Şampiy10
Magazin
Gündem

Ortadoğu çorbası ve biz!

Son gelişmeler Türkiye’nin bugünden sonra çok daha riskli, çok daha tehlikeli bir sürece gireceğini gösteriyor.

Nedenini hemen özetleyelim. Rusya Esad’ın, Suriye’nin yanında aktif şekilde ve hemen başlamak üzere yer alacağını ifade ederek ve oraya asker, silah yığarak ortaya koyuyor. Putin ülkelerin IŞİD’e karşı yeni bir koalisyon oluşturmasından söz ederken “Esad’ı devirmek değil, güçlendirmek gerektiği, Suriye’de mevcut yönetimi devirmenin senaryoların en kötüsü olduğunu” söyledi.

PKK Kandil liderlerinden Murat Karayılan Pazar günü, ABD’nin PYD (ve dolayısıyla PKK) ile işbirliği yapmaya devam edeceğini bildirmesinden sonra artık açıkça “İçinden geçtiğimiz süreç özgür Kürdistan’ı kurma sürecidir” dedi.

Obama BM Genel Kurulu’nda “Suriye’de çok kan aktı, savaş öncesi duruma dönmemiz mümkün değil. Realist olmamız , Esad’dan başka bir lidere geçmemiz gerekiyor” ifadesini kullandı.

Abd-Rusya karşılaşması

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Geçiş sürecinde Esad’la gidilme gibi bir şey olabilir” derken Başbakan Davutoğlu BM Genel Kurul Toplantısı için gittiği New York’ta “Esad’lı geçiş, geçiş olmaz” görüşünü öne sürdü.

Bu açıklamalardan Suriye’nin ve ilişkili olarak Türkiye’nin “terörün önlenmesi ve toprak bütünlüğünün korunması”yla ilgili geleceği konusunda görüş birliğinin olmadığı bellidir.

Putin her şart altında Esad’a destek vereceklerini açıklamışken Obama’nın “Esad’dan başka bir lidere geçme” sözü ABD ile Rusya’nın karşı karşıya gelmesini değilse neyi anlatıyor?

IŞİD’e karşı savaş için Rusya’yı da içine alacak bir koalisyon kurulacaksa ve Rusya “Esad’sız olmaz” diyorsa bu sorun nasıl çözülecek?

Işid-pyd ilişkisi

Suriye’de Esad’a karşı savaşan muhalif gruplar, özellikle Özgür Suriye Ordusu (ÖSO); Esad-PYD ve IŞİD arasında kirli bir ittifakın olduğunu Haziran ayında açıklamışlardı.

ÖSO, IŞİD’in Tel Abyad’ı aldıktan sonra tek kurşun atmadan PKK’nın Suriye’deki kolu PYD’ye verdiğini, Azez şehrini aldığında aynı şeyi yapacağını söylemişti.

Temmuz’da bir Reuters analizinde “Ankara’ya göre Esad’ın IŞİD’i desteklediği” yazılmıştı.

Başbakan Davutoğlu New York’ta “Kürt siyasi hareketi anlamında PYD’nin Barzani ile rekabet halinde bir kuşak oluşturma gayreti olduğunu” söyledi. Oysa Barzani PYD ile çekişme içinde göründüğü dönemlerde bile her zaman Suriye Kürdistanı projesinde PYD ile birlikte hareket etti.

Tabloya baktığınızda PYD ve PKK’nın hem Esad’dan, hem Barzani’den; Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nden destek aldığı görülüyor. Yani Esad’ın işine geldiğinde PYD’nin, işine geldiğinde IŞİD’in yanında yer alabileceği ihtimali gözden kaçmamalıdır.

Türkiye sınırında…

Aynı şekilde IŞİD-PYD arasında gerçek bir savaş olup olmadığı hiç belli değildir.

Pazar günü, Irak’ta bir süredir eğitim gören 6 bin Suriyeli peşmergenin “PYD ile IŞİD’e karşı savaşmak için Suriye’ye geçtiği” bildirildi.

Peşmergenin “PKK tarafından Türkiye’ye çekileceği söylenen PYD” güçlerinin yanında Türkiye’ye de geçmeyeceğine nasıl emin olabiliriz?

