Şampiy10
Magazin
Gündem

Anadolu’da 1 milyon hastaya bakacağız İstanbul’da yer arıyoruz

Hastane konusunda Anadolu’ya ağırlık verdiklerini söyleyen Esas Holding Yönetim Kurulu Üyesi Erhan Kamışlı, “Sağlıkta en iyi ve etik olanı yapmalısınız. Ekonomik anlamda bu yüzden işimiz zor. Biz uzun vadeli düşünüyoruz. Anadolu’da 7 hastanemizle hizmet veriyoruz. İstanbul’da yokuz ama arayış içindeyiz. Toplam 550 yatağımız var. Bu yıl 1 milyon hasta bakacağız Anadolu’da. Geçen sene bu sayı 850 bindi” dedi.

Erhan Kamışlı Esas Holding Yönetim Kurulu üyesi. Pegasus, Electro World, Medline, AFM sinemaları gibi markalarıyla havacılık sektöründen sağlık sektörü ve gayrimenkule farklı alanlarda yatırımları olan Esas Holding’te sağlık alanın sorumluluğu Erhan Kamışlı’da. Grubun sağlık ve gayrimenkul yatırımlarıyla ilgilenen Erhan Kamışlı’yla Esas Holding’in Kavacık’taki merkezinde buluştuk. 1964 doğumlu olan Erhan Kamışlı, Şevket Sabancı’nın kızı Emine Sabancı Kamışlı’nın eşi. Çiftin 2 oğlu var. Erhan Kamışlı tam bir golf tutkunu, ‘ailesi ve golf tutkusu’ hayatının vazgeçilmezleri.

Adana doğumlusunuz. Ne zaman ayrıldınız Adana’dan?

İlk, orta ve liseyi Adana’da tamamladım. Daha sonra Amerika’ya California Üniversitesi’ne gittim. Uluslararası İş İdaresi ve Ekonomi okudum. Bitirdikten sonra döndüm. Dış ticaret şirketine girdim.

Başarılı bir öğrenci miydiniz?

Yok hayır. Orta seviyedeydim. Türkiye’de değil ama Amerika’da okul hayatını sevdim. Farklı bir eğitim anlayışları var. Bana eğitimi sevdirdiler.

Dönmemeyi düşündünüz mü Türkiye’ye? Yurtdışında kariyer yapmayı hiç düşünmediniz mi?

Düşündüm bunu ama ben tek çocuğum, ailem için döndüm. Dış ticaret şirketinde çalıştıktan sonra Çimsa’ya girdim. Çimento sektöründen önce tekstil sektöründe de deneyimim oldu. Mersin’de çalıştım. Akçansa’da çalıştım. Uzun yıllar çimento sektöründeydim. 2008 yılına kadar bu alandaydım. Ve siz de biliyorsunuz, Esas Holding’in çatısı altına girdim daha sonra. Sağlık ve gayrimenkul sektörüyle ilgili çalışmaya başladım.

Her ikisi de Esas Holding için yeni...

Evet. Yeni alanlar bizim için. Gayrimenkulde çok iyi yatırımlarımız oldu. Sağlık sektöründe de Anadolu’da büyüdük.

6 hastaneniz var...

Evet. Anadolu’da 7 hastanemiz var. İstanbul, Ankara ve İzmir’de hizmet veren Medline Acil var, ayrıca sağlık alanında yeni başlattığımız Medline Evde Sağlık Hizmetleri var. Sağlık alanında 3 bölümdeyiz. Bunların en eskisi Medline Acil. 1995 yılında kuruldu. Alanında ilkleri yaptı. Hastaneler çok yeni. 2008 yılından itibaren başladık sağlık yatırımlarına. Evde Bakım alanında ise 6 aylık bir geçmişimiz var. Başta İstanbul’da büyümek istiyoruz bu alanda.

İstanbul’da Esas Holding’in bir hastanesi olacak mı?

Anadolu’ya ağırlık verdik. İstanbul’da yokuz ama arayış içindeyiz. Toplam 550 yatağımız var. Bu sayı zaman içinde emin adımlarla büyüyecek. 45 ambulansımız var. Bizim ambulansların kırmızı kuşaklı olanların hepsi doktorlu. Mavi kuşaklı ambulanslarımız farklı, onlar hasta taşıma amaçlı. Biz bu hizmeti doktorlu ve en iyi teknolojik olanaklarla verdiğimiz için farklıyız.

Kaç hastaya hizmet veriyorsunuz?

Bu yıl 1 milyon hasta bakacağız Anadolu’da. Geçen sene 850 bindi.

Bütün hastaneleriniz SGK’lı hastalara bakıyor değil mi?

Evet. Biz tamamen Anadolu halkının ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde hizmet veriyoruz. Sağlık herhangi bir iş gibi değil, insan hayatına dokunuyorsunuz. İnsan hayatına dokunduğunuz her alanda feragat edemezsiniz ekonomik olarak. Bizim bakışımız bu. Sağlıkta en iyi ve etik olanı yapmalısınız. Ekonomik anlamda bu yüzden işimiz zor. Biz uzun vadeli düşünüyoruz.

Doktor etik olmalı

Sağlık sektöründe bir değişim yaşandı. Taşlar da henüz oturmadı. Doktorlar tarafına baktığımızda sorun var. Özel hastanelerde de sorunlar var. Sizce aksayan yönler neler?


Türkiye’de sağlık hizmetlerine bakınca, kişi başı tüketim 600-650 dolar yılda. Bu sürdürülebilir değil. 3 bin-6 bin dolar arası olan çok gelişmiş ülkeler var, bu olamaz Türkiye’de ülkenin gerçekleri ortada ama 1.000-1.500 dolar olabilir. Hastaneye gitme sayısı artıyor Türkiye’de. Eskiden hastaneye ulaşma sorunu vardı. SGK uygulaması da çok şeyi değiştirdi. Bence bu olumlu oldu. Ancak bu sorun yok demek değil. Doktorlar diyorsunuz. Doktorun teknik tarafının iyi olması yeterli değil. Etik olmalı. Doktorlar ticari bakmamalı.

450 liraya da bakan doktor da var...

Bu çok istisna.

İstanbul’da bazı özel hastanelerde bu rakamlar var...

Biliyorum ben de böyle doktorları. İnanılır gibi değil aradaki uçurum. Muayenenin böyle bir bedeli olması çok anormal. İstanbul’da farklı bir durum var. Bazı doktorlar çok uçuk. Anadolu doktorları 5-6 euroya hasta bakıyor . Anadolu’da hastane yapınca 5 euroya hasta bakıyorsunuz. İnanın biz çk olaya şahit oluyoruz, çok yetenekli doktorlarımız var.

İstanbul’da hastane açarsanız...

Biz de İstanbul’da arayış içineyiz. Genel hastane istiyoruz. Bakıyoruz. Lokasyon da önemli. Dediğim gibi ticari bakmıyoruz. Uçuk rakamlar bizde asla olmaz.

EŞİMLE ADANA’DA DEĞİL LONDRA’DA TANIŞTIK

Emine Hanım’la Adana’da mı tanıştınız?


Hayır. Ben Londra’dayken ortak arkadaşlar sayesinde tanıştık. 19 yaşında ve 21 yaşında iki oğlumuz var. Büyük olan Fethi Amerika’da okuyor, küçük olan Kerem Lugano’da lisede okuyor. O da daha sonraki yıl Boston Üniversitesi’ne gidecek. 22 yıldır evliyiz.

Sizin tutkunuz golf...

Evet. Ben golf oynuyorum. Çok rahatlatıyor beni.

Başka meraklarınız var mı?

Kibrit kutusu biriktiriyorum 18 yaşımdan beri. Gittiğim restoranlardan alırım. Başkasının getirdiğini almam.

