Şampiy10
Magazin
Gündem

Yumurta mı dekandan dekan mı yumurtadan?..

Oh be!

Neşem yerine geldi!

Canlandım...

Üzerimden bir yük kalkmış gibi...

Elime bir yumurta alıp Siyasal’a gitmek geldi içimden.

Orada olmak istedim.

Açıkça yazayım; keyiften mi ne, bugün canım hiç sağduyulu, istikrarlı, dengeli falan olmak istemiyor...

Duygu ve düşüncelerimi süzgeçten geçirmeye de hiç niyetim yok.

“Hükümet akıllı davranmalı, gençler de dolduruşa gelmemeli” gibi beylik sözlerle işim olmaz!

Herkesin hemfikir olduğu orantısız gücün gerçekten de ne kadar orantısız olduğunu bir kez de ben anlatmak istemem...

Sanki kimse bilmiyormuş gibi...

Burhan Kuzu’ya, “Böyle bir protesto olacağını bile bile niye oraya gittiniz?” diye sormam, alacağım cevabı bilirim.

Allah şaşırttı herhalde der, geçerim!!

Ama o sahneyi tekrar tekrar her izlediğimde kahkahayı basarım, o ayrı...

“Gençler yumurta attı diye SBF Dekanı niye istifa etsin? Ne alakası var” diye sorgulamam. Hırsını muhatabından değil de, gücünün yetebildiğinden çıkaranlara alışığım.

Ha, bir de bilirim ki, hükümetin dekanı gelse, ne yapacak? Herkesin cebinden yumurta mı çıkaracak?

Yumurta mı dekandan, dekan mı yumurtadan çıkacak?

Ona sorma, buna inanma...

Eee?

Geriye ne kalıyor?

Elime yumurta almaktan başka...

Gençlerden etkilendim herhalde...

Onlara özendim.

Kimbilir belki de öyle olmayı özledim.

Öyle birilerini görmeyi, duymayı özledim. Çocuksu bir heyecana kapıldım.

Aynı heyecanı Tekel işçilerinin protestosunda da duymuştum. O zaman da neşem yerine gelmişti. Yalnız olmadığımı anladığımdan mı ne?

Ne tuhaf!

Oysa kendimi bildim bileli, sıkı bir kapitalistim.

O halde bugün neden neşeliyim?

Neden o sahneyi gördüğümde gülüp duruyorum?

Kimseden çıkarı, korkusu olmadan içinden gelenleri anlatan, en azından anlatmaya çalışan birilerini gördüğüm için mi?

Yoksa...

Hükümetin korkutamayacağı, sindiremeyeceği, baskı altına alamayacağı birilerinin varlığı mı hoşuma gitti?

Daha doğrusu ona kafa tutan birilerinin olması...

Her şeye rağmen...

Yazının devamı...

'Çok erkek(!)' gördüm sizi...

Lafa bak!

“Beni buna karıştırmayın” diyor!!!

Karışmayı bırak, içine batmışsın, boğuluyorsun haberin yok.

Ayrıca başka kimi karıştıracaksın ki?

Kime sayıp döküyorum?

Hani Zafer Ergin (Arka Sokaklar dizisinin Komiser Rıza Baba’sı) manken Neslihan Yavuzcan’la aşk yaşıyormuş ya, ona...

Hayır, aşk yaşadığı için falan değil tabii ki...

Zafer Bey evliymiş ve eşi de ‘öteki’ kadın için “asalak” demiş falan, onun için de değil...

Zaten buraya kadar durumda bir anormallik yok.

Alıştık artık bu durumlara...

Onun için önce, “Karışmayayım, bana ne?” dedim, ta ki Zafer Bey’in şu sözlerini okuyana kadar:

“Benim dışımda gelişen bir şey. Beni buna karıştırmayın. Boşanma niyetim yok.”

Haydaaa....

Nasıl yani?

Bu gibi durumlarda çok abuk sabuk açıklama duyduk ama böylesine hiç rastlamamıştık:

“Benim dışımda gelişen bir şey” diyor...

Pes!

Pes ki, ne pes!

Nasıl dışında?

Öznesi yahu?

Ha, bir de;

“Beni bu işe karıştırmayın” diyor ya...

Ona da pes!

Yani aslında diyor ki:

“Ben evliyim. Bir de sevgilim var. Boşanmam da...

