Şampiy10
Magazin
Gündem

Affedersiniz(!) kaldırıyorum...

Zihniyet bu!

Masanın üzerinden kitabı alırken,

“Affedersiniz, kaldırıyorum!“ zihniyeti.

Kaldırmakla ilgili bütün eylemlerde, bu kafanın aklına tek bir pozisyon gelir.

Ona endekslenmiştir.

Bu yüzden “affedersiniz” der.

O özür diledikten sonra sen düşünürsün, “niye affedersiniz dedi ki“ diye...

Biraz itliğin yoksa anlamana imkân da yoktur. Bazen de tam tersi olur.

Sen ona mesela bir şeyi, “buraya koyuyorum” dediğin zaman irkilir.

Ya irkilir ya da pis pis sırıtır. Çünkü aklı her zaman onun anladığı yerdedir.

Onlar için hayat “ayıp“, “yasak“ veya “günah“ olan o eylemlerin etrafında yaşanır.

Aramızdaki fark şudur:

Biz o cümleden, masanın üzerindeki kitabı kaldırmayı anlarız, onlar başka şeyi...

Daha da tuhafı, öyle anladıkları için onlar değil, biz suçlanırız.

Biz yasaklanırız.

Daha doğrusu o hale geldik!

Oysa biz bu zihniyetle yıllarca dalga geçtik, bu zihniyeti hor gördük, küçümsedik. Böyleleri azınlıkta sanmıştık. Hatta öyle düşündükleri için utandıklarını bile düşünmüştük.

En fazla fıkralarda güldük.

Ama gelin görün ki ve ne yazık ki hatta ne iğrenç ki, onlarla yaşamaya başladık.

RTÜK’ün bazı kliplerle ilgili kararının bundan ne farkı var?

Yok.

Belki kimileri yani RTÜK’ü destekleyenler diyebilirler ki;

“E, ama bu klipler gerçekten de aşırı.“

Tıpkı RTÜK’ün açıkladığı gibi:

“Gün içinde sürekli tekrarlanan bu abartılmış ve pornografi sınırlarına dayanmış cinsellik sunumlarının, şarkı görüntüden bağımsız dinlendiğinde dahi, klip görüntülerinin beyinde tekrar canlanmasıyla devamlılık sağladığının bilinmekte olduğu, araştırmalara göre pornografik gösterimlere maruz kalmış çocukların seksüel davranışlarının zarar görmesine, psikolojik travma yaşamalarına, erken yaşta seksüel uyarılmalarına ve bu bağlamda cinsel tutkunluğa neden olabildiği değerlendirilmiştir.”

Zihinde tekrar tekrar canlanacakmış!

Nasıl yani?

Şöyle:

“Affedersiniz, Murat Boz’un klibini izlediniz mi?“

Erken yaşta seksüel uyarılmalarına neden olacakmış!

Geç yaşta uyarılmaya başladıklarında da işte böyle oluyor;

Affedersiniz, bizi uyarıyorlar!

Sonra ne oluyor?

Bu kafa kadının saçının telinden de uyarılmaya başlıyor!

Uyarıldıkça bizi uyarıyor!

Klipten uyarılıp klibi yasaklıyor.

Kadının saçının telinden uyarılıp...

Dönüp dönüp aynı noktaya geliyoruz ama...

Ekranlarda her türlü silah satışını, cinayeti normal, erotizmi de düşman gör.

Ben bunu anlamıyorum.

Üstelik;

Affedersiniz, kaldıramıyorum!

Yazının devamı...

Fotoğraftan aşk seçmece...

Onu önce, Orhan Pamuk’u yani, Hindu yazar Kiran Desai ile birlikte görmüştük.

İkisinin o fotoğrafı hepimizi etkilemişti.

Hatırladınız mı?

Hindistan’ın Goa sahilinde habersiz çekilen o romantik fotoğraf.

Sahil, havanın rengi, ikisinin kıyafeti, duruşları...

Bir film sahnesi gibiydi...

Hatta filmlerdeki aşklar gibiydi.

Kiran...

İsmi de güzeldi üstelik.

Onlar ne yaşıyordu bilinmez ama biz bunun büyük ve çok güzel bir aşk olduğundan emindik.

Fotoğraf öyle söylüyordu çünkü!

Üstelik hatırladığım kadarıyla el ele bile değildiler. Öyle, yan yana yürüyorlardı...

Hepimiz bir “Off...” çekmiştik.

Bir özlemdi belki...