Hükümet uluslar arası stratejisini tüm olasılıkları göz önüne alarak oluşturmalıdır, risk az değil!

Yazının devamı...

Suriye’den önce Türkiye!

Rusya Devlet Başkanı Putin’le Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında “Esad’ın gitmesi” konusundaki görüş farklılığı net şekilde ortaya çıktı.

Putin “Esad’ı devirmek değil, güçlendirmek gerek. Suriye’de mevcut yönetimi devirmek bana göre senaryoların en kötüsü olur” derken, Erdoğan “Suriye politikasıyla ilgili görüşüm değişmedi. Esad ile Suriye’nin kurtuluşu söz konusu değildir” şeklinde bir açıklama yaptı.

Bununla birlikte Erdoğan “IŞİD’e karşı diğer ülkelerin yapacağı işbirliğini destekleme” kararı almış gibi görünüyor. “Geçiş sürecinde Esad’la gidilme gibi bir şey olabilir” sözüyle bunu kast ettiğini söylüyor.

Putin ise sadece söylemle kalmıyor, bir yandan Suriye’ye silah ve asker yığıyor. Yarın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için New York’a gidecek olan Putin ve ABD Başkanı Obama bu konuda ikili bir görüşme de yapacaklar.

IŞİD’e karşı PYD…

Bundan önce ABD Başkanlığındaki “IŞİD’e karşı koalisyon”un operasyonları her nasılsa hiçbir sonuç vermediği için şimdi Rusya’nın da içinde olduğu ve Esad’ın destekleneceği yeni bir koalisyon ortaya çıkacak.

Türkiye de ister istemez bu koalisyona destek verecek ve Esad’la aynı safta olacak.

Rusya da, Türkiye de Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmalı diyor, oysa Suriye’nin toprak bütünlüğü hali hazırda ortadan kalkmış durumda…

Hızla yayılan IŞİD Türkiye sınırındaki Tel Abyad’ı alarak kritik bir sınır kapısını da ele geçirmiş oldu.

PYD ise Kobani savaşından bu yana ABD’nin verdiği destekle geniş bir bölgeyi kontrolü altına aldı. PKK’nın da yardımıyla adeta bir etnik temizlik yapmaya ve Türkmen köylerini boşaltmaya girişti.

Sonuç bizi nasıl etkiler?

ABD’nin ve AB ülkelerinin IŞİD’e karşı PYD’nin yanında yer alması PYD ve PKK’ya uluslar arası statü kazandırmıştır. Bundan sonra alınacak kararlar da büyük ihtimalle aynı yönde olacak.

Burada hemen PKK lideri Murat Karayılan’ın “PKK’nın zayıfladığı ve Suriye’deki PYD güçlerini Türkiye’ye çekme kararında olduklarını” bildiren konuşmasını hatırlamak gerekiyor.

PYD Lideri Salih Müslim “Türkiye sınırından silah geçirmenin çok kolay olduğunu” söylemişti. Karayılan’ın sözlerine bakılırsa sadece silah değil, silahlı terörist geçirmek de aynı derecede kolay... Peki ABD, Rusya, Esad başta olmak üzere oluşacak yeni koalisyonun vereceği küresel destek PYD ile birlikte PKK’yı da güçlendirdiğinde Türkiye ne yapacak?

Esad’ın tehdidi!

Suriye iç savaşı başladığında Türkiye “Suriye yönetimine karşı muhaliflere” destek verir ve hatta Türkiye’de barınarak savaşmalarına yardımcı olurken Esad “Siz benim iç işlerime karışırsanız ben de PKK’ya yardım ederim” tehdidi savurmuştu.

Daha önce de PKK’ya yıllarca destek vermiş olan Suriye yönetimi şimdi “oluşacak yeni koalisyonla beraber” IŞİD’in elindeki alanların da PYD’ye geçmesi için çalışacak.

Türkiye bundan sonraki dış politikasını sıkça duyulan; IŞİD’in “bazı ülkeler tarafından Ortadoğu haritasını yeniden çizmek için hazırlanmış bir proje olduğu” söylemlerini de göz önüne alarak oluşturmalıdır.

