Şampiy10
Magazin
Gündem

Maratonu maratoncular yaparsa

İstanbul Maratonu 1979’dan bu yana yapılıyor ve haftasonu 36’ıncısı koşuldu. İstanbul Maratonu’na Vodafone Türkiye, 2012 yılından bu yana sponsor ve elinin değdiği organizasyonda ciddi iyileşmeler sağlandığı hemen farkediliyor.

Ben bir sporsever olarak ve iki kıta arasını koşarak geçmenin heyecan verici olduğunu düşünerek bu organizasyona en az 14-15 kez katılmışımdır.

Köprü trafiğinin planlanan saatten 2 saat geçtikten sonra bile hala açılamamış olmasını saymazsak, bu yıl ki kadar başarılısını görmemiştim. Umarım gelecek yıllarda daha da iyileşir ve İstanbul Maratonu dünyanın sayılı majör maratonları arasına girer.

Vodafone Türkiye’nin enerjik A takımı içinde bu işe sadece bir PR çalışması olarak bakılmadığını görüyorum. Severek bu işe gönül koymuş durumdalar.

Genel Müdür Yardımcısı Hasan Süel 50’sine yaklaşsa da ciddi bir maraton koşucusu. Yakın zamanda New York maratonuna katıldığı ve 42 kilometre koştuğu için bu kez 10 kilometrelik kategoride koştu.

CEO Gökhan Öğüt başta olmak üzere tam kadro oradaydılar. Bir diğer Genel Müdür Yardımcısı Ender Buruk, önemli maraton organizasyonlarını bizzat gözlemlediklerini ve bu sonuçlar üzerinden İstanbul için nasıl iyileştirmeler yapabileceklerine çalıştıklarını söyledi. Mesela sarı yağmurluklu gönüllüler Berlin Maratonu’nda görülerek işin içine katılmış. Disiplini sağlamada epey başarılıydılar.

Bu arada Hasan Süel’den ilginç tiyolar da alıyorum. Mesela uzun koşularda hava sıcaklığını 10 derece fazla hissedermiş vücut. Önceki gün İstanbul 15 dereceydi. Yani koşucular 25 derece hissetti. Bir de maratonda yeni alınmış sıfır ayakkabı ile koşulmazmış. Racon böyleymiş.

Vodafone belli aralıklara DJ kabinleri yerleştirmiş. Çalan müzik koşanları motive ediyor, bacaklarına ekstra güç veriyordu. Bir de seyyar orkestra vardı. Parkur boyunca hem yürüyüp hem çaldılar.

İşi epey eğlenceli bir hale getiren küçük ama önemli detaylar bunlar.

Asya ile Avrupa arasında koşmak heyecan verici. Bu iş bir spor organizasyonu olmaktan çıkabilir. Nasıl Münih’in bir Bira festivali var ve on binlerce turist çekiyor, İstanbul da sırf bu koşuya katılmak isteyenler, koşmasa bile iki kıta arasında yürümek isteyenler için müthiş bir turizm etkinliği haline dönüşebilir.

Trafik çilesi bitmeli

Halk yürüyüşü güzel, renkli görüntülere sahne oluyor ancak biraz amacından uzaklaşmış gibi de duruyor. İşi abartanlar, köprü üstünde sofra kuranlar oluyor. Seneye mangal yakmak isteyen de çıkabilir. İşin bu kısmını disipline etmek şart. Renkli kıyafetlerle, değişik tiplemelerle yürüyenlere lafım yok, ancak oturup da köprü üstünde tavla oynamak neyin nesi?

O zaman bu önemli organizasyon için İstanbullular’dan istenen süre uzuyor, trafik yüzünden mağduriyetler oluşuyor. Saat 11’de trafik açılacak dendiyse hadi bilemediniz 11.30 gibi o trafik açılmalı. Evinden çıkacak İstanbullu da bunu bilmeli.

Yazının devamı...

Boğaziçili zenginler göreve

Herşeyin başı eğitim derken, ‘Eğitim şart’ diye esprili bir söylem üretirken, Boğaziçi Üniversitesi’ne gözümüz gibi bakmamız gerekiyor. Gönlü bol, hayırsever bir toplum olduğumuzu iddia ederiz ancak rakamlar pek öyle söylemiyor. Harvard’dan mezun olan bir Çinli geçen yıl okuluna 350 milyon dolar bağış yapmıştı. Yale Üniversitesi’nin yıllık bağış toplamı 2.5 milyar doları geçiyor. Dünyanın 139’uncu en iyi üniversitesi olan Boğaziçi Üniversitesi’nin geçen yıl sağlayabildiği bağış tutarı ise sadece 2.5 milyon dolar. Yani Yale’in binde biri... 150’nci yıl nedeniyle yapılan gala olmasaydı muhtemelen o miktara dahi ulaşılamayacaktı.

