Şampiy10
Magazin
Gündem

Hangi probiyotik ne işe yarıyor?

Uzmanlara göre, ‘iyi’ bakteriyle bağışıklık sisteminin güçlenmesi arasında önemli bir ilişki var. Probiyotikler sindirim sistemimizde yaşayan iyi bakteriler ve temel beslenmenin yanında sağlık açısından çok yararlı olan canlı organizmalar. İlk probiyotik ürünler 1987 yılında Fransa’da piyasaya sürüldü. Bugün ise dünyanın pek çok ülkesinde market raflarını süslüyor. Yoğurt, süzme peynir, boza, kefir, şarap probiyotik gıdalar arasında.

Yoğurt

Probiyotik denince akla ilk yoğurt geliyor. Bir kap yoğurtta milyarlarca iyi bakteri olduğunu biliyor muydunuz? Ama özellikle ev yapımı yoğurt probiyotiklerin en bol bulunduğu ürün. Bilhassa dışarıdan aldığınız yoğurtların içinde fruktoz, yapay tatlandırıcılar ve yapay tat vericiler olabilir. İçindeki probiyotik bakterilerin ölmemesi için yoğurdun sıcak yemeklerle birlikte tüketilmemesi gerekiyor. Bekletildiğinde tüm etkisini kaybettiği için paketi açar açmaz hemen yenmesi gerekiyor. Bu sebeple marketteki yoğurtlar 100-125 gramlık ufak paketlerde satılıyor.

Yararları

Bu yoğurtların en büyük faydası, bağırsak tembelliğine ve kabızlık sorunlarına iyi gelmesi. Düzenli tüketilen probiyotik yoğurdun, kalın ve ince bağırsakta pek çok sorunu giderdiği ve hastalıkları önlemeye yardımcı olduğunu gösteren araştırmalar var. Yoğurt yendiğinde vücuda giren bakteriler, emilmeden bağırsaklara kadar geliyor, burada yerleşiyor ve etkisini göstermeye başlıyor. En az 15 gün tüketildiğinde, karında şişkinliği, kabızlığı, sindirim sorunlarını, bağırsak enfeksiyonları ve idrar yolu iltihabını engelliyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

Yazının devamı...

Kadın sağlığı konusunda doğru bildiğimiz yanlışlar

Kondom her zaman korur

Kondom kullanımının HPV virüsünü engellediği sanılıyor...

Kondomun tamamen koruması mümkün değil. HPV virüsü, yani rahim ağzı kanseri virüsü, siğil virüsü, sadece cinsel ilişki ile değil cilt teması ile de bulaşıyor. Dolayısıyla kondom kullanmak evet birçok cinsel yolla bulaşan hastalıkta koruyucu olabilir ama HPV virüsünde koruyucu olması mümkün değil. Bu nedenle önlem olarak HPV aşısını 9-26 yaş arasında özellikle öneriyoruz. 50 yaşına kadar da koruyuculuğunun olduğunu biliyoruz. Şu anda yurt dışındaki bazı gelişmiş ülkelerde, (Kanada, Danimarka, Avustralya gibi) çocuklara da HPV aşısı yapılıyor. Bu virüs sadece rahim ağzı kanserine yol açmıyor, bağırsak, üst solunum yolu kanserlerinde de bu virüs bulunmaya başlandı. Erkek çocuklarını da bu kanserden korumak amacıyla, hem de yine kadınların rahim ağzı kanserinde, bu virüsün alınması ve üremesinde erkeklerin kilit rol oynadığı bilindiği için erkek çocuklara da aşı yapılmaya başlandı. Erkekte de 9 yaşından itibaren. Bu henüz bütün dünyada yaygınlaşmadı aşı pahalı olduğu için yapılamıyor ama gelişmiş ülkelerde devlet bu aşıyı karşılıyor.

2 aşı yeter

16 yaşına kadar 2 aşı ömür boyu yeterli. 16 yaşın üstünde üç aşı gerekiyor. O yüzden 9-16 yaş çok önemli. O yaş grubunu biz aşılarsak bunun maliyetini yüzde 33 oranında düşürücez. Hem engel olacağız hem de bütçe maliyeti açısından 16 yaşından sonra fazladan bir aşı yapmış oluyoruz.

