Şampiy10
Magazin
Gündem

Bağımlıyız! İngilizler 6 yılda yarım gram azaltabilmiş!

Tuzdan bahsediyorum! Ne büyük bağımlılığımız var!

Tuz hayati bir besin ve vücut fonksiyonları için önemli. Ancak batıdaki tüketim Dünya Sağlık Örgütü önerisini (Günde 5 gram) çok aşıyor. Bu kadar yüksek tuz kullanımı da tansiyon, kalp-damar hastalığı, kalp krizi, felç ve bazı kanser türlerine davetiye çıkartıyor. Günümüzde tuzu daha çok hazır paket yiyeceklerden alıyoruz. Tüketiciler artık sağlıklı beslenme konusunda daha bilinçliler. Yiyecekler üzerindeki etiketler daha açıklayıcı, bir çok üretici ürünlerindeki tuz miktarını azaltma konusundaki baskılara dikkat ediyor. Ortalama tuz tüketimi azalıyor ve azalacak. Ama bu çok yavaş oluyor. Örneğin; İngilizler günlük tuz tüketimlerini 0,5 gram azaltmayı ancak 6 yılda başarmışlar! Aslında damak tadımızı tuz yerine baharatlar, bitkiler, limon suyu kullanarak yeniden yapılandırmak o kadar da zor değil. Böylece yiyeceklerin gerçek tadını da alabiliriz.

Etiketleri nasıl okumalı?
Tuz sodyum klorürdür (NaCl). Sodyum zararlı bölüm olan taraftır ve genelde paket üzerinde bunu görürsünüz.

Ne kadar tuz tükettiğimizi nasıl hesaplayacağız?Tuz miktarı (Sodyum )X 2.5. Örneğin hazır paket bir yiyecek üzerinde ’1,3 gram sodyum var‘ yazıyorsa
1.3x2.5=3.25 gram. Bu da günlük limit 6 gramın üzerinde!

Çocuklar için ne kadar tuz güvenli?Erişkinlerin günde 6 gramdan fazla tuz yememeleri gerekiyor. Çocuklar daha küçükler, bizden çok daha az tüketmeleri gerekiyor. Önerilen en yüksek dozlar şöyle:
1-3 yaş arası: Günde 2 gram ( 0.8 gram sodyum)
4-6 yaş arası: Günde 3 gram ( 1.2 gram sodyum)
7-10 yaş arası: Günde 5 gram ( 2 gram sodyum)
11 ve üzeri: Günde 6 gram ( 2,5 gram sodyum)

Tuzu azaltmak için öneriler:

4Almadan önce paket yiyeceklerdeki tuz miktarını her zaman kontrol edin.
4İşlenmiş etlerden uzak durun; sosis, sucuk, salam , jambon gibi... Bunlardaki tuz oranı çok yüksek.

4Çok tuzlu yiyecekleri azaltın. Füme balık, tuzlu peynir, zeytin, yemek ve çorbalar için hazır tatlandırıcı küpler, soslar.
4Ekmeğinizin içindeki tuzu kontrol edin.
4Konserve sebze ve baklagil alırken üzerindeki tuz miktarlarına dikkat edin.
4Düşük sodyumlu tuz kullanın. ( Bu konuda ayrıca doktorunuza danışmayı unutmayın!)

Mutfakta tuzu azaltmak için neler yapılabilir?
4Pişirirken tadarak tuz ekleyin. Yemeğiniz zaten tuzlu yiyecekler içeriyorsa-peynir, tat verici küpler, soya sosu, zeytin gibi. Hiç tuz atmayın.
4Sebze pişirirken tuzu suya sonuna doğru atın.
4Tadı artırmak için tuz yerine soğan, sarımsak, bitkiler, baharatlar kullanın.
4Tuzluğu sofranızdan ve ortadan kaldırın.

Hamileyken fazla tuz kullanmak bebeğin kalbinde değişikliklere yol açabiliyor!
Araştırmayı Brezilya’da Sao Paulo Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Dr. Joel Heimann yapmış.
Hamile fareler ve tuz
1. grubu az tuzla
2. grubu normal tuzla
3. grubu bol tuzla beslemişler.
Doğum sonrası 21-36 hafta arasında bebek fareleri bu kez ikiye ayırmışlar. Yarısına bol tuzlu yiyecekler verilmiş, diğer yarısına tuzsuz diyet uygulanmış. Sonrasında bu farelerin kalp dokusu incelenmiş ve tansiyonlarına bakılmış. Bol tuzlu yiyeceklerle beslenen bebek farelerde kalbin daha büyük olduğu, bazı bölgelerin kalınlaştığı görülmüş. Nomal tuzla beslenen erkek farelerde kalp büyümesi olmamış.
Tuzu azaltmak mide kanserini önleyebiliyor!
Dünya Kanser Araştırma Vakfı benim de katıldığım Londra’daki büyük konferanslarında kanserden korunmanın yollarından biri olarak tuzu azaltmayı da gösterdi. Yeni verilerle karşımızdalar: Tüketilen tuz miktarını azaltmak ve tuz miktarının etiketlerde iyi belirtilmesi mide kanseri riskini yüzde 14 azaltabiliyor. Rapora göre mide kanserli 7 kişiden birinin hastalığı, tuz miktarı 6 grama düşürülürse önlenebilir. Lancet Tıp Dergisi’nde (2007 Kronik Hastalıklar Serisi) yapılan analize göre ise dünya tuz tüketimini yüzde 15 azaltırsa 2006-1025 yıları arasında 9 milyon ölüm önlenebilir.

Dr . Bradley’nin lIght mutfağı

Malzemeler:

2 küçük kutu light yoğurt n 3 yemek kaşığı gül suyu n 2 yemek kaşığı bal n 2 şeftali n Kayısı bademleri n Kuru dut
Hazırlanışı: n Light yoğurtları süzgece koyun. Alına bir kap yerleştirin Sabah kadar buzdolabında beklesin. Lİght süzme yoğurt elde edeceksiniz.

Yoğurt -bal ve gül suyunu çırpın.

Şeftaliyi püre haline getirin veya küçük küpler şeklinde doğrayın. Kup bardağının dibine yerleştirin.

Üzerine katı krema kıvamındaki yoğurdu dökün. n Üstünü kayısı bademleri ve kuru dutla süsleyin.

Bu tür pişirmeden yapabileceğim tim tatlılarımda bal kullanıyorum. Boş kalori almamak için!Bal şeker gibi boş kalori veren bir yiyecek değil. Vitamin, mineral, önemli amino asitleri alıyoruz. Toz şekeri nerdeyse hiç kullanmıyorum.

Yazının devamı...

Yeşil tedaviyle yaşam süresi uzuyor


Doğal ve bitkisel tamamlayıcı tedavilerin kanser tedavisinde yeri var mı, yoksa insanlar kandırılıyor mu?

Son yıllarda giderek artan sayıda bilimsel araştırma kanser tedavisinde tamamlayıcı tedavi olarak doğal ve bitkisel ürünlerin yararlı olabileceğini gösteriyor. Kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavilerin yan etkilerinin azaltılmasında, kanser tedavisinin etkinliğini artırmada ve hastaların yaşam kalitelerinin artırılmasında tamamlayıcı doğal/ bitkisel antikanser tedaviler faydalı.

n Fitoterapi eğitimi almış, antikanser bitkiler ile ilgili kitap yazmış tıbbi onkoloji uzmanı ve öğretim üyesisiniz. Hastalarınızda doğal/ bitkisel tamamlayıcı tedavileri kullanıyor musunuz?