Boğaziçi Üniversitesi Vakfı ve Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği’nin çabası ile yapılan galada başta Hüsnü Özyeğin ve Cem Yılmaz olmak üzere sorumlu mezunlar elini cebine attı da bu rakama ulaşılabildi. Boğaziçi Üniversitesi bu yıl da “150 artı 1”inci yılını Raffles Otel’de yine bir galayla kutlamaya hazırlanıyor. Geçen yıl 1.000 TL’den satılan davetiyelerin fiyatı bu yıl 500 euro olacak. Sahnede yine ücret almadan çıkacak olan Cem Yılmaz var ve müzayedeyi de yönetecek. MFÖ de bir konser verecek ama ücreti karşılığında. Bunu duyunca bozuldum açıkçası. Belki son dakikada alacakları parayı üniversiteye bağışlarlar belli mi olur. Son iki CEO’su da Boğaziçi Üniversitesi mezunu olan Vodafone ise galanın büyük sponsoru. Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği (BÜMED) Başkanı Hakan Zihnioğlu ile Boğaziçi Üniversitesi Vakfı’nın iştiraklerinden BÜTEK’in Başkanı Barış Tansever büyük bir gayret içinde. Babasının görevi nedeniyle çocukluğu dahi Boğaziçi Üniversitesi’nde geçen ve mezuniyetinden sonra da okuluyla ilişkisini kesmeyen ve elinden geldiğince sorunlarına sahip çıkmaya çalışan Barış Tansever ciddi emek harcıyor ve teşekkürü hakediyor.

Bir dikili ağaç

Boğaziçi’nin neden bu yıl daha çok bağışa ihtiyacı olduğunu ise Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Gülay Barbarosoğlu’un verdiği rakamlar anlatıyor: “Bu yıl üniversitemiz 3 bin 950 yeni öğrenci aldı. Temmuz ayında 2 bin mezun veren okula gelen öğrenci sayısı artıyor ve biz kaliteden ödün vermemeye çalışıyoruz. Yeni öğrencilerimiz arasında üniversite sınavında ilk 3 binde yer almayan kimse bulunmuyor. İlk 100’e girenlerin 40’ı, ilk 250’ye girenlerin 103’ü bizi tercih ediyor. Bugün düşündüğümüzden 1.000 kişi daha fazlayız ve hepsi birbirinden değerli 15 bin 357 öğrencimiz var. Bu durumda hem öğrencilerimize hem de bu denli kaliteli öğrenci topluluğunu eğiten hocalarımıza karşı sorumluluğumuz artıyor. Bu daha çok burs ve daha çok yurt anlamına geliyor. Daha çok burs ve daha çok yurt ihtiyacını ise yalnızca üniversitenin bütçesinden aktarılacak kaynakla gerçekleştirmek mümkün değil. Bu nedenle batıdaki üniversitelerde olduğu gibi dış kaynak da gerekli.”

İşte bu yüzden herşeyden önce bilet alıp o geceye katılmak, sonra da müzayedede bağış yapmak gerekiyor. Bu yılki müzayede de birçok sürpriz var ama en ilginci “Boğaziçi’nde bir dikili ağacım yok demeyin” başlıklı olan satış. BÜ mezunları yapacakları bağışlarla okuldaki ağaçların sahibi olacaklar. Ağaçların önüne isimlerinin yer aldığı plaketler çakılacak.

Boğaziçi’ne neden gözümüz gibi bakmalıyız? Bunun yanıtı da Sunset’de yapılan galanın tanıtım yemeğinde efsane hocalardan Profesör Üstün Ergüder’den geldi:

“1992 yılında rektörlüğe isteyerek talip oldum çünkü bu benim için yapılacak bir işti. O zamanlar Boğaziçi Üniversitesi’nin nadir bir kuruluş olduğunu ve desteklenmesi gerektiğini düşünüyordum. Geçen yıllar içinde bu inancım daha da arttı. Bu kurumun bu ortamda daha çok korunması lazım çünkü BÜ, Cumhuriyletimizin önemli kurumlarından birisi.”

Yazının devamı...

Oto vergisine yeni düzen 5’er puanlık vergi artışı

Otomobil vergileri motor hacmine göre 3 farklı kategoride alınıyordu. 1500 cc’nin altı yeni kategori olacak. ÖTV’ye de 5’er puanlık artış gündemde

Maliye eski Bakanı Kemal Unakıtan’ın ‘yediveren gülü gibi’ dediği otomotiv sektöründe özel tüketim vergisinin yeniden düzenlendiği ve değişikliğin 1 Ocak 2015’ten itibaren uygulanmaya başlayabileceği konuşuluyor. Aldığım duyumlara göre Maliye bürokratlarının üzerinde çalıştığı taslağa son şekli verildi. Yeni sistemde otomotivden 3 yerine 4 farklı kategoride vergi alınacak.