Aşka... Sakin ve güzel bir aşka özlem.

O fotoğrafta aldatmalar, yalanlar, hesaplar yoktu.

Biz onları birbirlerine yakıştırdık.

Onları birbirlerine, o fotoğrafı da aşka yakıştırdık.

Orhan Pamuk’a kızan kızmayan; hiç kimse o görüntüye kayıtsız kalamadı.

Sonra...

Ayrıldıklarını son sevgilisinden öğrendik. Ayrılmış hatta 2,5 yıldır da Karolin Fişekçi’yle birlikteymiş.

Karolin Fişekçi’den öğrendik.

Hafta boyunca her yerde yayınlanan röportajlarından gına geldi.

Çok konuşuyordu.

Abuk sabuk konuşuyordu.

O da bir tarafa, bir fotoğrafı vardı ki...

Hani kırmızı mini eteğiyle Beşiktaş Meydanı’ndaki topun üzerinde çektirdiği fotoğrafı...

Onu hiç sevmedik.

Yakıştıramadık.

Orhan Pamuk, Karolin Fişekçi’yle ne yaşıyordu bilmiyoruz ama bu sefer de onları ayırmak istedik.

Ne acayip değil mi?

O nerede, neyi, nasıl yaşıyor bilmiyoruz ama Orhan Pamuk’a fotoğraflardan aşk seçiyoruz.

Bunu beğendik, bunu beğenmedik...

Bununla yaşasın, bunu bıraksın...

Oldu!

Hangisi doğru acaba?

Onun görmediğini biz mi görüyoruz yoksa bizim görmediklerimizi o mu görüyor?

Hiçbir şey fotoğraflardaki gibi değil mi yoksa?

Daha da vahimi, aslında biz kendimize mi bir aşk seçiyoruz acaba?

Şimdi de ayrılıp ayrılmadıkları tartışılıyor.

Ben de şunu merak ediyorum:

Karolin Hanım, “Ayrılmadık. İşi için Latin Amerika’ya gitti” diyor ya...

Merak ettiğim şu:

Giderken Orhan Pamuk ne dedi acaba?

“Biraz kendimi dinlemem lazım!”

“Bir süre ayrı kalalım!”

Hiç belli olmaz tabii...

Bakarsınız Latin Amerika’dan güzel bir fotoğraf gelir!

Copacabana plajından...

Onu beğenir miyiz acaba?

Yazının devamı...

Bağladıydın, bağlamadıydın... Bir bakarsın ömür geçmiş!

Kaç gündür bir “fısıltı” meselesidir gidiyoruz ya...

“Erkeklere fısıldayan kadınlar”, “Kadınlara fısıldayan erkekler” diyerekten...

Haftanın en güzel fısıltısı bugün geldi.

Belli ki, bir çırpıda yazılmış. Onun için çok içten. Ama takıldığım yerler var.

Şunu da belirteyim; bunu yazan bir kadın.

Paragraf paragraf okuyalım:

- “Kimler kimlere ne fısıldarsa fısıldasın...

Esas rahatlık, huzur ‘tatmin’ kadınların, erkeklerin ertesi sabah ya da bir süre sonra kaybolup kaybolmayacaklarına dair takıntılarına son vermesi ile oluşacak...

Lamı cimi yok...”

(Yürekten katılıyorum ama katılmakla birlikte şuna takılıyorum; taktıranın hiç mi suçu yok!)

- “Her yerde kadının erkeği elde tutma sevdası... Nedir bu Allah aşkına? Olur, beraber olur, ömür boyu ya da yıllarca, kısalı uzunlu bir süre olur ya da olmaz... Çok sever, çok âşık olur ya da az olur, hoşlanır ya da az hoşlanır... Zorla olacak iş değil ki bu...”

(İlke olarak doğru da, o bize çok âşık olsa fena mı olur? Hatta biz olmasak sırf o âşık olsa!)

- “Ya peki ertesi gün kadın zevkini alıp kaybolsa? Çok mu fantastik? Niye olmasın? İlla mı bağlanacak yattığı adama... Ya da adam mı bağlanacak yattığı kadına...”

(Zevk alınca niye kaybolacağız ki? Sırf fantezi olsun diye!! Tıh!

Olmadı.)

- “İnsan ömrü sınırlı... Cinsel ömür de sonsuz değil..:) Buldun mu tadını çıkarmak lazım... Eğer erkek o fısıldayacağı tek şeyi yani seksi tatminli olarak fısıldıyorsa tadından yenmez...