Sevgilimden de ayrılmam. Onlar aralarında anlaşsınlar; benim de başımı ağrıtmasınlar. Yerse!”

E, anlaşılan yiyen de var!

Dedim ya, aslında bu meseleye hiç karışmayacaktım diye...

Zaten bilen bilir, hiç de tarzım değildir ama...

Zafer Ergin’in bu ‘nitelikli‘ yaklaşımının ardından bir de Ahmet Hakan‘ın konu hakkındaki yorumunu okuyunca artık hiç dayanamadım.

Bu erkek dünyasıyla burada karşılaşmak beni ürküttü.

Zafer Bey’in eşi ‘öteki’ kadına, “asalak” deyince Ahmet Hakan kızmış ve diyor ki:

“Kocasına laf söylemeyip sadece ikinci kadına laf saydıran kadın tipi’ne haddini ben bildireyim; Hanım, hanım... Laf söyleyeceksen sen önce ‘asalak’ dediğin kadınla piyasa yapmaktan kaçınmayan kocana söyle. Rest çekeceksen kocana çek. Hakaret edeceksen, kocana et.”

Ha, şimdi herkes haklı karısı mı haksız yani?

Zafer Bey, iki kadınla da birlikte oluyor bir de üzerine, “boşanmam, beni karıştırmayın bu işe” diyerekten zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışıyor, ona laf yok!

Karısına haddini bildiriyor!

E, buna da kocaman bir PES!

Niye?

Niye karısına kızıyorsun?

De ki, mantıksız..

De ki, dengesiz...

De ki, abuk sabuk...

Olayda vurulacak taraf karısı mı?

Yanlışı yapan karısı mı?

Yoksa Zafer Ergin mi?

Ben şunu anlayamıyorum:

Madem hâkimliğe soyundunuz, karısının kime kızacağına karar veriyorsunuz da...

(Birden ‘siz‘leştiğimin farkındayım!)

İşin asli failini neden beraat ettiriyorsunuz?

Oraya hiiç değinmiyorsunuz bile...

Hayret!

Çok erkek(!) gördüm sizi...

Ürktüm!

Yazının devamı...

Sırf sağlık için; yanlış anlaşılmasın!

Hep okurum, hatta çoğunlukla yarıda bırakırım ama bu sefer tamamlayacağım tuttu; vardır ya, “Seks yapmak için 10 iyi neden“ gibi ‘bilimsel’ makaleler...

Canım istiyor diyemiyor musun yani?

Yok, canım istemiyor da, 10 iyi nedenim var!

Oldu o zaman!

Bakalım mı, neymiş onlar?

Hayır, en azından nedenimiz olur!!!

Ama parantez içlerinde duruma müdahale ederim, ona göre...



“Belfast Queens Üniversitesi’nde 1000 erkek üzerinde yapılan araştırmaya göre seks kalp-damar sağlığını güçlendiriyor. Araştırma, haftada 3 kere ya da daha fazla seks yapan erkeklerin kalp krizi geçirme oranlarının yarı yarıya düştüğünü ortaya koymuş.”

(Kalp krizi geçirme yaşına gelen adam haftada 4 kez yapsa, masada kalır yahu! Pardon, yatakta!!)

“Seks, kalori yakmanın da en eğlenceli yolu herhalde... 30 dakikalık bir yatak odası aktivitesi sonunda yaklaşık 200 kalori yakıyorsunuz.”

(Yatak odası aktivitesi!
Yatak toplamaktan bahsetmiyor herhalde! Ayrıca 1 saat alışveriş yapmak 240 kalori harcatıyor, ilgililerin dikkatine!)

“Seks, beynimizin nörotransmiter (sinir iletici) üretimine yardımcı oluyor, bu da bizim ruh halimizin daha iyi olmasını sağlıyor. Seks ayrıca sinirleri yatıştırmanın da en iyi yolu...”

(Kiminle, nasıl yaptığına bakar! Kötüsü hiç yapmamaktan daha beterdir!)

“Erotik bir masaj sonrasında çarşaflar üzerinde yapacağınız dans, deliksiz bir uykuyu garantiliyor. Neden mi? Orgazm sonrasında endorfin serbest kalıyor, bu da beyinde morfin etkisi yaratıyor, vücut gevşeyip rahatlıyor; siz de çok faydalı, dinlendirici bir uykuya dalıyorsunuz.”

(Ne diyor bu be?

Çarşaflar üzerinde dans mans! Deli mi ne?)

