Salı akşamı büyük bir dehşetle geceye başladık. Atatürk Havalimanı’nın bombalandığı haberini aldığımızda yalan haber olduğuna emindim. Ta ki televizyonu açana kadar... A Haber 3 bomba patladığını, CNN Türk 2, Habertürk 2 bomba olduğunu söylüyordu. Biz bir türlü sağlıklı haber alamıyorduk. 3G bağlantısı kesiliyor, ekrana görgü tanıkları bağlanıyor ama anayasa konuşmaları devam ediyordu. İstanbul’daki en büyük terör saldırılarından biri gerçekleşmişti ancak bunu bize aktaracak deneyimli muhabirlerimiz yoktu. Çünkü çoğu işsizdi. O nedenle kulaktan dolma bilgilerle haber almaya çalıştık. 42 ölü, 239 yaralının olduğu terör saldırısında, yine haber kanallarımız sınıfta kaldı! Başımız sağ olsun Türkiye!Dalkıran’ın isyanıSon zamanlarda sürekli aynı haberleri okur olduk. “Gün geçmiyor ki” diye başlayan cümlelerimizle dizi sektörünün çirkin yüzü daha fazla gözler önüne serildi. Bu hafta Hayatımın Aşkı dizisinde teknik ekibin isyanını yazmıştım. Bir isyan da yönetmen Biray Dalkıran’dan geldi. Kanıt dizisinin yönetmenliğini üstlenen Dalkıran, 12 Temmuz’da yeniden yayın hayatın başlayacak olan Kanıt Ateş Üstünde dizisinden de nasıl ayrıldığını instagram hesabından duyurdu. Dizinin her şeyiyle ilgilendiğini, ilk bölümünü çektiğini, 2. bölümden itibaren dışlandığını ve projeden ayrılmak zorunda kaldığını ifade eden Dalkıran, instagram hesabından yayınlandığı açıklamada soruyor: “Eyvah kanal iş vermez, eyvah yapımcılar sorun çıkaranları sevmez diye kimse ses çıkarmadığından bu hale geldik. Sonuçta biz insanların ruhlarına iş sunuyoruz. Kendi ruhumuz huzurlu olmadığında nasıl iyi iş yaparız? Hepimiz eninde sonunda öleceğiz ve sadece diğer insanlara nasıl davrandığımız, nasıl hatırlandığımız ortada kalacak. Kanıt adı gibi ateş üstünde... Biray Dalkıran… ‘Kanıt’a emek vermiş bir ruh...” Kanıt’ın yolu açık olsun! Keşke iletişim sektöründe çalışan bu insanlar, bir sorun olduğunda konuşarak çözebilseler. Kimseye kimseye haber vermeden emek vermiş kişileri yok saydığında ortaya sadece çirkinlik çıkıyor. Oysa her şey açık iletişimle çözülebiliyor.Sezon finali tatmin etmediHayat Şarkısı dizisini çok sevdiğimi herhalde defalarca dile getirdim. Sadece dizinin ilk bölümünde hikâyeye girememiş, hatta antipatik bulduğum şeyler olduğunu yazmıştım. Ancak sonra öyle bir toparladı ki, bu sezonun en iyi dizisi olduğunu ortaya koydu. Salı akşamı sezon finali yaparak veda etti. Aradaki 19 bölüme laf edemem, hepsi birbirinden iyiydi. Ancak ben sezon finalini çok eksik buldum, tatmin etmedi. Neredeyse tüm bölüm Mahir’in Emine’sini aramakla geçti ve sonucunda da hiçbir şey olmadı. Son 15 dakika dışında öncesi zaman doldurmak için yazılmış gibiydi. Benim için ilginç bir tecrübe oldu Hayat Şarkısı. Hayatımda ilk defa bir dizinin en önemli bölümlerini değil, aradaki detay bölümlerini beğeniyorum. Her şeye rağmen, Hayat Şarkısı ekibinin emeğine sağlık! Bu sezon bize en kaliteli işi izlettikleri için!