Tabii kadına tatmin verecek erkek de, kadınların takıntılı olmadığı bir toplumdan çıkar... Bizim gibilerden değil... Bu toplumda cinselliğin tadı da çıkamıyor...”

(Bir dakika! Takıntısızlıkla değersizliği karıştırdın mı, ne? Kadınlar da erkekler gibi yatıp kalkıp arkasına bakmadan kaybolsa, cinselliğin tadı çıkacak mı?)

- “Bağladıydın, bağlamadıydın, istediğini yaptırdıydın, yaptırmadıydın diye bir bakıyorsun, ömür geçmiş...”

(Bak işte burada haklısın! En iyisi, kimse kimseye fısıldamasın! Varsa bir derdi, insan gibi yüzüne söylesin!)

Yazının devamı...

Kulağına ne fısıldıyor acaba?

Erkeklere fısıldayan kadın...

Dün o kadından bahsetmiştim; Dog Whisperer‘a benzeterek...

Erkeklere istediklerini yaptırabilen kadınları anlatmaya çalışmıştım.

Hem de öyle bir bakışta, bir fısıltıyla...

Ne fısıldıyorsa?

Nasıl fısıldıyorsa?

Asıl mesele bu değil mi?

Ne fısıldadığını bilmiyorum ama ne fısıldamadığını tahmin ediyorum.

Baştan söyleyeyim, ilk aklınıza gelen değil!

Öyle olsa, barlara nur yağardı!

Yani bu iş, adamların kulağına erotik şeyler fısıldamakla olmaz. O an dediğini yapar, ondan sonra ara ki bulasın...

Kadının yatakta çok iyi olmasıyla da alakası yoktur. Öyle olsaydı ortalık ertesi sabah yok olan adamlarla dolup taşmazdı!

Ben bunları düşünürken, bir yorum geldi.

Gelin birlikte okuyalım:

- “Fısıldıyor ama aşk fısıldıyor, sevgi fısıldıyor, güzellikler fısıldıyor, ruhundan bir şeyler fısıldıyor. Öyle kadına can kurban olsun.”

Ne yani? Başka kadınlar, adamların kulağına küfür mü ediyor? En azından ilk zamanlar bütün kadınlar güzellikler fısıldar. Bunun karşılığında adamın kıçı kalkar, gevşedikçe gevşer! Ama bu kadın ne fısıldıyorsa onunki gevşemiyor.

Devam ediyoruz:

“Ben o fısıldayan kadınlara rastlamıştım zamanı evvelinde. Kocaları asla onların sözlerinden çıkmazlardı ve hep başarılı olurlardı hayatları boyunca.“

Nasıl? Bu kadın bir tek kocasına fısıldamıyor anlaşılan! Ordu kurmuş kendisine! İstediklerini yapan bir sürü adam! Vay be!

Devam...

“Köpeklere fısıldayan adam da aynısını yapıyordu. Köpek mıknatıs yutmuş gibi muma dönüyordu.”

Biz ne dedik!

“Akşam olunca da erkeğinin tüm isteklerini vermesini bilen kadınlardı.”

Ha, tamam. Aynı noktaya geldik yani!

“Aşkları ve sevgileri hayat boyu bitmezdi. Mutlu bir yaşam sürerlerdi.”

Oldu! Farkındaysanız, olay biraz gerzekleşmeye başladı...

Ben fısıldamaktan falan vazgeçtim.

Fısıldayan kadınlara saygım da azalmaya başladı.

Hatta tepem attı.

Hadi be!

O bana fısıldasın...

“Kadının kulağına fısıldayan adam”lar olsun.

Fısıldamasını öğrensin de, ben onun dediklerini yapayım!

Ne fısıldayacaksa!

Bir adam sadece fısıltıyla bir kadına hâkim olabilir mi?

Ne fısıldayabilir ki?

Fısıldasa fısıldasa...

Onun aklındaki ne olabilir ki?

Peh!

Yazının devamı...

Erkeklere fısıldayan kadın

Hiç seyrettiniz mi bilmiyorum; National Geographic‘teydi galiba, Dog Whisperer‘ı, Türkçeye “Köpeklere Fısıldayan Adam” diye çevirdiler.

Çok da güzel bir çeviri oldu.

Tam da öyle çünkü!

Köpek eğitmeni Cesar Millan, en azgın köpeği bile ufak bir hareketle ya da bir bakışla muma çeviriyor.

İstediğini yaptırıyor.