“Doyuma ulaştığınız gecenin sabahında çiçekleri koklayın. Kokuları daha iyi algıladığınızı göreceksiniz. Çünkü, orgazm sonrası salgılanan prolaktin hormonu beynin koku alma merkezini uyarıyor ve düzenli yapıldığında koku alma duyusunu geliştiriyor.”

(Tabii!! Bizim de evlerimizde, bahçelerimizde çiçek eksik olmaz zaten! Filmlerdeki gibi yaşarız! Üzerimizde beyaz gecelikle, sabah erkenden kalkıp çıplak ayakla okyanusa karşı esneyip önce çiçeklerin sonra da taze kahvenin kokusuyla falan filan...)

“Düzenli seks erkeğinizin inme riskini de düşürüyor.”

(Erkeğimizin derken??? Yani düzenli yapmazsak adama inme mi inecek? Zaten normal halleri inme inmiş gibi bunların!!)

“Yok hiç havamda değilim, başım ağrıyor yerine evet hayatım, bu gece yapalım çünkü başım fena ağrıyor demelisiniz! Çünkü seks aynı zamanda harika bir ağrı kesici.”

(Oldu! Önce başını ağrıt, sonra onu iyileştirme vaadiyle...)

Bunları boşversene...

Canınız istiyorsa, isteten birisi varsa...

Sağlık mağlık hikâye...

Yazının devamı...

Hepimiz liberaliz!

Liberal geni sadakatsiz yapıyormuş!”

Okumuşsunuzdur, dün bütün gazetelerde vardı; ABD’de New York Üniversitesi’nin yaptığı araştırma, insanların “liberal düşünce”ye sahip olma olasılığını artıran ve her 4 kişiden birinde bulunan genin, aynı zamanda sadakatsizliğe neden olduğunu ortaya çıkarmış.

Bakar mısınız?

“Liberal geni”s diye bir gen var!

İnsanın geninde var yani...

Ama sosyalist, muhafazakâr, devrimci demokrat veya ileri demokratlık geni falan yok!

Demek ki insan yapısı, doğası liberalliğe yatkın.

Doğasında o var ama insan denen varlığın birtakım etkenlerden dolayı ekseni kayıyor ...

Oysa liberal olacaksın; geniş, serbest olacaksın ama...

Şimdi bu liberal geni sadakatsizliğe de yol açıyormuş ya...

Yani bundan kolaylıkla şu sonucu çıkarabiliriz:

Liberaller sadakatsiz olur.

Ama...

Ben diyorum ki, madem aslında genlerde var o zaman:

“Hepimiz liberaliz!”

Liberaliz de, aramızda genine karşı gelenler var; yani özetle sosyalist, demokrat, milliyetçi ve muhafazakârlar da aslında özünde liberal...

En azından sadakatsizlikte...

İdeolojik farklılıkları, sadakatsizlik tarzlarına yansır o kadar!

Tavlama yöntemlerine veya yakalandıklarında nasıl bir tavır sergilediklerine falan...

Mesela tavlarken liberallik işe yarar.

Çabuk tavlarlar...

İşte genleriyle birlikte hareket ettikleri için herhalde, hiç aldatıyormuş hissini vermezler. Ne kendilerine ne eşlerine ne de öteki ne...

Yakalanınca fütursuzca inkâr edenler liberallerdir.

Hani öpüşürken fotoğrafı çekilir adamın, yine de rahatlıkla, “hanımefendiyi tanımıyorum” der.

Öyle bir der ki, neredeyse inanırsın...

Sosyalist ruhlu olanlar kendilerine tutumlu diyen cimrilerdir. Onun için tavlamada zorlanırlar. Bu yüzden ya bunalımlı kadınlara yönelirler ya da kendileri gibi sosyalist olmaktan başka çaresi olmayan kadınlara ...

Bazen de şöyle bir şey olur: Sosyalist bir adam harbi kapitalist bir kadına âşık olur. Bunu ayrıca anlatmam lazım...

Onlar, yani sosyalistler yakalanınca itiraf ederler ...

Hatta bazıları yakalanmadan itiraf eder. Salaklar...

Paylaşımcılar ya!!!

Demokratlar sıkıcı olur...

Hep kendilerini anlatırlar. E, dolayısıyla daha fazla bencil olurlar. Bu yüzden onlarınki çok uzun sürmez.

