Şampiy10
Magazin
Gündem

Başkana iş lâzım

Yedi yıllık görev süresini arızasız tamamlayan eski bir cumhurbaşkanı için iş aranıyor!

İhbar değil yardım içindir bu anons.

Abdullah Gül sıkıntıya meydan vermeden bir kenarda oturmaya devam edemezdi. Etmemeli..

Önlemenin çaresi, milletvekili olmasıdır. Eski cumhurbaşkanı sıfatıyla Millet Meclisi’ne saygınlık kazandırır.

Görev süresini tamamlayan eski cumhurbaşkanı olarak böyle bir hizmete borçludur.

Muhalefet AKP içinde sürekli bir enfeksiyon yaratmak için bu yarayı kaşıyacaktır.

Daha şimdiden meraka konu oluyor. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ne yapacak?

Soru kolay görünüyor ama kaldırması gereken yükü şimdiden kim tahmin edemez.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, eski cumhurbaşkanı Gül’ün yer aldığı bir Meclis’te nasıl yaşayabilir?

Şu anda elimizde iki veri var. Biri Başbakan Davutoğlu’nun sözleri:

“Burası onun evi. Kamuoyu önünde zaten onu biz davet ettik!”

Gül iktidar partisi için yeşil çimlerin içine saklanmış deve dikeni gibidir.

Risk faktörüdür.

O nedenle tedbir en başta alınmalı Meclis’e girip girmeyeceği sorusu iştah uyandırmadan cevaplanmalıydı. Olmadı.

Yakın zaman önce Gül’ün tedirginliği genel başkan düzeyinde karşılığını buldu. Davutoğlu “Parti onun, dilediği zaman gelir” dedi.

Abdullah Gül’ün “Bu şartlarda siyaset planım yok” sözlerinin AKP’deki akışı “parti sizin eviniz” lâfından daha fazla etkilemiş olduğu düşünülebilir.

Aşırı derecedeki kendine güven duygusu AKP’yi çatlatabilir.

Son anketlerin bu konuda tehlike sinyali vermesi Ak Saray’da “Geç mi kaldık?” sorusunu mutlaka uyandırmıştır.

Bakalım CHP, iktidar partisindeki bu zaafiyeti kullanmayı becerecek mi?

Muhalefet rehaveti yetti artık!

Namerde yarar

Milletin seçime ısındığını gösteren işaretler artıyor.

Bu sayede biz de oy kullanma isteğinin derecesini ölçebiliyoruz..

İnsanların kafaya taktığı ne var ne yok; en iyi internette izleniyor.

Parti sözcülerini 1 numarada uyarmak isterim ki, seçmen vatandaşın 1 numarada allerji duyduğu sözcük “namert”tir.

Gelen postalar insanı bu gerçeğe kolayca ulaştırıyor.

Bu listenin başlarında bir de “vatan haini” var.

Vatan haini tek başına gezecek değildi herhalde.

Beraberlikleri TV camını kirletmekten başka ne işe yarar?

Yazının devamı...

Geleceğe set böyle çekilir

Yapılan son seçim siyasetçileri ve planlayıcıları az da olsa tedirgin etmişti.

Sayıları 50 olan yetenekli bir grup insan, bir yasama dönemi için kızağa çekilecektir.

Belki de hayatlarında ilk kez iktidarı paylaşan cesur ve özverili insanların arasına girmiş olacaklardır.

Ama dikkat!..

AKP projesi eşyanın tabiatına aykırı bir uygulamadır.

Çünkü başarılı olanları korumuyor.

Ödül almayı hak edene ceza veriyor!

Lider partileri

Onları Meclis’e taşıyan sebep, acayipdir;

Elliden çok AKP’li başarı kazandıkları için övgü ve ödül almayacaktır, ceza görmüş olacaktır.

Böyle kararları dikta yolunda ilerleyen lider partileri alıyor.

Onlar bilgi ve cesaretini sınır ötesi sınavlarda da kanıtlamış parlak yöneticilerdir.