Doğum kontrol hapları kansere neden oluyor

Doğum kontrol hapları kanser yapar diye biliyoruz.

Dünyada yaklaşık 50 yıldan fazla süredir doğum kontrol hapları kullanılıyor. İlk çıkanlardan geldiğimiz güne kadar pek çok araştırma, çalışma, yani bu konuda tüm değerlendirmeler yapıldı. Doğum kontrol haplarının da bir sürü ilaçta olduğu gibi yan etkileri var ama istenmeyen gebelikleri önlemesi çok önemli bir olumlu etki. Bu nedenle de 50 yıldır milyarlarca kadın bunu kullanıyor. Dolayısıyla bunla ilgili yapılmış çok çalışma var. Ömür boyu doğum kontrol hapı veya hiç hormon kullanmamış pek çok kadın meme kanseri tedavisi olmuş veya bu hastalığa maruz kalmıştır. Şunu biliyoruz ki eğer kanser yoksa hapların tek başına kansere yol açtığına dair bulgu yok. Ama başlamış kanseri hızlandırdığına dair çalışmalar var. Bizim burada dikkat edeceğimiz şey düzenli olarak özellikle kadınların meme kanseri yönünden her yıl kontrollerini yaptırmaları gerekiyor. Bunu yaptırdıkları zaman hiçbir sıkıntı olmayacaktır. Ailede birden fazla meme kanseri yoksa, meme kanseri riski genetik olarak artmamışsa her kadın güvenle doğum kontrol hapını kullanabilir. Doğum kontrol hapının daha az bilinen bir etkisi pıhtı atma riskidir. O da ailevi bir özellik gösterir. Eğer genetik olarak trombofili diye bilinen doğuştan kan pıhtılaşma riski yüksek olan bir aile öyküsü varsa, bu öyküsü olanlarda riskin arttığını biliyoruz ve kullanmamayı tercih ediyoruz.

Kanda ağırlaşma mı yapıyor?

Akışkanlığı azaltmaktan ziyade kan damarlarında plaklar oluşup o plakların pıhtı atması için de yatkınlık gerekiyor. Genç kızlığından menopoza kadar kullanmış hiçbir kadında problem olmuyor ama aileden doğuştan bir risk varsa kadının, bu risk 20 yaşında da, 40 yaşında da ortaya çıkabiliyor.

Epidural anestezi felç yapar

Epidural anestezi, doğumda belden anestezi felç yapar diye bir duyum var. Bunun riskleri neler?

Çünkü anestezinin omuriliğe yapılacağını düşünüyor insanlar ama alakası yok. Omurilik kalem kadar sert. İğne girmez içine. Esnek bir şey. İçindede yumurta akı gibi bir sıvı var. oraya yapılıyor.

Niye çok tercih edilmiyor o zaman?

Korkuyorlar. Felç kalmaktan Aslında son derece iyi bir yöntem. Çok hafif bir ağrıyla doğum yapıyor insanlar. Ağrısız doğuma yarıyor. Diz ameliyatlarında da kullanılıyor artık. Genel anesteziden riski daha düşük.

Gebelikte hiç ilaç kullanılmaz

Neden? En riskli ilaçlar hangileri?

Kanser ilaçları ve bazı antibiyotikler, doksisiklin grubu antibiyotik kullanılmaz. FDA dediğimiz America Food and Drug Administration’un bir derecelendirmesi var. A B C D X diye gidiyor. X ve D’yi kullanmayız. C’yi gerekiyorsa kullanırız, B ve A’yı çok rahat kullanırız. Zaten bir sürü vitamin B grubundadır. A grubunda pek bir şey yok. Serumlar falan var. Genelde B ve C grubunu rahatça kullanabiliyoruz. İnsülin, vitaminlerin çoğunu kullanıyoruz. A vitaminini belli bir değerden sonra kullanmıyoruz mesela. Belli bir dozun üzerine çıkmamak lazım. Doktoruna soracak, doktor bu ilacı bu kadar kullanma iyi derse kullanabilir. Bir sürü antibiyotiği kullanabiliyoruz.

