Şampiy10
Magazin
Gündem

2014 kararları...

Geleneksel yeni yıl kararlarımıza bu yıl da devam ediyoruz.

Önce kadınlar...

- Konuma göre pozisyon alınacak.

- Pozisyona göre duygular benimsenecek.

- Yani hem güçlü olup hem de korunma istenmeyecek.

- İntikam planlanmayacak, ‘o’ndan vazgeçilecek. Çok gerekiyorsa, ödeşilecek!

- Ödeşmede esas, kısas olmayacak. Ters köşeye yatılacak...

- Saçlara kat attırılmayacak.

- Yıllardır “Hayır” denecek yer ve zamanlar öğrenildiyse...

- Bu yıl, “Evet” demek öğrenilecek.

- Hecelenmesi değil tabii... Kime, ne zaman, nasıl meselesi...

- İlk aşklar konusu artık kapanacak. Face’den mace’den en ex’ler falan aranmayacak.

- Yeni duygular öğrenilecek.

- Vazgeçmek üzerine çalışmalar yapılacak.

- Plan yapılmayacak ama strateji belirlenecek.

- Yeni ilişki stratejileri mesela...

- Klasik olarak yine ilk gece yatılmayacak.

- Hatta yatma süresi mümkün olduğunca uzatılacak. Yatmalar arasındaki süre de!

- Bu ona strateji diye değil, kendine oyun niyetine yapılacak.

- Bu arada ilk gece öpüşülerek, aradaki beklenti gerginliği ve kaygısı giderilecek.

- Yani ‘yatmak önemli değil’ mesajı verilecek.

- Kolay ulaşılır, zor dokunulur olunacak...

- Güven aranmayacak, özgüvenli olunacak..

- Gençleşmeye, genç görünmeye uğraşılmayacak.

- Yani mutluluk gençlikte aranmayacak...

- O süre ve para, içinde bulunduğun yaşı iyi geçirmekte harcanacak.

- Âşık olunca sevişilecek, sevişince âşık olunmayacak.

- Arkadaştan öte, sevgiliden az ilişkilerle oyalanılmayacak...

- Hele hele umut hiç bağlanılmayacak.

- Zaman geçiyor hâlâ kimseyi bulamadım paniği yaşanmayacak.

- İlle de panik yaşanacaksa, vakit geçiyor hâlâ Küba’ya gidemedim paniği yaşanacak.

- Hesap yapılmayacak. Çünkü sen hesap yaparsan, o da seni hesaplar.

- İlle de yapılacaksa, alacaklarının değil, paylaşacaklarının hesabı yapılacak.

- Olabildiğince Gezi’ye çıkılacak...

- Yaptıklarından değil, yapmadıklarından pişman olunacak...

- Ama yapamadıkların, yapılamıyorsa da, onlarla barışılacak...

- Göz altı kremlerine boş yere para verilmeyecek. Onun yerine haksız yere gözaltına alınanlara destek verilecek.

- Aşkın bitişi, kendi bitişinden anlaşılacak..

- Ve uzatılmayacak.

- Her şeyin var bi tek sevgilin yoksa, senin sevgilin olup da diğerlerinin olmadığı günler hatırlanacak.

- Mutluluk bir adamda değil, adamda bir mutluluk aranacak.

- Dekoltesiz seksi olunacak...

- Hafiflenilecek ama hafifleşilmeyecek...

- ‘Mutlu 1 gün için, mutsuz 5 güne razı’ olunmayacak.

- Zamanla düzelir sanılmayacak.

- Sadece takılırım sanıp, takılı kalınmayacak...

- İçinden bir ses, “Bunda bir yanlışlık var” diyorsa, inanılacak. O ses içinden değil aslında aklından geliyordur.

- Hatalarda mantık, mantıkta hata aranmayacak.

- Başkalarının yalnızlık tarifiyle kendi yalnızlığın oluşturulmayacak.