Bu gerçeği görmekte gecikmek bize geçen hafta ve bu hafta ağır bedeller ödetti.

Halk oturduğu yerde servet kaybetti.

Adeta cüzdanını çaldırdı...

Türkiye, kendisi için feda edilmesi mantık dışı olan yetkileri sonuna kadar kullanmaya cesaret edemez bundan böyle.

Ama ülkenin kazanımı olan tecrübeler var. Onlardan yararlanmak hakkımızdır.

Kızgın meydanlar

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adam harcamadaki becerisini kullanmak bağlamında merakı ve becerisi var; göstermesi istenecektir.

Siyaset sertleşti. Liderler dört pas yapamıyor, Diyaloglar daha üçüncü pasta bir hakarete, beklenmedik bir kazaya takılıyor.

Siyaset bilimiyle uğraşanların incelerken kendi siyasi sermayesine kazandırma arayışları vardır.

AKP’nin eksiği yoktur bu konuda. Olsa olsa Bebek’e giden en sorunsuz yolu öğrenme derdi vardır.

Ama yine de siyaset meydanını soğutmak gibi büyük bir sorun var önümüzde.

Siyaset kutuplaştı, Cumhurbaşkanı’nı kapalı devre sövüp sayma seansları tatmin etmedi. Etmez..

İyisi mi bu gerginlik seçim gününe kadar sürmesin!

Yazının devamı...

Cesaret fazilet

Meydana gelen F-4 kazaları ve kaybedilen pilotlar için söylenecek söz kalmadı:

Onlara Allah’tan rahmet diliyoruz.

Ailelerine başsağlığı, ulusumuza da sabırlar diliyoruz.

Türk halkı bu uçakları “Uçan Tabut” diye nitelerek hem teessürünü hem eleştirisini hem de bu umutsuz gidişe tavrını koyuyor.

Bu uçakların en vefalı kullanıcısı ABD ve İsrail’dir.

Üretilen F-4 modeli savaş uçağı sayısı 5 bin 195’tir.

Amerika ve İsrail, bu yetenekli savaş makinesini hurdaya ayırmışken Türkiye, elindeki hurdaları İsrail’de onarıma tabi tutarak sözde ömrünü uzatmıştır.

Çareyi bu şekilde arayanlar, onur duyulacak sonuçlara ulaşamazlar.

Nitekim İsrail’de modernizasyon geçiren F-4 (Fantom) savaş uçakları halkın şüphesini çekecek sayılarla ve sıklıkla düşmeye başlamış verilen şehit sayısı 15’e dayanmıştır.

Eğitim zayiatı neden bu kadar ağır?

Sebepler genellikle birbirinin benzeridir:

Pilot koltuğunu otomatik olarak fırlatan mekanizma insan hayatı için sigortadır.

Türk savaş pilotarı uçağı sivil yerleşim alanlarına düşüp patlama riskine karşı dikkatlidirler.

Şimdiye kadar sivil can kayıplarına meydan vermemek uğruna, pilotların kendi canlarını tehlikeye attıklarını gösteren bir çok örnek vardır.

Cesaret ve özveri bu tecrübede ölüm-kalım kumarı oynamaya mecbur bırakıyor savaş pilotlarını.

Türk pilotlar da tercihlerini bu yönde kullanıyorlar.

Seçilecek yöntem, tamir görmüş uçaklarla hizmeti yerine getirmektense, sayıyı azaltmak pahasına yeni uçaklarla uçma tercihini öne geçirecektir.

Öyle olmalıdır.

Devlet yaşamında o kadar büyük israf var ki, biraz tasarruf bu sorunu çözebilir!

Kavgasız süreç

Son meclis grup konuşmasında MHP lideri Bahçeli, rakiplerine ağır ithamlar eşliğinde hücum etti.

“Öcalan, Erdoğan ve Davutoğlu saçayağı sokaktadır, meydandadır, üniversitededir, iş ve sanat hayatındadır..”

Tahminim de, dileğim de bu konuşma nedeniyle yakın bir gelecekte Devlet Bahçeli’nin pişmanlık duyması ve bu sözleri nedeniyle “Yanıldım, özür dilerim” demek zorunda kalmasıdır.

