Her yıl aralık ayında bir hafta ekrandan uzaklaşır ve kendimi tiyatroya veririm. Bu hafta da güzel oyunlar izleyeceğim ve hepsini sizinle paylaşacağım. Gerçi ben çoktan izlemeye başladım. Çarşamba akşamı Kanyon’daydım. Dot Kanyon’a taşındı ve harika bir sahneyle karşımıza çıkıyor. Bu yıl “7 serisi” dedikleri bir tasarımla karşımıza çıkıyorlar. Saat 19.00’da başlayan ve 55-60 dakika süren oyunlar izleyeceğiz. Ben bu oyunlardan ilkine gittim. Yani “İyi Şeyler Olacak Diye Düşün”e… Adı bile umutsuzluğun bataklığından çıkamadığımız bir dönemde beni evden çıkarmaya yetti. Luke Norris’in yazdığı, Melisa Kesmez’in uyarladığı, Serkan Salihoğlu’nun yönettiği oyunda; Mert Öner, Atakan Akarsu ve Gizem Güçlü rol alıyor. 55 dakikalık oyun, Tobes karakteri üzerinden erkeklik ve ergenlik arasında bir maça çıkıyor. Bir yanda erkek olduğunu iddia eden Tobes, diğer tarafta kız arkadaşından en yakın arkadaşına “Büyü biraz, erkek ol!” baskısı… Ve baskının kazandığı Tobes’un kontrolü kaybettiği, bedeninin de onu yarı yolda bıraktığı bir büyümeye zorlanma hikâyesi… Kazanan ve kaybeden olmak arasındaki mücadelede sadece bir cümleyi bile duymak maçın berabere bitmesine neden oluyor. İyi Şeyler Olacak Diye Düşün… Oyun, her salı, çarşamba ve pazar 19.00’da Dot Kanyon’da… Yeni yıla girmeden izleyin derim, zira ocak ayında 7 serisinin ikinci oyunu gelecek.Kenardakiler’i mutlaka izleyinGmall’da açılan Toy İstanbul Sahnesi’nin perşembe akşamı izlediğim yeni oyunu Kenardakiler’e gitmenizi kesinlikle öneriyorum. Çünkü Kadir Has Üniversitesi öğrencilerinin oynadığı, Mert Öner’in yönettiği, Çağdaş Fransız Tiyatrosu’nun tanınmış isimlerinden Sedef Ecer’in kaleme aldığı Kenardakiler, sizi ötekinin de ötekileştirdiği bir dünyayla tanıştırıyor. Oyunda; Barış Yalçınsoy, Ceren Taşçı, Nebahat Dağlı, Neslihan Aker, Şakir Güler ve Yezdan Kayacan yer alıyor. Yersiz yurtsuz, köksüz olmanın dördüncü dünya olarak resmedildiği oyunun cümlesi; “Dünyanın tüm kenarları içerdekilerin çöplüğüdür.” Sık sık sinirinizin bozulmasına, dışarıda yani kenarda kalanların hayatına ve güçlülük maskesini taktığımız hayatımızda ötekinin ötekisini ötekileştirdiğimiz bir yüzleşmeye hazır olun. Kenardakiler; 22 Aralık Perşembe Toy İstanbul’da olacak, kaçırmayın!Tiyatroda Mert Öner sezonuMert Öner’i son olarak ekranda Aşk Yeniden dizisinin Cevat’ı olarak izledik. Bu kış bir seçim yaptı ve ekranda olmak yerine sahnede varlığını gösterdi. Zira; şu anda iki oyun yönetiyor ve bir oyunda rol alıyor. Dot’ta İyi Şeyler Olacak Diye Düşün oyununda Tobes’un hayatında onu gerçeklerle yüzleştiren patron, doktor, kardeş, arkadaş, terapi arkadaşı gibi rollerle karşımıza çıkıyor. Hep hayatın gerçeklerinin tokatı olarak izliyoruz onu. Neva Tiyatro’nun Toy İstanbul’da sahneye koyduğu Kenardakiler oyununda ise yönetmen olarak karşımıza çıkıyor. İyi bir metni bu kadar kalbimize dokunur hale onun rejisi getiriyor. Üçüncü oyun aslında geçen sezondan… Ben de daha önce yazmıştım. Burada.Bugün… Sercan Badur ve Büşra Develi’nin rol aldığı, Mert Öner’in yönettiği oyun Mekan Artı’dan… . Çok beğendiğimi zaten yazmıştım. O da 21 Aralık’ta Çemberlitaş’ta sahneleniyor. Genç bir oyuncunun ekrandan ve sinemadan kopmadan tiyatroda varlığını bu kadar hissettirmesi takdire şayan bir hareket. O nedenle Mert Öner’i alkışlayıp, yaptığı tüm işlerin takipçisi olacağıma söz veriyorum. Çünkü oyunculuk sadece ekranda var olmak değildir. Tabii ki, tüm bu yoğunluğun içinde onu ekranda iyi bir karakter olarak izlemeyi özlediğimi de eklemek zorundayım.