Sanki o köpek gidiyor, yerine başka köpek geliyor. Hem de 2 gün içinde!

Seyredenler bilir, hayretler içinde kalıyorsunuz.

Köpeğin sahibi aylarca onu eğitmeye çalışıyor, her yolu deniyor, kendini parçalıyor ama olmuyor, olmuyor...

Köpekte bir gram ilerleme yok!

Ve Dog whisperer geliyor.

Bir bakıyor...

Bir daha bakıyor...

Köpek dınk, o ne derse yapmaya başlıyor.

O, köpeğin psikolojisini, ne istediğini ne istemediğini anlıyor. Ya da biliyor.

Biliyor ve ona göre strateji belirliyor.

İstediğini yaptırmak için bazen kılık bile değiştiriyor.

Mutlaka ama mutlaka, çok fazla da uğraşmadan o köpeğe istediğini yaptırıyor.

Hayır, tahmin ettiğiniz gibi hazır dün de “Erkekler köpeklere benzer” dediğim için klasik onları da böyle eğitmeli geyiğine falan girmeyeceğim.

Hatta adamlardan bile bahsetmeyeceğim.

Bu sefer kadınlardan söz edeceğim.

Öyle kadınlar vardır.

Aynı Cesar Millan gibi...

Erkeklere fısıldayan kadınlar...

Onlar erkeklere istediklerini yaptırabilirler.

Başka bir kadının yıllarca yaptıramadıklarını...

Hatta kendisinin bile kendine yaptıramadıklarını...

Hayatta yapamayacağını sandıklarını...

Erkeklere fısıldayan kadın gelir.

Bir bakar...

Bir daha bakar...

Belki gerçekten de fısıldar.

Artık ne yapıyorsa!..

Adam dınk, kadın ne derse yapmaya başlar!

Sanki o adam gitmiş, yerine bambaşka bir adam gelmiştir.

Erkeklere fısıldayan kadın, mutlaka ama mutlaka çok da uğraşmadan o adama istediğini yaptırır.

En ilginci de çok uğraşıp öyle stratejilerle falan uğraşmamasıdır.

Bu iktidar o kadının belki doğasında vardır belki de kimsenin bilmediği bir şeyler bilmektedir.

Ama her neyse, diğer kadınlar onu asla öğrenemez.

Anlatsa bile kimse inanmaz.

İnansa da uygulayamaz.

Uygulasa da...

Onun yaptığını başka bir kadın yapsa, tutmaz.

Kimse onun gibi fısıldayamaz!

Yazının devamı...

Kediler, köpekler ve insanlar...

Ben çok yerinde benzetmeler yaptığımı düşünürken hem de keyifli keyifli gelen yorumları okurken, a-aaa, baktım herkes itiraz ediyor.

Kadınları kedilere, erkekleri de köpeklere benzettiğim için...

İtirazlarınıza itirazım var!

Buyurunuz...



- “Çok yanılıyorsunuz bence. Köpek sadakati temsil eder, kedi nankörlüğü. Gün gelir de evde tek başınıza ölürseniz köpek başınızda bekler, kedi sizi yer! Daha ne olsun? Ayrıca köpeklerle erkekleri bir tutup bizi köpekten soğutmayın:))”

(Bu efsane de beni yordu artık ama! Evde tek başına ölecekmişsin de kedi de seni yiyecekmiş! Oldu! Allahaşkına böyle bir haber mi okudunuz? Komşunuzun başına mı geldi? Nedir bu? Ayrıca öldükten sonra yese ne olur? Hem belki de kendi aklınca iyi bir şey yapıyor! Hayvan temiz ya! Bir de sahibini yiyen kedi haberine ben hiç rastlamadım ama sahibini, komşusunu, etrafındaki herhangi birini parçalayan köpek haberini her gün okuyabilirsiniz! Sadakat meselesini dün yazmıştım; onun sadakati tasmasını çıkarana kadardır! Onu yanında zorla tutarsın yani!

Kedinin nankörlüğüne gelince... Bence ona, ‘yalaka değil‘ demek daha uygun olur! Ama... Köpeklerden soğuma meselesinde haklı olabilirsin! Heh hee... Neyse ki çok sevimli olanları da var!)

- “Genellemeler her zaman doğru değildir! Kadınlar, erkekler yerine bazı kadınlar, bazı erkekler yazarsanız sevinirim! Hakaretten tazminat ödeyebilirsiniz!”