- Kalabalıkların yalnızlara, yalnızların kalabalıklara özendiği, unutulmayacak.

- Başkalarının klişe aşk tariflerine göre hayal kurulmayacak.

- Evrenden isteyeceğine, kendi başının çaresine bakılacak; Evren başkasıyla çıkıyor!..



Hepimize, mutlu, şanslı, aşklı, neşeli ve

‘temiz’ bir yıl diliyorum...

Yazının devamı...

Dünya bir gündür, o da bugündür!

Özlü sözler bazen insanı sıkar. Biraz rahatlamak istersin. Hani damardan bir şarkı dinlemek gibi... Hem konudan kopmazsın hem de eğlenirsin. O zaman, netten topladığım delikanlı sözlerine;

Buyurunuz...

- Sahne senin devam et ama sıra bana gelmesin, dua et!

- Dal rüzgârı affetse bile kırılmıştır bir kere.

- Yüzmeyi bilmiyorsan balık taklidi yapmayacaksın!

- Zenginim diye övünme, bir kıvılcım yeter!

- Bir cinnet her şeyi çözer!

- Çakallar güçlerini kalabalıktan, aslanlar ise yalnızlıktan alır.

- Adam olmayana, düşman bile olmam!

- Allah’a şükür moralimiz bozuk, karakterimiz değil!

- Delikanlı olmak, bir gruba dâhil olmak değil; bir duruşa sahip olmaktır.

- Herhangi bir gerçek, bitmeyen şüphelerden her zaman daha iyidir!

- Sakın unutma; bir umut öldürür insanı, bir de vicdan.

- İki saniye sonrasına garantisi olmayan bir hayat için fırıldak olmaya gerek yok.

- Yokuşta akmayan ter, inişte gözyaşına döner...

- Nokta kadar çıkar için virgül gibi bükülenler, gün olur çizgi gibi ezilirler!

- Hayatı korkarak yaşıyorsan, sadece izleyeceksin!

- Detaylar aynadır farkı yansıtır.. Kalitemizden susuyoruz!

- Kardan adamın saltanatı güneş doğuncaya kadardır!

- Ne renk giyersen giy, artık gözümde hep siyahsın!

- Ayarını bozduğun kantar, gün gelir seni tartar!

- Kendini vazgeçilmez sanma, mükemmelliğin benim görmek istediğim kadar!

- Sevmesini de bilirim, silmesini de... Sen belirle durumunu!

- İyi niyetimin son kullanma tarihi bitti! Bundan sonra herkes ölçüsüne dikkat etsin!

- Alttan aldık yeteri kadar, bundan sonra herkes ederi kadar!

- Meşhurdur benim kafası güzel sevmelerim, sen yeter ki gidiyorum de; bileti ben keserim!

- Kimine göre adamız, kimine göre yalanız. Hepiniz rahat olun biz adamına göre muamele yaparız...

- Ne olursan ol, kim olursan ol; Amaaa... Benim mekânımda akıllı ol.

- Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa; orada güneş batıyor demektir.

- Eğer birisi seni aldatmışsa bu onun suçudur. Eğer o kişi seni pek çok kere aldatmışsa bu senin suçundur.

- Dünya bir gündür, o da bugündür!

- Azdan az, çoktan çok gider.

- Zararın neresinden dönersen dön, ‘Dönek’ derler Apdülhey.

- İnsanları kahraman yapan inançları değil, seçimleridir..

- Ruh ‘güven’ gibidir, çıktığı yere bir daha geri dönmez!

- Bizim rahat edemediğimiz yerde, kimse istirahat edemez..

- DeIikanIı adam rahat uyumaz, deIikanIı adam sevdikIerini rahat uyutur.

- Herkes dinamit olabilir ama bizim gibi patlayamaz.

- Bazen bir şeyler yazarsın ona... Yazar silersin... Yazar silersin... O hiçbirini okumamış olur ama sen hepsini söylemiş olursun.



