Şampiy10
Magazin
Gündem

CHP’de seçim ve yerel seçim!

Dün, CHP Milletvekili Prof.Dr. İbrahim Kaboğlu’nun “Türkiye seçimden hiç çıkamıyor” sözlerine değinmiştim.

Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinden çıkalı 10 gün oldu, yeniden seçim konuşmaya başladık.

Seçimde partisi Cumhur İttifakı içinde yer alan ve milletvekili seçilen BBP Genel Başkanı Mustafa Destici “Yerel seçimin sonbaharda, Ekim sonu gibi yapılmasını savunuyoruz” dedi.

Ak Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş “Bizim gündemimizde yok ama Ak Parti, MHP ve CHP anlaşırsa erken yerel seçim olur” dedi.

CHP, her seçim teklifi ortaya atıldığında olduğu gibi “Biz hazırız, teklif gelirse değerlendiririz” açıklaması yaptı.

Yol açılınca…

Arkasından Ak Parti Sözcüsü Mahir Ünal Salı günü “Bizim gündemimizde erken seçim yok” dedi.

24 Haziran “erken” seçimleri ilk olarak MHP Lideri Devlet Bahçeli tarafından ortaya atıldığında da aynı şey olmuştu.

Benzer şekilde, çelişen açıklamalar yapılmış, çok kısa bir süre sonra seçim kesinleşmişti. Türkiye’de bir erken seçim lafı ortaya atıldıktan sonra arkası geliyor.

Demek ki Ekim ayında bir “erken yerel seçim” beklemek siyaset ve ülke gündemine girmiştir.

O nedenle CHP’nin “her zaman seçime hazır olma” haline bakmak doğru olur.

Muharrem İnce, Kılıçdaroğlu’nun çekilip genel başkanlığı kendisine bırakması ve CHP’nin onursal başkanı olması için ona teklif yaptı.

İnce başaracak mı?

Kılıçdaroğlu’nun “hayır” demesi halinde sorunu örgütün çözeceğini söyledi.

İnce, Şubat 2018’deki kurultayda da örgüte güveniyordu, seçileceğine kesin gözüyle bakıyordu ama sonuç öyle olmadı.

Burada ortaya çıkan 2 soru şu; acaba 4 ay sonra, cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı yüzde 30.7 oy oranı sonrasında örgütün tutumu değişecek mi?

CHP ve Genel Başkan’ı, bir seçim daha kaybetme lüksünün olmadığını, yerel seçimlerde başarının zorunlu olduğunu düşünecek mi? Kılıçdaroğlu’nun, Parti Sözcüsü Bülent Tezcan’ın ağzından verdiği “gündemimizde olağanüstü kurultay yok” sözüne bakılırsa o düşünmüyor.

Yayılan haberlere bakılırsa CHP’de olağanüstü kurultay için harekete geçilmiş bile…

Bazı PM üyeleri ve kurultay delegeleri dün bir açıklamayla “kurultay çağrısı” yaptılar, bazı milletvekilleri de destekledi.

Gidişi durdurmak zor gibi…

Adayların önemi

Şişli Belediyesi’nin eski Başkanı Mustafa Sarıgül’ün yeniden Şişli’den aday olacağı anlaşılıyor. Sarıgül, yerel seçim için “Türkiye bir seçim sürecine girmiştir, erken yerel seçim mutlaka olmalı ve Türkiye önüne bakmalıdır” dedi.

Vatandaşların belediye başkanlığı seçiminde “adam gibi adama oy vermelerini” istedi.

Sarıgül haklıdır, 24 Haziran seçiminden sonra uzun bir süreç daha yaşanmadan seçimlerin tamamlanması ülkenin yararınadır.

Seçilecek adayların halkın sevip benimsediği, çalışkan, seçmenle diyalog kurabilen adaylar olması da hem ülkenin hem de o partinin yararınadır. Halkın seçtiği başkanların sonradan değiştirilmemesi için de ne gerekiyorsa baştan yapılmalıdır.

Yazının devamı...

Yeni sistemde denetim nasıl?

Seçim bitti, bundan sonra neler olacak sorusunu sık sık duyuyoruz.

CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu Türkiye’nin deneyimli, uzman Anayasa hukukçularındandır.

Yaptığı açıklamalarda, örneğin Pazar günü Cumhuriyet’te çıkan mülakatında bu sorunun cevabını veriyor.