Doğum yapmamış kadına spiral takılmaz

Doğum yapmamış kadınlarda spiral takılamayacağına dair bir yanlış var. Oysa doğum yapmamış kadında kullanılabilen değişik spiraller mevcut. Bir kısmı eskiden beri var. Bildiğimiz klasik spirallerin daha küçük boylu olanları var. Mini spiraller var. Bir de daha yeni çıkan hiç kolu olmayan rahim kasına tutturulan yeni bir yöntem de var. Onda hiç yanlara doğru kolları olmadığı için spiralde gördüğümüz kanamada artma veya ağrı problemi hiç olmuyor. Hem uygulaması kolay, hem de daha sonra oluşan bu şikayetler görülmediği için hayat kalitesi hiç bozulmadan devam ediyor. Rahim kasına özel iğnesi ile ultrason altında tutturuluyor. Ağrılı bir yöntem de değil. Normal spiral takmaktan daha ağrısız hatta. Yeni yöntem olarak bunu söyleyebilirim. Böyle bir yöntem doğum yapmamışlar için mevcut. Biz eskiden bunu önermiyorduk doğum yapmamış kadınlara. İlk seçenek değildi. Ama artık ilk seçenek diyebileceğimiz duruma geldi.

Hamile ve çocukların aşı yaptırması riskli

Günümüzde en büyük problem bu. Bugünlerde sosyal medyada, bütün dünyada tartışılan aşı açmazı. Maalesef bazı aileler aşı yaptırmaktan imtina ediyor. Avrupa’da kızamık salgınından çok korkuluyor. Bizim ülkemizde de görülmeye başlandı. Geçen yıl 20 bin aile çocuklarını aşılatmadığı için pek çok hastalık ortaya çıkıyor. Dünya sağlık örgütünün bir aşı şeması var ve bütün dünya ülkelerinde bunun uygulandığı taktirde çoğu bulaşıcı hastalığı görmeyeceğiz aslında.

Yazının devamı...

Tenten’den Birkin çantaya; Avrupa’yı Avrupa yapan değerler

Avrupa denince aklınıza ne gelir? Kültür ve sanatın başkenti Paris, Paris’le özdeşleşen Eyfel kulesi, Rönesansın etkilerini taşıyan müze şehir Floransa, edebiyat ve İngiliz yazar Shakespeare, moda ve tabii ki Chanel, müzikte Mozart, Chopin ve diğerleri… Avrupa’yı Avrupa Yapan Değerler kitabında Pieter Steinz Avrupa kıtasının DNA’sını ele alıyor. Yazarın 104 başlık altında topladığı değerler silsilesi Avrupa’yı Avrupa yapıyor... Bu başlıklardan bazıları şunlar: The Beatles’ın Back İn The U.S.S.R’ı, Carmina Burana, Üç Kuruşluk Opera, Andersen Masalları, Aydınlanma Çağı Edebiyatı, Kafka, Dadaizm ve Punk, Goethe, Gregoryen Müziği, Yüzüklerin Efendisi, Guernica, Büyük Avrupa Romanı, Chopin’in Polonez ve Mazurkası, İlahi Komedya, Samuel Beckett’in Godot’yu Beklerken’i, Mary Shalley’in Frankestein’i, Citroen DS, Rodin’in Düşünen Adamı, Pippi Uzun Çorap, Romeo ve Jüliet, Strauss’unValsleri, Platon’un Yarattığı Sokrates...Ve aşağıda da listede yer alan diğer dikkat çeken başlıklar.James Bond

Centilmen, yakışıklı ve korkusuz İngiliz ajan Bond için pek çokları, ‘Bond ne kadar Avrupalı?’ diye sorabilir. Neredeyse 60 yıllık varlığı boyunca tüm dünyanın ajanı haline gelen Bond’un maceralarını yaşadığı mekanların pek çok kıtaya dağılmış olması bu soruyu haklı kılıyor. Karayiplerde doğan, adını Amerikalı kuşbilimciye borçlu olan Rus ve Hollandalı ajanları örnek alan albay James Bond tabii ki bu anlamda kozmopolit bir karakterdi. James Bond’un dünyanın hoşuna giden yanı soğukkanlı acımasızlığı ya da kurnaz yaratıcılığı değil, onun stile olan hassaslığıydı. Ve eskinin Avrupa’sıyla haklı, özdeşleştirilen bir stil bu. Nitekim Bond Fransız şampanyası içer (Don Perignon ya da Bollinger), Rus havyarı yer (Beluga), Cortina d’Ampezzo’da kayak yapar. James kaç ülkeden geçerse geçsin sonuçta döneceği mekan Avrupa’nın batı kıyısındaki adadır.

