Şampiy10
Magazin
Gündem

2011 kararları (erkekler)

Sıra onlarda...
Ben uygulayacaklarından emin değilim ama...
Olsun; ben söyleyeyim de...

* Kadınsız bir hayatın cennette bile mümkün olamadığı unutulmayacak.
* Mutluluk kadının kalbinde(!) değil gözlerinde aranacak.
* Özel günler beklenmeden hediye alınacak.
* Haftada en az bir defa sürpriz yapılacak (hoş).
* Elinin asla çantasına uzanmasına müsaade edilmeyecek.
* Ex sevgiliyi aramak için fırsatlar yaratılmayacak.
* Para harcamayacağın kadına ilgi gösterilmeyecek.
* Asmalımescit’e gidilmeyecek.
* Kadın bitirdiği an yok olunacak.
* Kadının kalbine(!) girmek için ilk gece mutlaka şans denenecek.
* “Yanında uzansam bana yeter” yalanı kullanılmaya devam edilecek.
* Beşinci görüşmede hâlâ kalbini vermemişse hemen uzaklaşılacak.
* Uyanır uyanmaz kahve içen kadınlardan kaçılacak.
* İlk fırsatta birlikte “notebook” filminin seyredilmesi sağlanacak. Hâlâ kalbini(!) vermiyorsa kaçılacak.
* “Sen daha iyisini hak ediyorsun” diyen kadına hak verilecek.
* “Yarın görüşelim mi” dediğinde “Bakarız” diyen kadınla bir daha görüşülmeyecek.
* Doğru düzgün ve sürekli sevgili yapılacak. (Bulunacak anlamında!)
* Yanılınırsa öteki yapılacak.
* “Ah ulan, asıl şimdi bekâr olacaktım ki!” söyleminden vazgeçilecek.
* “Biri gider, öteki gelir” devrinin bittiği idrak edilecek.
* Yedeklenmeyecek!
* Ya 3-5 kız ya da evlilik ikilemine düşülmeyecek.
* Üçüncü bir yol bulunacak.
* Başkasıyla da birlikte olduğunu bilen kadından kaçınılacak.
* Bu sene boşanılacak.
* Kibar davranılacak, bakalım ne olacak?
* Mesaj atılmayacak, aranacak.
* İlk gece veren (kalbini) kadınlar da hoş çıkabilir, unutulmayacak.
* Yetersiz kalındığında sakal bıyık bırakılmayacak, boyuna atkı dolanmayacak.
* Bir hafta boyunca trafikte yol verilecek.
* Olmuyorsa, hiç olmazsa döneceğin yöne sinyal verilecek.
* Televizyon seyrederken sevişmeye kalkışılmayacak.
* Sevgilinin arkadaşıyla ilgili fantezi kurulmayacak.
* Kurulsa bile, bu fantezi olsun diye anlatılmayacak.
* “Kiminle yatmak isterdin?” sorusuna cevap verilerek tufaya düşülmeyecek.
* “Seni öpebilir miyim?” diye sorulmayacak.
* O raddeye gelindiyse direkt öpülecek.
* Kadının o raddesine...
* Yağmurda silecekler çalıştırılacak. (Bedava.)
* Arabanın boyutuyla ötekinin boyutu arasında bir orantı olmadığı öğrenilecek.
* Boy aynasına çıplak bakılacak ve empati yapılacak.
* Dans edilecek.


Bir deneyin...

Ne kaybedersiniz?

Yazının devamı...

2011 kararları...

Eveet...

Birkaç gün gecikmeyle de olsa, yeni yıl kararlarını atlamayalım...

Biz kararlarımızı alalım da, yaparız, yapmayız; bir kısmını yaparız falan, o ayrı mesele...

Ayrıca ne kadarını yapsak, kâr...

Ben bir liste yaptım:

Kızlar size söylüyorum, danalar siz anlayın!!!



- Hayatımızdan birtakım danalar geçtiği için erkeklerden nefret edilmeyecek.

- Sadece onlara ayar verilecek.

- Ayar tutmayanlar, tutmamakta direnenlerle ‘düzelir, değişir’ diye uğraşılmayacak.

- Danasız yaşamanın sadece kız-kıza takılmak anlamına gelmediği öğrenilecek.