Evet, bir çok hastamda kullanıyorum. Tıbbi onkoloji uzmanı olmam ve fitoterapi eğitimi almış olmam nedeni ile bitki ilaç etkileşimini, hangi kanserde nasıl bir tamamlayıcı tedavi yapılması gerektiğini çok iyi biliyorum. Antikanser bitkisel destekleri hastalığın cinsi, kullanılan kanser ilacının tipine göre belirliyorum ve belli bir protokol dahilinde uyguluyorum.

Bazı bitkisel ürünler kanser hücrelerini çoğaltabilir


- Bitkilerin de bazen zararı olabiliyor değil mi? Öyle herkes kafasına göre kullanmamalı...

Hayır. Her hasta her bitkisel ürünü alamaz. Bazıları kanser hücrelerini çoğaltır, bazıları kanser ilacının etkisini bozar. Bunu da ancak onkoloji ve fitoterapi bilgisi olan bir doktor bilebilir.

n Hasta, aktarın önerisiyle bazı karışımlar alıp kulllanabiliyor veya gazetede televizyonda gördüğü iddialı konuşan, ancak bu konuda eğitimi olmayan birinin aurasına giriyor ve dediklerini uyguluyor. Buna ne diyorsunuz?

Kimse arabasındaki ciddi arızayı komşusuna yaptırmaz, servisine götürür. Ama nedense insanlar kanser gibi ciddi bir konuda internette veya komşusunda duyduklarına göre tedavi ettirmeye çalışıyor. Bu da maalesef tedavileri olumsuz etkilemekte... Bilimsel araştırmalar uygun olmayan alternatif tedavi yaptıran kanser hastalarının yaşam sürelerinin daha kısa olduğunu gösteriyor. İnsanların kanser tedavisini onkoloji eğitimi almış doktorlar tarafından yapılması gerektiğini bilmeleri, internetteki reklamlara ve işin ehli olmayan kişilerin verdiği bilgilere güvenmemeleri gereklidir.

- Türkiye’den tedavi için Meksika’ya gidenler varmış... Doğru mu?

Ne yazık ki! ABD’de bazı eyaletlerde alternatif tedavi klinikleri kapatıldı. Bunun üzerine bu klinikler Meksika’da faaliyete geçmişler. Yasal olarak mücadele yürütülüyor. Denetimsiz, insan sağlığını ciddi biçimde tehdit eden yerler.

- Umut tacirleri eğitime ve bilime önem vermeyen ülkelerde daha rahatlar. İngiltere’de bunu yapamazsınız örneğin. Televizyonlarda prime-time kuşağında diyabet anlatılır, bilimsel belgeseller vardır. Halk düşünmeye teşvik edilir, uyumaya değil... Kanserden korunmada yeşil tedavi nasıl kullanılıyor peki?

Kanserden korunmada egzersiz, psikososyal durumun iyileştirilmesi, iyi bir beslenme programı, sülforofan içeren brokoli filizi çayı, yeşil çay, koyu yeşil renkli sebzeler, turuncu-kırmızı canlı renkteki meyvelerin tüketilmesi ‘Yeşil Tedavi’ nin önemli öğeleridir.

- Ya kanser tedavisi?

Kanser tedavisinde ise yeşil çay, brokoli filizi, reishi mantarı, panax ginseng, çörek otu yağı, üzüm, meyan kökü, ısırgan otu, nar, kudret narı, zerdeçal, biberiye, karahindiba, sarı kantaron, tıbbi nergiz, kırlangıçotu, çin geveni, deve dikeni, çinko selenyum ve koenzimQ10 gibi birçok doğal / bitkisel antikanser ürünler ‘Yeşil Tedavi’ kapsamında kullanılmakta...

Meme kanserine karşı 4 fincan yeşil çay için


- Meme kanserinden korunmak için neler yiyelim, kullanalım?

Yapılan araştırmalarda yeşil çay (günde 3-4 fincan), brokoli ve özellikle filizi (ayda 5 porsiyon brokoli veya günde 1-2 fincan brokoli filizi çayı), soya ürünleri (tofu, soya sütü) meme kanserinden korunmada faydalı gıdaların başında gelmektedir. Meme kanseri riski olan insanların düzenli egzersiz yapmalarını, alkol ve sigara kullanmamalarını, yağlı süt tüketmemelerini, gece vardiyalarında çalışmamalarını, gece 21.00’ den sonra aydınlık ortamda kalmamaları, sabaha kadar ışık ve elektromanyetik kaynak içeren (ışıklı alarmlı saatler, bilgisayar, TV, cep telefonu vs. gibi) ortamdan uzak istirahat etmelerini öneririm.

- Ya prostat kanserinden korunmak için ne yiyelim?

Domateste bol miktarda bulunan likopen maddesi prostat kanserinden korunmada ve prostat kanserinin tamamlayıcı tedavisinde çok faydalandığımız desteklerdendir. Mevsiminde günde 4-5 adet domates tüketilmesini öneririm . Yararının artması için pişmiş olanı tercih edilmelidir. Nar da prostat kanserinden korunmada faydalı gıdaların başında gelir. İlaç kullananların nar tüketimi konusunda dikkatli olmalarını öneririm, çünkü nar bazı ilaçların metabolizmasını etkileyebilmektedir. Prostat büyümelerinde hafif derecedeki vakalarda ısırgan otu kökü ve yaprağı ile cüce palmiye özütünün büyük faydaları vardır. Prostat kanserinden korunmada hayvansal yağları içeren gıdalardan uzak durulmalıdır.

- Sigara içen çok ülkemizde... Akciğer dostları neler...?

Öncelikli olarak sigaranın bırakılmasını şiddetle tavsiye ederim. Ne kadar çabuk bırakılırsa vücut o kadar hızlı bir şekilde normalleşir. Eğer sigarayı bırakamıyorsak ayda en az 5 porsiyon brokoli başta olmak üzere lahana, pırasa ve turp gibi sebzelerin tüketilmesi sigaraya bağlı kanser gelişme riskini yüzde 50 azaltır. Günümüzde teknolojik gelişmeler sağlığa yararlı doğal ürünlerin standardize ve kaliteli olarak kullanımını sağlamaktadır. Özellikle brokolinin faydalı bölümü olan brokoli filizini içeren kaliteli çayları sigaraya bağlı gelişen kanserden korunmada destek olarak öneriyorum. Korunmada yararlı olan diğer doğal ürünler zerdeçal (günde1-2 tatlı kaşığı) ve propolistir.

- Propolis adı yeni yeni duyuluyor. Arıların kovanlarını onarmak için bitkisel kaynaklarla yaptıkları reçinemsi bir madde. Katıldığım bir toplantıda "Yeryüzündeki en güçlü antioksidan" olduğu açıklanmıştı... Peki gelelim karaciğere...

Karaciğer yağlanmasında zerdeçal kökü, çemen otu tohumu, defne yaprağı ve enginar yaprağının büyük faydaları vardır. Karaciğer iltihaplarında ve hepatitlerde deve dikeni Avrupa’da ilaç olarak kullanılır. Safra yolu hastalıkları ve safra kesesi taşında karahindiba kökünün ve kırlangıç otunun büyük faydaları vardır.

Yeşil tedavi ile başarılı sonuçlar aldığım çok hastam var

- Yeşil tedavi ile başarılı sonuçlar aldığınız hastalarınız var mı?

