Kuzey Ege’nin lezzet rotaları
.
Kuzey Ege’de, üçü de sahilde olmayan üç tane şirin kasaba bulunuyor: Edremit, Burhaniye ve en içeride kalan Havran. Damağına düşkün olanlar için bu noktalar lezzetli bir yolculuk sunuyor.
Hani bazen bir yerden bahsederken “cennet vatanımızın cennet gibi bir köşesi” deriz. Edremit Körfezi işte böyle bir yer. Kuzeyinde Kaz Dağı, doğu ve güneyinde yamaçlarındaki çam ormanlarının ovaya yaklaştıkça yerlerini zeytinliklere bıraktıkları Madra Dağları. Dağların arasında arasında kalan yemyeşil bir ova ve bu muhteşem manzarayı tamamlayan eşsiz lacivert sularıyla Ege Denizi. Körfezde üçü de sahilde olmayan üç tane şirin kasaba bulunuyor: Edremit, Burhaniye ve en içeride kalan Havran; üçü de bu haftaki yazımızın konusu olan lezzetli kasabalar.
Yemekten hoşlananlar için bir cennet: Burhaniye
Körfezdeki kasabalardan benim en sevdiğim Burhaniye’dir. Özellikle köylü pazarının rengarenk dünyası muhteşem. Tezgahlarda börülceler, fasulyeler, biberler, Burhaniye’nin ünlü pembe domatesleri ve tabii ki Kozak yaylasının üzümü var, burası yemekten hoşlanıyorsanız tam bir cennet. Peynir için Koca Cami’nin karşısındaki köşedeki Sarıbaş Mandıra’ya gitmelisiniz. Öğlen yemeğine gelince, Koca Cami’nin ara sokağındaki asırlık çınarın karşısındaki Oklavam’da Ayten Hanım’ın yaptığı Boşnak böreklerini mutlaka tatmalısınız. Saraybosna’da bile ancak bu kadar lezzetlisini yedim desem yeridir. Yanındaki ev yapımı koyun yoğurdu da adeta damağınıza yoğurdun tadı aslında böyle olmalı diye hatırlatıyor. Eskiden Sarıbaş’ın yanın Köfteci Recep’in yeri vardı, köfteleri çok hafif ve lezzetliydi, ne yazık ki kapanmış.
Bekir’in Lokantası’nda uygulanan “askıda yemek” geleneği sayesinde, maddi sıkıntı yaşayan insanlar mekana gelip karınlarını doyurabiliyor.
Terayağlı döner Bursa kebapçısıyla rekabet eder!
Edremit’teki adını taşıdığı cumhuriyetimiz ile yaşıt olan Cumhuriyet Lokantası ülkemizi en iyi lokantalarından birisi. Bir kaç yıl önce gittiğimde yediğim yemeklerin tatları damağımda kalmıştı ve bu sefer de gördüm ki Cumhuriyet Lokantası’nda değişen bir şey yoktu. Sanki yıllardır oradaymışlar gibi adeta dekorun bir parçası olmuş garsonlar, müşteriler, nefis yemekler ve bütün bu dengeyi sağlarken yüzünden gülümsemesi eksik olmayan Ali Gökarslan. Ali bey bu sefer “Merak etmeyin, kadınbudu köftemizi zaten yiyeceksiniz” diyerek bu sefer keşkek tavsiye etti. Keşkek buraların düğün yemeği ve yediğimiz nohut ve mis gibi tereyağlı keşkek olağanüstü lezzetliydi. Kadınbudu köfte zaten lezzetiyle ülke sınırlarına kadar duyulmuş, fırında kuzu muhteşem; tereyağlı döner ise daha önce de yazdığım gibi en benim diyen Bursa kebapçısının döneriyle rekabet edecek kadar iyi. Yemekten sonrası önünüze gelen revaninin tadı ise bütün öğleden sonra yüzünüzde bir gülümseme olarak kalıyor.
Yarım yüzyıllık müessesenin leziz kuru fasülyesi
Havran’da Köfteci İsa’nın dükkanında 1950’den beri köfte yapılıyor. Eskiden alçak tavanlı küçücük bir dükkandı, şimdi biraz daha ferah bir yere taşınmış, ama hala otantik bir kasaba köftecisi, işin başında üçüncü nesil, ekmeği, yağı yerinde, çok lezzetli köfteler yapıyorlar. Havran’daki yarım yüzyıllık bir müessese de Bekir’in Lokantası. Buranın işkembe ve kelle paçası çok ünlü, bir de bir tabağını göz açıp kapayıncaya kadar nasıl bitirdiğinizi anlamadığınız kuru fasulyesi. Kuruyu Konya’nın küçük sıra fasülyesiyle yapıyorlarmış. Bekir’in Lokantası’nda “askıda yemek” dedikleri çok güzel bir gelenek var. Müşterilerin zaten çok makul olan hesapları üste yuvarlanıyor ve bu miktarlar üst üste bir kara tahtaya yazılıyor. Orada biriken parayla da fakirler gelip yemek yiyorlar. Gecelemeye gelince, tabii ki Kaz Dağları’nda çok güzel butik oteller var, ama burası körfez, ben deniz kenarında kalacağım diyorsanız Burhaniye’nin sahili Ören’dedi Karakaş Otel çok güzel. Ören plajı üstünde kafelerin bulunduğu çok canlı geniş bir kumsal. Karakaş otel plaja hakim bir yükseltinin üstünde ve çatısındaki restoran-bar Ege Denizi’nin sularını lacivertten yavaşça kızıla boyayan gün batımını elinizde bir kadehle seyretmek için ideal.