(Buna mı takıldın? İstersen “bazı”yı aşıp seni de ayrı tutarım. Ama konumuz o değil, biliyor musun? Bir de neden tazminat ödeyebileceğimi anlamadım? Kediye, köpeğe benzer dedim diye mi? Yakında bunun için bile Silivri’ye gideriz ama! O zamana kadar biraz rahat olup, keyif almaya baksanız!)

- “Ben köpeklerin evi bulamama konusunda size katılmıyorum. Köpeğim 3 kez gitti her seferinde döndü ama bu noktada da erkeklere benziyor :)))”

(Hadi canım! Biraz kapının önünde tutsaydın bari! Aklı başına gelsin diye!!!)

- “Dilek hanım... Köpekler de kediler de çok eşlidir. Dişisi ve erkeğiyle... Özellikle kediler, üreme zamanlarında o düzen evinden kurtulmak ister. Dişisi de erkeği de... Ve kediler aç kalınca başkalarından da yemek isteyebilir. Köpekler ise anca sahibinden...”

(Ben de bir ekleme yapayım o zaman; dişileri sadece yumurtlama döneminde, erkekleri ise her zaman çiftleşmek isterler. Ne ilginç değil mi??? Yemek meselesine gelince aç kalınca herkes herkesten yemek ister!)

- “Sayın Dilek Önder bacı. Yazınızda kedi ve köpek sevenleri ayırırım, hatta onları insanlara benzetirim dediniz. Kedi olanlar kadın, köpek olanlar (danalık baki kalmak şartı ile) erkek dediniz. Kedi nankör olarak bilinir, köpek ise sadıkdır. Kendi kalesine gol atmak bu olsa gerek. Erkeklerin sadık olduğunu kabul ettiniz.”

(Ben kabul etsem neeee, etmesem ne? Tasmada takılır kalırız!)

- “Kedi iğrenilecek bir hayvan değildir. Sürekli yalanır, kendini temizler durur. Çiş için toprak, kum arar. İşini bitirince iyice örter. Köpeği de severim ancak kediler/kedigiller birkaç derece öndedir.”

(İşte budur! Hem de bunu yazan bir erkek hayatı 2-0 önde götürür.)

Yazının devamı...

Kediler ve köpekler...

Kediciler ve köpekçiler vardır ya...

Birini seven ötekini sevmez falan...

Ben de bunu anlamam.

Burada sevilmeyen genellikle kediler olur.

Köpek fanatikleri nedense kedilerden pek hazzetmezler. Hatta hazzetmemekle de kalmazlar; kedilerden nefret edenlerin, iğrenenlerin sayısı hiç de az değildir.

Onlar kediyle köpeği ayırırlar ya, ben de onları ayırırım.

Kedi sevenlerle köpek sevenleri...

Öncelikle kedi sevenleri tek geçerim. 1-0 öndedirler.

Hele kedi seven bir erkekse...

3-0 önde başlar!

Daha önce onları yazmıştım ama özetle saygıyı, sevgiyi, fedakârlığı ve merhameti bilirler diyeyim. Bilmekten öte, yaşarlar.

Köpek sevenler de iyidir.

De...

Biraz mesafeli yaklaşırım onlara... İyice tanıdıktan sonra yakınlaşırım.

Ama...

Köpek sevip kedilerden nefret eden o grup var ya...

Onları anlamam mümkün değil. Daha doğrusu anlarım da, o anladığımdan hiç hoşlanmam. Yanıma yaklaştırmam!

George Clooney olsa vermem ne kalbimi ne arkadaşlığımı...

Heh hee...

Çok üzülürdü herhalde!

O da, Proust testinde, “Yeniden dünyaya gelseniz, ne olmak isterdiniz?” sorusuna “Köpek olmak isterdim” yanıtını vermiş ya...

Her kadın da, onun gibi bir köpeği olsun isterdi herhalde!!

Heh heh hee...

“Georgeee... Gel oğlum! Hadi yatma vakti!!!”

Köpek derken, kendi çiftliğindeki köpeklerden birini kastediyor herhalde!

Yoksa gelsin de Türkiye’de bir sokak köpeği olsun bakalım... Ya da üç ay sonra evden atılan cins bir köpek! Başına neler geliyor, görsün!

Daha da kötüsü, kedilerden nefret eden birinin köpeği olabilir mesela...

Kedi ve köpek sevenleri ayırırım demiştim ya, bununla sınırlı kalmam ben.

İnsanları da onlara benzetirim.

Kediye benzeyenler, köpeğe benzeyenler diye...

