürel, Can Yaman, Hakan Kurtaş, Necip Memili, Öznur Serçeler, Türkü Turan, İlayda Akdoğan, Berk Yaygın, Balamir Emren, Alara Bozbey, Yeşim Gül, Irmak Ünal, Mert Yavuzcan ve Alihan Türkdemir’in rol aldığı dizi; Tüm Kişiler’de 5.45, AB’de 3.90, ABC1’de 4.38 reytig alarak tüm gruplarda zirveye oturdu. Nazmiye ya da Nazlı ve Ferit’in Yeşilçam’a selam gönderen tanışma ve aşık olma hikayesini anlatan Dolunay’ın duygusunu sevdiğimi itiraf etmeliyim. Aslında çok bilindik bir hikayeyi, üstelik de bildik bir rejiyle izledim ama eğlendim. Bu mevsim romantik komedilere izleyicinin şans verdiğini bir dönem. Çünkü hepimizin algısında yaz demek eğlence demek! Hava güzel, herkes tatilde, her yer buram buram aşk kokuyor. Ekranda da bunu romantik komediler karşılıyor. Dolunay bu anlamda Yeşilçam ve Kiralık Aşk birleşimi duygusuyla seyirciyi ilk bölümden yakaladı.

Öykü’den farklıydı

Nazmiye ama arkadaşları arasında Nazlı, aşçıdır. Eve katkıda bulunmak için bir titizlik hastasının evinde özel aşçılığa başlar. Ancak kurallar ağırdır. Mutfaktan bir adım bile ileriye geçmeyecektir. Patronu Ferit Aslan’ın nedenini bilmediğimiz katı kuralları vardır. İkili, birbirlerine not vererek anlaşırlar. Tanıştıktan sonra da aralarını Ferit’in yeğeni Bulut yapar. Çünkü herkesin yanında katı kurallara sahip olan Ferit, bir tek Bulut için yelkenleri suya indirir. Bir Japon davetinde karşılaşan Ferit ve Nazlı yakınlaşır. Finalde Ferit’in Nazlı’ya “Bana yakınlaşmak için çok çabaladın. İstediğin oldu, hadi içeri girelim” demesiyle Nazlı şoke olur ve ilk bölüm sona erer. Özge Gürel, yakın arkadaşım ama onu en çok eleştirenlerden biriyimdir. Her zaman açık açık eksik gördüklerimi söylerim. Dizi bittiğinde mutlu oldum. Çünkü hayalleri olan, umudundan hiç vazgeçmeyen, sorumluluk sahibi Nazlı’yı sahiplenmişti. Kiraz Mevsimi’nin Öykü karakterinden farklıydı. Zaten bu dizide en önemli sınavı da buydu. Bence bu sınavı geçmişti. Can Yaman, buzlar kralı Ferit’e bürünmüştü. Ama Ferit’e birazcık daha cool tavırlar yüklerse çok daha doğru bir Ferit Aslan karakteri ortaya çıkacaktır. Bir de Nazlı ve Ferit karakterinin aşk sahnelerinde iki oyuncunun kimyası biraz zayıftı. Bu aşk için yönetmen Çağrı Bayrak’ın oyuncularla biraz çalışması gerekiyor.

Neden buzlar kralı anlatılmalı

Öznur Serçeler’i seviyorum. 10 numara arkadaş rolünün hakkını vermişti. Hakan Kurtaş hikayeye aslında ikinci bölümde dahil oluyor. Ferit’e büyük rakip olacak gibi görünüyor. Aslında senaryonun en büyük zaafı; Nazlı karakterine bir dünya yaratılmışken Ferit karakterinin dünyası sadece ev üzerinden anlatılmıştı. Bu da o karaktere yakınlaşmamızı zorlaştırdı. Birkaç ofis, aile yemeği sahnesiyle geçiştirildi. İlerleyen bölümlerde Ferit’in neden buzlar kralı olduğuna dair düğümler atılmalı ve her bölüm açılmalı. Ayrıca toplantısına geç kalmamak için helikopterle gelen Ferit Aslan’ın ne ofisi, ne de kostümleri o dünyayı anlatıyor. Can Yaman’ın daha koyu renkler giymesini tavsiye ederim. Ezcümle; Dolunay iyi başlangıç yaptı. Bu ay böyle devam edeceği de aşikar! Ekranın romantik komedi ihtiyacını karşılıyor. Ama hem hikaye, hem reji, hem oyunculuk performansları, hem kostüm, hem de sanat yönetiminin uzun soluklu olmak için biraz daha çaba sarf etmesi gerekiyor. Herkesin emeğine sağlık!