Eşinizin sanatla ilgisi var, sizin?

Çağdaş resim sanatına meraklıyım. Koleksiyoner değilim ama kendime göre sevdiğim sanatçıları izlerim. Kuzay var genç ressam, eski ekollerden Selim Turan ve Adnan Çoker, Özdemir Altan’ı beğenirim. Her gittiğim yerde müzeleri gezerim. Küçük oğlumda da merak var. Müze ve cami gezer. Her caminin tarihini araştırır. Çok ilgili ve meraklı bir çocuk. Ayrıca şarap kavım var, çok özel...

Nasıl, merak ettim?

Özel günlere göre de biriktirdim diyelim. Mesela 1964 tarihli şaraplarım var, doğum tarihim. 1993 tarihli, 1991 tarihli şaraplarım var. Evlilik yıldönümleri ve çocuklarımızın doğum tarihlerine özel koleksiyonlarım var.

Tatillerde ne yaparsınız?

Ben boş oturmam tatilde. Sevmem. Güneşle aram yok. Sıcak sevmem. En sevdiğim tatil yeni sahada golf oynadığım tatil. Golf kulüplerinde dünyanın en iyi aşçıları oluyor. Yeni lezzetleri de denerim. Dubai’de Emirates Golf Club tesislerinde oynadımen son, çok keyifliydi.

Yemek tatsız diyen olunca oturup hasta yemeği yiyorum

Esas Holding çatısı altında sağlık sektörü yatırımlarının payı büyüyecek mi?


Sağlık sektörü bizim Esas Holding içinde küçük. Sağlık sektöründe 100 milyon dolarlık yatırım yaptık. 7 hastanemiz oldu. 150 milyon ciromuz olacak bu yıl sağlık alanında. Adana, Aydın, Antalya, Kayseri, Eskişehir, Konya, Kütahya’da hastanelerimiz var. Gayrimenkul büyüyor hızla, Electro World çok hızlı büyüyor, AFM sinemalarımız çok iyi gidiyor.

Hastanelerinize ne sıklıkla gidiyorsunuz?

Hastaneleri tek tek geziyorum. Hasta ziyareti yapıyorum. Yanıma doktor almadan gidiyorum. En çok yemek şikayeti var. ‘Yemek tatsız’ diyenler var, oturup hasta yemekleri yiyorum. Ameliyata alınacak hasta, yemek istiyor, vermiyorlar hastanın eşi doktoru sıkıştırıyor. Bilinçsizlik var toplumumuzda.

Son yaşanan olaylar da bunu gösteriyor?

Doktorların işi çok zor. Hastane güvenliği çok önemli.

4-5 euroya hasta bakılan tek ülkeyiz

Ameliyat sayıları artıyor. Doktorlar hastaneler para kazansın diye hastalara gereksiz işlemler yaptırıyorlar iddiaları var.


Biz inanın bunların çok dışında bir anlayıştayız. Biz baskı yapmıyoruz doktorlara. Doktorlara çok fazla baskı olduğunu duyuyoruz. Biz uzun vadeli bakıyoruz. Medikal olarak güçlü ve etik olarak da düzgün doktor alıyoruz biz. Ayrıca büyük kuruluşlar girmemiş sağlık yatırımına, kişiler girmiş. Biz sistemi kuruyoruz, kültürü yaratmak önemli. Standartlarımız belli. Ben tüccarlık yapmıyorsam doktor da yapmayacak. Bence başarının anahtarı bu. Portföyü, saygınlığı önemli doktorun. Özellikle küçük yelerde bunlar çok daha iyi takip ediliyor. İyi sağlık hizmeti vermek için kurumların iyi geliri olmalı. Şu anda güçlü durmak için bu şart. Ben şu andaki sağlık sisteminde gelir ayağında sorun olduğunu görüyorum.

Bu söyleniyor ama çok sayıda yatırımcı da bu sektöre girmek istiyor. Yabancı fonların da ilgisi var.

600’e yakın hastane var Türkiye’de, büyük bölümü şahıslarda. Çok zorlanıyorlar. Gelirler marjinal. Alacağınız parayı devlet söylüyor. Kalp ameliyatı şu kadar, diye. 4 euroya hasta bakılıyor. Bu çok düşük. 4-5 euroya hasta bakılan tek ülke sanırım Türkiye.

Yazının devamı...

İstanbul Modern turistlere ‘cep’ten tanıtılacak

QR kod yavaş yavaş hayatımıza girmeye başladı. Kısa bir süre önce QR kodlu kartvizit bastırdığımda yakın çevremdekiler ‘Bu iş tutmaz’ tavrıyla bakıyorlardı bana. Bu hafta içinde Türkiye’de QR kod uygulamasının en güzel örneklerinden birini dinledim. İstanbul Modern’i QR kodlar sayesinde bu kez çok farklı boyutta gezdik. Bu arada QR kodlarının Türkiye’de bu anlamda kullanılması bir ilk ama yurtdışında bunun örnekleri var. Özellikle Avrupa’da açık hava reklamlarında QR kodlar dikkat çekmeye başladı. Dergilerde de QR kodlu reklamlar kullanılıyor. Modern sanatın NY’deki adresi MOMA’da da QR kod uygulaması var.

Yenilikleri konuşmak için İstanbul Modern’in Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv, Genel Müdür Yardımcısı Koray Öztürkler, Eczacıbaşı Holding Kurumsal İletişim Direktörü Okşan Sanön ve İstanbul Modern’in şef kuratörü Levent Çalıkoğlu’yla birlikteydik.

Öncelikle yazmakta yarar var. Biliyorsunuz geçen haftalarda İstanbul Modern’in yıkılacağı, bulunduğu alanın Galataport Projesi kapsamında değiştirileceğini okumuştuk. Bir süre sonra bu haberi Başbakan Erdoğan yalanlamıştı. Oya Eczacıbaşı da toplantının başında sıkıntılı günlerin geride kaldığına işaret etti. Hükümetten net yanıt almak Oya Eczacıbaşı’nı da rahatlatmıştı.

Günde 3 bin kişi

Gelelim İstanbul Modern’deki ‘teknolojik’ yeniliklere.

İstanbul Modern ve Turkcell yeni projeler için masaya oturdu. İstanbul Modern’in iletişim teknolojilerini en iyi şekilde kullanması amaçlandı.

Görüşmeler tam bir yıl sürdü. Ve sonuçta her iki tarafın da memnun olduğu bir adım atılmış durumda.

Süreyya Ciliv bu durumu şöyle özetliyor: “Evet bizim içim iletişim teknolojileri çok önemli. Ama her şeyden önce bizim işimiz insan. Sanat da insanlık için çok önemli, sanat olmadan hiçbir şey güzel olamaz’. Biz ekonomik başarıdan çok insanların mutluluğuna odaklıyız.”

Oya Eczacıbaşı, İstanbul Modern’in nereden nereye geldiğini de özetledi buluşmamızda. Örneğin artık Turkcell hattı olanlara İstanbul Modern’den haberler ve etkinlik duyuruları gitmeye başlamış. Tabii ki bunun ölçümlemesini Turkcell kendi deneyimleriyle yapılıyor. Bazı semtlerde oturanlara mesaj atılmış. Oya Eczacıbaşı, farkı hemen hissettiklerini ziyaretçi sayısını vererek anlatıyor. Günlük ziyaretçi sayısının 3 bin olduğu günler yaşanmış. Özellikle de ‘ücretsiz Perşembe’ günlerinde müzenin çok kalabalık olduğunu öğreniyoruz.