Güzel Köylü dizisinin Bünyamin’i olarak tanıdık Toygan Avanoğlu’nu... Dizinin neredeyse her bölümünde yaptıklarıyla izleyicinin dikkatini çekmeyi başardı. Kırmızı arabası, şarkıları, kurnazlıkları ve danslarıyla konuşuldu. Önceden kalma bir sözümüz de var. Hint dansında yarışacağız! Daha sonra Hanımköylü dizisinde Koptagel rolünü üstlendi. Televizyon ona popülerlik getirince film teklifleri almaya başladı. Toygan Avanoğlu’nu tanıdığım için teklifleri de biliyorum. Sonunda Dijital Yapım Evi-Mustafa Uslu’yla anlaştı. Güzel Köylü ve Hanımköylü dizisinin senaristi Baykut Badem’in senaryosunu yazdığı, Toygan’ın başrolünü oynadığı Hayati Tehlike filmine başladılar. Filmi önceki gün basın gösteriminde izledim.Konya şivesine hakimHayati, İstanbul’un kenar mahallelerinden birinde etli ekmek dükkanının sahibi Konyalı bir karakterdir. Ancak soyadının hakkını sonuna kadar verir. Çünkü onun adı Hayati Tehlike’dir. Mahalleye dadanan mafya ondan daha fazla haraç kesmek isteyince süt kardeşi Utku’dan yardım ister. Utku, özel bir birimle çalışan ve Rus mafyasına operasyon hazırlığında olan bir polistir. Utku, Hayati’ye yardım etmeye gittiğinde vurulur ve operasyonun başına Hayati Tehlike geçer. Ondan sonra da sakarlıkların, aksiyonun, aşkın içinde bulur kendisini... Etli ekmek ustası Hayati, Rus baronuna karşı aşk kozunu kullanır. Toygan Avanoğlu, Konya şivesine çok hakim ve daha önce Güzel Köylü’de bu şiveyi kullandığı için Hayati’nin kendi ortamında çok rahat oynamış. Ancak Linda’nın yanına gittiğinde bambaşka bir karaktere bürünmeyi de başarmış. Bu arada Toygan aşık Hayati de ortak bir tanıdığımızdan esinlenmiş gözümden kaçmadı. Fakat ‘keşke’ dediğim bir şey var. Keşke reji dili dizi gibi olmasaymış.Devamı gelecekToygan Avanoğlu, Öznur Serçeler, Altan Erkekli, Anıl İlter, Füsun Demirel, Burç Kümbetlioğlu, Billur Yılmaz, Şota, Erkan Petekkaya, Baykut Badem, Zeynep Şahin, Deniz Sipahi, Ilgaz Ata Badem, Kerim Koşar, Doğa Konakoğlu, İlkin Oğuzhan Çakır, Estzer Mira Nagy’nin rol aldığı Hayati Tehlike yarın vizyona giriyor. Bu soğuk havalarda sinemaya gidip yüzünüzü güldürmek isteyeceğiniz bir iş olmuş. Finalden anladığım kadarıyla devamı da gelecek.