Kadınları kediye, erkekleri de köpeklere...(Danalıkları baki kalmak kaydıyla!)

Tabiatları itibariyle...

Temel özelliklerini düşündüğünüz zaman bana hak vereceksiniz.

Mesela:

Kedi evine, köpek sahibine bağlıdır değil mi?

Kadınlar evine, adamlar da sahibine bağlı değil midir?

Tasmaları olduğu sürece!

Tasmayı gevşetir ya da bırakırsan gider! Nereye gittiğini bilmeden hem de! Bir daha da ayrıldığı yeri bulamaz. Evin yolunu bulmasını bilmez.

Tin tin tin, sokak sokak gezer. Ne yediğini, kiminle çiftleştiğini ne kendisi ne başkaları bilir. Önüne geleni yer, önüne gelenle...

Kediler evini sever, düzen sever. Sokak kedileri bile kendi mahallesinden hatta sokağından uzaklaşmaz.

Nereye giderse gitsin, evinin yolunu bulur.

Birini sevgiyle, ötekini ödülle tavlarsın.

Biri estetiği, öteki kuvveti anlatır.

Biri 9 canlı, öteki tek canlıdır.

Kediyi sen sevmelisin, köpek seni sevmelidir.

Kedi-köpek kavgaları...

Köpeklerin kedileri parçalama içgüdüleri...

Köpeklerden korkmayan kedilerin galibiyetleri...

Benim bu tezimi hep kuvvetlendirmiştir.

Eee?

E’si, böyle işte!

Yazının devamı...

Titretecekmiş ama...

- O la la, titretmedim...

- Bir güzel titretecektim, çok acelecisin!

- Fantezi ne seversin anlat?

- Vuu, hızlı girdin.

- Ben öyle uyumam.

- Kucakta uyutsam?..

Bu diyaloğu ya okudunuz ya da okumadınız. Dün gazetelerde vardı, Sema Şimşek‘in kocasının başka bir kadınla MSN kayıtlarından...

Doğal olarak Sema Şimşek de diyor ki:

“10 yıllık eşimi hiç tanıyamamışım.”

Sema Hanım hiç şaşırmasın, kim eşinin bu tarafını tanıyor ki?

Kimse!

Adamların bu tarafını bir kendileri, bir de bu tür konuşmalar yapabildikleri kadınlar bilir. Hı, bir de erkek arkadaşları...

Aslında belki de iki dana arasındaki konuşmadır bu...

Hani, “Abi alacaksın karıyı...” diye başladıkları konuşmalardan...

Bazı adamlar bu porno jargonunu ucuz buldukları kadınlara da taşıyarak tatmin olmaya çalışırlar.

Bazıları yapar, bazıları yapamaz.

Ama...

Bütün adamlarda bu potansiyel vardır!

Yapar, yapmaz, o ayrı ama vardır!

En entelektüelinden, en cahiline kadar, hepsinde!

Sana söylemese bile aklından o tür cümlelerle hayal kurar bunlar.

Niye hiçbiri önsevişmeyi sevmez, vakit kaybı olarak görür? Çünkü hiçbirinin hayalinde o tür sahneler yoktur. Onlar için sevişmeyle ilgili her şey romantik, erotik değil, pornografiktir.

Mesela bunlar erotik konuşmayı da bilmezler.

Direkt konuya girerler.

Ortaya çirkin, yani bir kadın için rahatsız edici cümleler çıkar.

Pornografiktir.

Peki bu tür konuşmalardan hoşlanan kadınlar yok mudur? Bu ayrı bir yazı konusu...

Genelden bahsedelim, çoğu kadın hoşlanmaz, çoğu adam da erotik konuşmayı beceremez diyelim.

Çok zorlarsan karikatürdeki durum ortaya çıkar:

Heh heh hee...

Yani diyeceğim, kadınlar âşık oldukları adamların avam-porno konuşmalar yaptığını düşünmezler. Ama bu tıpkı, adamı tuvalette hayal etmemesi gibi bir şeydir.

Oysa bütün adamlar tuvalete de giderler, böyle de konuşurlar; konuşabilecekleri bir ortam bulamazlarsa böyle düşünürler.

Sanmayın ki bunların,”Sımsıkı sarılsam, koklasam, öpsem öpsem...” diye bir hayalleri olur.

Ya da zannetmeyin ki, sımsıkı sarılıp sizi koklarken aklından erotik-romantik fikirler geçiyor.

Yooo...

Ne düşündükleri belli!

Bunların hepsi böyle işte!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.