İstanbul Modern bundan 7 yıl önce açıldığında doğal olarak durum farklıydı. Oya Eczacıbaşı o süreçte müzeye başlarda 30-40, daha sonraları günde yaklaşık 100 kişinin uğradığını anlattı. Bugün İstanbul Modern’i 650 bin kişi ziyaret ediyor.

Bu sayı Türkiye için yeterli mi? Kuşkusuz değil. Amerika’daki Metropolitan Müzesi’ni yılda 4.5 milyon, Louvre’yi ise yılda 6 milyon ziyaretçi geziyor. Daha alınacak çok yolumuz var.

İstanbul Modern aktiviteleriyle de dikkat çeken bir müze oldu kuşkusuz. Oya Hanım, 472 bin genç ve çocuğa eğitim verdiklerini de anlatıyor.

“Bundan sonra bu işbirliğiyle neler olacak?” konusuna gelince...

İstanbul Modern’deki tüm etkinlikler cep telefonunuza gelecek, sergiler, film gösterileri, aktiviteler...

İstanbul Modern’i gezerken eserlerin yanında barkoda benzeyen simgeler göreceksiniz. Başta söylediğim QR kodu bunlar. Bu QR kodunu akıllı telefonunuzla okuttuğunuzda, o eserle ilgili her bilgiye, eserin sahibiyle ilgili her detaya ulaşabileceksiniz. Bu inanılmaz bir zenginlik katacak sergi ziyaretlerinize. Iphone kullanmayanlar için de Microsoft Tag amblemi var, bu amblem de aynı sonucu veriyor.



Gemi turistlerine özel uygulama

Sohbetimiz sırasında İstanbul Modern’e gelen turist sayısındaki artışı da konuştuk. Malum İstanbul Modern’in önüne yaz aylarında günde 2-3 gemi yanaşıyor. Bu gemilerden inen turistlerin genelde ilk istikameti Topkapı Sarayı ve Kapalıçarşı oluyor. Bu turistlerin çoğu da İstanbul’da bir çağdaş sanat müzesinin olduğundan habersiz oluyor. İstanbul Modern bu yıl turizm acentalarıyla bu konuda da görüşüyor. Ayrıca Turkcell Genel Müdür Yardımcısı Koray Öztürkler, bu yeni işbirliğiyle birlikte İstanbul’a geldiklerinde Turkcell’in ağına yakalanan turistlere İstanbul Modern’le ilgili bilgi aktarılacağını da söylüyor.

Yazının devamı...

İki Ömerli Barajı kadar su kurtarıldı

Unilever, çamaşır deterjanlarını tozdan konsantre ürüne çevirdi. Sıvı deterjan çıkarıldı. 2008-2011 arasında yeni formüllerle karbon salınımlarına etki yüzde 41, su tüketimi ise yüzde 35 azaldı. Ön yıkama oranı yüzde 44’ten yüzde 29’a düştü ve iki Ömerli Barajı kadar su kurtarılmış oldu.

Unilever geçen yıl ‘Sürdürülebilir Yaşam Planı’nı başlatmıştı. Dün bu planın ilk 1 yılında yapılanlar açıklandı. Çırağan Sarayı’nda düzenlenen toplantıya Unilever Global İletişimden Sorumlu Dünya Başkanı Sue Garrard da katıldı. Türkiye Unilever, Rusya, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Orta Asya ve Kafkasya’yı aynı çatı altında topluyor. 35 ülke bu şemsiye altında yer alıyor. Bu yüzden de bu toplantı yalnızca Türkiye’ye odaklanmadı, Unilever Türkiye, Rusya, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Orta Asya ve Kafkasya Başkanı İzzet Karaca; Rusya, İsrail ve İran gibi ülkelerden de örnekler verdi. Toplantıya yabancı gazeteciler de katıldı.

Unilever 2010-2020 arasında 2 kat büyümeyi hedeflerken, çevreye verdiği zararı yarıya indirmek amacıyla böyle bir planı hayata geçirdi. Sürdürülebilir olmak için de tam anlamıyla seferberlik ilan etti, diyebiliriz. Çünkü ürünlerden tedarik zincirlerine, kullanılan enerji kaynaklarından hammaddelere kadar her şey değişim içine girdi. Bu nasıl mı oldu? Örneğin konsantre çamaşır deterjanları çıkarıldı, daha az deterjan kullanılarak yapılan bu değişimle birlikte 2 Ömerli Barajı kadar su tasarrufu sağlandı.

İklim değişikliği malum artık kendisini her yerde hissettiriyor. Bu yüzden devletlerin, dev şirketlerin önlem alması şart. Unilever de bir dünya devi. Tüketim alışkanlıklarını değiştirmeye yönelik attığı adımlar bu yüzden önem taşıyor. İzzet Karaca, toplam nüfusu 750 milyona ulaşan bir bölgeyi yönetiyor. Bu ülkelerde Unilever’in 30 fabrikası var. Bu proje başladı ve kısa zamanda önemli sonuçlar alındı. 2011 yılında Unilever tesislerinin 3’te biri katı atık alanında hiç atık göndermedi. Artık Unilever’in global olarak kullandığı enerjinin yüzde 20’si yenilenebilir kaynaklardan geliyor. Sera gazı azaltımı programı kapsamında 470 bin iklim dostu dondurma dolabı ile 2015 için konulan 850 bin dolaplık hedef yarılandı.

Öncelikle Türkiye’de yapılanlara bakalım. Unilever çatısı altındaki Lipton Türkiye, Karadeniz’de 7 bin 426 çay üreticisine ulaştı ve eğitim verdi. Knorr Türkiye ve WWF işbirliğiyle İyi Tarım Projesi başlatıldı. Karaca, “Bu bizim için varoluş projesi” diyor. Rize’deki ormanların yağmur alanları olduğunun altını çizerken, çay üretimi için ormanlık alanların kullanılmaması gerektiğini vurguladı. Karaca, Unilever’ın işini 2 katına çıkarıp çevreye verilen zararı yüzde 50 azaltmak istediklerini belirterek, ”2020’de yapılması gereken hedefleri Türkiye olarak 2015’de halletmeyi umut ediyoruz. 1.2 milyar dolar ciromuz var. Bölge olarak, Unilever’in yüzde 10’luk cirosunu sağlamak istiyoruz. Bu çalışmaları tasarruf etmek için yapmıyoruz. Kendi büyümemizi garanti altına almak için çalışıyoruz” dedi.

Sürdürülebilir üretim şart

SUE Garrard’ın altını çizdiği noktalara gelince; iklim değişikliği hızlanıyor, su kaynakları kıt. Dünyada 1 milyar insan aç, 1 milyar insan aşırı kilolu. Dünyada her yıl 1 milyon çocuk ishalden ölüyor. Garrard, sürdürülebilir üretim kaynağı bulmanın son derece önemli olduğunu, 20-30 yıl içinde dünya nüfusunun 9 milyara ulaşacağını söyledi.

Küresel sıcaklığın 2 derece arttığını anımsatan Garrard, ”İngiltere’de kuraklık olacağı kimin aklına gelirdi. Bütün dünyada bu tür işaretler görüyoruz. İnsanların üzerinde sosyal etkisinde her şeyde ortaya çıkıyor. Bütün ekonomi de bunun yarattığı hastalıkla uğraşıyor. Dünyadaki bu sorun kokteylini birinin halletmesi lazım. Bu, hükümetlerin kendi başlarına çözemeyeceği sorunlar. Şirketlerin de bunu üstlenmesi lazım” diye konuştu.

Yazının devamı...