Bu ülkenin en iyi sunucusu kimdir?” diye bir anket yapsalar Mehmet Ali Erbil açık ara önde çıkar. Son yıllarda en büyük alternatifini ise İlker Ayrık oluşturuyor. Ben Bilmem Eşim Bilir yarışmasıyla kısa sürede çok yol aldı. Hatta Survivor’a bile kafa tuttu. Survivor’ı reytingde yendiği çok zaman da oldu. Ancak Ayrık ne zaman kendi formatından vazgeçip başkasıyla hatırlanan bir format yapsa işi rast gitmedi. Mehmet Ali Erbil adıyla birlikte hatırlanan Çarkıfelek’i sundu önce. 100 bölümü tamamlayamadı. Zira Çarkıfelek demek, Mehmet Ali Erbil demekti. Ardından İlker Ayrık’la Bir Sıfır yarışmasına imza attı. Fakat o da beklentiyi karşılamadı. Son olarak cumartesi ve pazar akşamı “İlker Ayrık’la Var mısınız Yok musunuz” yarışmasıyla karşımıza çıktı.Doğru format gerekliAcun Ilıcalı’yla fenomene dönüşmüş yarışmayı sunmak İlker Ayrık için büyük riskti. Bu format ise izlediğimiz “Var mısın Yok musun”dan farklıydı. İçinde Ben Bilmem Eşim Bilir oyunları vardı. Yani bir yandan Ben Bilmem Eşim Bilir kitlesini, diğer taraftan Acun Ilıcalı’yla çok sevilmiş kutu açma kitlesini yakalamaya çalıştı. Cumartesi reyting sonuçları hiç fena değildi. Ortada samimi bir İlker Ayrık ama samimiyetten uzak yarışmacılar vardı. Ancak pazar akşamı Survivor dışında karşısında büyük bir rakibi daha vardı. Mehmet Ali Erbil’in sunumuyla Çarkıfelek Ünlüler! İki büyük rakibi karşısında ise şansı yaver gitmedi. Reyting yarışında kaybetti. İlker Ayrık’la Var mısınız Yok musunuz” yarışması Tüm Kişiler’de 2.06 reytingle 20’nci, AB’de 1.94’le 16’ncı, ABC1’de ise 1.81’le 19’uncu oldu. Bu format İlker Ayrık’ı ne kadar devam ettirir bilemem ama Ayrık’ın ekran ışığının çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Eğer doğru formatı bulursa televizyonda diziler karşısında çok iyi bir alternatif olacaktır. Olmalı da!RAMAZAN SÜRPRİZİMalum bu yaz beklenen yazlar gibi olmadı. Son 3 senedir yazın başlayan diziler reyting pastasının büyük bir payını alıp, kışın da düşük bütçeyle uzun süre devam ederek yayınlandıkları kanalları kâra geçiriyorlardı. O nedenle her kanal bu yaza sıkı hazırlandı. Bu yaz döneminin en büyük zorluğu, Ramazan ayının 6 Haziran’da başlaması ve EURO 2016’ydı. Erkek izleyicilerin çok büyük bir kısmı EURO 2016 seyredecek, haliyle reyting bölünecekti. Beklenen de oldu. Türkiye elenmesine rağmen, EURO 2016 maçları reyting listesinin çok üst sıralarına yerleşti. Survivor’ın finale koşması da televizyon kanallarına bekledikleri reytingi vermedi. Zira, reyting sıralamasında Survivor hep zirvede, maçlarda ikinci ya da üçüncüydü. Kanal yöneticilerinin tahmin edemediği; iftar ve sahur programlarının dizilerden bile çok izlenmesi oldu. İftarın neredeyse 9’a doğru, sahurun da 03.30’dan önce olması izleyicilerin beklerken televizyon karşısında vakit geçirmelerine sebep oldu. Sonuç; haziran ayında diziler kaybetti!
