Şampiy10
Magazin
Gündem

2016’ya Diyarbakır’da girmek

“Bodrum, Türkiye’nin geneli için ayrı bir anlam taşıyor, farklı bir coğrafya olarak görülüyor. O yüzden buradan yola çıkmamızın daha değerli olduğunu düşünüyoruz. Açıkçası ben Bodrum’da son derece güvenli, huzurlu bir hayata sahibim ama orada, bu ülkenin bir başka bölgesinde yaşanan ölümler beni mutsuz ediyor ve orada olmak istiyorum. Yılbaşı gecesini Diyarbakır’da geçireceğiz. Orada bizi bekleyen insanlar var. Yürüyüşümüzün ses getireceğine inanıyoruz.”

Bu sözlerin sahibi Feyza Taner.

Taner bir aktivist.

***

Büyük kısmını kadınların oluşturduğu bir inisiyatif önceki gün Bodrum’dan yola çıktı.

İnisiyatifin de, yolculuğun da adı “Barışa yürüyorum.”

Sloganları da “Ölüm değil yaşam.”

Bu kadar basit, bu kadar net.

Çıkış noktası Bodrum, varılacak yer Diyarbakır.

***

Yeni yıla Diyarbakır’da girecek olanların kurumsal bir aidiyeti yok.

Ne bir derneğe üyeler, ne bir sivil toplum kuruluşuna, ne bir siyasi partiye, ne bir vakfa…

“Sivil halkı hedef alan her türlü çatışmacı eğilime karşı olan herkesi bu yolda birlikte olmaya çağırıyoruz” diyerek, bir otobüs ile yola koyuldular.

Dün Ankara’da, tren garı önünde 10 Ekim’de ölenleri andılar; bugün bir basın açıklaması için TBMM’ye gidecekler. Oradan da Adana’ya...

***

Adana’dan sonra Gaziantep, andından da Şanlıurfa’da devam edecek yürüyüşleri.

Yılın son günü, akşamüzeri Diyarbakır’a varacak “Barışa Yürüyorum İnisiyatifi.”

Yeni yıla da orada, o kederli coğrafyada girecekler.

Yeni umutlarla... “Ölüm değil yaşam” umuduyla...

***

Barışa Yürüyorum İnisiyatifi’nin Facebook sayfasından yaptığı çağrıdaki kaygıları önemsiyorum... Hem üslup, hem içerik açısından.

Şöyle diyorlar:

- Yürüyüşler ve basın açıklamaları esnasında “Barışa Yürüyorum İnisiyatifi” dışında hiçbir flama, pankart, görsel olmamasını ve slogan atılmamasını rica ediyoruz.

- Yolculuklar otobüsle yapılacak. Güzergâhımız üzerinde bize katılacaksanız lütfen paylaşılan telefon numarasından veya e-mail adresinden irtibata geçiniz. Sormak istedikleriniz olduğu takdirde yine aynı kanallardan bize ulaşabilirsiniz.

***

Yılbaşı gecesini Diyarbakır’da geçirecek olan ‘barış yolcuları’nın başını çeken Feyza Taner, “İlgi beklediğimizden büyük oldu. Farklı kentlerden insanlar bizimle yürümek üzere Bodrum’a geldi. Güzergah üzerinde katılmak isteyen başkaları da var” diyor.

Birbirini tanımayan, herhangi bir bağı, kurumsal aidiyeti olmayan insanlar yeni yılda yeni ölümler olmaması umuduyla yoldalar şimdi.

Hani hep diyoruz ya; “Herkesin kendince yapabileceği bir şeyler vardır, olmalı” diye.

Tam da bu işte o sözünü ettiğimiz.

Ruhen ve bedenen; elini taşın altına koymak, sorumluluk almak, inisiyatif almak...

Yazının devamı...

Biraz sevgi

“Bir insanın diğerine kapıyı kapatması çok zor bir durum. (...) Sizden istediğim biraz sevgi.”

Bu cümlelerin sahibi Abdullah Kurdi. Ölümüyle dünyayı irkilten Aylan Bebek’in babası.

**

İngiliz Channel 4 televizyon kanalı, geleneksel yeni yıl mesajını bu sene acılı Suriyeli babadan aldı.

Abdullah Kurdi kameranın karşısına geçti ve kısa bir mesaj verdi. Kısa ama insan olanın yüreğini sızlatacak türden, etkili bir mesaj.

Evladını yitirmiş babanın sözleri şöyle:

“Tüm dünyanın Suriyeliler’e kapılarını açması istiyorum. Bir insanın diğerine kapıyı kapatması çok zor bir durum. Eğer bir kapı açılırsa, onlar da kendilerini aşağılanmış hissetmeyeceklerdir. Yılın bu zamanında huzur ve güven arayan babaların, annelerin ve çocukların çektikleri acıları düşünmenizi istiyorum. Sizden tek istediğim biraz sevgi. İyi seneler. Umarım, gelecek yıl Suriye’deki savaş biter ve dünyaya barış hakim olur.”

**

Türkiye’nin Suriyeli mülteciler gündemi malum.

Devletin komşudan kaçan bu çaresiz insanlar için yapmakta oldukları, harcadığı kaynak ortada.