Yazının devamı...

Aşk beyinde başlar kalpte yaşar

Doctors isimli Kore dizisinden ekrana uyarlanan, MF Yapım-Faruk Bayhan’ın yapımcılığını, Makbule Kosif, Eda Tezcan, Gülsev Karagöz, Zafer Özer Çetinel, Melis Veziroğlu Yılmaz senaryosunu, Yusuf Pirhasan’ın yönetmenliğini üstlendiği Kalp Atışı, cuma akşamı ilk bölümüyle Show TV’de görücüye çıktı. Öykü Karayel, Gökhan Alkan, Ege Kökenli, Ali Burak Ceylan, Hakan Gerçek, Fatih Dönmez, Barış Aytaç, Metin Coşkun, Vedat Erincin, Hasan Şahintürk, Selahattin Paşalı, Barış Aytaç, Başar Doğusoy, Burcu Türünz, Ceylan Ceylan, Erdem Kaynarca’nın rol aldığı ve Rüçhan Çalışkur’un konuk oyuncu olduğu ilk bölüm beni hayli şaşırttı. Zira; tanıtımlarını izlediğimde Zeyna gibi olan Eylül gerçekçi gelmemişti. Öykü Karayel’in liseli bir kızı oynamasına da inanmayacağımı düşünmüştüm. Ancak dizinin başlaması ve bitmesi sürecinin nasıl geçtiğini anlamadım. Kalp Atışı; Tüm Kişiler’de 3.09 reytingle üçüncü, AB’de 2.90’la ikinci, ABC1’de 3.17’yle ikinci oldu.

Zeyna doktor Eylül

Kalp Atışı; hastanenin acilini basan birkaç zorbanın kadın doktor olduğu için Eylül’ü küçümsemesiyle başlıyor. Ancak o kadın doktorun içinden bir Zeyna çıkıyor ve o zorbaları yerle bir ediyor. Üstelik “Hepinizi ben tedavi edeceğim” diyerek... Ardından da bizi geçmişteki acılı, aksiyonlu, umutlu, kederli hikayesine götürüyor. Annesi yanında ölmüş, babası başkasıyla evlenmiş, yüksek zekalı olduğu için uyum problemi olan, herkese posta koyan ve iyi dövüşen Eylül babası tarafından babaannesinin yanına Marmaris’e tabiri caizse atılıyor. Hayatı boyunca gerizekalı olduğu söylenen Eylül, Ali öğretmenle tanışınca yüksek zekalı olduğu ortaya çıkar. Her şeyi şiddetle çözmeye alışan Eylül’ün kurtuluşu da Ali öğretmen olur. Hamile bir kadını yanında oğlu varken kurtaran Ali ve Eylül’ün hikayesi de o anda başlıyor. Eylül ilk kez bir umuda tutunuyor ve doktor olmaya karar veriyor. Ta ki kader ağlarını örüp onu yeniden bir bataklığa atana kadar... Fakat Ali öğretmenin söylediği; aşk beyinde başlar, kalpte yaşar cümlesini hiç unutmadan...

Pirhasan’ın takipçisiyim

Gökhan Alkan ve Öykü Karayel çifti son yıllarda gördüğüm en uyumlu çift olmuş. İtiraf ediyorum, bu ikiliden bu kadar uyum yakalanabileceğini hiç düşünmemiştim. Alkan’ın saçlarını değiştirmesini de sevdim. Rüçhan Çalışkur ilk bölümde konuk oyuncu olarak yer almış ama insan keşke daha fazla onu izleseydik diyor. Yusuf Pirhasan’ı Seviyor Sevmiyor dizisinde de çok beğenmiştim. Ancak Kalp Atışı’nın bu zor dünyasını öyle güzel kurmuş ki, Öykü Karayel gibi çıtı pıtı bir kız bir bölüm boyunca neredeyse 30 kişiyi dövdü ve bizi inandırdı. Öğretmen ve öğrenci arasında yaşanan o saf aşkı da hissettirdi. Bundan sonra Pirhasan’ın sıkı takipçisiyim. Kalp Atışı, adını hiç sevmememe rağmen hikayesi, diyalogları, rejisi ve oyunculuk performansıyla beni ilk bölümüyle içine çekti. İkinci bölümü de merakla bekliyorum. Yolu açık olsun!

Yazının devamı...

Hadi artık dön Gülse Birsel!