Böyle bir mecburiyetin siyaset adamları için kötü puan olacağını iddia etmek yalnız az gelişmiş toplumlarda geçerli olabilir.

Düzeltme yapmayı Batılı kültür ayıp saymaz, eksiklik görmez.

İşte o nedenle seçenekleri her zaman fazladır rakipleri karşısında..

Ve bu avantajı kullanırlar.

Biz niçin mahrum kalalım?

Yazının devamı...

Yönetim Faciası

Her güzelin bir kusuru vardır derler; doğru.

Dünyanın en kıdemli demokrasisi bile halkına istediğini veremiyor.

Temeldeki irade, gücünü hukukun üstünlüğüne beslenen bağlılıktan alıyorsa korkmayın.

Kısa zamanda her şey, yerli yerine oturacaktır.

Daily Telegraph gazetesi meseleyi dünkü baş yazılardan birinin konusu olarak işliyor.

Gazete, Mayıs ayındaki seçimler öncesinde İngiltere’deki parti liderlerinin TV tartışmalarına katılmanın demokrasi açısından olumlu olacağı yorumunu yapıyor.

Kamuoyunun büyük kısmının bir tartışma programı istediği ifade edilen yazıda “Kamuoyu artık liderleri yüz yüze tartışırken görmek istiyor” ifadesini kullanılıyor.

Bu değişimin öncelikle genç seçmenleri sandık başına çekeceği iddiasını da sahipleniyor.

Çözüm yeteneği

Haziran'da bizim parlamentomuz da değişecek, yenilenecektir.

İç Güvenlik Paketi adı verilen projeyi, enerji israfı olarak tanımlamanın yanlışı olamaz.

Tecrübesi ve geleneği ile sorun çözme yeteneği yüksek bir parlamentomuz var.

Gelişmiş toplumlar için bu birikimi değerlendirmek demokrasi bilincinin hakkını vermektir.

İktidar yanlıları İç Güvenlik Paketi içine yerleştirilmiş patlayıcıları nedense göremiyor.

Halbuki böylesi durumlar için sistemi koruyacak mekanizmalara sahiptir ülkemiz.

Mecliste meydan savaşlarına sebep olan maddeleri, üniversitelerimizin ve baroların aklı seliminden yeniden yeniden geçirseydik zararı mı olurdu?

Acemi yenilgisi

İç Güvenlik Paketi’nin özgürlüklere vereceği zarar, halkın ortak kazanımlarını geriye götüren etkiler yaratmıştır.

Sebep olduğu zarar başedilemez boyutlara dayanmıştır.

“Tek adam”ın kaprisi, sebep olduğu devalüasyon oldu-bittisi ile 5 Mart’ı T.C.’nin kara günü olarak tarihe geçirmiştir.

Başkanlık iddiası ve iktidar kavgası ne zamana kadar Türkiye’nin altını oymaya devam edecek?

Şu kargaşaya bakar mısınız?

Benzeri görülmemiş büyüklükte servetler bir kaç günde el değiştirdi.

Kim, nereden haber aldı, bilmek hakkımızdır.

Bu iktidarın ekonomi takımı bugünlere, övgüyü hak eden başarılarla geldi.

Bu kadar basit, bu kadar acemice bir yenilgiyi kabul etmek, bu takıma yakıştırılamaz.

Bir yönetim faciası memleketi sildi, süpürdü.

Gece yatağa zengin girenler, sabah yenilmiş, başarısız ve yoksul uyandı.

Ne oldu; nasıl oldu, TV’leri açtık, herkes bekliyor.

Yazının devamı...

İş bitiren katiller

Yalan insanı yıpratır. Hem bireysel, hem toplumsal olarak...

TESEV’in yaptırdığı araştırma, Türk halkının mutlu olmadığını gösteriyor.

“En önemli sorun ne?” başlığını taşıyan dosya “Bir numara”yı işsizlik sorununa, “ikinci sıra”yı yolsuzluklara ayırmış.