- Danasız da çok mutlu olunurmuş gibi yapılmayacak.

- Ama mutluluk bir danaya bağlanmayacak.

- Ex danalar aranmayacak.

- Sen aramayınca o arayacağı için, telefonu açılmayacak.

- Daha az makyaj yapılacak.

- Terk edilmesi gerektiği anda terk edilecek. Beklenmeyecek.

- Mesela markette faturayı sana ödettiği an terk edilecek. O anda!

- Para hesabı yaptırmaya başladığı an, ayrılık planları yapılmaya da başlanacak.

- İkinci hatası görmezden gelinmeyecek.

- Moda giyinilmeyecek, klasiğe yönelinecek.

- Az saçla mücadele etmek yerine, “kazıtırım lan” diyenler alkışlanacak.

- Gerekirse daha ileri gidilebilecek.

- Yine de ilk gece verilmeyecek. (Kalpler...)

- İnce kravat takanlara destek olunacak.

- Yaka cebine mendil takanlara, parlak kravatıyla takım yapanlara hayatımızda yokmuşlar gibi davranılacak.

- Boynuna atkı dolayan adamlardan son sürat kaçılacak.

- “Hayır” bile denmeyecek!

- Hepsinin aynı olduğu bilinecek ama hepsine aynı davranılmayacak.

- İlk gece seninle yatmaya uğraşmayandan korkulacak.

- Ama sakınılmayacak da! Sonra yani...

- ‘Sadece birlikte uzanalım bu bana yeter’ deyip gerçekten de sadece uzanan erkeklere dikkat edilecek.

- Şimdi böyle yatan ileride nasıl yatar ya da yatmaz diye düşünülecek.

- Burnu açık ayakkabının içine çorap giyilmeyecek. Burunsuz çorap da...

- “Sana makarna yapayım” diyenlere kanılmayacak. Canın isterse gidilecek.

- “Hem de kendi ellerimle” diyorsa, kaçılacak.

- ‘Sil Baştan’ dinlendiğinde melankolikleşilmeyecek.

- ‘Artık beni seveni seveceğim’ gibi arabesk felsefelerle uğraşılmayacak.

- Onlardan çabuk sıkıldığımız hatırlanacak!

- Kadınları çözen (fikren!) adamlar es geçileçek.

- Ya da sadece geçilecek!

- ‘Ex’lerden nefret edilmeyecek.

- Ama gereksiz yere anlayış da gösterilmeyecek.



E, fena değil.

Yarısını yapsak, yırtarız...

Yazının devamı...

En iyi dana bostandaki dana

Hani dün, “parası olan kadın evliliği bitirir” gibi bir şey
yazmıştım ya...

İtirazı olan da var, altına imzasını atan da...

Yazmışlar...

Ama her zamanki gibi benim de onlara bir iki
lafım var.



“Bugünkü süper yazı olmuş, gerçekten. Evli danalar okusa bunu keşke, daha paralı eşinin bir yandan imkânlarından yararlanmaktayken bir yandan da ‘sen de paralı mısın?’ diye sorabilen danalar özellikle de!..”

(‘Çok paralı değilim ama iyi paralarım‘ deseydin. dananın başkanına... Hatta bir güzel paralasaydın.)

“Öncelikle söylemek istediğim, yazılarınızı gazeteden okumak çok daha keyifli. Yazınıza gelince danaların danalığını anlıyorum da, hanımların hiç mi suçu yok? O kadar kendini, kadınlığını ayaklar altına alan var ki....
(((((“

(Beni terbiye etmeye çalışma! Öyle ılımlı ılımlı konuşup! Şaka şaka... Var tabii... Özellikle de mecbur olmadığı halde bu danalara katlananlar!!!)

“Yorumlar boş, Dilek Önder şahane... Evliliği bitiren sevgisizliktir, bu kadar net. Ben evliyken tüm kazancımı eve, kocaya akıttım ama hep küçümsedi, aşağıladı. Ben de bıraktım çıktım, şimdi o küçümsediği kazancımla oğlumla birlikte yeni bir hayat kurdum, hem de sevgi dolu...”