Daha önce silindir hacmi 1600 cm3’ü geçmeyen araçlar için alınan en düşük vergi dilimi yeni düzende 1500 cm3’ü geçmeyen araçlar olarak yeniden belirlenecek. 1500 ile 1600 cm3 silindir hacmine sahip araçlar farklı bir vergi diliminde değerlendirilecek. 2000 cm3’e kadar olan araçlar için farklı 2000 cm3’ün üzerindeki araçlar için de lüks kategoride farklı vergi oranı uygulanmaya devam edilecek.

Motorlar küçüldü

Yeni motor teknolojileri sayesinde son dönemde piyasaya çıkan araçlarda 1200 cm3’e kadar motor hacminde bile 120 hatta 130 HP yani beygir gücüne ulaşılabildiği dikkati çekiyor.

Bu araçların satışında gözlenen artış Maliye bürokratlarını da harekete geçirmiş görünüyor. Maliye bürokratları yeni motor teknolojisi sayesinde artık 1600 cm3’lük silindir hacmine sahip araçların da neredeyse 2000 cm3 silindir hacmine sahip araçlar kadar güç üretebildiğini dikkate alarak yeni bir sınıflandırma yapılmasının ihtiyaç haline geldiğini dikkate aldılar. Taslağı hazırlayan kaynaklar “Elbette son karar Maliye Bakanı’nın ve Bakanlar Kurulu’nun. Ancak dördüncü bir kategori oluşturulmasında fayda var. 1600 cm3’e kadar olan araçlar tanımı da artık farklılaşmayı gerektiriyor” diye konuştu.

Vergiye de rötüş

Vergi dilimleri 3’ten 4’e çıkarken yeni düzende ÖTV oranlarının da yeniden şekillendirilmesi gündemde. Önce mevcut durumu hatırlatalım. 1 Ocak 2014’ten bu yana motor hacmi 1600 cm3’ü geçmeyen araçlardan yüzde 45 ÖTV alınıyor. Motor silindir hacmi 1600-2000 cm3 arasında olan araçlarda vergi oranı yüzde 80, motor silindir hacmi 2000 cm3’ün üzerinde olan araçlarda ise yüzde 130’luk ÖTV uygulanıyor.

Taslak yasalaşırsa yüzde 45’lik ÖTV dilimi bundan böyle motor silindir hacmi 1500 cm3’e kadar olan araçlarda uygulanacak. 1500 ile 1600 cm3 silindir hacmine sahip araçlarda ÖTV yüzde 45 yerine 5 puanlık artışla yüzde 50 olarak hesaplanacak. Yine aynı şekilde 2000 cm3’lük araçlarda ÖTV yüzde 80’den 85’e çıkarılacak. 2000 cm3 üzeri araçlarda ise yüzde 130’luk ÖTV oranının değiştirilmemesi öngörüldü ancak son kararı Bakanlar Kurulu verecek. Şayet vergi dilimleri yeni halini alırsa 1600 cm3 ile 2 bin cm3’lük araçlara 3 ile 8 bin TL arasında vergi zammı yapılması gerekecek.

Vergi dedikodusu

Otomotiv sektöründe vergilerin artırılacağına yönelik dedikodular son 10 gündür piyasada satışlara da yansımış vaziyette. Pek çok otomotiv firmasının potansiyel müşterilerini arayarak ÖTV zammına yakalanmadan fırsatlardan yararlanmasını tavsiye ettiği dikkati çekiyor. Maliye Bakanlığı’nın hazırladığı 2015 bütçesinde büyüme öngörüsü değişmezken vergi gelirlerinde yüzde 12’nin üzerinde artış tahmini yapılması zaten belli başlı vergilerde artışlar olabileceğine dair kuşkuları beraberinde getirmişti.

Yazının devamı...

Vergisiz kazanç kutsal mı?

Şu tabloya bakınca vergilendirilmemiş kazancın kutsal olduğu sonucu ortaya çıkıyor maalesef. Off-shore ZADE’ler vergisini, sigorta primini ödemedikleri paranın 6-7 katını kaptı, Maliye baktı

Herşey 2010 yılında Bursa’da açılan bir davanın off-shore zede lehine sonuçlanması ile başladı demiştik. O davada mahkeme, Yurtbank’ın off-shore bankasına parasını yatıran Müjdat Mançu’nun ‘Dolandırıldım’ iddiasını kabul etmişti. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de kararı onadı. Bu karar emsal oldu, binlerce off-shorezede’ye ilham verdi. Çoğu bilinçli olarak yani risklerini bilerek off-shore hesap açtırdıkları halde dolandırıldıklarını iddia ettiler ve Bursa’daki davayı emsal gösterip açtıkları davaları tek tek kazanmaya başladılar. Off-shore zedeler oldu off-shoreZADE.

Vergi hak getire

Off-shore hesap nedir ve neden daha yüksek faiz verilebilir bir kez daha anlatmakta fayda var.