32 yıl sonra girişimci oldu ‘akıl vererek’ şirketlere yüzde 20 tasarruf sağlıyor


32 yıllık çalışma hayatı olan 20 yıl Sodexo’yu yöneten Eşref Hamamcıoğlu, UP Danışmanlık adıyla kendi şirketini kurdu. Artık şirketlerin en iyi hizmeti vermeleri için çözüm önerileri oluşturuyor, yeni teknolojilerle şirketleri buluşturuyor, para ve zamandan yüzde 20 tasarruf sağlayacak verimliliği artıracak öneriler geliştiriyor

Eşref Hamamcıoğlu, 20 yıl Sodexo’nun başındaydı. 32 yıllık çalışma hayatını geçen yıl farklı bir yöne kaydırdı. Sodexo serüvenini noktaladı ve UP Danışmanlık adıyla kendi şirketini kurdu. Eşref Hamamcıoğlu şimdi şirketlerin en iyi hizmeti vermeleri için çözüm önerileri oluşturuyor, yeni teknolojilerle şirketleri buluşturuyor. Zamandan tasarruf sağlayacak, verimliliği artıracak öneriler geliştiriyor şirketler için. Galatasaray Lisesi ve Sorbonne Üniversitesi mezunu, hizmet sektörünün deneyimli ismi Eşref Hamamcıoğlu’yla Gümüşsuyu’ndaki ofisinde buluştuk. Hamamcıoğlu, sıcak kanlı ve hoş sohbet biri. Fransa ile ilişkileri yıllardır yakından takip ediyor, dış ilişkiler özel ilgi alanı.

Sorbonne Üniversitesi’nde okumuşsunuz. İlk iş deneyiminiz neydi?

1974 yılında Galatasaray Lisesi’ni bitirdim. Sonra Sorbonne Üniversitesi’ne gittim. Orada işletme okudum. Üniversitenin 3’üncü sınıfından sonra çalışmaya başladım. Paris’te zenginlerin oturduğu bir binada güvenlik görevlisiydim. Telefonlara da bakıyordum. Gündüzleri de okula giderdim. İlk paramı o zaman kazandım. Üniversiteyi bitirince döndüm. Dönmemeyi düşünmedim. O zamanlarda da Avrupa’da iş bulmak zordu. Orada iyi iş bulsam bile ikinci sınıf vatandaş olacaktım. Ankara’da çalıştım bir yıl. O dönemde ihracat hamleleri yeni başlıyordu. İki lisanım vardı, dış ticaretle uğraşan bir şirkette çalıştıktan sonra Tekfen Grubu’na girdim. Orada 12 yıl çalıştım ve daha sonra 20 yıl hayatımda Sodexo vardı.

Amaç çıtayı yükseltmek

Siz neden bıraktınız o işinizi?

Benim bir oğlum var. O üniversitede okuyordu Amerika’da. ‘O üniversiteyi bitirince ben de mezun olacağım’ demiştim. Yıllar önce planlamıştım. 32 yıl profesyonel çalıştıktan sonra birikimlerimi farklı değerlendirme kararı aldım.

Danışmanlık hizmeti vermeye karar verdiniz. Neden?

Kendi bildiğim işlerde danışmanlık yapmak istedim. Dış kaynak kullanımı konusunda uzmanlaştım. Şirketimin adını da UP koydum. Amaç hizmet verdiğimiz kişilerin, şirketlerin çıtasını yükseltmek, kârlılıklarını artırmak. Birçok tedarik zinciri yönetimi yaklaşımı var. Ben hizmet tedarik zinciri yönetimi üzerine çalışmaya karar verdim. Yatırımcıların işlerini en iyi şekilde yapmaları için danışmanlık veriyorum.

Danışmanlık kapsamınızı sınırlamışsınız gibi görünüyor...

Evet. Dediğim gibi deneyim sahibi olduğum alanın dışına çıkmam. 73 milyon insan yaşıyor Türkiye’de. 3’te ikisi 32 yaş altında. Müthiş bir konutlaşma var. AVM, rezidans, siteler, hastane, okul, sağlık kampüsleri yapılıyor. İnsanların buralarda kaliteli hizmete ihtiyacı var. Ben bu hizmetlerin daha profesyonel olması için çalışıyorum.

Örnek verir misiniz?

A şirketi rezidans yapıyor diyelim. İnsanlar oradan yer alırken şirkete güveniyor, resepsiyon, otopark, güvenlik v.s. ’Musluğun contası atarsa 20 dakikada yaparım’ diyor. İşte burada bunu en iyi şekilde yapmak gerekiyor. Biz yatırımcılar ve mimarlık firmalarıyla çalışıyoruz. Bir proje gördüm geçenlerde. Günde 15 bin kişi yemek yiyecek orada. 600 metrekare mutfak yapmışlar. Olur mu, olmaz? Niye planlanmamış, çünkü bunlar sonradan düşünülmüş. Otopark yapılıyor, 5 bin araçlık otopark düzeni ayrı ve önemli bir konudur.

Bunlar hiç düşünülmüyor Türkiye’de... Trafik de hesaplanmıyor... Sokak aralarına hastane açılıyor v.s.

Mesela hastane yanında market olur mu? Olmaz. Özel, lüks hastanesiniz yanda marketin patatesi, domatesi taşınıyor. Olmaz. Bu hizmetlerin standartları ve şartları belli olmalı. Kimlerden hizmet nasıl alınacak, ön yeterlilik yapılmalı ve performans değerlendirilmeli. Hizmet verdiğiniz kişinin iş hedeflerine odaklanmalısınız. Biz hizmet konusunda uzmanız, yatırımcılara da ‘Bunu bize delege edin, yüzde 20 tasarruf sağlayalım’ diyoruz.

Anında temizlik kontrolü

Yüzde 20 hayli iddialı...


Hem paradan hem de zamandan tasarruf. Bunun arkasında 32 yıllık tecrübe yatıyor. Ben yıllarca otomotiv, kimya, ilaç, banka çok farklı sektörlerle çalıştım. Değişimleri zaman içinde net gördük. İlk müşterimiz İstek Vakfı’ydı. Orada müşterimiz olan ilkokul öğrencisini sonra başka iş yerinde gördük. Gölcük depreminde Kızılay’dan önce yemek dağıttık.İşverenler artık çalışanlarına daha fazla önem veriyor. İletişim teknolojisi tüketiciyi çok bilinçlendirdi. İşi bırakmadan hemen önceydi, bir müşterime yemeğe gittim, çalışanlardan biriyle sohbet ettik. ‘Bu armutun menşei ne?’ diye sordu. Eskiden armut veriyoruz diye teşekkür ederlerdi, şimdi ‘Tarım ilacı var mı yok mu, nereden alıyorsun?’ diye soruluyor. Bunlar iyi gelişmeler.

Rezidanslar ve AVM’lerden söz ettiniz biraz önce. Biten, hizmet veren yerler için de çalışıyorsunuz değil mi?

Evet. Yapıldıktan sonra düşünülen çok şey var. Milyon dolarlık rezidanslar ve AVM’ler yapılıyor. Tuvaletlerinin arkasında kağıtlar ve imzalar var yarım yamalak. Tuvalerleri temizleyen personel işini yapıp imza atıyor. Bunu temizlik şirketi imzalarına bakıp kontrol ediyor. Bu yakışıyor mu? Biz buna barkot getiriyoruz. Ben buraların temizliklerinden sorumluysam anında denetim yapmalıyım.

Amerika’da Apple mağazalarında tezgahtarlardan ürünü direkt faturasıyla alıyorsunuz. Kasaya gitmeye gerek yok. New York’ta Sephora gibi zincirlerin de bu hizmeti verdiğini gördüm. Bu yok Türkiye’de. Siz öneriyor musunuz size danışanlara?

