Şampiy10
Magazin
Gündem

Porseleni çizmeyen Swarovskili çatal-bıçağı 32 ülkeye satıyor

Hisar Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Erdoğan, tasarım ve kaliteye dikkat çekiyor.

Hisar Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Erdoğan, Avrupa’daki en kaliteli çeliği kullanarak porseleni çizmeyen bıçaklar ürettiklerini belirterek, “Yılda 12 milyon çatal-bıçak üretiyoruz. Ürünlerimiz Körfez ülkelerinde çok beğeniliyor. Swarovskili ürünler çok satıyor oralarda. Biz 1 milyon adet taş kullandık şimdiye kadar. Halen 32 ülkeye ihracat yapıyoruz. Turquality desteğini alan sektördeki ilk firma olduk” diyor.

Hisar markası sektöründe ilk Turquality belgesine sahip şirket oldu. 32 ülkeye ihracat yapan, 1200 noktada satılan Hisar ürünleri hem Türkiye’de hem de yurtdışında büyüme atağında. Hisar Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Erdoğan’la buluştuk. Buluşmamızda İsmail Erdoğan’a büyük kızı Aslı Erdoğan da eşlik etti. İsmail Erdoğan farklı bir patron. İşi yönetmekle kalmıyor, o tasarımlarla da ilgili. Hatta son tasarladığı tepsiyle ödül de almış. Ürettikleri çatal, bıçak ve kaşıkları her yerde ilk gördüğü anda tanıyacağını anlatan İsmail Erdoğan, sektörde ithal ürünlerle girilen rekabette kalitede fark yaratarak mücadele ettiklerini anlatıyor.

- İsmail Bey Hisar markası Konya’nın Doğanhisar’ında doğmuş diyebilir miyiz?

Ailemin ticari geçmişi 70 yıl öncesine gidiyor. Konyalıyız aslen. Doğanhisar’da başlıyor hikayemiz. Markanın adı buradan geliyor ama marka İstanbul doğumlu. Doğanhisar o zamanlar köy. Ailenin ticari hayatı Akşehir’de devam ediyor. Rahmetli babam ve amcam ortaklık kuruyor. Muzaffer Erdoğan ve Ayhan Cengiz Erdoğan. Şu anda da ben ve kuzenim Selim Erdoğan ikinci kuşağız. 3’üncü kuşaktan ilk temsilcimiz kızım Aslı Erdoğan. 3 kızım var. Diğer kızlarım da okuyor.

- Züccaciye işine İstanbul’da mı başlanıyor?

1959 yılında İstanbul’a geliyor aile. Hırdavatçılık ve pil bayiliği var. Üretim kararı alınıyor. El feneri üretiliyor ilk. Piyasada o dönemde de Çin’den çok kaçak ürün var. Fenerler maliyetin bile altında olunca fenerler yeni yatırımlar düşünülüyor. Küçük bir pazar araştırması yapılıyor ve 1968’de çatal bıçak üretimine giriliyor. 14 yaşındaydım bu iş başladığında.

Hırdavat sattım

- Hep işin içinde miydiniz?

İlkokuldan itibaren işe giderdik. Tezgahta hırdavat ürünleri de sattım. Hatta sattığım her şeyin kâr olduğunu sanıyordum. 44 yıldır çeliğe şekil veriyoruz. Avusturya Lisesi’nde okudum. Resim yapmaya ilgim vardı. Eğitim almak istiyordum resim üzerine ama olmadı. Çok başarılı bir öğrenci de değildim. Yurtdışında öğrenim görmeye karar verdim. Almanya’ya gitmek istedim ama ailem karşı çıktı. Üniversitede işletmeyi kazandım. Hâlâ en keyif aldığım konu tasarımdır. Yıllardır tasarım yaparım. Tasarım departmanımızda zaman geçirmeyi çok severim.

- İşe yani sorumluluk almaya nasıl başladınız?

Üniversitede okurken de hep işin içindeydik. O zaman koli bağlatırlardı. İlk başlarda angarya işler yüklenildi. Bugünkü gençlerin asla kabul etmeyeceği işleri yaptık. Gözümüzü kendi işimizde açtık, bugünlere geldik. Biz hep her ürettiğimizi sattık. İthalat furyası başlayana kadar ne ürettiysek sattık.

- Ama daha sonra sıkı bir rekabet başladı. Yol haritanızı nasıl çizdiniz? Nasıl yenilik yaptınız?

Turizm yatırımları bizi çok hareketlendirdi. Özal döneminde işler büyüdü. 1996’ya geldiğimizde çok yük aldığımı fark ettim. O dönemde kurumsal yapı kurduk. Gerekli tüm sertifikaları aldık. Üretimi geliştirmeye yönelik atılımlar yaptık. İthalatla birlikte kendimizi farklı kılmamız gerekiyordu. Müşteri beklentileri doğrultusunda farklı ürünler gerekiyordu. Zenginleştirdik ürünlerimizi. Masa üstü ürünlere girdik.

- Tasarım boyutunda ne değiştirdiniz?

Kendi Ar-Ge’mizi 2000 yılında kurduk. Türk ve İtalyan tasarımcılarla çalışıyoruz.Ben de çok meraklıyım. Son bir tepsiyle ödül de aldık. Mevcut ürünlerin yüzde 80’i elimden çıkıyor. Bazı setler benim tasarımım.

- Hisar ürünleri kaç yerde satılıyor?

Türkiye genelinde 1.200 noktadayız. Kendi mağazalarımız da var. Büyük zincirlerde de satılıyoruz. YKM ve Boyner’lerde varız. İşin gastronomi kısmı önemli. Restoran ve otellerin yüzde 35’inde bizim ürünlerimiz var.

- Yılda kaç çatal-bıçak üretiliyor tesislerinizde?

Günlük kapasitemiz 50 bin adet. Yılda 12 milyon adet çatal bıçak kaşık üretiyoruz.

- İhracatınız?

32 ülkeye ihracatımız var. Almanya ve Mısır en çok ihracat yaptığımız ülkeler. Mısır geçen yıl düştü ama toparlanıyor. Suriye’yle ilişkilerin kesilmesi bizi etkiledi. Moğolistan ve Şangay bizi şaşırttı. Oralara da ürün gönderiyoruz. Suudi Arabistan’da Riyad’ta 200 metrekare mağazamız açıldı.

- Körfez ülkelerinden çok ilgi olduğu konuşuluyor...