Kaboğlu’nun, yeni getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde ne yapılması gerektiği konusundaki görüşleri şöyle:

“Anayasaya göre yasama yetkisi devredilemez. Her şeye rağmen yasama organı kendi yetkilerini kullanmalı, kullanabilir.

Bunun için mücadele vermeli.

Anayasa’yı değiştirirken ‘biz Meclis’i güçlü kılmak için bunu yaptık’ dediler. Şimdi, tutarlıysanız, siz yürütme görevinizi yapın, biz de yasama görevimizi yapalım deme zamanı.

Sadece muhalefetin gücü yetmez. İktidar milletvekillerinin de en azından bir kısmı buna inanmalılar”.

Parlamento bağımsız mı?

Türkiye’nin “seçimden hiç çıkmadığını, sandık müptelası olduğumuzu” vurgulayan Prof. Kaboğlu, Meclis’in görevini hükümetten bağımsız olarak yapması gerektiğini söylüyor.

Ancak yeni sisteme baktığınızda bunun neredeyse imkansız olduğu görülüyor.

Cumhurbaşkanı-başbakan ve hükümet, ünvanı hala cumhurbaşkanı olarak korunan “başkan” tarafından temsil edilecek.

Yani “yürütme” yetkisi cumhurbaşkanına ait.

Kabine (bakanlar) yok, cumhurbaşkanı yardımcıları Cumhurbaşkanı tarafından “atanan” kişiler olacak.

Seçilmiş olmadıkları için kolayca değiştirilmeleri mümkün ve böyle bir durumda “milletvekili de olmamaları nedeniyle” ortada kalacaklar.

Dolayısıyla kesin bir “cumhurbaşkanına bağımlılık” söz konusudur.

Parlamentoya (yasama) gelince…

Seçimden “Meclis çoğunluğunun Ak Parti ve MHP’den oluşan Cumhur İttifakı’na ait olduğu” bir sonuç çıktı.

Bu durumda muhalefet partilerinin Meclis’te varlık göstermesi pek mümkün değildir..

Destek hazır!

Ak Parti herhangi bir konuda MHP ile anlaşmazlığa bile düşse şimdiden İYİ Parti’den “Biz varız” mesajları geliyor.

Dün İYİ Parti Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş bu ihtimali bir kez daha dillendirdi.

Açıklamasında “Hükümet mi olursunuz, ortak mı olursunuz bunu zaman gösterecek” dedi.

Görünüşe bakılırsa “Ak Parti ile ortaklık” konusu onlar için olması muhtemel bir durum. Bu da gösteriyor ki, aynı durumda hangi parti iktidarda olursa olsun demokrasi açısından hayati önem taşıyan “güçler ayrılığının” uygulanması sözde kolay, uygulamada ise çok zor.

Meclis çoğunluğunu her şart altında sağlayabilecek olan yürütme (başkan), KHK’lar dışında da kanun çıkarmada sıkıntı yaşamayacaktır.

Meclis’in “bağımsız bir denetim” görevi yapması nasıl sağlanacak, merak konusudur.

HSK üyelerinin çoğunluğu da cumhurbaşkanı ve Meclis tarafından seçildiğine göre “bağımsız yargı denetiminin” nasıl sağlanacağı ayrı bir sorudur.

Bu sistemin “demokrasiye sadık kalınarak, denetleme sağlanarak” işleyip işlemeyeceğini zaman gösterecek.

Yeni erken seçimlere yol açılmaması için “işlemesini” diliyoruz.

Yazının devamı...

Yeni bir erken seçim mi?

Önce artan şiddet olaylarıyla başlayalım. Özellikle çocuklara karşı görülmemiş bir şiddet hüküm sürüyor.

Uzun süre aranan ve sonunda cinsel saldırıya uğramış ve öldürülmüş olarak bulunan 8 yaşındaki Eylül’ün felaketi toplumda bir infial daha yarattı.

Medyada başını sanatçıların çektiği büyük kitlelerin tepkisi ve bu tür suçlulara idam cezası talebi günlerdir sürüyor.

MHP ve CHP’den tepkiler yükseldi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Bu gidişle başımıza taş yağacak. İdamsa idam, gereği her neyse alçak barbarlara revadır” dedi.

Devlet Bahçeli ve toplum bu tepkilerinde haklıdır. Çocuklara ve tüm canlılara karşı şiddetin barbarlık boyutunda arttığı ortadadır. Hükümet’in, seçim öncesi verdikleri sözlere uyarak en kısa zamanda bu suçlulara “en ağır cezanın, indirime uğramadan uygulanacağını” duyurması ve bunu gerçekleştirmesi şarttır.