E, biz de söylemiş kadar olduk!

Yazının devamı...

Kelimeler yetmediğinde...

Bazen kelimeler yetmez. Öfkeni, sevgini hiçbir kelime, cümleyle ifade edemezsin. Edersin de, kesmez. İşte o zamanlarda, kim, ne zaman, ne demiş bakacaksın. Nasıl olsa birileri aynı şeyleri senden önce hatta senden daha derin yaşamıştır. En azından senden daha iyi ifade edebilmiştir. Zaten...

Başkalarının yaşadıklarından, hatalarından niye ders almayalım ki? Hayat hepsini yaşayacak kadar uzun olmadığına göre!

Senden önce, hem de yüzyıllar önce bazıları bunları yaşamış, okumuş, öğrenmiş ve onun hakkında bir iki laf etmiştir.

Bakalım ne demişler?..

- Ne Olacağımızı Değil, Ne Olduğumuzu Biliriz. (Shakespeare)

- Bazı insanlar koca evreni bilirler de, kendilerini bilmezler. (La Fontaine)

- Haklıların mahkûm edildiği bir ülkede, bütün doğruların yeri cezaevidir. (Thoreau)

- Cumhuriyetler zenginlikten, diktatörler de yoksulluk yüzünden yıkılırlar. (Montesquieu)

- Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın. (Victor Hugo)

- Düşmanlarınızı sevin. Çünkü kusurlarınızı yalnız onlar açıkça söylerler. (Benjamin Franklin)

- İnsanın en büyük düşmanı, kendisidir. (Cicero)

- Korkuya yer vermeyen bir devlette, kanunlar hiçbir zaman gerekli saygıyı görmezler. (Sofokles)

- Bir tek düşmanı olan, her yerde onunla karşılaşır. (Emerson)

- Devletler, insanlar gibidir, büyürler, olgunlaşırlar, yaşlanırlar ve ölürler. (W. S. Landor)

Tanrı’ya kısa dua...

- Tanrı’ya ettiğim dua pek kısadır: “Tanrım, düşmanlarımı gülünç duruma düşür.” (Voltaire)

- Düşüncelerini değiştirmeyenler, sadece aptallarla ölülerdir. (Lowell)

- Herkes düşüncelerinde yanılabilir. Ama aptallar bir türlü yanıldıklarını anlayamazlar. (Cicero)

- Sabah yaklaştıkça, gece kararır. (Longfellow)

- Gururla zayıflık, ikiz kardeştirler. (Lowell)

- Bütün büyük yanlışlıkların altında gurur yatar. (Ruskin)

- Konuştukça, düşünce ölür. (Halil Cibran)

- Biri sana kötülük ederse unut, ama sen birine kötülük edersen hiç unutma. (Halil Cibran)

- Kötü olaylar, kötü sebeplerden doğar. (Aristofanes)

- Çamur atma; hedefini şaşırır, kirli ellerinle kalıverirsin. (Joseph Parker)

- Kötü kazanabilir ama üstün gelemez. (Joseph Roux)

- Kötülüğün içine kolayca girilir, ama güçlükle çıkılır. (Mme. de Maintenon)

- En çok, kendine yapacağın kötülüklerden kork. (Pestallozi)

- Namuslu davranmak en iyi siyasettir. (Cervantes)

- Samimiyeti yitirmek, gücünü yitirmektir. (Bovee)

- Savaşta bütün gecikmeler tehlikelidir. (Dryden)

- Her siyasi parti, kendi yalanını yutarken ölür. (John Arbuthnot)

- Bir siyasetçi gelecek seçimi, bir devlet adamı gelecek kuşağı düşünür. (James)



“Daha iyisini ben söylerim” diyen varsa, buyursun...

Yazının devamı...

İlahi adalet!

Ben İlahi adalete inanırım. Hani derler ya, “cennet de, cehennem de bu dünyada” diye, ona da inanırım.