Oradan ortağımız önemli bir ailenin ferdi. Turquality desteğini alan sektördeki ilk firma olduk. Yurtdışı faaliyetlerimize ağırlık vereceğiz bu yüzden. Çok da iyi gidiyor. Körfez ülkelerinden çok ilgi var. Swarovskili ürünler çok satıyor oralarda. Biz 1 milyon adet taş kullandık şimdiye kadar. Geçenlerde ‘1 milyon aşıldı’ diye de tanıtım yaptık. Türkiye’de detaşlı ürünlere ilgi olmaya başladı. Değerli taşı sevmeyen yok sanırım. Yiyip içerken de keyif artıyor.

- Yurtdışında yeni mağazalarınız da olacak mı?

Biz Turquality’i önemsiyoruz. Markalaşmak çok önemli. Mağaza açmak yeterli değil. Özgün tasarımlar da yapmak şart. Yenilikleri takip etmeliyiz. Yeniliklerin öncüsü olmalıyız. Biz her gelir grubuna hitap ediyoruz.Restoran yatırımcıları ne yazık ki bu işlere önem vermiyor. Dekorasyona çok para harcayıp çatal kaşığa önem vermiyor. Oysa dokunuyorsunuz bu ürüne değil mi? Ne kadar önemli. Oysa dayanıklı ve şık ürünler alınmalı.

Kayakta usta

- İş dışında ne yaparsınız?

İş seyahatleri çok yoğun. Gezmeyi severim. Yürüyüş, yüzme yapıyorum. Dağ ve deniz kayağı da yapıyorum. Eş dost sohbetleri beni dinlendiriyor.

- Bir masaya oturduğunuzda hemen çatal bıçaklara mı bakarsınız?

Masaya oturunca ilk dikkat ettiğim şey tabii ki çatal bıçak... Ben çevirip bakmam kendi ürünlerimi tanırım. Neyin ne olduğunu görürüm.

Ucuzdur vardır illeti!

- Nedir bu işte kalitenin sırrı?

Avrupa çeliği kullanıyoruz biz. En kaliteli çelikten yapıyoruz. Kaliteyi belirleyen paslanmaz çeliktir. Uzakdoğu, içinde nikel olmayan paslanmaz çelik üretti. Nikel yerine sağlığa zararlı madenler kullananlar var. Bunu bilmek gerek. Ucuza kaçmamak lazım. Bıçaklarda 420 denilir çelik kalitesinde... Bıçakların kesici yanı porselen sertliğinde olmalı. Porseleni çizmemeli kaliteli bıçak. Kalitesiz ürünlerde bıçaklar porseleni çiziyor. İthal ürün furyası var ve çoğu Çin çeliğinden yapılıyor.

- Çok indirimler oluyor sektörünüzde.

Biz kampanya yapıyoruz. Ucuzdur vardır illeti, pahalıdır vardır hikmeti. Buna inanırım. Ucuz mal alacak kadar zengin değilim.

Nükleer enerji yatırımı yapılmalı

“Türkiye 2023 hedeflerine ulaşmalı. Gösterilen ihracat rakamı olduğunda ithalat da oluyor. Cari açık büyük sorun. Türkiye’nin en büyük sorunu enerji kaynaklarının yetersizliği. Türkiye enerji politikalarını gözden geçirmeli. Teknoloji anlamında her türlü önlem alınmalı ve nükleer yatırım yapılmalı.”

Yazının devamı...

Böyle giderse yerli ilaç üreticisi kalmaz

Türkiye’de 90 yıldır ilaç sanayinin öncü isimlerinden biri olan Mustafa Nevzat bundan iki hafta önce Amerikalı Amgen’e satıldı. İlaç sektörünün yerli temsilcileri aslına bakarsanız çok uzun zamandan beri, “Böyle giderse yerli üretici kalmaz” diyorlardı.

İlaç Endüstrisi İşveren Sendikaları Başkanı (İEİS) Turgut Tokgöz’le sohbet ettim. Tokgöz, 2004 yılından bu yana ilaç fiyatlarında 250 kez düşüş yaşandığını söylüyor.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) önümüzdeki yıl için ilaç giderlerini 16.3 milyar lira olarak öngördü. İlaç endüstrisinin temsilcileri ise en az 21.5 milyar liralık bir beklenti içindeler.

Tokgöz de bunun altını çiziyor ve “Böyle giderse yerli üretici kalmaz. Şu anda sürdürülebilir bir durum yok” diyor.

İlaç Endüstrisi İşveren Sendikaları kısa bir süre önce kapsamlı bir rapor hazırlamıştı. Bu raporu da inceleme fırsatı bulmuştum. Bu raporda ilaç endüstrisinin nasıl bir yol izleyeceği özetlenmişti. Araştırmalarla desteklenen raporda, ilaç sektörünün içinde olduğu kaos ortamı gözler önüne serilmişti.

Tokgöz, şu andaki tabloyu olumsuz buluyor ama hala umutsuz değil. ‘2023 yılında dünyanın sayılı ilaç üreticilerinden biri olabiliriz. Devlet ilaç sektörünü stratejik bir alan olarak görürse, bu mümkün olur’ diyor.

Tokgöz’ün verdiği bilgiye göre Türkiye’de 300 ilaç şirketi faaliyet gösteriyor. Bunların 50’sinin üretim tesisi var. Bu üretim tesislerinin de 10’u yabancı şirketlere ait.

Tokgöz’ün sözlerini özetlemek gerekirse; Türkiye’de ilaç sektörü katma değer yaratan üretime yönelmeli. Bu da ancak devlet ve sektörün elele vermesiyle başarılabilinir. Sektör şu anda dış ticaret açığı veriyor. Bunun nedeni de yıllardır izlenen yanlış politikalar. Türkiye vatandaşlarına gelişmiş ülkelerin üzerinde ve ötesinde ilaç hizmeti sağlıyor. Bundan şikayetçi değiliz ama bu konu iyi yönetilmeli. Devlet ilaç endüstrisiyle ortak yol haritası izlemezse, yakında yerli ilaç sanayi kalmaz.

Yazının devamı...

AÇEV bu kez yetişkinlere okuma yazma öğretiyor


Ayşen Özyeğin’in öncülüğünde kurulan Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) yeni bir girişim başlattı. Önceki gün bu girişim kamuoyuna duyruldu. AÇEV, Türkiye’de ‘7 Çok Geç’ kampanyasıyla okul öncesi çocukların eğitimine dikkat çeken ve neredeyse bir seferberlik halinde Türkiye’nin dört bir yanında bu kampanya kapsamında binlerce çocuğa eğitim veren bir vakıf. Eğitimde fırsat eşitliği sağlamak adına AÇEV’in yaptıkları tartışmasız çok önemli.

