Organze kumaş kadar pırıltılı bir tatlı: Güllaç
Güllaç bildiğimiz kadarıyla 16’ncı yüzyıldan beri yapılır. Ramazanla ilişkilendirilmesi ise muhtemelen daha sonradır, zira Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzadeleri Bayezid ile Cihangir’in sünnet düğünü ziyafetlerinde güllaç sunulan yiyecekler arasındadır... En ince kristalden de daha ince ve kırılgan olduğu hesab edilirse de, güllaç yapraklarını yapmak şüphesiz en güç mutfak zenaatlarından biri. Nitekim ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi bunu, lahana yapraklarının inceliğini güllaç yaprakları ile mukayese ederek dile getirir.
Kısacası Haute Cuisine (Yüksek Mutfak) düzeyini yakalamış olan Türk mutfağının iftaharla gösterebileceği eşsiz ürünlerden biridir güllaç. Turabi Efendi İngiliz asilleri için hazırladığı yemek risalesinde, paludesi ile kızartmasının tariflerini sıralarken yapraklarını yapmak için de bir tarif verir ama yapma güçlüğünü bilmesinden olmalı, yaprakları da eklidir bu tarife. Layikıyle ibaresinin ne kadar önem taşıdığını 1881’den beri güllaç yapan, kısaca Saffet Abdullah firmasının dördüncü kuşağı amca çocukları Erdal Arseven ile Saffet Bey’in torunu Gürsel Arseven anlatıyor. (Arseven bir Tıp dokturu ama güllaç atölyesinden de tabiri caizse doktorası var...) Kuzeni Erdal Arseven ile birlikte bu işi kültürel bir tutku çerçevesinde yaşatmayı nicedir amaçladıklarını bilirim. Erbabı oldukları için de sözlerine kulak veririm. Güllacın yapım aşamasındaki inceliklerini anlatan Gürsel Bey, tülden de ince yaprakların dokusunu damakta tek tek hissedilebilmesi için güllaç hamuruna az un katıldığını söylüyor. Tadın bir parçasının doku olduğu düşünüldüğünde bu çok önemli.
Şimdiki güllaçlar yumurtasız
Simitin gevrek olanının, patlıcanın iyi pişmişi ya da baklavanın ağızda dağılanının diğerlerinden üstün olması gibi, salt doku ile ilgili lezzeti algılamakta etkili olan bir unsur bu. Bu hissedilmez ise güllaç jöleleşmiş bir yiyeceğe dönüşüyor. Eskiden yumurta akı ve buğday nişastası ile yapılan yapraklar, şimdi yumurtasız ve ana madde mısır nişastası. Arsevenler kullanılan malzemenin değişmesini teknolojinin de değişip, ürünlerin farklılık kazanmasına bağlıyor. Hamuru, akıtma hamuru gibi akışkan olan güllaç muhtemelen yumurta sarısı ve unla yapılan akıtmanın saray mutfağında arıtılmış hali, gerek lezzet gerekse görüntü olarak... Gül suyu ile ıslatılan bembeyaz yapraklar mistik bir rayihalı ve latif bir tada dönüşüyor. Tinsel bir ay olan Ramazan’a her haliyle yakışıyor güllaç. Güllaçlı nice Ramazanlara... (Güllacın şerbetli kızartmasını ve kırılmış yapraklardan paludesini de deneyebilirsiniz.)
Nasıl yapılır?
Malzemeler:
l 3 litre süt l 1 kg şeker l Yarım ya da 1 kahve fincanı gülsuyu (Kozmetik kullanım için olmamasına dikkat edin.) l İçi için yarım su bardağı ince kıyılmış beyaz badem.
Tarifi:
Sütü şeker ile kaynatın, az ılıdıktan sonra, istediğiniz miktarda gülsuyu katın, dikdörtgen bir tepsinin altını iyice kaplayacak kadar dökün. Tenceredeki sıcak süte güllaç yaprağı batırın, kopmaması için hemen çıkarın ve parlak tarafı üste gelmek üzere kaba yerleştirin. Güllaç yaprakları godelenmemelidir. Yoksa buraları katılaşır ve jölemsi olur. Süte batırılmış olmasına rağmen, üzerine tekrar sıcağa yakın süt dökün. Bu işlem 8-10 güllaç yaprağı gerektirir. Süt içinde yüzer dozda süt olursa yaprak hissedilir. Yarım su bardağı ince kıyılmış beyaz badem yaprakların aralarına serpin. Üzerinde bolca süt kalmalıdır. Sonra dolapta tutun ve iyice soğuyunca servis edin.