Taammüden yapılan bütün kötülüklerin, yanlışların bedelini ‘burada‘ ödediğimize... Yaptığımız iyiliklerin değil ama temiz kalma çabalarının ve seçimlerinin de, bir karşılığı olduğuna inanırım.

Tek karşılığı vardır:

Bu dünyada temiz hislerle yaşayabilme lüksü...

Yani mutluluğun ta kendisi...

Ama yaptığın iyiliklerin başka bir karşılığı olduğuna inanmam. Karşılaştığın iyi sürprizler ise önce şanstır, sonra sınav. Zaten bir karşılık beklersen, o zaman bir muhasebeye girersin ki, çok tehlikeli ve yanlış olur. Her kötülüğe bir değer biçmiş olursun. İyilikle kötülük arasında bir pazarlığa girersin. Olmaz.

Ben de Hoca gibi mi oldum, ne?

Kızdırmayın, bedduaya başlarım:))

Üstelik benimki öyle genel de olmaz; direkt oraya, yani konuya girerim!

Bir sevgili bulamayasınnn...

Bütün yataklarda mahcup olasıınnn....

O yataktan bu yatağa atlarken yanasınnn...

Kimselere yâr olamayasınnn...

Sanal âlemlerde bir başına kalasın...

İnternet bağlantın kapansın...

Telefonun günlerce çalmasın...

Öteki dünyada da kocanla/karınla kalasınnn...

Havaya girdim iyi mi:))

Aynı pozisyonda yapınca, tutacakmış gibi oluyor ha!

Samimi olursanız...

Birden ne aklıma geldi: Biri daha önce bu bedduaları mı etti ne? Ondan mı bu hâller? Bu abuk-sabuk ilişkiler... Bu hiçbir yere sığamayışlar, tatmin olamayışlar...

Yoksaa... Yaptıklarınızın bedelini mi ödüyorsunuz...

Bi düşünün bakalım.

Yaktığınız canları, kırdığınız kalpleri, aldığınız ahları, kandırdığınız, yok saydığınız herkesi ve her şeyi bir daha düşünün...

Ama tarafsız ve samimi olun. Yapacağınız hiçbir değerlendirmeye, “Ama...” diye başlamadan... Yani kendini haklı çıkarma çabasına dahi girmeden...

Kendinizle samimi olursanız, başınıza gelen ve kötü saydığınız her şeyin yükü biraz hafifleyebilir.

Hatta yük olmaktan çıkabilir de.

Şey gibi; haksız olduğunda susup oturursun ya... Hani, “Ben de hak ettim ama“ ruh hâli vardır; “kabahatinle otur oturduğun yerde“ hâli...

Samimiysen işte öyle kalırsın.

İşte o zaman kendine acımayı ve değerler yüklemeyi bırakıp, ayağa kalkarsın.

Hadi o zaman.

Hazır önümüz yeni yıl, kalkalım ayağa...

Yazının devamı...

İnkâr edeceksin!

Aldatılanlardan bahsettik dün. Öğrenince ne yaptıklarından falan. Bugün de aldatanlara bakalım... Ha, ille de kadın-erkek ilişkilerinde değil başka durumlarda da geçerlidir bu taktikler. Arkadaşlıkta falan...

Konu farklı olsa da, aldatanların ruh hâlleri, taktikleri birbirine benzer.

Zaten çok fazla alternatifi de yoktur...

Ya kafadan kabul ederler, ya inkâr ederler ya da üste çıkarlar...

Hepsine teker teker bakalım:

Kabul edenler...

Sayıları çok az da olsa, hem kişilik olarak hem de bir yöntem olarak şaşırtıcıdırlar. Ters köşeden vururlar.

Sen tam hazırlamışsın kendini, elinde kanıtlar, belgeler; hepsini suratına vuracaksın, “Bunlar da mı yalan?” diye...