AÇEV bu kez yelpazesini genişletti. Türkiye’de okuma yazma bilmeyenlere odaklandı. AÇEV’in verdiği bilgilere göre Türkiye’de okuma yazma bilmeyen sayısı 3 milyon 163 bin 396. Ancak işlevsel olarak bakıldığında bu rakam 6 milyon 556 bin 985 oluyor.

‘2012 Türkiyesi’nin bu rakamları eğitimde geldiğimiz noktayı gösteriyor.

Peki AÇEV ne yapacak? AÇEV, www.acevdeokuyaz.org isimli eğitim sitesini hazırladı. Aslına bakarsanız bu site geçtiğimiz yıldan bu yana deneniyor. 2011’den itibaren JP Morgan Chase, Empower ve Ashmore Vakıflarının desteği ile Türkiye’de ilk kez uygulanmaya başlanan Bilgisayar Tabanlı Okuryazarlık Programı’ndan okuryazarlık becerilerini geliştirmek isteyen herkes yararlanabiliyor.

Sitede okuma yazma bilmeyenlerin kullanmasında kolaylıklar sağlamak amacıyla öğrenme portalının yazılımı; İsviçre kökenli, ‘e-öğrenme’ konusunda prestijli ödüllere layık görülmüş Avallain AG isimli firma tarafından hazırlanmış. Bu model daha önce İrlanda, Kenya, Yeni Zelanda, Almanya gibi ülkelerde başarıyla uygulanmış.

Yüzde 80’i kadın

Siteye şu anda 2 bin 200 kullanıcı kayıtlı. İlk 2 bin kullanıcının bilgileri üzerinden oluşturulan istatistiklere göre; kullanıcıların yüzde 80’i kadın, yüzde 20’si erkek, yüzde 70’i ise daha önce hiç okula gitmemiş ya da bir seneden daha kısa bir süre okula gitmiş. Siteye en az 20 kez giriş yapmış ve ortalama olarak 114 günden beri kayıtlı olan kişilerin yüzde 80’ninin; site içerisinde en az bir düzey ilerleme gösterdikleri görülüyor. AÇEV’in bu çalışmasının yaygınlaşmasını dilerim.

Yazının devamı...

Türkiye 2013’te süt ve süt ürünleri ihracatına başlar

Unilever Türkiye’nin Gıda ve Pazarlamadan sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Seçkin, “AB ülkelerine süt ve sütlü ürünler ihraç edemiyoruz. Ama bu değişecek. Ben 2013’de bu konunun çözüleceğini düşünüyorum. Bizim ürünlerimiz kesinlikle AB standartlarında. Avrupa Komisyonu’nda Unilever çalışıyor. Bunun çözülmesi için çabalar var. Şu anda önceliğimiz Çorlu fabrikasından Avrupa’ya ihracat” dedi.

Mustafa Seçkin, Unilever Türkiye’nin Gıda ve Pazarlamadan sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi. Aynı zamanda gurme. Yemek yemenin mutluluk verdiğine inanan, insanların hayatlarındaki mutlu anları çoğaltmaları gerektiğini düşünen biri. Mustafa Seçkin, Mutfak Dostları ve Şarap Dostları Dernekleri’nin de aktif bir üyesi. Röportaja geçmeden kısaca hatırlatalım. Unilever dünyanın lider gıda şirketleri arasında. Gıda, kişisel bakım ve ev markaları var. Dünyanın en önde gelen şirketleri arasında ilk 60’da olan Unilever, Türkiye’de Algida, Omo, Dove, Elidor, Lux, Rexona, Knorr, Lipton, Becel, Cornetto, Cartedor, Calve, Magnum, Sana, Domestos, Yumoş gibi markalarıyla biliniyor. Türkiye’de her aileye yılda en az bir kere bir Unilever ürünü girdiğini öğreniyorum Mustafa Seçkin’den. Unilever’in gıda bölümünün Türkiye’deki tepe ismi Mustafa Seçkin’le yeni yatırımları konuşuyoruz. Bu arada Mustafa Seçkin tüm kariyerini Unilever’de yapmış bir isim. 22 yıldır Unilever’in hem yurtiçi hem de yurtdışı operasyonlarında sorumluluklar yüklenmiş bir yönetici.

-Siz kariyerinizi Unilever’de yapmışsınız. Mezun olur olmaz Unilever’e girmişsiniz...

1989 yılında Unilever Gıda Pazarlama bölümüne girdim. Galatasaray Lisesi’nden sonra Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’nde okudum. Unilever’in tüm gıda ve marka kategorilerinde çalıştım. Polonya’da ve daha sonra farklı ülkelerin sorumluluklarını aldıktan, uzun süre ülke ülke gezdikten sonra 2007’de Unilever Türkiye Gıdadan sorumlu Yönetim Kurulu üyesi olarak döndüm.

-İşinizi çok seviyor olmalısınız. Hiç iş değiştirmemişsiniz. İstikrarlısınız...

Dream job derler, benim için hayalimdeki iş buydu. Bu işin başına geçtiğimde ne yapmamla ilgili kafamda çok şey vardı.

-Sizin işiniz tüketicinin tüketim alışkanlıklarını çok iyi takip etmek, değişimi hatta daha önceden koklamakla çok yakından ilgili...

Tüketici alışveriş yaparken neler yapıyor? Bu bizim için çok önemli. Saatlerce marketlerde kaldığım olmuştur. Önemli an, rafın önünde geçen süre. O an geliyor bir karar veriyor o markayı alıp sepete koyuyor. Belki bir arkadaş tavsiyesi, belki reklam...

-Fiyat mı marka mı?

Fiyat her zaman değil. Güven önemli.

-Gıda alanında gerçekten de öyle. Daha çok kadınlar belirleyici değil mi?

Yemek yapmak kadının kendini ifade edeceği bir alan. Kadın seçici. Bu yüzden de risk almıyor. Marka gücü zayıfsa almaz. Evet fiyat da önemli, kadın bütçeyi de yönetiyor. Hem hesaplı olacak hem besleyici olacak. Ambalajda farklılaşmak, rafta renk bütünlüğü oluşturmak önemli.

-Dondurma ve çorbada en çok satansınız. Neden sizi tercih ediyor tüketiciler?