Pekiyi ya sivil toplum?

Bizler?

Hangimiz ne yapıyoruz artık birlikte yaşamak durumunda olduğumuz bu insanlar için?

**

Bir örnek var mesela...

Birkaç gün önce Hürriyet Gazetesi’nin birinci sayfasından duyurduğu, dikkat çekici bir örnek.

O örnek, Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın.

**

İstanbul’da, 6 dairesini 6 Suriyeli aileye tahsis eden ünlü iş adamı, bu kararı nasıl verdiğini ve nasıl hayata geçirdiğini şöyle anlatıyor:

“Yazın Bodrum sokaklarında gördüğüm mültecilerin hali içler acısıydı. Suriyeli Aylan Bebek’in kıyıya vuran minik bedeni, evlerimizi açma fikrini tetikledi. Amacımız kuvveden fiile çıkarmaktı, bunu becerdik. Mültecilerin kışı geçirmeleri için sivil toplumu harekete geçirmek amacındayız. Bir an önce sokaklardan alınıp topluma entegre edilmeleri gerekiyor. Bunun için de herkesin elinden geleni yapması lazım. Başvurumuza İstanbul Göç İdaresi olumlu cevap verdi. Beylikdüzü’ndeki altı boş evimizi değerlendirmiş olduk. Bu bölgede, özellikle Silivri ve Çatalca’da kışları boş duran binlerce yazlık ev var. Suriyeliler kışı buralarda geçirebilir. Ev sahipleri İstanbul Göç İdaresi’ne başvurduğunda kısa sürede dönüş oluyor. Vicdan sahiplerine sesleniyorum: Herkes bir aile alsa sorun biter. Temennimiz, Suriye’de iç barışın sağlanması ve hepsinin vatanlarına dönmesi.”

**

Haberin yayınlanmasıyla birlikte çok sayıda tebrik ve takdir mesajı almış Hamdi Akın.

Akın’ı takdir etmek, alkışlamak güzel de; tebrik edenlerden kaçı aynı şekilde davranacak, önemli olan o.

Herkesin, elbette imkanları dahilinde yapabilecekleri vardır, olmalı.

Bazı dernekler, vakıflar var zor koşullardaki mültecilere yardım için çaba sarf eden ama az sayıda.

Bireysel olarak harekete geçenler de var. Onlar da maalesef ‘münferit’ örnekler...

İstanbul Sultanbeyli’deki mülteci kampında yaşayan Suriyelilerin diş kontrol ve tedavilerini gönüllü olarak üstlenen bir diş hekimi gibi mesela. Yardımcı Doçent Doktor Sabri Fatih Kurşunlu...

Milliyet Gazetesi, yaklaşık 8 ay önce; Kurşunlu’nun Sultanbeyli’deki diş kliniğinin kapılarını mültecilere açtığını ve tedavilerini ücretsiz yaptığını duyurmuştu.

Bu noktada bize, yani medyaya da düşen bir görev var.

Sahilde yüz üstü yatan cansız bedeniyle zihinlerimize kazınan Aylan Bebek’in anısını; iş adamı Hamdi Akın ve Diş Hekimi Sabri Fatih Kurşunlu gibi ‘kıymetli’ örnekler ile yaşatmak.

Yazının devamı...

“İstihbarat geldi, takviye yaptık’’

ABD’li Biden’ın Türk askerinin Musul’dan çekilmesini söylemediğini belirten Davutoğlu, Irak’ın Suriye’nin sınırlarını kontrol edememesi nedeniyle Cizre ve Silopi’ye silah geldiğini söyledi.

Başbakan Davutoğlu, ABD’li Joe Biden’ın, Türk askerlerinin Musul’dan çekilmesi yönündeki sözleri hatırlatılınca şöyle dedi:

“Biden’ın böyle bir açıklaması gelmedi bana. Başka bir açıklama olabilir. Ben Biden ile iki görüşme yaptım hiçbirinde bana askerleri çekmemiz gerektiğini söylemedi. Yani böyle bir şey yok. Ama Irak hükümeti ile uzlaşarak bunu yürütürseniz iyi olur dedi tabii. Hepimiz bunu istiyoruz. Ama şu gerçeği kabul etmek durumundayız. Türkiye’nin sınır güvenliği sınır ötesinden başlıyor. Yani muhatabımız devletler Irak ve Suriye sınırlarını kontrol edemiyor. İşte bugün görüşmeler sürerken bir mermi daha isabet etmiş nizamiyeye. Şunu biliyoruz ki eğer o hat üzerinde biz DAEŞ ve PKK’yı kontrol edebilecek bir güvenlik atmosferi oluşturamazsak Türkiye içinde de güvenlik oluşturamayız.”

‘Silah girebilir miydi?’