Yurtiçi mevduat yapıldığında bankalar, yatırılan her 100 liranın vadesine göre değişmekle birlikte belli bir kısmını Merkez Bankası’na munzam karşılık olarak verirler. Ayrıca bazı yasal kesintiler yani vergiler de olur. Dolayısıyla banka kendisine mevduat olarak yatırılan her 100 liranın 100 lirasını da krediye dönüştüremez. Ortalama 88 lirasını dönüştürebilir. Bu da ekstra maliyet yaratır.

Off-shore hesap açıldığında ise Merkez Bankası’na karşı bir yükümlülük yoktur. Vergi de verilmez. Yani banka 100 liranın 100 lirasını da krediye dönüştürebilir. Bu paranın maliyetini düşüren bir unsur olduğu için off-shore hesaplara normal yurtiçi mevduattan daha yüksek faiz önerilebilir.

Off-shore hesap açtıranlar da aslında sistemin böyle işlediğini bilir, bunu bile bile paralarını off-shore mevduatta değerlendirir. (İstisna bir kaç örnek elbette bulmak mümkün. Yani parasını kendi rızası olmadan haberi olmadan off-shore hesaplara aktaran kötü niyetli banka yöneticileri çıktı geçmişte. Ancak bu davaları kazananların neredeyse tamamının ‘Paramı off-shore hesapta değerlendirin’ diye bankalara verilmiş yazılı talimatları ve hatta üzerinde kocaman puntolarla yazılı off-shore mevduat hesap cüzdanları var)

Aslında ne oldu?

Ve bugün geldiğimiz noktada, vergiden kaçan, Merkez Bankası’na olan yasal yükümlülüklerini yerine getirmeyerek riski göze alıp daha yüksek faiz alma hevesinde olanlar, Bursa’daki karardan sonra açtıkları davaları bir bir kazanmaya başladı. Kazanmak ne kelime, adeta servetlerine servet kattılar.

Tablo yukarıda. Anaparasının 5 hatta 6 katını faiz olarak aldılar. Bankalar Kanunu gereği isimleri bende saklı olan bu utanç listesindekileri ne yazık ki tam olarak veremiyorum. Ancak onlar kendilerini biliyor.

Benim takıldığım bir başka nokta daha var. Bu para sahipleri sigorta primini, vergisini ödemedikleri paranın anaparasını aldılar. (Anaparanın tamamını almaları önemli. Zira yurt içi mevduatta eğer bir sıkıntı olursa TMSF tarafından ödenecek yasal sigorta tutarı 100 bin TL) Yetmedi bir de faizini aldılar. Maliye neden bu ekstra kazançtan faiz almayı düşünmez ki?

Çifte kavrulmuş bir kazanç yaratılır ki.

Hakimlere iş düşüyor

Utanç listesi diyorum ancak işin doğrusu kişi ve kurumlara mahkemelerin verdiği kesinleşmiş kararlar üzerine bu paralar ödeniyor. Yani ortada haksızlık var ancak yasalar çerçevesinde hak edilmeden kazanılan bir para yok. Yani bu tabloyu hakimler yaratmış durumda. O yüzden diyorum ki bu konuda Yargıtay’ın verdiği karara direnen hakimler çıkmalı. TMSF’den çıkan para hepimizin parası. Vergisini ödeyerek daha azına razı olup yurt içi mevduat yapanlar cezalandırıldı, vergi ödemeden yüksek faiz peşinde koşanlar ödüllendirildi. Bu yüzden vergilendirilmemiş kazanç mı acaba daha kutsal ve itibarlı diye insan sormadan edemiyor.

Yazının devamı...

Off-Shore ZADELER

Bursalı bir off-shore zedenin ‘Dolandırıcılık’ iddiasıyla yaptığı itirazın kabulü, Yargıtay’ın kararı onamasının ardından fırsatçılar TMSF’nin kapısını çalıp vergisini ödemedikleri paranın hem anasını hem faizini geri almaya başladı. TMSF Başkanı Gül isyan etti.

Herşey 2010 yılında Bursa’da açılan bir davanın off-shore zede lehine sonuçlanması ile başladı. Yurtbank’ın off-shore bankasına parasını yatıran Müjdat Mançu, dolandırıldığını iddia ederek açtığı davayı kazandı. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi kararı onadı ve zaten olanlar da bundan sonra oldu.

Yüzlerce off-shore zede, bu kararı emsal gösterip açtıkları davaları tek tek kazanmaya başladı. Hem anaparalarını aldılar hem de yıllar içinde enflasyon üzerinden hesaplanan faizini Off-shore zedeler oldu Off-Shore ZADE...

Bile bile lades değil mi?

Belki off-shore’da parası batanlar bu ifadeye kızacaklar ancak ben böyle düşünüyorum. Nedenini de açmaya çalışayım.