Knorr markasında en yakın rakibimize göre 4 kat büyüğüz. Pazar lideri olabilirsiniz ama oran önemli. Bu gücünüzü yansıtıyor. Siz yüzde 30 oranıyla pazar lideri olabilirsiniz, en yakın rakip yüzde 28 olabilir. Knorr yüzde 65 oranında pazar payına sahip. Algida da öyle. Açık ara önde dondurmalarımız. Tam tersi örnek çay. Lipton’da pazar payımız yüzde 17. Lipton markamızda pazar payımız düşük.

Algida her sokakta var

-Algida Türkiye’nin her köşesine ulaşıyor değil mi?

Her sokakta varız diyebilirim neredeyse. 250 bin kabinimiz var. Elinizi uzattığınız anda dondurmaya ulaşın istiyoruz.

-Türkiye’de dondurma tüketimi düşüktü. Son rakamlar nedir?

Türkiye’de kişi başına tüketim yılda 4 litre. 3 yılda 2.5 litreden 4 litreye çıktı.

-Hedefiniz?

8 litreye ulaşmayı hedefliyoruz. ABD ve Kuzey Avrupa 17-18 litre. Bizim hedefimiz 8 litre. Oran dondurmada düşük, çayda yüksek. Çaya aşığız. Kişi başına tüketimde lideriz. Çinliler’den fazla çay tüketiyoruz. Biri serumla çay bağlasa bu kadar olur! İnsanlar farkında değil belki ama çoğumuz çaya aşığız.

-Dondurma reklamları daha çok aşk dolu oysa...

Dondurmanın tarihi o kadar eski değil. Dondurmanın Amerika’da doğduğu söyleniyor. Osmanlı’da şerbetli kar yemek arasında veriliyormuş. Sorbe gibi.

-Yeni dondurma fabrikası kuruyorsunuz... Ne kadarlık bir yatırım olacak? Üretim kapasiteniz ne kadar olacak?

Konya’da yapılıyor fabrikamız. Algida’nın dünyadaki 35’inci fabrikası olacak. 100 milyon dolar civarında yatırım yapılıyor. Konya lojistik anlamda önemli. Türkiye’nin her yerine ulaşmak için orası seçildi. İleride ihracat da yapmak istiyoruz.

-Süt ve süt ürünleri ihracatı yapabilecek mi Türkiye?

AB ülkelerine süt ve sütlü ürünler ihraç edemiyoruz. Ama bu değişecek. Ben 2013’de bu konunun çözüleceğini düşünüyorum. Bizim ürünlerimiz kesinlikle AB standartlarında. Avrupa Komisyonu’nda Unilever çalışıyor. Bunun çözülmesi için çabalar var. Şu anda önceliğimiz Çorlu fabrikasından Avrupa’ya ihracat.

-Şeker olarak ne kullanıyorsunuz? Mısırtan elde edilen nişasta bazlı şeker var mı ürünlerinizde?

Hiç kullanmıyor değiliz. Çok az üründe var. Biz o bilimsel tartışmaları yakından takip ediyoruz. Hakikaten bilimi baz almak lazım. Her konuda çok fazla şey konuşuluyor. Şu anda herkes her şeyden korkuyor. Ne yiyeceğimizi şaşırdık. Unilever tüm bilimsel araştırmaları izliyor.

Yöresel tatlar modern insanı cezp etti

-Yerel tatlarla ilgili bir çıkış yaptınız. Çorbalarınızın başarısı yöresel lezzetlerden geldi. Gerçekten de katkı yok mu o çorbalarda? O kıvam nasıl yakalanıyor?

Araştırdık. Yöresel tariflere ihtiyaç duydulduğunu anladık. Türkiye’ye ait damak zevki farklı. Domates ve mantar çorbası her yerde var . Ama bizim düğün çorbamız ezogelinimiz de var. Trend de yerel lezzetler üzerine. Tutmaç çorbası, analı kızlı gibi çorbalar modern insanları cezbetti. Bu ürünler tamamen sebzelerin kurutulmasıyla yapılıyor. Sebzeler görünüyor. İçi bol. Kıvamı oluyor. Paket aslında tek kat da değil. Çok üstün bir teknoloji değil kurutma teknolojisini kullanıyoruz. Ancak havayla ve ışıkla asla temas etmiyor. Çünkü ışık ve hava alsa bozulur. Basit ambalajda 3 kat var ve her katın ayrı özelliği var. 2006’da bu çorba çeşitlerine başladık, birden büyüme oldu. Yüzde 25 gibi büyüdü pazar. Bu kampanya İspanya ve Portekiz’e gitti. Yunanistan’a da gitti. Hatta reklamımızı da değiştirmeden kullandılar. Birçok ülkeye de örnek oldu. Her şey globalden gelmiyor. Yerelden de globale gidiyor.

-Dondurmada da bu örnekler var değil mi?

Çamfıstıklı dondurma da dünyaya yayıldı. İhraç ettiğimiz inovasyonlardan biri. Evlerde de Magnum keyfi çok başarılı oldu. Sokakta yaşanan keyif kanepe üstünde de yaşanıyor. Cartedor markamız var. Güçlü tatlı markamız. Evde yapılan karışımlar yapıldı. Volkano, browni gibi evde yapılması kolay tatlılar yaptık.

-Unilever Türkiye’de gıda alanında en çok satan marka hangisi?

Marka olarak amiral gemisi Magnum, Lipton, Knorr güçlü markalarımız. Müthiş bir tüketici güveni var bu markalara.

6 milyar bardak Lipton içildi

- 2011 yılında 50 milyon kişi Unilever margarini tüketti.

- Kişi başı dondurma tüketimi 1990’yılından bu yana 13 kat arttı ve 4litre seviyesine ulaştı.

- 2011 yılında Knorr çorba tüketenlerin sayısı 50 milyonu buldu.

- 2011 yılında Knorr markası 13 milyon haneye girdi.

- Lipton çay 2011 yılında her 2 haneden birine girdi

- 30 milyon kişi 6 milyar bardak Lipton çay içti.

- Her gün 10 bin inek Algida için süt verdi.

50 YAŞINA GELMEDEN 50 ÜLKE GÖRME HEDEFİMİ GERÇEKLEŞTİRDİM

-Siz iş stresini nasıl atarsınız? Sanki hiç stres yaşamayan biri gibisiniz...

Galiba öyle. Haftada 3 gün spor yapıyorum. İyi bir spor hocamız var ofisimizde. Yemek yapmayı, yemek yemeği severim. En mutlu olduğum anlar sevdiklerimizle birlikte güzel yemek yediğimiz, uzun süren yemek sohbetleri yaptığımız zamanlar.