Ortadoğu’da atılacak her adım Türkiye’yi o koalisyondaki tüm ülkelerden daha çok etkileyecek, bunu unutmayalım!

Yazının devamı...

PKK planları ve ABD!

Terör aynı hızla devam ederken dolar da Türk Lirası karşısındaki rekor yükselişini Bayram tatiline rağmen sürdürdü ve 3.0753’e ulaştı.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek birkaç gün önce TV’de; siyasi istikrarsızlığın ekonomiye yansımaları konusunda yaptığı konuşmada “Herşey duruyor, özellikle yatırımlar…Türkiye’nin dış kaynağa ihtiyacı var, bu da duruyor” demişti.

“Türkiye’ye ilişkin algının kötüleştiğini, risk priminin hızla arttığını” vurgulayan Şimşek “çözüm sürecinin sekteye uğramasının Türkiye’nin potansiyel büyümesini olumsuz etkileyeceğinin” de altını çizdi.

Burada dikkat çeken nokta; Maliye Bakanı “terörün ve zaten seçim hükümetiyle ortaya çıkan siyasi çalkalanmaların ülkenin geleceği açısından yaratacağı tehlikeleri, mevcut durumda bile algının kötüleşmiş olduğunu” söylerken diğer tarafta çözüm sürecinin tamamen bitirilmiş olduğunu gösteren açıklamaların devam etmesidir.

Teröristin anlayacağı…

Cumhurbaşkanı Erdoğan iki gün önce “teröristlerin anladığı dil neyse o şekilde mukabele edileceğini” söyledi. Kısa süre öncesine kadar çözüm sürecinin devam ettiği açıklanırken gelinen noktada bunun tam aksi bir tablo görülüyor.

Suriye savaşının sınırlarımızda yaptığı harita değişikliği ile Güneydoğu’daki gelişmelerin bağlantısı ve bir terör örgütüyle mücadele ederken karşımıza PYD, IŞİD hatta DHKP-C gibi başka örgütlerin de çıkması Türkiye’yi Rusya, ABD ve diğer ülkeler ile bu durumun çözümü için işbirliği arayışına itmiştir.

Dün de Şırnak’ta PKK ile güvenlik güçleri arasındaki çatışmada yaralıları almak üzere giden ambulans terör örgütü tarafından kaçırıldı ve şoförü öldürüldü.

Yine Şırnak’ta çatışma esnasında PKK’nın bir eve attığı havan topuyla 3 vatandaş hayatını kaybetti, 3 kişi yaralandı.

PKK, saldırılarını sürdürürken “Suriye’deki PYD güçlerini Güneydoğu’ya çekmeyi kararlaştırdığını” da açıklıyor.

PYD’ye ABD desteği

Kobani olayları sırasında PKK ile PYD nasıl ortak çalıştılarsa şimdi Güneydoğu’da da bunu sürdürecekler. ABD’nin de IŞİD’e karşı PYD’yi açıktan desteklediğini, silah ve her türlü yardımı sağladığını, “ortaklığımız sürecek” dediğini biliyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “ABD şu anda bedel ödemiyor, bedel ödeyen biziz. PYD,YPG,PKK, DAEŞ hepsi bize göre terör örgütüdür” diyor. Doğrudur, ABD Suriye ile sınıra sahip değil, oradaki terör örgütlerinin tehdidi altında olan biziz ama aynı tehlike; ABD bizi ilk günden Suriye savaşına itip, muhalifleri desteklememiz için baskı yaparken de mevcuttu.

O günlerden bugünü görebilmemiz gerekirdi.

Şimdi ABD’nin yaklaşımına üzülüyor olmamız ne yazık ki onun PYD’ye ve dolayısıyla PKK’ya destek vermesini önlemeyecektir.

Rusya’nın ise her şart altında desteklediği Esad’ın gitmesine yardım etmeyeceği açıktır.

Bu nedenle Esad konusunu bir yana bırakıp “terörün diğer örgütleri de katarak güçlenmemesi” için gereken neyse onu yapmak zorundayız.