Çok sayıda hastam var. Tarafıma ilk başvuru anında karaciğer sıçraması olup kemoterapi ve tamamlayıcı tedaviler ile tam yanıt elde ettiğim hatta beşinci yılına girdiğim ileri evre pankreas, meme ve mide kanseri hastalarım var. Dünyada bu kadar uzun süre yaşayan tam yanıtlı ileri evre mide ve pankreas kanseri hastası yok. Literatürde tedavilere yanıt vermediği bildirilen dev hücreli akciğer kanseri olan ve kemoterapi ve bitkisel tamamlayıcı tedavilerle tama yakın yanıt elde ettiğim hastamı vaka sunumu olarak yayımlayacağım. Ülseratif kolit, artrit ve kronik lenfositer lösemi olan bir hastamın tedavim altında kolit ve artriti tamamen kayboldu, ilaca ihtiyacı kalmadı; lösemisi de ilerlemeden kontrol altında 1,5 yıldır. Bu hastamı vaka sunumu olarak saygın bir dergide yayımladım.

- Bütün bu söyledikleriniz tıpta çığır açacak tedaviler... Yeşil tedaviyle uğraşan gerçek bilim insanları, tıp doktorları sizin gibi ortaya çıkmalılar.

Daha birçok hastamda tamamlayıcı doğal/ bitkisel tedaviler ve konvansiyonel ilaç tedavileri ile ilgili başarılı sonuçlarımız var. Hepsini arşivleyip dokümente ediyorum. İlerdeki hedefim tamamlayıcı kanser tedavisi uygulayan klinik kurmak ve çok kapsamlı hizmet vermek.

Yazının devamı...

Ramazan ayı için serinleten yiyecek ve içecekler

Bu yıl Ramazan ayı çok sıcak günlerin yaşandığı bir zamana denk geldi. Oruç dönemini daha rahat geçirmeniz ve içinizi serinletmek için bazı tariflerim var. Özellikle bol sıvı almak çok önemli. İftardan sahur sonuna kadar olan dönemi bu açıdan iyi değerlendirmek gerekiyor. Bol bol doğal mineral seviyesi ve pH’ı yüksek su içerek vücudunuzdaki sıvı dengesini korumaya çalışmalısınız. Suyun yanı sıra maden suyu, ayran, kefir, buzlu çay gibi içecekler de sıvı ihtiyacınızı karşılamaya yardımcı olacaktır.

Buzlu çay


Malzemeler:

- Bir çaydanlık demli çay n 3 adet tarçın çubuğu

- 1 litre su n Bol buz n Limon n Bal

Yapılışı:

- Çayı demleyin. İçine 3 adet tarçın çubuğu da atın. n Sonra iri bir sürahiye alın.

- Üzerine su ve limon dilimleri ekleyin. Buzdolabında soğusun.

- Balla istediğiniz kadar tatlandırarak bol buzla servis edin.

Çikolatalı süt


- 200 ml çikolatalı süt

- Bol buz

Not:

- İftardan sonra tatlı yerine geçebilecek çok hoş bir içecek. Sahurda da iyi gidiyor.

Dondurmalı süt


Malzemeler:

- 1 top çikolatalı dondurma n 1 bardak süt

Yapılışı: n İkisini birada iyice çırpın. n Bol buzla servis edin. Adeta sütlü tatlı yemiş gibi olacaksınız.

Salatalıklı ayran (1 kişilik)


Malzemeler:

- 2 salatalık n 1 kutu probiyotik veya light yoğurt (küçük kutu)

- 1 bardak su n Tuz n Bol buz

- 2-3 taze nane yaprağı

Yapılışı:

- Salatalıkları soyun, doğrayın.

- Yoğurt, su ve bir tutam tuzla birlikte karıştırıcıdan geçirin.

- Bol buz ve nane yapraklarıyla servis edin.

Ballı yoğurtlu muz (1 kişilik)


Malzemeler:

- 1 muz

- 1 yemek kaşışı bal

- 1 kutu light yoğurt

Yapılışı:

- Tüm malzemeyi karıştırıcıdan geçirin. n Buzlukta 15-20 dak. beklesin. n Dondurma kıvamına gelince çıkartın.

- Üzerini file bademle süsleyin.

Meyveli puding


Malzemeler:

- 1 litre yağsız süt

- 3 yemek kaşığı mısır nişastası

- 1 paket vanilya

- 4-5 yemek kaşığı toz şeker

- Fındık-ceviz veya badem

- Taze meyve (ne isterseniz)

Yapılışı:

- Meyve dışında tüm malzemeyi iyice karıştırın ve süzgeçten geçirerek süte ekleyin. Muhallebi gibi pişirin.

- Soğuduktan sonra karıştırıcıyla çırpın. 1/3ünü ayırın.

- Geri kalanının içine istediğiniz meyveleri küçük parçalar halinde doğrayın.

- Meyve+puding karışımınızı çukur bir servis tabağına dökün. Pudingin ayırdığınız 1/3’lük kısmıyla da üzerini iyice kapatın.

- Üzerini dilimlenmiş meyve parçaları,ceviz-fındık veya bademle süsleyin. Kepçeyle servis yapın.

Not: Çok hoş bir yaz tatlısıdır bu. İçine yakışanlar bu mevsimde muz, şeftali, mor üzüm. 2-3 yemek kaşığı toz şeker+2 yemek kaşığı Stevia tozu kullanarak yapıyorum. Stevia 0 kalori.

Sahur için yulaf bisküvileri


Malzemeler:

- 2 su bardağı yulaf ezmesi

- 1/2 su bardağıı buğday kepeği

- Yarım demet dereotu

- Su

Yapılışı: n Suyu kaynatın. Yulaf ezmesini robotta çekerek un haline getirin.

- Yulaf unu, buğday kepeği, ince kıyılmış dreotu ve alabildiği kadar suyu karıştırın, hamur haline getirin. Birkaç dakika yoğurun. Eğer sulu olursa yulaf unu ilave edin.

- Küçük bir merdane yardımıyla düz bir yüzeyde hamurunuzu inceltin. 1 bardakla yuvarlak yuvarlak kesin.

- Pişirme kağıdı serdiğiniz tepsiye dizin.

- 200 derece ısılı fırında

40 dakika kadar pişirin. İsterseniz içine dereotu yerine kuru üzüm tarçın koyup tatlı hale de getirebilirsiniz.

Şeftalili semizotu salatası


Malzemeler: n 1 demet semizotu n 2 şeftali n 4 ceviz n 2 yemek kaşığı lor peyniri n 1 yemek kaşığı zeytinyağı

Yapılışı: n Semizotunu yıkayıp ayıklayın. n Şeftalilerin kabuklarını soyup iri parçalar halinde içine doğrayın. n Zeytinyağını gezdirin.

- Üzerine lor peynirini serpin.

- Cevizleri yarımlar halinde üzerine yerleştirin.

Sahur için tok tutan yulaflı kek


Malzemeler: (18 dilimlik)

- 12 yemek kaşığı yulaf ezmesi n 12 yemek kaşığı buğday kepeği n 2 küçük kutu light yoğurt n 2 elma n 1 avuç fındık-ceviz veya badem n 1 avuç kuru üzüm n 2 yemek kaşığı zeytinyağı n 2 yemek kaşığı tarçın

Yapılışı: n Elmaları rendeleyin, kuru yemişleri çekin veya bıçakla küçük parçalara bölün. n Tüm malzemeyi güzelce karıştırın. n Kek kalıbının içine dökün. Fırında 170 derecede 1 saat kadar pişirin.

Soğuk buğday çorbası


Malzemeler:

n 2 avuç aşurelik buğday

n 1 avuç haşlanmış nohut n 4 kutu Activia yoğurt (sade) n Nane, sumak

Yapılışı:

- Aşurelik buğdayı kaynatın.

- Çıkan sarı suyu döküp, yeniden su ekleyin. (1-1,5 litre) Tekrar kaynatın. Söndürün.

- Su ılık hale gelince içine yoğurdu karıştırın.

- İçine nohutu da ekleyin.