Bir kere off-shore hesap açanların abartmayayım ama yüzde 99’u nasıl bir işin içine girdiklerini biliyordu. Bir tarafta yüzde 50 faiz verilirken kendilerine neden yüzde 60-65’lik faiz verilebildiğini bilmemeleri, bunu sorgulamamaları mümkün değil. Zaten bu hesapların çoğu öyle 3-5 bin liralık hesaplar değil. 1 milyon liralık hesaplardan bahsediyoruz. Yani para kazanmış, para işini bilen insanlar.

İçlerinde gerçekten farkında olmadan parası off-shore hesaplara aktarılan mudiler de vardı ve onları kesinlikle ayrı bir yere koyuyorum. Zaten onlar parasını aldı. Helali hoş olsun.

Ancak elinde koskoca ‘Off-Shore Mevduat’ hesap cüzdanı olan, ‘Paramı off-shore’da değerlendirin’ diye yazılı talimat verenlere ne demeli?

Onlar nasıl dolandırıldıklarını iddia edip vergisini ödemedikleri, sigorta primini ödemedikleri parayı TMSF’den talep edebilirler anlayamıyorum.

Off-shore’da kendilerine nasıl yüksek faiz verilebiliyordu?

Yatırdıkları paradan, sigorta primi, munzam karşılık gibi vergisel maliyet artırıcı kesintiler yapılmadığı için banka da onlara daha fazla faiz önerebiliyordu. Faizi yüksekti ancak riski vardı. Yurtiçi mevduat olmadığı için, banka batarsa karşılığını alamayacaklarını biliyorlardı. 10-15 puan fazla faiz için bu riski göze aldılar.

Başta Yurtbank olmak üzere pek çok bankanın yoğun off-shore hesapları vardı. Kıbrıs’ta kurulu bankalar ve diğer vergi cennetleri üzerinden yapılıyordu bu iş. Korkulan oldu, bankalar battı. TMSF yurtiçi mevduatlara yasal mevzuat çerçevesinde ödeme yaptı. Ancak haklı olarak ‘Off-shore hesaplara karışmam’ dedi.

Tekrar ediyorum, off shore hesap açtıranların yüzde 99’u nasıl bir işe giriştiklerini biliyordu. Onlar için kar ve zarar kardeşti.

Ancak Bursa’da açılan davada verilen karar emsal oldu. Kararı Yargıtay da onayınca TMSF için korkulan oldu ve fırsatçılar bu kapıdan girerek paralarını hem de faizi ile birlikte talep etmeye başladılar. TMSF’nin şu ana kadar ödediği para 150 milyon lirayı geçti. TMSF Başkanı Şakir Ercan Gül olaya isyan ediyor. Ancak mahkeme kararları karşısında da eli kolu bağlı, ödeme talimatlarını imzalıyor.

Hakimler direnebilirler

Yargıtay’ın onama kararına rağmen görülen davalarda hakimlerin bu karara direnme hakları var aslında. Yani ille de açılan her dava TMSF aleyhine bitecek diye bir şey yok. Ancak bunun için konuyu çok iyi bilen hakimlere ihtiyaç var. Bir de adamın gözüne baktı mı iyiniyetli mi kötü niyetli mi anlayacak hakimlere.

Zaten dolandırıldığını iddia eden kişinin ‘Off-shore mevduat hesap cüzdanı’ varsa, bankaya da ‘Paramı off-shore hesapta değerlendirin’ diye yazılı talimat vermişse artık dolandırıldığını iddia etmesinin mantık olarak imkanı olabilir mi?

Benim mantığım ve vicdanım ‘Yok’ diyor.

Eğer kararlara direnen hakimler olmazsa, bu işin faturası kabaracak 500 milyon lirayı da geçecek. Bu para hepimizin cebinden çıkacak.

1.5 milyon lirasını 9 milyon olarak aldı

Dolandırıldıklarını iddia eden öyle off-shore zedeler var ki olayı bilmemelerine imkan ihtimal yok. Düşünün bunlardan birisi bir banka şube müdürü. Ne yapıldığını, yüksek faizin nasıl ödenebildiğini, tezgahın nasıl kurulduğunu bilmemesi mümkün mü? Ancak o da parasını geri alanlardan. Factoring şirketi off-shore mevduat yapmış parasını TMSF’den geri aldı. Bir factoring şirketi yöneticisinin off-shore’dan haberinin olmaması mümkün mü?

Hepsi umutsuzdu, Bursa’daki davanın sonucunun ardından ellerini ovuşturup TMSF’nin kapısına dayandılar.

Bir örnek vereyim. Off-Shore’da bugünün parası ile 1 milyon 520 bin TL’si batan bir kişi geçtiğimiz günlerde sonuçlanan dava ile TMSF’den tam 9 milyon 150 bin 124 TL aldı.