Aaa... “Evet, bir hata yaptım, özür dilerim. İstersen giderim” deyiverir.

Haydaa...

Aslında bir söz vardır ya, “İtiraf en iyi savunmadır” diye, doğru galiba; zira bunları affetmek daha kolaydır. En azından aptal yerine konmamış olursun çünkü! Bir de ortada affedecek bir şey vardır.

İnkâr edenler...

En klasik yöntem biliyorsunuz. Yok yapmadım da, sen abartıyorsun da, yanılıyorsun da, sana yalan söylemişler de, zart da zurt da...

Affedeceksin belki ama sana affedeceğin bir done bile vermiyor ki! Sorun aslında burada. En tehlikelileri bu yöntemi kullananlardır. Çünkü vazgeçmezler. Bir daha yaparlar; iki kere, üç kere daha yaparlar. Ta ki tam teşekkül yakalanana kadar! Ondan sonra da affedilmezler zaten.

Üste çıkanlar...

En eski yöntemdir aslında! Hani eski çapkınların, “Yatakta bile yakalansan inkâr edeceksin!” yöntemi...

Çok ciddi yaşanmış hikâyeler biliriz; yazmıştım hatırlarsanız, hani otel odasının kapısını açıp karşısında karısını görünce, “Buyurun hanımefendi, kimi aramıştınız?” diyenleri falan, biliriz.

Adamı kendinden şüpheye düşürürler.

Sonra ne mi olmuş?

Valla hatırladığım kadarıyla, adam resepsiyonu arayıp karısını şikâyet etmişti, “Kadının biri beni rahatsız ediyor, uzaklaştırın” diye... Sonra da evde üste çıkmaya devam... “Saçmalama hayatım, ben o otele bile hayatımda gitmedim“ diye hem de!

Pes! değil mi?

E, öyledir bunlar. Sanırım önce kendileri inanıyorlar.

Zaten başka türlü olmaz.

Olamaz!

Yazının devamı...

Göz yummak ya da yummamak...

İşte bütün mesele bu!.. İlişkilerde de böyledir ya; aldatıldığında nasıl davrandığının, aslında ne olduğunla direkt alakası vardır. “Aldatıldığında ne yaptığını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” gibi bir şey yani...

Kimi ağlar, kimi intikam almaya kalkar, kimi inanmak istemez, kimi göz yumar, kimi kanar, kimi kanmaz; kimi saklar, kimi tam tersi yayar, kimi kendine yedirir, kimi yediremez...

Ama kimse şaşırmaz!.. Kimse aldatıldığına şaşırmaz!
Çünkü olay aslında “geliyorum” demiştir.

Adam aslında, “aldatıyorum” demiştir de, o duymamıştır. Ya da duymak istememiştir.

Her hâlinden anlaşılıyordur oysa...

Bütün eski huyları değişmiştir bir kere! Birlikte koyduğunuz bütün kuralları çaktırmadan değiştirmiştir. Biraz da yüzsüzleşmiştir. Yani mesela artık eve daha geç gelmeye başlamıştır ama bunun hesabını vermek istemez, geçiştirir.

Telefonda tuhaf konuşmalar, mesajlar...
Yalanlar, yalanlarına başkalarını da ortak etmeler falan...
Biliyorsunuz işte, hep aynı teraneler...

Cezası nedir?..

Anlaşılır yani!

Anlaşılır da...

Kimi anlamak istemez. Sonuna kadar bekler. Bekler çünkü yüzleşmemeyi ummaktadır.

Çünkü yüzleşince aslında kendisiyle de yüzleşecektir.
Zira anlamak istemeyenler, aslında olan bitenlere göz yumanlardır.

Ve göz yumuyorsa, mutlaka bir çıkarı vardır. Ya o da aldatıyordur ya para ya da başka bir menfaat için onunla birlikte oluyordur ya tek başına ayakta duramamaktadır.
Yani aslında kendi çıkarını düşünmektedir.