Bu işler en iyi Amerika’da yapılıyor. Apple mağazalarındaki uygulamada tezgahtar ya da orada sizle ilgilenen personel diyelim fişi de kesiyor, ister nakit ister kredi kartıyla ödeyebilirsiniz. Bu teknolojiyi kullanmakla ilgili. Çok kısa bir geçmişte Türkiye’de garsonlar kağıda yazıyordu siparişleri gidip söylüyordu, şimdi farklı. Apple müşterileriyle anket yapmış, en büyük sıkıntı ürüne karar verdikten sonra kasada beklemekmiş. Değiştirdiler hemen bunu.

Hizmet sektöründe en hassas alanlardan biri sağlık. Siz sağlık sektörüne de hizmet veriyor musunuz?

Veriyoruz. Sağlık kampüsleri yapılıyor. Yakında 7-8 hastane aynı yere toplanacak. Aklınıza gelecek en zor hizmetler bir arada, yeme içme, atık yönetimi, oto park v.s... Buralarda çok iyi düzenlemelere ihtiyaç var. İş inşaatla bitmiyor. Hastaneye gelen hasta zaten tıbben teslim olmuş. Oradan sonraki hizmetler çok önemli. 5 yıldızlı otel gibi görünüp çok kötü hizmet verenler var. Kontrol edemeyeceğiniz kadar

büyümemelisiniz.

Bu işe yıllardır hazırlanıyorum

Siz bu işe hazırlandınız mı?


Ben bu işe aslında yıllardır hazırlanıyorum. Çok gözlem yaparım. Amerika’ya çok sık gidiyorum. Oğlumun okuduğu üniversitenin kampüsünde hizmetlerden çok etkilendim. Bentley Üniversitesi’nde okuyor. Bahçede güvenlik var ama sizi sorgulamıyor, yardımcı oluyor, anons sistemiyle yol alıyorsunuz. Kütüphanesinden yararlanabiliyorsunuz. İstediğiniz kitabın önüne kadar sizi götürüyorlar.

Sürdürülebilirlik alanında da çalışıyor musunuz?

Yeşil bina diyorlar, hakikaten yapmak lazım. Yeşil bitki, sera gazı etkisi nedeniyle binalara konmuyor Amerika’da. Organik olayında çok ilerideler. Ben her şirkete diyetisyen öneriyorum. İnsanlar et yiyeceğim deyip duruyor, halbuki bilinçli beslenme et tüketimi demek değil. Öğle saatlerinde yediğiniz yemek rehavet vermemeli, değil mi? Bunlar bir zamanlar hiç bilinmezdi, şimdi bunlar isteniyor. Sürdürülebilirlik verimli şirket yönetimi için de şart.

Size yeni girişimci diyebilir miyim?

32 yıl sonra girişimci oldum. Doğru. 27 yıldır birlikte çalıştığım arkadaşım yanımda. Farklı uzmanlıklarda arkadaşlarım, çözüm ortaklarımız var.

Dış ilişkilerdeki sorunlar yabancı yatırımcıları etkiliyor

Sizce Türkiye 2023 hedeflerine ulaşabilecek mi? İyimser misiniz?

Umarım 2023 hedeflerine ulaşırız. Geleceğimiz için bu önemli. Bence hepsi tutmasa da olur ama tutturduklarımızın sürdürülebilir olması lazım. Ülkenin hedefleri olsun bunlar, iktidarın değil. Ekonomik hedeflerin yanısıra demokrasi ve sosyal hedeflerimiz önemli. AB’ de ve ABD’de kriz var ama oralarda sarsılmayan bir sürdürülebilirlik var. Fransa ekonomik krizde ama demokrasiden bir şey kaybetmedi. Yüzde 8 büyümeyelim, yüzde 6 büyüyelim, ayakları yere basan bir büyüme olsun. Ben ekonomik hedeflerden çok sosyal hedefleri önemsiyorum. Yaşama özgürlüğü, ifade özgürlüğü, demokrasi konusunda yol aldık ama bunun etrafı toparlanmalı. Yolumuz var daha bu konularda. Çin, Endonezya, Brezilya yükseliyor. Bu ükelerin çoğunun dış siyaset sorunları bizim gibi değil. Yabancı yatrımcıları en çok tedirgin eden dış sorunlarımız. İran, Suriye, Rusya, Irak, İsrail...

Hepsiyle sorun var. Yabancı yatırımcılar hem bunlardan hem de cari açıktan dolayı endişeli oluyorlar...

Cari açık çok yüksek. Dış ilişkiler sorunlu , yabancı yatırımcı bunları yakından takip ediyor. Avrupa’ya istediğimiz kadar mal satamıyoruz, Rusya’da çok işadamı var ama sorunlar da çok. Suriye konusu orayla da çok bağlantılı. Çin seyahatinden iyi haberler gelmedi. Başbakan ilk Uygur Bölgesi’ne gitti, biz de buraya gelenler ilk Diyarbakır’a gidince bozuluyoruz. Çok kırılgan noktamız var. Biz tarih boyunca Rusya ve İran’la geçinememişiz. Hep şerefli beraberliklerimiz var bu ülkelerle. Rusya gazı keserse ne yaparız? Bunları alt alta sıralarsak çok sorun var. 2023’te yalnızca ekonomik hedefler değil sosyal, toplumsal hedeflere de odaklanmalıyız.

Yazının devamı...

Kanyon bekarların ve AB Grubu’nun adresi

Bu aralar sık sık yolum Kanyon’a düşüyor. Hem kişisel tercihlerim beni oraya sürüklüyor hem de röportaj yapacağım, sohbet edeceğim kişiler buluşma adresi olarak Kanyon’u seçiyor.

Kanyon ilk açıldığında “Bu mağazalardan kimler ne kadar alışveriş yapacak?” diye düşündüğümü itiraf edeyim. Rüzgarından şikayetleri de hesap edince, Kanyon’un işi zor olacak gibi gelmişti bana.

İşin uzmanları bir alışveriş merkezinin oturması için en az 2 yıla ihtiyaç olduğunu söylemişlerdi. Kanyon’a bakınca 2006’dan 2012’ye çok şey değişti.

Kanyon hep cıvıl cıvıl. Sinema salonları Avrupa Yakası’nın en gözde salonları oldu. Son dönemde turistler de çok dikkatimi çekiyor. Arap, Koreli, Japon her seferinde farklı milletlerden turistlerle karşılaşıyor ve onların ilgisini gördükçe “Yanılmışım” diyorum.

Kanyon’un içindeki değişim rüzgarını işin başındaki isimle konuştum. Cem Eriç, Kanyon’un Genel Müdürü. Kanyon’un 2011 ortalarında başlayan ve 2013’e kadar sürecek bir değişim sürecine girdiğini anlatıyor Cem Eriç. Konserler, etkinlikler, mağazalardaki değişimler hepsi Kanyon Versiyon 2’nin parçaları.

Kanyon Synovate’ye 28 Ekim-5 Kasım tarihleri arasında bir araştırma da yaptırmış. Öncelikle araştırma sonuçlarını özetlemek isterim:

- Kanyon ziyaretçilerinin yüzde 53’ü üniversite mezunu, masterlı veya doktora yapmış.

- Kanyon müşterilerinin 4’te 3’ü gençler.

- Kanyon yüzde 65 oranında AB grubu müşterilerin adresi.

- Kanyon’u ziyaret edenlerin yüzde 60’ı çalışıyor. Boş zaman geçirme yeri değil Kanyon.

- Bekar ziyaretçi oranı ise yüzde 74.

Kanyon civarında AVM sayısı hayli yüksek. Sapphire, Metrocity, Profilo, Astoria, Akmerkez derken yakında Zorlu Center da açılacak. Cem Eriç Türkiye’de 150 olan alışveriş merkezi sayısının 500’e çıkabileceğini söylüyor. ‘Hazırlığımız Zorlu Center açılacak, diye değil’ diyor.