(Süpersin. Ben değil, sen şahanesin. Karşılaştığında danaya de ki, ‘Hani bir zamanlar fakir ama ezik bir kadın vardı ya, o artık paranın... Bu ona yeter! )

“İnsana mecbur olmak Allah’a güvenmemekle ilgilidir. Para olsa da, korku yok olmaz. Kocasızlıktan karısızlıktan, işsizlikten (patrondan)... Say da say... Gelecek korkusu oluşur. Geçmiş için de pişmanlık. Tespitin yanlış.

Başarılar, seni takipteyim.”

(O saydıklarının hepsi parayla alakalı. Paran oldu mu onların hiçbirinden korkmazsın. Tek korkacağın; sevgisizlik olabilir. Takibe devam, seni ensemde hissediyorum. Ayrıca merak etme 50’sine yaklaşan herkeste bu gelecek korkusu var. Yalnız değilsin. Çaresi? Var var. Bir gün yazarım.)

“Kadının paralı olması güzel bir şey. Hep eşi ona hediyeler alacak değil ya!.. İşte yılbaşı, parası olanlara fırsat; evliliklerini perçinlesinler... Evlerine hediye ile gitsinler. Kadın veya erkek hiç fark etmez; parası olan alsın. Eşine hediye alan bir hanım nasıl aldatılır? Ona nasıl kötü davranılır?”

(Haydaaa... Birine mesaj mı veriyorsun, ne? Yeme kızııım! Sakın hediye mediye alma!)

“Parası, güzelliği, kariyeri olan kadın, koca (dana) bulsun da evlensin bakalım. Unutmasınlar ki en kötü dana danasızlıktan iyidir...”

(Sen uzayda falan mı yaşıyorsun? Benden duymuş olma ama biz danaları bostanlarına yollayalı çok oldu.)

“Bu sefer tam yanıldınız. Yazsam mı yazmasam mı? Ne hikmetse, bir kadın elini çantasına uzatıp da erkeği için kendi parasından harcayacak olsa, çantadaki tam kırk akrep elini sokar ve kırk yerinden canı çıkar. Erkekler dünya kurulduğundan bu yana kadınları için harcamış, gerektiğinde canını vermiştir.”

(E, abartsaydın!!! Gerektiğinde canını vermişmiş! Ne canı? Hangi can? Kendi kafanızdan uydurduğunuz namus belası uğruna heba ettiğiniz kadınların canından başka!)

“Hayat müşterektir ve aldığımız her nefeste doğanın adaleti vardır. Karşındaki insana ne verebiliyorsan aynısından bir fazla belki de bin fazlası olarak sana döner bu enerji...

Kaç yaşındasınız bilmiyorum; zaten bayanlara yaş da sorulmaz, doğrusunu istersen merak da etmiyorum. Ama tam da senin yaşındaki bayanlar erkeklerin ruhuna hitap edemiyor ne yazık ki!”

(Ha, kafadan gıcığım sana diyorsun. Ama haklısın. Bırak benim yaşımı, benim yaşımın yarısı danalara anca hitabeder. Zekâ olarak!!!)

Yazının devamı...

Kadının paralı olması...

Sormuşlar:

“Kadının paralı olması evliliği bitirir mi?” diye...

Nurgül Yeşilçay‘dan boşanan Cem Özer, kadınların ekonomik bağımsızlığa sahip olması nedeniyle günümüzde evliliklerin daha kolay bittiğini söylemiş. Bunun üzerine sormuşlar...

Onlar bizi ilgilendirmez ama konu çeker.

O halde soruya dönelim:

“Kadının paralı olması evliliği bitirir mi?”

Cevap veriyorum:

“Evet.”

Bitirsin de zaten!!!

Sanki bitirmesi kötü bir şeymiş gibi!!!

Bitirir.

Hem de çatır çatır bitirir.

De...

“Parası var” diye değil tabii...

Danaya katlanmak zorunda kalmadığı için.

Ama bu durum, danaların işine gelmez.

Kadınların kendilerine mecbur olmasını isterler.

Bunu kendi şahsiyetlerine, davranışlarına, sevme biçimlerine bağlayamadıkları için kadınları başka türlü bağlamaya çalışırlar.

Kendilerine bir şekilde mecbur olsun isterler.

Bir şekilde dediysem manevi anlamda değil.

Çünkü dana da biliyor kendini!!!

Kendine katlanılamayacağını...

Mecbur olmasa kadının gideceğini...