Özgür iradeyle karar…

Liselere giriş sınavı LGS bitti ve Milli Eğitim Bakanlığı sınavı kazananların 2-13 Temmuz arasında okul tercihini yapmaları gerektiğini açıkladı.

Bu tercihlerin alınması da e-devlet üzerinden veya ortaokullarda başlatıldı.

Buraya kadar normal, her ne kadar MEB’lığının sınavdan sonra verdiği süre çok kısa ise de öğrencilerin buna yetişmesi mümkün. Normal olmayan durum, MEB kılavuzunda LGS’de derece alan ve ilk 120 bine giren öğrencilerin “5 tercih hakkı olduğunun ve bu tercihler arasında mutlaka bir imam hatip lisesi olması gerektiğinin” yazması.

Bu şekilde tercih yapmayan öğrenciler için “nitelikli okul olarak adlandırılan okulların ekranı açılmayacak” deniyor. (Saygı Öztürk’ün haberi)

Medeni ve demokratik bir ülkede öğrenci olan olmayan her vatandaşa özgür iradesiyle karar verme hakkı tanınır.

Bu “insan hakları” açısından en temel prensiplerden biridir.

Milli Eğitim Bakanlığı, öğrencilerin kendi isteğiyle okul seçmesi konusunda yaptığı müdahaleyi hangi temele dayandırdığını açıklamalıdır.

Partiler anlaşacak mı?

Genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçiminin ani bir kararla erkene alınması gözleri yerel seçimlere çevirdi.

2019 Mart’ında yapılacak belediye seçimlerinin 2018 Kasım’ına alınması tartışılıyor.

TBMM Başkanı Karaman “Anayasa’da hüküm var, uygun değil ama bir formülünü ararlar mı bilmiyorum” dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Torun, soruya “Belediyelerimiz göreve devam ediyor ama ona göre de bir hazırlık yaptılar. Biz her an seçime hazırız” cevabını verdi. (Aslına bakarsanız CHP hep bu cevabı veriyor ama 24 Haziran seçiminde “Adil Seçim Platformu”nun bile çalışmaması gibi konuları, eksiklerini pek düşünmüyor gibi…)

Ak Parti Grup Başkanvekili Elitaş ise “yerel seçimler erkene alınacaksa Kasım ayının 1 ile 8’i arasının uygun olduğunu düşünüyorum” dedi.

Şimdiye kadar bu tartışmalar başladı mı arkasından erken seçim geldiği görülmüştür.

Bakalım bir yıl içinde üçüncü seçimi de yapacak mıyız?

Yazının devamı...

Mülteciler ve Merkel!

Hollanda’nın Rotterdam şehrinde “AB dışındaki ülkelerden seçmenlerin oy kullanması” yasaklanmış. Neden; 24 Haziran gecesi Türklerin konvoylar halinde, havai fişekler patlatıp klakson çalarak yarattığı huzursuzluk.

Hükümetin büyük ortağından bir siyasetçi “yabancı seçimlerin huzursuzluğa neden olduğunu” belirterek “Türk kökenli seçmenlerin yarattığı kaosu ele almak için bir toplantı” talebinde bulunmuş.

Bu talep AB içinde yayılırsa, Avrupa ülkelerindeki seçmenler bundan sonra oy kullanmak için Türkiye’ye gelmek zorunda kalabilirler.

Karara bakınca ilk tepkimiz kızmak olabilir ama Batı ülkeleri bizim gibi değil.

Kendilerinden olmayana sınırsız haklar tanımıyorlar.

Göç AB’yi zorlamış

Bir başka haber şöyle; Brüksel’de yapılan AB zirvesinde göç konusu saatlerce konuşuldu ve zirve uzlaşma ile bitti…

Uzlaşma deyince Türkiye’ye yardım için Suriye ve Irak’lı 4 milyondan fazla mültecinin bir kısmını almaya karar verdiklerini filan düşünmeyelim.

Aksine, onların hepsini Türkiye’ye hapsettikleri, kendi ülkelerine geçişlerini önledikleri için çok mutlular.

Almanya Başbakanı Merkel devamlı “Türkiye ile yürürlükteki mülteci anlaşmasının öneminden” söz ediyor.

Her biri az sayıda mülteci alan ülkeler için “Hiçbir konu AB’yi göç konusu kadar zorlamadı” diyor.

Onları çok zorladıysa biz ne demeliyiz acaba?