“Düşünün şimdi Cizre’de Silopi’de operasyonlar yürüyor. Cizre’de Silopi’de yürüyen operasyonlar acaba Irak’ta Suriye’de muhatap alınabilecek devlet otoriteleri olsaydı oraya o kadar silah girmesi mümkün olabilir miydi? Ne kadar kontrol ederseniz edin karşı tarafta muhatap bir devlet olmayınca bu giriyor. Dolayısıyla Irak hükümeti Suriye’den farklı olarak bizim meşru gördüğümüz bir hükümettir. Sayın Abadi ile biz yakın dostluk da kurduk. Buradaki mevcudiyetimizin bir sorun ve Türkiye’nin yayılmacı emeli gibi görülmemesi lazım aksine Irak’ın toprak bütünlüğünü koruyan bir tedbir olarak görülür. Yapılan saldırı da oradaki eğitim faaliyetinin devamı için aldığımız askeri takviye kararının ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Çünkü bize bir hafta kadar önce bir istihbarat bilgisi geldi oradaki durum ile ilgili, onun üzerine asker gönderdik. Irak’tan izin alsaydınız diye bir argümanın karşılığı yok. Çünkü o askerin güvenliği için de bunun mahremiyet içinde yürütülmesi lazım. Irak’la prensipte anlaşmış olduğumuz için bunun bir sorun teşkil etmeyeceğini düşündüm.

“Ayrıca şu da var daha yakın zamana kadar bir sene önce diplomatlarımız DAEŞ’in elinde esirken kaçırılmış ve esir iken biz operasyon yapmadığımız için bizi eleştirenler şimdi orada niye bulunuyorsun diye eleştiriyorlar. Türkiye’den Irak’ın istikrarından, Suriye’nin istikrarından Türkiye’den fazla etkilenecek başka ülke var mı? Dolayısıyla biz bu hareketimizi devam ettireceğiz.”

‘Üçüncü taraf tırmandırıyor’

“Meselenin Irak olduğunu, Irak hükümeti olduğunu düşünmüyorum. Irakta etkili bazı üçüncü tarafların bu meseleyi tırmandırdığını ve kendi askeri mevcudiyetlerini görmeyip göz ardı edip bu üçüncü tarafların Türkiye mevcudiyetine dikkat çektiğini söylemek isterim. Bu üçüncü tarafların kim olduğunu tahmin edersiniz. Biz çekildik diyelim o bölgeden gelecek olan DAEŞ’tir.”

Face’ten anlattı

Başbakan Davutoğlu, Facebook hesabından “Söz verdik, yapıyoruz” başlığı ile bir video yayınladı. 1 hafta içinde hayata geçen 10 maddelik uygulamalara değinen Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Sözümüzün senet olduğunu gösterecek 1 haftalık yaptığımız çalışmaları sizlerle paylaşmak istiyorum. 1 hafta içinde yapacağız dediğimiz sözleri eksiksiz yerine getirdik. Biz hesap verme siz hesabın takdirini verme makamındasınız. 1 hafta önce söylediğimiz yerine gelen eylemler; reformların izlenmesi kurulu genelgesi çıktı. Lisans öğrencilerinin bursu 400 TL’ye çıktı. Gençlere proje karşılığı karşılıksız 50 bin TL nakdi destek imkanı verilecek. Gençlerde evliliğin teşvik edilmesi amacıyla çeyiz hesabı uygulaması kapsamında biriktirilen paranın yüzde 20’si oranında destek sağlanacak. Bakanlar Kurulu kararı çıktı. Evlilik düşünen geçlerimize hayırlı olsun. Gençlere 100 bin TL faizsiz kredi desteği verilecek...”

‘Putin’in sözlerini ciddiye almıyorum’

Başbakan Ahmet Davutoğlu, önceki gün Brüksel’de Avrupa Birliği temaslarını tamamladıktan sonra Konya’ya dönerken, uçakta gündemdeki konularla ilgili kritik mesajlar verdi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in hükümeti ‘İslamcılıkla’ eleştirdiği ve Suriye’yi ihlal eden Türk uçaklarının düşürüleceği tehdidinde bulunduğu açıklamaları sorulunca, Davutoğlu şöyle yanıt verdi:

Bir ay önce der miydi?

“Şimdi bu konularda ciddiye almak için bir kıyaslama yapıyorum birisi bir açıklama yaptığında. Bir ay önce olsaydı Putin bu açıklamayı yapar mıydı? Putin birden bire Türkiye’nin Müslüman bir ülke olduğunu, bir İslamlaşma içerisinde olduğumuzu hatırladı. Birden Türkiye’nin ABD ile yakın ilişkiler içerisinde olduğunu hatırladı. Şimdi bir konuşmayı ciddiye almak için o konuşmanın konjonktürel şartların dışında gerçekleşmesi lazım. Dolayısıyla Putin’in bu konuda söylediği hiçbir şeyi ciddiye almıyorum. Çok açık. Bir ay önce geçersiz olan şeyler şimdi söyleniyorsa, hele hele çok çocukça bir tavırla bunu önceden darbeciler yapardı, ‘Türkiye İslamlaşıyor...’, ulusalcılar, şimdi bunu Putin yapıyor. Şimdi bunu Putin keşfetti Türkiye içinde güya muhalefet oluşturacak.”