- Bol nane ve sumak de ekleyip buzdolabına kaldırın.

- Her kasenin içine buz parçaları atarak soğuk servis edin.

Pekmezli patlıcan


Malzemeler:

- 2 adet patlıcan n 5 yemek kaşığı light yoğurt

- 1 diş sarmısak

- Zeytinyağı n 1 yemek kaşığı üzüm pekmezi
Yapılışı:

- Patlıcanları birkaç yerinden delip mangalda ağır ağır közleyin. n Közlenmiş patlıcanların kabuklarını soyup, ince dilimleyin.

- Yoğurdu ezilmiş sarmısak ve zeytinyağı ile karıştırın. Patlıcan ve yoğurdu karıştırın. Üzerine pekmez gezdirerek servis yapın.

Hurma tatlısı


Malzemeler:

- 300 gram hurma

- 50 gram tereyağı

- 1 bardak su

- Karanfil

- Tarçın

Yapılışı:

- Hurmanın çekirdeklerini çıkarın. Tavaya koyun. Suyunu ekleyin ve karıştırarak pişirin.

- Suyunu çekince tereyağı, şeker, tarçın ve karanfili de ekleyin. Biraz daha çevirin. İyice pişsin. Servis tabağına alın. Mardin’in ünlü hurma tatlısında uyarladım. Yağ ve şekersiz! Tadı yine çok güzel oldu.

Elmalı-sakızlı muhallebi


Malzemeler:

- 1 litre light süt

- 3 yemek kaşığı un

- 1 yemek kaşığı mısır nişastası n 5 yemek kaşığı toz şeker n 2 pirinç tanesi büyüklüğünde sakız

- 4 elma kırmızı elma rendesi n 1 yemek kaşığı tarçın n 1 avuç ceviz

Yapılışı:

- Rendelenmiş elmaları tarçınla karıştırarak pişirin, rengi iyice koyulaşsın. Altını söndürün. n Sonra elma-tarçın karışımına küçük parçalanmış cevizleri de ekleyin. Soğusun.

- Ayrı bir tencerede süt, un, şeker ve sakızı yice karıştırarak pişirin.

- Küçük kaselere biraz muhallebinizden dökün. Araya elmalı karışımdan 1-2 yemek kaşığı koyup üstünü yine muhallebiyle kapatın.

- Üstünü tarçınla süsleyin.

Light etli türlü


Malzemeler:

- 250 gr. kuşbaşı et

- 1 avuç yeşil fasulye

- 3 domates

- 2 kabak

- 2 patlıcan

- 1 soğan

- Yarım demet maydonoz

- 1 tatlı kaşığı acı biber salçası

- Baharat

Yapılışı:

- Eti ince kıyılmış soğanla tencerede 5-10 dakika çevirerek pişirin.

- Sebzeleri küçük doğrayın.

- Et tenceresine dökün. Üzerlerini azıcık geçecek suyla pişirin.

- Altını kapatmanıza 5 dakika kala kıyılmış maydanozla
yemeğin üzerini kaplayın.
- Güveç tadında bir yemek. Ramazan sofrasına çok iyi gidiyor. Yağ koymuyorum. Etin kendi yağı yetiyor.

Yalancı baklava


Malzemeler:

- 1 küçük kepekli lavaş

- 1 yemek kaşığı bal

- 3-4 ceviz

Yapılışı:

- Lavaşın içine bıçağın ucuyla ince bir şekilde tereyağı sürün.

- Üzerine balı yayın.

- Cevizleri kırıp dürüm yapın.

- İsterseniz 3cm.lik lokmalar halinde kesip kürden batırarak servis edebilirsiniz.

Not: Baklava sevmeyen az kişi vardır. Yemeklerden sonra canım tatlı istediğinde en çok başvurduğum yöntemlerden biri. Pratik, tatmin edici; ağızda gerçekten baklava tadı bırakıyor! Dr Bradley’nin yalancı baklavası olarak ün yaptı!

Yazının devamı...

Hoşgeldin Ramazan!

Hava sıcaklığı nedeniyle kaybolan su ve mineral kaybının yerine konulması çok önemli. İftardan itibaren sahur sonuna kadar doğal mineral seviyesi yüksek su, ayran,bitkisel çaylar, taze sıkılmış meyve - sebze suları içerek sıvı dengenizi korumaya çalışmalısınız.

ZENCEFİLLİ, BALLI SOĞUK ÇAY

Malzemeler:

3 yemek kaşığı toz zencefil
3 limonun suyu
4 yemek kaşığı bal
1,5 litre sıcak su

Yapılışı: Zencefil, limon suyu ve balı karıştırın. Macunumsu bir karışım elde edeceksiniz. Üzerine 1,5 litre sıcak su döküp, yine karıştırın. Buzdolabında soğutun. Servise hazır!

TARÇINLI, KARANFİLLİ SOĞUK ÇAY

Malzemeler:

10 çubuk tarçın n 10 adet karanfil 1 limon( halka doğranmış)
1,5 litre su n 3-4 yemek kaşığı bal

Yapılışı: Tarçın, karanfil ve limonu suyla birlikte kaynatın. Kaynadıktan sonra kokuların suya iyice işlemesi için 5-10 dakika daha kısık ateşte fokurdamaya devam etsin. Altını söndürdükten soğutun. Süzüp bir sürahiye alın. İçine bal karıştırın. Buzdolabında soğusun.

* Bu çaylar tatlı ihtiyacını da kesiyor. Siz de deneyi

Kilo almadan oruç tutabilir miyim?

Oruç tutarken bazıları zayıflasa da, çoğu kişi kilo alıyor. Nedeni akşam iftarda kendilerini tamamen bırakmaları... Ani kilo artışı,gaz , şişkinlik , yanma, reflü yakınmaları çok yaygın... Oysa azıcık dikkatle kilo almadan, orucunuzu çok daha rahat tutabilirsiniz.

İşte kilo almadan oruç tutmak için öneriler:

1- İftariyeliklere dikkat! Pide-zeytin-hurma, peynir derken başlangıçta 200-250 kalori alınıyor. Bu da bantta en az 30 dakika yürümek demek.

2- Şarküteriden uzak durun. Toksik yükü fazla, bol kalorili.

3- Pide yerken 2 dilimi geçmemeye çalışın.

4- Yavaş yiyin. Mide hacim reseptörleriyle çevirili. Bu reseptörlerin uyarıyı alıp beyne götürmesi, beynin de bize ‘ doydun’ komutu vermesi için 15-20 dakika gerekiyor.

5- Bol su ve bitki çayları için. Mineral seviyesi yüksek suyu tercih ederek vücut mineral dengenize de yardımcı olun.

6- Şerbetli tatlılar yerine meyveli, sütlü tatlıları tercih edin.

7- İftariyeliklerden sonraki çorbayı yağsız yaptırın. 1 yemek kaşığı zeytinyağından123 kalori alıyoruz.

8- İftar sofrası hazırlarken light seçenekler de sunun.

9- İftardan birkaç saat sonra, yarım saat de olsa yürüyüş.


SAHUR

Seçenekler:

Kepekli tost
Şekersiz çay
1 kase çorba 2 dilim ekmek
30-60 gr. light beyaz peynir
1 haşlanmış yumurta
1 dilim ekmek
60 gr. light beyaz peynir
3 zeytin 1 kase probiyotik yoğurt
3 yemek kaşığı yulaf ezmesi
1 elma rendesi
1 tatlı kaşığı bal
1 çay kaşığı tarçın 2 ceviz

* Bunları geceden hazırlayıp dolapta bekletin. Sahura kadar beklesin. Daha lezzetli hale geliyor
Kepekli tost Çorba İçecek: Şekersiz siyah-yeşil-bitkisel çay, su

İFTAR


1. Seçenek
2-3 zeytin veya 1 hurma 1 kase yağsız çorba 1-2 dilim pide 5-7 yemek kaşığı sebze yemeği El kadar et-tavuk-3 köfte Salata (1 tatlı kaşığı zeytinyağlı-limonlu) Saat 21.00 Sütlü veya meyveli tatlı n 1 porsiyon taze meyve

* Bol su için. Maden suyu da ekleyebilirsniz.