Tenten

Tenten’i çizen Herge çığır açan hikayesiyle çizgi romanı kökünden yenilemişti. Tarihte ilk defa bir Avrupalı çizgi roman yapımcısı uzun bir macerayı, yeni bir biçim tarzıyla hız ve hareket ima eden balonların, bulutların, yıldızların ve çizgilerin içine yazarak anlatmıştı. Gezgin muhabir Tenten’i kendinden önceki 19. Yüzyıl karakterlerinden ayrı kılan çizilen resimlerin kalitesiydi. Yüzden fazla dile çevrilen ve Spielberg tarafından filme de çekilen Tenten dünyadaki en yaygın çizgi romanlardan biri ve tartışmasız bir Avrupa ürünü. Avrupa Araştırmaları profesörü ve Aynalar Sarayı Avrupa kitabının yazarı Joep Leerssen’e göre becerikliliği sayesinde tüm tehlikelere göğüs geren ebedi gezgin Tenten, Odysseus’tan bu yana sahip olunan Avrupa öz imgesinin dışa vurumu.

Lego

Lego Kuzey Amerika, Uzakdoğu ve tüm Avrupa’da büyük gelişme gösterdi. Demir perdenin indirilmesi ve soğuk savaşın sürmesi tüm Avrupa için yavaşlatıcı bir etki gösterse de Lego’nun fetih zaferi, (Kimya devi Bayer’in 1963’ten itibaren Lego bloklarının sabit sentetik tedarikçisi olduğu) Almanya’da başladı. Komşu ülkeler, İngiltere onu izledi. Legoland’in ilk şubesi 96’da Windsor’daki sarayın hemen dibinde açıldı.

Mini etek

Pek çok kişiye göre mini eteği icat eden 1958’den itibaren Londra’daki King’s Road’daki Baazar adlı butiğinde giderek daha kısa etekler satmaya başlayan Britanyalı moda tasarımcısı Mary Quant’dır. Quant’ın sonradan şeffaf yağmurlukları, parlak renkli külotlu çorapları da moda oldu. Altmışlı yılların mini etek fırtınası, bugüne kadar tasarlanmış olan en şımarık ve iyimser, ’bak bana hayat ne şahane’ modasıydı. Daha sonra Vatikan mini eteği men etti ve mini etek cinsel devrimin simgesi oldu.

Küçük siyah elbise

Aslında adı la petite robe noire (küçük siyah elbise.) O kadar basit bir model ki bir zamanlar birisi tarafından tasarlanmış olabileceği kimsenin aklına bile gelmiyor. Ama Fransız modacı Chanel tasarladı. Yirmili yılların ortasında rahibelerin ve gençliğinde tanıdığı savaş dullarının siyah giysilerinden esinlenerek dizlere kadar inen dar bir elbise tasarladı.

Birkin çanta

Seçkin, daha seçkin en seçkin kategoriler var. Birkin çanta bu sonuncu kategoriye giriyor. Fransız modaevi Hermes’in eşya çeşitleri arasında bulunan basit görünümlü bir çanta. Satışı sıradan kişilere sadece belirtilmeyen saatlerde, kısıtlı sayıda ve gelişigüzel Hermes mağazalarında yapılarak, el yapımı Birkin çantaların son derece seçkin kalması sağlanıyor. Bir çanta için 500 ile 1000 euro arasında para ödeniyor. Bu, çift askılı dört köşe çanta Paris-Londra arasında yaptığı uçuşta şarkıcı Jane Birkin’in el çantasıyla boğuştuğunu gören Hermes patronlarından birinin teşvikiyle tasarlandı.

Yazının devamı...

Rooftop Festivali başlıyor

Şehrin en güzel manzaraları müzikle birleşti. Bu sene üçüncüsü düzenlenecek olan İstanbul Rooftop Festival, İstanbul’un eşsiz teraslarında müzik keyfi yaşatacak.