Böylesine ciddi bir tehlike ortamında siyasi kavgalarla zaman kaybetmek, seçimi çözümün önüne almak çok büyük hata olacaktır!

Yazının devamı...

Ateş düştüğü yeri yakar!

Dün Bayram gazeteleri ve TV haberleri ne yazık ki bir bayram havasını hiç yansıtmıyordu, hatta neredeyse bir “kıyamet haberi eksikti” diyebiliriz.

Güne Vatan gazetesinin manşetindeki; “Samsunlu baba şehit oğlunun mezarına çok sevdiği üzümü bıraktı, Türkiye’yi ağlattı” haberiyle başladık. Teröre 79 günde 126 şehit verdiğimizi bildiren bazı manşet haberlerinde Sözcü’de olduğu gibi şehitlerin “yürek yakan” toplu fotoğrafları da vardı.

Acımasız katliamlarını sürdüren ve Çarşamba günü Siirt ve Bingöl’de asker-polis demeden roketatarlarla saldıran terör örgütü Diyarbakır’da sivil kıyafetle “birliğine bayramlaşmaya giden” Uzman Çavuş Mehmet Ali Sarak’a da acımamış, bayram günü onu da şehit etmişti.

Ateş düştüğü yeri yakar sözü doğrudur, evlatlarını kaybeden aileler bu bayramı gözyaşlarıyla geçirmektedir ama aynı acının toplumu da kahrettiğine hiç şüphe yok.

Hac’da facia!

Bayramın ilk gününün bir diğer şoku Hac’da “şeytan taşlayanlar”ın yürüyen merdivende yarattığı izdiham sonucu 717 kişinin öldüğü, 805 kişinin yaralandığı haberiydi.

Kısa süre önce vinçin devrilmesi sonunda yaşanan facianın arkasından gelen bu ikinci facia Suudi Arabistan yönetiminin Hac ile ilgili güvenlik sorunu olduğunu ortaya koydu. Dünyanın her köşesinden milyonlarca insanın geldiği bir kutsal alanda “izdiham dahil tüm ihtimallere karşı” her türlü önlemin alınmış olması gerekirken bunun yapılamadığı görülüyor.

Ölen Müslümanlara Allah’tan rahmet diliyoruz.

Acemi kasaplar

Her yıl olduğu gibi bu yıl da otoyollara kaçan boğaları, kırmızıya dönen Boğaz sularını, acemi kasapların acı çektirerek kesmeye çalıştığı zavallı hayvanları görecek miyiz korkusu yaşarken “kurban keseceğim diye kendini kesen acemi kasaplar”ın hastaneleri doldurduğu haberleri geldi.

Bu yıl Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın “belirlenen yerler dışında yapılan kesimlere” getirdiği 186 TL. para cezası, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın; kurban kesiminde ve öncesinde hayvanlara eziyet edenlere, acı çektirerek kesen veya kesim öncesinde acımasız davrananlara getirdiği “499 TL’den 2511 TL’ye varan cezalar” Türkiye’de kurban kesiminin medeni şartlarda yapılması adına sevindirici gelişmelerdir.

Bu konuda Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun yaptığı açıklayıcı ve “denetim olacağını bildiren” konuşma takdire şayandır. Yapılan “ceza” uyarılarına rağmen acemi kasapların hiç umursamaması yaptırımların sözde kalmamasını gerekli kılıyor.

Bayram mesajları!

Parti liderlerinin bayram mesajlarında Türkiye’nin ciddi sorunları da yer aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında; Avrupa Birliği Liderler Zirvesi’nde “Türkiye’deki mülteciler için yapılacak 1 milyar Avro yardım kararı” alınmasına değindi ve bunun “dünyanın sorunu” olduğunu vurguladı.

Dünyanın sorunu olmakla birlikte Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş “2 milyon 200 bin mültecinin çoğu kalıcı” dediğine göre en çok bizim sorunumuz olduğu ortadadır. Bu nedenle, gelecek yardımların her kuruşu özenle korunmalı ve geleceği düşünerek kullanılmalıdır.

ABD’nin PYD ile ilgili açıklaması ve bunun Türkiye’deki yansımalarının ne olacağı konusunu yarın paylaşacağım.