Oransal olarak bakacak olursak işsizliğin yüzde 59, yolsuzluğun ise yüzde 44 gibi yüksek paylar aldığını görüyoruz.

Araştırmaya katılanların yüzde 82’si Türkiye’de yolsuzluk yapıldığını iddia ediyor.

Güvensizlik duygusu böyle araştırmaları yolundan çıkarıyor. 17-25 Aralık soruşturması ardından yapılan araştırmalar, Türk halkının ihtiyaçlarına endeksli çabaları, çok değerli kılıyor.

Toplum öylesine bölündü ki insanlar kime, nereye bağlı olmanın çözüme daha fazla katkı sağlayacağını açık açık söyleme cesaretini kaybetmiş görünüyor.

Demokratik zeminde, ciddiyeti ve iyi niyeti tescilli insanları Çözüm Süreci’nin hassas ve alıngan işbirliklerine kazandırmak lâzım.

Bu tür açılımlar çözümün de kapısını açacaktır.

Şeffaflık isteyenlerin amacı merak edilen soruları cevaplamak ise bunu açık açık istesinler.

Çözüm Süreci kimseyi korkutmamalı.

Arayışlar da öyle..

Terör defterini kapatma vaktinin geldiğini düşünen insanlar, yarım bırakmamalıdırlar hamleyi; kasıtla ölen veya kim vurduya giden her genç, her iki dünyada da hesap verecektir.

Çözümün desteği olanlar da, karşı koymaya gönlünü kaptıranlar da olacak.

Yalanlarla yalancıları birbirleriyle sarmaş dolaş görenler kanmamalıdır.

Sürecin şu anda zorlanan olumlu kabiliyeti, silâh bırakmak ve barışı kazanmaktır.

Allah utandırmasın..

Katilin iyisi!..

Guardian gazetesinde büyük bir başlık:

“IŞİD şeytanın ta kendisi mi?”

Ortadoğu’da atacağınız her adım bu soruya EVET demenizi sağlayacak bir hile veya kalleşlik çıkarabilir karşınıza.

Guardian’ın yazısında “Esad rejimi Suriye’de varil bombalarıyla 6 binden fazla insan öldürdü” diyor.

Ortadoğu’nun katilleri durulmuyor, azdıkça azıyor.

Eskiden bu katliamları Esad takımı propaganda malzemesi yaparmış.

Katiam yapar hiç değilse teşhir etmezmiş.

IŞİD şimdi ölülerini göstermeyerek prim yapıyor.

Katillerin “ehveni şer” yarışı dileriz kendi başlarına çorap örer!

Yazının devamı...

Bencillik ve yetmezlik

Yaşadığımız karmaşa muhtemeldir ki kavgacı ve geçimsiz liderlerimizin bağımlılığından geliyor.

Umuda yolculuk her defasında kendini tekrarlıyor.

Gemi bir şekilde kalkıyor ama açık denizi görmeden geri dönüyor. Hareketten önce ortalığı ayağa kaldıran hakaretler ve suçlamalar kaldığı yerden devam ediyor.

Sükûnet içinde düşünüp kavga etmeden çare üretmek, en çok şu içine girdiğimiz dönemde lâzım. Ama ne mümkün, Çözüm Paketi diyalog eksiğinden dolayı yerinde çakılacak, patinaj yapacak ve güvensizliği besleyecektir.

İktidarın propaganda makinesi Çözüm Süreci’nin yeni bir aşaması olan silâh bırakılması adımını, neredeyse başarı geldi havası içinde karşıladı.

Barış şöyle dursun “mutabakat” demeye bile deymeyecek bir ortak bildiri yeterdi şimdilik; ama o bile olmadı.

Sürecin doğru tanımlanması ve her adımının dürüstçe açıklanabilmesi gerekir. Toplumun bir kesimi bugün elde edilmiş ortak kabuller konusunda memnun ve ümitvardır ama şüphe taşıyanları da ikna etmek gerekiyor.