‘KGB günlerinde kaldı’

“Ben yine bir keresinde söyledim sayın cumhurbaşkanımızın ailesi ile ilgili iddiaları gündeme getirdiğinde ‘Bu bir sovyetik propaganda’ dedim. Ben şimdi Putin’in şahsında soğuk savaş dönemini aşmış, demokratik bir Rusya’ya seçilmiş bir lider değil de Rusya adına konuşan bir Sovyetik zihniyet görüyorum. Yani KGB günlerinde kaldı herhalde Putin. Ama KGB geride kaldı, o sovyetik propaganda dönemi geride kaldı. Yaptığı her açıklamayla dünyada tebessüm uyandırıyor. Alaycı, müstehzi bir tebessüm. Bizim için ciddiye alınacak açıklamalar değil, çağdaş günün ruhuna uyan açıklamalar değil, Türkiye-Rusya ilişkilerinin ruhuna uygun açıklamalar değil. Ben sadece tebessüm ediyorum yani o dönemleri hatırlayarak. Ama bu açıklamaları ciddiye almak hakaret olur”.

Operasyonlara Paris örneği

“Demokratik hukuk devleti kuralları içinde yürüyen operasyonlardır. Bakın Amerika’da da Florida’da olaylar olduğunda birçok yerde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Paris’te terör olayı olduğunda askere orduya Paris’e girin emri verildi. Ama hiçbir asker Ankara meydanına inmedi. Biz polisle normal kurallar içinde bunu yürüttük. Kaldı ki Paris’in yanı başı da Suriye değil, bizim yanıbaşımız Suriye. Cizre, şimdi bizim buralarda normal konvansiyonel olarak bu operasyonu yapmamız mümkün değil. Paris’te normal olan askerin girmesi Amerika’da normal olan sokağa çıkma yasağının ilan edilmesi iken Türkiyede güvenliğin sağlanması neden normal olmasın? Hendek kazan, barikat kuran, bunun üzerinden Türkiye’de istikrarsızlık yaratmaya çalışan bir gruba karşı ve yalnızca bu gruba karşı bir operasyon yapıyoruz. Görüldü ki mahalle bazlı yaptığımız operasyonlarda örgüt bu sefer başka bir mahalleye gidiyor. Yüz bin kişilik ilçelerden bahsediyoruz. Bütün Cizre’de silopi’de bu operasyonlar netice alana kadar sürecek. Eskiden olduğu gibi bu hendek ve barikatlar temizlendikten sonra geri çekilme yok. Orada kalınacak.”

Diyarbakır’da bakanlar kurulu!

(Bakanlar kurulu Diyarbakır’da toplanabilir mi? sorusu üzerine) Düşünüyorum bunu. Yapabiliriz, yapacağız. Dikkat ederseniz Dağlıca saldırısından hemen sonra Kurban Bayramı namazını orada kıldım. Diyarbakır’a her an gidebilirim, şu yoğunluk olmasa hemen de giderim.”

Cesedi sürükleyen meslekten atıldı

“Bir video vardı hani terörist cenazesini sürükleyenler. Meslekten men edildi, gerekli işlemler yapıldı. O duvarlara yazı yazılan herkes hakkında gerekli işlemler yapıldı. Bana intikal edilip de işlem yapılmamış hiçbir şey yoktur. Bu konuda hiç tavizimiz yok ve varsa bildiğiniz bir şey bize de intikal ettirin.”

AB liderleri destek verdi

“(AB liderleriyle görüşmede operasyonlar gündeme geldi mi sorusu üzerine) Hiç gündeme gelmedi. (Peki bir kınama var mıydı? sorusu üzerine) Hayır aksine dayanışma var.”

Telafi edilecek

“Bu terör sebebiyle yerini terk edenlerin bulundukları yerlerde her türlü hayatlarını idame edebilecek çalışmalar yapılması... Neredelerse, akraba yanındalarsa akrabasına destek oluruz. Bir başka yerdeyse hepsini yapacağız. İkincisi bu ekonomik hayatın durması sebebiyle etkilenen esnafa ve Türkiye’ye sadık o vatandaşlarımıza gerekli destekler verilecek. Üçüncüsü de eğitimden etkilenen çocuklar için. Gerekiyorsa batıda sömestr tatilinde yaz tatilinde en iyi şartlarda eğitim sağlanacak.”

Yazının devamı...

Yeni bakandan önemli uyarı

Salı akşamı, TRT Haber’de Haber Odası’nın konuğu Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkçi’ydi.

Program yöneticisi Serhat Akça, son dönemde gündemde olan bir konuyu sordu Bakan Tüfenkçi’ye canlı yayında.

‘Yurt dışından ucuz otomobil getirilmesi ve iç piyasada düşük fiyatlardan pazarlanması’ konusunu.

“Böyle bir imkânımız var mı hepimizin” dedi Serhat ve devam etti:

“Mesela Bulgaristan’dan, Gürcistan’dan ucuz otomobil getirenlerin verdiği ilanlarla karşılaşıyoruz özellikle internet ortamında. Nedir bu işin aslı? Bu otomobillerden satın alabilir miyiz ve 2 yıl süreyle herhangi bir problemle karşılaşmadan kullanabilir miyiz?”