Yakalanınca mı?

“Sarhoştum”, “Bir kere oldu, bir daha olmaz”, “N’olur affet. Tek sevdiğim sensin” falan diye kendilerini affettirirler.

Peki bir daha olur mu?

Olur.

Ama bu kez daha dikkatlidirler.

Muhafazakârları anlatmak istemiyorum; içim sıkılıyor.

Gelelim milliyetçilere ...

Onlar için sadakatsizlik ihtimali daha güzeldir.

Genellikle iyice âşık olmadan harekete geçmezler.

Hayır, bir de kendi âşık ya, senin de ona âşık olduğuna inanır.

Zor vazgeçer yani.

Yakalanınca da küserler.

Evet küserler.

Neredeyse seni çırak çıkartır bunlar. “Tamam gel, affettim” dersin gelmez falan. Ama gitmez de...

Genimizde var genimizde...

Herkesin geninde...

Yani diyeceğim:

Hepimiz liberaliz!!!

Yazının devamı...

Cinsel partner vekili...

Olur mu?

“Cinsel partner vekili” diye bir şey olur mu?

Hııı, bana hiç, “saçmalama” falan demeyin...

Olmuş bile!!!

Dün okumuşsunuzdur: “Geoff Daniels ve 20 yıllık sevgilisi Sarah Moore, birlikte oldukları süre içerisinde 5 bin 485 kadın ve erkekle birlikte olduklarını söylüyor“ diye...

“Tedavi için 5 bin kişiyle yattılar“ başlığıyla vardı.

Artık neyin tedavisiyse!

Bakalım neymiş?

“Aldıkları eğitimle ‘cinsel partner vekili’ olduklarını söyleyen çift; kadın, erkek ve çiftlerin ‘yatak odası’ sorunlarını çözmelerine yardımcı olduklarını belirtiyorlar.“

Vekâletname de çıkarıyorlar mı acaba? Hani yarın öbür gün bir husumet doğmasın!!!

Yok sen demiştin, dememiştin gibi karışıklıkları önlemek için...

Nasıl olur ki?

Vekâlet yani!!!

Ben bir örnek hazırlayayım mı? Mesela şirket hisse devri vekâletnamesinden esinlenerek...

“İstanbul Evlendirme Dairesi’ne xxxx no ile üzerime kayıtlı eşimde bulunan bilcümle hak ve hisselerimin tamamını ya da bir kısmını, dilediği özel ya da tüzel kişi ya da kuruluşlara dilediği bedel ve şartlarda tüm hak ve hukuki yükümlülükleriyle, tüm aktif ve pasifi ile birlikte devretmeye, bu hususlarla ilgili tüm işlemleri ilgili tüm resmi ve özel otellerde, konutlarda yatışa, kalkışa, üçüncü şahıslara tescil hususunda ihtarnameler keşide etmeye, düzenlenecek bilcümle faaliyet ve partileri tanzime ve tüm işlemleri neticelendirmeye Robert oğlu Geoff’u vekil tayin ettim.”

Yok canım, vekâlet şart!

Yoksa kimin vekâlet ettiğini nereden bilecen? Elinde bir kanıtı olsun adamın ya da kadının. Ki kim olduğunu bilesin!

Alır eline vekâletini, gelir kapıya...

“Tak tak tak...”

“Kim o?”

“Ben vekâleten gelmiştim!!!”

“Bakiim... Ha, tamam o zaman!!! Buyurun. Ben üzerime rahat bir şeyler giyeyim!!!”

Dalga geçmeyelim. Bu ciddi bir haber. Okumaya devam edelim.

“39 yaşındaki Sarah, bugüne dek 3 bin 323 erkekle birlikte olduğunu söylerken, sevgilisi Geoff’sa 2 bin 162 kadınla ilişkiye girdiğini belirtiyor. İşleri sayesinde dünyayı dolaşan çift, sorunları olan birey ya da çiftlerle bir araya gelip, bu sorunlara çözüm arıyorlar.”

Fark ettiyseniz, Sarah daha fazla hastayı iyi etmiş! Niye ki?

Herhalde hasta erkekler daha fazla!!

Bunlar da yani hastalar(!) gidip ne diyorlar acaba?

“Hastasıyım!!! Pardon, hastayım Sarah Hanım.”

“Hımmm... Geçin içeri, soyunun! Ben geliyorum!”

Sonrası fıkradaki gibi herhalde...