Yazının devamı...

Hüzünlü Bayram!

Bugün mübarek Kurban Bayramı’nı kutluyoruz, bu zor dönemde ülkemize hayırlar getirmesi hepimizin dileğidir.

Aylardır aralıksız süren terör saldırılarında hemen her gün şehitler verdik, bu saldırıların bazısında bir saldırıda onlarca askerimiz şehit oldu.

Güneydoğu’da çeşitli yerlerde nasıl depolandığına akıl sır ermeyen ama Başbakan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP yönetiminde bulunan Ensarioğlu’nun “bu yığınakların çözüm sürecinde yapıldığını söylediği” yüzlerce ton patlayıcı bulundu ve hala bulunmakta…

Ak Parti’de 18 aydan fazla İçişleri Bakanı olarak görev yapan İdris Naim Şahin daha detaylı bir açıklama yapmıştı. Şahin “Çözüm sürecinin millet için değil terör örgütü için çözüm olduğunu, PKK militan toplarken cezaevlerinden eski militanların yasal düzenlemelerle çıkarıldığını” söylediği konuşmada başka bilgiler de veriyordu.

Seçim ve terör

Dün yine 25 yaşında gencecik bir uzman çavuş şehit oldu, Hakkari’de PKK yine hudut taburuna havan toplu saldırı yaptı. Bu gidişle Türkiye sonsuza kadar PKK, DHKP-C, IŞİD ve daha kimbilir hangi terör örgütünün tehlikesi altında mı yaşayacak?

Hükümetlerin görevi sadece terörü lanetlemek ve şehit cenazelerine katılmak değildir. Terörü önlemek ve vatandaşlarının can güvenliğini sağlamak bir numaralı görevdir. Yaklaşan bir seçim de bu görevin aksamasına, ötelenmesine neden sayılamaz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “çözüm sürecini kendisinin başlattığını, HDP ve PKK’nın yıktığını” söyledi.

Başbakan Yardımcısı Akdoğan ise 29 Temmuz’da “HDP’nin Erdoğan’ı eleştirmekle, ‘seni başkan yaptırmayacağız’ sözleriyle süreci havaya uçurduğunu” bildiren bir konuşma yapmıştı.

Bunların hangisi doğru olursa olsun zararın neresinden dönülse kardır sözünü hatırlamak gerekiyor.

Sınır ötesi destek!

Cumhurbaşkanı Erdoğan 2 gün önce aynı konuşmada “PYD ile PKK iç içedir, ikisi de terör örgütüdür” dedi. Aynı sırada PKK Kandil liderlerinden Karayılan “Türkiye’de verdikleri kayıplar yerine Suriye’deki PYD’yi Türkiye’ye kaydırmayı planladıklarını” telsizle bildirmekteydi.

Şimdi durup “Dış politikada ve çözüm sürecinde hangi hatalar yapıldı” diye düşünmek ve buna çözüm bulmak gerekmez mi?

Demirtaş “Erken seçim kararı alınsa da bizim derhal müzakereye oturmamız, tarafları döndürecek bir siyasi irade göstermemiz lazım. Diyalogla çözüm istiyoruz” dediğine göre hükümet bu ortamı yaratmayı düşünemez mi? Daha önce düşünmesine ve masaya oturmasına rağmen şimdi düşünmüyorsa sebep nedir?

Özerklik!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın HDP’li 2 bakanın istifasından sonra yaptığı konuşmada“Yerel yönetimler merkezi yönetimden daha özerktir… Şu anda onlarda özerklik olduğu için çok rahat hendek açıyorlar” sözlerindeki özerklik vurgusu dikkat çekiciydi.

Bütün bu düşünce kaosu içinde, seçime giderken halkın gerçekleri öğrenebilmesi de, terörü durdurmak için bir adımın atılması da son derece önemli. Umalım da önümüzdeki günler daha net ve şeffaf olsun.

Kurban Bayramınız kutlu olsun!

Yazının devamı...

Siyaset inatla olmaz!

Seçim hükümetinde görev almış olan HDP’li iki bakan dün bu görevlerden istifa ettiklerini açıkladılar.