2. seçenek
2-3 zeytin veya 1-2 hurma 1 kase çorba 5-7 yemek kaşığı sebze yemeği 1 dilim börek / 3-4 yemek kaşığı pilav-makarna-bulgur Salata n 1 kase yoğurt / cacık Saat 21.00 1-2 porsiyon taze meyve / Bitki çayı

Kimler oruç tutmamalı?
Hamileler . Süt verenler. Şeker hastaları. Kalp-damar hastalığı olanlar. Tansiyon hastaları. Kronik böbrek yetmezliği olanlar. Düzenli ilaç kullanması gerekenler. Yaşlılar. Vücut direnci düşük olanlar. Ameliyat sonrası iyileşme sürecinde olanlar

Yazının devamı...

İşinizden eşinizden edebilir!

Başlık korkutucu, değil mi? Bizi işimizden ve eşimizden edebilen bir kişi değil, hastalık: sedef! Ülkemizde az-buz değil, yaklaşık 2 milyon hasta var. Yazım için araştırma yaparken çok yararlı bulduğum bir site keşfettim. Sedef Hastaları Dayanışma Derneği ve Abbott işbirliği ile hazırlanan www.sedefleyasam.com. Sedef hastalarının yaşadıkları zorlukların anlatıldığı belgeseller de koymuşlar, etkileyici.

Sizin için konunun uzmanını da buldum. Karşınızda Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Görevlisi Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. Sibel Alper ile sedefle ilgili herşeyi konuştum.

- Sedef nedir?

Sedef deri hücrelerinin bağışıklık sistemindeki yanlış sinyaller nedeniyle çok hızlı çoğaldığı, derinin bası/darbe bölgelerinde, kızarıklık ve pullanmalar ile kendini gösteren bir deri hastalığı.

- Bulaşıcı mı?

Kesinlikle bulaşıcı değil. Normal yaşantıyı sürdürmede hiçbir engel söz konusu değil. Sedef hastasına dokunarak, aynı havuza girerek veya yakın ilişkide bulunarak sedef hastası olunmaz.

- Kronik bir hastalık, değil mi?

Evet, kroniktir. Yıllarca devam edebilir ama hastalarımızın yüzde 75’inde çok hafif seyreder.

- Kimlerde görülüyor?

Tüm dünya ülkelerinde sedef hastalığı görülmektedir. Erkek ve kadınlarda eşit oranda görülür ama kadınlarda biraz daha erken başlamaktadır. Hemen herkeste ve her yaşta görülebilir, erişkinlerde daha sık. En çok 20’li yaşlarda ortaya çıkar. Yüzde 75 oranında 40 yaştan önce başlar. Bir de 50-60 yaşları önemli bir dönemdir.

- Sedef hastalığının tam olarak nedeni nedir? Genetik mi?

Nedeni hâlâ belli değil. Genetik olarak taşısa bile birkaç şey birarada olunca tetikleniyor. Ailede sedef hastalığı olması riski arttırmakta, ama kesin ortaya çıkacak anlamına gelmez. Sedef hastalığı birden fazla gen ile ilgili ailesel bir hastalıktır. Bir ebeveynde varsa risk yaklaşık yüzde 10’dur. Bu genler tanımlanmıştır. Ancak kalıtsal olarak geçen herkeste hastalık ortaya çıkmaz. Tetikleyici nedenlere de ihtiyaç vardır.

- Stres sedefi artırıyor mu?

Stres tetikleyiciler arasında, tüm bağışıklık sistemi hastalıklarında olduğu gibi, ama burada bir kısır döngüden söz edebiliriz. Çünkü hastalık da stres nedeni olabiliyor. Başka tetikleyiciler de var; bazı ilaçlar, enfeksiyonlar, aşırı ultraviyole, hormonal değişiklikler...

Mutlaka ilaç tedavisi, ama antioksidan niteliği olan gıdalar da yiyin

- Polonyalı araştırmacı Udo Erasmus ‘İyileştiren Yağlar- Öldüren Yağlar ‘ kitabında sedef hastalarına lezyonların üstüne keten tohumu yağı sürmelerini öğütlüyor. Yararı olabilir mi?

Belki de psikosomatik etkili...

(psikolojik olarak iyi geleceğine inandığınız bir şeyin vücuda fayda sağlaması) Antioksidan niteliği olan gıdalara ağırlık verilmesi yerinde olabilir. Ama ilaç tedavisi her zaman ilk seçenek.

- Ortalıkta tıp doktoru olmayan, bitkilerle tedaviye yönlendiren, üstelik bunu gazete köşelerinde yapan, bir şekilde parıldayan! kişiler de var. Bu gibi kişilerin de önerileriyle hastalar ilaç yerine, bitkisel tedavilere yönelebiliyor. Bu sizce doğru mu?

Hayır. Bir, tedaviyi çok geciktirebiliyor; iki, varolan lezyonları şiddetlendiriyor. İyileşebilecekken iyileşemez hale geliyorlar. Üstelik hastanın cebinden bitkisel tedavi için ilaca göre bazen daha fazla ücret çıkıyor.

- Bir de balıklarla tedavi varmış. Hem bizde hem İngiltere’de böyle bir tedavi yapıldığını okudum. Yararlı oluyor mu?

Ben bunu yapıp iyileşeni görmedim! Balıklar bu kabukları yiyorlar. Kanama oluyor. Her ısırık bir darbe. Eğer ortam hijyenik değilse enfeksiyon riski, kanla bulaşan hepatit tehdidi de var.

- Peki tedavide kullanılan ilaçlar güçlü mü?

Hafifse dışarıdan krem şeklinde... Eğer vücudun yüzde 5’inden fazlasına yayılıyor ise krem dışında tedavi seçeneği lazım. Eğer tedavi gecikirse zaman içinde eklem, kalp, metabolik sendrom, obezite...

Bağışıklık mekanizmasını düzeltmeye yönelik çok yeni tedaviler var. Ümitsiz olmak için hiç neden yok. Özellikle vurgulamak istediğim bir konu var; hastalar genelde lezyonlar azalınca ilaç kullanmayı bırakıyorlar. İlacı düzenli kullanmak çok önemli.

Sedef hastaları güneşe çıkarken dikkatli olmalı


n Hava cayır-cayır bizde şu anda... Sedef hastaları güneşe çıkmasınlar mı?

Aşırısı zararlı. Kontrollü güneş olabilir. Yani sabah ve akşam belli saatlerde... Fazlası sedefi tetikliyor.

n Sedef hastalarında intihar girişimi de oluyormuş...

Evet. Çünkü işlerinden, eşlerinden olabiliyorlar. İstatistiklere göre yüzde 30 depresyon, yüzde 10 intihar girişimi var. Erkek hastalar yerde pul pul döküntü bırakmamak için bazen pantolon paçalarını çoraplarının içine sokuyorlar. Bazı hastalar otobüste kimsenin yanına oturmuyor. Hastaların cinsel yaşamlarına da darbe vuruyor. Özellikle kadınlarda cinsel bölgelerde kabuklaşma, kızarıklık şeklinde görülebiliyor. Bu çok büyük güvensizlik, isteksizlik yaratabilir.

- Beslenmeyle ilgisi var mı peki?