Gün geçmiyor ki, bu sektörde etik kuralları çiğnenmesin! Son haber, Kanal D’de ekrana gelen Hayatımın Aşkı dizisinden geldi. Dizinin teknik ekibi bir basın duyurusu yayınladı. Kendilerine tebliğ edilmediği halde, işlerine son verildiğini www.ranini.tv internet sitesinden öğrendiklerini, sete gittiklerinde başka bir yönetmen ve teknik ekibin hazırlık yaptığını gördüklerini söylüyorlardı. Bu sektörde her türlü yalan, emek sömürüsü, fikir hırsızlığına şahit olduk. Hatta bunu o kadar normalleştirmiş ki sektör, sesinizi azıcık çıkardığınızda arıza oluyorsunuz. Buldozerle üzerinizden geçiyorlar. Hep özendiğimiz Amerika’da böyle şeylerin olmayacağını konuşuyoruz.Amerika’da yapabilir miydi?İşte bu noktada bu dizide olan şey daha büyük önem taşıyor. Çünkü Lucky Red yeni kurulmuş bir şirket ve yapımcısı Shebnem Aşkın Amerika’dan gelmiş bir isim! Fox International Channel’da yıllarca çalışmış, Amerika’daki başarıları nedeniyle Fox Türkiye’de yöneticilik yapmış ve birkaç ay önce kendi yapım şirketini kurmuş bir isim. Üstelik Amerika’da yaptığı işlerden biri de yasal konular... Yapımcı memnun olmadığında tabii ki ekiple yollarını ayırabilir. Bunu onlarla konuşarak yapabilirdi. Tebliğ etmeden sete başka bir ekip koymak, o ekibin hiç sorun etmeden çalışması sektörün etiğini, herkesin buna nasıl alışık olduğunu ortaya koyuyor. Yazık! Hal böyle olunca, insan düşünmeden edemiyor. Acaba yapımcı Shebnem Aşkın böyle bir şeyi Amerika’da yapabilir miydi?Bodrum Masalı tanıtımı olmuş!Cuma akşamı Bodrum Masalı dizisinin ilk tanıtımı Kanal D’de ekrana geldi. Uzun süredir, hatta son 2 yıldır bu kadar iyi bir Türk dizisi tanıtımı izlememiştim. Aile bireyleriyle beraber izledik. Ev ahalisi ortak bir fikirde buluştu. “Kim kimdir ve dizi ne anlatacak öğrenmiş olduk.” Bunu söyleyebilmek çok önemli bir şey! Son zamanlarda klip tadında, dizinin ne anlattığını asla bilmediğimiz tanıtımlar izlerken, Bodrum Masalı farkını ortaya koydu. Üstelik bu yaz ekranlar olgunlaşmamış romantik komedilere teslim olmuşken, dram türüyle yaz ekranında fark yaratacak bir iş olacağının sinyalini verdi. Demedi demeyin!Her dizinin oyuncuları Bugün her iki kişiden biri dizilerde rol almak istiyor. Ama projeyi inandırıcı kılmak o kadar kolay olmuyor. Yardımcı oyunculara çok iş düşüyor. O nedenle bu iki kadına iyi bakın! Dilek Genç ve Aynur Alp... Bu devirde uzun süre proje beğenmeyen ya da iş bulamayan onlarca oyuncu var. Ancak bu iki kadın asla işsiz kalmıyor. Her gün farklı dizilerde karşımıza çıkıyorlar. Aynı gün yayınlanan dizilerde bile 2 dakika önce bir dizideyken, kanal değiştirdiğinizde diğer dizide karşınıza çıkıyorlar. Hep aynı isimlerin kullanılması da sektörde diyaloglu yardımcı oyuncu krizini net ortaya koyuyor. Bu yardımcı oyuncu meselesine daha fazla önem vermek lazım. Hep aynı isimleri izlemek de inandırıcılığı azaltıyor.
52 hafta önce başladı Kiralık Aşk yolculuğu... Defne ile Ömer’in kavuşması ve gerçeklerin ne zaman ortaya çıkacağını görmek için izledik bu diziyi... En çok Ömer İplikçi’yi sevdik. Dik kafalı oluşuna, yalana tahammül etmemesine, bir kadını başının tacı yapışına, oyunlarına, farklı kişiliklerine ve aşka olan saygısına hayran olduk. Defne Topal’ı sevdik. İyi kalbini, değersizlik duygusunu, aşık olunca aklının başından gidişini ve kaybetme korkusunu... Elçin Sangu ve Barış Arduç’un kimyası da tuz biber oldu. Kendimizi cuma akşamları eve kapatmış Kiralık Aşk izlerken bulduk. Ancak aylardır hikâye uzamaya, sarkmaya başlamıştı. Artık bıçak kemiğe dayanmış ve Defne’nin Ömer’e gerçeği söylemesi gerekiyordu. Çünkü Ömer sonunda Defne’yi kaybetmek bile olsa doğruluktan vazgeçmiyordu. Ama Defne Ömer’i kaybetmemek için hata üstüne hata yapıyor, yalan üstüne yalan söylüyordu. Yalan en büyük saygısızlıktı. Saygının olmadığı yerde de aşk yaşayamazdı. Defne bir şeyi unutuyordu: Aşk her şeyi affederdi.