Başbakan Davutoğlu da HDP’li AB Bakanı Ali Haydar Konca ile Kalkınma Bakanı Müslüm Doğan’ın istifalarını kabul etti.

İki bakanın istifadan sonra yaptığı ortak açıklamada “Çözüm masasından sonra koalisyon masasının da yerle bir edildiği, seçim hükümeti kurulurken de anayasal kuralların ve tarafsızlık ilkesinin hiçe sayıldığı” gibi vurgular vardı.

Koalisyon kurulamadığı için seçim hükümetine yol açıldığı, bu hükümette görev aldıkları belirtiliyor, CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun da “kendilerine bir koalisyon teklifi yapılmadığını deklare ettiği” hatırlatılıyordu.

Koalisyon fırsatı varken…

Bir koalisyon imkanı mevcut olduğu halde bu fırsatın “tekrar bir seçim” isteğini gerçekleştirmek üzere kullanılmamış olmasının her geçen gün Türkiye’yi daha da istikrarsız bir ortama sürüklediğini görmezden gelmek mümkün değildir.

İstenmese de bu yanlış tercih bugün olduğu gibi her anlaşmazlıkta sık sık gündeme gelecektir.

Yenikapı’da yapılan “milyonlarca nefes, teröre karşı tek ses” gösterisinin sadece tek partinin seçim mitingi halinde yürütülmesi, atılan “Meclis’te PKK istemiyoruz” gibi sloganlara hükümet üyeleri tarafından verilen “Bunları baraj altında bırakın” benzeri cevaplar ortamı yumuşatmak yerine daha da fazla gerginlik yarattı.

HDP’li AB Bakanı Konca istifadan bir gün önce “HDP’nin şu veya bu şekilde baraj altına itilmesi bölünmeyi getirecektir” demişti. Barajı geçtiği 7 Haziran seçimlerinden sonra terörün durmak yerine çok daha azgın bir şekilde başlamış olmasını nasıl açıklarlar bilmiyoruz. Bununla birlikte AKP’nin yapılacak 1 Kasım seçimlerinde “en önemli rakip” olarak HDP’yi görmesi ve söylemlerini HDP ve onunla özdeşleştirdiği terör üzerine yoğunlaştırması seçim hükümetinin bozulmasında rol oynamıştır.

Terör nasıl duracak?

Bir yanda neşeli terör mitingleri sürerken diğer tarafta terör insanlarımızı katletmeye devam ediyor. Pazartesi günü Van’ın Başkale ilçesinde yine yola döşenen ve her nasılsa yine farkedilmeyen bombanın patlamasıyla 7 askerimiz yaralandı.

Tunceli Hozat’ta İlçe Emniyet Amiri’nin aracına açılan ateşte Emniyet Amiri ile bir polis ağır yaralandı. Silopi’de aileleriyle Bayram alışverişine çıkan iki korucuya yapılan PKK saldırısında korucuların biri şehit oldu, diğeri ağır yaralı.. Bu “yaralı”ların da ne şekilde yaralandığı, bir organlarını kaybedip etmediği bilinmiyor.

HDP’nin terör olaylarını durdurmak, terör örgütüyle aralarına mesafe koymak gibi konularda gerekeni, bekleneni yapmadığı açıktır.

Örneğin; Şırnak’ta Cudi Dağı’nda PKK’ya operasyon yapıldığını duyan 5 HDP milletvekilinin “canlı kalkan” olmak üzere dağa çıkmak istemesi HDP-PKK ilişkisinin açık örneğidir. Bütün bunlara rağmen HDP’yi Meclis dışında bırakmak terörün siyaset içinde önlenmesi imkanını tümüyle ortadan kaldırır ve “ülkenin geleceğini düşünen” tüm partiler bu riski unutmamak zorundadır.

Çözüm sürecini HDP ve PKK ile başlatan ve yürüten Ak Parti ve Seçim Hükümeti’nin, HDP ile PKK tarafından yapılan çağrıları bir an önce, tatili göz önüne almadan görüşmeleri gerekiyor!

Yazının devamı...

Teröre isyan!