Sen yap yap danalıklarını sonra “Parası var da ondan bitti” de!

Oldu!

Ama benim bir türlü anlayamadığım nedir biliyor musunuz?

Bir insanın, kendine insan diyen birinin bu durumu yaratması...

Yaşaması...

Yaşatması...

Yani kadının kendisiyle sadece mecbur olduğu için birlikte olmasını sağlaması.

Sevdiği için değil;

Birlikte olmak istediği için değil...

Sırf mecbur olduğu için!

Bunun açılımı ne?

“Ben danayım, dana olarak kalacağım, sen de bana katlan.”

Yahu insan olan böyle bir durumdan mutlu olabilir mi?

Mutluluğu bırak, zaten olamaz da, bir insan bir insana bunu yapabilir mi?

Onu da geçelim, bu danalar var ya, sadece sevdiğin için onunla birlikte olmana da dayanamazlar.

Eksiklik, güvensizlik hissederler.

Sadece onunla birlikte olmak istediğin için onunla olsan dahi bu onları kesmez!

Bu kadar güzel bir his yerine mecburiyeti seçerler.

Kadın ona mecbur olsun isterler.

İddia ediyorum 100 erkekten 99’u bunu seçer; koşulsuz sevgiyi değil, mecburiyeti...

Ne acıklı değil mi?

İşte danaların taklidi dahi sevmeleri, genelevdeki kadınların kendilerine âşık olduklarını sanmaları ve köpeklerine emir vermeleri de hep bu yüzdendir.

Sevmeyi, sevilmeyi bilmemelerinden...

Yemediğinden...

Onun için para mara hikâye...

Aslında evliliği bitiren tek şey vardır:

Sevgisizlik.

Yazının devamı...

Yararlı taklit var mıdır?

Taklit derken?

Tabii ki kuş taklidi yapmaktan bahsetmiyorum.

Peki kuş derken???

Heh heh hee...

Hayır konumuz anladığınız anlamda taklit.

Baştan söyleyeyim; aşağıda okuyacağınız soru ve fikir kesinlikle bana ait değil.

Bir haber.

Haberin başlığı da şu:

“Orgazm taklidi yararlı mı?”

Hemen altında da şu spot var:

“Her şeyi kenara bırakın...”

Neyi kenara bırakacağız ya?

Hayır yani, memleket birbirine girmiş, hatta elden gidiyor; insanlar kanserden patır patır dökülüyor o ne diyor?

Her şeyi bir kenara bırakın; orgazm taklidi yararlı mı, onu görüşelim...

Oldu, görüşelim.

Sinirim bozuldu; sorunun aptallığına bakar mısınız?

Yani diyor ki, madem böyle bir taklit var, bilen de bilmeyen de yapıyor, e o zaman şimdi sıra bunun yararlı olup olmadığında...

Bunun kime, ne faydası olabilir?

İnsanlığı nereye taşıyabilir?

Bakalım neymiş?

Okumaya başlıyorum:

“Seks esnasında vücudumuzdaki neredeyse tüm kaslar kasılır ve metabolizma hızı normaldekinden çok daha yukarı seviyelere çıkar. Kan akış hızımız artar, nefes alışverişi hızlanır, dikkat yoğunluğu yaşarız ve tek bir noktaya odaklanırız. Erkeklerin çoğu seksin tatmin ediciliğini orgazm olup olmamaya bağlar. Oysa ki kadınlar için aynı durum söz konusu değildir. Kadınlar duygusallık ve samimiyet arayan canlılardır. Bu nedenle onlar için ‘iyi seks’ güzel sözlerin fısıldanıldığı ve eşler arasında bağın kurulduğu sekstir.”

Böyle tonton ama ermiş biri söylüyor gibi değil mi?

Sanki seks anlatmıyor da, eski zamanlardan kalma bir masal anlatıyor.

“Bir zamanlar, ülkenin birinde duygusallık ve samimiyet arayan canlılar varmış!!! Onlara ‘kadın’ denilirmiş” diyerekten.

Neyse devam edelim...

“Durum kadınlar için böyle olsa da eşlerini yani erkekleri mutlu etmek de isterler. İşte bu nedenle zaten çok zor bir olgu olan ‘orgazm’ onlar için zaman zaman bir oyun haline gelir. Partnerlerini tatmin olduklarına inandırabilmek için taklit yapma yolunu seçerler.”