5 Ocak 2011’de yayın hayatına başladığından beri kuşku yok ki, Türkiye’nin en çok merak edilen seti Muhteşem Yüzyıl’dır. O sarayı görmek için hepimiz can atıyorduk. Ancak bugüne kadar seti hiç basına açmadılar. Birkaç yardım etkinliği dışında da kimse girememişti. TEM Stüdyoları’ndan Hadımköy’e taşınan Muhteşem Yüzyıl seti ilk defa Türk gazetecilere önceki gün açıldı. FOX TV’de ekrana gelen Muhteşem Yüzyıl Kösem-4. Murad Bağdat Fatihi dizisinin setine gitmek için özel VIP araçlarla alındık. Arabada şerbet ve lokum ikramıyla 1.5 saat süren Hadımköy yolculuğumuz başladı. Önce açık platoya gittik. 26 bin 500 metrekarelik bir tarlaya öyle bir plato inşaa etmişler ki, tarihin yansımasında geziyormuş gibi hissediyorsunuz. Limandan başladık gezmeye, Kösem Vakfı ve avlusu, Culüs meydanı, divan ve Arz Odası’yla devam ettik. Dış dekoru sanat yönetmeni Nilüfer Çamur gezdirdi. Yapımcı Timur Savcı’yla birlikte yapılanları anlattılar. Arz Odası’na ve divana ise yönetmen M. Çağatay Tosun rehberliğinde girdik. Devlet kapısından geçtik, önemli kararların alındığı odada oturduk. Dikkatimizi divanın açık olması çekti. Çağatay Tosun, “O dönemde şeffaflık varmış. Divanda alınan kararları saray nüfusu dinleyebilirmiş. O nedenle duvar yerine açık bir alan inşa ettirdi sanat yönetmenimiz” diyerek açıkladı. Galata Kulesi’ne yani Hezarfen Çelebi’nin mekanına da girdik. Oda Zihni Sinir icatlarıyla doluydu. Tartışmasız mekânsal olarak en eğlenceli odaydı. Bu diziye de yansıyor.4. Murad benim için lütufMetin Akdülger’in önünde “Hünkarım” diyerek eğildim. Gülümsedikten sonra heyecanını paylaştı: “Yaptığım işten çok keyif alıyorum ve 4. Murad’ın benim için bir lütuf olduğunu düşünüyorum. Böyle bir zamanda bu hikâyeyi anlatmanın da önemli olduğunu düşünüyorum. Hayatımda hiçbir karakteri bu kadar çok okumadım. Murad’la ilgili ne bulduysam okudum, okuyorum. Üzerimde büyük sorumluluk hissediyorum. Hâlâ sürecin içindeyim. Tabii ki daha iyi olacak ve bunun için çaba harcayacağım. Bu iş için haftanın 4 günü ata binmek çok hoşuma gidiyor. O aksiyonlara hazırlanmak çok eğlenceli. Her zaman daha iyisinin olacağını biliyorum ama yaptığım işten tatmin oluyorum.”“Padişahı konuşturmak çok zordur”İkinci durağımız kırmızı platoydu. Tüm dış cephesi kırmızı olduğu için bu adı almış. Orada da lokum ve şerbetlerle karşılandıktan sonra 3200 metrekarelik platoda Has Oda, Kösem Daire, Silahtar Oda, İncili Köşk, şehzade daireleri, Altınyol, zindan, harem, hamam ve mutfağı gezdik. Has Oda’ya girip fotoğraf çektirmemek olmazdı. 4. Murad’ın tahtına oturup poz verdik ve taşlığa doğru yol aldık. Muhteşem Yüzyıl’dan alışık olduğumuz taşlıkta bizi o dönemin müzikleriyle cariyeler karşıladı. Yer sofrasına oturduk. Yapımcı Timur Savcı, FOX TV genel müdürü Cenk Soner, oyuncular Nurgül Yeşilçay, Metin Akdülger ve Farah Zeynep Abdullah, senarist Yılmaz Şahin’le sohbete başladık. Tabii ki, ilk merak ettiğimiz şey bu kadar görkemli bir platonun ne kadara mal olduğuydu? Timur Savcı açıkça söyledi. Avrupa’nın bir dizi için yapılan en büyük platosuymuş ve 45 milyon liraya mal olmuş. 4. Murad için çok ciddi bir emek harcanmış. Yılmaz Şahin’e “Padişahı konuşturmaktan korkuyor musunuz?” diye sorduk. Şahin, “Konuşturulması en zor karakter padişah oluyor. Çünkü kendisini Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olarak tanımlayan birini konuşturmak her zaman zor. 4. Murad ise değişik, defoları daha fazla olan bir karakter ama sinematografik olarak keyifli. O anlamda konuşturmanın korkutucu bir tarafı var ama alıştığımız da bir şey” cevabını verdi.Ana konumuz reytinglerdiTimur Savcı’ya 4. Murad’dan sonra hangi padişahla devam edeceğini sorduk. Savcı, “Üzerine düşünecek fırsatımız henüz olmadı. İnşallah devam ettirecek gücümüz olur. Padişahların arasında draması yapılabileceklerin sayısı kısıtlı. Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, 4. Murad ve Abdülhamit. Zaten Abdülhamit şu anda TRT 1’de yapılıyor. Fatih yapıldı, Kanuni ve 4. Murad’ı da biz yaptık. O nedenle şu anda bilemiyorum” cevabını verdi. Nurgül Yeşilçay çekimleri nedeniyle yanımızda çok az durabildi. Hepimiz dizinin reyting sonuçlarının nasıl karşılandığını merak ettiğimiz için onunla fazla sohbet etme fırsatımız olmadı. Ancak Kösem olmaktan mutlu olduğunu gözlerinde gördüğümü itiraf etmeliyim. Bu zaten oyununa da yansıyor. Yemeğimizin ana konusu aslında dizinin aldığı reytinglerdi. Zira, ne olursa olsun -hataları olsa da- bu kadar emek verilen bir işin bu reytingini hak etmediğinin herkes altını çizdi.Muhteşem Yüzyıl bir ihracat ürünüTimur Savcı’ya bunun nedenini sorduk: “Bu reytingi biz de beklemiyorduk. Ancak Muhteşem Yüzyıl bir dünya markası. 50’ye aşkın ülkede yayınlanıyor. Mesela Ortadoğu’da ayın en çok izlenen işi. Muhteşem Yüzyıl bir ihracat ürünü. Yatırımı hiç bitmeyen bir iş. Türkiye’de de bir dizi için özel sermayenin yatırım yaptığı tek iş. Eğer sadece buradaki demografik yapıya uygun bir dizi yapsaydık başka bir ligde olurduk. Bu dizinin ligi ise bambaşka. Bence işin niteliği önemli. Cesur olmak da böyle bir iş. Bu işin iyi olduğuna ve Türkiye’nin en kaliteli prodüksiyonu olduğuna inanıyorum. Kuzey Amerika’da da yayına girmiş tek iştir. Asıl çıkan ürüne bakmak gerekiyor. Biz çıkan işten memnunuz ve yolumuza devam ediyoruz.” Muhteşem Yüzyıl markası tartışmasız Türkiye’yi dünyaya açan en önemli dizi. Umarım bu emeğin karşılığını Türkiye’de reytinglerde de alırlar.
Aralık ve ocak ayları televizyoncular için en zor geçen zamandır. Zira, reklam bütçelerinin kapandığı dönemdir aralık. Ocak ayı ise en parasız dönemdir. Çünkü reklam verenlerin bir yıllık planı o zaman çıkar. Yani işin özü; en parasız geçen süredir ocak. Şimdi doların yükselişiyle birlikte durum daha da vahim bir hal aldı. Kısacası televizyon sektöründe kriz kapıda gibi görünüyor. Çünkü bu aylarda reklamda ciddi bir düşüş var. Bugüne kadar böylesi çok az görülmüştü. Evet, ekranda diziler yayınlanıyor. Üstelik de reklamdan kısılarak yayınlanıyor. Bu izleyici için iyi gibi görünse de; kanallar para kazanamadığı sürece hiç kimseye faydası yok. Bir dizi milyon bütçeyle yapılırken reklam geliri onu karşılamıyorsa ortaya anlamsız bir zarar çıkıyor. O nedenle herkesin taşın altına elini sokması gerekiyor. Aksi taktirde bu sektörde oluşacak bir krizden çıkmak çok zor olacak.Ocak ayı dizisiz geçsinEn büyük sorumluluk reklam verene düşüyor. Dünyada bir kriz olduğunda reklam verenler ekonomi batmasın diye eskiye oranla daha fazla bütçe ayırıyorlar. Çünkü krizin kimseye faydasının olmadığının farkındalar! Bizde ise dolar birazcık yükseldiğinde hemen reklamdan kesiliyor veya koz olarak reklam fiyatlarının düşmesi konuşuluyor. Belki reklam veren günü kurtarıyor ama bunun tek zararı sektöre oluyor. Tam tersi böyle bir dönemde reklamdan vazgeçmemek ve fiyatları çok aşağı çekememek gerekli! Kanalların ocak ayını toparlamak için pas geçmesi gerekiyor. Bunun anlamı en azından 2 hafta yeni bölüm yayınlamamaları! Eskiden de sistem böyleydi. Böylece zararı azaltmış olacaklar. Bu süreçte ortak hareket etmek gerekli! Çünkü rekabet etmeye çalışırken sektörü mahvetmek yine kanalların elinde! Ortak bir kararla birlikte hareket etmeliler... Aksi halde iyi işlerin yayından kaldırıldığı, tekrarların ya da kötü projelerin yayınlandığı bir döneme doğru gideriz.