Sigorta primi ödemeden sigortadan para almak ne kadar güzel değil mi?

Hatta yurtiçindeki bir hesap sahibi 1.5 milyon lira için yasal sınır olan 100 bin TL alabilecekken onlar ana parayı tam olarak alıyorlar üstelik faiziyle beraber tutarı 6-7 katına çıkarıyorlar. Bu iş artık TMSF’nin meselesi olmaktan çıktı, memleket meselesi haline dönüştü. Bu haksızlığa dur demek gerekiyor. Yargıtay’ın onama kararına rağmen geri adım atmayacak, dirençli hakimlere ihtiyaç var.

Davalar ING Bank’a açılıyor ama...

Egebank, Yurtbank, Yaşarbank, Bank Kapital ve Sümerbank’a el konulduktan ve Sümerbank çatısı altında birleştirildikten sonra Fon Yönetim Kurulu’nun 28 Mayıs 2001 tarihli kararı ile Oyakbank’a satış yapıldı. Oyak Bank ise hisseleri Temmuz 2008’de ING Bank’a devretti. Aslında davalar batan bankaların yeni sahibi ING Bank’a karşı açılıyor. Ancak alım sözleşmesinde ‘Geçmişten gelen tüm davaların sonuçları TMSF’nin sorumluluğundadır’ maddesi olduğundan ING de çıkan kararları TMSF’ye yönleniriyor. Bu durum yüzünden şu an TMSF ile ING Bank arasında da süren bir uyuşmazlık davası bulunuyor.

Yazının devamı...

Üniversite öğrencisinin çamaşırını yıkayan şirket

Mehmet Nane şimdi de Necil Oyman’ın yönetiminde çok istikrarlı bir büyüme çizgisi yakalayan TeknoSa geçtiğimiz günlerde Şırnak’ın Cizre ilçesinde de mağaza açarak 81 ilde de mağazası olan tek teknoloji perakende zinciri oldu. Hatta bankaları hariç tutarsak 81 ilde de varolan nadir şirketlerden biri olarak dikkat çekti. TeknoSa, Türkiye’nin her yerine ulaşsa da asıl hedefini internet olarak ortaya koyuyor. Necil Oyman tüketicinin ayağına gitmenin çok önemli olduğunu vurgularken, bu mağazaların aslında birer deneyim ve demo merkezi olduğunu söyledi. Geçtiğimiz günlerde sohbet imkanı bulduğumuz Necil Oyman, mağazaların nasıl bir deneyim merkezine dönüştüğünü şu ilginç örnekle anlattı:

kliksa.com dayanışması

“Mağazalarımıza gelen müşterilerimiz içinde eski makinası bozulanlar vardı. Makineleri bozulduğu için evde çamaşırlarının biriktiğini ve zor durumda kaldıklarını dile getiriyorlardı. Biz de mağazalarımızda yeni aldıkları makinenin kurulumu yapılana kadar evdeki çamaşırlarını getirdikleri takdirde yıkama ve kurutma yaparak yardımcı olabileceğimizi ilettik. Bunu yeni makina almak isteyenlerin yanısıra üniversite öğrencilerine de yaydık. Üniversite öğrencileri mağazamıza gelerek bu hizmetten faydalanıyorlar. Bu durum karşısında çok büyük şaşkınlık ve mutluluk yaşanıyor. TeknoSA olarak koşulsuz şartsız müşteri memnuniyeti için tüm imkanlarımızı sunuyoruz. Müşterilerimizin memnuniyeti bizleri de mutlu ettiği gibi bizlere katma değer olarak yansıyor.”

Oyman, çamaşır deneyiminin yeni makina alma kararı veren müşterilere karar vermeden önce demo yapma olanağı sunduğuna da dikkat çekti. Her ne kadar 81 ile çıksa da TeknoSa asıl büyümenin internette olacağını öngörüyor demiştim. TeknoSa’nın internet sitesinin yanısıra Sabancı Grubu’nun ciddi bir yatırım hamlesi ile öne çıkardığı kliksa.com da TeknoSa’nın online alışveriş hedefine ulaşmasında aracılık edecek. Sabancı’nın Kliksa’yı amazon.com gibi bir alışveriş merkezine dönüştürme çabası var.