Ömer’i ailesiz bıraktıGelelim 52’nci bölüme yani sezon finaline... Düğüne giden yolda onlarca gereksiz sahne izledik. Umarım Defne’nin başına gelen hiçbir gelinin başına gelmez. Gelinliğine limonata döküldüğü an benim bile içim yandı. Defne’nin finaldeki gelinliği muhteşemdi. Styling Rutkay Öziş’in ellerine sağlık!Beni en çok vuran final sahnesiydi. Öncelikle senarist Meriç Acemi’nin kalemine sağlık! Muhteşem bir fikirmiş gelin yolunda tüm gerçeği açıklattırmak... Ömer’i yine köşeye sıkıştırmak. Çünkü Ömer ne olursa olsun Defne’yi herkesin önünde rezil etmez, onu yüz üstü bırakmazdı. Tüm bunlar Ömer karakterini gözümüzde yüceleştirirken, Defne’yi yerin dibine batırdı. Çünkü o da çok iyi biliyordu Ömer’in onu bırakmayacağını... Düşmanını köşeye sıkıştırır gibi öldürücü darbeyi son anda vurdu. Üstelik öylesine duygusuz, Ömer’i ailesiz, dostsuz bırakan, kısacası herkesi satan bir açıklamaydı ki, “pes” dedirtti. “Ben yaptım ama yalnız değildim, herkes bana yardım etti” dedi. Demeliydi de, ama böyle mi? O tartışılır. Net söylüyorum bundan sonra Defne karakteri gözden düşmüştür. Ömer ise baş tacıdır. Ancak sahnenin gücüne bir şey diyemem, çünkü ben sabah kalktığımda hala bunun etkisindeydim. Başarılı bir final olmuş.Yeni sezon tahminleriFakat bu sahnede rejinin, Elçin Sangu ve Barış Arduç’un daha fazla asılmasını beklerdim. Defne gelişine açıklama yaparken sesi bile titremedi. Ömer bir kez yutkunsa, Defne’nin elini sıksa ve tepki verseydi keşke! Şoka girmiş değildi çünkü. Öyleyse bile bunu hiç hissetmedik. Gelelim gelecek sezon ihtimallerine... Ömer ve Defne evlenir. Ama Ömer düğünden sonra Defne’yi terk edip İtalya’ya gider. Yasemin ve Sinan da bu olayı kaldıramayıp ayrılır. Kimsenin iki yakası bir araya gelmez. Defne Ömer’den çocuk sahibi olur. Bunu Ömer’den gizler. 2 yıl sonra Ömer’in İtalya’dan dönüşüyle başlar dizi. Bu en klasik yeni sezon açılışı olur. Ondan sonra tesadüf eseri karşılaşırlar. O çocuğun Ömer’den olmadığını söyler. Ömer iyice bilenir. Zamanla her şey ortaya çıkar. Bu olursa Kiralık Aşk romantik komedi dizisinden dramaya dönüşür. Eski tadını verir mi bilemem. Bir diğer ihtimal Ömer kalır ve tek tek herkesten intikam alır. Sinan’la şirketleri ayırır ve onu batırmaya adar kendisini... Necmi, Neriman, Sude ve Koray’ı da... En büyük işkenceyi de Defne’ye çektirir. Onu yanında tutar ama hiç yanında olmaz. Bir vardır, bir yoktur. Bu da zaten Defne için en büyük cezadır. Ömer bir intikam meleğine dönüştükçe Defne temize çeker kendisini ve izleyici onun tarafını tutar. Benden tahminler bu kadar! Bakalım gelecek sezon nelere gebe olacak.Doğruluk her şeydirYönetmenler Metin Balekoğlu, Barış Yöş, Şenol Sönmez ve 2. yönetmen Zeliha Orman 52 bölüm dizide bize bir masalı canlandırdılar. Meriç Acemi aslında hayatta tahammül edemediği her şeyi yüklediği Ömer karakteriyle gençlere de aşıladı senaryosuyla. “Doğruluk, dürüstlük her şeydir” dedi. Elçin Sangu, Barış Arduç, Sinem Öztürk Uslu, Salih Bademci, Onur Büyüktopçu, Nergis Kumbasar, Levent Ülgen, Melisa Şenolsun, Kerem Fırtına, Sanem Yeles, Osman Akça, Melisa Giz Cengiz, İsmail Karagöz, Ragıp Gülen, Hande Ağaoğlu, Selin Uzal, Hikmet Körmükçü, Ayberk Atilla ve Ferdi Merter canlandırdıkları karakterlerle bazen bizi güldürdü, çoğu zamanda kızdırdı. Ama Kiralık Aşk masalına inandırdı. Ez cümle; Kiralık Aşk’ta emeği geçen herkesin ellerine sağlık!