Bülent Tüfenkçi’nin bu soruya verdiği ayrıntılı yanıtı olduğu gibi aktarıyorum çünkü önemli:

- Bu konu şuradan çıktı. Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın şöyle bir talebi vardı:

“Biz hem Türkiye’de hem orada ikamet ediyoruz. Orada edindiğimiz araçları Türkiye’ye getirdiğimizde 6 ay sonra çıkış yapmamız gerekiyor. Bu süreyi uzatabilirseniz, mesela 2 yıla çıkartırsanız bizi çok rahatlatırsınız, 6 ayda bir girip çıkmamıza gerek kalmaz” şeklinde.

- Bu talep doğrultusunda Başbakanımız da seçim döneminde, Avrupa’daki Türkler’e yönelik olarak bu vaatte bulundu. Şimdi de bu düzenleme yapıldı. Yani seçim vaadi hayata geçirildi.

- Fakat şimdi görüyoruz ki birçok insan bu durumu istismar etmeye kalktı. Yurt dışında yerleşik vatandaşlarımız vasıtasıyla, o ülkelerden ve çoğunlukla da lüks otomobilleri Türkiye’ye getirmeye çalışanlar oldu.

- Bakanlığımız bu konuda gereken önlemleri aldı ve çalışmalarını yapıyor. Vatandaşlarımızdan bu tür işlere, alış verişlere girmemelerini istiyoruz çünkü ileride mağdur olurlar. O otomobili kaybederler.

- Nasıl, ithalat yapan bazı galerilerden almış oldukları lüks araçların gümrük değerlerinin düşük gösterilmesi neticesi mağdur olanlar oluyorlarsa, benzer bir durumu yaşayabilir bu araçları alanlar.

- Biliyorsunuz bir dönüm bazı siyasiler, sanatçılarımız böyle bir mağduriyet yaşamıştı ve bu konu kamuoyunun gündemini uzun süre meşgul etmişti.

- Şimdi de benzer bir durum var ve biz açıkça uyarıyoruz. Böyle bir durum, ihbar üzerine veya resen tespit edilirse, o araçların ellerinden alınması gibi, gümrüklere çekilmesi gibi yaptırımlarla karşı karşıya kalacaklarını ve sonuçta mağdur olacaklarını vatandaşlarımızın bilmesi gerekiyor.

***

Yeni kabinenin yeni ve belki de en sürpriz ismi Tüfenkçi.

Uzun bir aradan sonra Malatya’nın çıkardığı ilk bakan.

Maddi, manevi zor koşullarda geçmiş çocukluk ve gençlik dönemi.

Mütevazı ama iddialı bir politikacı.

Bir saatlik canlı yayında ki bir ulusal kanaldaki ilk canlı yayın tecrübesiydi bu - Gümrük kapılarında görev yapan özel eğitimli arama köpeklerinden, gümrük muhafaza memurlarının silah tazminatı meselesine; tüketici hakem heyetleri ile ilgili yapılan çalışmalardan, yurt dışında yaşayanların cep telefonlarını Türkiye’de kullanabilmeleri konusuna kadar birçok başlıkta yaptıklarını ve yapmayı planladıklarını anlattı yeni bakan.

Tüfenkçi, bakanlık koltuğundaki öncelikli hedefini ise şöyle özetledi programda:

- İstediğim, hedeflediğim insanımızın şunu söyleyebilmesi: “Ben kurallara uyduğum sürece Türkiye gümrüklerinde hiçbir sıkıntı yaşamayacağım. İthalat yaparken de, ihracat yaparken de kurallara uygun çalıştığım sürece, Türkiye’nin hiçbir gümrük kapısında hiçbir sorun yaşamayacağım ve işlerimi hızlıca tamamlayacağım.” İnsanımız bunu söyleyecek. Gümrüklerde tam otomasyon sistemine geçerek ve kalifiye personel politikamızla bunu başarmak istiyoruz.

Yazının devamı...

Başika’da Türk askeri neden şimdi sorun oldu?

Son günlerde ‘Başika’yı konuşuyoruz...

Irak’ın kuzeyindeki Başika Kampı’na yapılan askeri takviyeyi. Daha doğrusu bu adıma, başta Bağdat yönetimi olmak üzere İran ve Rusya’dan gelen tepkilerle şekillenen ‘Başika’ gündemini.

***

Şimdi size bir liste vereceğim...

Sonunda da bir sorum olacak.

***

Irak’ın kuzeyinde, Erbil’e 25 kilometre mesafede Selahattin kenti var. Mesud Barzani’nin karargahının bulunduğu Selahattin’de Türkiye’nin bir irtibat timi var. Özel Kuvvetler Timi...

Bu tim ne zamandır orada biliyor musunuz?

Söyleyeyim... 1994’ten bu yana. Yani tam 21 senedir.

***

Kuzey Irak’ta;

Erbil’de Türk timi var.

Süleymaniye’de var.

Zaho’da var.

Dohuk’ta var.

Amediye’de var.

Çoğu Özel Kuvvetler mensubu olan Türk İrtibat Timleri (TİT) bu yerleşim birimlerinde, 1997’den beri görev yapıyor. Yani tam 18 yıldır .

***

Diyana’da var mesela Türk askeri.

Diğer birçok noktada olduğu gibi Diyana’da da Barzani’ye bağlı peşmerge güçlerini eğitiyor TSK.