Ömür Özdemir’le Harem dizisinde tanışmıştık. Dizi Doktoru programıyla setten canlı yayın yapmış ve Ömür’ü de konuk etmiştim. Daha sonra bizim gazetede yazmaya başladı. Arkadaşlığımız pekişti. Güzel Köylü’de oynadığı dönemdeyse ortak arkadaşlarımız sayesinde daha da iyi arkadaş olduk. Bir yıl önce kitap yazdığımda beni yayınevimle tanıştıran da Ömür’dü. O sıralarda yazacağı kitabı konuşuyorduk. Biz onu yaz diye cesaretlendirdikçe o bekliyordu. Meğer o bize çaktırmadan yazıyormuş. Geçen ay ilk kitabı Fazla Şaapma, İnkılap Kitabevi’nden çıktı. İlk işim kitabı almak oldu. 3 saatlik bir uçak yolculuğunda başladığım kitap bitti. O kadar akıcı, samimi bir dille yazmış ki Ömür, ne zaman başlayıp bittiğini anlamıyorsunuz. Kaybeden olmak üzerine acayip tespitleri var. Sanırım Fazla Şaapma’nın en gerçek tarafı ise yazarın kendisiyle dalga geçmeyi göze alması... O itirafları sebebiyle de kitap samimiyete ulaşmış. Ayrıca kitabı okurken film izliyormuşsunuz gibi bir duyguya kapılıyorsunuz. O nedenle çok yakın bir zamanda Fazla Şaapma’nın filmini izleyeceğimize de eminim. Çünkü kitabın dili ve hikâyesi sinema çok uygun!‘Aklımla Dalga Geçme’ diyorKanal D’de muhabir olduğu günlerden beri takip ederim Fatih Portakal’ı... Samimiyeti ve kendisine has üslubuyla kısa sürede fark edildi. Zaten sonra da Fox Ana Haber’e transfer oldu ve yıllardır bize haberin hikâyesini anlatıyor. Farkını da ortaya koyuyor. Reyting sonuçları zaten ortada! Fatih Portakal bir işe giriyorsa, ben biliyorum ki ardında akıl, sorgulama, gerçeklik olacak. İzleyici olarak ben de yarattığı güven bu! O nedenle geçen ay Can Yayınları’ndan çıkan Aklımla Dalga Geçme kitabını da hemen okumak istedim. Akıl notlarım diye bahsettiği koca bir dönemi ele almış Portakal. Çünkü unutmak ve unutturmak istemiyor. Birkaç gün sonra ise “Geçmişi hatırlatan başucu kitabımı okuduğunuzda aklımla dalga geçme diyeceksiniz” notuyla imzalı kitap yollamış bana... Oysa ben kitabı almış ve çoktan okumuştum. Aklımla Dalga Geçme’yi başucu kitabı olarak tanımlıyor Portakal. Başucu kitabını da, hatırlamak için dönülüp bakılan arşivsel çalışma olarak tanımlıyor. Fatih Portakal bu kitabı şöyle özetliyor: “Anlatılan gerçeklikler ana yemek, tadını biraz daha etkili kılansa düşünceler. Paylaşımların içinde ise akıl ve vicdan iradesini başkalarına teslim etmemiş sorgulayan bir özgürlük var.” O nedenle okurken ben “Aklımla dalga geçme” dedim.Rüya Dedektifi’ni okuyunBugün bu köşe kitaplara emanet! TRT 1’in eski kanal koordinatörü Bülent Ata’yla görevi döneminde onlarca kez dizileri konuşmuşuzdur. Zaman zamanda onun yazdığı çocuk kitaplarına ve şiir kitaplarına değinmiştik. Ancak ilk romanını geçen yıl kaleme aldı. Asuman’la da ciddi bir okur kitlesine ulaştı. İkinci romanı Rüya Dedektifi yaklaşık bir ay önce Erdem Yayınları’ndan çıktı. Polisiye türünde ilginç ve keyifli bir roman olmuş. Rüyadan rüyaya geçen hikayede, rüyaların şifresini çözerken iki saat gibi bir sürede sona geleceksiniz. Zira, konu cezbedici, dil akıcı... Kitaptan sevdiğim rüya tarifini paylaşmak istiyorum: “Rüya öğretir. Öğrenme biçimleri hep bir müfredata, öğretici kabiliyetine bağlıdır. Oysa rüyada anlayıverirsin bilinmeyeni, sırası gelmeden. Bilginin havuzunda yüzersin ve gözüne su kaçar gibi bilgi sana ulaşır ve sende kalır.” Kısa bir spoiler verdikten sonra okuyun derim. Ancak bittiğinde daha uzun olsun ya da devamı gelsin istiyorsunuz.