Çok merak ettiğim bir şey var. Bu ülkedeki genç kızların hepsi güzel, atarlı, patrona kafa tutan ve alabildiğine sakar mı? Bu soruyu neden sorduğuma gelince; bu yaz başlayan dizilere baktığımızda aslında hepsinin birbirine ne kadar benzediğini görüyoruz. Tek tip bir kadın algısı var. Hepsi güzel, atarlı, yalancı ve sakar olmak zorunda! Aksi taktirde sanırım kanal yayınlamıyor. Aynı senaristin elinden çıkmış gibi kadın başrol karakterler izliyoruz. Erkeklere gelince; dışarıdan bakıldığında yangında kül bırakmayan bu genç patronlar, nedense yanında çalışan kıza ilk görüşte aşık oluyor. O çalışan kız patrona bağırıp çağırıyor, her türlü terbiyesizliği yapıyor ama adam ona aşık âşık bakıyor. Kadının atarı erkeği susturuyor bu yaz dizilerinde... Umarım dizinin ne anlattığını da izleyiciye göstermeyi hatırlarlar bir ara. Hiçbir şey anlatmayan, koşuşturmayla geçen bölümler izleyerek ancak vakit geçiyoruz ekranda... Bu aynılıkla yaz bitmeden izleyici bu dizilerden gider benden söylemesi...İlker Ayrık Survivor’a karşıİlker Ayrık’ın ekran enerjisini seviyorum. Ben Bilmem Eşim Bilir’le Survivor’a meydan okuduğu günleri de hatırlatırım. Şimdi ise büyük bir risk alarak karşımıza çıkıyor. Daha önce defalarca denenmiş ama başarıya ulaşamamış “Var mısın Yok musun?” formatını Acun Ilıcalı yapmış ve çok büyük başarılara ulaşmıştı. Ilıcalı’nın formatlarının yükselişi o kutularla başlamıştı. Şimdi İlker Ayrık, o kutulara oyunlar ekleyerek bu akşam karşımıza çıkacak. Yani Var mısın Yok musun, Ben Bilmem Eşim Bilir’in oyunlarıyla birleşip Survivor’a karşı yarışacak. İlker Ayrık, Var mısınız Yok musunuz diyecek, bakalım izleyici ne cevap verecek?Süreyya ve Işıl savaşını izlerizYüksek Sosyete, ikinci bölümüyle reytingini biraz yükselterek ikinciliğe oturdu. Bu demek oluyor ki, Survivor bittikten sonra zirveye yerleşecek. Çarşamba günkü yazımda dizinin beni en çok heyecanlandıran tarafının Metin, Süreyya ve Işıl üçgeni olduğunu yazmıştım. İkinci bölümde bu daha çok açığa çıktı. Bir taraftan Mert ve Ece, Kerem ve Cansu aşkı yalanlar ve kavgalarla ne olacak diye devam ederken, bu dizi asıl reytingini bence Süreyya ve Işıl savaşıyla kazanacak. Eğer üçgen iyi işlenirse, Kerem ve Cansu’nun yalanı köpürtülürse bu yazın en şanlı işi olur Yüksek Sosyete!
Sinegraf-Osman Sınav’ın yapımcılığını, Ayşe Ferda Eryılmaz ve Nehir Erdem’in senaristliğini, Aytuğ Yargıç’ın müziklerini ve Raşit Çelikezer’in yönetmenliğini üstlendiği Şahane Damat, salı akşamı Star TV’de başladı. Burcu Özberk, Ali Ersan Duru, Mesut Yılmaz, Hande Kaptan, Anıl İlter, Leyla Göksun, Köksal Engür, Selen Uçer, Mert Carim, Binnur Şerbetçioğlu, Selim Gürata, Ebru Nil Aydın, Erhan Yazıcıoğlu ve Nükhet Duru’nun başrollerini oynadığı dizi Tüm Kişiler’de 2.71 reytingle 12’nci, AB’de 2.22’yle 19’uncu, ABC1’de 2.63’le 13’üncü oldu. Sonuçta gün birincisi olsaydı da, bir şey değişmeyecekti. Uzunca bir süredir Dizi Doktoru köşesiyle karşınızdayım. Bugüne kadar çok beğendiğim projelerde, hiç beğenmeğim işlerde oldu. Ancak beğenmediğim projeleri bile “doktor” adıyla yazdığım için hep pozitif taraflarını, kurtarılabilir ve tedavi edilebilir yanlarını yazmaya çalıştım. Ancak Şahane Damat’ı izlerken, bugüne kadar hakkında kötü eleştiri yazdığım herkesi