Köşe başlarını iyi tuttuk

Necil Oyman şu an için online satışların toplam ciro içinde yüzde 10’a ulaştığını belirtirken “Geçtiğimiz yıldan itibaren çoklu kanal stratejisine dönük yatırımlarımızı artırıyoruz. Müşterilerimizin, mağazalarımızdan, bilgisayardan, cep telefonundan veya tabletten alışveriş yaparken bütünsel ve tek bir deneyim yaşamalarını önemsiyoruz. Mobil uygulamalar ile akıllı telefon ve tabletlerde download edilerek aslında 700 binden fazla mağazaya ulaştık” diye konuştu. Oyman her yerde her kanalda erişilebilir olmayı hedefleyen TeknoSA olarak dünya çoklu kanal perakende yarışmasında dünyanın en iyi 7 şirketinden biri olarak finale kaldıklarını da hatırlattı. Teknoloji market pazarında hakikaten kimsenin ummadığı gelişmeler oldu. EP Center, Best Buy, ElectroWorld, Darty gibi dünya devleri Türkiye pazarına büyük iştahla girip ardından ticari başarısızlıkla çıkmak zorunda kaldılar. Başta TeknoSa olmak üzere yerli şirketler yabancılara Türkiye’yi dar etti. Necil Oyman müşteri memnuniyetine yönelik çalışmaların meyvesini verdiğini söyledi. Oyman “Duygusal kampanyalar yaptık, tedarikçilerle uyumlu çalıştık. Çok deneyimli satış ekibi kurduk. En önemlisi köşe başlarını çok iyi tuttuk ve yabancıların pazar payımızı çalmasına izin vermedik” dedi.

Ardahan bir İstanbul mağazası kadar başarılı

2013 yılını 77 ilde 294 mağaza ile kapatan TeknoSa, Ağrı, Bitlis, Kars, Kilis, Tunceli, Ardahan ve Şırnak illerindeki teknoloji marketleri hızla açarak 81 ile çıktı. Necil Oyman bölgede ciddi bir potansiyel olduğunu belirtiyor. Her ne kadar biz Oyman ile görüştüğümüzde Kobani bahanesiyle bölgede yaratılmaya çalışılan kaotik ortam henüz yaşanmamıştı ancak Necil Oyman’ın gözlemi önemli: “Bölgede çok ciddi potansiyel var. Ardahan mağazamızı kısa bir süre önce açtık. Şu anda ortalama bir İstanbul mağazamızın performansını yakalamak üzere. Bölgedeki mağazalarımızın performansı bizi hiç üzmedi. Diyarbakır, Van, Gaziantep, Şanlıurfa en iyi ciro yapan iller. Şırnak, Hakkâri, Mardin ve Tunceli ise Teknosa.com’u en çok kullanan ve trafik artışı en yüksek olan iller. Ardahan’daki Teknosa.com satışları, 2014’ten 2013 yılına oranla yüzde 50 artış gösterirken, Şırnak ziyaret artışında yüzde 2 bin oranıyla bölgenin yıldızı”

Yazının devamı...

Benzinde 17 kuruş fazlalık var, acaba farkında mıyız?

Dünyanın en pahalı benzinini kullanmak zorunda kalan Türkiye, petrol fiyatlarında yaşanan artışa gösterdiği hızlı reaksiyonu, düşüş zamanlarında gösterememesi ve indirime nazlanması ile de dikkat çekiyor.

Dünyada küresel büyüme kaygıları ile petrol bir süredir değer kaybediyordu. Dünkü işlemlerde tam 4 yıl aradan sonra bir varil petrol ilk kez 88 doları gördü. Çok değil 19 Haziran 2014’te

114 dolardan da işlem görmüştü. Haziran’ın genelinde ise ortalama 110 dolarlar seviyesindeydi. Elbette petrolün Türkiye’ye maliyeti sadece varil fiyatı ile sınırlı değil. Bir de doların fiyatına bakmak lazım. Haziran’da petrolün varili 110 dolar seviyesindeyken dolar da 2.12 TL civarındaydı. Yani 1 varil petrol ithal edebilmek için ödediğimiz bedel 233 TL idi. (Bir varil hampetrol 158.987 litre)

Bunun net hesabı aşağıdaki grafikte detaylı olarak var. Yazıda da tekrar etmek istemiyorum. Ancak bugün geldiğimiz noktada söylenebilecek tek şey, petrol fiyatındaki düşüşün, Türkiye’deki benzin fiyatına tam olarak yansımadığıdır.

Evet, petrol düşerken doların fiyatı arttı ancak yine de hampetrol fiyatındaki artış kadar artmadı. Petrol yüzde 14’e yakın değer kaybederken, dolardaki değerleme yüzde 7.5’te kaldı. Haziran’dan bu yana benzinde iki kez fiyat ayarlaması yapıldı. 5.13 liralık litre fiyatı önce 5.03’e son olarak da 4.92 TL’ye indi.

Yaptığım hesaba göre şu an benzin yine de 17 kuruş daha pahalı satılıyor.

Buna benzer bir hesabı daha önce de yapmış ve altından gizli vergi zammı çıkmıştı. Benzer bir vergi zammı yapılmış da olabilir.

Düşerse ne olur?

