Haberin Devamı
Kısa bir süre önce kamuoyu araştırmalarında AKP’nin oy oranı yüzde 50’nin altını göstermeye başlamıştı. Uludere’yi toplum bir kırılma noktası olarak algıladı. Barışla ilgili iyimserlik aşağı doğru seyrederken, üzerine Suriye krizi eklendi.
Esas olan konularda iyimserlik azalınca, bu gidişe kolayca ekonomi de eklenir, nitekim öyle oldu. Suriye meselesiyle ilgili algı karışık da değildi. Yakın komşumuza demokrasinin gelmesi iyi olur da bunun için Türkiye’nin savaşa girmesini kim destekler sorusunun cevabı toplum açısından açıktı.
KONDA’nın araştırmasında AKP’nin oy oranının yüzde 54’e yükselmesi, toplumun bilinen talep ve beklentisinin çok açık bir tekrarıdır.
Barışçı çözüm için çok kuvvetli bir hamle yapıldı ve Suriye ile savaş ihtimali yakın bir korku olmaktan çıktı.
“Kürt-terör meselesini çözerse AKP-Erdoğan çözer” kanaatinin güçlenmesinin, Kürt siyasetinin de bu kanaatin güçlenmesini sağlayacak siyasi çizgide kararlılık göstermesinin doğal sonucu AKP’ye toplumsal desteğin artması olacaktır.
Sert kutuplaşmadan siyasi etkinlik sağlama siyaseti izleyenlerin bazen başarılı olarak kullandıkları “demokrasi arızaları”nı teşhis eksikliği AKP’nin “yumuşak karnı” gibi algılanıyor.
Fiili “tek parti sistemi”ne dönük bir süreç açılmıştır.
MHP lideri Bahçeli “yok artık yüzde 70 mi alacak” derken kendi ağzıyla bu durumla ilgili uyarıda bulunuyor.
“Demokrasi arızaları”nın teşhis ve tedavisinin gündeme gelmesi, barış sürecinin yanına eklendiği zaman Bahçeli’nin uyardığı üzere “ulusalcı muhafazakâr” direncin küçülme süreci de başlayacaktır.
Geçen on bir yıl “demokrasi korkusu”nun boş olduğunu geniş kesimlere öğretti, yine de çok değerli zamanlar kaybedildi. Bahçeli’nin korktuğu yüzde 70 oranı değişik rüyalara konu olabilir, ama süreçleri tamamlayarak ilerleyen bir siyasi irade için yüzde “60” oranı doğal ve meşru bir hedef olacaktır.
Siyaset, kurulan hayalleri gerçekleştirmeyi başarmak ve bunun takdir edildiğini de görmek için yapılır.
‘Toktamış Hoca’
Bazılarına ‘hoca’ sıfatı çok yakışır. Toktamış Ateş’e de yakışırdı. Öğretmek için sonsuz heyecanıyla yakışırdı. Hiçbir farklılığı dışlamamasıyla yakışırdı. Hoşgörüsüyle yakışırdı.
Bizim kuşağın bütün sert çatışmalarının içinde bağnazlıklara karşı duruşuyla hemen ‘hoca’ olmuştu, hep öyle kaldı.
Her fikrin sorgulanabileceğini, hiçbir fikrin “düşman” olarak algılanmaması gerektiğini öğretmeye çalıştı. Farklı dünyaların ‘hoca’sı olmanın güçlüğünden yılmadı.
Güle güle Toktamış Hoca...