-Seyahat eder misiniz? Yemek yapmak dışında hobiniz var mı?

İlk defa yurtdışına üniversiteyi bitirince gitmiştim. o zaman 50 yaşına gelmeden 50 ülke görmek hedefi koymuştum. Bu hedefe ulaştım ama bir çoğu iş nedeniyle oldu. Eşimle birlikte seyahat etmeyi seviyoruz. Son olarak Namibya’ya gittik. Önümüzde bir Antartika programı var. Çocuğumuz yok. Evimizde 11 kedimiz var. Hepsini sokaktan topladık. Eşim de farklı bir şirkette 25 yıldır çalışıyor.

-Hobiniz...

Şarap hobim var. Şarapta öğrenmenin sonu yok. Keşfetmek çok keyifli. Yeme içme işi insanları yakınlaştırıyor. Ben ekibime de hep söylerim ‘Birlikte yemek yiyin, yemek yapın, mönü oluşturun’ derim. Dünyaya geliyoruz, nefes alıyoruz ve daha sonra yaptığımız ilk şey annemizi emmek. Yemek yemekle ilgili hepimizin hafızasında çok derin psikolojik bağlar var. Bence masada hâlâ o anı arıyor ve özlüyoruz.

Yazının devamı...

Başarıyı tekrarlamak önemli

Türkiye’nin gurur duyduğu en önemli isimlerden biri olan Coca Cola’nın Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Muhtar Kent, Turquality Vizyon Semineri’ne katılmak için geldi. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan Muhtar Kent’e ‘Muhtar kardeşim’ diyerek hitap etti, toplantı samimi bir atmosferde geçti.

Muhtar Kent’in aldığı yol, şirketini yönetim prensipleri, yurtdışından Türkiye’ye bakışı kuşkusuz çok önemli. Muhtar Kent de bu toplantıda dünyanın en büyük şirketinin yöneticisi olarak hem markalarını hem de Türkiye’den markalar çıkması için izlenmesi gereken yolla ilgili düşüncelerini aktardı.

Çağlayan’ın dediği gibi Muhtar Kent de bir marka. Bence kulağa küpe olması gereken öğütlerin de satır aralarında yer aldığı bir konuşma yaptı Muhtar Kent. “Evet Türkiye gelişiyor, ama Hindistan ve Çin kadar hızlı değiliz” dedi örneğin. Markaların inovasyona önem vermesinden, sosyal medyada yer bulmaktan söz etti. Daha da önemlisi kendisinden yola çıkarak son iş gezisini anlattı. Kent geçen hafta Kenya ve Tanzanya’daymış. “Hala Afrika’nın bazı yerlerine kamyonlarımızla ulaşamıyoruz, bu yüzden orada bizzat gezdim, mikro dağıtım merkezleri kurduk, farklı çözüm önerileri geliştirdik” diye anlattı. Muhtar Kent’in konuşmasını maddelerle özetleyeceğim.

- Benim tek işim var. Coca Cola’dan başlayarak tüm markalarımı büyütmek. Coca Cola dışında 499 markamız var.

- Coca Cola bünyesinde 3.500 ürünümüz var. Bunların 1.000’i kalorisiz ürünler.

- Coca Cola 206 ülkede var ve 1.004 fabrikamız, 275 yerel ortağımız var.

- Son 3 yılda gereksiz harcamaları kısarak 500 milyon dolar tasarruf ettik. Önümüzdeki 3 yılda 650 milyon dolar tasarruf edeceğiz.

- Spor etkinlikleri çok önemli. Güney Afrika’daki Dünya Kupası’nda 2 milyar 200 bin kişiye ulaştık.

- Markalar için inovasyon çok önemli. Çin’de meyve suyu ürettik. Şu anda 30 ülkede o meyve suları satılıyor.

- Ciromuz 95 milyar dolar, bunun yüzde 8’ini reklam harcamalarına ayırıyoruz.

- Türkiye marka mı? Türkiye’den küresel marka çıkar mı? Türkiye’den markalar yolculuklarının başındalar. Başarıyı bir kere yaratmak önemli değil, başarı tekrarlanmalı. Türkiye’de markalar başarıyı nasıl yakalayacaklarını ve nasıl tekrarlayacaklarını, nasıl katma değer yaratacaklarına odaklanmalı.

- Türkiye’nin son dönemde öne çıkan markaları var. Beko, Vestel, Mavi, Atıl Kutoğlu, Dice Kayek, Vakko, Eczacıbaşı, THY...

Yazının devamı...

Avrupa’nın 6’ncı büyüğü oldu bu yıl 1.5 milyon turist getirecek

Kayı Tur, GTI, Sky Havayolları ve Adam&Eve otellerinin sahibi Talha görgülü turizmde iddialı

Kayı Tur, GTI, Sky Havayolları ve Adam&Eve otellerinin sahibi Talha Görgülü, bu yıl Türkiye’ye 1.5 milyon turist getirmeyi hedefliyor. Avrupa’da tur operatörleri arasında 6’ncı şirket olduklarını belirten Görgülü’nün bundan sonraki planı, her kıtada bir Adam&Eve oteli açmak. Görgülü, “BAE’deki Ras Al Khaimah Bölgesi yakında bizim en büyük rakibimiz olacak” diyor.

Talha Görgülü’nün yaşamı tam bir başarı öyküsü. ‘Gecekondu mahallelerinden’ çıktım diyen Görgülü, Türkiye’ye en çok turisti getiren, Avrupa’nın en büyük 6’ıncı tur operatörünün kurucusu. Kayı Gruba bağlı GTI ile Avrupa’da güçlenen Talha Görgülü aynı zamanda onlarca ödül alan dünyanın en seksi ve romantik otelleri arasında gösterilen Adam&Eve Oteli’nin de sahibi. Dediğim gibi, müthiş bir başarı öyküsü Talha Görgülü’nün hayatı. Simitçi çocuk, işportacı genç Talha Görgülü Türkiye’nin önde gelen turizmcisi olmayı başardı, başarısını Türkiye dışında da kanıtladı.

- Ankara’da okumuşsunuz...

Aslen Elazığlıyız. Dedelerim Elazığ’dan Ankara’ya gelmiş. Ben Ankara’da doğup büyüdüm.

- İlk nasıl para kazandınız? Küçük yaşlarda çalışır mıydınız?

11 yaşında ilk parayı simit satarak kazandım. Bakkal çıraklığı yaptım ortaokul ve lisede. 11 yaşından beri de çalışıyorum. Annem ilkokul mezunudur, sonra kendini çok geliştirdi. Babam garsondu ben küçükken o da çok geliştirdi kendini. 3 kardeşiz. Ben en büyük çocuğum.