Sedefteki yapı çok ilginç; sadece deri hastalığı değil. Deriden başlıyor ama bu hastalarda obezite riski var. Bu hastalarda TNF (tümör nekrozis faktör) adlı bir kimyasalın salgısı yüksek. Bu kimyasal yağ dokusunda da salgılanıyor. Lezyonun aktif olmasına yol açıyor.

Kasım ayında Antalya’da katıldığım Uluslarası Beslenme ve Kanser Konferansı’nda bu madde ile kanser ilişkisinden de bahsedilmişti. Kanser ilişkisi henüz kanıtlanmış değil. Sedef hastalarının kanser riskleri yüksek değil. Sağlıklı yaşamaları gerekiyor. Hepimiz için geçerli olduğu gibi; egzersiz, doğru beslenme...

Yazının devamı...

Aşırı sıcaklarda susuz kalmayın!

WHO’nun (Dünya Sağlık Örgütü) önerisi şöyle:

1,5 litre içeceklerden

1 litre yiyeceklerden

Toplam= 2,5 litre

Bu da günde 8 bardak su demektir.

Her 2 saatte 1 bardak!

30 derecenin üzerindeki hava sıcaklıklarında , hareket de artmışsa ihtiyaç günde 4-5 litreye kadar artabiliyor.

n pH nedir?

Bana çok sorulan sorulardan biri de suyun pH dercesinin ne demek olduğu ve önemli olup-olmadığı...

pH; potansiyel hidrojen demektir. Bir sıvının asidik veya bazikliğini gösteren bir ölçüdür. pH değeri 0-14 arası bir rakamla belirtilir. 7 nötrdür. pH ’ı 7’nin altında olan sıvılar asidik, pH’ı 7’nin üzerinde olan sıvılar bazik veya alkalidir.

n Suyun pH’ının önemi var mı?

Evet! Düşük pH’lı su asidik, aşındırıcı olabilir. Asidik su, demir, bakır, çinko, manganez, kurşun gibi metalleri yüksek oranda içerebilir. Asidik su ayrıca geçtiği borulardan bu metallerin suya karışmasına da neden olabilir. Sağlığımız için bu maddelere ihtiyacımız olsa da fazlası risk oluşturuyor.

Asidik su ağzınızda ekşi, metalik bir tat bırakacaktır. Tanklarda ve borularda mavi-yeşil bir renge yol açar.

n pH’ı kaç olan suyu tercih etmeliyiz?

pH derecesi suyun çıktığı kaynağa göre değişir.

Bir su ne kadar bazikse kimyasını değiştirebilecek asidik etkilere o kadar dirençli demektir. Vücut için yararlı olan bazik su içmektir.

Aynen yediklerimiz gibi içtiklerimizin de vücudumuzun kimyası üzerinde etkisi vardır. Çoğumuzun en çok içtiği içecek su olduğuna göre su seçimine çok dikkat etmek gerekli! İnsan vücudu sürekli olarak pH dengesini sağlamaya çalışıyor.

Kaliteli su seçin. Seçtiğiniz suyun kimyasına dikkat edin.

n Doğal kaynak suyu ve doğal mineralli su arasındaki fark nedir?

Doğal kaynak suyu ve doğal mineralli suyun ortak özellikleri var:

1- Her ikisi de doğal. Yani yeraltındaki bir su kaynağından doğal olarak çıkıyor veya sondaj gibi yöntemlerle yeryüzüne çıkartılıyor.

2- Her ikisi de temizler; yani kaynaklarında kimyasal atıklarla veya mikroplarla kirlenmemişler.

3- İnsan sağlığı için yararlı bazı madde ve mineralleri içeriyorlar.

4- Sağlığa zararlı maddeler içermiyorlar.

5- Sıcaklık, akış hızı, mineral içeriği gibi özellikleri uzun yıllar değişikliğe uğramıyor.

6- Şehir su şebekesinden alınmıyorlar.

n Peki aralarındaki fark ne?

Doğal kaynak suyu ve doğal mineralli su arasındaki fark; çözündürdükleri toplam katı madde miktarı. Doğal mineralli sular litrede 150 mg’dan fazla çözünmüş katı madde içeriyor.

Doğal kaynak suları ise litrede 150 mg’ın altında çözünmüş katı madde içeriyor.

Bilim adamları artık suyun da karbonhidrat, protein, yağ gibi bir makrobesin olduğunu açıkladılar. Yani biz sudan da vücut fonksiyonlarmız için gerekli besinleri alıyoruz. Bu yüzden ideali doğal mineral seviyesi yüksek su içmektir.

"Uyguladığınız tüm diyetleri çöpe atın!’

Bunu söyleyen psikolog Zaza Yurtsever. Korkma Ye adlı kitabının başlıklarından biri bu. Yurtsever, Marburg Philipps Üniversitesi Psikoloji Fakültesi’nde eğitim görmüş.

Kitabını bir uçak yolculuğumda bir solukta okudum ve heyecanlandım. Üstelik bu konuda yüzlerce kitabı devirmiş olmama rağmen! İstanbul’a dönünce hemen telefona sarıldım ve, ‘Bravo, eline sağlık, ben de yararlandım!’ dedim. Diyet endüstrisinin artık iyice keskinleşen dişleri arasında öğütülenlerden biriyseniz mutlaka okuyun.

Buzlu içeceklerim ve yiyeceklerim var!

Havalar aşırı sıcak gidiyor. Böyle zamanlarda gece iyi uyumak, konsantrasyon zorlaşıyor.

Tek iyi tarafı çoğumuzun iştahının azalması... Kalori alımı azaldığı için de 1-2 kg fazlalık kendiliğinden gidiyor. Ancak vücudun fonksiyonlarını tam olarak yerine getirebilmesi için gerekli besinleri de almak zorundayız. Canımız sıcak yiyecek, içecek istemiyor artık.

Buzlu yeşil çay


Malzeme:

-1 poşet yeşil çay

- 1 çubuk tarçın n 1 yemek kaşığı bal n Taze nane yaprakları

- 2 dilim limon

Hazırlanışı:

- 1 iri bardak kaynar suya bal hariç tüm malzemeyi ekleyin. n İyice karıştırın. Demlensin. n İçine balı ekleyip tekrar karıştırın, buzdolabında bekletin. n Karışımın içine bol buz ekleyerek, keyifle için.

Buzlu şeftali

Malzeme: -2 şeftali - 1 bardak su - 1 yemek kaşığı bal - Yarım çay kaşığı tarçın - Bol buz Hazırlanışı: - Şeftalileri küçük doğrayın. - Bal, tarçın ve suyu da ekleyip, karıştırıcıyla iyice çırpın. - Bol buzla servis edin.

İşte kitaptan çok beğendiğim bazı satırlar

‘Yemekle normal bir ilişkiye girmek demek, kişinin yalnızca ve yalnızca fiziksel açlık hissettiğinde yemek yemesi, canının çektiği şeyleri tüketmesi ve herşeyden önemlisi, doyduğunda durmasıdır. Yani bedenin verdiği sinyallere göre hareket etmeyi öğrenmesidir. Tabii ki bu mantık uzun süre diyetle yaşayanlarda ilk önce korkuya yol açar. Çünkü bu mantalitedeki insanların çoğu normal yemeye geçtiklerinde engellenmez şekilde şişmanlayacaklarını düşünür. Ama normal yemeye geçmek gerekir. Normal yemek demek kişinin var olan bazı gerçekleri de göz önünde bulundurması demektir. Mesela beyaz şekerin ve unun, fazla tüketildiğinde kiloya yol açtığını hepimiz biliyoruz. Fazla miktarda alkol tüketiminin de.’