“E, bir şeyiniz yok. Maşallah iyiydiniz! Hani yapamıyordunuz?”

“Bulamirem ki, yapiiim!!!”

Hemen kötü şeyler düşünmeyin. Bakın, cinsel partner vekili Sarah demiş ki:

“Hayatımızı kazanma yöntemimizden gurur duyuyoruz ve şimdiye kadar başkalarının eşleri ve sevgilileriyle ilişkiye girdiğimiz için de kendimizi hiç kötü hissetmedik.”

E, bir de hissetseydin!

“Tanrım! Ben ne yaptım?? Bilemiyorum, aklım çok karışık! Yoksa böyle tedavi etmemeli miydim?”

O sırada adam toparlanırken:

“Yok, öyle düşünme Sarah, bugün herkes seni kullanıyor gibi görünebilir ama öbür dünyada bu yaptığın iyiliklerin karşılığını göreceksin!”

“Göreceğim değil mi?”

“Göreceksin göreceksin... Hatta bu dünyada da göreceksin. Hoş, görmüşsün göreceğin kadar ama...”

Üff yaa...

Saçmalattınız bana ha!

Yazının devamı...

Şey yapınca kör oluyormuş!

Adamın biri sevişince kör oluyormuş!

Hayır, bu bir fıkra başlangıcı falan değil.

Gerçek.

Dün bütün gazetelerde vardı; önce özetleyeyim:

- “Kanada’da bir adam her seks yaptığında geçici olarak kör kalıyor ve tıbbi yardım alması gerekiyor.

Hasta, seks yaparken orgazm olduğu sırada görme yetisini kaybediyor. Öte yandan körlük, başka yorucu fiziksel faaliyetler sırasında gerçekleşmiyor.”

Eee?

Eeesi bu.

Peki bu adam ya da olay niye haber olmuş? Bence, maksat seviş olsun diye...

İnsanın hayal gücünü çalıştıran bir haber.

Evet. Böyle olduğu kesin.

Nereden mi anladım? Habere gelen yorumlardan...

Birkaç siteden bu habere gelen yorumları toparladım. Bakın şimdi, haber mi daha ilginç yorumlar mı?

(Ama ben de yorumlara cevap veremeden duramadım tabii...)



- “Viagra kullanımında yan etkiden dolayı geçici olarak görme zafiyetine düşüyorsunuz. Etrafı mavi görüyorsunuz. Tecrübeyle sabittir...”

(İlaç mavi diye mi? Keşke pembe yapsalarmış! Ayrıca ne alakası var? Adam kör oluyormuş, kör! Viagra’yı çok mu kaçırmış acaba???)

- “Düşünsenize adam hayat kadınıyla bir otelde beraber oluyor ve tatmin olduğunda kör oluyor ve gözleri geri geldiğinde kadın gitmiş cüzdan boş, telefon yok :))) Allah kimsenin başına vermesin...”

(Yani bu haberden çıkardığın sonuç bu mu? Hayat kadınıyla otele gidip soyulmak! Maddi anlamda yani!!! E sen de kredi kartıyla git! Bak 10 taksit yapıyorlarmış!)

- “2 gözüm kör olsun ki seni aldatmadım...”

(Dedi ve ve kör oldu diyorsun... Ya, “Allah tuttuğunu altın etsin” deseydi... )

- “Hem adamı mutlu et, kahrını çek, ondan sonra bi de elinden tut yardım et. Allah kolaylık versin.”

(Ne yardım edecen? Sanki etmesen farklı olacak?)

- “Her şey göz ile başlar ve beyin ile noktalanır... Bu ilişkileri yaşamadan gözünü dünyaya açamayanlara ne demeli?”

(İşte zaten tam tersi, beyinle başlayıp göz ile noktalansa ortada körlük falan kalmayacak ama...)

- “Böyle bi durum varsa ben korkarım yapmaya sonuçta kör oluyosun geçici bile olsa ya kalıcı olursa:)) diyerek herkesi burda yıkmam:)))”

(E ama yıktın bile!!! Sen zaten o sayfayı kapattın da bahane arıyorsun herhalde!!! Haberi okudun bu da sana ders oldu di mi? Haklısın. Sakın yapma bir daha!)

- “Sevişme seansı bittiğinde yanındaki kadın manken gibi güzel biri değilse, canı sıkılmaz..:)”

(Seans derken??? Belli ki, evde yapmıyorsun bu işi!!)