- Üniversiteyi okumuşsunuz...

Evet okudum. 12 Eylül döneminde üniversitede okudum.

İşportacılık da yaptım

- Girişimci ruhunuz olmalı...

Bakkal çıraklığı yaparken hafta sonları işportacılık yaptım. Ucuz iç çamaşırı satardım. Üniversite bitince İngilizce öğretmenlik hakkım oldu. O dönemde annem babam da memur olmuştu. Memur olmak istemedim. Gazete ilanıyla İzmir’de büro makineleri satan bir şirkete girdim. Fotokopi makineleri satıyorduk. 1984 yılında kendi işimi kurdum. İzmir’deydim, Antalya bölgesi bana bağlıydı. 2 yılda çok başarılı oldum.

- Turizm yatırımlarına nasıl girdiniz?

O dönem turizm teşvikleri yeni başlamıştı. Belek diye bir yer yoktu. 1988 yılında Kayı Tur şirketini kurdum. Yurtdışından gelenlere servis veren bir acentaydık. İkinci kardeşime Almanya’da turizm eğitimi aldırttım. O kardeşim tecrübe kazandı. O dönemde diğer işimiz de devam ediyordu. 1990 yılında Körfez Krizi’nde işler kesildi. Turizme inanıyordum, diğer işi bıraktım ve turizme geçtim. Almanya’da tur operatörlüğü firmasını kurdum. GTI Almanya’da doğdu. Öger o dönemde çok büyüktü. Hedefim de Öger’i yakalamaktı.1999 yılında yine kriz vardı. Sanırım ben krizli yılları seviyorum. Marka büyümüştü Almanya’da. Polonya’ya da geçtik. Şu anda 3 ülkede direkt operasyonumuz var. Almanya, Polonya ve Hollanda. Bu yıl Avusturya, İsviçre, Güney Fransa’da da iddialıyız. Internet hayatımıza girdiğinden beri GTI üzerinden tatil paketi alanlar çoğaldı.

- 2011’deki rakamlarınızı öğrenebilir miyim?

1 milyon 250 bin turist taşıdık geçen sene. 2000 yılında Öger sayılarını yakaladık. O dönemde çok iyiydi Öger. Maalesef satıldı. Öger gibi rakip bizim için güvenceydi. Diğerleri tröst firmaları, borsa şirketleri, Öger patron şirketiydi. Biz şimdi patron şirketi olarak tek kaldık.

- Sizin rakipleriniz Avrupa’da...

Biz Avrupa’da cruise şirketleri dahil tur operatörleri arasında 6’ıncı şirketiz. Avrupa’da turizm sektöründeki en büyük Türk markasıyız.

- Bu yılki hedefiniz?

1 miyon 500 bin misafiri hedefledik.

- 2008 krizi Avrupalıların turizm alışkanlıklarını değiştirdi yorumları yapılıyor. Siz etkilendiniz mi?

Kriz olunca ilk turizm etkileniyor ve aynı zamanda en hızlı çıkan sektör de turizm. Biz sadece tur operatörü ya da havayolu şirketi değiliz.

- Cironuz?

1 milyar Euro’nun üzerinde ciromuz var. Tur operatörü şirketleriniz dışında başka şirketleriniz de var. Sky Havayolları ve German Sky Havayollarımız var. Almanya’dan da Mısır, Yunanistan, İspanya’ya yoğun uçuyoruz.

- Siz oteller aldınız, şimdi Adam&Eve var, Adam&Eve de çok ödüllü bir otel oldu.

7 otelim oldu bir ara sonra strateji değiştirmek zorunda kaldım. Adam&Eve dünya çapında farklı bir otel olsun istedik. İsteğim her kıtada yani 7 adet Adam&Eve Oteli sahibi olmak.

Çocuğunun adını Adem ya da Havva koyan var

Adam&Eve Oteli balayı çiftleri için düşünülmüş bir otel. En romantik ve seksi tatillerin adresi. Talha Görgülü, ‘Burada doğan çocuklara Adem ya da Havva adını koyanlar var. Bir ara 72 milletten misafirimiz aynı anda oteldeydi. Bir Alman çift otelimize 24 kez gelerek rekor kırdı.

Ras Al Khaimah sıkı rakip olacak

- 2012 hedefleri açıklandı, sizce bu yaz nasıl geçer?

Kasım-Aralık satışları geçen seneye göre düşüktü. GTI markası bu sene İspanya, Yunanistan ve Mısır’a ağırlık verdi. Türkiye’ye olduğu gibi bu ülkelere de taşıyoruz turist. Türkiye’nin turizmdeki en sıkı rakibi İspanya. Ben iki tarafta da olduğum için rekabeti net görüyorum. Biz satışlarda geçen senenin şu anda yüzde 55 üzerindeyim.

- Türkiye’de hep şikayet edilen bir konu var. Ucuz ülke miyiz sizce?

Türkiye konaklamada hata yapıyor. Başta fiyatları yüksek tutup sonra çok indirim yapıyor.

- Turizmde yeni rakipler geliyor deniliyor. Var mı yeni cazibe merkezleri? Antalya bir ara Dubai’yle karşılaştırılıyordu.

Sıkı bir rakip geliyor. Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Ras Al Khaimah Bölgesi. Dubai’de yapılan hatalar orada yapılmıyor. Orası bizim en büyük rakimiz olacak.

Ruslar Uzakdoğu’yu keşfetti

- Antalya’da Rus turistlerde düşüş mü var?

İlk 3 ayda Antalya’da yüzde 20 düşü oldu. En çok düşüş Ruslar’da. Uzakdoğu’ya gitmeye başladı Ruslar. Dünyada dolaşan insan sayısı hızla artıyor. Çinliler dolaşmaya başladı. Yeni turizm yatırımları yapıyor ülkeler. Türkiye gelişmeleri yakınan izlemeli.

- İsraililer de düşüş var değil mi?

Biz hissettik. Grup halinde sık sık gelir İsrailliler. Ben geçen yıl İsraillilerden 15 milyon lira üzerinde ciro kaybettim. En çok ben uçuyordum. İsrail’de üst sınıf için bizim otel trend olmuştu.

Yazının devamı...