Erbil’in kuzeyinde, Soran yakınlarındaki bu kampı geçen yıl Kasım ayında, Başbakan Ahmet Davutoğlu ziyaret etmişti. Eğitim faaliyetini yerinde görmüştü.

***

Devam edeyim...

Yine 97’den bu yana Batufa’da Türk timleri görevli.

Aynı tarihlerden beri Kanimasi’de; sadece Bordo Bereli timler değil, bir komando taburu da konuşlu.

Ve Bamarni... Mekanize tabur var Bamarni’de yıllardır. Oradaki tankların görüntüleri zaman zaman yer alır medyada yıllardır. Bilirsiniz...

***

Gelelim son günlerde gündemde olan Başika’ya...

Başika’da da irtibat ve eğitim timleri var yıllardır.

Son gelişme, sadece oradaki askeri personel varlığının tabur seviyesine çıkartılmasından ibaretti.

***

Özetlersek...

Yıllar içinde açılıp kapatılan irtibat noktaları oldu Kuzey Irak’ta ama 10’un üzerinde yerde son 20 yıldır var Türk askeri.

Dönem dönem farklılık gösterse de, bunca yıldır Türkiye’nin toplamda yaklaşık 2 bin askeri personeli, Irak’ın kuzeyinde görev yaptı, yapmaya devam ediyor.

Yukarıdaki listeye; Kerkük, Telafer ve Musul’da Amerikalılar ile birlikte çalışan TİT’i de ekleyebiliriz.

***

Durum bu...

Başta bahsettiğim soru da şu:

20 yıldan sonra ne oldu da, bu defa “Irak’ın kuzeyinde Türk askeri istemiyoruz” sesleri yükseldi, önce Bağdat, ardından da Tahran ve Moskova’dan?

Üstelik, Başika’da yeni bir üs açılıyor da değildi... Mevcut askeri varlığa yapılan bir takviye söz konusuydu sadece.

Sorun Başika’nın Musul’a yakınlığı desem; yukarıdaki listeye bakınca o da pek mantıklı değil.

***

Bu soruyu sorarken gözden kaçırılmaması gereken nokta şu tabii...

Türkiye o coğrafyada, ABD ve Barzani yönetimiyle eşgüdüm içinde asker bulunduruyor bu kadar zamandır.

“Türkiye’nin Kuzey Irak’taki askeri varlığı bugüne kadar sorun değildi de, şimdi neden problem oldu” sorusu; bölgede dengelerin değiştiği, kartların yeniden dağıtıldığı şu dönemde anlam kazanıyor bence.

Yazının devamı...

Demirtaş: Devlet bizi uyardı

Eskiden Barzani de Türkiye tarafından kabul görmüyordu ama şimdi Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile Ankara arasındaki ilişkiler malum. Bir gün gelecek, PYD de Barzani’nin KDP’si gibi Türkiye’de kabul görecek.

Bu görüşün sahibi, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş.

***

Demirtaş, yaklaşık 3 hafta önce, basına kapalı bir toplantıda seslendirmiş bu görüşünü.

HDP, 20 Kasım 2015 Cuma akşamı Ankara’daki 5 yıldızlı otellerin birinde yabancı diplomatlara bir yemek verdi.

Aralarında büyükelçilerinde bulunduğu 43 yabancı misyon temsilcisinin katıldığı yemekte; 1 Kasım seçimlerinden çözüm sürecine, PYD’den yeni Anayasa gündemine kadar birçok başlıkta düşüncelerini paylaşmış Selahattin Demirtaş.

***

Ankara kulislerinde son günlerde konuşulan konulardan biri işte o yemek...

Yabancı diplomatların sorularını da yanıtlayan Demirtaş’ın o akşam, yemekli sohbet toplantısında söylediklerini (kelimesi kelimesine olmasa da, mealen) şöyle özetleyebiliriz:

- PYD bir terör örgütü değil, Suriye’deki bir hareket. PKK ile PYD aynı da değil. Mesela aralarındaki temel farklardan biri şu; PYD, PKK gibi komünist çizgide değil.

- Nasıl bir dönem Türkiye tarafından kabul görmeyen Barzani bugün çok farklı bir noktadaysa, PYD de bir gün aynı şekilde Ankara ile iyi ilişkilere sahip olacak.

1 Kasım sürecinde devlet bizi uyardı

- 7 Haziran’dan sonra Türkiye’ye hakim olan şiddet ortamında, biz HDP olarak 1 Kasım için tam bir seçim kampanyası yapamadık. 1 Kasım, eşit koşullarda yapılan bir seçim olmadı.

- O süreçte, genel merkez binamız dahil, partimize yönelik çok sayıda saldırı oldu. Bana ve eş başkanımız Figen Hanım’a (Yüksekdağ) karşı suikast iddiaları gündeme geldi.

- Saldırıların yoğunlaşabileceği ve bizlere karşı suikast hazırlıkları olduğu konusunda, bu yönde istihbarat bulunduğu ile ilgili devlet birimleri bize bilgiler verdi. Biz de bunu uyarı olarak algıladık ve bu yüzden seçim kampanyamızı birkaç miting ve toplantıyla sınırlı tuttuk.