- “Etrafta birden fazla kişi olması sakıncalı durum oluşturabilir.”

(Nasıl? Nasıl bir fantezi bu? Neden etrafta birden fazla kişi var? Yahu kimse düzgün, normal bir sevişme düşünmüyor mu?)

- “Seks yapamayanlara züğürt tesellisi mi? Bakın yaparsanız siz de kör olabilirsiniz.... Dünya gözüyle doya doya seks yapmak her fakirin hakkı kardeşim. Görmesek de, duymasak da, biliyor olacağız ya, o da yeter.”

(‘Nefes alsın, yeter!’ diyorsun...)



Gördünüz, haksız mıymışım?

Herkes kafayı yemiş.

Ben mi?

Ben de belki normal sayılmam ama daha sıkı yorum yapabilirim.

Yorumlara yorum yapayım...

Bunlardan benim çıkardığım iki sonuç var:

1- Kimse eşiyle sevişmeyi düşünmüyor.

2- Zaten aslında bütün danalar seviştikten sonra kör, sağır, dilsiz olmuyorlar mı?

Yazının devamı...

Düşüncesi bile güzel!

Hatta belki de düşüncesi daha güzel...

Tıpkı ‘bizim yol’ gibi; hani ulaşılacak yerden daha zevkli yollardan...

Dün yazdığım, “7 yılda otomatik boşanma” ya da “5 yılda 1 yıl ara verme” önerilerinden bahsediyorum.

Evliler bu işe bayıldı. Hepsinin ağzı kulaklarında...

Heh heh hee... (Bu onlar için!)

Özellikle erkeklerin tabii...

O 5 yıl bile gözlerinde büyümeğe başladı. Sanki şimdi herhangi bir şansları varmış gibi!

“O 5 yıl hiç bitmez, ara verilen 1 yıl da su gibi geçer gider”in telaşına bile düştüler...

Bakın. İşin güzelliklerinden biri de bu; 5 yıl hiçbir şey yapmayacak belli. Kafan rahat olur hiç olmazsa!!!

Böyle ara meselesi olmayınca hep bir şey yapmak var akıllarında...

Ha, yapar/yapmaz, o ayrı...

“Düşüncesi bile güzel” diyor herkes.

4’üncü yıldan neler yapacağını planlamaya, hayalini kurmaya başlarsın.

Gerçek olsa bu kadar hoş olmaz.

Hatta hiç olmaz.

Dediğim gibi; zaten bunu gerçekleştirmek, bırak onu, gerçeğe yaklaştırmak bile şey ister!

Cesaret diyelim...

Hadi gelin biraz cesur olmayı deneyelim. Olayı gerçeğe yaklaştıralım.

Yaklaşalım...

Bakalım neler göreceğiz?

Önce şunu kesinleştirelim; taraflardan biri bu işe mutlaka ama mutlaka karşı çıkar.

Yani biri ister biri istemez...

İstemeyi bırak, delirir, delirir!

Şöyle durumlar yaşanabilir; mesela benim yazıyı okudular ya da haberini başka bir yerde gördüler diyelim...

O deliren taraf var ya, ötekinin böyle bir duruma sıcak baktığını bilir. Hisseder.

Belki de delirmesinin nedeni de budur.

Yani ötekinin buna karşı çıkacağını bilse, belki kendi isteyecek!

Ama hayır. O istiyor ya, artık önerinin ne düşünülecek ne de tartışılacak tarafı kalmıştır.

Ama biz gerçeğe yaklaşacağız ya, mecburuz biraz daha ileri gideceğiz.

Diyelim ki, biri karar verdi ve konuyu öteki tarafa açacak.
Açacak da, nasıl açacak?

“Hayatım, haberi gördün mü?”

“Hangi haberi?”

“Hani şu evlilikle ilgili olanı...”

“Hayır. Neymiş o?” (Ama kesin okumuştur!)

“Gırgır bir şey, (Yalaka!) ‘Evliliklere 5 yılda 1 yıl ara verilsin’ diyor. Heh heh hee...”

İşte bu andan sonra olacaklar adamına/kadınına göre değişir.

Alın size birkaç seçenek...

“Gırgır bir şey, (Yalaka!) ‘Evliliklere 5 yıl ara verilsin’ diyor. Heh heh hee...”

“Allah belanı versin senin. Gittir git! hatta şimdiden git, bir daha da gelme!”