Yakında 12 ülkeye açılacağız, Enmoda ile üretime gireceğiz

Türkiye’nin ilk alışveriş sitelerinden Markafoni’nin kurucularından olan Tolga Tatari, şirketin yüzde 70’inin Güney Afrikalı Naspers’e satılmasının yurt dışına açılma şansı sağladığını söylüyor. Tatari, “Yakında 12 ülkeye açılacağız. Zizigo’yu açtık, MissPera’yı yarattık, Enmoda’yı aldık. Enmoda ile üretime de gireceğiz” diyor.

İşte size başarılı bir girişimci. 1978 doğumlu Tolga Tatari. Bir girişimci için en önemli şey ‘hevestir’ diyor. İlk işini 18 yaşında kurmuş Tolga Tatari. Okul hayatını anlatırken de, ‘Başarısızdım, çok okul değiştirdim. Beni o zamanlardan tanıyanlar şaşırıyordur herhalde’ diye anlatıyor.

Markafoni Türkiye’nin ilk alışveriş sitelerinden. İlk onlar internetten elbise, gömlek sattı. Şimdi ise çok büyüdüler. 3 ortaklı şirketlerinin yüzde 70’i 2011’de Güney Afrikalı Naspers tarafından alındı. Tolga Tatari, Markofoni’nin kurucularından. 5 kişiyle çıktıkları yolda şimdilerde emin adımlarla ilerliyor. Markafoni de büyümeye kardeş şirketlerle devam ediyor. Zizigo da onların, en son www.enmoda.com’u da aldılar. Yurtdışında da girişimleri var.

Girişimcilik genlerinizde mi var?

Sanırım öyle. Babam, annem ve dedem de kendi işlerini kurmuş. Ben de 18 yaşında bilgisayar malzemeleri satmaya başladım. Kötü bir öğrenciydim, neredeyse her okuldan atıldım. Üniversitede bankacılık finans okuyordum ama oradan da atıldım. 1996’da Bilkent Üniversitesi’nde başlayan üniversite hayatım, 2005’te Bilgi Üniversitesi’nde bitti.

Ne oldu o ilk şirketiniz?

Yürümedi. Ama insan o yaşta bunu başarısızlık olarak algılamıyor. Ankara’daydım, İstanbul’a geldim. HIP Prodüksiyon’a ortak oldum. 1999 depreminde o işi de batırdık. Ben o işten sonra bir odada ‘Ben internet işlerine gireceğim’ dedim. Internet’e fırsatlar dünyası diye bakıyordum. Amazon, Google patlamıştı.

İlk ne yaptınız?

‘Evlilik’ sitesi kurdum. www.evlilik.com. Orayı da daha sonra bir e-ticaret şirketine sattım. Daha sonra internet siteleri ve yazılımlar yapmak için. Akinon Desing Studio diye bir şirket kurdum. 20 çalışanım oldu. Vodafone gibi büyük müşterilerim oldu. Büyük yazılımlar yaptık. Bir parça büyüyünce bir arkadaşımla konuştum. Ben para yönetmeyi bilmiyordum, çocukluk arkadaşlarımdan biriyle ortak oldum. Zaten şu anda da Markafoni’deki yöneticilerin çalışma arkadaşlarımın çoğu arkadaşım.

Yakın arkadaşla ortak olunmaz derler...

Aksine, günde 20 saat çalışıyorsun. İyi ve kötü günlerin oluyor. Çok şey paylaşıyorsun. Arkadaşların olunca daha konforlu bir ortam oluyor. O dönemde üçüncü ortağımız Sina Afra’yla şans eseri çalıştık. Biz e-ticaret işine girmek istiyorduk. O deneyimliydi gittigidiyor.com’dan. Baktık, inceledik ve sonuçta hazırgiyime karar verdik. Bana başta kolay geldi, alıyorsun satıyorsun ama perakende sektörünü bilmiyorduk, lojistik işleri ve depoları hesap etmemiştik başta.

5 kişiyle başladık

2008 yılıydı değil mi?


Evet. O dönemde internette alışveriş yapanların yüzde 80’i erkekti. Biz kadınlara yönelik çıktık ve üyelik kapalıydı. Zor bir modelle girmemize rağmen başardık. Şu anda yüzlerce kıyafet satan site var, kadınlara hitap eden çok iste oldu. 5 kişilik bir ekiple, 100 metrekarelik bir yerde başladık. Markaları ikna etmek en zoruydu. Adidas’a gidiyoruz, başta bize ‘internetten ayakkabı mı satılır?’ dediler. Çok kısa zamanda 1milyon üyeye ulaştık.

Yurt dışına da açıldınız...

1 senenin sonunda bir fırsat çıktı, Avusturalya’ya giden bir arkadaş vardı ve biz Avustralya’ya açıldık. Avustralya’nın nüfusu düşük ama internete çok meraklılar. Orada da 200’den fazla çalışanımız var. Büyük bir şirket olduk, orada da başarı hikayesi olduk. Güney Kore, Yunanistan, Polonya ve Ukrayna’da da açtık. Yunanistan kötü gidiyor. Ukrayna iyi gidiyor.

Türkiye’deki son durum nedir? Kaç üyeniz oldu, artık çok rakibiniz var...

Türkiye’de işler çok iyi gitti. Rekabet fırladı. 5 milyondan fazla üyemiz var. Ama bunun önemi yok artık. Markafoni’ye çevremizde üye olmayan kalmadı. Markafoni Black diye bir servisimiz var. Belli rakamlar üzerine çıkınca kargo bedava, telefon açtığınızda direkt bağlanıyorsunuz. Zizigo da Markafoni’nin şirketi.

4 kişiyle başladınız şimdi kaç çalışanınız var?

575 çalışanımız var yalnızca Markafoni’de. Zizigo, Avustralya filan dahil değil. Yaş ortalamamız 24.5. Çok genç bir ekibiz. Günde ortalama 35 bin paket çıkarıyoruz. Salı ve Perşembe en güzel günlerimiz. Paket göndermediğimiz sokak kalmadı Türkiye’de. Günde 35 bin paket çok iyi bir rakam. Ayda 650 bin pakete ulaşıyoruz. Ortalama ayda 600 bin paket diyebiliriz. Haftasonları rakamlar düşüyor. Askerlik şubesine de gönderiyoruz, her kesimden müşterimiz oldu.

Şirketin yüzde 70’ini sattınız...

Yüzde 70’ini Güney Afrikalı bir şirkete sattık. Onlarla yurt dışına açılma açısından şans elde ettik. 139 internet şirketleri var. Dünyanın en çok internet şirketi sahibi olan oluşumlardan biri. Yakında 12 ülkeye açılacağız. Ortaklarımız deneyimli, onlarla stratejik ortaklık yaptık.