Internet ortamı dün bütün gün şüphe içeren sorular taşıdı. Onlardan bir özet çıkarmak gerekirse...

“Apo PKK’nın silâh bırakması için çağrıda bulundu diye teşekkür mü edeceğiz?

“Mükâfat olarak bu katilin serbest mi bırakılmasını izleyeceğiz?

“Bitmiş olan PKK’yı oy için diriltip güçlendirerek sahte özgürlük savaşçısı haline getiren AKP, acaba PKK’ya neler verildiğini açıklayacak mı?”

Kim neyi istiyor, anlamak kolay değil.

Bir süreden beri yıldızı parlayan HDP eşbaşkanı Selâhattin Demirtaş, yarattığı rüzgâr nedeniyle rekabet üstünlüğü sağlamış görünüyor.

O nedenle iktidar partisi en etkili polemikçisi olan Bülent Arınç’ı Demirtaş’ı yıpratmakla görevlendirmiş, belli.

Arınç “Çözüm Süreci’ne ne kadar engel çıkarıldıysa sorumlu olanların en başta geleni Demirtaş’tır” dedi.

Ağzına dedikodu yakıştırmayacak kadar tecrübe ve saygınlık kazanmış bir siyaset adamıdır, ona rağmen Demirtaş’ı yaralamak uğruna ve kişisel olarak da maliyetine katlanarak dedikoduyu kamuoyuna açıklamıştır.

Neymiş... Çözüm sürecine ne engel çıkarıldıysa bundan sorumlu olanların en başta geleni Demirtaş’mış;

Demirtaş bir kez İmralı’ya götürülmüş ama Öcalan DHP eşbaşkanı Demirtaş’ı bir daha istemediğini ima etmiş.

Bencillik ve yetmezlik.. Zor dostum zor!

Yazının devamı...

Yerli malı demokrasi

Sistemi tamir etmek değil bu. Dolmabahçe mutabakatı adı konulmuş bir yap-boz denemesidir.

Can havliyle kalkışılmış acil müdahale hamlesidir.

Hükümetle HDP’nin çözüm süreci için üstünde anlaşarak kamuoyuna açıkladıklerı mutabakat metni, ülkeyi yönetenlere gerektiği kadar etkili olacak dersi vermesini biliyor.

Hiç bir şey olmasa bile kural dışı ihlâllerin sonuçlarından sistemi korumak için iyi bir fırsat, doğru bir gösterge işlevi yapıyor.

Ülkenin Başkanlık Sistemi ile yönetilmesi konusunda yıllardır süren yoğun bir baskı var.

Düşünen insanları fazlasıyla yordu ve bezdirdi bu tartışma.

Bir yandan belli toplum kesimlerine baskı uyguluyorlar, bir yandan da polis devleti oluşturmakta kararlı bir iradenin “hayırlı doğum sancısı”ndan bahsediyorlar..

Tabii ki her durumda Türkiye’nin öncelik tanıyacağı, hedef seçeceği risk terörle mücadeledir.

Siyaset çalkantılar geçirmeye adaydır. Yine de son on yılın getirdiği istikrarı korumak, ulusal çıkarlarımız bakımından vazgeçilmezdir.

Başkanlık düzeni getirmenin Türkiye’ye ağır maliyeti olacak; bunun kurtuluşu pek görünmüyor.

Merkez Bankası konusunda sürüklendiğimiz tartışmalar ülkeye ağır maliyet getirmiştir.

Oysa soru da cevap da gün ışığında apaçık duruyor:

Başkanlık sisteminin ne getireceğini merak edenler, özellikle Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı sarayına geçmesinden sonra başımıza gelenlere bakarak en doğru cevabı bulacaklardır.

Hiç bir siyasetçi, talip olduğu koltuğu hak etmek için Erdoğan’ın geçirdiği sınavlara girerek kendini ispat mecburiyetine razı olmamıştır.

Şüphesiz bu sebepleri kendisi yarattı. Bağlı kalacağına yemin ettiği şartları kendisi değiştirdi.

Şimdi siyaset, tarihi bir sorumluluğun imtihanından geçecek.