“!!!!...”

Konu kapanmıştır.

Ya da...

“Gırgır bir şey, (Yalaka!) ‘Evliliklere 5 yılda 1 yıl ara verilsin’ diyor. Heh heh hee...”

“Ödemeleri yaptığın sürece olabilir. Hatırlatayım istersen; kira, okul, servis, kredi kartı ve diğerleri... Ha, sen yokken kendimizi oyalamak için yapacağımız tatiller ve harcamalar falan...”

“!!!...”

Konu kapanmıştır.

Veya:

“Gırgır bir şey, (Yalaka!) ‘Evliliklere 5 yılda 1 yıl ara verilsin’ diyor. Heh heh hee...”

“Olur hayatım. Hatta çok güzel olur. Memnun olurum.

İstersen 5. seneyi beklemeyelim, hemen başlayalım...”

“!!!...”

Konu bir daha hiç açılmamak üzere kapanmıştır!

Yazının devamı...

Nikâhın tazesi, bayatı olur mu?

Yok, bu böyle olmayacak!

Gün geçmiyor ki evlilik üzerine bir araştırma, bir deney veya bir buluş yapılmasın!

Yok!

Arıyorlar, tarıyorlar, kı.larını yırtıyorlar ama hâlâ bir sonuç yok!

İnsanlar hâlâ evleniyor...

Hâlâ evlenenler mutsuz.

Boşanıyorlar, evleniyorlar...

Evleniyorlar sonra yine boşanıyorlar...

Veya boşanamıyorlar...

Aldatanlar suçlanıyor...

Aldananlar travmalar yaşıyor falan...

Bir evlilik sorunudur gidiyor dünyada...

Bir çözüm bulamıyor kimse.

Sigarayı yasaklıyorlar, evliliğe karışamıyorlar! (Heh heh hee...)

Evet; aynı sigara gibi, satmayı sürdürdükçe alıcısı olacaktır bunun. Hele tadını aldıysa bir kere, ne kadar zararlı olursa olsun, isteyecektir onu... (Böyle de bağlarım olayı...)

Alın şimdi size bir çözüm önerisi daha...

En tazesinden...

Kısa bir süre önce Almanya’da aile sosyologları, aile psikolojisiyle ilgilenen profesyoneller ve politikacılar ilk bakışta herkesi tedirgin eden bir konuyu tartışmaya açmış.

Konu şu:

“Evliliklerin doğal süresi nedir?”

Aşkın süresini buldular ya, sıra evliliklerinkinde!

Ancak bu araştırmayı yaparken hiç beklenmedik başka bir şey çıkıyor karşılarına...

Bir öneri...

“Otomatik Boşanma”

Yani...

Evli çiftlerin 7 yıl sonra resmi olarak kendiliğinden boşanmış olmaları...

Bu öneriye göre, isteyen çiftler evliliklerine devam etmek için yeniden resmi başvuruda bulunabilir ve evliliklerini tazeleyebilirler.

Ya da boşanma sürecinin beraberinde getirdiği bürokratik ve hukuki travmadan korunmuş olarak başka bir hayat biçimine geçebilirler. Bu öneri rahatsız edici gibi gözükse de mantık şuymuş:

“Evliliklerine devam etmek isteyen çiftler için bir güven tazeleme, sevgilerini test etme olanağı sağlayabilir.

Ayrıca ayrılma kararı verenlere de birbirlerinden nefret etmeden hayatlarına başka bir yön verme şansı verir.”
Fena fikir değil.

Ama ben daha önce buna benzer bir formül bulmuştum, daha iyiydi...

“5 yılda 1 yıl ara vermece...”

Vereceksin...

1 yıl ara vereceksin!

Hiç boşanma falan da olmayacak, o ayrı kalınan 1 yıl boyunca kimse kimseye karışmayacak...

Hadi bir yıl değil, 6 ay bile yeterdi...

Daha doğrusu herkes 6 aya bile razıydı ama...

Ama bana sorarsanız sürenin 1 yıl olması taraflar açısından en sağlıklı olanı. Çünkü tadı damağında kalmasın kimsenin.

Doysun yani..

Hatta özlesin falan...

Ha; hâlâ özlemiyorsa, kalan sağlar bizimdir.

Ama tabii bunları uygulayabilmek, düşünebilmek biraz şey ister...

Şey...

Cesaret!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.