İşte bu yüzden aldatıldığının ortaya çıkmasını istemez. Çünkü aslında kendisi deşifre olur.

Ve onun da, aldatandan hiç farkı yoktur.

Aldatılmaya göz yummak onun gibi olmaktır.

Bazen, olayları daha iyi görebilmek, anlayabilmek için boyutlarını büyütmek ya da küçültmek çok işe yarar.

Mesela aile içinde bir meseleyi çözebilmek için, demokrasiden, yasalardan, yasama, yürütme ve yargıdan örneklerle olayı daha geniş bir perspektife getirirsin ki, daha iyi anlaşılsın.

Ama bazen de, tam tersi, ülkende olup bitenleri anlayabilmek için aile boyutuna indirirsin ki, daha net görünsün.

Yani çok farkı yoktur aslında...
Aldatılmak her yerde aldatılmaktır. Suçu aynıdır, cezası...
Senin göz yumduğun kadardır.

Yazının devamı...

Ona ne alsam?

Her yılbaşı aynı soru, aynı sorun:
“Ona ne alsam?”

Zaten kaç yıldır doğum günüydü, yılbaşıydı derken alınacak şeyler de bitmiştir. Sürpriz falan zaten kalmamıştır da, iş artık ihtiyaçları almaya kadar varmıştır.
En kolay hediye sevgililikte alınır-verilir. O sırada yaşanan her şey gibi! Zevkli ve kolaydır. İlk hediyeler... Ne alsan olur.

Yani ne alsan olur dediysem, dandik bir şey olmaz tabii...
Üzerinde düşünülmüş bir hediye olmalı ki zaten üzerinde de düşünülür! Düşünülmüyorsa, o ilişki çok sürmez zaten! Ya da başka bir ilişki türü üzerinden devam eder; tali ilişki olarak!

Beraberlik uzadıkça ya da evlenilirse hediye ihtiyaç gidermeye dönüşür. Cep telefonu yenilenmesi, tablet alınması, kışsa palto alınması falan. Tamam sevinilir de... Yani... Bir burukluk başlar. daha doğrusu o ilişkideki ilk burukluk işaretidir.

Süre uzadıkça, ilişki ya da evlilik, hediye artık kişisel ihtiyaçları da aşar, ortak ev ihtiyaçlarına kadar dayanır. Buzdolabı, bulaşık makinesi hatta boya-badanaya kadar!
O sırada ilişkinin ne hâle geldiğini anlatmama gerek var mı?
Yok.

Bu yılbaşı rahatız

Aslında en iyi hediye lüzumsuz hediyedir! Olmasa da olur bir şey...

Hani senin olmasını istediğin ama asla o parayı vermeye de değer bulmadığın ya da parana kıyamadığın bir şey!
Ne bir ihtiyaç ne de bir gereklilik.

Ne bileyim, mesela çok şık bir takı kutusu, ne bileyim mesela dev bir kar küresi, ne bileyim mesela minyatür antik bir otomobil, bir teleskop... Bunu herkes bilir aslında!
Bilir de...

Yani “ne alsam?” diye düşünürken bu fikir aklına gelir de...

Tam alacakken aynı tuzağa düşer:
“Şimdi bu kadar paraya daha işlevsel bir şey alsam!”
“Bu kadar para verecem, bari değsin!”
Değer de!

Almaz işte!

Şimdi bu yılbaşı sizi bütün bu dertlerden kurtaracağım.
En azından bu sene “Ne alacağım?” diye kara kara düşünmenize hiiiç gerek yok!

Ayakkabı... Şöyle şık, sağlam ve irice kutusu olan...
Kasa. Bir adet değil ama! 6-7 adet...
Para sayma makinesi...
Ve:

Kravat.

Ama tasarımı güzel bir kravat.
Artık onların içine, dışına ne koyarsınız, bilemem!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.