8-9 Eylül tarihlerinde İstanbul’un en gözde 12 terasında gerçekleşecek olan etkinlik 40’tan fazla müzisyene ev sahipliği yapacak. Performansların yanı sıra birbirinden farklı aktivitelerin de gün boyu devam edeceği festivalde, katılımcılar yaza hep beraber son bir kez veda edecek. Dünyaca ünlü müzisyenlerin yanı sıra yerli sahnenin de en güçlü isimlerini ağırlayacak olan festivalde, kokteyl atölyelerinden gastronomi atölyelerine, uçurtma yapımından yogaya kadar daha bir çok aktivite gerçekleştirilecek. 2015 yılından bugüne toplam da 15 binden fazla müzikseveri ağırlayan ve şehrin içinde gerçekleşen en kapsamlı festival olarak tanımlanan İstanbul Rooftop Festival, tek bir bilet ile 15’e yakın mekanı deneyimleme fırsatı tanıyor. Bilet fiyatları ise 110 TL.

Tek bir biletle 12 terası ziyaret edebileceksiniz

Festivalin organizatörü Profun Creative Events ekibi’nden Ilgaz Karakuş, Eray Öz, Volkan Bahar, Murat Zaroğlu ve Ali İlerigelen, festival ile ilgili şunları söyledi: ”İstanbul Rooftop Festival, diğer projelerimiz arasında bizi en fazla heyecanlandıran projemiz diyebiliriz. Festival bu sene en kapsamlı hali ile katılımcıları bekliyor. 12 farklı teras ve 2 farklı kulüpte gerçekleşecek etkinlikleri katılımcılar tek bir bilet ile deneyimleyebilecek. Yaza en güzel vedayı yine İstanbul’un nefes kesen güzelliğine karşı hep beraber yapacağız diyebiliriz!

Bu seneki Line up’ımız, genel olarak iki senedir İstanbul’da oluşturmaya çalıştığımız rooftop kültürü ile uyumlu sakin ama enerjik basslar üstüne yumuşak melodiler ve vokallere ağırlık veren müzisyenlerden oluşuyor. Round Table Knights’ın duygu yüklü melodileri bir yana Timboletti’nin sizi sanki bulutlarda dans ettiren ezgileri, Kalabrese’nin dansa davet eden vokalleri ve Jad&the’nın soul dokunuşları, oluşturmaya çalıştığımız bu kültürün en önemli parçalarından bir tanesi.”

İstanbul teraslarında sonsuz müzik keyfi

Yazının devamı...

Ağustos havası değil

Doğa bize ayak uydurmuyor, bizler doğanın kurallarına ayak uydursak…” diye uyarıyor bilim adamları. Beklenenden daha kuvvetli ve mevsiminin dışında meydana gelen yağışlar, oluşan taşkın ve seller Türkiye’nin gündeminde yerini koruyor. Meteoroloji uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen tropik kuşağın 150 kilometre yukarı çıktığını belirterek Türkiye’nin bu kuşağın etkisine girdiğini söylüyor.

Ve Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’nun “Afetler Affetmez” söylemine vurgu yapan uzmanlar uyarıyor! Küresel iklim değişikliğine uygun yaşamayı öğrenmeliyiz.