Cem Eriç böyle dese de rekabet kaçınılmaz... Bölgedeki projelerde imzası olan mimar Melkan Tabanlıoğlu’yla bir sohbetimizde bu konunun altını çizmişti. Hatırlatmakta yarar var. Tabanlıoğlu Kanyon’u, Loft’u ve Sapphire yaptı. Şimdi, Zorlu Center’a da EAA ile birlikte imza atıyorlar. Melkan Tabanlıoğlu, “Her yer farklı insanları kucaklıyor. Amaç bölgede aynı zamanda sosyal barışıklık yaratmak. Levent’te açılan bir yer Gültepe’ye arkasını dönemez” demişti. Sanırım mimari başarı da buradan geliyor. Ama bu da yetmiyor. Projeler bittikten sonra doğru ihtiyaçları görüp, doğru stratejiler izlemek şart. Sanırım bu yüzden de Kanyon ziyaretçilerinin sesini dinledi, marka karması değişti, yeme-içme mekanlarının çeşitliliği arttı ve çocuklar için de çekim merkezleri yaratıldı. Kanyon çetin rekabet koşullarına hazır bir AVM fotoğrafı veriyor.



Kanyon’da Instagram yarışması

Bir süredir Kanyon’da ‘Kanyon ne dinliyor?’, ‘Kanyon ne okuyor?’ uygulamaları var. Kanyon’da Virgin Radio’un da stüdyosu var. Kanyon’un son sosyal medya projesi de InstraKanyon. Bu yarışmada her ay belirlenen etiketlerde Kanyon’da çekilen fotoğraflar arasından en çok beğenilen 3 fotoğrafın sahibi ödül kazanacak. Yüklenen fotoğraflar arasından kazananlar Instagram’da aldıkları beğeni sayısına göre belirlenecek. Benden duyurması...



Kanyon’a yeni gelen markalar M&S, Gap, Hartford, Pinkberry, New Balance, Carluccio’s restoran (Türkiye’de ilk), Aeropostale (Türkiye’de ilk)

Yazının devamı...

Van için Türkiye Kumbarası’nda 2 ayda 8.750 milyon TL toplandı kampüs ve yurt inşaatları başladı

Turkcell, TEV ve MEB’in işbirliğiyle Van İçin Türkiye Kumbarası’nın başladığını bundan 2 ay önce yazmıştık.

‘Van unutulmasın, unutturmayalım’ demiştik.

Bir süredir her aklıma geldiğinde sms atma, çevremdekilerin desteğini sağlama dışında ulaşılan rakama bakıyorum.

Çünkü Van’da yaşam normale dönmedi. Normale dönmesi için de halen yapılması gereken çok şey var.

Turkcell bu kampanyayı 5 milyon lira destek vererek başlatmıştı, destekler devam etti. Koç Grubu’nun da desteğiyle rakam bir anda yükseldi.

TEV ve Turkcell kampanyasının unutulmaması için sürekli çaba sarfediyor. Biliyorsunuz SMS’lerle 5283 numarasına 5 lira destek verdiğinizde bu kampanyaya el uzatmış oluyorsunuz.

SMS’lerle güçlenen kampanya son gelen bilgilerle 8.750.000 rakamına ulaştı.

Ve en güzel haber de şu. Turkcell’in 5 milyon TL bağışlayarak başlattığı proje kapsamında, toplanan bağışlarla 185 öğretmenin barınabileceği kapasiteye ulaşan Öğretmen Kampüsü ve 100 kişi kapasiteli Öğrenci Yurdu’nun inşaatı başladı

İnşaat internetten izlenecek

Van’ın Kalecik Mevki’nde MEB tarafından tahsis edilen 10 dönümlük bir arazide inşaatı başlayan Öğretmen Kampüsü ve Polatoğlu Mahallesi’nde temeli atılan 100 kişi kapasiteli Öğrenci Yurdu’nun yeni eğitim-öğretim dönemine yetiştirilmesi planlanıyor. Turkcell’den verilen bilgilere göre, modüler biçimde, artan bağışlarla birlikte büyüyebilecek şekilde tasarlanan Öğretmen Kampüsü için şu ana kadar 185 öğretmeni barındıracak bir kapasiteye ulaşıldı. İnşaat çalışmaları başlayan yapıların gelişimini, önümüzdeki günlerde www.turkiyekumbarasi.com adresinden izlemek mümkün olacak.

Bağışçılar bağışlarının yerine ulaşıp ulaşmadığını bu sayede takip edebilecek.

Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv, “Yardımseverlerin bize teslim ettiği emanetler yerine ulaştı” diyerek, Kumbara’da 2 ayda 8.750 milyon TL toplandığını gururla açıkladı. Ciliv, “Herkes bütçesine göre katkıda bulundu. Kimi şirketler onlarca öğretmen konutunu finanse edecek bağış yaparken, ilkokul öğrencileri okullarında kermes yapıp Van için para biriktirdi” dedi. Ciliv, inşaatı başlayan Öğretmen Kampüsü ve Öğrenci Yurdu’nu yeni eğitim dönemine yetiştirmeyi hedeflediklerinin de altını çizdi.

Türk Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç ise konuşmasında, “Van-Erciş depreminin açtığı yaraları bir nebze olsun sarmak için Van için Türkiye Kumbarası projesine Türkiye’nin her kesiminden gelen desteklerle inşaatlara başlanıyor. Sosyal sorumluluk bilincinin somut bir örneği olmasıyla bu proje çok önemli” dedi.

Van İçin Türkiye Kumbarası’nda toplanan yardımlar, her kesimden insan, her sektörden firmanın desteğiyle her geçen gün büyüyor. Geçenlerde sektörünün öncüsü olan VİKO da bu kampanyaya destek verdi. Yapılan yurt ve öğretmenevlerinde tüm prizler, anahtar ve elektrik sayaçlarını VİKO sağlayacak. Van depreminde 159 okul zarar gördü. Van’da yapılacak çok şey var. VİKO örnek olsun, diye yazıyorum. Unutmayalım, unutturmayalım.

Turkcell, Van için Türkiye Kumbarası’na 5 milyon TL bağışladı.

Nasıl bağış yapılıyor?

Peki Turkcell’in bu anlamlı kampanyasına nasıl katılabilirsiniz? Dileyen kişi ve kurumlar 60.000 TL karşılığında Öğretmen Kampüsü’nde 2+1, mobilyalı, bir ailenin barınabileceği nitelikte bir ev sahiplenip yapımı için destekte bulunabiliyor. Bu evlere, destekçi kişi ve kurumların isimleri veriliyor. 5283 numaralı SMS hattına tüm operatörlerden VAN yazıp göndererek 5 TL ile katkıda bulunuluyor. www.turkiyekumbarasi.com adresinden kredi kartı aracılığıyla online bağış yapılıyor.

Yazının devamı...

Avrupa’nın en büyük levrek üreticisi oldu, Güney Amerika ve Fas’ta balık çiftliği kuracak

Türkiye’nin en büyük su ürünleri üreticilerinden Kılıç Deniz’in patronu Orhan Kılıç, Avrupa’nın en büyük levrek ve çipura üreticisi olduklarını söylüyor. 34 balık çiftliğinde üretim yaptıklarını kaydeden Kılıç, “Biz şimdi Fas ve Güney Amerika’da da üretim tesisi kurma aşamasındayız. Fizibilite çalışmalarımız sürüyor. Benim amacım Amerika’ya da taze balık yedirmek. Amerika’da balık Türkiye’den 3 kat daha pahalı. Biz 30 yılda 1.000 kat büyüdük, şu andaki alt yapımız ve tecrübemiz sayesinde Amerika’da çok hızlı büyüyebiliriz. Amerika’da bir Kılıç daha yaratabilirim. Amacım bu” dedi.