Dün Ankara’da 250’den fazla sivil toplum kuruluşunun katıldığı büyük bir yürüyüş vardı; Teröre Karşı Birlik Yürüyüşü!

“Teröre hayır, kardeşliğe evet” demek için yapılan bu dev yürüyüş Türkiye’de sivil toplumun artık terörle yaşamak istemediğini, aylardır süren terör katliamlarının son bulmasını istediğini anlatmak üzere yapıldı.

Aynı günün sabahı Diyarbakır’da Ali Gaffar Okan Polis Meslek Yüksek Okulu ve Özel Harekat Şube Müdürlüğü’nün bulunduğu Silvan karayolunda PKK yeni bir facianın hazırlığını yapmıştı.

Önlem yerine uzman

Büyük bir şans eseri teröristler bombayı tam polis otobüsünün geçiş anında patlatmayı başaramadı. Bu nedenle ölen ve yaralanın olmadığı patlamada yolda 2 metrelik çukur oluştu ve polisler faciadan kıl payı kurtuldu.

Haftalardır şehit cenazelerinin arkası kesilmeyen her olaydan sonra “istihbarat ve önlemler neden yetersiz” tartışmaları yapıldı. Terörün yoğun olduğu, polis merkezlerinin bulunduğu veya askeri araçların, polis araçlarının geçeceği yollarda güvenlik ve istihbarat en üst derecede gerekliyken bunun hala sağlanamamasını valilikler nasıl açıklıyor?

Bu yöndeki açıklamalar, örneğin “karayollarının altına patlayıcılar yerleştirilirken nasıl fark edilmiyor” benzeri soruların cevapları neden duyulmuyor?

Devlet, valilikler bu yönde görevlerini zamanında yapmalı, terör örgütüne daha fazla fırsat verilmemelidir.

Ateşkes olacak mı?

Bir yanda PKK bombalarıyla kanlı terör eylemi planları uygulanırken diğer yanda Kandil liderlerinin ve HDP’nin dünyaya “Türk-Kürt iç savaşı çıktığı” görüntüsü yaymak için verdiği yanlış mesajlar da sürüyor. Nitekim Silvan karayolunda bomba patlatılırken PKK’nın şehir yapılanması KCK muhtemelen “çift taraflı ateşkese hazır oldukları”nı anlatan bildiriyi hazırlamaktaydı.

Terörü sürdürenin PKK olduğu gözlerden kaçırılmaya çalışılan açıklamada “Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan savaş ortamından demokrasi güçleri ve AB’nin kaygı duyduğu, bu çevrelerin çift taraflı ateşkes ve müzakereye dönülmesi çağrıları yaptığı ve bu çağrılara değer verdikleri” belirtiliyor.

İsteğiniz ne?

PKK ve HDP’nin terör olaylarını “iç savaş” olarak yansıtma çabalarının nedeni, KCK açıklamasındaki “Türkiye ve Kürdistan” ya da “halklarımız” ifadelerinde görülmektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan çözüm sürecinin bitmesine “HDP ve PKK’nın neden olduğunu”, HDP ise “masadan kalkan tarafın Hükümet olduğunu” söylediğine göre PKK’nın “tekrar müzakereye hazır olduğu” mesajıyla birlikte “müzakere ile neyi kast ettikleri, tam olarak ne istedikleri, bu cinayetlerin neden işlendiği, özerklik ilanları” konusunu yuvarlak laflarla değil, net olarak açıklaması gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan’dan sonra, AKP Kongresi’nde MKYK üyeliğine seçilen, parti yönetiminde olan Galip Ensarioğlu da “Çözüm sürecinde devlet PKK’ya toleranslı davrandı, PKK 100’den fazla saldırı yaptı, asayiş birimleri kurdu, bölgeyi haraca bağladı” dediğine göre devletin de bu hatayı nasıl telafi edeceği düşünülmelidir.

Çözüm süreci neydi, neden tamamlanmadı, şimdi karar ne olacak? Bu sorular cevap bekliyor.

Yazının devamı...

Şiddet ve terör farksızdır!