Emrah-Murat Kaman kardeşlerin senaryosunu kaleme aldığı, Murat Kaman’ın yönetmen koltuğuna oturduğu, Emrah Kaman’ın ise başrolünü oynadığı Deli Aşk filminin çekimleri sona erdi. CMYLMZ Fikir Sanat ve Nu Look-Muzaffer Yıldırım’ın yapımcılığını üstlendiği filmde Emrah Kaman, Pelin Akil, Nilperi Şahinkaya, Toygan Avanoğlu, Şafak Pekdemir, Gülhan Tekin, Zafer Algöz, Yasemin Öztürk, Abdullah Şahin, Burak Çelik, Hakan Altun ve Cem Yılmaz rol alıyor. Filmin son çekim gününde ziyarete gittim. Filmde Neşe karakterinin annesi rolüyle karşımıza çıkacak olan Gülhan Tekin’in gün konseptiyle karşılandım. Börekler, kısırlar ve tatlıları görünce de oyuncuları unuttum. Karnımı güzelce doyurduktan sonra tüm ekiple salonda oturduk. Can Yılmaz’ın tabiriyle kız istemeye gitmiş gibiydik. “Nasılsınız?, Efendim siz nasılsınız?” sohbetlerinin ardından oyuncuların film heyecanını dinledim. Öncelikle Abdullah Şahin evin babası olarak söze başladı. Uzun yıllar sonra bir sinema filminde rol alan Şahin, filmde Nilperi Şahinkaya’nın babasını canlandırıyor. Keyifli bir sette olduklarını söyledi. Emrah Kaman filmin başrolü... Bir Maraş dondurmacısı olan Ekrem’e hayat veriyor. Onu terk eden sevgilisi Neşe’yi yeniden elde etmek için film boyunca kendisini ispatlamaya çalışıyor.Delilik pes etmemekteEmrah Kaman’a “Bu aşkın delilik neresinde?” diye sordum. Kaman, “Filmin isim babası Cem Yılmaz. Karakter deli ve aşık. Delilik ise bu tiple F-16 pilotu ve yakışıklı Jeremey’e karşı pes etmemesinde. Bir bana bak, bir de Burak Çelik’e” cevabını verdi. Ekrem’in aşık olduğu Neşe’ye Pelin Akil hayat veriyor. Toygan Avanoğlu ve Nilperi Şahinkaya, Ekrem’in en yakın arkadaşları Fuat ve Melodi’yi canlandırıyor. Filmin en deli karakterlerinden olduklarını söylüyorlar. “Kahkaha fırtınasınahazır olun” demeyi de ihmal etmiyorlar. Gülhan Tekin’in filmde bir karakter adı yok. Neşe’nin annesi olarak rol alıyor. Ancak “Bugüne kadar türlü türlü anne, abla, yenge olarak izlediniz beni. Bu defa ilginç bir anne oldum. Kendimde yüksek bir performans keşfettim. Bundan sonra aksiyon filmlerinde boy göstereceğim” diyor. Zafer Algöz sürpriz bir karakteri canlandırdığı için tüyo vermiyor ama “Bugüne kadar izlediğiniz en dişi karakter oldu” demeyi de ihmal etmiyor. Biz kısa sohbetimizin fonunda hep kahkaha vardı. O nedenle filmi merak ediyorum. Emrah ve Murat Kaman komşumdur. İkisinin de ne kadar eğlenceli ve bu işe emek veren akıllar olduğuna da şahidim.Cem Yılmaz: ‘Destek olmak yaşımız geldi’Kaman’ların ilginç bir hikayesi de var. Bir Maraş dondurmacısının eski sevgilisini F-16 pilotundan geri alma çabasını anlatan filmin son sahnesini 15 Temmuz gecesi yazıp bitirmişler. Noktayı koydukları anda da üstlerinden F-16’lar geçmeye başlamış. O anda “Bitti” diye düşünmüşler. Kimse bu ortamda film yapmaz. Ancak Zafer Algöz sayesinde tanıştıkları Cem Yılmaz’la bir araya gelmişler. Sonuç, film martta vizyona giriyor. Sette Cem Yılmaz’la da sohbet etme fırsatı bulduk. Genellikle kendi filmlerini yapan Yılmaz’a neden bu defa yapımcılığı seçtiğini sorduk. “Emrah ve Murat televizyonda kendilerini ispatlamışlardı ama bu kabiliyetlerden herkes haberdar olsun istedik. Önceki filmlerinde çok gülmüştük. İnsan anladığı konuda konuşabiliyor. Bu senaryoda kendilerine ait bir şey yakaladıkları için dikkatimi çekti. Okuduğumda dakomik buldum. İnsanlar her zaman yapmak istedikleri için fırsat bulamıyor. Bizim de güzel şeylere destek olma yaşımız geldi” dedi.Gora 2 geliyorFilmde bir psikoloğa hayat veren Cem Yılmaz, “Bana özel bir şey yazılmadı. Eğlenceli karakterler vardı. Ben de sevdiğim için psikolog karakterini oynadım. Bu filmde kendi filmimiz gibi çalıştık, standartlarımızın altına düşmedik” dedi. Güzel filmlere destek olmaya devam edeceğinin de altını çizdi. Bu arada duyanlar duymayanlara söyledin. Gora 2 geliyor. Mayıs ayında çekimleri başlayacak olan film için Cem Yılmaz, “Prodüksiyon anlamında daha kaliteli bir film geliyor. Sinemaya gitmeye sebep olacak şeyler yapmak istiyorum ben. Fantastik komedileri de seviyorum. Görkemli bir Gora devamı izleyeceksiniz” diyor. Biz de merakla bekliyoruz. 2017 Aralık’ta vizyona girecek.Gora 2’de oğluyla oynayacakBiz sohbet ederken Cem Yılmaz’ın oğlu Kemal yanımıza geliyor. Baba oğul tatlı bir röportaj yapıyorlar. Oğlum, hiç sinemaya gittin mi?Hayır.Gora’yı izledin mi?Hayır. Peki, hiç benim filmimi izledin mi?Hııı, unuttum. Küçükken izledim. Bundan sonra sinemaya gidecek misin?Aaaa, evet.Beraber hangi filmde oynayacağız?Gora. Söz veriyor musun?Söz veriyorum, oynayacağım.