Bayramda ekran tatiline çıktım ve televizyonu hiç açmadım. Üç günlük kısa tatilimde kitap okudum ve haberleri takip ettim. Benim için en güzel haberlerden biri Gülse Birsel’den geldi. Eğri oturup doğru konuşalım. Bu ülkede gelmiş geçmiş en iyi komedi dizisi Avrupa Yakası’dır. Bir daha onun ritminde, hikayesinde ve samimiyetinde çok az dizi izleyebildik ekranda... Birsel daha sonra Yalan Dünya yaptı ama o da Avrupa Yakası kadar ses getirmedi. Uzun süredir ara vermişti Birsel. Şimdi yazın bir sinema filmi, kışın da yeni bir sit-com’la döneceğinin müjdesini verdi. Bayram hediyesi buydu. Uzun süredir ekranda komediye hasret kaldığımızı yazıyorum. Tabii ki pek çok komedi dizisi yapılıyor ama Avrupa Yakası’nın tadında bir iş izleyemedik. O nedenle Gülse Birsel’in açıklaması beni heyecanlandırdı. Hadi artık ekrana dön Gülse Birsel ve özlediğimiz komedi dizisiyle bizi tanıştır.

Aynı taktikle gelen başarı

Arka Sokaklar yine yaptı yapacağını! 13’üncü yılında yine bir sezon finalinde zirveye oturdu. Üstelik hep aynı taktiği uygulayarak yine yanılmadı. Sezon finalinde her yıl olduğu gibi önemli karakterlerden biri ölecek mi sorusunu seyircinin kucağına bıraktı ve tatile çıktı dizi... Bu sezonun talihlisi Suat Çoban’dı. Aksiyon dizisi diye başladığımız sezon finalini gözyaşları içinde bitirdik. Her sezon olduğu gibi... Arka Sokaklar bir konsept dizisi ve var olan çizgisini hiç bozmuyor. Tutmuş bir yapısı olduğunu kabullenmiş ve Amerika’yı yeniden keşfetmiyor. İyi de yapıyor. Aksi taktirde konseptin yapısını bozabilir. Zaten 14’üncü yıla taşınan başarısını da konseptine sadık kalarak taşıyabiliyor.

Zorlama final izledik

Cesur ve Güzel hikayesini tüketmiş ve sona zaten gelmişti. O nedenle final yapması kaçınılmaz sondu. Ancak bu kadar zorlama bir finali de seyirci olarak hak etmediğimizi düşünüyorum. Ben haftalarca bu diziyi izledikten ve çoğu bölümüne övgü yağdırdıktan sonra Rıza’nın kaçırdığı, babasının kapıyı açtığı için vurduğu bir Sühan hikayesini fazla zorlama buldum. Kaldı ki, 5 ay komada kalan Sühan’a Cesur’un anlattığı babalarımız tanışmasaydı da biz birbirimizi bulurduk masalı dizi içinde dizi olmasına neden olmuş. 5 ay komada kalıp doğuma giren ve oradan hiçbir şey olmamış gibi çıkan Sühan’a madalya vermek istiyorum. Sühan 5 ay sonra komadan çıkar çıkmaz, fizik tedavi bile almadan koluna çocuğu alıp hiçbir şey olmamış gibi Cesur’a çocuklarını gösterdi. Helal olsun!

Yazının devamı...

Televizyondan bir Emir Kozcuoğlu geçti

Kara Sevda dizisinin Emir’i olarak izlediğimiz Kaan Urgancıoğlu hiç şüphe yok ki, son iki yılın en çok konuşulan karakteri oldu. Aslında kötü karakterdi ama hepimizin gönlünü fethetti. Tutku muydu, bağlılığı mı bizi ona bağlayan muamma! Ama cevabı Emir karakterine hayat veren Urgancıoğlu vermiş: “Hiç vazgeçmemesiydi.” Emir Nihan’dan bir an bile vazgeçmedi. Finalde büyük şok yaşattı ama son sözünde dediği gibi “Bu dünyadan bir Emir Kozcuoğlu geçti.” Peki, Emir Kozcuoğlu’na gelene kadar Kaan Urgancıoğlu nasıl bir yoldan geçti. Urgancıoğlu hayatımıza 2002 yılında Karaoğlan dizisiyle girdi. Ancak dizinin ömrü uzun sürmedi. Fakat Urgancıoğlu ekrandan uzak kalmadı. 2003’te Kampüsistan’da Tolga’yı canlandırdı ve genç kızların kalbini fethetti. 2003’ten 2015’e kadar Urgancıoğlu’nu bambaşka rollerde izledik. Bazen komediyle karşımıza çıktı, kimi zaman kötü adam, bazen de bitirim delikanlıydı... Aslında hep arayıştaydı. Yıllarca o role hazırlanmıştı. O rol neydi bilmiyordu, ama geldiğinde hissedecekti, biliyordu.