Yazının devamı...

ıp boş durmuyor! Berlin

Berlin’de ‘Romatizma’ya Karşı Avrupa Ligi’ (EULAR) Kongresi’nden yeni döndüm. Ülkemizde de pek çok kişinin yaşamını altüst eden eklem romatizması hakkındaki son gelişmeleri sizin için öğrendim.

İkisi de birbirinden parlak romatolog (romatizma uzmanı) bir baba-oğulla konuştum önce. Baba Prof. Dr. Hasan Yazıcı İstanbul Üni. Cerrahpaşa Tıp Fak. emekli öğretim üyesi. Bu yılki kongre açılışında romatolojiye üstün hizmet ödülünü aldı.
1974’de Amerika’dan uzman olarak gelmiş ve 38 yıldır romatolojiyle uğraşan çok değerli bir bilim insanı. Yeni emekli olmuş, ama boş durmuyor. LER (Letter to Editör) diye bir dergi çıkarılmasına öncülük ediyor.

Oğlu Yrd. Doçent Dr. Yusuf Yazıcı, New York Üniversitesi Öğretim Görevlisi.

Dr. Yusuf Yazıcı şu anda romatoloji alanında en parlak isimlerden biri olarak gösteriliyor, "Genç Yetenek" olarak değerlendiriliyor. Türkiye’nin gururu, birçok yayında adı var.

omatoid artritli hastanın neler çektiğini anlayayım diye elime bir aparat taktılar az önce... Ve bir hırkanın düğmelerini iliklememi istediler. Müthiş acı çektim ve beceremedim. Sağlıklı olduğuma bir kez daha şükrettim. Nasıl bir hastalık bu, niçin oluyor?

Hasan Yazıcı: Romatoid artrit, eklemlerin birleşme yerinin yangısı ile karakterize olan ve eklem hasarı, kronik ağrı, sertleşme, şişme ve yorgunluğa neden olan kronik bir otoimmün hastalık. Yani vücut kendi kendine savaş açıyor. Vücudun niye kendi dokularına savaş açtığını ise hâlâ bilemiyoruz.

Yusuf Yazıcı: RA genellikle elleri ya da bilekleri etkiliyor. Ama dirsekleri, omuzları, boynu, dizleri, kalçaları, ayakları ve ayak bileklerini de etkileyebilir. Günlük hayatı önemli ölçüde etkiler. Avrupa’da yaklaşık 3 milyon kişi RA hastası.

Bizde sık görülüyor mu?

Hasan Y.: Dünyayla aynı sıklıkta. Daha az veya daha çok değil! Türkiye’de her 200 kişiden birinde RA var! Dikkat çekici bir nokta da şu, kadınlarda erkeklere göre daha fazla görülüyor. RA tanısı koyulan hastaların yüzde 75’i kadın.

Yusuf Y.: Romatoid artrit ciddi bir eklem hasarına yol açıyor. Bu da yaşam kalitesinin bozulması, çalışamama, daha yüksek tıbbi maliyetler ve ameliyatla sonuçlanacak şekilde hareket kaybına neden olabiliyor.

Romatoid artritin tanısı hemen konulamıyormuş. Niçin?

Hasan Y.: Çünkü birçok organı tutan bir hastalık. Son 30 yıldır romatoloji iç hastalıklarının ayrı bir bilim dalı. Bu yüzden son 30 yıldır artık daha rahat tanı konuyor.

Amerika’da durum farklı mı ?

Yusuf Y.: Hayır, orada da aynı. Romatolog yeterli değil. Eğer hastayı romatolog görürse sorun yok. Tanı kolaylaşıyor.

Romatolog dışında kim görüyor peki?

Hasan Y.: Dahiliyeciler, fizik tedavi uzmanları... Hekimler kan testlerine çok bağımlı. Ama kan testi kesin tanı saplamaz. Çünkü kan testleri negatif olabilir ama kişide yine de RA olabilir.

Esas tanı ancak eklem belirtileriyle konur. Eklemde şişme, ağrı, fonksiyon azalması gibi. RA sistemik bir hastalık; birçok organı tutuyor, damar iltihabı yapıyor. Bununla başa çıkmak için çok sağlam dahiliye bilgisi gerekiyor. Bir romatolog önce 4-5 yıl dahiliye, ardından 2-3 yıl da romatoloji okur, sonra uzman olur. Türkiye’de 200 romatolog var. Sayı yeterli değil. Anadolu’da görece daha az.

Tedavisi nasıl?

Hasan Y.: İlaç tedavisi ve gerektiğinde fizik tedavi ve cerrahi.

Yusuf Y.: Hedefe tedavi konsepti var artık. Bir ilaçla hasta 3 ay içinde yüzde 50 iyileşebiliyor. Bu bizim için yeterli değil. Çünkü eklemler iyileşse bile vücutta genel yangı sürdüğü için tedavinin devamı, hatta artırılması gerek.

Kronik bir hastalık olduğu için hasta ilaç almayı ertelemek istiyor. İlaç almayayım sadece fizik tedavi göreyim derse...

Yusuf Y.: Sizde kanser var denilse kimse almayayım bu ilaçları demez. Yan etkileri çok olmasına rağmen! Ama evet, RA’da hastalar ilaç almak istemeyebiliyor.

Ancak tedavi olmamış RA’da hasta 8-10 yıl daha kısa yaşar. Öldürücü bir hastalıktır. Bazı kanser türlerinden daha öldürücü!

Neden bu kadar tehlikeli peki?

Yusuf Y.: Yangıya bağlı kalp-damar sistemi sorunları artıyor. Ayrıca enfeksiyon artıyor. Kanser riski 2 kat artıyor.

Beslenmeyle ilgisi var mı?

Yusuf Y.: Bir tek kalsiyum ve D vitamini kemik erimesinden korunmada yararlı olur. Çünkü RA’da osteoporoz riski de artıyor.

İnternette bu konuda bir kirlilik var. Omega 3 yağları, B grubu vitaminleri kürü gibi desteklerin iyi geldiğine dair yazılar gördüm... Hastalar bunlardan etkilenebilir ve tedavilerinde gecikebilirler.

Yusuf Y. : Bad Science (Kötü Bilim) diye bir kitap var, okuyun lütfen! Çölyak hastalığı ve bunun gibi birkaç hastalık dışında yiyecekle direkt ilgisi olduğu kanıtlanmış pek bir şey yok.

Bu hastaların şişmanlamaması gerekiyor değil mi?

Yusuf Y. : Kesinlikle. Çünkü eklemlere baskı artıyor. Ayrıca yağ dokusu yangı yaratan, yani sorun yaratan bir doku.

Genetik geçiş var mı? Yani anne-babamızda, akrabalarımızda varsa bizde de çıkabilir mi?

Hasan Y. : Evet,genetik geçiş var. Bazı ailelerde bu tip hastalıklar sık görülüyor.

Bakın, 38 yıldır bu işi yapıyorum. Hastalık sayısı arttı ve daha da artacak. Ben bu işe başlarken 100 hastalık bilmek zorundaydım. Oğlum ise 250 hastalık bilmek zorunda. 100 yıl önce ise 2-3 hastalık vardı.

Son katıldığım konferanslarda sürekli stres vurgulanıyor. RA"nın stresle ilişkisi var mı?

Yusuf Y.: Fareleri alıp kanser hücresi enjekte ettiler. Sonra birini rahat ettirdiler. Diğerini kötü yaşam ortamına koyup stres yarattılar. Streslide daha çok metastaz oldu. Şöyle söyleyebilirim; diyelim hasta 5 defa stres yaşamış olabilir. Beşincinin hemen ardında hastalık aktive olabilir. Ama kesin kanıt yok bu konuda.