Köprüler nehirlerin en dar kesimine yapılıyor

Meteoroloji Mühendisleri Odası 2’nci Başkanı Ahmet Köse, “Doğayı hoyratça kullanan, talan eden, beton yığınına çeviren, derelerin kenarı yetmedi üstüne bina yapan, yanlış hesapla altyapı ve imar planı yapan biz insanoğlunun hiç ama hiç mi suçu yok? 2017 ile 2018 yılının ilk 4 ayı ülkemiz genelinde kurak ve ılıman seyretti. İlkbaharda almamız gereken yağışları mayıs, haziran, temmuz ve ağustos aylarında aldık. Yer seviyesinin ısındığı, nemin arttığı bu dönemde denize yakın ülkemizde atmosferin üst seviyesine inen soğuk hava, ‘kararsız hava koşulları’nı yaratıyor. Kısa süreli fırtınalı, şimşekli, yıldırımlı, dolu yağışları anında akışa geçip sel ve taşkınlara neden oluyor. Öte yandan sellerde yıkılan köprüler konusuna gelirsek; Mimar Sinan’dan sonra teknoloji gelişse de, son seller sonucu yıkılan köprüler yıllardır söylediğim sözü ne yazık ki ispatlıyor. Mimar Sinan köprüleri nehrin en geniş kesitine yaparken günümüz mühendisleri ve mimarları en dar yerine yapıyor. Üstelik bu durum karşısında tüm belediye ve partilerin hepsinde durum ne yazık ki aynı... Gelecek nesillere yaşanabilir şehirler ve ülke bırakmamız için Mimar Sinan’ın iklime, havaya ve meteorolojiye verdiği önemi gösterip bizlere de fikrimizi sormanızı rica ediyoruz. Bunu kendimiz için değil sizin çocuklarınız ve torunlarınız için istiyoruz. “Mimar Sinan’dan sonra ne mimar ne de mühendis yetişmedi, bu kafayla da ne yazık ki yetişmeyecek. NOKTA!”

Sıcaklıktaki 1 derece yükselme felaketi yüzde 30 artıyor

“2017 ve 2018’in ilk dört ayı kurak geçti. Mayıs’tan itibaren yağışlar normallerin üzerine çıktı. Hatta, normale göre yüzde 50 ile yüzde 100 fazla yağış aldık. Temmuz, sanki Nisan gibi geçti. Buna rağmen toprağın altı çok sıcak, nemli. Atmosfere soğuk hava gelince de bu durum dengesizlik yaratıyor. Denize yakın yerlerde buharlaşma oluşturuyor. Deniz suyu sıcaklığı küresel ısınma nedeniyle mevsim normallerinin üzerinde. Karadeniz 23-24 dereceden, 26-27 dereceye çıktı bu da bu tür yağışları tetikliyor. Kısa süreli ve yoğun düşüyor. Bu sene Türkiye değişik meteorolojik parametreler yaşıyor. Hem sıcaklık yüksek hem nem. Sıcaklığın ortalamanın 4-5 derece üzerinde olması bulutların kuvvetini artırıyor. Deniz suyu sıcaklıklarının yüksekliği yağışların şiddetini artırıyor. Bu sene her yerde durum bu ve küresel ısınma bu durumu tetikliyor.

Yazının devamı...

Diyetisyenlerin asla yemedikleri gıdalar

Türkiye’nin ünlü beslenme uzmanları çoğunlukla neleri yememiz gerektiği konusunda önerilerde bulunuyor. Bu defa yemekten kaçındıkları ve asla yemedikleri gıdaları sorduk, onlar yanıtladı.

Beslenme Uzmanı Ferin Batman

Abur cuburlar tıpkı plastik kap kacak gibi

ASLA YEMEDİKLERİ

Marketlerdeki abur cubur reyonlarına bakmam. İçerikleri nedeniyle plastik kap kacak gibi geliyor. Patates, mısır cipsleri, gofret, bisküvi yemem. Hazır meyve suları içerdiği kimyasallar ile sağlığı tehdit ediyor. Raf ömrü uzun olsun diye koruyucu kimyasallar kullanılıyor. Bir kutu kola 140 kalori ve 40 gr şeker içeriyor. Aynı miktarda elma suyunda; 165 kalori ve 39 gr şeker var! Hazır meyve suları şeker ve katkı maddelerinden ibaret. Taze sıkılmış meyve sularını da çok tercih etmiyorum.Fruktoz içerikleri fazla.

Cipsler de hem yüksek kalorileri ile hem de içinde bulunan katkı maddeleri sebebiyle en sağlıksız ürünler. İçindeki akrilamid, kimyasal plastik sanayiinde kullanılan ve sigarada kansere neden olan tehlikeli bir kimyasal madde.