Yaralı bir çocuk izledik

Düşman Kardeşler’de tanıştık Kaan Urgancıoğlu’yla... Sonra da hiç kopmadık, iyi arkadaş olduk. O zamanlar Kaan artık bir dramada rol almak istiyordu. 2013’te A.Ş.K. dizisinde rol aldı. Dramaydı, ancak o da aradığı rol değildi. Zaten A.Ş.K.’ın ömrü de uzun sürmedi. Artık bir karar anıydı. Kaan’a bir sürü diziden teklif gelmişti. Ancak tüm roller birbirini tekrar ediyordu. Ya bekleyecekti, ya da aynı döngüde devam edecekti. “Bekleyeceğim Oya” dediği günü hiç unutmuyorum. Tam iki yıl bekledi. Reddettiği diziler reyting rekorları kırdı ama hiç pişman olmadı. Sebat etti. Ay Yapım imzalı Kara Sevda dizisinden teklif geldiğinde “Bu” dediğini hatırlıyorum. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Kaan öyle bir Emir Kozcuoğlu yarattı ki, çoğu zaman sevdanın önüne geçti. Aslında kötü adamdı. Fakat rolü psikolojik altyapısıyla yorumladı. Hiçbir zaman ona baktığımızda kötü bir adam görmedik. Yaralı bir çocuk vardı karşımızda... İzleyicilerde yarasını tedavi etmek istedi, ona hiç kızamadı. Emir Kozcuoğlu hikayesini tamamladı. Kaan Urgancıoğlu bundan sonra karşımıza bambaşka karakterlerle çıkacaktır. Hatta uluslararası projelerde izleyebileceğimize eminim. Çünkü Kaan durmaz. Araştırır, kendini geliştirir, öğrenmekten hiç vazgeçmez, denemeye açıktır. Kaan Episode Dergisine verdiği röportajda “Ben Emir değilim; ama Emir’den sonra, Kaan olarak ben de aynı ben olmayacağım” demiş. Haklı! Bakalım Kaan Urgancıoğlu karşımıza nasıl sürprizlerle çıkacak? Yolu açık olsun.

Jehan Barbur bugün Çeşme Köy’de

Bayram dediğin tatil oldu artık. O nedenle şu anda herkes bir deniz kenarında tatil yapıyor. Yolu Çeşme’ye düşenler size harika bir önerim var. Çeşme’de ormanlık bir araziye konuşlanmış harika bir kaçış noktası var. Adı: Çeşme Köy. Çakabey Mahallesi’nde yer alıyor. Ormanlık arazide konaklayabiliyorsunuz, sanat atölyelerine katılabiliyorsunuz, yoga yapabilirsiniz, akşamları konserlerle eğlenebilirsiniz, restoranda organik yemekler yiyebilirsiniz. Gerçekten huzur ve eğlenceyi birleştirmiş bir yer! Bu akşam Jehan Barbur konseri var Çeşme Köy’de... Daha önce beş defa konserine gittim Barbur’un... Gerçekten sahne performansı harikadır. Temmuz ayında da güzel konserler var. 1 Temmuz Sattas, 8 Temmuz Luxus, 12 Temmuz Kam, 22 Temmuz Birsen Tezer Çeşme Köy’de sahne alıyor.

Yazının devamı...

Survivor’da mesele ekip olmak

Survivor tartışmasız dünyanın en zor yarışması... Issız bir adaya atılan yarışmacılar zor oyunlar, açlık, soğuk, sıcak ve bambaşka karakterlerle mücadele ediyor. Ortaya yarışmacılar için zor ama izleyici için seyirlik bir iş çıkıyor. Survivor’a herkes maskelerini takarak geliyor ama açlık o maskeleri söküp atıyor. Survivor her sezon dizilere karşı mücadele ediyor. Acun Medya ekibi Survivor’ı öyle bir akışla yapıyor ki, ortaya pek çok diziden daha heyecanlı ve gerçek bir drama çıkıyor. Her karakterin dönüşümünü izleyebiliyor ve takım tutar gibi yarışmacı tutmaya başlıyorsunuz. Bir de üstüne karakterin başarısını siz sağlıyorsunuz. Sizin oylarınızla oyunda kalıyor ya da gidiyor. Kısacası izleyici senaryoya müdahale edebiliyor. İşte tam bu sebeple diziler karşısında bir adım önde olmayı başarabiliyor. Bu yıl ilk defa Survivor’ın Kuzey Kıbrıs’taki finaline ben de katıldım. Favorim Ogeday’dı ve son dörde kalmıştı. Salı akşamı dört finalist Nuhun Gemisi Otel’de Acun Medya’nın sanat ekibinin kurduğu konseye katıldım. Seyircisiz bir çekimdi. Ogeday, Sema, Serhat Akın ve Adem’den biri gidecekti. Sema iyi mücadele etmişti ama ilk elenen o oldu.