Hasan Y.: Tedavi gecikirse erken iş kaybına, eklem protezlerine yol açıyor. Bu da tüm topluma büyük yük getiriyor. Sosyal ekonomik, psikolojik boyutları olan bir hastalık bu...

Eskiden ’Biraz duralım, hastanın durumu şimdi fena değil’ yaklaşımı vardı. Gerektikçe tedavi ediliyordu. Halbuki hastada kalıcı hasarın en çok oluştuğu dönem ilk 1-2 yıl. Kemik ve eklem bir kez bozulduktan sonra artık hiçbir ilaç onu geri döndüremez.

Prof. Dr. Vedat Hamuryudan
"Eklem hasarı olmadan tedaviye başlanmalı"


Romaotoloiji alanından ülkemizdeki en önemli isimlerden biri Prof. Dr. Vedat Hamuryudan ile de hastalığa başka açılardan baktık. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı Öğretim üyesi olan Hamuryudan bakın neler anlatıyor:

RA doktorlar bile karıştırabiliyor, tanıda zorluk çekebiliyorlar. Hangi hastalıklarla karışabilir?

Sedef artriti, lupus, gut, viral artritler. Bunlar bir buçuk ayda giderler. RA gitmez. Eğer eklem ağrısı ve şişliği bir buçuk aydan uzun sürüyorsa bunun RA veya başka bir romatizmal durum olma olasılığı yüksektir. Özellikle el-parmak eklemlerinde oluyorsa hasta mutlaka doktora başvurmalı. Hastalar ömür boyu sürecek bir ilaç tedavisine başlamak istemiyorlar...

RA kişinin yaşam kalitesini bozuyor. Eklemlerde şekil bozukluğu sonra sakatlık olabiliyor. 30 yıldır yapılan çalışmalar ilaç tedavisine ne kadar erken başlanırsa eklem hasarının o kadar yavaşladığını, engellenebileceğini gösteriyor. Tek şart şu, eklem hasarı olmadan tedaviye başlamak.

Yediğimiz içtiğimiz herhangi bir şey etkiliyor mu?

RA’da özellikle Akdeniz biçimi beslenmenin olumlu

etki ettiğini gösteren bir çalışma var. New England Journal of Medicine’de yayımlandı.

Yani bol sebze, meyve, zeytinyağı, balık, süt,

peynir, yoğurt, ölçülü

kırmızı et...

Evet. Ayrıca sigara önemli bir risk faktörü olarak ortaya çıkıyor. Sigara içmek bu hastalığa zemin hazırlıyor.

Ne kadar içende artıyor ?

Düzenli sigara içenlerde risk artıyor.

Yazının devamı...

Seda Sayan ‘Her şeyden yiyorum! Ama az!’

Seda Sayan yıllardır gözümüzün önünde; hiç kilo aldığına, yağ bağladığına tanık olmadık. Daima formda ve diri. Programına konuk olmuşken mini bir röportaj da yaptım...

- Formunuzu nasıl koruyorsunuz ?

Her şeyden yiyorum. Ama az, çok az! Tadına bakıyorum. Diyelim bir tatlı gördüm, canım çekti, alıyorum, ama ucundan!

- Spor yapıyor musunuz?

Evet. Haftada 3 gün pilates yapıyorum. 1 saat sürüyor. Ama çok ciddi yapıyorum. Neredeyse hoca olacağım. 40 dakika da kardiyo yapıyorum.

- Aldığınız bir destek var mı? Vitamin, mineral...

Kullanmıyorum.

- En çok sevdiğiniz meyve ?

Çilek hastasıyım.

- C vitamininden çok zengin, cildinizin güzelliğini ona borçlusunuz belki de. Üstelik kalorisi de çok düşük. 100 gramı sadece 32 kalori. Kendinizi yiyecekle ödüllendirir misiniz peki?

Bazen. Tatlı olarak sade dondurma yerim. Bir de 1 avuç çekirdek yiyorum.

Her 10 saniyede birimizi ağına alan tatlı canavar: DİYABET

Diyabet çoktandır küresel bir sağlık sorunu. Son istatistikler her on saniyede bir kişiye şeker hastalığı tanısı konduğunu gösteriyor. Diyabetli sayısının 2030 yılında 552 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Ülkemiz de bundan payını alıyor tabii ki! Her iki kişiden birinin fazla kilolu veya şişman olduğu bir ülkede kaçınılmaz bir durum bu zaten!

Şu sıralar elimdeki kitabın adı: “Sorular ve Yanıtlarla Diyabet”. Kitabı gazeteci Esra Kazancıbaşı Öztekin hazırlamış. Gözünüz korkmasın, sıkıcı bir tıp kitabı değil bu. Aksine hiç tıp eğitimi almamış birinin bile kolaylıkla okuyabileceği, kavrayabileceği bir formatta hazırlanmış. Sorulu cevaplı şekilde, çok kolay okunuyor. Diyabet alanında Türkiye’nin önde gelen 41 uzmanını bir araya getirmiş. Şeker hastalığıyla ilgili yüzlerce sorunun yanıtı var. Tip 1 ve Tip 2 diyabetin belirtileri, nedenleri ve tedavisindeki gelişmeler anlatılmış. Çocuklarda, hamilelerde, yaşlılarda şeker hastalığı ayrıntılı olarak ele alınmış... Bristol-Myers Squibb ve Astra Zeneca’nın katkılarıyla yayınlanan “Sorular ve Yanıtlarla Diyabet”e kitapevlerinden ulaşılabilirsiniz.

Kitaptan özetler

- Tip 2 Diyabet bir karbonhidrat mekanizması bozukluğudur.

- Tip 2 Diyabet kadınlarda biraz daha fazladır. Çünkü kadınlarda obezite sıklığı ve hareketsizlik daha yaygındır.

- Tedavi yöntemlerinin başında yaşam tarzı değişikliği gelir. Egezrsiz, sağlıklı beslenme, kilo verme gibi tedavinin önemli unsurlarını önemsemeyen hastalara ilaç başlanır.

- Eğer hastada yaşam tazrı değişikliği ve diyabet hapı ile yeterince glikoz ayarı sağlanamazsa kan şekerindeki sapmaların durumuna gore insülin başlanabilir.

- 2-3 tane oral diyabetik alan hastada kan şekerinin çok kötü gittiği bir dönemde insülin başlanırsa bu mutlak insülin ihtiyacı olan bir durumdur.

- Tip 2 diyabetin cerrahi tedavisi yoktur. Ancak, beden kitle indeksi 40’ın üzerinde olan morbid obezlerde kilo verilmesine yardımcı olan bariatrik cerrahinin obez kişilerin diyabetlerine olumlu etki yaptığını gösteren çalışmalar bulunmaktadır.

- İnsülin direncine bağlı olarak yemeğin ilk iki saatinde kan şekeri yükselir. Buna ‘glikoz intoleransı’ denir. İkinci iki saatinde ise hızla düşmesi ‘reaktif hipoglisemi’ diye isimlendirilir.

- Tatlı yeme ihtiyacının ardında aslında hipoglisemi vardır.

- Normalde insanların öğün aralığı 4-5 saat arasındadır. İnsülin direncinde öğün aralığı kısalır, aşağı yukarı 2-3 saate kadar inebilir.

- Hipoglisemi atakları eğer bu aşamada özel bir programla kontrol altına alınmazsa kişide obezite problemi başlar.

- İdeal olan minimum 4 saatlik şeker yüklemesi yapılmasıdır.

- Şeker yükleme testi risk grubuna giren kişilerde 3 yılda bir, risk grubuna girmeyen kişilerde ise 5 yılda bir yapılır.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.