Tatlı tatlı anlatmaya devam ediyor...

“Sonuç ise sadece iki tarafın memnuniyeti ile sonuçlanmaz.

Orgazm taklidi yaparken vücut istemli bir şekilde kasıldığı ve kişi kendini sıktığı için kalori yakım hızı normalin neredeyse 7 katına çıkar. Normal yollarla yaşanan bir orgazm sırasında yalnızca 27 kalori yakılırken, ‘taklit orgazm’ esnasında ise tam 167 kalori yakılmaktadır.”

Hıh!

Nihayet sadede geldi.

Öldürücü darbeyi vurdu!

167 kalori!!!

Dile kolay! Tam 167...

Kafa mı buluyorlar be! Bir de devam etmiş:

“Durum bu olunca seks sırasında harcanan kalori miktarı defalarca katlanmakta ve size kilolarınızdan kurtulmak için başka bir yol daha sunmaktadır. Öyleyse bardağa dolu tarafından bakın! Taklit yaparken sırf eşinizi mutlu etmiş olmuyorsunuz, aynı zamanda da istemediğiniz kalorileri hızlı bir şekilde yakıyorsunuz!”

Yemin ederim ki, böyle yazıyor haberde...

Sanki taklit orgazm satıcısı...

Onu pazarlıyor.

Ne diyelim?

E iyiymiş...

Spor salonlarına dünya para vereceğimize, onu yeme bunu yemeyle uğraşacağımıza...

Yap bir taklit...

Herkes mutlu olsun!

Yazının devamı...

En bilmediğimiz gerçekler...

Diyor ki:

“Seks hakkında bütün ezberlediklerinizi bir kenara bırakın. Mutlu cinselliğe yaklaşmanızı sağlayacak sırlarla tanışmaya hazır mısınız?”

Hazırız.

Ben hazırım en azından.

Ama yanlış anlaşılmasın; gerçeklerle karşılaşmaya hazırım, onları uygulamaya değil!

Heh heh hee...

Bu konuda bilinmedik gerçek kalmış gibi!!!

Nedir yani? Üç aşağı beş yukarı aynı değil mi?

Bunlarla uğraşacaklarına tıpla falan daha fazla ilgilenseler! İnsanlar hâlâ kanserden ölüyor... Bunlar seks hakkında bugüne kadar bilmediğimiz gerçekleri anlatıyor.

Ne olabilir ki?

Hadi bakalım mı?



- “Emziren bir arkadaş libidonuzu artırabilir: Süt veren kadınların yaydığı koku, etraflarındaki tüm kadınların libidosunu yüzde 50 artırabiliyor. Feromon hormonları kadınlara, ‘Artık senin de hamile kalma zamanın geldi’ mesajı veriyor ve sekse yönlendiriyor.”

(O halde neden ben “kaç kızım!” mesajı alıyorum??? Evrime mi uğradım yoksa?)

- “Kadınlar zihnen daha çok aldatıyor: Kadınların yüzde 80’i tanıdıkları bir erkekle ilgili fanteziler kurarken, erkeklerin yüzde 75’i yalnızca pornografik görüntüleri hayal ediyor.”

(Gerçek hayatta öyle çünkü! Erkekler tanımadıklarıyla, kadınlar tanıdıklarıyla...)

- “Yaşlanmak orgazmda zirve yapmaktır: Yaşlanmak seks hayatının bitmesi değil, orgazm olma şansının zirve yapması anlamına geliyor. Yeni bir araştırma, 36-45 yaş aralığındaki kadınların yüzde 63’ünün her seks yaptıklarında orgazma ulaştıklarını gösteriyor.Daha genç kadınlardaysa bu oran yüzde 28. 65-74 yaş arasındaki kadınların bile yüzde 53’ünün cinsel hayatları aktif şekilde devam ediyor.”

(Kadınlarınki 40’tan sonra başlıyor ama ne yazık ki erkeklerinki de o yaştan sonra geriliyor. Ne tuhaf!)

- “Kadınlar da porno sever: Tahmin edilenin aksine kadınlar da cinsel hayatlarını renklendirmek için erkekler kadar porno izliyorlar. Üstelik pek çoğu porno eşliğinde sevişecek kadar cesaretli.”