Orhan Kılıç Türkiye’nin en büyük su ürünleri üreticilerinden. Bodrumlu işadamı Kılıç, 1998 yılında kurduğu şirketini adım adım zirveye taşıdı. Avrupa’nın en büyük levrek ve çipura üreticisi Kılıç Deniz A.Ş, yılda 30 bin ton balık yetiştiriyor. Yavru balık kapasitesi ise 320 milyon ton. Röportaj sırasında Orhan Kılıç’ın küçük kızı, Kılıç Deniz’in yönetim kurulu üyelerinden Ersin Kılıç Kızıltan da yanımızdaydı. 2 çocuk annesi Ersin Kılıç Kızıltan da çocuklara mutlaka balık yedirilmesi gerektiğini vurguladı.

Siz bu işe nasıl başladınız?

Ben Bodrumluyum. Türkbükü eskiden bir köydü. Orada doğdum, büyüdüm. Benim çocukluk dönemlerimde oltayla bir kasa balık tutardık. Zaman içinde balıklar yok oldu. Balıkları sizin de bildiğiniz nedenlerle kaçırdık.

Siz işinizi ne zaman kurdunuz?

Bu işi 35 yaşında kurdum. Biz 4 kardeşiz. 3 kız, bir erkek. Ben daha önce başka işler yapıyordum. Babamın bir bakkalı vardı. O zaman için köyümüzdeki tek bakkaldı. Ben babamın yanında çalışırdım. Çıraklık yapardım. Askerden döndükten sonra babam bana ‘ Artık ortağız’ dedi. Ben de düşündüm, orası bana küçük geldi. ‘Ben kendim iş kuracağım’ dedim. Babam bana çok kızdı. O dönemde benim ihtiyacım kadar ev malzemesi verip beni kapının önüne koydu.

Ne iş yapmayı planlamıştınız?

Plan yoktu. O dönemde bir minibüs vardı köyde. Bodrum-Türkbükü arası çalışıyor. Ama şoför olmadığı için de çalışamıyordu. Muhtar ehliyetli birini arıyor. Tek ehliyeti olan da bendim. Ben şoförlüğe başladım. O zaman iş arıyordum zaten ama onurumdan dolayı da söyleyemiyordum. 3 kuruş param yoktu. Öyle başladım işe. Bodrum’da ne varsa köye getirip satıyor, köyde olanları da Bodrum’a getirip satıyordum. Aynı zamanda pazarcılığa da başladım. Meyve-sebze satıyordum pazarlarda. Ben para kazanmaya başladım. Taksitle kendime araba aldım. 1975 yılıydı. Evliydim. Sonra kızlarım oldu.

Balıkçılığa nasıl başladınız?

Pazarcılık yaparken her gün bir sarı lira biriktirdim. Mutlaka alıp hanıma verirdim. Daha büyük araba aldım, toptancılığa başladım. Ama o dönemde Bodrum değişmeye başladı.

Turizm...

Evet. Keşfedildi Bodrum. İnşaatlar yapılmaya başlandı. Ama ben bundan önce Bodrum’dan Fransa’ya ilk ihracatı yaptım. Yıl 1978 idi. Sonra Bodrum mandalinası ihraç ettim. İşler iyi gitti. İnşaat işleri başlayınca bahçeler azalmaya başladı. O dönemde ihracat yaptığımı duyanlar çok şaşırıyordu. Yanımda da çok çalışan yoktu. Hem şoförlük yapmaya da devam ediyordum. Malı ben götürüyordum. Bodrum’da yazlık olayı patladı. Ben inşaat işine girdim.

Bahçelere ev mi yaptınız?

Ben korumaya çalıştım. Ama biliyorsunuz gelişmeleri. Ben 10 yıl içinde 2000 kadar ev yaptım. Kaliteli yaptım. İyi işlerimiz oldu. Her taraf inşaat olunca beton yığını tehlikesi oldu. Buna karşı durmaya çalışıyordum. Bu arada ben her fırsatta da balık tutmaya giderdim. Balık zaman içinde çok azaldı. Keyfimiz kaçtı. Sonra aklıma düştü. Balık çiftliği kurmak istedim. Çok araştırdım. Yetiştiricilikte en iyi ülkeler Norveç ve Japonya. Başka örnek yok. Aynı dönemde Yaşar Holding de başladı. Onların sermayesi de çoktu. Ben 30 tonluk kapasiteyle başladım. Yenilikleri takip ettim. Teknolojinin en iyisine odaklandım. 90’lı yıllardan 2000’li yıla geldiğimde üretim kapasitem çok artmıştı.

Ne kadar artmıştı?

30 tondan 30 bin tona çıkardık.

2006’da açık denize çıktık

Balık çiftlikleri de denizi kirletiyor. Kıyıları tehdit ediyor. Yanlış değil mi kıyıya yakın yerler...


Ben tehlikeyi gördüm. Açığa çıkmayı kendim istedim. Ben yurtdışında da bu işi incelemiştim. Bakanlık bize 2006 yılında yer gösterdi. 2006 yılında açık denize çıktık.

Çipura ve levrek mi üretiyorsunuz?

İlk çipurayı biz ürettik. Levrek ve çipurada öndeyiz.

Avrupa lideri misiniz?

Evet biz lideriz. Avrupa’da birinciyiz. Yavru balık üretimimizde de lideriz. Alabalık’ta da lideriz.

Alabalık çiftlikleriniz nerede?

Kayseri, Maraş ve Antep’te 3 üretim tesisimiz var.

Yavru balık üretimi neden önemli? Yavru balık üretiminde durum nedir? Yavru balıkları da mı ihraç ediyorsunuz?

Denizde balık yumurtladığında 1000 balıktan biri yaşıyor. Binde 1. Doğal ortamda böyle, biz kuluçkahanede yüzde 40 başarı sağlıyoruz. Dünyanın en yüksek oranı olduğu söyleniyor bize. Bu konuda çok başarılı olduk. Otomasyon çok önemli bizim işte. Çok iyi sonuçlar aldık. Amacımız anaç balıklar yapmak. Besliyoruz biz balıkları. Anaç balıkların döllenmesini sağlayıp iyi besliyoruz. Balığın istediği ortamı sağlıyoruz. Balıklar o ortamda çoşuyor, daha çok yavru yapıyorlar. Biz de onlara iyi bakıyoruz. İnsanlar gibi aslında. İyi beslenirseniz sağlık sorunuz olmaz, daha verimli olursunuz. Türkiye’nin yavru balık ihtiyacının yüzde 70’ini biz sağlıyoruz.

İhracat rakamlarınız nedir?

Yavru balık ve porsiyon balık ihracatımız var. Biz balık üreticilerine satıyoruz Türkiye’de. Yavru balıkların büyük bölümü bizden alır.

Kaç üretici var Türkiye’de?

2 bine yakın üretici var. Çoğu müşterimiz. Kendi ihtiyacımız ve müşteri talebi dışında kalanları ihraç ediyoruz. Çok talep var.

Porsiyon balıkta ihtacatınız ne kadar?

30 bin tonun yüzde 65’ini ihraç ettik. Rusya, Avrupa ülkeleri ilk sırada geliyor. 40 ülkeye ihracatımız var. Afrika, Amerika ve Ortadoğu’ya da ihracatımız var. Biz sektörde ihracat şampiyonuyuz. Bu yıl beklentimiz Türkiye’nin ilk 500 şirket sıralamasında ilk 200’de olmak.

Kaç tür balık üretiyorsunuz?