Ilıcalı stand-up yaptı

Çarşamba günü tüm gün otelde hummalı bir çalışma vardı. Tüm yarışmacılar, aileleri, sponsorlar, TV8 çalışanları ve Acun Medya ekibi oradaydı. Eski yarışmacılar gündüz plaj voleybolu oynarken, ekip akşam gerçekleşecek Yüzleşme ve eleme için hazırlıktaydı. Ama işin güzel tarafı Acun Medya ve TV8 çalışanlarının neredeyse tamamımın orada olmasıydı. Çoğunun ailesi de yanındaydı. Bir yandan çalışıp, diğer taraftan ailece vakit geçiriyorlardı. Hayatım boyunca kurumsal işyerlerinden çok aile olunan ortamları sevmiş biriyim. Çünkü televizyonculuk heyecan ve gönül işidir. İşini sever, arkadaşlarınla iyi anlaşır, önce ekip dersen başarı kaçınılmazdır. Bunu Acun Medya ve TV8 ekiplerinde gördüm. Hatta bir yöneticiye “Buradan gider misin?” diye sordum. “Hiçbir para beni bu kurumdan koparamaz. Çünkü burada değerli olduğumu hissediyorum” cevabını verdi. TV8 çalışanlarının çoğu kadınlardan oluşuyor. Hani derler ya; çok kadının olduğu yerde olay vardır. İşin ilginç yanı bu kadınlar arasından su sızmıyor. Gün boyu hazırlığın ardından akşam Yüzleşme başladı. Önceki Survivor’lara göre yarışmacıların birbirine daha saygılı olduğu bir yüzleşme izledik. Sadece Çılgın Sedat’ın plaj voleybolu teklifiyle tansiyon yükseldi. Acun Medya ve Survivor ekibi final günü maça çıkacaktı. Elemedeyse Serhat Akın finale veda eden kişi oldu. Yayın sonrası Acun Ilıcalı misafirlere bir stand-up gösterisi yaptı.

Survivor Brezilya ve Romanya’da

Perşembe günü final heyecanı yaşanıyordu. Ancak hepimizin merakı maçtı. Yayın 21.00’de başlayacaktı. 18.30’da ise Acun Medya ve Survivor ekibi kuma çıktılar. Acun Ilıcalı çok iddialıydı. 1’e 10 bahis vermişti. Fakat hava 34 dereceydi ve Acun Medya ekibinin tamamı oruçluydu. Maç başladı. Survivor ekibi iyiydi. İlk seti aldılar. İkinci sette Acun Medya ekibi atağa geçti. Fakat seti zar zor alabildiler. Son sette Acun Medya fark atmaya başladı. Acun Ilıcalı rakip takımın moralini bozmaya başladı ve kazanan Acun Medya oldu. Canlı yayına çok az süre vardı. Hızlıca iftar yapılıp yayına geçilmeliydi. Adem ve Ogeday finalist koltuğunda oturuyordu. Keyifli VTR’ler hazırlanmıştı. Sabriye’nin olduğu her videoda izleyiciler çok eğleniyordu. Berna’yla atışmaları ve Sabriye’nin ilk görüşte aşkı VTR’lerinde gözümden yaş gelene kadar güldüm. Sabriye bu sezon Survivor’ın en renkli yarışmacısıydı. Dakikalar ilerledikçe yarışmacıların heyecanı artıyordu. Sonunda kazanan Ogeday oldu. Havai fişeklerin dakikalarca durmadığı bir gösteriyle bir Survivor daha sona erdi. Seneye çok daha iddialı bir Survivor izleyeceğimizden eminim. Üstelik Acun Medya; Yunanistan, Romanya ve Brezilya’da da Survivor yapacak. Ekip daha da büyüyüp uçaklarda ve Dominik’te yaşayacak gibi görünüyor. Çünkü bu kadar zor ve güçlü prodüksiyon yapmak herkesin harcı değil! Mutlu bayramlar!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.