Süreç yeniden başlamalı, çözüm Öcalansız olmaz

- Barış süreci tekrar başlamalı. Bu sürecin Öcalan’sız yürümesi mümkün değil. İmralı’yı tekrar devreye sokacak bir formül bulunmalı. Bu konuda sizlerden de destek bekliyoruz.

- Çözüm sürecinin; hem Öcalan’ın içinde olduğu hem de uluslar arası gözlemcilerin denetiminde, yani bir 3’üncü gözün izleyeceği, şeffaf bir şekilde yeniden başlaması konusunda ülkelerinizin Türkiye’ye telkinde bulunmasını, baskı yapmasını istiyoruz.

PKK gerçeğini inkar edemeyiz

- PKK, HDP’den çok daha eski bir hareket. Varlığını, PKK gerçekliğini inkar etmek mümkün değil.

- Buna rağmen biz defalarca, PKK’ya da silah bırakma çağrısı yaptık. Örgütün de, devletin de silah bırakmasını istedik. İki taraflı ateşkes çağrıları yaptık.

Tek koşul ‘yeni’ Anayasa

- Anayasa konusunda kırmızı çizgilerimiz yok. Sadece temel, tek bir koşulumuz var; o da ‘yeni’ bir Anayasa olması.

- Yani Anayasa’nın kısmen değiştirilmesi değil, tekrar, baştan yazılması. 12 Eylül askeri rejiminin izlerinden arındırılmış, yepyeni bir Anayasa olması.

***

Dediğim gibi, kelimesi kelimesine değil ama Demirtaş’ın Ankara’da görevli yabancı diplomatlarla yediği yemekte söyledikleri ana hatlarıyla böyle. O akşam orada bulunanlardan bazılarıyla konuştum, yukarıdaki beyanların teyidini aldım.

Selahattin Demirtaş’ın sözlerinin içinde en çok dikkatimi çeken de, ‘1 Kasım seçim sürecinde devlet birimlerinin kendilerini uyardığı’ yönündeki ifadeleri oldu.

Yazının devamı...

Orhan ağabey

“Bizim yerli müzik sektörümüz şu anda maalesef adeta bitkisel hayatta. Onu bu durumundan kurtarıp sağlığına kavuşturmak için yapılması gerekenler ortada.”

Bu cümle, ses sanatçısı Orhan Gencebay’a ait.

Asıl önemlisi, Gencebay bunu doğrudan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a söyledi.

***

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri, dün Beştepe Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen törenle sahiplerini buldu.

Tören sonrası düzenlenen resepsiyonda, Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘Orhan Baba’ ile uzun süre sohbet etti.

Gencebay, sektörün telif hakları konusunda yaşadığı sıkıntıları aktardı, kendisine “Orhan Ağabey” diye hitap eden Cumhurbaşkanı’na. “Orhan Baba” değil, “Orhan Ağabey”...

O sırada, Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal geldi ikilinin yanına.

Erdoğan Bakan Ünal’a, “Mahir Bey, bak Orhan Ağabey ne diyor. Sana da bir anlatsın da, bu konuda bir çalışın” dedi.

***

Henüz iki hafta önce, Milliyet’ten Ali Eyüboğlu’nun köşesinde okumuştuk; Orhan Gencebay’ın telif hakları konusundaki isyanını.

( http://www.milliyet.com.tr/muzik-sektorunu-soke-eden-karar/magazin/ydetay/2151885/default.htm )

Müzikte dijital hırsızlık

Gencebay, Ali Eyüboğlu’nun yazısındaki kadar ayrıntıya girmedi. Ama “Bizim sektör ölüm döşeğinde… Telif hakları konusundaki sorunun temelinde internet ortamı ve dijital platformlar var” diye özetledi görüşünü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da, “Yani bir tür, dijital hırsızlık yaşanıyor” cümlesiyle destek verdi sanatçıya.

Bakan Mahir Ünal, bakanlık olarak bu konuda zaten çalışmalarının olduğunu ancak Gencebay ile de temas ederek konuya yeniden eğileceklerini söyledi.

Orhan Gencebay, sektör temsilcileri olarak ilgililer nezdinde geçmişte de girişimlerinin olduğunu ancak tatmin edici bir noktaya ulaşamadıklarını belirtip sitemini şu sözlerle iletti:

“Bakanlar, ilgili bürokratlar, yetkililer çok sık değişiyor. Gelen gidiyor, bizim sorunlarımız yerinde duruyor.”

Bu sözler üzerine Erdoğan gülümsedi ve Gencebay’a, “Orhan Ağabey bak bu sefer önümüzde dört sene var. Siz vakit kaybetmeden hazırlığınızı yapın. Çözüm için yeterli zaman var merak etme” dedi.

Sanatçılarla Beştepe buluşması

Cumhurbaşkanı Erdoğan konunun takipçisi olacağını söylemekle yetinmedi, bir sonraki adımı da bizzat sahipleneceğini açıkladı.

Önce Kültür Bakanı Ünal’a, “Siz çalışmanızı yapın, sonra da bu konuda bir Beştepe buluşması düzenleyelim” dedi.

Ardından da Gencebay’a dönüp, “Ağabey, burada yapacağımız toplantıya katılacak isimleri de sen belirle” diye ekledi.