Türkiye terör örgütlerinin şiddetiyle mücadele ederken başka şiddetleri görmezden gelemez. Teröristin bir askeri nöbet noktasına saldırması ne kadar acımasız ve ahlak dışı ise siyasi görüşü farklı olduğu için bir başka partiye veya medyaya saldırmak da o kadar acımasız ve ahlak dışıdır.

Sahip olduğu demokrasi değerleri ve bir hukuk devleti oluşu sayesinde bugüne kadar Ortadoğu ülkelerindeki mezhep kavgalarına, siyasi şiddet olaylarına uzak kalabilmiş bir ülke böyle kalabilmek, bu değerleri yitirmemek için mücadele etmek zorundadır.

Bir partinin milletvekili olan bir kişinin, bir gazetenin genel yayın yönetmenine veya yazarına saldırılması gerektiğini açıkça söyleyebildiği, şiddetin her çeşidine başvuranların “ayrıcalık tanınmadan” yargı karşısına çıkarılmadığı bir ülkede şiddetin yayılmaması beklenebilir mi?

Denetimsizlik sorunu!

Aylardır aynı olayla karşılaşılmasına rağmen, PKK’nın yolların altına bomba yerleştirmesinin engellenememesi istihbarat ve denetimin yetersizliğiyle yakından ilgilidir.

Aynı şekilde parti veya medya organlarına yapılan “terörden hiç farksız” saldırılar da güvenlik ve denetim eksikliğini gösteriyor.

Sahillerimizde “Suriyeli kaçak göçmen faciaları” da aynı nedenle önlenemiyor.

Bodrum’da Orak Adası açıklarında batan ve 8’i çocuk 22 kişinin öldüğü faciada 3’ü Suriyeli 8 kişi gözaltına alınmış. Bu acı olayın yaşanmasına neden olan tur teknesinin eskidiği için faaliyette olmadığı ama boyanarak Ağustos ayı sonunda Türk kaptanı tarafından bir Suriyeliye satıldığı ortaya çıkmış.

Merkel konuşuyor

Büyüklerin para hırsı ve cehaleti yüzünden hayatını kaybeden o 8 çocuğa ve onlar gibi ölen onlarcasına yazık değil mi? Üç yaşındaki Aylan’ın sahilde yüzüstü yatan fotoğrafından sonra “bu son olur, gereken önlemi alırlar” diye düşünenler daha kaç kez yanılacak?

Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya Başbakanı Merkel “yasa dışı göç ve Suriyeli göçmenlerin durumu” hakkında telefon görüşmesi yapmışlar. Erdoğan 2 milyondan fazla Iraklı ve Suriyelinin Türkiye’de olduğunu söyleyerek “AB ve uluslar arası toplumun acil adım atmasını” istemiş.

Merkel ise yine “mülteciler konusunda takdire şayan olduğumuzu” söyleyerek Türkiye’nin sırtını sıvazlamış ve yıl sonuna kadar Almanya’da da mülteci sayısının 800 bine ulaşabileceğini söylemiş.

Oysa Almanya 3 gün önce sınırlarında yeniden çok sıkı kontrole başladı ve mülteci almıyor. Bu durumda hiç değilse Türkiye’ye yardımın lafta kalmaması, göçmenlerin bot facialarında ölümünün, yoksulluğunun önlenmesi gerekir.

İlkokula saldırı

PKK önceki gece Van’da bir ilkokula patlayıcılarla saldırdı. Okulun tüm camları kırıldı, bina ve içindeki tüm cihazlar, internet kabloları kullanılmaz hale geldi. Bu saldırı gece yerine gündüz yapılsaydı ne olacak, kaç çocuk ve öğretmen kaybedilecekti. Öncelikle okullarda her türlü önlemin alınması gerekmez mi?

Güneydoğu’da halk terör örgütüne “silahları bırak çağrısı” yapıyor, sokaklara çıkıyor ama acımasız, insanlık dışı saldırılar sürüyor. Seçim mitingleri başlarken güvenlik önlemlerinin ve istihbaratın ülkenin her köşesinde kusursuz şekilde sağlanması ihmal edilmemelidir. Sonradan alınan önlemin ve gözyaşının faydası yok!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.