Şekerli, kremalı, şuruplu kahve

Kafelerde satılan göze son derece hoş gelen süslü, bol kremalı, şekerli kahveler 10-15 kaşık şc1eker içeriyor ve 400 kaloriden fazla Meyvelerde bulunan doğal şeker (fruktoz) dışındaki besinlere sonradan eklenen şekerlerin sağlığımıza ciddi zararları vardır. Amerika’da yapılan araştırmalarda; Amerikalıların günlük tükettikleri şeker miktarlarından dolayı kalp hastalıklarından ölüm risklerinin 2 kat arttığı görülmüş. Kadınlar günde en fazla 6 çay kaşığı ya da 100 kalori, erkekler için günde en fazla 9 çay kaşığı ya da 150 kalori şckerüzerine çıkmamalı.

YEDİKLERİ

Buzdolabımdan eksik olmayan besinlerin başında yumurta var. Sonra yoğurt ve gravyer peyniri geliyor. Balık, özellikle somon eyin fonksiyonlarımızın iyileştirilmesinde son derece önemli rolü olan omega-3 kaynağı. Sebze Grubu:Ispanak ve Brokoli haftada 1 kez pişirilmeli. Taze meyveler, doğal fıstık ezmesi, bitksel protein ve yararlı yağlar için çok iyi bir kaynaktır. Ev yapımı fıstık ezmesi, humus ve limon.

Diyetisyen Emre Uzun

Midyede ağır metaller var dikkatli tüketin

ASLA YEMEDİKLERİ

Sucuk, salam ve sosis yemem. Bu ürünlerdeki katkı maddeleri mide ve bağırsak kanser riskinin artmasıyla ilişkilendiriliyor. Paketli ürünler, gofret, bisküvi, çikolata vb. Paketli ürünler de yine yüksek fruktozlu mısır şurubu (işlenmiş gıdalarda ve içeceklerde kullanılan şeker bazlı bir tatlandırıcı) içeriyor. Yüksek fruktoz tüketimi ‘’boş” kalori olarak tanımlanıyor.

Midye

Midye kimilerine çok lezzetli gelse de her zaman tazeliğinden ve sağlıklı olup olmadığından şüphe edilmeli. Suyun içerisinde bulunan ağır metaller midye tarafından yeterince süzülemez ve ağır metalleri biriktirir. Tüketen kişiler ağır metallere maruz kalıyor. Kanalizasyon atıklarının aktarıldığı veya fabrika atıklarının atıldığı denizlerde yetiştirilip çıkarılan midyelerde de kanserojen olabilir. Tazeliğini kaybetmiş ise kısa süre içerisinde zehirlenmeye sebep olabilir. Riskli bir besin olan midyeyi tüketmemekte fayda var. Tüketilecekse de tazeliğine dikkat edilmelidir. Ben genellikle emin olamadığım için tüketmemeyi tercih ediyorum.

Beyaz ekmek

Besleyici değeri oldukça yüksek olan buğdayın öğütülme sırasında kepek ve öz kısmının ayrılmasıyla oluşan beyaz ekmek birçok besin öğesinde kayıplara uğruyor. Beslenmede lif eksikliği öncelikle sindirimi yavaşlatıp, kilo alımına sebep oluyor.

Döner

Etler çok yüksek sıcaklıklarda aleve maruz bırakıldığında sağlıksız bileşikler oluşabilir ve kanser riskini artırabilir. Fastfood olarak adlandırılabilecek dönerin nerede yenildiği ve nasıl pişirildiği de önemli.

YEDİKLERİ

Bir Gaziantep’li olarak eti çok seviyorum. Bu nedenle fastfood tarzı pişirilen etler yerine uygun koşullarda kesilmiş, veteriner kontrolü olan yerlerde parça et veya sağlıklı pişirme kriterlerine uygun ızgara, buğulama gibi yöntemlerle hazırlanmış parça etleri tüketmeyi tercih ediyorum.

Yanı sıra mevsiminde sebze, salata ve meyve tüketmeye de özen gösteriyorum.

Mümkünse işlenmiş olmayan ekmekleri yemek için tercih ediyorum ve danışanlarıma da öneriyorum.

Dr. Dyt. Tuba Kayan Tapan

Akrilamid içeren besinleri gıda listemden çıkardım

ASLA YEMEDİKLERİ

Akrilamid içeren besinleri tüketmiyorum. Çünkü, hayvanlar üzerinde yapılan laboratuar testleri sonucunda akrilamid maddesinin, kansere neden olduğu ortaya çıktı. Akrilamid belli bir ısıdan sonra meydana geliyor. Genel olarak bakacak olursak, patates, kök sebzeler ve ekmek gibi nişastalı yiyeceklerin kızartılması, pişirilmesi, sırasında çok fazla kavrulmamasına veya yanık olmamasına dikkat etmek gerekiyor.