Sevmiyorum ben kasım ayını... Soğuk öylesine etrafımızı sarıyor ki, içimizi yakmak için bize acı getiriyor. Salı akşamı Aladağ’daki yurt yangını yüzünden öyle büyük bir dehşetle uykuya daldım ki, bu ülkede gördüklerimiz bir kabus olsun ve güzel bir güne uyanayım istedim. Bir gün, sadece bir gün acı olmadan uyanmak. Çok mu bu isteğim? Fakat dün sabah telefonuma gelen bir mesajla uyandım: “Erdal Tosun abimizi bir trafik kazasında kaybettik.” Gözümü açar açmaz okuduğumla şoka girdim. Şaka olmalı diye düşündüm. Erdal Tosun ya, nasıl ölebilir ki? Zaten acıya uyumuştum, o nedenle kabus görüyorum diye düşündüm. Ta ki bilgisayarımı açıp o korkunç kazayı izleyene kadar! Benim için söz bitti. Canım yanıyor, hiçbir şey yapmak istemiyorum. Gidene mi yoksa kalana mı zor diye düşünürken, sosyal medyada herkesin Rina filminden paylaştığı bir sahneyi gördüm. Erdal Abi diyor ki; “Gitmek cesaret ister ufaklık! Gideceğin yer neresi olursa olsun. Sevdiklerinle arana mesafe girince, varış yerinin bir anlamı kalmaz. Vedalaşmakta zor iştir biliyor musun? Oturursun geminin kıçına, bakarsın sevdiklerine... Gittikçe ufalırlar, ufalırlar, kaybolurlar. O zaman anlarsın işte. Vedalaşmak asıl kalana değil, gidene koyar! 100 defa söyledim sana hüzünlü değilim, mizacım böyle! Bak şarabımla beraberim. Çocukluğumdan beri hayaller kuruyorum, şarabımdan ayrılmadan hem de! Ben şarabımdan ayrılmıyorum, o da bana bunca gidene rağmen hala hayaller kurdurtmaya devam ediyor. Ne olmuş büyük adam olamadıysak, hayallerimizi satmadık ya?!” Erdal Tosun hayallerini satmadan büyük adam olmayı gösterdi bize... Güle güle Erdal Abi. Mekanın cennet olsun.Başımız sağ olsun!Sözün bittiği yerdeyiz! Salı akşamı bir haberle kalbim dondu. Yandı demeye korkuyorum, çünkü 12 küçücük kız çocuğunun bedeni yanıp can vermişken benim kalbim yanamazdı. Ancak donabilirdi. Aladağ’da kız yurdunda kalan, 12 kız çocuğu yanarak öldü. Zaten aileleri o yaşta onları yurda vermişti, bir de kaçmasınlar diye yangın merdiveninin kapısı kilitlenmişti. Kaçmasınlar diye canlarından oldular. Kaçmasınlar diye yaşam hakları ellerinden alındı. Kaçmak bir yaşamdan değerli mi? Yaşamak bu kadar zor mu? Çıldırmamak elde değil! Üstelik bunca acıya rağmen ülkede tartışılan yurdun hangi cemaate mi ait olduğuydu. Artık ne önemi var ki? Yapılan hataların, ihmalkarlıkların ya da güvenlik zaafının bedelini 12 küçük kız çocuğu ödedi. Ödemekle kalmadılar, yok oldular, yandılar! Diyecek ne kaldı ki? Bundan sonra kimi suçlarlarsa suçlasınlar. Ama herkes elini vicdanına koysun. Çünkü suçlu hepimiziz. Çocuklarımıza bile sahip çıkamayan, hakkımızı aramayı bilmeyen insanlar olduk. Ne diyeyim, Türkiye başın sağ olsun! 12 güzel çocuk sizi korumayı beceremedik. Gittiğiniz yerde huzurlu olun, mekanınız cennet olsun!