arayıp özür dilemek istedim. Uzunca bir süre şaka olduğunu düşündüm ve bu kadarına “pes” dedim. Daha da acısı kendimi izleyici olarak salak yerine konulmuş gibi hissettim.Düşünce komik olmuyorNeresinden başlasam, nasıl anlatsam bilemedim ama bu projenin en elle tutulur yanı senaryosu olabilirmiş. Belki özenilse çok daha iyi bir yaz işi senaryosu çıkabilirmiş. O kadar kötü arasında bir nebze buna tutunmak istedim. Bir gazetede asgari ücretten hallice maaşa burç yorumları yazan Melike’nin Almanya’da yaşayan ailesine söylediği yalanları ve kaderini değiştirme hikâyesini anlatan projenin uygulaması ise bugün bu yazıyı olumsuz ibreye döndürdü. Kendimi 1980’li yılların başındayız ve dizilerle yeni tanışıyoruz gibi hissetmeme neden oldu. Melike gazeteci ama çalıştığı ortamın bir gazeteyle alakası yok. Öyle bir magazin müdürünü bu ülkede bulamazsınız. Burç yorumlarını eskiden, 10-15 sene önce stajyerler yazardı. Ancak bugün her gazetenin bir astroloğu var. Yani Melike’nin yazması mümkün değil! Kaldı ki, 5 dakika içinde 5 kez düşen bir kızın o gazeteden kovulmaması mümkün değil! Araya dip not; Melike düşünce komik olmuyor. Artık birinin düşmesine gülmeyen bir toplum olduğumuzu düşünüyorum. Düşmeye güleceksek, onun durum içinde komik olması gerekiyor. Kendisini oradan oraya atan kişi komik değil, karikatür oluyor. Hele o düşme efektli müzikler olayı iyice işin içinden çıkılmaz bir hale getiriyor.Olmamışlık kokuyorduMehmet estetik cerrah, yakışıklı ve magazin müdürü bir sevgilisi var. Bu kadar gücü varken, Melike kaçıyor ve o kovalıyor. Omzuna atıp dışarıya atıyor. Oysa sevgilisine söylese Melike kovulur ve aralarında çok daha gerçek bir çatışma olurdu. Çünkü bu ülkede sırf o kişi istedi diye kovulan o kadar çok gazeteci var ki... Erhan Yazıcıoğlu, o kadar eski bir oyunculuk biçimi sergilemişti ki, haklı 40 yıl öncesinde kalmış gibiydi. İşin Almanya ayağı için söyleyecek kelime bulamıyorum. Kocaman bir “olmamışlık” kokuyordu. Tam karşılarında Olgun Toker, Mahir karakteriyle bir Almancı’yı oynayıp harikalar yaratırken, “Alamancı”lığa tutunan bir iş gerçekten çok eskide kaldı. Dizi 1980 sit-com bakışıyla çekilmiş romantik komedi ama vodviller silsilesiydi. Çok net bir gerçek var ki, bu projede kimse birbirini anlamamış. Aksi taktirde böyle bir işin çıkması mümkün değildi.Nükhet Duru neden müdahale etmedi?En büyük eleştirilerimden biri sanat yönetimine... Erhan Yazıcıoğlu’nu yeşil ortama sokarken, kostüm tasarımcısıyla beraber ona yeşil kıyafet nasıl giydirdiler? Yönetmen monitörden onu hiç mi görmedi? Nükhet Duru’nun hastanede yoğum bakımdan çıktığı anda kafasındaki yapma çiçekler neyi ifade ediyordu? Hadi sanat ve kostüm bunu yaptı, yönetmen çekti, Nükhet Duru nasıl müdahale etmedi? Tahsin kim? Gazeteci maaşıyla nasıl öyle bir evde yaşayabiliyor? Neden her dizide bir Koriş yaratma hevesi var? Bu dizi ne anlatıyor? Çözümü bu kadar kolay bir işte daha gerçek sebeplere neden tutunmuyor? Kafamda deli sorular ve Binnur Şerbetçioğlu’nun finaldeki koşuşuyla televizyonu kapattım ve bunun kötü bir kabus olduğuna inanmak istedim. Bu tip bir işin televizyonculuğu yükseltmek yerine aşağı çektiğine inanıyorum. Artık ekranlarda da zamanın ruhunu yakalayan işler olması gerektiğine inanıyorum.