Maddi-manevi sorun

Merkel sırtımızı sıvazladığı sürece “her geçen yıl doğumlarla sayıları hızla artan” mültecileri sonsuza kadar tek başımıza mı barındırmalıyız?

Uzlaşma dedikleri sadece kendi aralarında. İspanya, Yunanistan, İtalya gibi AB ülkelerinde kayıtlı göçmenlerin örneğin Almanya’dan “ilk ayak bastıkları” bu ülkelere dönmesi sağlanacak. Merkel, Türkiye ile AB arasında imzalanan mülteci anlaşmasının (Türkiye’nin “mültecileri AB’ye göndermeme, geçişlerine izin vermeme” sözü) bütün boyutlarıyla uygulanmasını istiyor.

Zirvede ise AB’nin Türkiye’deki mülteciler için ödeyeceğine söz verdiği paranın “proje bazında” ödeneceğini belirtti.

Bunu, verilen paranın “mültecilere harcanacağına emin olmak için” yapıyorlar.

Çözüm gerek!

Erdoğan 2017’de mültecilere 30 milyar dolar harcadığımızı söylemişti, acaba şimdi kaç milyar oldu?

Üstelik sorun yalnızca maddi değil, manevi zorluklar da var. AB sadece daha önce söz verdiği “3 milyar avro”dan söz ettiğine göre başka çözümler üretilmesi gerekiyor.

Hiç değilse sığınmacıların bir kısmının Avrupa’ya geçişine izin vermeleri gibi.

Veya bayramlarda rahatça ülkelerine gidip dönen mülteci kesiminin orada kalmasının sağlanması gibi.

Hayati bir tehlike olmadığına göre neden kalmasınlar?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Merkel ile “AB’nin bu konuyu halletmesini” konuşsa belki çözülebilirdi.

Eski Bakan Fakıbaba’nın “Suriyeliler gitmek istese de göndermeyiz” sözünü hatırlayınca bu konuda öneri bile gereksiz görünüyor.

Yazının devamı...

Siyasette şiddet!

Seçimden sonra seçim gecesiyle ilgili tartışmalar devam etti.

Anadolu Ajansı’nın “seçim sonuçlarını veren tek ajans” olarak veriler sırasında yaptığı ani oy değişiklikleri, oyların büyük kısmının henüz sisteme girilmediği açıklanırken tüm sandıklar açılmış gibi sonuç bildirmesi hala tartışılıyor.

Sosyal medyada “Şanlıurfa’da Ulucanlar Okulu sandığında çok sayıda oy pusulasına mühür basan birinin görüntüleri” dolaşıyor.

Yüksek Seçim Kurulu ve yargı bu konuları açığa çıkarma sorumluluğu taşıyan kurumlardır.

Seçimin hemen arkasından İçişleri Bakanı Soylu “Şehit cenazelerine CHP’lileri almayın talimatı verdim. Bu kadar basit” dedi.

Acaba bu kadar basit mi?

Şehit cenazeleri

Bu açıklamadan sonra Bursa’da şehit İsa Özkan’ın cenazesinde CHP İl Başkanlığı’nın gönderdiği çelenk bir grup tarafından yerlere atıldı, parçalandı.

Olaya tepki gösterenler çıkınca cenazede gerginlik oldu. Toplumda bölünme yarattığı görüldü.

Her şeyden önce, ülke için canını vermiş genç şehitlerimizin cenazelerinde olay çıkaracak bir talimat olduğu için yanlış.

Onlar ve acılı aileleri bu kaosu değil, sakin ve onurlu bir vedayı hak ediyorlar.

İkincisi, daha ilk şehit cenazesinde ortaya çıktığı gibi, İçişleri Bakanı’nın talimatından görev çıkaran gruplar şiddete başvurabiliyor.

Ana muhalefet partisi açık ve net şekilde “PKK yandaşı gibi” gösterilmiş ve bu imaj kasıtlı olarak yayılmış oluyor.

Talimatın nedeni

Bakan Soylu’nun bu talimatı hangi nedenle verilmiş?

CHP oylarının bir kısmının “HDP barajı geçsin ve Meclis’te muhalefet kesimi daha fazla milletvekili çıkarabilsin” diye ödünç olarak HDP’ye gittiği düşünülüyor.

Belki Muharrem İnce’nin bütün cumhurbaşkanı adaylarını ziyaret ederken cezaevindeki HDP adayı Demirtaş’ı da ziyaret etmesi kast ediliyor.