Vergi gelirlerinde azalışa tahammülü olmayan hükümet akaryakıttan aldığı vergiyi artıracağına, maliyet düşüşünü fiyata yansıtsa aslında genel ekonomi için çok daha faydalı bir hareket yapmış olabilir. Türkiye’de bir maliyet enflasyonu var zira. Petrol, doğalgaz, elektrik fiyatı mal fiyatlarına çok etki ediyor. Hükümet tüm enerjisini faiz düşüşüne veriyor ancak yapılan araştırmalar gösteriyor ki satılan malın toplam maliyeti içinde yerli ithal hammadde ile petrol-doğalgaz-elektrik giderlerinin payı yüzde 86.2. Finansman giderleri ise yüzde 2.2’lik bir yer tutuyor. Yani enflasyonla mücadelede asıl hedef faiz değil, ana girdilerdeki maliyet düşüşü olmalı. Şu an petrol fiyatı bunun için güzel bir fırsat sunuyor. Ancak kısa yoldan akaryakıttan alınan vergi tatlı geliyor.

Yazının devamı...

Şampiyonluk turu inşallah Mayıs’ta Vodafone Arena’da

Beşiktaş Kulübü Başkanı Fikret Orman, toplamda 105 milyon dolara malolacak Vodafone Arena’da inşaatın planlandığı gibi ilerlediğini, 2014-2015 sezonunun son maçını burada oynamayı hedeflediklerini söyledi. Orman “İnşallah o gün bizim şampiyonluk turunu attığımız gün de olacak” dedi.

Fikstüre baktım, ligin son hafta maçları 31 Mayıs 2015’te tamamlanacak ve o gün Beşiktaş evinde Gençlerbirliği ile oynayacak.

Beşiktaş İnönü Stadı’na bir Gençlerbirliği maçı ile veda etmiştik, işler yolunda giderse yine bir Gençlerbirliği maçı ile ‘merhaba’ demiş olacağız, sabırsızca bekliyorum.

Önceki akşam futbol ekonomisi konuşmak üzere Vogue’da buluştuğumuz Fikret Orman, SPK’nın uyarısı ile gündeme gelen kulüplerin bozulan finansalları ve Beşiktaş’ın durumu ile ilgili bilgi verdi ve söze “En büyük zorluk hepsini birden götürmek. Hem yarışmacı rekabetçi kadrolar kurmak, hem de stad inşaatını finanse etmek zorundayız” diyerek başladı.

Stad bittiğinde önemli bir gelir kalemi yaratmış olacaklarını ve ezeli rakipleri ile bozulan mali dengeyi yeniden kuracaklarını kaydeden Orman, bunun yanı sıra sponsorluk gelirlerini de artırarak 325 milyon doları bulan borcu azaltma yolunda ilerledikleri söyledi. Orman halen 80 milyon dolar seviyesinde olan yıllık gelirleri, stadın da bitmesinin ardından 220 milyon dolarlar seviyesine yükseltecek planlamayı yaptıklarını vurguladı. Orman bu hedefi tuttururken en büyük gelir kaleminin sponsorluklar olacağının altını çizdi ve “Son 1 yılda 217.5 milyon dolarlık sponsorluk anlaşması yaptık. Bu 110 yıllık tarihimizin sponsorluk gelirleri toplamından daha büyük bir rakam” diye konuştu.

Koltuk satışında durum

Göçebe hayatı yaşayan ve şu an evindeki maçları Olimpiyat Stadı’nda oynamak zorunda kalan Beşiktaş’ın acaba kombine, VIP ve loca satışları nasıl gidiyor?

Orman satışlarda gelinen son noktayı açıkladı: 147 locadan 111’ini sattık 29 milyon dolar gelir elde ettik. 22 loca da rezerve edildi. Yani geriye satılmayı bekleyen 14 loca kaldı. 2 bin VIP koltuktan 445’ini sattık oradan da 6.5 milyon dolar gelir elde ettik. Ayrıca bu staddan yıllık 10 milyon dolara yakın ekstra gelirimiz de olacak”

Hedef B.Dortmund

UEFA’nın finansal fair play incelemesine de değinen Fikret Orman, mevcut finansal tablo ve önümüzdeki döneme yönelik hedefler doğrultusunda problem görmediklerini bu incelemenin bir sorun çıkarmayacağını belirtti. Orman, “Onlar olmayan para ile harcama yapılmamasını gelirle gider arasında bir denge olmasını istiyor. Bizim de tüm çabamız vizyonumuz, planlamamız bu yönde. Şu an bonservisler hariç 35 milyon eurolar düzeyinde bir takım oluşturabiliyoruz. Real Madrid, Manchester City, Chelsea gibi 250 milyon eurolar bandındaki kulüpleri bir kenara koyuyorum. Bir de Roma gibi Atletico Madrid gibi B.Dortmund gibi 100-120 milyon euro bandında takım kurabilen kulüpler var. Biz de bilançomuzu güçlendirir güçlendirmez 100-120 milyon euroluk bir kadro oluşturabilecek seviyeye yükselmek istiyoruz” diyerek bir diğer hedefini de ortaya koydu.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.