Pazartesi akşamlarının çok zor geçeceğini ağustos ayında yazmış, hatta “Kanlı Pazartesi” diye başlık atmıştım. Çünkü iddialı projeler karşı karşıya olacaktı. Bir yanda Çağatay Ulusoy, Çetin Tekindor ve Aras Bulut İynemli’yle Show TV’de İçerde, diğer tarafta Bülent İnal, Ayça Bingöl, Ceyda Düvenci’yle Kanal D’de Babam ve Ailesi vardı. Erkan Petekkaya, Ebru Özkan ve Barış Falay’la Star TV’de Paramparça, Can Yaman, Selen Soyder, Altan Erkekli’yle TRT 1’de Hangimiz Sevmedik ve İpek Karapınar, Özgür Çevik, Mehmet Aykaç, Biran Damla Yılmaz’la Atv’de Kırgın Çiçekler de kıyasıya yarıştaydı. Fox TV’de Hayat Sevince Güzel yayınlanıyordu. Ancak o yarıştan erken çekildi. Fox TV, cuma akşamları ekrana gelen Kadir Doğulu, Seda Bakan, Mustafa Üstündağ ve Dolunay Soysert’li Bana Sevmeyi Anlat dizisini pazartesi akşamına aldı. Yarış iyice kızıştı. Kasım ayının son günündeyiz ve artık taşlar yerine oturmaya başladı. Reyting sonuçları pazartesi akşamlarının tartışmasız zirvesinde İçerde olacağını gösteriyor. Yıl sonuna kadar da böyle gideceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok.Gün değişikliği gerekebilirİkinciliği ise Atv’de ekrana gelen Kırgın Çiçekler üstleniyor. Onun da yerini kimseye bırakmaya niyeti yok. Diğer diziler üçüncülük için yarışıyor. Ancak ne yazık ki, uzunca bir süredir üçüncülük koltuğuna oturamıyorlar. Star TV’de ekrana gelen Paramparça bir süredir kan kaybediyordu. Ancak bu hafta yükselişe geçti ve ilk 5’e girdi. Zirveye ortak olması bundan sonra zor görünüyor. Ama yükselişini koruması gerekiyor. Kanal D’de yayınlanan Babam ve Ailesi ne yazık ki, reyting listesinde üst sıraları hiç göremedi. Aslında bunu hak eden bir proje değildi. Ancak ilk bölümde bir kahraman yaratamaması düşüşünü hazırladı. Sonradan toparladı ama seyirci seçimini yapmıştı. Bundan sonra pazartesi akşamı yükselmesi için büyük hamlelere ihtiyacı var ya da gün değişikliğine... Babam ve Ailesi’ni izlemeyi seviyorum. Bu sezonun en iyi tasarlanan işlerinden biri... Oyuncu kadrosu çok sağlam! Ancak seyircisine ulaşabilmesi için belki de en doğru şey gün değişikliğine gitmektir.2016’nın galibi İçerdeGün değişikliği her zaman kötü bir çağrışım yaratır. Ancak bazı projeler için gereklidir. Mesela Show TV, Aşk Laftan Anlamaz’ı cumartesiye alarak çok doğru bir hamle yaptı. Reytingler yükseldi. Ancak Fox TV, Bana Sevmeyi Anlat’ı cumadan pazartesiye alarak diziyi tabiri caizse sündürdü. Gitgide kan kaybediyor ve ne yazık ki Bana Sevmeyi Anlat, pazartesi akşamında kendisini gösteremiyor. 2 reyting ortalamasında kalarak bilinen sonu hazırlıyor. Hangimiz Sevmedik, TRT 1’de ekrana geliyor. Oyuncu kadrosu sağlam! 3-3.5 ortalamasında reyting alıyor. Pazartesi akşamı dişli rakipler karşısında tutunmaya çalışıyor. Ezcümle, 2016 yılının ikinci yarısında pazartesi akşamlarının galibi İçerde! 2017 için kanalların yeni bir planlama yapması gerekiyor.