Oysa Ak Parti de çözüm süreci boyunca HDP ile görüşmeler yapmış, 2015 Şubat’ında Dolmabahçe Sarayı’nda Ak Parti ve HDP “10 maddelik mutabakatta” anlaşmıştı. Ayrıca, HDP konusunda bu şekilde kesin yasaklar konurken, FETÖ elebaşıyla görüşenler için de yasaklar konması gerekmez mi?

Pusulada yeri var

Hepimiz HDP’ye PKK terör örgütü ile bağını koparmadığı için kızabiliriz ve haklıyız ama eğer mesele “CHP’nin şehit cenazelerine alınmaması”na varmışsa o zaman “HDP ve cumhurbaşkanı adayının seçimlere girmesine neden izin verildi” sorusu sorulabilir.

Oy pusulasında bulunan bir isme ve partiye oy verenler suçlanacaksa,

“o isim ve parti neden pusulada” sorusu sorulabilir.

(Bununla birlikte, PKK terörünün devam ettiği süreçte CHP’nin “oy kaybının nedenlerini irdelemesi” ve bu konuda farklı bir politika izlemesi önerilebilir.)

Seçim gecesi İstanbul’un bir semtinde uzun namlulu silahlarla, tabancalarla havaya ateş eden gruplar ise başka bir tartışma konusudur. Bu çok sayıda silahı nereden elde ettikleri ve nasıl bu kadar rahatça halka tehlike yaratabildikleri soruşturulmalı ve açıklanmalıdır.

Yazının devamı...

Farklı bir demokrasi!

MHP Genel Başkan Yardımcısı Sefer Aycan “Biz ne dersek o olacak, bundan sonra Meclis’te siyaseti MHP yapacaktır” demişti, dün görevden alındı.

Devlet Bahçeli de seçimin hemen arkasından “Biz kilit parti haline geldik” demişti ama demek ki bu ifadeyi sert bulmuş.

Her ne kadar Cumhur İttifakı’nın bundan sonra da başarıyla devam edeceğini vurgulasa da şimdiden sorunlu konular var. Mesela af konusu. Bahçeli seçim öncesi “kader mahkumlarına” af ısrarını sürdürmüş, Ak Parti kabul etmemişti.

Ohal meselesi

Mesela OHAL konusu.

Seçimden sonra MHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Kalaycı “bize göre hala FETÖ tehdidi var, OHAL devam etmeli” dedi. Ak Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş ise hemen arkasından “OHAL sanırım uzamayacak gibi” dedi.

OHAL, Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerini de, ekonomiyi de çok olumsuz etkiliyor.

Eğer Erdoğan gerçekten OHAL’in kalkmasını istiyorsa, bu konu MHP ile aşması gereken bir sorun olabilir.

Koltuk ve liderler

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, beklentinin aksine istifa etmedi.

Yine “Önümüzde yerel seçimler var, onun için çalışalım” dedi.

Kılıçdaroğlu’nun, siyasi etiğe ve topluma saygılı bir siyasetçi olduğunu biliyoruz, bunun aksini söylemek haksızlık olur. Bununla birlikte, 9 kez kaybedilen seçim ve referandumlardan sonra “yerel seçimde başarının nasıl sağlanacağını” açıklamak durumundadır. Kılıçdaroğlu “Koltuk sevdasına tutulanların partimizde yeri yok” diyor. Kendisi bu sözün dışında mı? Muharrem İnce’nin “Benden kurultay isteği gelmeyecek” sözü de şaşırtıcı. Neden? Ana muhalefet partisinin, kendi partisinin oylarının düşmesi onun için sorun değil mi?

MYK toplantısında “bazı partililerden gelen istifa çağrıları” konuşulduğunda MYK üyeleri “Milletvekili listelerinde yer bulamayanların partiyi tartışması doğru değil” demişler.

İYİ Parti’de de lider istifası aynı şekilde yönetim kurulu üyeleri tarafından kabul edilmedi. Diyelim ki İYİ Parti yeni bir partidir, ilk seçim denemesidir. Ancak, lider istifa edecekse karar verir ve eder.

Aksi takdirde, kurultaylarda “kendi seçtiği delegelerin oyuyla” yerinde kalır, başarısız seçimler sonrasında “yönetim kurulu üyelerinin kararıyla” kalır.