(Yalannn!!! O da taklit! Hiçbir kadın gönüllü ve hoşlanarak seyretmez. Dananın biri ısrar ediyordur.)

- “Cinsel güdüleriniz genetik olabilir: Seks güdülerimizin genetik olma ihtimali var. Kadınların yüzde 30’u kolay, yüzde 60’ı zor tahrik olurken, yüzde 10’u da ortalama bir tahrik olma kapasitesine sahip.”

(E, soralım annemize!!! De ağzımızın payını alalım. Çok konuşurmuşuz gibi!!)

- “Evli erkek, kadın avcılığını bırakır: Bilimsel araştırmalar erkeklerin evlendikten sonra kadın avcılığı isteklerinin düşüşe geçtiğini gösteriyor. Çünkü testosteron seviyesi evli erkeklerde, evli olmayanlara kıyasla daha düşük oluyor.”

(Tabii bu seks yapabilen evli erkeklerden bahsediyor!!!)

- “Seks değil öpüşmek evliliği kurtarır: Bir araştırmaya göre her gün öpüşen çiftlerin boşanma olasılığı, her gün seks yapanlardan daha düşük. Dolayısıyla seks değil, öpüşmek ilişkiyi onarıyor. Zira öpüşmek, aşk ve sevgi belirtisiyken; seks spor, basit bir rahatlama ya da egemenlik kurma yöntemi olarak algılanabilir.”

(Onun için herkes evde değil, dışarıda spor yapar.)

- “Seksin duraklama dönemi vardır: Seks hayatında üç aylık bir duraklama normaldir. Hatta çiftlerin yüzde 24’ü hayatlarının bir döneminde üç ay ilişkiye girmiyorlar. Seks, günlük hayatlarının bir parçası olmaktan çıkıyor.”

(Üç ay seks yapmayan çift bir daha toparlanamaz. O duraklama değil, yıkılma dönemidir. Biraz uzun sürer.)

Yazının devamı...

Bu kadın beni...

Hayatımda duyduğum en...

En...

Nasıl tanımlayacağımı bilemedim. Güzel mi desem, tuhaf mı desem, rezil mi yoksa iğrenç mi desem?

Yoksa komik mi?

İtiraf edeyim, ben güldüm...

En iyisi ben bir şey demeyeyim; okuyun, siz karar verin.

Artık kafanıza, havanıza göre...

Öyle çünkü insanız, bir dakikamız diğerine uymayabilir.

Ya da yaptıklarımız, söylediklerimize...

Öyle bir şey yaparsın ki en yakın arkadaşına bile söylemekte zorlanırsın. Ama aynısını başka biri yapar, ona demediğini bırakmazsın.

Birden muhafazakârlaşırsın...

“E, sen de aynısını yapmıştın!” desen, yerse tabii, utanmadan bir de üste çıkar:

“Aynı şey mi???”

Oysa aynı şeydir!

Hadi bakalım sıkıyorsa, “aynı” de...

Dağıldım yine...

Hayatımda duyduğum en (...) iltifatı anlatacağım.

Kaç gündür bir iltifattır gidiyoruz ya, size sıkı bir final hazırladım.

Yılın iltifatı...

Benim başıma gelmedi yani bana söylenmedi. (Baştan söyleyeyim de!)

Şimdi, bir arkadaşımızı bir arkadaşımıza yapacağız...

Yani tanıştıracağız...

Ortada bir erkek, bir de kız tarafı var tabii... Erkek erkeğin arkadaşı, kız da kızın...

Buraya kadar her şey normal değil mi?

Olabilir yani...

Ama bundan sonrası....

Erkek, tanıştırılacağı kızı uzaktan izleme fırsatı bulur. İzler de...

Peki nasıl bir yorum yapar?

“Beğendim, beğenmedim; güzel, havalı, neşeli” diye yapar değil mi?

Hayır bizimkinin yorumunu söyleyeyim mi? Hani benim bir türlü adlandıramadığım yorumu...

“Abi, bu kız beni...”

Ş’apar yani sever!!!

Haydaa.... Yoruma bak!

Durun, daha yeni başladık...