Bi Yapım-Burak Sağyaşar’ın yapımcılığını, Metin Balekoğlu’nun yönetmenliğini, Yazı Odası’nın senaryosunu, Pınar Bulut’un uygulama ve proje tasarımını, Atakan Ilgazdağ’ın müziklerini üstlendiği Yüksek Sosyete, geçtiğimiz perşembe akşamı Star TV’de ilk bölümüyle görücüye çıktı. Engin Öztürk, Hazar Ergüçlü, Meriç Aral, Ozan Dolunay, Zuhal Olcay, Hakkı Ergök, Hülya Gülşen Irmak, Taner Barlas, Ceyda Tepeliler, Gülşah Çomoğlu, Özgün Çoban, Aybike Turan, Yasin Çam, Mehmet Yücel Özkal ve Aliye Uzunatağan’ın rol aldığı dizi; Tüm Kişiler’de 4.02 reytingle 4’üncü, AB’de 4.28’le 3’üncü, ABC1’de 3.90’la 4’üncü oldu. Yaz sezonu için iyi bir başlangıç yaptı. Bir Kore dizisi olan High Society’den uyarlanan dizinin sıradan romantik komedilerden bir farkı var. Bir yandan zengin olduğu için mutsuz olan Cansu, diğer yandan zenginlerin onu ne yapacağına karar veremediği Kerem aşkı, kendilerini başka biri gibi tanıştırıp devam ederken, asıl merak uyandıran tarafı Süreyya ve kocası Metin arasındaki ilişki... Yani işin dram ayağı kuvvetli görünüyor.Ebeveyn ilişkisi merak uyandırıyorCansu ve Kerem aşkı açıkçası beni çok heyecanlandırmadı. Çünkü onlar gibi yüzlerce Hollywood filmi, Türk dizisi izledik. Yüksek Sosyete izleyiciyi gençlerden çok ebeveynler arasındaki ilişkilerden yakalayabilir. Öncelikle Kerem, Mert, Cansu ve Ece arasındaki ilişkide Kiralık Aşk formülü kullanılmış. Burada da Kiralık Mert olup Cansu’nun gönlünü çalacak Kerem. Dizideki falcı sahnesinin daha inandırıcı olması gerekiyordu. Madem Cansu işaretleri takip edip Olivia’da çalışmaya gidiyor. Tesadüfen bir kadının gelip fal bakmasıyla değil, daha ikna edici bir çözüm olmalıydı. Bana kalırsa dizinin en büyük sorunu adını karşılamaması.Yasemin daha iyisini yapardıAçıkçası adı Yüksek Sosyete olan bir işte bu kadar sıradan mekan, kostüm seçimleri olmamalıydı. Yüksek Sosyete’nin yaşadığı evler, arabalar, gittikleri mekanlar, şirketler, giydikleri kıyafetler o kadar sıradandı ki, Kiralık Aşk’taki Yasemin; bir şirket çalışanıyken bile; çok daha iyisini yapabiliyordu. Kendi adıma Yüksek Sosyete’yi göremediğimizi düşünüyorum. Özellikle zenginlik içerisinde yüzen Zuhal Olcay’ın puantiyeli elbisesi ve beyaz ceketli halini hiç unutmayacağım. Keşke prodüksiyon bütçesi artsaymış ve sanat ekibi daha gerçekçi bir dünya kursaymış.Işıl bunu yapamazHazar Ergüçlü’ye zaten bayılıyorum. Öyle bir malzemesi var ki, kısa sürede iyi-kötü, zengin-fakir ne oynadıysa inandırdı bizi. Engin Öztürk’ü özellikle bavulları taşıma sahnesinde çok beğendim. Saç ve sakal arasındaki ton farkını da halletseler şahane olacak. Meriç Aral yeni favori oyuncum. Ece olarak bu yaz onu konuşacağımıza iddiaya girerim. Ozan Dolunay’ı Tatlı Küçük Yalancılar’dan beri takip ediyorum. Çok sempatik bir yüzü var. Bu diziyle daha fazla adından söz ettirecektir. Dizinin en yanlış kurulan karakteri Ceyda Tepeliler’in canlandırdığı Işıl karakteri. Karısı Süreyya’nın bile deli gibi korktuğu Metin karakteri varken, Süreyya’ya video çekip göndermesi inandırıcı değildi. Bunu Poyraz Karayel’de sık sık Songül ve Begüm arasında izledik. Ancak Sadrettin korkulan bir adam değildi. Metin ise gizemli ve korkutucu! Işıl karakteri bunu yapamaz.Günden kazandıEz cümle; Yüksek Sosyete bazı sorunlarına rağmen hikâyesiyle izleyicinin ilgisini çekti. Tabii ki, perşembe günü ekrana gelmesinin katkısı büyüktü. Star TV hangi dizisini oraya koysa yüksek bir açılış yapacaktı. Zira, karşısında dizi olarak çok güçlü bir rakip yoktu. Doğru bir strateji yaptılar. İlk bölümden de karşılığını aldılar. Bundan sonra hikâye sağlam ilerlerse, Kerem ve Cansu arasındaki kimya tutar, doğru bir yönde devam ederse yazı yüksek geçireceklerdir.