Çay şekeri

Çay şekeri kullanmanın, fazla miktarı karbohidrat ve kalori alımı demek. Gün içinde, alınması gereken enerjinin karbohidrattan gelen yüzdesi, yüzde 45-60 olarak literatürde geçiyor. Süt ve süt ürünleri, meyve, tahıllar, kurubaklagillerden de karbohidrat almaktayız. Eğer gün içinde reçel, bal, pekmez tüketiyorsanız, sofra şekeri ekstra yük bindiriyor vücuda. Esmer şeker; şeker kamışı ya da şeker pancarının ikinci şurubundan elde edilir. Rafine edilmediği için glisemik indeksi beyaz şekere oranla daha düşüktür; ancak buna aldanılmamalı, sıralamada beyaz şekerden hemen sonra gelir. Esmer şeker kristallerinin daha küçük olmasından dolayı daha fazla sıkıştırılıyor.

YEDİKLERİ

Mevsiminde sebze tüketmeye özen gösteriyorum. Çünkü besinlere eklenen hormon takviyesi ve kullanılan kimyasallar ilaçlar, özellikle zamansız yetiştirilen ürünlerde çok fazla uygulanıyor. Bu nedenle, artık her mevsim her şeyi bulabiliyor olsak da, meyve ve sebzeleri mevsiminde tüketmeye çalışmalıyız. Mevsimine göre tercih ettiğimiz besinler, mevsim koşullarına göre bağışıklık sistemini desteklerler.

Uzman Diyetisyen Selahattin Dönmez

Sakatatlar öldürücü virüs taşıyabiliyor yenmemesi gerek

ASLA YEMEDİKLERİ

Sağlıklı beslenmeyi çok araştıran ve bu konuyu topluma hayatıma uygulayan biri olarak; Hiç yemediklerimin başında beyin, böbrek, dalak, karaciğer gibi sakatatlar var. Bunların sağlıklı beslenme planı içinde yararı olduğunun kanıtı yok ama zararlı olduğunu gösteren çok parametre var. Beyinde latent öldürücü olan virüsleri, karaciğer ve böbreklerde ise kanser yapıcı maddeler var. Kömürde ve kızartılarak pişirildiklerinde daha da zararlı oluyorlar. İç organ etlerini kesinlikle yemiyorum. Yemediğim bir başka grup ise işlenmiş etler; jambon, sucuk, salam, sosis, füme et gibi. Kırmızı, beyaz et veya balık olması önemli değil.

YEDİKLERİ

Diyetimde katı yağlar yok: Krema, kaymak, margarin, kuyruk ve iç yağı tüketmiyorum. Bunlarla ilgili kanıta dayalı kansere neden oldukları yönünde risk faktörleri var. Tam tahıllı tüm buğday ürünleri, ekmek çeşitleri, nadir kırmızı et, sıklıkla balık, çorba, kuru baklagiller taze ve kuru meyveler, kavrulmamış yağlı tohumlar yiyorum.

Diyetisyen Dilara Koçak

Bağışıklığı bozan gıdalarla vedalaştım hayatımda yeri yok

ASLA YEMEDİKLERİ

Kızartmaların her türlüsünü, hamur tatlılarını yemiyorum ve şekerli içecekleri tüketmiyorum. Rafine edilmiş ürün, beyaz un şeker içeren besinler insülin direnci, inflamasyon, yorgunluk ve bağışıklık sisteminin düşmanı hayatımdan uzaklaştırdım

YEDİKLERİ

Bol sebze, zeytinyağı, balık ve badem vazgeçilmezim. Sebzeleri mevsiminde yiyorum. Lif ve vitamin için en iyi kaynak zeytinyağı. Akdeniz tipi beslenmenin önemli parçası badem, ceviz gibi yağlı tohumlar ile balık ve bu uzun yaşayanların ortak yedikleri gıdaların başında geliyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.