Erkek tarafı da bu yorumu harfi harfine kıza söylüyor. Kız ve kız tarafının tepkisi ne oluyor?

Kahkahalar atarak, “Vay be! Zeki adammış. Gelsin verecem kalbimi!! Heh heh hee...”

E, kızın hoşuna gider doğrusu... Kendine güveni tazelenir.
Bitmedi...

Durun daha...

Bu sefer de, hani “Bu kız beni...” demişti ya, bunu kıza söylediğini iletiyor.

Peki erkeğin yorumu ne oluyor?

Hayatta tahmin edemezsiniz...

“O şimdi benden çok hoşlanmıştır!”

Var mı böyle bir şey???

Var işte! İşin gıcığı ne?

Yorumu doğru. Ammaaa...

Belli ki aslında anasının gözü olan o.

Bunun üzerine kızımız ne diyor?

“Asıl o var ya... Beni, seni, etrafımızdaki herkesi...”

Bir ilişki başlamadan nasıl biter?

Böyle işte!

Yazının devamı...

İltifat değil, hakikat!

Şimdi bunlar iltifat ediyorlar ya...

Bazen yani...

Ya da eskiden ederlerdi ya...

Çok anlarlarmış gibi!!!

Kabul edelim, pek azı bilir bu işi.

Neden?

Çünkü onların iltifattan anladığı tek şey vardır.

Tek!

Ne olduğunu biliyorsunuz! Bilmeyene yazının sonunda ben söylerim.

Bu yüzden, “güzelsin, hoşsun, şöylesin, böylesin” gibi sözler onlar için manasız ve etkisiz olduğundan, başkasına söylemesi de anlamsız gibi gelir onlara...

Bunun anlamsız olmadığını çözen erkekler de aradan sıyrılır zaten.

Kadını anlamış demektir.

Diğerleri hayatlarını dana olarak devam ettirirler...

Bu danalar dediğim gibi, iltifatı ya anlamsız bulurlar ya da niyet eklerler...

Yani bir danaya, “çok yakışıklısın” desen onun bundan anladığı tek şey vardır:

“Verecek (kalbini...) galiba...”

“Ne kadar kibarsın” desen, ne anlar?

“Verecek verecek! (kalbini...)”

Pekiii...

“Çok güçlüsün” gibi bir laf etsen??? Bundan ne çıkarır?

“Kesin verecek! (kalbini..)”

Aslında lafı, “erkekler hangi iltifatlardan hoşlanır”a getirmek istiyorum da gelmiyor bir türlü...

Onun için lafa direkt gireyim.

Şimdi olaya makro düzeyde bakmak gerekiyor. Bu kapsamda:

1- Her erkek kadının kahramanı olmak ister.

2- Egolarının kadınlar tarafından şişirilmesini ister.

3- Kadınların yanında azarlanmak, küçük düşürülmek, hele hele dayak yemek hiç istemez.

4- Ne kadar aptal olursa olsun, aptallığının ortaya çıkmasını istemez.

5- Başkalarının yanında karısı tarafından eleştirilmekten hiç hoşlanmaz.

6- Hep iyi yaptığı şeyler anlatılsın ister.



Evet... Çerçeveyi belirlediğimize göre bu doğrultuda hangi iltifatlardan hoşlandığını da belirleyebiliriz değil mi?

Hayır işte!

Öyle değil.

Onu yakalayacağın tek yer vardır:

O da...

E tabii ne olacak: Cinsellik.

Cinsellik deyince iş biraz bilimselleşti gibi!

Yani direkt oradan vuracaksın.

Ona “harikaydın” de, yeter.

Harika olmasa bile...

O sırada çok zevk alıyormuşsun gibi yap, o da yeter.

Almasan bile...

Niye biliyor musunuz?

Taklit maklit, onlar için fark etmez!

Ne tuhaf değil mi?

Yani taklit olduğunu bilse de fark etmez!

Hoşuna gider...

Hatta daha da ötesi...

Kendine güveni gelir, hayata bakışı farklılaşır. Olayları değerlendirmesi, insanlara davranışı... Hep derim ya, araba kullanması bile değişir; yol falan verir...

Sanki başkası yapamıyor, bir tek o yapabiliyormuş gibi!

Yanlış anlamayın, bu sözlerim iltifat değil, hakikat!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.