Farklı siteleriniz de oldu? Yeni yatırımlar da gelecek mi?

Sadece ayakkabı ve kozmetik satan sitelerde boşluk vardı. Biz o alanı da değerlendirdik. Zizigo’yu açtık, sonra MissPera’yı yarattık, Enmodayı aldık...

Doğuş Grubu’ndan...

Evet. Enmoda’yla üretime gireceğiz. Enmoda’yı Türkiye’nin en büyük moda sitesi yapacağız. Biz kim ne alıyor biliyoruz, ne talep edildiğini biliyoruz.

Lüks ürünlerin satışı nasıl internet ortamında?

Lüks tüketim artıyor deniliyor. Internette satış fiyatları yüksek ürünlerde başarı sağlanamadı. Uygun fiyatlı ürünlere kayılıyor, fırsatlara da değil. Lüks tüketimle ilgilenen sayısı ortada Türkiye’de. Biz Gucci ve Coach çanta da satıyoruz. 1500 çanta satıyoruz günde bazen bu tip markalardan ama Koton ve LCW günde 50 bin parça ürün satabiliyor.

2012’de ne kadar büyüyeceksiniz?

Geçen sene yüzde 300 büyüdük, bu sene yüzde 150 büyürüz.

Çok fazla site kuruldu çoğu zamanla kapanır birleşmeler yaşanır

Internet kullanıcılarının ne kadarı internetten alışveriş yapıyor?


Gelişmiş ülkelerde kullanıcıların yarısı yapıyor. Türkiye’de 40 milyon kullanıcı var ama internetten alışveriş yapan 6-7 milyon. Pazar büyüyecek. e-ticaretin gelişmesi için Türkiye avantajlı. Herkesin kredi kartı var ayrıca da lojistik şirketleri başarılı.

Çok fazla özellikle de hazırgiyimde kadınlara yönelik çok fazla site kuruldu. Bu kadar çok site yaşayabilir mi?

Çok site kapanır. Çok iyi gittiğini sanmıyorum. 5-6 site bile bence iddialı rakam. Bu yıl bu sitelerin zararına satanları satılmaya çalışılıyor ya da birleşecekler.

Rekabet reklamlara da yansıdı...

10 milyon ciro yapanlar geçen sene tv kanalarına 5 milyon reklam bütçesi ayırdı. Bu bana garip geliyor. Biz tv reklamı yapmıyoruz şu anda. Balon oluştu bizim bu işlerde... Arkalarında holdingler var bazı sitelerin. Holdingler güçlerine güveniyor gibi geliyor bana.

İnternet alışverişinde bir kerede 9 bin 706 lira harcandı

Markafoni’de bir kerede en çok alışverişi yapma rekoru 50 parça ve 9 bin 706 liralık alışverişle adı açıklanmayan birinde. Bugüne kadar en çok alışverişi yapan ise toplam 91 bin 305 lira harcamış. Markafoni’yi ayda 19.5 milyon kişi ziyaret ediyor, site 1200 markayla çalışıyor.

Yazının devamı...

TEV, 45 yılda 190 binden fazla öğrencinin hayatını değiştirdi

Türk Eğitim Vafkı (TEV) 45’inci yılını kutluyor. Dün TEV Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç, TEV Mütevelli Heyeti Başkanı Rona Yırcalı’nın davetiyle TEV yönetimi ve bağışcılarıyla buluştuk.

TEV 4 Mayıs 1967 tarihinde Vehbi Koç önderliğinde kurulmuş bir vakıf. Bugünlerde bağışçılarının yanısıra her kademede, farklı iş kollarında yüzlerce TEV bursiyeri var. TEV’in Genel Müdürü Turgut Bozkurt da TEV bursu alarak okumuş bir öğrenciydi, profesyonel iş hayatından sonra TEV’in yöneticisi oldu. 45’inci yıl kutlamasında Turgut Bozkurt’un görevi devredeceğini, Ağustos’ta görevini yeni bir arkadaşına bırakacağını da öğrendik. TEV’e yakında bir kadın müdür gelebilir.

Toplantıda Ömer Koç TEV’i rakamlarla anlattı. TEV’in önder ve örnek bir vakıf olduğunu vurguladı. Ömer Koç’un verdiği bilgilere göre, TEV 45 yılda 191.886 öğrenciye yurt içi, 1372 öğrenciye de yurt dışı bursu verdi. Öğrencilere burs vermenin yanısıra eğitim kurumları da yaptı, 25 eğitim tesisi kurdu. Yurt dışına yüksek lisansa öğrenci de gönderiyor TEV. 9 ülkeyle işbirliği var. Hatta yakında Singapur’un da katılımıyla bu sayı 10 olacak.

Son dönemde TEV’in VAN’da yaptıklarını daha yakından izledik. TEV Genel Müdürü Turgut Bozkurt’tan Van’da 300 öğrenciye özel burs sağlandığını öğrendik. Hatırlatmakta yarar var, TEV aynı zamanda Turkcell ile birlikte Van’da Türkiye’nin Kumbarası kampanyasını da sürdürüyor.

Malum Türkiye’de eğitimde fırsat eşitliğinden söz etmek çok zor. Bu anlamda da TEV’in çok önemli bir misyonu var. Okullardaki başarılı ve ihtiyacı olan çocuklara odaklı, tamamen şeffaf bir yönetim anlayışı var TEV’in. Tüm bursiyerlerin her sorunuyla ilgilenen Güsel Bilal da TEV’in ‘Güsel Abla’ olarak bilinen en önemli kahramanlarından. TEV’in son yıllarda kız yurtlarına ağırlık verdiğini de TEV Mütevelli Heyeti Başkanı Rona Yırcalı anlattı. TEV’in 3 kız öğrenci yurdu var. Türkiye’de yetenekli öğrencileri keşfeden, onlara yeteneklerine göre eğitim veren tek okul olan TEVİTÖL de bir süredir TEV’in yönetiminde. Mesleğimiz gereği çok insanla tanışıyoruz. TEV’in bursunu almış, çok önemli kademelere yükselmiş kişileri tanıma fırsatı buluyorum ben de. TEV bursu aldıkları dönemleri hep gözleri dolarak anlatırlar. Malum, Türkiye’de devletin olanakları herkesin aynı seviyede eğitim almasına yetmiyor. Başarılı, zeki, yetenekli öğrenciler sistem içinde kaybolup gidebiliyor, bu yüzden de TEV’in bağışlarla büyümeye, daha nice yıllar yaşamasına ihtiyacımız var.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.