11 tür üretiyoruz. Taleplere göre belirliyoruz üretimi.

Kaç tesisiniz var?

34 balık çiftliğimiz var. Teknelerimiz var. 2 adaptasyon merkezimiz, 3 işleme paketleme tesisimiz var, bir starfor tesisimiz var.

Yeni tesisleriniz olacak mı?

Olacak. Biz şimdi Fas ve Güney Amerika’da da üretim tesisi kurma aşamasındayız. Fizibilite çalışmalarımız sürüyor. Avrupa’ya ve Amerika’ya taze balık yedirmek için bunu yapmak istiyorız. Amerika’da genelde Uzakdoğu’dan alınıyor balık. Dondurulmuş ürün kullanımı çok yüksek. Benim amacım Amerika’ya da taze balık yedirmek. Amerika’da balık Türkiye’den 3 kat daha pahalı. Biz 30 yılda 1.000 kat büyüdük, şu andaki alt yapımız ve tecrübemiz sayesinde Amerika’da çok hızlı büyüyebiliriz. Amerika’da bir Kılıç daha yaratabilirim. Amacım bu.

Yılarca Su Ürünleri Fakülteleri’nden mezun olanlar işsiz gezdi... Şimdi durum nedir?

Biz çok alıyoruz o fakültelerden. 14 fakülte var, başarılı öğrenciler de hep bizim kadromuza girerler. Onların da Kılıç da olma hayali vardır. Bazı çalışanlarımızı yurtdışındaki yatırımlarımıza göndereceğiz.

BALIKLARLA ADADA YAŞIYORUM

Bodrum’da mı oturuyorsunuz?


Evet. Ben Salih Adası’nda yaşıyorum. Balıkların içinde. 18 saat çalışırım. Hayatım balıklar. Adada yaşadığım için şanslıyım. Temiz havaya alışığım. İstanbul beni bozar. Balıklar da hep benim denetimimde.

Siz haftada kaç kez balık yersiniz?

Her gün yerim. Benim balık tüketimim çok yüksek.

Üzülüyorum, Türkler’e balık yediremiyoruz

Türkiye’de balık tüketimi çok düşük değil mi?


Evet. Dünyada kaynaklar sınırlı. Denizler ve okyanusları fakirleştiriyoruz. Bunu durdurmamız lazım. Nüfus artıyor. Dünya genelinde balık tüketimi artıyor. Ne yazık ki ülkemizde tüketim çok düşük. Protein ve Omega3, fosfor insanın sağlıklı yaşaması için çok önemli. Balık en değerli yiyecek. Biz en iyi teknolojik ortamda üretim yapıyoruz. Türkiye’de yılda kişi başına düşen balık tüketimi 8.5 kilo.

AB ülkelerinde ne kadar?

25 kilodan fazla...

Krizler oluyor ama dünya balık yemeye devam ediyor

Hep büyümüşsünüz. Krizler etkilemedi mi sizi?


Etkilendim. 2001 krizinden etkilendim. Ama şu andaki gelişimimiz krizler ötesinde. Çok avantajlı durumdayız. Çok deneyim kazandık. Mutlaka krizler oluyor ama dünya balık yiyor. Balık yalnızca Avrupa’da değil dünyanın her yerinde de tüketiliyor.

Paketlenmiş ürünlerinize talep nasıl?

Zincir marketlere girdik. Kılçıksız paketlenmiş filetolar üretiyoruz. Çok kolay pişirmesi. Yağda pişirmek yerine fırında pişirildiğinde koku da çok olmaz. Sağlıklı beslenmenin anahtarı balık.

Yazının devamı...

Türkiye girişimcilikte en hevesli ülke çıktı

Amway dünyanın en önde gelen doğrudan satış şirketlerinden biri. 2 yıldır Amway 12 ülkede kapsamlı bir araştırma gerçekleştiriliyor. 2011 yılında bu araştırma için 13 bin kişiyle görüşüldü.

Türkiye bu 12 Avrupa ülkesi arasında İsviçre ile birlikte girişimcilik şampiyonu oldu. Peki bu ne demek? Gerçekte de bu rakamlar girirşimci olduğumuzu mu gösteriyor?

Amway Doğu Avrupa Dış İlişkiler Müdürü Candan Çorbacıoğlu, Türkiye’nin de içinde olduğu 11 ülkeden sorumlu. Candan Çorbacıoğlu’yla ‘Girişimcilik Araştırması’ üzerine sohbet etmek için bir grup gazeteci arkadaşımla birlikte buluştuk.

GFK tarafından gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarını masaya yatırdık. Türkiye yüzde 72 oranıyla girşimcilikte en hevesli ülke çıkmış. ‘Hangi ülkeler arasında?’ diye merak ettik. Hemen ülkeleri sayalım. Polonya, Rusya, Ukrayna, İtalya, İngiltere, Almanya, Fransa, İsviçre, İspanya, Danimarka, Avusturya arasında Türkiye en hevesli ülke girişimcilikte. ‘Bu istekler hayata geçiyor mu?’ diye baktığımızda ise ne yazık ki yanıtımız ‘Hayır’.

Türkiye’de 15-29 yaş arası gençlerin yüzde 80’i girişimci olmak istiyor istemesine ama Türkiye’de bu girişimci gençleri destekleyecek bir yapılanma yok. Bu araştırmanın en önemli sonuçlarından biri bence şu: Almanya girişimciliğe en az istekli ülke çıkmış. Kendini girişimciliğe en hazır hissetmeyen kadınlar Almanya’da ama girişimci kadın oranlarına baktığımızda Almanya Türkiye’nin önünde.

Hevesli, istekli olmak yetmiyor. Candan Çorbacıoğlu da, bu verileri şöyle açıklıyor:

“Girişimcilik için en zor şartlar Türkiye’de. Türkiye’de gençlerde ve kadınlarda istek var ma gerçekleştirme oranları çok düşük.”

Candan Çorbacıoğlu’nun kendisi de iki kızını büyütmek için çalışma hayatına 14 yıl ara verdikten sonra Amway’e giriyor. Candan Çorbacıoğlu, şu anda 11 ülkeden sorumlu bir işkadını. Aynı zamanda Hırvatistan Fahri Konsolosu.

Amway’in Türkiye’de 182 bin serbest girişimcisi var. Bunların yüzde 70’i kadın. İstanbul’da Awway’in 45 bin serbest girişimcisi var.

Bilmem hatırlatmak gerekir mi? Amway kozmetikten ev ihtiyaçlarına ve beslenme desteklerine uzanan geniş bir portföye sahip. Kişisel bakım ve kozmetik ürünlerinde farklı markaları var. Doğrudan satış yöntemiyle yapılan satışlarda 2011 rakamlarına bakarsak, Amway 140 milyon lirayı aştı.

Bu arada, Amway’le iş hayatına atılmanız için 77 liranız olması yeterli. Ama kimse bunu okuyup hayallere kapılmasın. Doğrudan satış için iyi bir çevre, pazarlama yeteneği de kesinlikle gerekiyor. Bu yöntemin Türkiye’de tutmasının başlıca nedeni de kadınların ‘kadın günleri’nde Amway’la tanışmaları.

Çocuk sahibi olan, iş yaşamından uzaklaşmış ya da hiç çalışmamış kadınlar için de bu işin esnek olması cazibeyi artırıyor.

Zaten GFK’nin araştırmasında da çıkmış. Türkiye’de kadınlar girişimci olmaya çok istekli ancak bu kadınların yüzde 70’i ‘Aman yaptığım iş aileme uygun olsun, aile bireyleri yanımda olsun’ diyor.

Serbest girişimci olmaya hevesliyseniz www.amway.com.tr adresine bakın.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.