Onu nasıl öldürürsün ki?
Yok, bu sefer aşktan meşkten söz etmiyorum...
Yani “onu nasıl öldürürsün?” derken de, birini unutmayı falan da kastetmiş değilim...
Bugün hayvanlardan bahsedeceğim.
Yok, danalar da değil konumuz)))
Kediler, köpekler, balıklar, kuşlar...
Ben hayvanları severim.
Çok severim...
Klasik, biliyorum ama hayvan sevmeyenin insanı da, hayatı da sevmeyeceğine inananlardanım...
Çünkü hayvan sevgisinin insanın içindeki merhamet, şefkat, paylaşım, empati ve saygı hislerini yansıttığına inanırım...
Ve bunları beslediğine, geliştirdiğine...
Ama öyle hayvanı insandan üstün veya insanla eşit tutanlardan da değilim.
Benim de bir kedim var. Başka türlü bir şey...
Tıpkı herkesin kendi kedisi gibi yani!!!
Ona ‘kedi’ de derim, ‘hayvan’ da derim... Gocunmam. Yani ona öyle çocuğum muamelesi yapmam.
Yemeğini kendi kabında, kendi yerinde yer.
Tezgâhın üzerine çıkarsa da zılgıtı yer.
Bir ara evden dışarı çıkaramadığım için vicdan azabı çekiyordum sonra onu da şöyle çözdüm.
“Ben bu dünyada hem de insan olarak istediğim yere gidebiliyor muyum? Hayır. E o da gitmeyiversin.”
Onu çok severim öperim, mıncıklarım ama öyle beni hissettiğine, yok üzüntümü paylaştığına falan inanmam.
Üzerine efsaneler yüklemem.
Ama gergin olduğumda, üzüldüğüm zamanlarda onun yalanışını seyrederim...
Bana iyi gelir.
Onu seyrettiğimi anlayınca kırlamaya başlar...
Kırrr... Kırrr..... Kırrrr...
İçim ısınır o zaman...
Sevinirim...
Kafamdaki takıntı her neyse hafifler...
Ha, ayırt etmem kimseyi kedici köpekçi diye...
Köpekleri de severim...
Ama kedisi olanların hele hele (bilen bilir) kedisi olan erkeklerin yeri farklıdır bende. Durur bir daha bakarım...
Balık, kuş besleyenleri anlamam ama saygı duyarım; onları dinler, tutkularını anlamaya çalışırım.
Hal böyle olunca bütün hayvanseverler gibi ben de, evlerine hayvan alıp iki gün sonra sıkılıp sokağa atanları hiç sevmem.
Hatta biraz daha ileri giderim; bu davranışlarının hayatlarındaki başka alanlara da yansımış olacağını düşünürüm.
Yani mesela bir köpek alıp sonra da onu sokağa atan bir adamı/kadını arkadaşlığa kabul edemem.
Bilirim ki yarın bana verdiği önemli bir sözü tutmayacak ya da beni de bir gün öyle ortada bırakacaktır.
Ortada bırakmanın büyüğü küçüğü yoktur.
O potansiyel varsa sana da yapar
Yoksa ona da yapmaz...
Buna inanırım...
Bugün niye onlardan bahsediyorum biliyor musunuz? Dün Hürriyet Gazetesi’nde vardı: Dünyanın en güçlü hayvan hakları örgütü PETA’nın başkanı Ingrid Newkirk, “Bakamadığınız hayvanı öldürün” demiş.
Oha!
Mantık da şu:
“Onlara iyi bir hayat veremiyorsanız, hiç değilse onları umursamayan bu dünyadan nazik bir kurtuluş verin.”
Nazik bir kurtuluş!
Nasıl yani?
Bu nasıl bir düşüncedir?
Bundan böyle çocuklarımıza “Alalım, bakamazsak öldürürüz”ü mü öğreteceğiz?
Daha da önemlisi, hani dedim ya hayvan sevgisi insanı yansıtır diye...
Biz, başa çıkamadığımız her şeyden onu öldürerek mi kurtulmaya çalışacağız?
Lütfen yaa...
Bunlara kulak asmayalım...
Bunları ciddiye almayalım...