Yaz dizilerinin başladığı, haliyle benim çift mesai yaparak her akşam sabaha kadar televizyon izlediğim bir dönemde Digitürk Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi ve İcra Kurulu Başkanı Ümit Önal’dan bir davet maili aldım. Euro 2016’nın yayıncı kuruluşu Digitürk’le ve gazeteci arkadaşlarımla birlikte Türkiye-İspanya maçı için Nice’e gittik. Şahane vakit geçirdik, Güney Fransa’yı gezdik ama maç günü hepimizde aynı heyecan vardı. Belki zordu ama imkânsız diye bir şey yoktu. En azından biz inanmıştık. Uzun zamandır statta maç izlememiştim. Formalarımızı giydik, inancımıza tutunduk ve maç başladı. İspanyollarla birlikte birbirimizi tebrik ederek izledik maçı. Gerçi bizi tebrik edecekleri bir hamlemiz olmadı ama yine de kibarlardı. Biz gol atıp sevinçle ayrılmayı planlarken, ne yazık ki üç gol yiyerek ayrıldık Nice stadından... Kafamızda onlarca soru, Arda’nın yuhlanması, seyircinin tahammülsüzlüğüyle... Ne diyelim, canımız sağ olsun!“Futbol zarar ettiriyor”Aynı gün Digitürk ekibi bir basın toplantısı düzenledi. 1999’dan beri dijital platform olarak yayın hayatına devam eden ve bugün 3.5 milyon abonesi olan Digitürk, Katar merkezli BeIN Media Group’a satıldı. Ümit Önal, tüm yasal prosedürün 3 Ağustos’a kadar tamamlanacağını söyledi. Böylece Türkiye’ye en yüksek yabancı sermaye girişi yapılmış olacak. Digitürk demek galiba pek çoğumuz için sorun demek. Kutulardan paketlere, ücretlerin değişmesinden yeni futbol ihalesine her şeyi sorduk. Ümit Önal sorularımızı yanıtladı: “İzleyicinin değişen izleme alışkanlıkları var. Bugün kendi ölçümlememize baktığımızda ilk sırayı yerli içerik, yani dramalar alıyor. Ancak üçüncü sırada Dilediğin Yerde uygulaması var. Önümüzdeki dönemde kârlılıktan müşteri memnuniyetine daha çok önem veren, eksiklikleriyle yüzleşen bir platform olacağız. ‘Sen de Digitürk var mı?’ diye bir kampanyaya başladık. Bu kampanyayla paketlerde sadeleşmeye gideceğiz ve taahhütlerimizde daha şeffaf olacağız. Spor kasları çok gelişmiş bir platformuz, orta vadede diğer kaslarımızı da geliştireceğiz. Ortak prodüksiyonlu projelere girebiliriz.”Yeni diziler geliyor1.Lig yayın ihalesi 30 Kasım’a kadar belli olacak. BeIN Grup, spor konusunda uzman bir grup. Bu dönem Digitürk ne yapacak diye sorduk. Önal, “En istekli yayıncı kuruluşlardan biri olacağız. Ancak son yıllarda futbola olan ilgi azaldı. Bu yıl statlarda 8 bin kişiye oynadı takımlar... Sadece futbol işi zarar ettiriyor. Oysa futbol endüstrisi gelişmiş ülkeler var. Futbola yatırım yapılması gerekiyor. O nedenle RTÜK reklam yönetmenliğinde değişiklikler yapılması gerekli” cevabını verdi. Digitürk’ün diğer hamlelerine gelince; Türkmax’ta daha ünlü isimler göreceğiz. İz TV’nin içeriği yükselecek, bölüm sayıları artacak ve 4K belgeseller izleyeceğiz. Yeni eğlence kanalları açılacak. Maraton’da Şansal Büyüka’nın yanına kimlerin katılacağına bakılıyor. Game of Thrones’un hakları Digitürk’te. HBO’yla yapılan anlaşmayla yeni diziler geliyor. 165 Ar-Ge mühendisiyle Tübitak’la ortak projeler geliştiriyor Digitürk. 3 yıl daha Eurolig’i yayınlayacaklar.BeINGroup, Miramax’ı da aldı. Dolayısıyla film havuzunda Miramax’ın tüm filmlerini Moviemax kanallarında izleyeceğiz. Belki de Digitürk, sinema ve dizi işlerine de girer orta vadede... 1. Lig ihalesinden sonra her şey daha net ortaya çıkacaktır.Not: Bu özenli ve keyifli gezi için Digitürk ekibine ve rehberimiz Mehmet Işık’a teşekkür ederim.