Kopardıkları topraklar üstünde egemenlik rüyası kurmak, yaşatılması imkânsız bir hayaldir.

Ayrılıkçılık ölmedi ama makulü uyanık tutmak gerektiğini öğrenenler kurtaracaklardır geleceği.

İki taraf da zafer çığılıkları atmakta acele etmemeli!

Orada, yukarıda

Sevgisi, saygısı, cesareti daha yoksul bir dünyada yaşamaya razı olmak zorundayız.

Çünkü... Yaşar Kemal yok artık.

Fukara dünyada ne yapsın?

Fukara dünya ile ne yapsın?

Orada, yukarıda nefes almaya ihtiyacı kalmadığı için daha özgür yıldızlara gidecektir.

Uğrasa da, dostlarının yardımına ihtiyacı var mı, ona bakmaya.

Gök gürültüsü sesiyle Merhaba demeye...

Yazının devamı...

Bu terör bitmeli

Tarihin barış isteyenlere şans tanıdığı bir döneme mi girdik?

Otuz yılda 40 bin insan kaybedildi.

Dünyadaki son terör örgütünün Türkiye’de yaşadığı gerçeği resmen tesbit edildi.

Güven eksiği kabul edilebilir bir bahane değildir.

PKK terörü konusunda elde ettiğimiz ilerleme, yalnız sabır ve cesarete bağlanamaz.

Siyasi irade terörü tarihin çöplüğüne atmak konusunda üstlendiği kararlılık nedeniyle övülmeyi hak ediyor.

Nöbet bitmedi; o nedenle Çözüm Süreci oldu-bitti yaratmak konusunda kullanılacak son istismar aracı olmalıdır.

Tarihi bir davet

Dün şeffaflık isteyen kamuoyunun beklediği açıklama geldi, daha doğrusu “iş bitiren” adım atıldı:

Hükümet ve HDP temsilcileri Dolmabahçe’deki görüşmeleri ardından ortak bir basın toplantısı yaptılar.

Burada Öcalan’ın örgüte bahar aylarında silâhsızlanma amacıyla olağanüstü kongreyi toplaması için yaptığı çağrıyı ilettiler.

HDP heyetinden Sırrı Süreyya Önder “Bu davet, silâhlı mücadelenin yerini demokrasinin alması için tarihi bir beyandır” dedi.

Müzakere heyetinin önünde 10 maddelik bir ilerleme planı bulunuyor.

İki taraf da ilerleme konusunda iyimser görünüyor.

Çünkü ilerleme şansı bir tahmine veya ihtimale dayalı değildir.

Önder’in ifadesinde yer bulan bu fırsatı iyi kullanmak büyük önem taşıyor;

“PKK’yı olağanüstü kongreye çağırıyoruz. Zaman zaman aksamalar ve kırılmalarla yürütülen diyalog süreci resmi, ciddi ve sorumlu bir aşamaya gelmiştir. Hayırlı olsun..”

Analar ağlamasın

Süreci aksatacak söz ve eylemlerden sakınmak önem taşıyor. Daha önce benimsenen taktik, bol keseden vaadde bulunmak, bu şekilde oy avlamaktı.

Çözüm Süreci konusunda yaşanan o kandırmacaların hortlayacağı korkusu, bugünün sıkıntılarından biridir...

Çözümün bir başka engeli, gerçek olsa bile geçerli olmayan vehimler, endişeler..

“Anaların gözyaşı” daha fazla istismar edilmemelidir.

Bu toprağa “vatan” diyen her mükellef, tehdit karşısında silâha sarılacak, gerekiyorsa gözünü kırpmadan bedelini ödeyecektir.

Askeri güce dayalı mücadele, teröre karşı etkili olamıyor.

Bir defa bunu başarmıştık ama kalıcılığını sağlayamadık.

Mücadele biçimini değiştiriyoruz.

İnanıyorum ki şehitler bu nedenle azap çekmeyecektir.

Şehit analarına yenilerini eklemenin başka çaresi yok!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.