Orhan Gencebay’ın cevabı, “Zaten sektörde bu konuya kafa yoran ve mesai veren insanlar belli. Sayımız fazla değil” şeklinde oldu.

Aile fotoğrafı hassasiyeti

Beştepe’de dün aldığım bir not var, onla bitireyim…

Kültür ve sanat büyük ödülüne layık görülen isimler, sahnede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden aldılar plaket ve beratlarını.

Erdoğan, ödül alanlar ile birlikte fotoğraf çektirmekle yetinmedi. Hepsinin aile üyelerini de davet etti sahneye. Fotoğraflarda hepsinin birlikte yer almasını istedi.

İlk bakışta çok da önemli gelmeyebilir size bu tercih.

Ama bir düşünsenize… Böyle bir ödüle layık görülmüşsünüz ve o anın ölümsüzleştiği fotoğraf karesi, evinizin duvarında sizden sonra da asılı duracak.

Torunlarınıza gururla miras bırakacağınız böyle bir vesikada, sizle gurur duyacak o torunlarınız da yer alıyor.

Önemli ve çok güzel bir tablo değil mi bu?

Yazının devamı...

Yabancıların Türkiye raporu

“Hepimiz, bundan sonra ne olacağını merak ediyoruz.”

Bu cümle, dünyanın önde gelen ülkelerinden birinin Ankara’daki üst düzey bir diplomatına ait.

Son dönemde, kapımızı en çok çalanlar onlar... Başkent’te görev yapan ecnebi hariciyeciler.

***

Ankara merkezli diplomasi mesaisinin öncelikli başlıkları şöyle sıralamak mümkün:

- Rusya ile yaşanan gerginlik,

- Suriye sınırında ABD ile ortak yürütülen süreç,

- Yeni hükümet ve muhtemel Anayasa değişikliği ve

- Can Dündar ile Erdem Gül’ün tutuklanması.

***

Ankara’daki yabancı diplomatlar, Rus uçağının düşürülmesiyle başlayan Moskova - Ankara gerginliğini endişe ile izliyorlar.

Batılısı da, doğulusu da; Türkiye’nin ‘teknik’ ve ‘teorik’ olarak tamamen haklı olduğu görüşündeler.

Olayın hemen ardından dünya kamuoyu ile paylaşılan bilgilerin tatmin edici olduğunu, Ankara’nın çok önceden ilan ettiği angajman kurallarının gereğini yapmasında yanlış ya da şaşırtıcı hiçbir nokta olmadığını net bir dille ifade ediyorlar.

Ancak her şeye rağmen, böyle bir hamlenin doğuracağı siyasi ve diplomatik sonuçların Türkiye tarafından öngörülmüş olması gerektiği konusunda da hemfikirler.

Gelinen noktada ise Ankara’nın itidalli ve tansiyonu düşürmeye dönük söyleminin gerçekçi, yerinde bir hareket tarzı olduğunun da altını çiziyor yabancı diplomatlar.

***

Suriye sınırında ABD ile Türkiye’nin attığı ortak adımın doğuracağı sonuçlar hakkında net bir fikri yok Ankara’daki yabancı misyon temsilcilerinin.

Bu süreçte, DAEŞ’in yanı sıra YPG / PYD ile ilgili ne tür gelişmeler yaşanacağını da ayrı bir merakla takip ediyorlar.

***

Yeni hükümette Ali Babacan’ın yer almaması, dış dünyanın dikkatle not ettiği bir karar olmuş ancak onun nöbetini Mehmet Şimşek’in devralmış olması ‘tatminkâr’ bir adım olarak değerlendirilmiş.

Yabancıların gündeminde yer alan diğer isim ise Binalı Yıldırım. Yıldırım’ın tekrar Ulaştırma Bakanlığı koltuğuna oturması, özellikle Türkiye’deki dev yatırımlarda yer alan devletler açısından ‘olumlu’ gelişme olarak kayda geçirilmiş.

Yabancılardan yeni döneme ilişkin en sık duyduğumuz iki soru da şunlar:

- Bu dönemde yeni Anayasa yapılabilecek mi ve bu süreçte başkanlık sistemi konusunun akıbeti ne olacak?

Ve...

- Çözüm süreci buzdolabından çıkartılacak mı?

***

Erdem Gül ve Can Dündar’ın cezaevine konulması konusu da yabancıların gündemindeki önemli konulardan. Bu mevzuda hepsi aynı görüşte:

“Gazetecilerin yaptıkları haberlerden ötürü tutuklanması, demokrasi ve basın özgürlüğü bağlamında, Türkiye’nin dünyadaki imajını zedeliyor.”

***

Ankara’daki yabancılar, başkentlerine gönderecekleri kriptolu değerlendirme raporlarına ‘neyin ne olduğu’nu, hangi işin aslının nasıl olduğunu yazabilmek için büyük gayret sarf ediyorlar.

Önlerini görmeye, başkentinde görev yaptıkları ülkede neler olduğunu anlamaya çalışıyorlar.

Ve birçoğu şunu söylüyor:

“Türkiye’de gündem inanılmaz bir hızla değişiyor, takip etmekte çok zorluk çekiyoruz.”

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.