Cameron’un istifası

Hemen hatırlayalım, Başbakan David Cameron İngiltere’de yapılan referandumda halk kendisinin savunduğu tezin aksine “Birleşik Krallığın AB’den ayrılması” yönünde tercih yapar yapmaz istifa etmişti. “Halkın kararına saygı duymak gerekir” diyerek… Aynı ülkede eski Başbakan Margaret Thatcher, 11 yıllık başbakanlıktan ve birçok başarıdan sonra, seçim kaybetmediği halde, partisinin güveni zedelendiği için istifa etmişti. Demokrasiyi özümsemiş ülkelerde örnekleri çoktur. O nedenle, kendileri koltuktan ayrılamayan liderlerin “istifasını isteyenler” için koltuk meraklısı veya “milletvekili olamayanlar” benzeri tanımlar yapılması yanlıştır.

Demokrasiye inanıyorsak istifa mekanizması da onun bir parçasıdır.

Yazının devamı...

Değişim hemen başlamalı!

Seçim bitti, zor bir süreci atlattık, peki bundan sonra rahat nefes alacak mıyız? Eskiden seçim sonrası toplum sakinleşir, daha huzurlu bir dönem başlardı, şimdi böyle görünmüyor.

Öncelikle herkesin, her partinin bir özeleştiri yapması lazım.

Türkiye’nin bir “demokratik hukuk devleti” olduğunu söylüyoruz, bugüne kadar buna uyuldu mu, bundan sonra uyulacak mı? En önemli soru budur.

Türkiye 24 Haziran seçimi ile yeni bir geleceğe açılıyor.

Yeni rejimin başarısı öncelikle “adaleti, insan hak ve özgürlüklerini güvence altına almasına” bağlı olacaktır.

Kutuplaşma ve şiddet

Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Geçmişte ötekileştirilmiş vatandaşlar”dan, eski kırgınlıkları unutmaktan söz ettiğine göre bundan sonra gerginlik ve kutuplaşma politikasına izin verilmemelidir.

İktidarın hemen düzeltme önlemlerine başlaması gereken büyük bir ekonomi sorunumuz var. Dolar yine istikrarsız şekilde iniş çıkışta… Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim öncesi “her konuda şiddetin önleneceği” mesajları verdi.

Çocuğunun yanında bile öldürülen kadınlar, kaçırılan çocuklar, en ağır şiddete uğrayan hayvanlar toplum vicdanını ayağa kaldırıyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise “hemen işe koyulacağız” demek yerine önce -MHP desteği olmadan çoğunluk sağlayamayan- Ak Parti’ye “MHP’nin onayını almadan atılacak adımlarda desteğimizi çekeriz” mesajı veriyor. OHAL’in demokrasi, ekonomi ve dış ilişkiler konusundaki olumsuz etkisi bilinmesine rağmen MHP “OHAL kalkmasın” diyor.

Demokrasi ve basın

Aynı sırada Bahçeli, kendisini eleştirmiş olan gazeteciler için bir isim listesi yayınlatarak “yaptıklarını unutmayacağız” şeklinde tehdit kokan bir mesaj veriyor.

“Sizin gibiler olmasa hakikat, haysiyet, ahlak, insanlık nasıl seçilir” diyerek seçtiği isimlerin meslek onurlarıyla oynuyor. Bu yapılan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği mesajla ters, demokrasiye ve basın özgürlüğüne aykırıdır.

Türkiye eğer gerçekten yeni sistemle daha olumlu bir değişime uğrayacaksa, bu değişimin zirveden başlaması gerektiği unutulmamalıdır. Bahçeli’nin, bu yayını için özür dilemesi gerekir.

İstifa etmedi!

Muharrem İnce’nin aldığı oy yüzde 30.8, CHP’nin aldığı oy (önceki seçimlerin de altında) yüzde 22.7.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün MYK toplantısında istifa edeceği söylendi ama istifa yine gelmedi. Kılıçdaroğlu “Muharrem Bey’in CHP’den fazla oy almasını zaten söylemiştik” diyor ancak CHP’nin oylarının yüzde 25’in de altına düşmesi bu sözle açıklanamaz. Kaybedilen her seçimden sonra bunu doğal göstermeye çalışmak yerine bir yenilenmenin göze alınması gerekir.

Bu değişim, partilerde -delegelerin genel başkanlara yakınlığı nedeniyle- kurultaylarla sağlanamıyor. Kılıçdaroğlu, seçim sürecini iyi yönetti, buna diyecek yoktur ama sonuç “partisinin önünü açmayı kendisinin düşünmesini gerektiren” bir sonuçtur.

Ülkenin güçlü bir ana muhalefet partisine ihtiyacı olduğu ortadadır, Kılıçdaroğlu tekrar düşünmelidir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.